Deaths_Expulsion Oluşturma zamanı: Haziran 21, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Haziran 21, 2007 Kopernik, Mikolaj Latince NICOLAUS COPERNICUS (d. 19 Şubat 1473, Torun - ö. 24 Mayıs 1543, Frombork (Frauenburg, Polonya), Yer’in kendi ekseni çevresinde döndüğü, Güneş’in hareketli değil durağan olduğu ve Yer’in Güneş’in çevresinde dolandığı görüşüne dayalı günmerkezli (helyosantrik) evren modelini geliştiren Polonyalı astronom. Kopernik’in günmerkezli evren kuramı sonraki yüzyıllarda bilimi ve felsefeyi derinden etkilemiş, modern bilimin gelişiminde çok önemli bir adım oluşturmuştur. Varlıklı bir tüccar olan babasını 10 yaşındayken yitiren Kopernik’in eğitimini dayısı Lucas Waczenrode üstlendi. 1491’de Krakow Üniversitesi’ne giren Kopernik bu kurumda üç (kimi kaynaklara göre beş) yıl öğrenim gördükten sonra 1497 de Bologna Üniversitesi’ne gitti. Bologna’da Yunanca, matematik ve Platon felsefesi okudu. Giderek astronomiye ilgisi artan Kopernik ilk astronomi gözlemini bu kentte gerçekleştirdi ve Aldebaran yıldızının Ay tarafından örtülmesini izledi (9 Mart 1497). Ermeland piskoposu Waczenrode’nin önerisiyle 1497’de Frombork kilise kuruluna seçilen Kopernik böylece yaşamı boyunca sürecek bir mali güvenceye kavuşmuş oldu. 1501’de Frombork’a döndü ve görevinden özel izinle ayrılarak yeniden İtalya’ya gitti. Padova Üniversitesi’nde hukuk ve tıp öğrenimi gördükten sonra 1503’te Ferrara Üniversitesi’nde kilise hukuku doktora çalışmasını tamamladı. Aynı yıl ülkesine döndü, uzun süre dayısının danışmanı olarak görev yaptı, onun 1512’de ölmesinden sonra Frombork’a yerleşti. Burada katedral kurulu temsilciliği görevini yaşamı boyunca yürüttü, ayrıca hekim olarak da çalıştı. Krakow ve Padova’daki öğrenimi sonucunda matematik, astronomi, tıp ve ilahiyatta çağının bütün bilgilerine egemen olan Kopernik, 1497’den sonra yoğun olarak astronomiyle ilgilendi. Çok sayıda gözlem yapmadı, ama gerçekleştirdiği gözlemler Güneş, Ay ve gezegenlerin Yer’in çevresinde izledikleri öngörülen yörüngelerin temel bileşenlerini yeniden hesaplamaya yetecek sayıdaydı. 1497-1529 arasında yaptığı 27 gözlemin sonuçlarını yayımladı; bunların dışındaki bazı gözlemlere ilişkin kayıtları özel kitaplığındaki defterlerde bulunmuştur. 7. yüzyıl Bizanslı şair Theophylaktos’un bazı yapıtlarını dayısının isteği üzerine Yunanca’dan Latinceye çevirerek 1509’da yayımlayan Kopernik’in 1519-28 arasında yazdığı ve Polonya’nın bazı eyaletleri için para reformu konusunu inceleyen yapıtı ise ancak 1816’da basılmıştır. Kopernik, astronomi alanındaki çalışmaları ilerledikçe, Ptolemaios’un evren modeline karşı giderek büyüyen bir kuşku duymaya başladı. Aslında aynı kuşkuyu başka bilginler de dile getirmişlerdi; Kopernik bu görüşlerden etkilenmiş olduğunu yapıtlarında belirtmiştir. Eski Yunan filozoflarının görüşlerinin bir bireşimi olmakla birlikte Ptolemaios’un özgün katkılarını da içeren bu model yermekezli (jeosantrik) idi ve yörüngelerin çemberlerden oluştuğu görüşüne dayanıyordu 16. yüzyıla gelindiğinde Ptolemaios’un görüşleri astronomiye tümüyle egemen olmuş, neredeyse bir dinsel inanç biçimine dönüşmüştü. Filozoflar arasında evrenin merkezinin Yer değil Güneş olduğunu öne sürenler de olmuş, ama bunların görüşleri kabul görmemişti. Güneş, Ay ve gezegenlerin devinimlerine ilişkin gözlemlerin