Jump to content

Irk Bitig / Uygur Türk'lerine Ait Fal Kitabı


nevermore

Önerilen Mesajlar

Tahminen 930 yılında Göktürk harfleriyle kaleme alınlış olan Irk Bitig, Mani muhitinde yazılmış önemli bir eserdir. İçinde dine ait unsurlar bulunmakla beraber dini bir eser değildir; bir fal kitabıdır. Her bir ayrı bir fal olarak yorumlanan 65 paragraftan meydana gelmiştir. Her falın başında siyah mürekkeple çizilmiş küçük daireler vardır. Her faldaki daireler üç dizi halindedir. Her dizide 1-4 arasında değişen daireler vardır. Böylece her fal, üç rakamlı bir sayıyla numaralandırılmış gibidir. Mesela, bir paragrafın başındaki birinci dizide 2, ikinci dizide 4, üçüncü dizide 2 daire varsa bu fal 242 numaralı faldır. Falına bakmak isteyen insan, muhtemelen dört yüzünden her biri ayrı bir sayıya dalalet eden aşık kemiğini üç defa atmak suretiyle kaç numaralı falın kendisine isabet ettiğini tespit eder.

 

Irk Bitig'in son derece ilgi çekici bir yapısı ve üslubu vardır. Her fal; "şöyle biliniz iyidir" veya "şöyle biliniz kötüdür" şeklinde bir hükümle bitmektedir.

 

Bu küçük eserde çeşitli adetler, inanışlar ve masal unsurları da yer almakta, günlük dilin kelimeleri de bolca kullanılmaktadır.

Irk Bitig

metninde, Manihey panteonunun tanrılarına doğrudan doğruya bir işaret yoktur ve Maniheizm'in hiçbir somut düşüncesine yer verilmez.Bununla birlikte

Irk Bitiğde, Şamanizm'de de bulunan iki tanrının adı anılmaktadır:

aydınlık, iyilik tanrısı ve karanlık, kötülük tanrısı;

fakat burada Manihey dinine özgü olan ikiciliğin yansıması olarak da görülebilirler. Bundan başka, metinde "ala atlıgyol tengri" (alaca atlıkader(yol) tanrısı)şeklinde ifade edilen tanrının en önemli özelliği,başlangıcı ve sonu olmayan ebedî zaman şeklinde tanımlanan Zerdüş tanrısı Zervan gibi sürekli bir faaliyet halinde olmasıdır. Zervan, üstün nitelikli bir tanrı olarak Manihey dinine de girmiştir ve bazen o, asıl Manihey tanrısı "Işığın Babası" ile bağlantıya geçer.

Irk Bitigdeki tanrıların bir diğer özelliği "alaca ata sahip olmak" da yine zamanla bağlantılıdır: atın tüylerindeki açık ve koyu renklerin değişmesi, gece ile gündüzün yer değiştirmesini sembolize eder.

Dualizm(ikicilik), "bu iyidir" veya "bu kötüdür"

şeklindekiçıkarımlarla sona eren kısa vakaların bulunduğu 65 bölümden ibaret olan Irk Bitiğin

bizzat kendi kuruluşunda da görülmektedir; mamafihbu, metnin Maniheizm kaynaklı olduğunu göstermekle kalmaz, aynızamanda onun işlevsel hedeflerini de ifade eder, zira eser her şeydenönce pratik amaçlı fal metinlerinin bir külliyatıdır.

 

Kitaptan birkaç örnek

...

Bir yaşlı öküzü

Küçücük karıncalar yemiş.

Kımıldamadan durur, derler.

Böylece biliniz, kötüdür bu.

....

Ata kösteği yanlış

vurmuşlar.

Kımıldamadan durur, derler.

Böylece biliniz, kötüdür bu..

...

Kaplan av peşine düşmüş.

Yol ortasında yılanla karşılaşmış.

Alaca yılan dik bir kayaya çıkmış.

(Kaplan) ölümden kurtulmuş, kurtulduğu için sevinçli (ve) memnun gidiyor, derler.

Böylece biliniz, iyidir bu.

Kaynak ve pdf linki http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/12/849/10756.pdf

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ne tür bir şey olduğunu merak etmiştim,

 

786px-irk_bitig_06.jpg

 

Uygur Türklerine ait, 9. yüzyıldan kalma olduğu tahmin edilen Göktürk alfabesiyle yazılmış ve iyi korunmuş ender kitaplardan biri.

 

Kitabın günümüz Türkçesiyle anlamı; “Fal Kitabı”dır. Bugün “soy, millet” gibi anlamlarda kullanılan Irk kelimesi eski Türkçe’de “büyü” anlamına gelir. Bitik, bitig ise kitap demektir. Toplam 104 sayfa ve 65 paragraftan ibarettir.

