vhercle Oluşturma zamanı: Temmuz 2, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Temmuz 2, 2007 (düzenlendi) Bildiğimiz geleneksel yaşam şekillerine benzemeyen garip türlerin olduğunu yavaş yavaş öğreniyoruz. Okyanusun kilometrelerce dibinde hiç oksijene ihtiyaç duymadan yaşayabilen organizmalar keşfettik. Onlar hidrojen ve karbon ile besleniyor, metan üretiyorlar. Tıpkı bir ağaç gibi büyüyen, şekil değiştiren, moleküler yapısı olan taşlar ve kayalar olduğunu duysanız ne kadar şaşırırdınız? Evrendeki her yaşam şekli organik bir yapıya sahip olmayabilir. Hatta bizim asla düşünemeyeceğimiz bambaşka bir şey olabilir. Bilim adamları artık evrendeki yaşam türlerinin bir enerji şekli olduğuna inanmaya başlıyorlar. Ölümden sonra hala varolacağını söylediğimiz ruh ise başka bir enerji şekli. Sadece bu enerjinin boyutunu, bilincini bilemiyoruz. Ölüm ve geri gelme deneyimi yaşayan bir çok değişik insanın tecrübeleri bize ruhlarının ( enerjilerinin) nasıl boyut değiştirdiğini gösteriyor. Bu fikre göre ölüp te başka bir enerji şekline dönüşen bizleri, bizler nasıl farkedemiyorsak başka yaşam şekillerini de organik olmadıkları için fark edemiyoruz. Bazı bilim adamları hiç bir enerji kaynağının asla yok edilemeyeceğini iddia ediyorlar. Buna göre enerjisi olan herşey yaşıyor. Dünya dışı canlılar onların yaşam formunu anlayamayacağımız için belki de asla kendilerini göstermeyecekler veya biz göremeyeceğiz. Hatta bazıları bizlerin onların yaratmış olduğu ileri teknoloji robotlar olduğunu söylüyor. Sözün kısası evren bizim anlayabileceğimizin çok ötesinde yaşamlarla dolu olabilir. india daily.com Yazan: Bige Nirun/Bilinmeyen.com Eylül 29, 2009 Ashtar_Sheran tarafından düzenlendi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
west Yanıtlama zamanı: Temmuz 2, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 2, 2007 Ewet çok güzel bi yazı Teşekkürler.Bunların bazılarını Sıradışı Dünya adlı belgeselde izleyebilirsiniz.Şahsen çok güzel bi belgesel,izlemenizi tawsiye ediyorum Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
vhercle Yanıtlama zamanı: Temmuz 2, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 2, 2007 konuya ekleme yaptığın içn teşekkürler west Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
tugcemgul Yanıtlama zamanı: Temmuz 2, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 2, 2007 ya belki saçma olacak ama ''Bazı bilim adamları hiç bir enerji kaynağının asla yok edilemeyeceğini iddia ediyorlar. Buna göre enerjisi olan herşey yaşıyor. '' eğer böyle bişey c-varsa ölüm nasıl oluyo ya arkadaşlar saçmaladıysam af buyurun ama benim bugün harbiden kafam allak bullak idare edin artık... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Guest elacayib Yanıtlama zamanı: Temmuz 2, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 2, 2007 Ölüm yok;ölüm denilen şey aksine doğuştur.Yani ruh için sonsuzluk var.Enerji yok olamaz.Daimidir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
vhercle Yanıtlama zamanı: Temmuz 2, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 2, 2007 ölen bedendir tuğçemgül baki kalan enerjidir, ruhtur.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Firdevs Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Uzayda da oksijensiz yaşayabilen anairobik yaratık türleri vardır, e haliyle diğer gezegenlerde de şekil itibariyle bozuk yartatıklar olabilmekte gerçi konunun içeriğiyle pek alakalı olmadı ama neyse sadece belirtmek istedim Bu arada bende ruhun sonsuzluğuna inananlardanım... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