yermerkezli modele uygunluğunu sağlamak amacıyla taşıyıcı çember ve ilmek kavramlarını ortaya atan Ptolemaios’un sisteminde her gezegen ilmek olarak adlandırılan bir çember üzerinde dolanıyor, bu çemberlerin merkezleri de taşıyıcı çember adı verilen büyük bir çember üzerinde deviniyordu. Böyle bir sistem, gezegenlerin gözlenen devinimlerinde ortaya çıkan düzensizlikleri, özellikle bunların görünürde bir halka çizerek geriye doğru devinmeleri olgusunu açıklayabilmek için gerekliydi. Ptolemaios’un sistemi gözlenen olguları açıklayabilmiş ve astronomlara gök olaylarını önceden haber verme olanağını sağlamıştı. Yüzyıllar geçip daha duyarlı gözlemler yapılmaya başlayınca gökcisimlerinin gelecekteki konumlarının bu modele göre hesaplanması giderek güçleşmiş ve model uygulanabilirliğini, sonuç olarak da çekicili ğini yitirmişti. Çok sayıda (ve dışmerkezli) çemberlerden oluşan karmaşık yapıli Ptolemaios sistemi ne oranla daha yahn bir sistemin geliştirile bileceğini düşünen Kopernik, Eski Yunan filozoflarımn yapıtlanm inceledi ve bazı fi lozofların günmerkezli sistemler önermiş olduğunu gördü. Yer’in hareketli olduğu düşüncesi ilk bakışta çok saçma görünüyor du. Kopernik bu varsayımdan yola çıkarak, gezegenlerin çembersel yörüngeler üzerin de düzgün hareket ettikleri kabulünden vazgeçmeksizin, daha yahn olmasa bile çok daha üstün bir modele ulaştı. Yıllar boyu sürdürdüğü matematiksel hesaplar sonu cunda bu yeni modelin gerçeğe uygun oldu ğu kamsına vardı, ama bu konudaki görüş lerini uzun süre yaymılamadı. Kopernik görüşlerini ilk kez Dehypothesibus motuum coelestium a se constitutis commentariolus (Gökcisimlerinin Devinimine İlişkin Varsayımlar Üzerine Yorum) adlı kısa yapıtında açıkladı. 1510-14 arasında hazırladığı ve yakın dostlarına dağıttığı bu elyazması incelemede Güneş’in gezegenler sisteminin merkezinde yer aldığı ve durağan olduğu; yıldızların görünürdeki günlük devinimlerinin, Güneş’in yıllık deviniminin ve gezegenlerin görünürdeki geri devinimlerinin Yer’in ekseni çevresindeki günlük dönüşü ile Güneş çevresindeki yıllık dolanımından kaynaklandığı açıklanıyordu. Kopernik günmerkezli sistem üzerindeki çalışmalarını sonraki yıllarda da yoğun biçimde sürdürdü. Cornrnentariolus’ta ortaya konan görüşler 1533’te Roma’da Papa VII. Clemens’e bir konferans biçiminde sunulduğunda papanın tepkisi olumlu olmuş ve Kopernik’e kitabını yayımlaması 1536’da resmen önerilmişti. Öte yandan Martin Luther, Yer’in ayrıcalıklı konumuna son veren ve Kitabı Mukaddes’in öğretilerine ters düşen yeni evren görüşüne karşı çıkıyor ve Kopernik’i şiddetle eleştiriyordu. Astronomi bilgini olarak çok yaygın bir üne sahip olmasına karşın Kopernik uzun süre tereddüt içinde kaldı. Daha sonra yakın dostlarının, özellikle öğrencisi Alman matematikçi Georg Joachim Rheticus’un ısrarlarıyla yayımlamayı kabul etti. Kitabı bastırmak üzere 1540’ta Nürnberg’e götüren Rheticus, Martin Luther, Philipp Melanchthon ve öteki Reform öncülerinin karşı çıkmaları üzerine kentten ayrılmak zorunda kaldı ve kitabın basılması işini Lutherci din adamı Andreas Osiander’e bıraktı. Kitap 1543’te De revolutionibus orbium coelestium, libri VI (Göksel Kürelerin Dönüşleri Üzerine) adıyla yayımlandı. Osiander Güneş’in durağan, Yer’in hareketli olduğunu öne süren bir yapıtın karşılaşacağı şiddetli tepkilerden