Ellen Oluşturma zamanı: Kasım 27, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Kasım 27, 2012 Herkes bir 'aura'ya sahiptir. Bu satırları okurken evinizde koltuğunuza yayılmışken çevrenize bir benzeri bulunmayan 'aura'nızı saçarsınız, yani kendi kişisel enerji alanınızın içinde parlarsınız. Yaşamınızın her gününü, parıldayan ve çoğu kes aydınlatıcı olan bir ışık halesi merkezinde geçirirsiniz. Bu ışık içinizdeki yaşam gücünün ifadesidir; bu güç, mıknatıstaki manyetik güç kadar gerçek ve sezebilinirdir. "Hatılayabildiğim kadarıyla insanlarla ilgili olarak hep renkler görmüştüm. Karşılaştığım kişilerin, kafalarından ve omuzlarından, retinamın sezdiği mavili, yeşilli ve kırmızılı renkler saçtıklarını anımsıyorum. Uzun bir süre sonra başkalarının bu renkleri göremediklerini saptayabildim. Ve yine uzun bir süre geçtikten sonra, 'aura' sözcüğünü duyarak bana son derece sıradan gelen bu olguya uygulamayı öğrendim. İnsanların hep auraları'na bağlantılı olarak düşünüyorum. Zamanın geçmesiyle arkadaşlarımında ve sevdiğim kişilerde renklerin değiştiğini görüyorum -hastalıktan, can sıkıntısından, sevgiden, doyumdan-; çünkü tüm bunlar 'aura'dan yansıyor ve benim için 'aura' ruhun fırıldağıdır." Ünlü Amerikalı şifacı Edgar Cayse'in, 1945 tarihli 'Auralar' adlı kitabından. "Bazen ışık pınarları, aydınlık merkezlerden bana doğru süzülüp, rengârenk bir görkemin içinde birleşiyor. Zaman zaman da ışınlar benden akıp uzaklarda gözden kayboluyor. Genelde parıltılı ışık kaynakları düz çizgilerle bir arada gidip geliyor. Bazen akışan şeyler dönemeçlerden kıvrılarak geçiyor. Her şeyden daha görkemli olan, her yerden çıkan ve her yere giren, çevresindeki ortamı ışıltılar ve ışık oyunlarıyla dolduran milyonlarca radyasyon, çıkma ve ışıklı akıntılardı." Dr. Edwin Babbit (1829-1905), 'Işık ve Renk İlkeleri' "Aura, yüce güzelliğe sahip bir olgudur. Zerrelerinin ince ve hızlı devinimleri, ona yaşayan ve parıldayan bir ışık görünümü verildiğinden bu güzellik, akıl bir kat daha evrimlerinden geçip, daha çok arı ve yüce konularda kullanılınca, olağanüstü aydınlık ve büyüleyici sevimlilik kazanır. Gördüğümüz gibi... her düşünce ve zihinsel bedene titreşimlere yol açar ve eşliğinde oluşan renk oyunları, Güneş'in ışınları altında, derece derece artan, canlı bir inceliğe sahip renkleriyle, bir çağlayanın döküşüne benzetilir." Annie Besant ve C.W. Leadbeater, 'Düşünce Şekilleri' 1905. "Bir kişi aynı cinsten olan, ister çok açık (gökyüzü mavisi), ister terse çok koyu (gece yarısı mavisi) bir arka planın önünde durduğunda; bazı düzenlemelerle, ışık yumuşak ve tekdüze verildiğinde, renkli filtre (kobalt mavisi) yardımıyla ya da çıplak gözle son derece heyecan verici bir olguyu açıkça görebilirsiniz. Bedenin çevresinde, 60 ile 120 cm. genişliğine kadar varıp sonrada netliğini kaybederek çevredeki ortamla kaynaşan bir buluta benzer gri mavi bir örtü yükselir. Bu örtü parlaklıktadır; yükselen Güneş'in ışınlarının kapkara dağlarının kenarını aydınlatışı gibi, bir iki saniye boyunca bedenden biraz uzak çepeçevre dalgalanır, sonra da kenarları tırtıllı, neredeyse kusursuz bir oval biçim oluşturur. Bu oval yaklaşık 1/4 saniye boyunca tam gelişmiş haliyle kalır, ardından tümüyle yok olur. Yok oluşu saniyenin 1/8 ile 1/5'i kadar sürer. 