 

Aslı, British Museum’da sergilenmektedir. Bu kitap ve buna benzer pek çok dini ve büyü kitapları Budizm’e geçen Türklere aittir. Bu dine geçen Türkler, kısa sürede şehirlileştikleri için parlak sayılabilecek bir edebiyat da üretmişlerdir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İ.V.STEBLEVA isimli yazar bi kitap yazmış Türkçeye de Dr. Halil İbrahim Usta çevirmiş .. kitabı taradım uzunca bir özetini paylaşıyorum ;

 

 

ESKİ TÜRKÇE FAL KİTABI IRK BÎTÎG VE SEMBOLLERİN KAVRAMSAL TEMELİ

İ.V. STEBLEVA

(Rusçadan Çeviren : Dr. Halil İbrahim USTA)

 

Tanrı, bir sırdır ; onun hakkında bildiklerimiz ise insanlar tarafından söylenilen sözlerden ibarettir. Çeşitli düşünceler ve sembolleri biz yaratırız; ve ben Tanrı hakkında konuşmaya başlayınca, daima, insanın yaratmış olduğu bir sembolden bahsederim. Fakat hiç kimse onun nasıl göründüğünü ve nasıl bir Tanrı olduğunu bilmez. (Kari Gustav Jung)

 

 

Eski Türkçe eserler arasında Irk Bitig, gerçekten önemli bir yer tutmaktadır; zira bu eser, runik yazıyla kâğıda yazılmış ve zamanımıza kadar ulaşmış, eksik olmayan yegâne metindir. Metin oldukça uzun

olduğu için, formu ve içeriği hakkında uzun değerlendirmeler yapmak mümkündür ve yazmanın oldukça iyi saklanmış olması sayesinde, ifadeler arasındaki bağlantılar kopmamıştır. Bununla birlikte bugüne kadar bilim dünyasında metnin telif edildiği yer, telif tarihi ve dinî niteliği hakkında ortak bir düşünceye varılamamıştır.

 

 

Irk Bitig metnini ihtiva eden yazma, bu yüzyılın başında Doğu Türkistan'a yaptığı araştırma gezilerinin birinde A. Stein tarafından Dun huang (Kuzeybatı Çin) yakınlarındaki Kansu bölgesinde bulunmuştu. Irk Bitiği ilk kez tercüme eden ve inceleyen V.Thomsen, metni yaklaşık olarak VIII. yüzyılın ortaları ile IX. yüzyılın başlarına tarihlendirmişti.1 Bu tarih, Doğu Türk Kağanlığının 745 yılındaki çöküşünden sonra o sahada ortaya çıkmış olan Uygur Kağandevletinde kültürel hayatın kurulma ve gelişme dönemine rastlamaktadır.

 

 

Uygur Kağanlığı yüz yıl boyunca (VIII. yüzyılın ortalarından IX. yüzyılın ortalarına kadar) Orta Asya'da en güçlü Türk devletini temsil etti. Belirtmek gerekir ki, Uygur Kağanlığının var olduğu yüz yıllık dönemin yaklaşık seksen yılında resmî din, Kuzey Çin'de yaşayan Soğdlar tarafından Türkler arasında yaygınlaştırılmış olan Maniheizm idi. Uygur Kağanlığı, genellikle Çin imparatorluğu ile sıkı ilişkiler içindeydi.

Fakat, Irk Bitig yazmasının yakınlarında bulunmuş olduğu Dun huang, Uygur Kağanlığına ait değildi; dolayısıyla bu eserin, Uygur Kağanlığının 840 yılındaki çöküşünden sonra, runik yazıyı bilen Uygurların Kuzeybatı Çin'e ve Doğu Türkistan'a göçlerinin başladığı dönemde yani en erken IX. yüzyılın ortalarında yazılmış olduğu tahmin edilebilir. Eğer Uygurların daha Dun huang'a gelmeden önce (burada) Türk nüfusun yaşadığı ve Doğu Türkistan'da Maniheizm'in gayri resmî (bir din olarak) yayılmış olduğu2 dikkate alınırsa, o takdirde Irk Bitig'm ortaya çıkışını, belki de, Uygur Kağanlığının kültür hayatıyla ilişkilendirmemek genel hatlarıyla daha uygun olabilir.

 

 

Bu dununda Irk Bitig için en inandırıcı tarihlendirme, IX.yüzyıldır ve Doğu Türkistan'da, zamanla yerini Buddist geleneklere bırakmış olan, Maniheizm kaynaklı eserlerin görüldüğü son dönem olan X. yüzyıldan daha geç bir tarih olamaz. Irk Bitig in telif tarihinin tam olarak belirlenmesine yönelik denemeler, yukarıda ifade edilmiş düşüncelere ve yazmadaki son/amada, metin ".kaplan yılı, ikinci ay, on beşinci [giinde]..."

yazılmıştır şeklinde yer alan bilgilere dayanmaktadır. Buradan hareketle L. Bazin, telif tarihini 4 mart 942 olarak tahmin ederken ', J. Hamilton 17 mart 930 tarihini ileri sürmektedir.4 Her iki tarih de, kaplan yılı, ikinci ay, on beşinci güne aittir. Fakat, mademki kaplan yılı, on iki yıllık hayvan takviminin üçüncü yılıdır; o halde, gösterilen yıl, ay ve gün her on iki yılda (geçmiş yüzyıllarda olduğu ve gelecekte olacağı gibi) tekrarlanmaktadır.