vhercle Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 sağol firdevs Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Guest elacayib Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Sir J.Jeans diyor ki: -Katı bir yuvarlak için uzayda her zaman muayyen bir mekan olur;halbuki görünüşte elektronun böyle bir mekanı yoktur...Katı bir küreciğin hacmi olur;halbuki kalbe düşen bir korku veya merak ne kadar yer tutar,diye düşünmek nasıl ki manasız ise,bu elektron için de böyledir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
True Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Uzayda da oksijensiz yaşayabilen anairobik yaratık türleri vardır, e haliyle diğer gezegenlerde de şekil itibariyle bozuk yartatıklar olabilmekte gerçi konunun içeriğiyle pek alakalı olmadı ama neyse sadece belirtmek istedim Bu arada bende ruhun sonsuzluğuna inananlardanım... Nası ya Uzayda oksijensiz yaşayan canlı türlerimi:blink: Ben yıllardır bilimle ilgili bi çok aylık dergi okur Nasa nın Sitesinden çıkmaz her yıl Tübitak destekli gözlem ve bilim seminerlerine katılırım böyle bişey duymadım. Nerden duydun bunu çok merak ettim:ermm: Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Guest elacayib Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 True,madem ki bilimle bu kadar alakadarsın uzayda oksizjensiz yaşayan mahlükatlardan haberdar olmalıydın.Sen okuduklarını yeni baştan gözden geçir... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
locked_puppet Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 güsel paylasım tskrler... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
vhercle Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 evet ya bunu duyalı çok oldu.. true duymaman ilginç nette konuyla ilgili yeterli döküman bulursam eklerim... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Firdevs Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Nası ya Uzayda oksijensiz yaşayan canlı türlerimi:blink: Ben yıllardır bilimle ilgili bi çok aylık dergi okur Nasa nın Sitesinden çıkmaz her yıl Tübitak destekli gözlem ve bilim seminerlerine katılırım böyle bişey duymadım. Nerden duydun bunu çok merak ettim:ermm: senin yaptıklarının 10/1 ini yapıyorum belkide ama bu bilgilere sahip olmak içinde bu kadar çok şey yapmaya gerek yok... bilgilerini yorumlamayı ve yakın arkadaşlarınla da bu konularda tartışmalısın ki bildiklerin de çoğalsın çevrendekilerde bilgilensin Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
vhercle Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 sana teşekkürler lucked puppet Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
True Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 True,madem ki bilimle bu kadar alakadarsın uzayda oksizjensiz yaşayan mahlükatlardan haberdar olmalıydın.Sen okuduklarını yeni baştan gözden geçir... Arkadaşım Ben okuduklarımı 2 kez okuyorum. Sen bilimsel verilere dayanmayan tezleri karşıma kanun olarak çıkarırsan haliyle şaşarım. Bence sen o tezleri ortaya sunan arkadaşlara gidip bu açıklamalarını dayandırdıkları ve adına bilim dedikleri saçmalığı bi gözden geçir ok:thumbsup: Uzay dediğin katman - bilmem kaçlarda ve hiç bir organizma bu değerde yaşamını devam ettiremez. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Firdevs Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 YİRMİNCİ YÜZYIL İNSANI, türününevren dekitek örneği midir? Başka yıldızlardan gözümüzle görebileceğimiz örnekler gelmediği sürece bu soruya verilen, «Evet,dünya mız, üzerinde insan yaşayan tek gezegendir!» karşılığı geçerli ve inandırıcı kalacaktır. Ancak son araştırma ve bulgulardan ortaya çıkan gerçekler dikkatle incelendiğinde, soru işaretleri ormanının büyüdükçe büyüdüğü görülecektir. Astronomlar bulutsuz bir gecede çıplak gözle 4500 yıldız görülebileceğini söylüyorlar. Küçük bir gözlem evi teleskopu bu sayıyı iki milyona çıkarabiliyor. Modern yansıtıcı teleskoplarca, Samanyolu’nu oluşturan milyarlarca yıldızın ışığını gözlemciye getirmek gücünde. Ancak, evrenin heybetli ölçüleri açısından Samanyolu, çok daha büyük bir yıldızlar sisteminin ufacık bir parçasıdır. Bu sistem yirmiye yakın galaksiden oluşur ve yarıçapı bir buçuk milyon ışık yılıdır. (1 ışık yılı, ışığın bir yılda aldığı yoldur ve 300.000 x 60 x 60 x 24 x 365 = 9.460.800.000.000 kilometreye eşittir). Ancak böylesine korkunç bir sayıyla anlatılan bu sistem bile, elektronik teleskopların gösterdiği nebulaların büyüklüğü karşısında küçücük kalır. Astronom Harlow Shapley, teleskoplarımızın görüş alanı içinde yaklaşık olarak (100.000.000.000.000.000.000) yıldız bulunduğunu ve bunların binde birinde gezegenler sistemi bulunduğunu tahmin ediyor. Bu tahminin temelinden hareketle, söz konusu yıldızların binde birinde hayat için gerekli koşullar olduğunu kabul edersek, geriye (100.000.000.000.000) yıldız kalıyor. Peki, bunların kaçında hayata uygun atmosfer var? Binde birinde mi? Öyleyse (100.000.000.000) yıldız hayat için gerekli atmosferi taşıyor demektir. Daha ileri giderek, bunların binde birinde hayatın ortaya çıktığını düşünürsek, şu anda üstünde hayat olan 100 milyon gezegen bulunduğu anlaşılır. Bu hesaplar, günümüzün tekniğiyle yapılan teleskopların gösterdiği yıldızlar temel alınarak yapılmıştır. Bu arada tekniğin her gün gelişmeler gösterdiği unutulmamalıdır. Biyokimyacı Dr. S. Miller'in varsayımını izlediğimizde hayatın ve hayat için gerekli koşulların, birtakım başka gezegenlerde daha çabuk gelişmiş olabileceğini görürüz. Bu varsayımı kabul edersek, 100.000 gezegende, bizimkinden daha gelişmiş uygarlıkların bulunduğunu da kabul etmemiz gerekir. Tanınmış bilim adamı, yazar ve W. von Braun'un arkadaşı Prof. Dr. Willy Ley, New York'taki konuşmamızda görüşlerini şöyle açıkladı: «Yalnız Samanyolu'ndaki yıldızların sayısı 30 milyar kadardır. Günümüz astronomi bilginleri, bunların 18 milyarında gezegenler sistemi bulunduğunu kabul ederler. Gezegen sistemleri arasındaki uzaklığın, gezegenlerin ancak yüzde birine bir yıldız yörüngesine girme olanağı tanıdığını düşünelim. Bu durumda, hayatı destekleyecek güçte 180 milyon gezegenle karşı karşıya kalırız. Bunların yüzde birinde de hayatın gerçekten ortaya çıktığını düşünürsek, geriye 1.800.000 gezegen kalır. Üzerinde hayat bulunan gezegenlerin yine yüzde birinde «Homo Sapiens'e eşit akıl düzeyindeki canlıların yaşadıklarını kabul edersek, Samanyolu’nda 18.000 uygarlık olduğu ortaya çıkar.» Samanyolu'ndaki yıldız sayısının son sayımlarda 100 milyara çıktığı göz önünde tutulursa, Prof. Ley'in dikkatle yaptığı hesaptaki uygarlık sayısı büyük çapta artar. Ütopik sayıları ya da bilinmeyen galaksileri katmaksızın