kizginkuzgun Oluşturma zamanı: Şubat 23, 2013 Paylaş Oluşturma zamanı: Şubat 23, 2013 Şuurumuzun insanların düşünceleri ve davranışları üzerinde, bitkisel yaşam, DNA, kuantum nesneleri, suyun molekül yapısı ve hatta elektrik akımlarının akışı üzerinde çeşitli etkileri olduğu kanıtlandı. 40’tan fazla çalışmada elde edilen bulgular oldukça çok sayıda ve birbirinden ayrı olarak dua ve meditasyon uygulamaları yapan insanların çok uzak mesafelerden bile diğer bazı kişilerin üzerinde sağlık ve yararlı davranışlar oluşturmak bakımından önemli bir rol oynadıklarını ortaya çıkardı. Uzaktan odaklanmanın biyolojik olduğu kadar elektronik sistemler üzerindeki etkisi 500’den fazla çalışmada etkili oldu. Birbirinden izole edilmiş ve biyolojik kontrol altındaki bu insanlar daha sonra düşüncelerini ve deneyimlerini paylaştılar. 39 benzer çalışmanın meta analizi bu sonuçların tesadüfen olma ihtimalinin trilyonda bir olduğunu ortaya çıkardı. Aynı zamanda, Charles Honorton tarafından Princeton-New Jersey’deki Psikofizik Araştırma Laboratuvarlarında yayınlanan buna benzer onbir çalışmada da sürekli ortaya çıkan şu oldu ki, insanlar mekânsal olarak ayrıyken, korunmuş bir ortamda düşünce ve imajlarını paylaşabiliyorlar. Ünlü ve şüpheci bazı bilimadamları da, Honorton’un çalışmalarının ve yirmisekiz diğer benzer çalışmanın ancak trilyonda bir ihtimalle tesadüf olabilecek sonuçları ortaya koyduğunu kabul ettiler.Acaba hangi noktada yaratılışla olan reddedilemez bağlantımızı şüpheciliğe teslim ediyoruz? Bizler Batı toplumlarının bize verdiği; kalplerimizde nefret ve kızgınlıkla dolaşsak da bunun dünyayı etkilemeyeceğini öğreten bir eğitimi aldık. Şu anda ise bunun doğru olmadığının bilimsel kanıtına sahibiz. Bizler birbirimizden ayrı değiliz. Her ne kadar farklı düşüncelere, hırslara ve isteklere sahip olsak da; her ne kadar farklı birer kimlik, ego ve bedene sahip olarak görünsek de bizler enerjetik, ruhsal, kuantum anlamlarında gerçek bir bütün halinde bulunuyoruz. Bu, insanlığın ilk aydınlanmaya başladığı zamandan beri sezgisel olarak bilinen birşeydi. Bu içsel bilgeliğe, daha evrensel birşeyin yansıması olduğumuz, daha büyük bir bütünün bir parçası olduğumuz bilgisine zaten sahiptik gibi görünüyor. Peki, bunu entelektüel olarak anlayan ama uygulamayan insan ne derece iyi biri olabilir? Kanıtlandığı halde gerçeği ve sezgilerini kasti olarak görmezden gelmeyi seçen ve kişisel rahatı için evrensel bir sevgiyi ihmal eden biri ne kadar iyi olabilir? Siz kendi kimliğinizi tanıdıkça, o kimlik parmaklarınızın arasından kayar gider. Duyarsızlık kendini yükümlülüğe dönüştürür. Başkasını sevmek kendinizi sevmek demektir. Başkasına hizmet etmek, kendinize hizmet etmektir. Sadece kendinize değil, herşey olana hizmet etmektir… HARİKA PSİŞİKLER Çin'de ismine "Harika Psişikler" denilen yeni bir çocuk kitlesi bulunuyor. 1997'den beri, Çin Hükümeti onları tespit ederek milyonlarca dolar ayırmak suretiyle "Harika İnsani Güçler"e sahip bu çocukların üzerinde çalışmalar yapıyor. Yunnan Wenshan Teachers’ Üniversitesi’nden skeptik bazı bilimadamları araştırılmaya değer görülen yeteneğe sahip beş çocuğu alarak bazı deneyler yaptı. Araştırmacılar çocukların gözlerini bağlayarak onlara okumak için birşeyler verdi. Sonuçta çocukların kulakları, ağızları, burunları, dilleri, koltukaltları, elleri veya ayakları ile okuyabildikleri gerçeği ile karşılaştılar. Örneğin, bir kitap rafından bir kitabı alıp sayfayı yırtıp buruşturarak top haline getirdiler ve bunları çocukların koltukaltlarına yerleştirdiler. Çocuklar bunları defalarca kez mükemmelen okudular. Bir küçük kız çocuğu, bir deste cam kavanozunu birkaç bin kişilik bir izleyici kitlesinin her üyesine vererek dikkate değer bir demonstrasyon yaptı. Her bir kavanozun içinde açmamış bir gül goncası vardı. Küçük kız elini havada salladığında herkes ellerinde tuttukları goncaların tamamen açtığına şahit oluyordu. 