 

 

Elbette, İrk Bitig üzerinde çalışmış olan V.Thomsen, A.v. Gabain ve diğer araştırmacılar, bu durumu biliyorlardı ve bu yüzden metnin tarihlendirilmesinde sadece sonlamadakı bilgilerden değil, aynı zamanda esas olarak Maniheizm'in Türkler arasında yayılmasının zamansal sınırları, runik yazının geçerliliği ve Türklerin Orta Asya'daki diğer halklarla kurduğu kültürel bağlar gibi tamamlayıcı mütalâalardan hareket ederek geniş bir zaman dilimini tercih ettiler. Bütün bunlara, metnin tarihlendirilmesinde İrk Bitig in şiirsel özelliklerinin fevkalâde önemli bir anlam ifade ettiğini de eklemek gerekiyor, çünkü biz runik yazılı Orhon ve Yenisey eserlerini yine runik yazılı Irk Bitig ile, Irk Bitig i Manihey yazısı ile yazılmış olan "Mani için Büyük ' ile ve ondan sonra da Uygur yazılı Buddist şiirlerle karşılaştırdığımızda, şiir formlarının gelişmesinde süreklilik gösteren bir çizgiyi belirleyebiliriz: (Orhon ve Yenisey eserlerinde)

 

 

satır başlarındaki mısralar arası aliterasyonun düzensiz geçişleriyle kurulmuş farklı türden birleşikleri içeren satırlar formundan, {İrk Bitigdekı) bazen daha ardışık olarak kararlı ilk hece aliterasyonu şeklinde görülen eşheceliliğe geçen nisbî bir denkhecelik ilkesi temelinde mısralardaki hece sayısının daha düzenli kullanıldığı forma ve daha sonra (Mani için Büyiik İlâhide olduğu gibi) mısralar arası tam aliterasyonun bulunduğu uzun denkheceli satırlar formuna ve nihayet (Buddizm içerikli manzum eserlerde görülen) mısraların başlangıcındaki ardışık kararlı dörtlük aliterasyonları (ile kurulu) tamamen denkheceli şiirlere. Böylece, eğer Orhon yazıtları VIII. yüzyılın ortalarına ve Manihey muhitinde yazılmış olan eserler en geç X. yüzyıla tarihlendiriliyorsa, öte yandan Buddizm içerikli metinler genel olarak en erken X. yüzyılda ortaya çıkmış, hem tercümeler hem de orijinal telif eserler XIII. yüzyıla kadar işlevlerini sürdürmüşlerse, o takdirde, hiç tereddütsüz Orhon edebî geleneği ile ilişkilendirilen runik yazılı Irk Bitiğin telif tarihi IX. yüzyılın sonu ile X. yüzyılın başları olarak belirlenmelidir.

 

 

Irk Bitiğin dinî niteliği meselesi de bir o kadar ihtilaflıdır. V.Thomsen ve onun ardından A.v.Gabain, eserde Manihey cemaatine ait öğelerin ve unvanların zikredildiği bu sonlamadaki bilgilerden hareketle, Irk Bitiği Manihey eserlerinden saymışlardı; kaldı ki A.v. Gabain, metinde Maniheizm'e ait hiçbir izin bulunmadığını da kendisi tespit etmişti." S.E.Malov ise, yazmanın sonlamasmda verilen bilgilere rağmen, Irk Bitiği Şamanizm'e ait bir metin olarak değerlendirmişti.

 

 

Daha önce yazmış olduğum gibi, gerçekten de Irk Bitig metninde, Manihey panteonunun tanrılarına doğrudan doğruya bir işaret yoktur ve Maniheizm'in hiçbir somut düşüncesine yer verilmez. Bununla birlikte Irk Bitig de, Şamanizm'de de bulunan iki tanrının adı anılmaktadır:

aydınlık, iyilik tanrısı ve karanlık, kötülük tanrısı, fakat burada Manihey dinine özgü olan ikiciliği yansıması olarak da görülebilirler. Bundan başka, metinde "ala atlıgyol tengri" (a\aca atlı kader(yol) tanrısı) şeklinde ifade edilen tanrının en önemli özelliği, başlangıcı ve sonu olmayan ebedî zaman şeklinde tanımlanan Zerdüşt tanrısı Zervan gibi sürekli bir faaliyet halinde olmasıdır. Zervan, üstün nitelikli bir tanrı olarak Manihey dinine de girmiştir ve bazen o, asıl Manihey tanrısı "Işığın Babası" ile bağlantıya geçer. Irk Bitig deki tanrıların bir diğer özelliği "alaca ata sahip olmak" da yine zamanla bağlantılıdır: atın tüylerindeki açık ve koyu renklerin değişmesi, gece ile gündüzün yer değiştirmesini sembolize eder."

 

 

Dualizm(ikicilik), "bu iyidir" veya "bu kötüdür" şeklindeki çıkarımlarla sona eren kısa vakaların bulunduğu 65 bölümden ibaret olan Irk Bitig'm bizzat kendi kuruluşunda da görülmektedir; mamafih bu, metnin Maniheizm kaynaklı olduğunu göstermekle kalmaz, aynı zamanda onun işlevsel hedeflerini de ifade eder, zira eser her şeyden önce pratik amaçlı fal metinlerinin bir külliyatıdır.

 

 

Irk Bitig metnindeki şiir formunun daha önceden benim tarafımdan yapılmış olan yeniden düzenlenmesi sonucunda, yukarıda adı geçen 65 bölümün oldukça yüksek sanatsal yeterlilik içeren şiirsel minyatürler olduğu ortaya çıkmıştı.