1 - 3 saniyelik bir aradan sonra, yeniden görünüp aynı süreci tekrarlarlar. Normal bir insanda bu olgu dakikada 15 - 25 kez yinelenir." Dr. Jhon C. Pierrakos, Amerikalı psikiyatr ve araştırmacı, 1974. Tüm bu malzeme son derece özgül (spesifik) ve çok etkileyicidir. Bu ünlü kişilerin yalan söylediklerini bir an bile düşünmek istemiyorum, ama kaç kişi bu olgulara, uzak benzerliği bile bulunan bir şeyler gördüğünü söyleyebilir? Pek fazla değil. Oysa biz de insanız, gözlerimiz aynıdır; aynı duyuları ve aynı bedeni taşıyoruz. Bizler neden kör olalım? Hiç kuşkusuz biz de, Cayce ve öteki betimledikleri, 'aura'nın bu büyüleyici olgusunu görmeye başlayabiliriz. Kuşkusuz, bunu denersek başarabiliriz. 'Aura' herkese görünebilir; konumuzun bu kısmında, gözlerinizi iyice açabilmeniz için atabileceğiniz bazı adımları açıklayacağım. Eğer hiç 'aura' görmediyseniz, buna pek şaşmamalısınız. Tüm yaşamımız boyunca, bilincimizin odak noktası hep bedenselliğe ayarlanmıştır. Olaylara yönelik bu fiziksel bakışa öylesine zorlanmışızdır ki bakmanın, görmenin başka değişik biçimlerinin bulunduğu aklımızdan çıkarmısızdır. Aslında bugün durum çok daha kötüdür. Şu sıralarda birbirimizin hevesini kırmak için uğraşmaktayız. En iyi sezgilerimizi değil kullanmak, onlardan söz etme iznine bile sahip değiliz. Eminim ki hepimiz sezgisel -bu nedenle de katlanılmaz- bir görüşümüzü açıkladığımızda hemen saldırıya uğrar, onu yadsımak buyurusuyla karşılaşırız. Bunu yapmadığımız taktirde bize, 'duygusal' ya da 'mantıksız', hatta daha kötüsü, 'deli' derler. Aslına bakılırsa bu, sözüm ona, aydın çağımızda bile kendimizi keşfetme konusunda herhangi bir heyecanlı davranış hâlâ 'tabu', kesin bir yasak sayılmaktadır. Ben, hiç kuşkusuz, yüce 'psişik' (medyum) değilim ama auraları gördüm. Biraz yardımla, bunları sizin de görmeniz olasıdır. Görmek, İnanmak Demektir Nedir bu ele avuca sığmaz auralar? Onlarla ilgili kuram ve açıklamalardan neler öğrenebilirz? Her konuda olduğu gibi, görmek inanmak demektir. Fiziksel bedenlerimizin, fiziksel bir enerji saçtıklarını biliyoruz; Isı, kızılötesi ışık dalgalı, kimyasal olgular, vb. gibi. Aslında çağdaş bilim ötesiyle duyarlı aygıtlar geliştirdi ki aklınızdan geçebilen herhangi bir fiziksel enerjinin en ufak zerresini saptayabilir. Artık saçtığımız elektrik enerjisine, ısıya, hatta radyoaktif değerlere göre kendimizde değer biçebiliriz. Fiziksel bakımdan her şeyin tenimizle halledilemediğini de çok iyi biliyoruz. Rusya'da Kirlians adlı araştırmacı, bilimadamlarının sonradan 'biyoplasmik' diye adlandırdıkları bu enerjinin görüntüsünü filme alabildi; yani her canlının dışını tümden saran haleyi görüntüledi. Böylece konuyla ilgili herhangi bir bilim adamı, "Onu ölçebiliyorsak, var olduğunu söyleyebiliriz!" diye haykırabiliyor artık. Bu koşullar altında bir tür 'insan aurası'nın var olduğunu hiç kuşku götürmüyor; ama yine de kesin olarak bilinmiyor. 