yapılan yukarıdaki tahmini, biraz daha ilerletebiliriz ve 18.000 gezegenin en az yüzde birindegerçekten hayat olduğunu ileri sürebiliriz. Dünyaya benzer gezegenleri var olduğu, gerek hesaplar, gerekse bilimsel araştırmalar sonucu, kuşku tanımaz bir duruma gelmiştir. Ancak hayatı destekleyen koşulların ille dedünya nınkilerle özdeş olması gerekmez. Hayatın yalnız dünyadaki koşullar altında geliştiği düşüncesi çoktan çürütülmüştür. Oksijen ve su olmayınca hayat da olmaz inancı tümüyle yanlıştır. Öyle ki dünyamızda bile oksijene gerek duymayan canlılar vardır. Anaerobik bakteri adı verilen bu yaratıklara oksijen, öldürücü etki yapmaktadır. Neden uzayda aynı şekilde yaşayan gelişmiş türler bulunmasın? Çalışmalarını pek yakın tarihlere kadar dünyamız üzerinde yoğunlaştıran araştırmacılar, gezegenimizi hayat için 'ideal' olarak nitelendirmişlerdi. Bol bol suyu, tükenmeyen oksijeni, organik yollarla kendiliğinden yenilenen doğası ve ne çok sıcak, ne çok soğuk iklimiyle dünyamız, bu niteliği hak eder görünüyordu. İyi ama hayatın doğuşu ve gelişmesi böylesine katı kurallarla sınırlandırıldığında, ortaya çıkan şaşırtıcı durumlara ne demeli? Bilginler,dünya da iki milyona yakın değişik canlı türünün bulunduğunu tahmin ediyorlar; bunların bir milyon iki yüz bini bilimsel olarak tanınıyor. Ancak, tanınanlar içinde birkaç bin türün, bugün geçerli kurallar gereğince,yaşam aması gerekiyor! Bu durumda, hayat için gerekli koşulları belirleyen yasaların yeni baştan ele alınıp incelenmelerinden başka çıkar yol yoktur. Normal olarak yüksek radyoaktiviteli suların mikroptan arınmış olacağı düşünülebilir. Ne var ki birtakım bakteri türleri, nükleer reaktörleriçevre leyen Dr. Siegel'in yaptığı bir deney ise korku vericidir: Siegel, Jüpiter'in atmosferini laboratuvarında yaratarak, birtakım bakterileri burada üretmeyi denemiştir. Bilindiği gibi Jüpiter'in atmosferi, bizim anladığımız biçimde hayat için hiç bir uygunluk göstermemektedir. Bununla birlikte Siegel'in bakterileri, amonyak, metan ve hidrojene rağmen ölmemiş ve üremelerini sürdürmüşlerdir. BristolÜniversite si entomoIojistlerinden[1]Hinton ve Blum'un deneyi de aynı oranda ürkütücüdür. Bu bilim adamları, bir tatarcık türünü birkaç saat 100° santigrad ısıda kuruttuktan sonra,uzay kadar soğuk olan sıvı helyuma atmışlardır. Daha sonra yüksek ısı vererek doğal hayata döndürdükleri hayvancıklar hiç bir şey olmamış gibiyaşam alarını sürdürmüşler, hatta 'sağlıklı' yavrular bile doğurmuşlardı! Bunların dışında yanardağlarda yaşayan, taş yiyen, demir üreten bakteri türleri de tanınmaktadır. Soru işaretleri ormanı büyüdükçe büyümüyor mu? Birçok araştırma merkezinde deneyler sürdürülürken, hayatın hiç bir zamandünya mız koşullarıyla sınırlandırılamayacağının delilleri de artmaktadır.Dünya yüzyıllar boyu, yerküreyi yöneten koşullar ve yasalarçevre sinde dönüp duruyor. Bu inanış, alışılmış ölçü ve düşünce sistemlerini benimseyen araştırmacıların gözlerine her şeyi bulanık ve titrek gösteren bir gözlük gibi yerleşti.Uzay incelenirken de çıkarılamayan bu gözlük yüzünden, çağ açan düşünürlerden Teilhard de Chardin,uzay da ancak 'hayal'in gerçek olabileceğini ileri sürdü! Eğer başka gezegenlerde yaşayan akıllı yaratıklar da bizim gibi düşünüyorlarsa, kendi hayatları için gerekli koşulları, bütün evren için geçerli sayıyorlar demektir. Böylece bizim anladığımız biçimde bir hayat için kesinlikle öldürücü