 

 

Şiirlerin ritmik düzenlenişi, bazen art arda gelen birkaç satırda eşheceliliğe geçen nisbî bir denkheceli satırlar esasına göre temellendirilmiştir. Şiirlerin ses düzeni, hem mısra başlarında görülen dörtlük aliterasyonunu (şiirler arası aliterasyonu), hem de şiirin ritmi mısra içlerinde ses benzerliği ile oluştuğunda sözcükler arası aliterasyonu içeren bir sisteme göredir. Metinde bunu gerçekleştirmek için sözcük ve deyimlerin özel olarak seçimi gerekiyordu ki, bu da şiirlerde büyük bir akustik çeşitliliği ortaya çıkarmıştır. Eski Türk nazmı için karakteristik olan ritimlerin bir araya getirilmesi ve özel olarak oluşturulmuş ses sanatları, elbette, estetik bir amaca hizmet ediyordu. Bu yüzden, Irk Bitiğin kısa şiirsel metinleri, (fal içerikli olması bakımından) sahip olduğu asıl işlevsel öneminden başka, çok eski dönemlerde ve orta çağın başlarında Türk dilli edebiyattaki gelişmenin tartışmasız tanığı olması bakımından da önemlidir.

 

 

İçerik bakımından Irk Bitig deki 65 şiirsel minyatür, farklı türden birkaç grup metin içermektedir: insan ve hayvan yaşamından alınma gerçek konular, mit ve masal kaynaklı konular, doğa betimlemeleri, öğütler ve ahlakî hikmetler. Daha önce de söylendiği üzere, her bir bölüm, burada anlatılanlardan mantıksal olarak ortaya çıkan "bu iyidir" veya "bu kötüdür" şeklindeki bir çıkarım ile sona ermektedir. Vakaların belli bir düzen içinde bölümlenmesi de böylelikle oluşmaktadır. Eğer tanrı, insana iyi bir talih vermişse, doğal

Tam karşılığını bulamadığımız için aynen minyatür olarak çevirdiğimiz sözcük, "yüksek sanat kaygısı gözetilerek bir konunun dramatize edildiği çok kısa eser" anlamındadır.

 

 

afetler sona ermişse, bir adamın oğlu olmuşsa, insan veya hayvan şans eseri ölümden kurtulmuşsa vb. (durumlar) "iyi"dir. Eğer bir ev yanarsa, geyik yavruları yiyeceksiz kalırsa, ayının karnı yarılmışsa, yaban domuzunun dişi kırılmışsa vd. (durumlar) "kötü"dür.

 

 

Bu şiirsel minyatürün karakter kadrosu tanrılar, insanlar ve hayvanlardan oluşur. İnsanlar, savaşmak veya av için yola düşmüş bir hükümdar; geçim derdinde bir yoksul; tehlikeli bir oyuna kapılmış kumarbaz; önce anne babasıyla arası açılmış fakat sonra eve dönmüş olan bir oğul; bütün ev eşyasını bakımsız (kendi haline) bırakıp evi terk etmiş olan kadın vd. (şahıslardır). Hayvanlar kadrosu, berkut(kartal), doğan, ayı, yaban domuzu, yılan, kaplan, kuzgun, hüdhüd(çavuş kuşu), at, deve, guguk kuşu, öküz, koyun, inek, kurt, kuğu, karınca, tavşan, tilki, maral(dişi geyik), turna ve yargun(pantere benzer bir hayvan)dan oluşur. Hayvan tasvirleri ve onların içinde bulunduğu epizotların çoğu tamamen gerçekçi olmakla beraber, bunların özellikle Irk Bitig metninde zikredilmiş olması, hiç şüphesiz Orta Asya ve Sibirya halklarının Şamanizm öncesi ve Şamanist inançlarına mitolojik bir değinme ve işaret etme niteliği taşımaktadır; zira bunlar şu veya bu şekilde Türk, Moğol, Ugor ve Mançu-Tunguz halklarının inançları ile bağlantılıdır. Dolayısıyla Irk Bitig, farklı kökenlerden dinî-mitolojik tasavvurların izlerinden bir karışımı arz etmektedir ve metindeki inançlar, öyle görünüyor ki, dinî-mitolojik bilincin en alt düzeyini oluşturmaktadır.

 

 

Konunun ve ileride yapacağımız mütalâaların daha iyi anlaşılması için bazı örnekler vereceğiz: İşte bazı gerçek vakalar:

 

 

Bir yaşlı öküzü

Küçücük karıncalar yemiş.

Kımıldamadan durur, derler.

Böylece biliniz, kötüdür bu.

veya:

Ata kösteği yanlış vurmuşlar.

Kımıldamadan durur, derler.

Böylece biliniz, kötüdür bu.16

veya:

Turna

(Kendi) yuvasına konmuş,

Fark etmemiş, akağaca dolaşmış.

Uçacak halde değil, oturur, derler.

Böylece biliniz, kötüdür bu.'

veya:

Kaplan av peşine düşmüş.

Yol ortasında yılanla karşılaşmış.

Alaca yılan dik bir kayaya çıkmış.

(Kaplan) ölümden kurtulmuş, kurtulduğu için

Sevinçli (ve) memnun gidiyor, derler.

Böylece biliniz, iyidir bu.

Bazen, insan ve hayvanların gerçekçi tasvirlerini içeren vakalar,

açıkça öğüt karakteri taşıyan anlamlı tekrarlar oluşturarak art arda

gelmektedir.

Yoksul bir adamın oğlu

Para kazanmaya gitmiş.

Bu yolda başarılı olmuş.

Sevinçli ve memnun geri döner, derler.

Böylece biliniz, iyidir bu.

Bunun ardından da şöyle denilmiş:

Kaplan av peşine düşmüş.

Avını bulmuş.

(Avını) bulduğu için, kendi yuvasına

Sevinçli (ve) memnun döner, derler.