çekindiği için kitaba imzasız bir önsöz eklemiş, bu önsözde kitapta öne sürülen sistemin gerçekleri yansıtan bir kuramdan çok, gezegenlere ilişkin hesaplamaları kolaylaştıran bir varsayım olarak ele alınması gerektiğini belirtmişti. Oysa kitabın içeriği dikkatle incelendiğinde Kopernik’in günmerkezli sistemi evrenin gerçek modeli olarak kabul ettiği açıkça görülür. Altı bölümden oluşan De revolutionibus’un birinci bölümünde bazı temel matematik kuralları veriliyor, Yer’in durağan olduğuna ilişkin görüşlere karşı çıkılıyor ve gezegenlerin diziliş biçimi ele alınıyordu. Kopernik yermerkezli sistemin öngördüğü diziliş biçimini (Yer, Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter, Satürn) kabul etmiyor ve merkezde Güneş olmak üzere Merkür, Venüs, çevresinde Ay’ın dolandığı Yer, Mars, Jüpiter, Satürn sıralanışını öne yordu. İkinci bölümde yıldızların ve gezegenlerin görünürdeki devinimleri daha önce verilen matematik kuralları yardımıyla açıklanıyor, Güneş’in görünürdeki deviniminin Yer’in deviniminden kaynaklandığı ortaya konuyordu. Üçüncü bölüm Yer’in deviniminin matematiksel betimlemesine ayrılmıştı. Yer’in dönme ekseninin yalpalamasından kaynaklanan ılım noktalarının yalpalaması olgusunun da açıklandığı bu bölümü Ay’ın ve gezegenlerin devinimlerinin incelendiği üç bölüm izliyordu. Kopernik’in günmerkezli kuramıyla, Ay’ın ve gezegenlerin devinimleri Ptolemaios sistemine oranla daha yetkin bir biçimde hesaplanabiliyordu. Gezegenlerin çembersel yörüngeler üzerinde sabit hızla dolandıkları görüşünden vazgeçemeyen Kopernik gözlem sonuçları ile model arasında uygunluk sağlamak amacıyla Güneş’in yörüngelenin tam merkezinde yer almadığını kabul etmek zorunda kalmıştı; modeli, gene aynı nedenlerle, karmaşık bir ilmekler sistemi içeriyordu. Kopernik gene de ortaya koyduğu sistemin estetik yönden daha çekici ve ilahi takdire daha uygun olduğu kanısındaydı. Kopernik’in büyük yapıtını, basılmış olarak ancak yaşamının son gününde (24 Mayıs 1543) görebildiği sanılmaktadır. Kopernik’in günmerkezli sistemi özgür düşünceli birçok bilim adamınca kabul gördü. Bunda, bu sistemin daha yetkin oluşunun yanı sıra geleneksel inanışlardan kopuşu simgeliyor olması da rol oynadı. Aristoteles’in ısrarla savunduğu Yer’in durağan olduğu görüşü ile Ptolemaios’un Yer’in evrenin merkezinde yer aldığı görüşü zamanla kilise tarafından dinsel bir dogma haline getirilmişti. Gene de birçok ileri görüşlü düşünür ve bilgin bunların bilimsel gelişme yollarını tıkadığı ve çoktan terk edilmeleri gerektiği düşüncesindeydi. Kopernik kuramı evrene bakış açısında iki önemli değişikliğe yol açtı. Bunlardan birincisi evrenin boyutlarına ilişkindi. Yıldızlar gökyüzünde hep aynı sabit konumlarda gözlenmekteydi; oysa eğer Yer Güneş’in çevresinde dolanıyorsa, yıldızların konumlarında önemli küçük değişmeler görülmesi gerekirdi. Kopernik bunu, yıldızları taşıyan kürenin Yer’den çok uzakta oluşuyla açıkladı. Böylece, günmerkezli sistem, evrenin daha önce sanıldığından çok daha büyük olduğu görüşünün kabul edilmesine yol açtı. İkinci değişiklik cisimlerin neden yere düştüklerinin açıklanmasına ilişkindi. Aristotelesçi öğreti, cisimlerin “doğal konumları” olan evrenin merkezine doğru düştüklerini öngörüyordu, ama günmerkezli sistem, evrenin merkezinin Yer’in merkezi olmadığını ortaya koyunca