1997’de Çin Hükümeti bu çocuklarının sayısının en az 100 000 olduğunu açıkladı. Canlı olarak izleyicilerin ve şüphecilerin önünde yeteneklerini bizzat ispatlayan bu onlarca binlerce çocuğun kabiliyetlerinin doğruluğundan daha gerçek ne olabilir? Elissa Hawke | Earth's International Research Society PSİŞİK İNSANLARIN YAŞADIĞI BEDEN DIŞI DENEYİMLER GERÇEK MİDİR? Beden Dışı Deneyimler gerçek midir? Uygarlıkların başlangıcından bugüne değin çok, pekçok insan yaşanan BDD'leri bildirmiştir. Mısırlılar, Hintliler, Kızılderililer, Kadim Grek ve Roma Uygarlıklarının hepsi BDD'leri doğal bir hadise olarak kabul etmektedirler. Hatta İncil'de bile Paul bir BDD deneyimini tanımlamaktadır(Korintoslulara-2/ 12:3). Yapılan bir çalışma, 488 dünya toplumu içinden %89’unun en azından BDD’leri dikkate alan bir geleneğe sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır. Aberdeen Üniveristesi’nden Dr. Crookall BDD vakaları üzerine 9 kitap yazmış, çalışmasını bu konuda şaşırtıcı miktarda kanıta dayandırmıştır. 380 Oxford öğrencisi üzerinde yapılan araştırma, öğrencilerin %34’ünün BDD yaşadığınız göstermektedir. New England Üniveristesinden Dr. Irwin’in araştırmasına göre, öğrencilerinin %20’si yaşamlarının bir yerinde bir BDD yaşamıştı. Bu fenomen için daha fazla bilimsel güvenilirlik gerekir mi? Çinli bilimadamları, bazı durugörürlerden bedenlerini bırakıp bir odaya yerleştirilen ve bulunduğu odanın tamamen mühürlenerek odaya ışık girmesinin imkansız hale getirildiği bir Çinli karakteri uzaktan görmelerini istediler. Odanın dışındayken görücüler (durugörürler) saf bir şuur haline yükselecekler ve odanın dışında oldukları halde içeride ne olduğunu doğru bir şekilde okuyacaklardı. Görücüler odayı doğru olarak taradıklarında 15 000 foton (ışık parçacığı) dalgasının odada belirdiği tespit edildi. Bu deney 1986 yılında Dr. Scot Hubbard tarafından yüksek kaliteli bir foto çoğaltıcı tüp kullanılarak ışık emisyonlarını toplayarak tekrarlandı. Bu konuda pekçok harikulade kişisel vaka çalışmaları da yapılmıştır ancak bu deneyler en çok bilgiyi elde edebileceğimiz türdendir. Bu deneyler şunu ispatlamaktadır ki; beden dışına çıktığımızda bu sadece psikolojik olarak gerçekleştirdiğimiz bir eylem değildir. Astral bedenimiz, ışık parçacıkları yayınlayan, ölçülebilir bir varlığı olan bir enerjetik fenomendir. Remote Viewing Bibliography - Papers RUHSAL ŞİFA VE DUA GERÇEKTEN İŞE YARIYOR MU? Ruhsal şifa ve dua gerçekten işe yarıyor mu? Yakınlarda yapılan ve 4000 den fazla hemşireyi kapsayan bir araştırmanın sonuçlarına göre hemşirelerin %80’i spiritüel çalışmaların hemşirelik eğitiminde hemşireliğin öz bilgisi olarak yeralması gerektiğini hissetti. Neden? Çünkü işe yarıyor ve çünkü şuur üzerine olan yeni teorilerle de paralel. Fizikçi Gerald Feinberg şu açıklamayı yapıyor: “Eğer böyle bir fenomen gerçekten gerçekleşseydi fizik denklemlerde onları tanımlamak için hiçbir değişikliğe gerek kalmazdı”. California