'Aura'nın denenmiş sihiri, büyük çapta onu sezebilme olayında yatıyor. Bir 'aura'yı görmek, başka bir kişinin varlığını gözlerinizle duyumsamak demektir; bu son derece gizemli (mistik) bir deneyimdir. Bu açıdan, her ne kadar retinada yer alan, başka bir fiziksel deneyler gibi, ışığı ve renkleri içeren görsel bir deney ise de, 'aura'nın varlığı hiç bir zaman kanıtlanamayacaktır. Bir diğer bakımdan, yine de, o kendisine bakanın içindedir. Her ne kadar 'aura' başkasını sarıyor, izliyor ve betimliyorsa da, kendisini gözlemleyenin içinde yer alır; yani, gözlemcinin içsel sezgi gerçekten gördüğünü büyük ölçüde etkiler. Bu nedenledir ki, bir 'aura'yı görebilmeniz için uygun durumda olmanız gerekir. Aura Nasıl Görünür ? Baştan belirtmeliyim; bu konuya nasıl yaklaşacağınız konusunda söyleyebileceğim fazla bir şey bulunmuyor. Bu konuda kendinizin hocası olacaksınız. Ne yaparsanız yapın, seçeceğiniz yol daima en iyisi olacaktır. Birinci Adım: İnanın Bir kadınla ilgili olarak, kaç kez, "Neden bu renk giysileri seçiyor? Ona hiç yakışmıyor" dediniz? Ve kaç kez, başka bir kadın hakkında, "Bu giysiyle ne kadar güzel görünüyor. Tam ona göre bir renk; sanki bunun için yaratılmış" diye düşündünüz? Her iki halde de siz aura'yı gördünüz, okudunuz. İlk kadın kendi aura'sıyla uyuşmayan renkte giysi içindeydi. İkinci kadınsa aura'sıyla uyumlu bir renk seçmişti. "Ama" diyorsunuz, "ben hiç aura görmedim ki, yalnızca giysilerin renklerine bakıp sahiplerine yakışıp yakışmadıklarına karar verdim." Evet, buna kim itiraz edebilir? Herhalde ben değil Ancak bir kez daha düşünün. Eğer son kararınız buysa, sorunu burada noktalayalım. Acaba siz, bu satıları okuduğunuzu unuttunuz mu? Hani bu konuda meraklıydınız? Şimdi yeniden deneyin; Belki de gerçekten söylediklerim doğrudur? Bilinçaltınız onunla ilgili bir şeyler sezip buna dayanarak, renk seçimini değerlendirmiş olabilir. Ya da önceden bir şey farkettiniz sonrada onun giysisine baktınız. Düşünün ve bu savı kabullenmeye çalışın. Neden olmasın? Yanıldıysanız kimseye hesap vermek zorunda değilsiniz. Hem, kim bilir, ya haklıysanız? Duyularla Görme Sırada, insanların toplu halde bulundukları herhangi bir yerde yapabileceğimiz -yukardakinin uzantısı olan- bir başka deney var. Sanıyorum ki, insanın kendi iç niteliği dışarıya yansıttığını, böylece düş ortamla uyum kurduğunu (ya da kuramadığını) artık kabul etmiş bulunuyorsunuz. Bu durumdayken şimdi size tümüyle yabancı olan birine bakın; onun giysilerini, giysilerinin renklerini ve kumaşlarını