olan –150, 200 derece ısıda yaşayan yaratıklar, evrende hayat izi ararken –150 dereceyi de birlikte arayacaklardır. Tıpkı bizim geçmişimizi aydınlatmaya çabalarken kullandığımız mantık gibi... Şu, ya da bu zamanda ortaya çıkan her atak düşünceye ütopya gözüyle bakılır. Ama günlük gerçekler arasına giren ütopyalar sayılamayacak kadar çoktur! Burada verilen örnekler en uzak ihtimalli türden olmakla birlikte, bugün kavramakta güçlük çektiğimiz birtakım kavramlar açıklanınca, gerçek durumuna gireceklerdir. O zaman tüm engeller yıkılacak ve insan,evren in gizli tuttuğu bilgilere bir adım daha yaklaşacaktır. Gelecek kuşaklarevren de bugün hayal edemediğimiz ölçüde değişik türden canlılar bulacaklar, biz orada olmasak bile,evren deki tek akıllı yaratık olmadıklarını, hele hiç de en eski yaratık olmadıklarını kabul edeceklerdir. --- Alıntıdır --- Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Guest elacayib Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Sanırım sen gözünle gördüğün ,elinle tuttuğun şeylerden başka hiç birşeyin mevcudiyetini kabullenmiyorsun veya kabullenmek istemiyorsun.Mesela bazı varlıklar diğer canlıların aksine oksijende ölüyor. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
True Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 senin yaptıklarının 10/1 ini yapıyorum belkide ama bu bilgilere sahip olmak içinde bu kadar çok şey yapmaya gerek yok... bilgilerini yorumlamayı ve yakın arkadaşlarınla da bu konularda tartışmalısın ki bildiklerin de çoğalsın çevrendekilerde bilgilensin ve elacayip arkadaşlarım aşağıdaki dökümanı okumanızı tavsiye ederim Darwin 19. yüzyıl ortalarında teorisini ortaya attığında, yaşamın kökeninden, yani ilk canlı hücrelerin nasıl var olduğundan hiç söz etmemişti. 20. yüzyılın başında canlılığın kaynağını araştıranbilim adamları ise, evrim teorisinin geçersizliğini fark etmeye başladılar. Canlılıktaki kompleks ve mükemmel yapı birçok araştırmacının yaratılış gerçeğini görmelerine zemin hazırladı. Canlılığın evrim teorisinin iddia ettiği gibi bir "tesadüf ürünü" olamayacağı, matematiksel hesaplar, bilimsel deney ve gözlemlerle ispatlandı. Tesadüf iddiasının çürümesi ve canlılığın "tasarlanmış" olduğunun anlaşılmasıyla, bazı bilim adamları canlılığın kökenini uzayda aramaya başladılar. Fred Hoyle ve Chandra Wicramasinghe bu iddiayı ortaya atan bilim adamları arasında en tanınmışlarıdır. Bu iki bilim adamı birlikte kurguladıkları bir senaryoda, uzayda canlılık için "tohumlama" yapan bir güç olduğunu ileri sürmüşlerdir. Hoyle-Wicramasinghe'nin senaryosuna göre bu tohumlar uzay boşluğunda yer alan gaz veya toz bulutları veya bir göktaşı ile taşınarak yeryüzüne ulaşmış ve burada hayatı başlatmış olmalıdırlar. DNA'nın varlığını ortaya çıkaran çalışmasıyla ünlenerek Nobel ödülü kazanan Francis Crick de yaşamın kaynağını uzayda arayan bilim adamlarındandır. Crick canlılığın yeryüzünde tesadüflerle başlamasının akıl dışı bir düşünce olduğunu fark etmiş, fakat bu sefer de yeryüzündeki canlılığın "dünya dışı" akıllı varlıklar tarafından başlatılmış olduğunu iddia etmiştir. Görüldüğü gibi hayatın uzaydan geldiği fikri, bilim dünyasının önemli isimlerini de etkilemiştir. Bugün canlılığın başlangıcını konu alan çeşitli yazı ve tartışmalarda bu mesele sıklıkla gündeme gelebilmektedir. Yaşamın başlangıcını uzayda arayan görüşü iki temel açıdan incelemek konuyu aydınlatacaktır. BİLİMSEL