Böylece biliniz, iyidir bu.

 

 

Bu metinlerin her ikisinde de ana düşünce aynıdır: Eğer bir kimsenin işleri yolunda giderse(talihi yaver olursa), bu iyidir. Fakat bu düşünce, iki kez değişik şekilde ifade edilmiştir ki, eski metinler için karakteristik olan üslûp paralelliğinin sanatsal bir biçemidir.

 

 

"sevinçli (ve) memnun... geri döner..." (diğer metinlerde "...gide?') ifadesi, anlatılan konudan bağımsız olarak, sevindirici bir durumu ifade eden kalıp söz niteliğinde tekrarlanmaktadır. Doğanın eşdeğerde kurucuları olarak insan ve hayvanların eşitliği, sanatsal paralellik üslûbu aracılığıyla, oldukça karmaşık

anlamsal yapılarla ifade edilmektedir:

Gri bulutlar hareket etti,

Yağmur halkın üstüne yağdı.

Siyah bulutlar geçti,

Yağmur her şeyin üstüne yağdı.

Ekinler oldu,

Yeşil otlar yetişti.

Hayvan için de, insan için de iyi oldu, derler.

Böylece biliniz, iyidir bu.

Hayvanlar kadrosu, ahlakî hikmetlerde sık sık örnek olarak

kullanılırlar. (Bu ise, öğütlerin birer resimlemesi gibi hayvanların da

katılımıyla anlatılan mesellerin yer aldığı ahlakî Buddist literatürünün

umumiyetle karakteristik bir özelliğidir.) Örnek olarak irk Bitig'de

denilmektedir ki:

Deve çamura düşmüş.

Karnını ilkin o doyurdu.

(Sonra) tilki de onu yedi, derler.

Böylece biliniz, kötüdür bu.

Hayvanlar kadrosu, törensel anlam taşıyan metinlerde de

karşımıza çıkar:

Benekli beyaz inek

Buzağılamaya hazırlanmış,

"Ben öleceğim" dermiş.

Benekli beyaz tosun getirmiş.

"Kutsanmak için, yaklaş!"

(İnek) (kendi) kaderinden kurtulmuş, derler.

Böylece biliniz, iyidir bu.

 

 

Irk Bitig in bu bölümünde, sembolik sınıflandırmanın ikili sisteminde yer alan ve Eski Türklerin dinî-mitolojik tasavvurlarının en eski katmanını yansıtan: beyaz (veya alaca), erkeklik (tosun), yaşam (inek, ölümden kurtuldu), törensel(tosun, kutsanmaya uygundur) gibi bazı olumlu nitelikler bir araya getirilmişitir. Bazı Türk halklarında beyaz tüylü evcil hayvanlardan kurban kesme geleneği, Şamanizm öncesi eski Gök inancının kalıntısı olarak XX. yüzyılın başlarına kadar devam etmiştir, (belki de hâlâ gizli olarak devam etmektedir).

 

 

"Beyaz' sıfatının törensel anlamı ve sembolik sınıflandırmanın ikili sisteminde yer alan (erkeklik, başarı ~ kazanç, yaşam gibi) diğer olumlu nitelikler ile bağlantısı, aşağıdaki üçlü vakada açıkça ifade edilmektedir:

Yiğit bey, atlarına doğru gitmiş,

Ak kısrağı tay doğurmuş.

"Altın tırnaklı

İyi bir aygır olacak."

(Bey) devesine doğru gitmiş,

Beyaz devesi yavrulamış.

"Altın burunluklu*

İyi bir erkek deve olacak."

(Bey) evine dönmüş.

Üçüncü olarak: karısı oğlan doğurmuş.

"İyi bir bey olacak" derler.

Yiğit bey mutlu olmuş.

Bu çok iyidir.

 

 

"bu çok iyidir" çıkarımıyla temellendirmek gerekmiştir.Dolayısıyla, anlamsal paralellik gösteren yapılardaki değişik sözcük ve kavramlar, sadece birbirleriyle bağlantılı (unsurlar) değil, aynı zamanda birbirlerinin semantik karşılıkları da olurlar. Zıt kavram gruplarını belirginleştiren sembolik sınıflandırmanın ikili sistemi, metnin semboller sisteminin kuruluşundaki dayanağı temsil ederler. Başka bir ifadeyle, şiirsel deneyimden uzakta meydana gelmiş bazı sistematik yaklaşımlar burada, sanatsal betimlemenin stilistik biçemi vasfını kazanmaktadır.

 

 

Irk Bitig in düşünsel temeli, iyinin karşısına kötüyü koyma şeklindeki karşıtlıktır; ayrıca aşağıdaki örnekte olduğu gibi, kavramların kutuplaştırılmasına sadece insanlar ve hayvanlar değil, tanrılar da katılırlar:

 

 

Adam emekleyerek gitmiş

(ve) tanrıyla karşılaşmış.

(Adam) baht açıklığı dilemiş, (tanrı) vermiş.

"Ağılında hayvanların olsun,

Ömrün uzun olsun" demiş.

Böylece biliniz, iyidir bu.

 

 

Bu vakada, normal bir şekilde hareket etme kabiliyetini kaybetmiş olan insan (belki de kötürüm), tanrıdan baht açıklığı dilemiş, o da uzun ömür ve maddesel gönenç vaat etmiş yani tanrı, insanı sıkıntılarından kurtarmıştır. Belirtmek gerekir ki, düşüncelerin kötüden iyiye doğru hareket etmesini sağlayan kurtulma (-kurtuluş) motifi ile yani insan veya hayvanların doğal âfetlerden, ölümden, hastalıktan, kederden kurtulması motifi ile Irk Bitig Az pek çok kez karşılaşılmaktadır.