Berkeley Üniveristesi’nden Henry P. Stapp ise şöyle diyor: “Bizim insani düşüncelerimiz doğaya mekânsal olmayan bağlantılarla bağlıdır, yani bir insanın belli bir mekanda yapmayı seçtiği şey hemen o anda evrenin başka bir yerinde gerçek olanı etkiliyor görünüyor”. Konuyla ilgili bir diğer inandırıcı kanıt ise şu: Yaşamlarında birkaç seneden daha uzun bir süredir ruhsal bir yol izleyenler, izlemeyenlerle kıyaslandıklarında hemen tüm büyük hastalıklara onlardan daha düşük oranda yakalanmaktadırlar. Amerikan aile hekimleri üzerinde yapılan bir araştırmada hekimlerin %99’unun ruhsal inançların iyileştirebildiğine ikna oldukları ve %75’inin başkalarının dualarının bir hastanın iyileşmesine yardımcı olduğuna inandığı ortaya çıkmıştır. Hastalar için dua etmenin daha hızlı iyileşmelerine yardımcı olduğu iyi bilinen bir bilimsel bilgidir. Dolayısıyla herkesin buna inandığını ve neden işe yaradığını anladığını biliyoruz ama ruhsal şifaya güvenilebileceğini ortaya koyan bireysel bilimsel çalışmalar da var. İşte bunlardan bir tanesi: Prof.Dr. Glen Rein, maksatlı olarak göndeirlen sevgi enerjisinin insan DNA molekülü üzerinde yapısal değişimler yarattığını keşfetti. DNA molekülü gerçekte açılmamıştır ve sevgi enerjisi bilinçli olarak gönderildiğinde kendini iyileştirmeye başlamaktadır. DNA molekülü kendini SADECE sevgi enerjisi bilinçli bir niyetle gönderildiğinde kendini iyileştirmeye başlıyordu ve gerilim ve öfke enerjileri gönderildiğinde ise bunun tam tersini gerçekleştiriyordu. Bu çalışmanın adı “İnsan DNA’sı üzerinde Şuurlu Yönlendirmenin Etkileri”dir ve çalışmanın orjinalini şu linkten bulabilirsiniz: http://www.item-bioenergy.com/infocenter/ConsciousIntentiononDNA.pdf Ruhsal şifa hakkında tartışmaları bulabileceğiniz diğer iki link de şunlar : Could spiritual healing actually work? | Mail Online Dr. Larry Dossey: Spirituality, Healing and Science TUTSAK ENERJİLER BİTMEMİŞ İŞ DEMEKTİR Bir Psiko-Regresyon Vakası (Dr.Francesca Rossetti): Benliğin parçaları başka boyutlarda hapsolunca, bu her zaman kişinin henüz anlamadığı ve bütünleşemediği birşeylerin oluşunu göstermektedir. Negatif bir davranış güçlü bir suçluluk tepkisine yolaçabilir, ve bunun da kişinin psişik-genetik kaydındaki mevcut zayıflıklar tarafından çoğaltılıyor olması mümkündür. "Bir kadının kendine saygısı azdı ve kendisini gerçekten çirkin sanıyordu. MÖ. 5. yy Almanyası'na geriledi, o zamanki yaşamında kendisini çok büyük kafalı, küçük elleri ve ayakları olan biçimsiz bir adam olarak görüyordu. Biçimsizliğinden dolayı köy merkezinde herkesin görüp de gülmesi için bir kafeste asılmıştı ve birçok fiziksel ve duygusal acılara maruz kaldıktan sonra kafes içinde ölmüştü. Bu ölümü yaşadıktan sonra, kadın bu geçmiş kişiliğe bağlı yalnızlık ve çirkinlik hislerini ve nefretini açığa çıkardı. Şİmdiki yaşamında da, bu deneyimden öğrendiği ders, insanlardaki herhangi bir farklılığın sorun yaratabileceği ve kişiliği parçalayabileceği yönündeydi. Ölümden sonra dahi insanların nefretlerinin, enerjilerini o belirli zaman kuşağında içsel olarak hapsederek, psişik-genetik kaydını çarpıttığıydı. Nefreti, kendisinin şimdiki yaşamındaki aurik yapısında bir bozukluk yaratmıştı, ancak ruhsal rehberler psişik incinmeleri tedavi eder etmez omurgası doğruldu, iskelet sistemi uyumlu hale geldi, kolları ve bacakları düzeldi. Bu yaşamında bu denli güçlü bir tepki yaratan, önceki bir yaşamda kayıp bir aşk yüzünden