TUTARLILIK Uzay boşluğunda yer alan gaz ve toz bulutlarıyla Dünya'ya ulaşan meteorların incelenmesi yaşamın uzayda başladığı tezini değerlendirmede anahtardır. Çünkü bu gökyüzü cisimlerinde, yaşamın uzayda tohumlama yapan dünya dışı varlıklar tarafından başlatıldığı iddiasını destekleyecek veya doğrulayacak hiçbir bulguya rastlanmamıştır. Bu konuda bugüne kadar yapılan tüm araştırmaların ortaya koyduğu gerçek bu cisimlerde bazı çok basit organik maddeler dışında canlılıkta yer alan herhangi bir kompleks molekülün saptanmadığıdır. Bu cisimlerde saptanan organik maddeler canlılık açısından hiçbir şey ifade etmezler. Ayrıca bu maddeler canlıları oluşturan moleküllerde bulunan asimetriye de sahip değillerdir. Örneğin canlıların temel yapı taşı olan proteinleri oluşturan aminoasitler teorik olarak, sağ elli veya sol elli olarak ikiye ayrılırlar. Ancak proteinlerin yapısında sadece sol elli aminoasitler yer alır. Meteorlarda rastlanan basit organik moleküllerde (canlıların yapısında rastlanan kimyasal moleküller) ise bu şekilde düzenli bir dağılım değil, tam bir karmaşa vardır. Uzayda yer alan cisim ve maddelerin yeryüzüne yaşam taşıdıkları tezinin önündeki engeller bunlarla sınırlı değildir. Bu tezi savunanlar böyle bir sürecin bugün niçin yaşanmadığına da açıklama getirebilmelidirler. Çünkü Dünyamız'a yönelik göktaşı bombardımanı bugün de devam etmektedir. Ancak bu cisimlerin araştırılması "tohumlama" tezini doğrulayabilecek bir bulgu ortaya koymamaktadır. Bu tezi savunanların karşısındaki önemli bir soru da şudur: Yaşamın uzayda bir bilinç tarafından oluşturulup, Dünya'ya ulaştığı kabul edilse bile, yeryüzündeki milyonlarca farklı canlı türü nasıl oluşmuştur? Bu açmaz yaşamın uzayda başladığını savunanların karşısında dev bir engeldir. Tüm bunların yanısıra, evrende yeryüzündeki yaşamı başlattığı iddia edilen herhangi bir uygarlık veya varlığa ait ize de rastlanmamıştır. Özellikle son 30 yıl içinde büyük hız kazanan astronomik gözlem ve araştırmalar sonucu evrende, Dünya'da yaşam başlatabilecek bir uygarlığa ait bir belirti bulunamamıştır. "UZAYLILAR" TEZİNİN ARKA PLANI Dünya dışı varlıkların yeryüzünde yaşamı başlattıkları tezi görüldüğü gibi hiçbir bilimsel temele dayanmamaktadır. Bu tezi doğrulayan veya destekleyen hiçbir bulgu yoktur. Ancak bu tezi ortaya atan bilim adamları böyle bir arayışa girerken, aslında önemli bir gerçeği gördükleri için yola çıkmışlardır. Bu gerçek, yeryüzünde canlılığın başlangıcını tesadüflerde arayan bir teorinin savunulacak bir tarafının kalmamış olmasıdır. Canlı yapılarda ve hücrede saptanan kompleksliğin ancak bilinçli bir tasarımın ürünü olabileceğinin anlaşılmasıdır. Nitekim canlılığın kaynağını uzaydaki bir bilinçte arayan bilim adamlarının önde gelenlerinin uzmanlık konuları da, evrim teorisinin tesadüf mantığını reddetmeleri konusunda ipucu vermektedir. Her ikisi de Nobel ödülü sahibi olan bilim adamlarından Fred Hoyle astronom ve biyomatematikçi, Francis Crick ise moleküler biyologtur. Yeterli gelmez ise Tübitakla iletişime geçin size gerçek bilgileri sunmaktan zevk duyarlar:thumbsup: -------------------- Sanırım sen gözünle gördüğün ,elinle tuttuğun şeylerden başka hiç birşeyin mevcudiyetini kabullenmiyorsun veya kabullenmek istemiyorsun.Mesela bazı varlıklar diğer canlıların aksine oksijende ölüyor. Konumuz canlıların ölüm biçimi değil aksine varoluşaları! yukarıdaki