 

 

Eğer Irk Bitig in düşünsel temelini, Maniheizm'in dünya görüşüne ait genel ikili şemanın yansıması olarak bir arada ve zıt karşılaştırmaların stilistik biçemiyle vakaların betimlenmesinde görülen karşıtlık şeklinde kabul edersek, o zaman Irk Bitiğin bugüne kadar üzerinde benzeri bir açıklama yapılmamış olan bazı satırlarını yorumlamaya kalkışmak mümkün olabilir. Örnek olarak, Irk Bitiği oluşturan bölümlerden birinde, tamamen esrarengiz bir karakter olan "Beyaz At"ın adı geçmektedir:

 

 

Beyaz at rakiplerini(?hasımlarmı)

Üç varlık halinde seçip

(Onları) tövbeye (ve) duaya göndermiş, derler.

"Korkma, iyi dua et,

Çekinme güzelce yalvar" derler.

Böylece bil, iyidir bu.

 

 

Her şeyden önce, buradaki karakterin niteliklerini belirlemek gerekmektedir:

1) "Beyaz" sıfatı, söylendiği üzere Irk Bitig de olumlu

bir anlama sahiptir.

2) Karakterin kendisi de açıkça pozitifliği sergiler; ar hakkında hem Türk-Moğol hem de Slav ve Hind-Avrupa mitoloji geleneğinde, pek çok ilgi çekici bilgi vardır; fakat burada bizim için önemli olan, "seçip", "rakiplerini", "(onları) tövbeye (ve) duaya göndermiş" ifadeleridir.

3) Söz konusu karakter, "üç varlık halinde" sözleriyle anlatılan soyut (metafizik) güçlere sahiptir.

4) Karakter, güç sahibidir: rakiplerini seçerek onları "tövbe etmeye ve duaya gönderir".

5) Karakter, "korkma", "çekinme", "dua et, güzelce yalvar" şeklindeki tövbe ve dualarla, canlı varlıkların kurtarıcısı işlevini yerine getirir. Maniheizm'in bakış açısıyla, var oluşun temel düşünce ve amacı kurtuluş (-kurtulma>tiır ki bu da kökleri eski İran Zerdüştlüğünde bulunan ve aydınlık ile karanlığın, iyi ile kötünün ezelî mücadelesinin ikili içeriğiyle bağlantılıdır.

 

 

Maniheizm'in zaman hakkındaki tasavvuruna göre, kurtuluş, üç aşama halinde olur:

 

 

Aydınlık ile karanlık arasında dengenin var olduğu başlangıç dönemi;

 

 

aydınlık ile karanlığın, ruh ile bedenin (maddenin) karışık unsurlarının amansız savaşı ile karakterize edilen şimdiki dönem;

 

 

ve karanlık ve kötü güçlerin mağlup edileceği son dönem ki, aydınlık, karanlıktan kesin bir şekilde ayrılır ve iyilik üstün gelir. Aydınlık ve iyilik dünyasının hükümdarı "Işığın Babası", karanlık ve kötülük dünyasının

hakimi Ahriman (Angro-Man, Zertüştlükten alıntı) ile çok aşamalı ve zor bir mücadeleyi sürdürür; onu yenmek için de bu mücadelenin her aşamasında yardımcılarını "çağırır": Hayatın anası, gökyüzünün

temsilcisi İlkinsan, Yaşayan Ruh, aydınlık getiren İsa ve diğerleri.

 

 

 

 

Bunlar, aydınlık öğeleri, karanlığın etkisinden kurtarmak için yardım etmelidirler; zira aydınlık güçler, şeytanların ve karanlığın tutsaklarıdır. Böylece, kötülük ve iyiliğin yaygın savaşı, evren (makrokozmos) düzleminde gerçekleşir. Aydınlık ile karanlığın, iyilik ile kötülüğün karşılıklı mücadelesi, başlangıçtan beri ikili mizaca karanlık ve aydınlık mizaca sahip olan insan (mikrokozmos) düzleminde de sürer. Kendisinde bulunan aydınlığın öğelerini karanlığın öğelerinden ayırabilmesi, Gerçeği kavraması ve böylece kurtuluşa ermesi için insana yardım etmek amacıyla, son elçi(haberci) olan peygamber Mani ortaya çıkar. Dikkat edilirse, bizzat insandaki (mikrokozmos) karanlık ve kötülük güçlerini mağlup etmek için, aydınlık ve iyiliğin evrensel anlamda (makrokozmos) zafere ulaşmak zorunda olması, oldukça ilgi çekicidir. İnsan düzleminde aydınlığın karanlığı yenmesi, ruhun beden (madde) üzerindeki zaferidir; bedenin zincirlerinden kurtulma, ruhun madde âlemine üstün gelmesi, (Buddizm'den alınma bir düşünce olan) yeniden doğuştan kaçınmaya imkân vermektedir.