düşme olgusuna da yeni bir açıklama bulmak gerekiyordu. Düşen cisimlere ilişkin yasaların yeniden ele alınıp incelenmesi düşüncesi yaklaşık 150 yıl sonra Newton’un evrensel kütleçekimi kavramını ortaya koymasıyla sonuçlanacaktı. Yer’in evrenin merkezi konumundan bir gezegen konumuna indirgenmesinin etkileri çok derin oldu. Artık Yer’i, yaratılışın bir örneği, bir simgesi olarak düşünmek olanaksızdı, çünkü Yer, öteki gezegenler gibi bir gezegendi, başkaca bir üstünlüğü yoktu. Yer artık çevresindeki değişmez evrenin ortasında değişimin ve yok oluşun merkezi değildi. Küçükevreni (mikrokozmos) oluşturan insanı kendisini çevreleyen büyükevrenin (makrokozmos) bir yansıması olarak kabul etmek de artık olanaklı değildi. Geleneksel inançlar ve kalıplar sistemine başarıyla karşı çıkabilmek insanın evrene ilişkin görüşlerinin tümüyle değişmesini gerektiriyordu; işte “Kopernik Devrimi” deyimi bu değişmeyi ifade eder. Kaynak: Ana Britannica Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
vhercle Yanıtlama zamanı: Haziran 21, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 21, 2007 kopernik daha önce tanımadığım bi filozoftu tşk. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Deaths_Expulsion Yanıtlama zamanı: Haziran 21, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 21, 2007 Campenella Tomasso Campanella’da bir Dominikan keşişi idi; O da, Engizisyon tarafından cezalandırılarak, yaşantısının yirmiyedi yılını, hiçbir zaman uygulama girişiminde bulunmadığı politik ideallerin bedeli olarak, hapiste geçirmiştir. Düşünceleri ile geçmişin bulgularını kullanarak geleceğe yönelik çalışmalar yapmayı amaçlamaktadır. Bize kitaplar yerine, doğrudan doğruya doğa üzerinde çalışmayı salık vermektedir. Bütün felsefi bilgimizin duyum üzerinde temellendiğini, kavramanın daha yüksek biçimlerinin tümünün, yalnızca duyumun daha farklı biçimleri olduğunu söylemektedir. Doğa, aynı zamanda, Tanrı’nın bir görünümü, inanç ise bir bilgi biçimidir. Philosophia sensibus demonstrata; Universalis philosophia, etc.; Civitas solis. Duyum açısından kendi varlığımızdan, kendi bilinçlilik durumumuzdan haberdanzdır. Campeneila, kendinden önce St. Augustine ve kendinden sonra Descartes gibi, belirlilik merkezinde bilinçliliğin bulunduğunu söyleyecektir: Başka şeylerden kuşku duyabiliriz ancak duyumlara sahip olduğumuzdan ve var olduğumuzdan kuşku duyamayız. Kendi düşünce ve duyumlarımızı gözden geçirilmesi, bize ruhun üç temel niteliğini açıklayacaktır: güç, algılama ve istenç (posse, nosse, velle,). Bunlar, kendi yetkinlikleri içinde Tanrının niteliklerine benzerdirler; herşeye gücünün yetmesi, herşeyi bilmesi ve mutlak iyiliğe sahip olması. Campanella’nın buradaki tanıtı, tanrısal niteliklerin, sonlu bir şekilde insan ruhuna eklenmiş olmasının gerekliliğidir. Çünkü Tanrı herşeyin kaynağıdır ve insanoğlu küçük dünyadır (parvus mwıdus). Aynı üç ilke bütün oluşumlarda bulunmaktadır: varlığın daha düşük biçimlerinde—oluşum olmayanla karıştığı zaman— onlar etkisiz, bilgisiz ve yetersiz olarak görülmektedir. Dünya, diğer bir deyişle, Yeniplatonculuk anlayışında Olduğu gibi, Tanrı’nın bir dizi oluşumu olarak algılanır: Tanrı, melekleri, ideali, ölümsüz insan ruhlarını, uzayı ve bedenleri yaratmıştır. Bizler, doğrudan doğruya Tanrı bilgisine sahibizdir ve Tanrı kendisini bize İncil’de