duyduğu kırgınlık ve gücenmeydi. Bu kadın sevmeyi ve kendini kabullenmeyi öğrendiğinde bu yaşamdaki hayatından gerçekten haz almaya başladı ve bu belirli yaşamla ilgili bütün nefreti, negatif enerjileri, negatif varlıkları açığa çıkardığı zaman kendisini adeta yeniden doğmuş hissetti. Nefretin şekil bozukluğuna yol açtığını, insanı kurutup sonunda bir şekilde öldürdüğünü öğrenmesi gerekiyordu." BİZ GERÇEKTEN ENERJİDEN OLUŞAN İNSANLAR MIYIZ? Doğanın enerjetik-ruhsal bir parçası mıyız? Buna ait herhangi bir kanıt var mı? 1995 Yılında, Dr Vladimir Poponin ve Dr. Peter Gariaev, doğada enerjisınin ölçülebilir olduğu DNA hayalet etkisi keşfetti. DNA molekülünü hermetik kapatılmış bir konteyner içine koyarak ve ona lazer ışığı vererek bir deney yaptılar. Bilim sadece gerçeği varsayar. DNA tıpkı fotonların ışığı çekmesi gibi ışığı bir vakum gibi çekerek bunları dna sarmal yapısı içinde saklamaya başladı. DNA molekülü üstündeki deneme kaldırıldı ama en dikkat çeken şey, ışığın devam etmekte olduğu gözlendi ve orada bile DNA tüp olmadan bir çift sarmal şeklinde depolandı. DNA sanki enerjetik bir kopyasını ışık yükleme kaldırıldıktan sonra geride bıraktı. Bu hologram DNA’nın hayaleti içinde ışık fotonlar yayarak şaşırtıcı bir süre yapısını korudu. DNA’nın Işık yapısında sıvı azot ile çalıştığınızda, hayali dna sadece kısa bir süreliğine ayrı bir kırılma oluşturacak, ama yaklaşık 8 dakika sonra yapısını yeniden ve ışık saklamaya devam edecektir. Burada şimdi, sizin bu okumayı yapmanız gibi DNA da aynı şeyi yapıyor ve bulunduğunuz konumu terk etmesi durumunda geride ölçülebilecek enerjetik bir fantom yani hayalet bırakıyor. Bizim fiziksel bedenimizin hücreleri ile çiftler ve arabirimler arasında her iplikçiğin DNA ile enerjetik yinelenen verileri olması mümkün mü? Enerjetik gücü yerinde olan bu fotonlar ışığı tutmak için sorumlu mu? Bu fikir bize bir enerjetik beden ya da biyolojik beden bünyesinde yer alan ve kimliğimiz üzerinde gerçekten güçlü etkileri olan "astral" beden hakkında güven veren bir çalışma sunuyor. Kaynak: Psi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Philarmio Yanıtlama zamanı: Şubat 23, 2013 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 23, 2013 İşte bu,çok ince nüanslarla değinilmiş İnsanlar, bir diğerinden üstün ve özel olmak adına birtakım misyonlar yükleniyor. Önemli olan kendini bulmaksa bütün yöntemler hali hazırda kılavuz olmak adına bekliyor. Kaynak sonsuz.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ayandra Yanıtlama zamanı: Şubat 23, 2013 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 23, 2013 Harika Psişikler çok ilginçmiş. CIA 1972'den beri CIA Medyumları adı altında çeşitli bilgileri ele geçirmek için psişik yetenekleri olan insanları kullanıyor zaten. Sovyetler de Amerika'dan geri kalmamış soğuk savaş döneminde kendi medyumlarını yetiştirmek için çalışmalara başlamış,çeşitli ülkelerden sözde medyumları toplattırmıştır.Bildiğiniz sokaklarda gezen falcılara iş imkanı doğmuştu yani. Böylece soğuk savaş döneminde birde bilinmeyen bir ülkeler arası psişik savaş başlamıştır. İnsan düşünmeden edemiyor kim bilir ne için kullanacaklar çocukları Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Darqusse Yanıtlama zamanı: Şubat 23, 2013 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 23, 2013 bizi de alsınlar ya bizim de güöçlerimiz var Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.