 

 

Kurtuluşa ermeye meyli olmayan günahkâr insan, yeniden doğuşa, yeni bir maddesel dirilişe, yeni ıstıraplara ve kendi içinde kötülük güçleri ile mücadeleye mahkûmdur. Fakat bu (yani yeniden doğuş), onun bizzat Dünya ile olan bağlantısını koparmaktadır. Aydınlık getiren İsa hakkındaki, yilik ile kötülüğün, karanlık ile aydınlığın ezelî savaşında yardımcı, kurtarıcı ve koruyucu gibi tasavvurlar Maniheizm'e, Hristiyanlıktan

geçmiştir.

 

 

Maniheizm'in esas ilkeleri hakkındaki bu kadarlık bir özet bile göstermektedir ki, onun temelinde dinî-mitolojik tasavvurların sinkretizmt yatmaktadır; fakat bizim burada yaptığımız gibi daha karmaşık bir yorum, bunun değişik kültürel geleneklerden alıntılanmış teosofık bir durum olduğunu gösterir.

 

 

Bu, Maniheizm'in III. yüzyıldan başlayarak geç ortaya çıkışı ve İspanya'dan Çin'e kadar geniş bir şekilde yayılması ile açıklanabilir. Maniheizm'in ortaya çıktığı değişik ülke ve bölgelerde, İran ve Mezopotamya'da, Kuzey Hindistan'da veya Kuzey Afrika'da, İspanya ve Roma'da, Orta Asya'da veya Çin'de, her yerde Maniheizm kendi esaslarını kaybetmeden, o bölgede hakim olan dinî ve felsefî öğretilere Sinkretizm, kökenleri, gelişim yolları farklı olan kültürel, dinî, folklorik öğeleri bir karışım haline getirerek kullanma anlamına gelmektedir. asimile olmuştur. Bu ise, onun popülerliğine ve geniş bir şekilde yaygınlaşmasına yardım etmiştir; fakat öte taraftan hem daha güçlü hem de ona uygun donanımlı, her yerde Maniheizm'in ilkelerini insanların zihninden silmiş olan tek tanrılı dinler karşısında durmaya elverişli olmaması ve akaidinin zayıflığı da bunda etkilidir.

 

 

Tamamen aynı şekilde, Türk halklarının içinde ortaya çıkınca Maniheizm, kendine özgü tasavvurlar ile Türklerin Irk Bitig de yansımasını bulan Şamanizm öncesi ve Şamanist inançlarından bir karışım oluşturdu. Ayrıca, Manihey sahasında telif edilmiş Türkçe metinler, Maniheizm öğretisi ile peygamber Mani'nin Budda'yla özdeşleştiği zamana kadar olan Buddizm öğretileri arasındaki bağlantıyı da yansıtmaktadır. Örnek olarak, Doğu Türkistan'da Turfan vahasında bulunmuş olan "Mani için Büyük İlâhi"de, metin Manihey

dinî geleneğine ait olmakla beraber, güçlü Buddizm etkisine tanıklık eden pek çok Buddist ifade kalıbı içermektedir.

 

 

Bu ilâhinin ilk dörtlüğü der ki:

Beş âlemin hepsinin umudu,

En temiz esasların hocası,

Gönülden, tam bir saygıyla, (önünde) eğilirim.

Benim saygın, ünlü babam Mani, benim Buddam

 

 

Bu metinde "benim Buddam" hitabı, büyük bir ihtimalle, Buddizm'in kurucusu Gavtama Budda'yı ifade etmekle birlikte, "peygamber, tebliğci" anlamına da gelmektedir yani söz konusu karakter ile onun gerçekleştirdiği işlev, birbiriyle özdeşleşmektedir. Belirtmek gerekir ki, Buddizm, Türk halkları arasında daha VI. yüzyıldaki Türk kağanlığı zamanında ortaya çıkmıştı. Bu düşünce bilinen bir gerçeğe, kağanlığın kurucusu Bunun Kağan (ölümü: 552)ın oğullardan biri ve haleli olan Muhan Kağan (hakimiyeti: 553-572)ın

Buddizm'e yönelmiş olması gerçeğine dayanmaktadır. Yine aynı şekilde, onun halefi Taspar Kağan(Tobo Kağan, hakimiyeti: 572- 581)ın Buddizm'e ilgi duyarak Buddist eserlerin Türkçeye çevrilmesini Çin'e sipariş ettiği de bilinmektedir.

 

 

"Nirvana-sutra" onun için tercüme edilmiş ve ona gönderilmişti. Biz doğrudan doğruya, yukarıda gösterilen tarihten daha sonra ortaya çıkmış olan en erken Türk dilli metinlere yani Doğu Türk Kağanlığı (VIII. yüzyıl) dönemine ve aynı şekilde en erken VII. yüzyıl, en geç XI.-XII. yüzyıllara tarihlenen Yenisey Kırgızları devletinin (Hakas devleti) kültürel hayatıyla bağlantılı eserlere baktığımızda, Buddizm'in Türk halkları arasında yayılmasıyla ilgili hiçbir tanık bulamıyoruz; hatta böyle bir etkileşimin izlerine, özgün Türk dilli metinlerde bile rastlanamamaktadır. Mezar kitabeleri ve taşlar üzerine kazınmış runik yazılı eski Türk yazıtlarına göre Eski Türkler, (ilâhlaştırılmış Gök anlamında) Teııgriye, (dişi bereket kaynağının kişileştirilmiş hali olan) ilâhe Uma/a., (aynı kökenden dağ, kaya, ırmak ve göl tanrılarının toplamı olan) Kutsal Toprak-su'ya tapınıyorlardı.