açıklamaktadır; fakat onun sonsuz bir oluşum olarak varlığını kanıtlamak olanaklı görünmemektedir. Bu ideayı biz kendi kendimize oluşturmamışızdır. Bu sonsuz bir kaynak olarak bizde kapalı olarak bulunmaktadır. Bu tanıt daha sonra Kartezyen dizgede önemli bir rol oynayacaktır. Campanella, Güneş Ülkesi (Civitas Solis) adlı eserinde Platon’un Republic eserini çağrıştıran sosyalist bir Devlet kuramını önermektedir. Bu bir aydınlanma Devletidir—bir Güneş Ülkesi—burada erk, bilgi tarafından yönetilmektedir; eşitlik ilkesi önem taşımaktadır. Bilgi üstünlüğü temeline dayananlar dışında hiçbir sınıf farklılığı bulunmamaktadır. Felsefeciler ya da din adamları, yönetici konumdadırlar ve Güneş Ülkesi, dinsel bir birlik içinde bulunan evrensel bir papalık monarşisidir. Evrensel ve zorunlu olan eğitim, matematik ve doğal bilim temeli üzerinde bulunmaktadır ve Öğrenciler farklı meslekler için özel eğitim almaktadır. Campanella aynı zamanda oyun yöntemi ile öğrenme, açık hava okulları, konu dersleri araçlarıyla öğretim gibi yöntemleri önermektedir. Thomas More, (7 Şubat 1478 - 6 Temmuz 1535) İngiliz yazar ve devlet adamı ve hukukçu. Yaşamında önde gelen bir hümanist bilgin ünvanına kavuşup bir çok kamu görevi üstlendi. Eseri Ütopya ile edebiyatta yeni bir nesil yarattı. 1516’da yazdığı Ütopya’da ideal hayali bir ada ülkenin siyasi sistemini tarif ediyordu. More’un Kral Henry VIII’in İngiliz kilisesinin başına geçme niyetine ilke olarak karşı çıkması, kendi siyasi kariyerinin sonunu hazırlayıp hain olarak idam edilmesine sebep oldu. Ölümünden 400 yıl sonra, 1935’de Papa Pius XI tarafından aziz ilan edildi. . 7 Şubat 1478'de, Londra'da doğmuştur. Babası dönemin önemli bir yargıcı olan Sir John More'dur. Eğitim için Oxford Üniversitesi'ne girdi. Oxford'da geçirdiği 2 yılda yazmaya başladı. Antik Yunan ve Latin edebiyatına ilgisi de bu dönemde oldu. Daha sonra Londra'ya geri döndü ve 1496 yılında hukuk öğrenimi görmeye başladı. 1501 yılında avukat oldu. Hukuk öğrenimi gördüğü yıllarda manastır yaşamı yaşamakta ve bir rahip olmak isteğiyle yanıp tutuşmaktaydı. Yine de zamanla bu duygusu söndü ve ruhu ülkesine hizmet etmek isteğiyle doldu. Bunun üzerine 1504 yılında parlementoya girdi. Bu sıralarda ünlü Hollandalı yazar Erasmus ile olan arkadaşlığı iyice gelişti ve Erasmus 1509'da basılan ünlü eseri Encomium Moriae`yi (Deliliğe Övgü) Thomas More'a adadı. 1517'de Kral'ın hizmetine girdi. Giriştiği başarılı bir diplomatik görev ardından şövalye unvanı verildi ve yardımcı veznedar ilan edildi. Kralın kişisel danışmanı olarak kariyeri parlamaya devam etti. 1525'de Lancaster Düklüğü'nün bakanı oldu. Kral Henry VIII'in evlilikleriyle ilgili konularda ona yeterince yardım edemeyen Lordlar Kamarası başkanı Kardinal Wolsey'i istifaya zorladıktan sonra yerine Thomas More'u Lordlar Kamarası başkanı ilan etti. Başlarda Kralın düşüncelerini paylaşan More, zamanla Kralın protestanlığa olan artan ilgisi ve kiliseye olan negatif düşüncelerinden rahatsız oldu. Kişisel olarak protestanlığı sevmiyor ve doğru bulmuyor, dönemin katolik kilisesini benimsiyor ve önemsiyordu. Protestanlığı eleştiren kitaplarıyla Kral ile olan ilişkisini gerdikten sonra 1531'de Krala bağlılık yemini etmeyi reddetti. Daha sonra hastalığı bahane ederek 1532'de görevlerinden ayrıldı. 