döküman Nobel ödüllü şahısların yanıldıklarını gösteriyor. Onlar bilim insanı, bu iş için gecesini gündüzüne katanlar, bence tavşanın tüylerinin dibinde tıkılı kalmak çok saçma (sofi) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Firdevs Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Bende bu yazıda belirtilenleri bi teori olarak kabul ediyorum ( ki öyle )ve düşüncelerine inandığın şeye saygı duyuyorum ama bana göre de uzayda dünya dışında oksijensiz yaşayabilen yaratıklar var. Daha fazla birbirimize düşüncelerimizi benimsetmek zorunda değiliz, sonuçta sende düşünceni paylaştın bende, herkez kendisine yakın bulduğu görüşe katılmakta veya katılmamakta özgürdür Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
vhercle Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 konu dağalacak gibi duruyor başlığa göre yorum yapalım... true eğer oksijensiz yaşayan canlı türlerini hayal edemiyorsan başlık tutmuş demektir.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Guest elacayib Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Sanırım arkadaş diyor ki ben kendi düşüncelerime saygı duyarım ;sizin düşüncelerinizin canı cehenneme. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Firdevs Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 hayır elacayip öyle bişey söylediği yok konuyu saptırma ... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
True Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Sanırım arkadaş diyor ki ben kendi düşüncelerime saygı duyarım ;sizin düşüncelerinizin canı cehenneme. arkadaşım bence sözlerine biraz dikkat et ve destekli olanları savun:thumbsup: Elbetteki birileri tarafından ortaya atılmış ve siz tarafından savunulan bu düşünceye saygı duyuyorum ama bu suda ateş yakmak gibi. Bence biraz araştırmalı söylenenleri hemen benimsememelisin. -------------------- Firdevs arkadaşım alıntı yaptığın dökümanda saygıdeğer bilim adamı şu sözleri sarfetmekte ''Neden uzayda aynı şekilde yaşayan gelişmiş türler bulunmasın?'' Bir varsayımdan ibaret olan bu cümle benim demek istediğimi tam olarak açıklıyo. Şöyle düşün; canlı türleri her saniye evrim geçiriyor (mesela sivri sinekler; her yıl bu canlı türlerini yoketmek vücudumuzdan uzak tutmak için onlarca farklı ürün geliştiriliyor ve sivri sinekler heryıl dahada farklı bi biyokimyayla karşımıza çıkıyor) varolan oksijensiz yaşayabilen canlı türleride evrim geçiriyor olmalı bu canlı türleri ortama ne kadar ayak uydurursa uydursun afedersiniz ama sadece Amerikan Hükümeti lanet uzay için Yılda 120 milyon dolar bütçe ayırıyor ve teknoloji bu canlı türlerini hala farkedememiş olamaz. (''eee işte bizde fark etmiş diyoruz'' demeyin çünkü eğer uzayda böyle bir canlı türü olmuş olsaydı mars çoktan cennet bahçesine dönmüştü.) Dünyadaki oksijensiz yaşayabilen canlı türlerine göz attığımızda; yaşam denilen varoluş sadece oksijenden ibaret değil ve içinde sayısız denklemler kimyasal bileşenler bulundurduğunu biliyoruz. İşte sizin oksijensiz canlılar dediğiniz bu türler sadece bu kimyasal bileşimin olduğu yerde varolabilirler yani bunun oksijenle alakası yok Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Guest elacayib Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2007 İDRAK'ın yüceliğine eremiyorsanız,İNKAR'ın basitliğinden sıyrılınız... mührüm ne demek istediğimi anlatıyor sanırım. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.