 

 

Esas olarak büyük bölümü Sankritçeden değil, fakat onların Toharca, Tibetçe ve Çince çevirilerinden yapılmış Buddizm içerikli çeviri eserlerin çoğunluğu, diğer bir Türk devletine, Doğu Türkistan'da (Turfan vahası, IX. yüzyılın ortası-XIII. yüzyılın ortası) teşekkül etmiş olan Koço Uygur devletinin kültürel ve edebî hayatına aittir.

Buddizm, Koço devletinin resmî dini olmuştu; bu yüzden Buddizm'e ait çok sayıda eserin çevirilerinin ortaya çıkması ve aynı şekilde Buddist temalar, karakterler ve sembollerin içinde bulunduğu orijinal eserlerin telif edilmiş olması, fevkalâde doğaldır. Buddizm içerikli eserler, eski Türk dilinde ve Uygur yazısıyla yazılmıştır; bunlar, Koço devletinde filoloji bilimlerinin ve ifade kültürünün yüksek seviyesini gösteren el yazmaları ve ağaç-yazılar halinde bize kadar ulaşmıştır.

Belirtmek gerekir ki, bu çeviri veya orijinal telif eserler, edebî açıdan gerçek anlamda incelenmemiştir ve öyle

görünüyor ki, bu eserlerin Türkler arasında edebî sürecin izleri olarak detaylı incelemeleri, geleceğe ait bir iş olacaktır.

 

Yukarıda Buddizm içerikli eserler hakkında söylenenler göstermiştir ki Türkler, Buddizm dünyasıyla eski Türk kültürünün var olduğu değişik dönemlerde temasta bulunmuşlardır; çok eskiden Türkler için karakteristik olan dinî-mitolojik tasavvurların sinkretizmi ise, kendisindeki özdeş unsurlar ayıklanarak bir sistemin diğer bir sistem üzerine yerleştirilmesiyle eş zamanlı gerçekleşmiştir. Yukarıda sözü edilen "peygamber Mani = peygamber, tebliğci Budda" işlevsel özdeşleşmesi, aynı şekilde diğer karakterlerin de

işlevsel özdeşleşme olasılığını akla getirmektedir.

 

Eğer Maniheizm'in temel ilkesi, bütün canlı varlıkların kurtuluş'u idiyse, o takdirde Buddizm'de de, mahayana ve vacrayana'daki belli başlı bodhisatvalardan biri olan ve merhameti temsil eden bodhisatva Avalokiteşvara (Amitabha'mn yayınıma uğramış hali), aynı şekilde evrensel bir kurtarıcıdır. Avalokiteşvara, Çin'deki Buddizm geleneğinde büyük bir yaygınlık kazanmıştı ve galiba, Türklere de oradan geçmiştir. Avalokiteşvara hakkında, Saddharmapundarika (İyilik Töresinin Lotüsü) sutrasından alınmış bölümlerin çok sayıdaki (Çinceden tercüme) Eski Uygurca kopyaları, Türkler arasında bodhisatva Avalokiteşvara'mn ne kadar popüler olduğuna tanıklık etmektedir.

Çince tercümedeki bu bölümler, artık VII. yüzyılda Dun huang'da, müstakil bir telif eser gibi yayılmaya başlamıştı ki, bu da bodhisatva Avalokiteşvara temel inancının Orta Asya'da ortaya çıkışı için bir delil niteliği taşımaktadır. VIII. ve X. yüzyıllarda bu eser, Dun huang'da büyük bir yaygınlık kazanmıştı; elde bulunan Çince ağaç-yazıların tanıklığına göre Çince tercüme, XI.-XII. yüzyıllara kadar popülerliğini korumuştur.16 Bodhisatva Avalokiteşvara (Çince: Guan-şi-in "dünyadaki sesleri gözeten"), acı çekenlerin bütün çığlık, inilti ve ağlamalarını işitir; değişik suretler (32 farklı tip) elde edebilmek ve sansara ('"döngü", ölüm ve doğumun art arda gelen zinciri) adlı bütün sahalara girebilmek için onları kurtarmaya çalışır. Sansara'nm engellerini

aşmak için yardım eden kurtarıcı kimliğiyle bodhisatva Avalokiteşvara, Hindu tanrılarına dönüşebilir, bazen de tanrı Vişnu gibi davranabilir.

 

Hatırlatmak gerekir ki, M.Ö. VI.-V. yüzyıllarda Hindistan'da ortaya çıkmış olan Buddizm'in dinî-felsefî sistemi, yüzyıllar boyunca asimilasyona uğradı ve pek çok değişik tanrı ile birlikte Buddizm'in yaygınlık kazandığı bütün halkların mitolojilerinden değişik mitolojik karakterleri, Buddist panteonuna kattı. Burada söz konusu edilen karakterler, Buddizm'in genel kavrayışına boyun eğerken, gene de kendi temel işlevlerini muhafaza ettiler. Böylece Hinduizm ve Brahmanizm tanrıları ve bu arada tanrı Vişnu da Buddizm'e dahil oldu.

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Böyle Türklerle ilgili paylaşımları çok seviyorum. Keşke "kitap" kelimesi yerine "bitik" kelimesini kullansak.

 

Kesinlikle katılıyorum.Banada bizden olan şeyler hep daha sempatik gelir.Koskoca Türk tarihinde okadar güzel şeyler var ki..Ama nedense yabancılara özenti bir haller var zamane gençlerinde.İki ingilizce kelime konuşunca çok şey biliyorum sananlar..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...