1533'de Anne Boleyn'in İngiltere Kraliçesi olarak ilan edildiği taç giydirme törenine katılmayı reddedince şimşekleri üzerine çekti. Yalan davalar ve dedikodular başladı. Parlementonun Anne Boleyn'i İngiltere'nin kraliçesi olarak ilan edebileceğini kabul etmesine rağmen, bağlılık yemini etmeyi reddetti zira bu Papa'ya karşı bir davranış olurdu. Bu yüzden tutuklandı. Daha sonraları Kralı kilisenin başkanı olarak görmediği yönünde bir yalan da önüne işlemiş olduğu bir suç olarak getirildi. Ölüm cezasına çarptırıldı. 6 Temmuz 1535'de idam edildi. Giordano Bruno Giordano Bruno (1548 - 17 Şubat, 1600). İtalyan filozof. Rönesans felsefesini biçimlendiren filozofların en önemlilerinden biridir ve şair yönüyle de edebiyata en yakın duranıdır. Ona 'Doğacı coşkunluğun düşünürü'de denilebilir. Soylu bir ailenin çocuğu olarak 1548 yılında İtalya'nın Nola kasabasında dünyaya geldi. Onaltı yaşındayken Dominiken adını taşıyan bir tarikatta yer aldı. Kopernilus sistemiyle tanışınca, Bruno tarikat mensubu bir kişi olmaktan sıyrıldı ve buna bağlı olarak Hıristiyan inancıyla arasındaki bütün bağları koparttı. Kiliseye karşı bir sistem içinde yer aldığından din sapkınlığı ile suçlandı. Engizisyondan baskısından kurtulmak için Roma'ya ardından Kuzey İtalya'ya kaçtı. Dinsizlikle suçlandığı için hiçbir yerde kalıcı olarak yaşayamadı, sürekli gezdi. Cenevre'ye geçti, ardından Güney Fransa, Paris ve Londra'da devam etti yaşamına. 1582 yılında Sorbonne Üniversitesi'nde bir kürsü elde etti. Londra'da yapıtlarının bir bölümünü bastırdı. Londra'dan kısa bir süreliğine yine Paris'e geçen Bruno, bu defa da Almanya'ya gitti ve eserlerini yayımlatma çabalarını sürdürdü. Daha sonra Zurich'e geçen Bruno, bir İtalyan aristokrat tarafından Venedik'e davet edilince bu daveti kabul etti. Burada Galileo Galilei ile tanıştı. Ama Mocenigo adlı bu aristokrat'la çatışınca, onun tarafından Engizisyon'a teslim edildi. Ona, düşüncelerinden vazgeçmesi ve sonsuz evren görüşünün din sapkınlığı olduğunu kabul etmesi durumunda kilise tarafından affedileceği söylendi. Ama o, gördüğü bütün işkencelere karşın, görüşlerinden taviz vermedi ve ölüme mahkum edildi. Ölüm kararını Bruno'ya bildiren yargıç, ondan şu cevabı almıştır: "Ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz". Kilisenin bu kararı, 1600 yılının Şubat ayında, Roma'da Campo dei Fiori meydanında Bruno'nun diri diri yakılması ile yerine getirildi. Bruno evrenin sonsuzluğu yanında evrenin birliği ilkesini de benimser. Buna göre Ortaçağ felsefesi'nde temel alınan gök ile yer ayrılığını rededer. Bruno; Tanrı'nın ve evrenin birbirinden farklı iki töz olmadığı, ama aynı gerçekliğin iki sonsuz görünümü olduğunu kabul eder. Ona göre her şey Tanrısal kuvvetin görünüşüdür: "Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu aşıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım." Düşüncelerinin açıklanmasının kendisi için çok tehlikeli olduğunu bildiği halde, yukarıdaki cümlesinden de anlaşılacağı gibi, yazı ve konuşmalarında düşüncelerini hep böyle açıkça ifade etmiştir. Eserleri Il Candelaio (Şamdancı) (1582) Della Cause principio et uno (Neden, ilke ve birlik üzerine) (1584) De l'infinito universo et mundi (Sonsuz evren ve dünyalar üzerine) (1585) De gl'heroici furori (Yiğitçe öfkeler üzerine) (1585) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.