gözden geçirin. Giysiler bu kişiye dar mı geliyor, yoksa bol mu? Herhangi bir şeyi simgeliyorlar mı? Giysilere her açıdan elinizden geldiği kadar dikkatle bakın. Sonra da o kişinin yüzüne bakın; onu 'hissetmek'le yetinin. Yalnızca hissedin, o kadar. Ne sonuca vardınız? Herhangi bir izlenim edinebildiniz mi? Bu kişi hakkında izlenimleriniz uyumlu mu? Belki de, giysilerin açık renklerine karşın, onun üzgün olduğunu saptadınız. Siyah meşin giysilerin içinde 'masum' görünüyor da olabilir. Gerçeği sadece siz bilebilirsiniz. Bu sorulara vereceğiniz yanıtları iyi değerlendirin; çünkü bunlar sizin yanıtlanırızdır! Karanlıkta Bir Mıknatıs Artık gerçek bir 'görme' deneyini yapmanın, kanımca vaktine geldi. Verdiğim örnek, Ousley adında bir durugörü uzmanı tarafından önerilmiştir. Bu deney, zifiri karanlık bir ortamda bir mıknatsa bakmakla oluşuyor. Bunu uyguladığımda en uygun yerin, gece karanlığında yatağın içinde battaniyelerin altı olduğunu farkettim! Deneyi yatakta yapmanın bir başka nedeni de, insanın orada iyice 'rahat' olabilmesidir. Eğer 'aura bakıcısı' olacaksanız iyice 'rahat' olmanız gerekir. Gergin bir halde ya da kaskatı kesilmiş olarak, aura'nın olması gereken yere gözünüzü dikmekle olumlu sonuca varacağınızı sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Bu biçimde hiçbir şey görmezsiniz, hem de başta 'aura' olmak üzere. Karanlığın içine bakın, mıknatısın kutupları çevresinde parıldayan sönük bir ışık görmeniz gerekiyor. Daha duyarlı hale geldiğinizde sönük ışık güçlenip, içinde biraz mavi ve yeşilin de bulunduğu beyaz bir ışığa dönüşecektir. Mıknatıstan çıkan ışın türünden ışık çizgilerini de görebilirsiniz. Başlangıçta karanlığın içinde dikkatinizi yoğunlaştırmanız size biraz güç gelecektir; ama birkaç dakika içerisinde gelişmeler olacak, büyük olasılıkla ilk aura'yı göreceksiniz. Kendi Aura'nız Bir sonraki deneyde, siyah bir fon ya da gölgedeki beyaz bir duvarın karşısında, ellerinizi gözlerinizden yaklaşık 30 cm. uzaklıkta tutun. Parmaklarınızı açın; sol elinizin parmak uçlarını, sağ elinizin parmak uçlarına değdirin. Sonra da, dikkatinizi yoğunlaştırıp parmaklarınızdan akan enerjiyi görmeye çalışın. Bir dakika süreyle parmaklarınızı öylece tutun; ardından hafifçe birbirlerinden ayırırken, gözlerinizi gitgide genişleyen aradaki mesafeye dikin. Parmak uçlarınızdan çıkan, ellerinizin arasındaki aralığı dolduran ufacık enerji ışınlarını seçeceksiniz. Bu deneyi yapmadan önce ellerinizi ovuşturmanız size yardımcı olabilir. Bir seçenek ya da bir hazırlık olarak da şunu deneyebilirsiniz. Ellerinizi birbirine yakın tutun (Bu kez özel fon kullanmanız gerekmez) ve aradaki mesafenin enerjiyle dolduğunu hayal edin. Sonra da, hafif hareketlerle ellerinizi birbirine yakınlaştırıp uzaklaştırın. Enerji artınca avuçlarınız karıncalanacaktır. Bazen bu akım öylesine güçlü olabilir ki, görünmeyen bir süngeri sıktığınızı da sanabilirsiniz. Şimdi parmaklarınızı birleştirip, daha önceki gibi parmaklarınızı birleştirin ve aura'nızı görmeye çalışın. İnsanın Aura'sını Fark Etme Son olarak bir başkasının aura'sını görebilmeniz için bir yöntem açıklayacağım. Bu deney için bir gönüllüye gereksiniminiz olacak. Bir arkadaş bulun -doğallıkla uyum içinde olduğunuz birini-, size yardımcı olması, 'hedef' oluşturması için nazikçe ricada bulunun. Eğer "Olur" der, ilgi ve yakınlık gösterirse bu iş tamamdır; ama razı olmazsa hiç uğraşmayın, ısrar etmeye de kalkmayın. Ya başka birini bulun, ya da onun fikirlerini değiştirip konuya kendinden yakınlaşmasını bekleyin. (Böyle durumlar sıkça oluyor!) Size uyan birini bulduğunuzda, kendisinden düz, siyah bir fonun önünde oturmasını isteyin (Bu, duvara astığınız siyah bir kumaş veya siyah bir duvar olabilir). Odadaki aydınlık yumuşak olmalı -loş değil-, sert gölgeler bulunmamalı. Pencereden gelen gündüz ışığının aydınlattığı, güneş ışınlarının doğrudan vurmadığı, normal bir oda bu işe uygundur. Geceyse ışık parlak olmalı (Yani rahatça kitap okuyabilinecek bir düzeyde); ama siz ampulü yine de perdeleyip parlak ve yumuşak bir aydınlık düzenleyin. Spot ışığı ve lamba kullanmayın. Gündüz ise gökyüzüne (güneşe değil), geceyse lambaya yarım dakika kadar bakın. Sonra oturun, gözlerinizi yumun ve rahatlayın. Meditasyon biliyorsanız yapın; bilmiyorsanız sorun değil. Gevşeyin, saatin sesine yada trafiğin akışına kulak verin. Sadece ve sadece orada olun! Şimdi gözlerinizi açın ve (sanki karşınızdakine bakmak istemiyormuşsunuz gibi) arkadaşınızın ardına, ötesine bakın. Bakışlarınızı dolaştırıp, sonra da bir noktada sabitleştirin. Yeniden dolaştırın, ardından yeniden sabitleştirin. Yeniden dolaştırın, ardından yine bir noktada yoğunlaşın. Unutmayın, yapmanız gereken şey karşınızdaki kişinin ötesine bakmak ve bunu sürdürmektir. Böylece göz ucuyla kaptığınız bazı izlenimleri algılar, ama hemen unutursunuz. Sonunda beyniniz bu izlenimlere öylesine alışacaktır ki, fark etmeden bazılarının bilicine varacak ve ansızın bir şey göreceksiniz! Ne var ki beyniniz bunları hemen yadsıyacak, "Oh, neydi o? Bir şey değildi!" ya da "Gözlerim beni yanıltıyor!" gibi düşünceler kafanıza üşüşecektir. Kafa yoracaksınız, kuşkuya kapılacaksınız, belki de gülümseyeceksiniz. Ancak, rahat ettiğiniz sürece eylemlerinizi sürdürün ve daha neler göreceğinizi araştırın. Kendinize güvenin, karşınızda oturan kişinin çevresindeki alana hiç zorlanmadan bakmaya devam edin; gözünüzün ucuyla ışık ortamındaki herhangi bir değişikliği izleyerek saptayın. Çok yakında bir 'aura' göreceksiniz. Bir süre dinlenin, tümüyle değişik bir işle uğraşın; televizyon izleyin, istediğinizi yapın. Sonradan dilerseniz, tekrar uygulayın. Aura'nın renkleri forumda mevcut. Renklerle alakalı forumda bulamadığınız herhangi bir soru olursa cevaplarım. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.