turab Oluşturma zamanı: Mart 9, 2013 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 9, 2013 A- PEYGAMBER DÖNEMİNDE RESİM VE HEYKEL Peygamber’in Evi Resim Dolu Peygamber’in eşlerinden Ayşe’nin resim ve heykel sanatına düşkünlüğü üzerine öykülenen hadisleri incelemek bile tek başına Peygamber’in bu sanata karşı tutumunu öğrenmek açısından doyurucudur. •Birinci öykülemenin derlenmiş, toparlanmış hali şöyle: ‘Buhari’nin ve Ebu Davud’un naklettiği bir hadis, peygamberimizin (7-9 yaşındaki kç) Hz. Aişe ile ye ni evlendiği günlerde geçen bir olay ile ilgili olup, şöyledir: ‘Allah’ın resulü, Aişe’nin oyuncaklarla oynadığını görünce, O’na: – Bu nedir, diye sorar. O da: – Kızlarım, cevabını verir. – Ya ortadakiler? – Attır. – Peki onun sırtındakiler nedir? – Kanatlar. – Kanatlı at? – Duymadın mı ki, Davud oğlu Süleyman (peygam berin) de kanatlı atları vardı. Bunun üzerine Resulullah, azı dişleri görünecek şekilde gülmüş tür.’(Nusret Çam, İslamda Sanat Sanatta İslam, s. 33) Görüldüğü gibi Peygamber, biblo büyüklüğünde de olsa küçük yaştaki eşi Ayşe’nin üç boyutlu bebekleri olmasında bir sakınca görmemiş, tam tersi ne gülümseyerek verdiği tepkiyle de eşinin sözü geçen figüratif heykellerle oynamasını özendirmiştir.. Ayrıca Osman Keskioğlu bir makalesinin 9. dip notunda konuyla ilgili Ebu Davud kaynaklı bir baş ka bilgi vermektedir ve demektedir ki: ‘Hz. Aişe’nin odasında küçük kız heykelleri, kuklalar, at vesair hayvan resimleri vardı.’ (Osman Keskioğlu, İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1961, 9. cilt, s. 19) •İkinci söylence Müslim’den: Müslim’in Sahih’inin Kitabu’l-Libas ve’z-Ziynet bölümünün 93 numaralı hadisi şöyledir: ‘..Aişe’nin, kendisinde birtakım tasvirler bulunan bir kumaşı vardı. Bu kumaş bir raf boyunca uzadılmıştı. Peygamber (s) o rafa doğru namaz kılardı. Bir defa “o perdeyi benden geriye al!” buyurdu. Aişe der ki: Ben de onu geriye aldım da, müteakiben ondan birkaç yastık yaptım.’(Sahih-i Müslim c 6, s. 365-366) •Üçüncü hadis, heykelle ilgilidir. ‘Ebu Davut’tan Reşit Rıza aktarıyor: ‘Cebrail bana geldi ve şunu söyledi: ‘- Dün gece sana geldim. Fakat kapıda heykeller, evde üzerinde suretler bulunan bir örtü ve köpek olduğu için eve girmedim (dedi ve) Heykelin ağaca benzemesi için başının kesilmesini, üzerine yaslanılan iki yastık yapılması için örtünün parçalanmasını ..emretti.’(Osman Şekerci, İslam’da Resim ve Heykelin Yeri, s. 28) İlk bakışta hadis, resim ve heykele karşı yıkıcı bir tavır izlendiği görünümü vermektedir. Elbette bu tür eylemleri alkışlamıyoruz. Sanat eserleri dokunulmazdır çünkü. Fakat biz o an orada neler olup bittiğinin peşindeyiz ve bir sonuca varmak istiyoruz. Yeni bir din tebliğ etmekte olan Peygamber, pazardan satın alınıp evine asılan bazı resimlere dokunmaz, çünkü bunlar Tevrat kökenlidir ve yeni tebliğle uyumluluk içindedir. Bazılarına ise yıkıcı davranır, çünkü bu tür resimler Tanrı’ya eş koşmakta ya da putperestliğe hizmet etmektedirler. Evinin önündeki eski tapım malzemesi olan heykele yıkıcı yaklaşması da bu gerekçeyledir. Eğer Peygamber genel olarak heykel düşmanı olsaydı, baş kısmını koparmakla yetinmez, heykelin tümünü ortadan kaldırırdı. O başsız heykelin evinin önünde daha uzun süre kaldığı, su götürmez gerçektir. •Dördüncü hadis Kabe ile ilgilidir. Suut K mal Yetkin özetle aktarıyor: ‘Büyük bir Mekke tarihi yazan Ezraki (858)’nin anlattığına göre Hz. Muhammed (Aralık 629) Mekke’ye muzafferane girdikten sonra Kabe’yi ziyaret etmiş, duvarları süsleyen resimler karşısında durup elini, çocuk İsa’yı Meryem’in dizinde oturmuş gösteren resmin üzerine koyarak: ‘- Elimin altındaki müstesna, bütün resimleri siliniz! emrini vermiştir. ‘Ezraki bu resmin hicretin 63. (682) yılında, halifelik iddia eden Abdullah b. Zübeyr’in Kabe’ye sığınması ve Emevi kıtalarının Kabe’yi kuşatması üzerine çıkan yangında harap oluncaya kadar kaldığını da yazmaktadır.’ (Suut Kemal Yetkin, İslam Sanatı Tarihi, s. 7) Söz konusu yangını Muaviye’nin oğlu Yezit’in askerleri çıkarmıştır. Askerler Abdullah b. Zübeyr’i dışarı çıkaramayacaklarını anlayınca mancınık kurup Kabe’yi taşa ve ateşe tutmuşlardır. Bu nedenle söz konusu kutsal mekan 682’de temellerine dek yıkılmıştır. Peygamber 632'de Medi ne'de hayata gözlerini yumdu. Bu hesaba göre Kabe, onun ölümünden tam 51 yıl sonra yerle bir edilmiş oluyor; hem de direkleriyle birlikte. Demek ki dönemin Müslümanları o resmi, peygamberlerinin ölümünden sonra 51 yıl daha korumuşlar ve içinde sözü edilen resmin bulunduğu Kabe’yi ziyaret ederek hac görevlerini yerine getirmişler . Eğer o şanssız yangın olmasaydı, belki de o sütun ve üstündeki, kucağında İsa olan Meryem resmi bugün hâlâ Kabe içinde bulunuyor olacaktı ve resim- heykel yasakçısı onca hadisde üretilemeyecekti. Dört Halife Devrinde Resim ve Heykel Osman Keskioğlu “İslamda Tasvir ve Minyatürler” adlı makalesinin 15 no. lu dip notunda şöyle der: ‘Hz. Ömer Kudüs’e girdiği zaman toprağa gömülmüş bir heykel başı gördü. Onun Yahudiler’in bir heykeli olup Romalılar’ın gömdüğünü öğrenince elbisesinin ucuyla onun topraklarını ayıklamaya başladı. Yanındakiler de Ömer’in yaptığını yaptılar. Az sonra heykel topraktan kurtulmuş oldu. ..S’ad b. Vakkas, Kadisiye zaferinden sonra Medain’e girince Kisra’nın sarayını gezdi. Sarayın ihtişamına hayran kaldı... Orada bu zafere şükran olarak namaz kıldı. Halbuki orası at ve insan resimleriyle dolu idi. Ne S’ad, ne de diğer Müslümanlar bunlara asla dokunmadılar, öylece bıraktılar.’(O. Keskioğlu, aynı eser, s. 22-23) Suut Kemal Yetkin de şu bilgileri veriyor: ‘Halife Ömer’in Medine Camii’nde buhur yakmak için Suriye’den getirilmiş, üzeri kabartma insan figürleriyle süslü bir buhurdan kullandığını Mukaddesi yazar.’ (S. K. Yetkin, aynı eser, s. 7) ‘Hicretin 25. yılında, ikinci halife Ömer’in kestirdiği, bir yüzünde Besmele ile Kelime-i şahadet, öbür yüzünde Bizans imparatorlarının resmi bulunan sikkeler...’(S. K. Yetkin, aynı eser, s. 8) Dört Halife dönemi liderleri de resim ve heykel kurtarıyor, koruyor ve resim-heykel dolu bir mekanda namaz kılıyor. Tıpkı peygamberlerinin yaptığı gibi. Emeviler Devrinde Resim ve Heykel Bah ri ye Üçok, Emevi döneminin sanat etkinliklerini şöyle özetler: ‘(Emevi halifelerinin çöl saraylarından kç) Kuseyr Amra’nın büyük bir bölümü, sıcaklık dereceleri birbirinden farklı bulunan hamam odalarından meydana gelir. Köşkün hemen her yerinde odaların duvarları, tavanları, türlü türlü renklendirilmiş resimlerle bezendirilmiştir. ..Resimlerin konuları çeşitlidir. Av sahneleri, zanaatkarların çalışmaları, tarih, felsefe ve şiiri gösteren sembolik tasvirler, Hz. İsa gibi bulutların üstünde tahta kurulmuş olarak resmedilmiş bir halife, duvar girintilerinde bir çok kadın figürleri, çöl kuşları ve hepsinden daha ilginci, başında incilerle işlenmiş zengin bir başlık taşıyan çıplak bir kadın resmidir ki, şimdi bu resim Berlin’de Kaiser Friederich (Kayzer Frederih) müzesinde bulunmaktadır.’ (Bahriye Üçok, İslam Tarihi Emeviler-Abbasiler, MEB, s162-163) Sarayı içindeki resim ve süslemeler hakkındaki başka bilgileride E. Diez anlatsın bize: ‘Asma dallı üç-köşe sahalar büyük bir tenevvu göstermektedir. Burada üçgenlerin tasvirinde Jahrb. d. Preuss. Kunstsamm lun gen, 1904, XXV, levha VIII’deki resmi neşriyattaki taslağı takip edeceğiz. A ve B üçgenlerinin zaviyesinde, T’ang sülalesi zamanından itibaren Çin mezar plastik sanatında büyük rağbette olan, insan başlı efsanevi bir hayvan bulunmakta idi. D-1’de gerçeğe daha yakın bir şekilde çizilmiş olan asma dalları, iki yanlarında arslanlar ve kartal başlı, kanatlı arslanlar bulunan vazolardan taşmaktadır. Ayrıca bu asma bezekleri mandalar, parslar, vaşak ve ceylanlar ile süslüdür. J üçgeninde asma bezekler doğrudan doğruya topraktan çıkmaktadır; bu bölümde, burada tamamen istisnai olarak, üzüm toplayan iki insan tasviri vardır. L üçgeni kapının sağına düşen ilk hayvan tasvirleri ile süslü olan son üçgendir.’ (E. Diez, İslam Ansiklopedisi c 8, MEB, Mşatta maddesi, s. 433) Emevi plastik sanat uygulamaları Kuseyr Amra ile sınırlı değildir. Diğer Emevi çöl sarayları da bu sarayla yarışacak düzeyde resim ve heykel ürünleriyle doldurulmuştur. Bunların başında da Kasrü’l Hayri’l-Garbi, Mşatta ve Hırbet ül-Mefcir sarayları gelmektedir. Özellikle Kasrü’l Hayri’l-Garbi sarayının cephesindeki, sol eliyle güvercin tutan Venüs büstü dikkat çekicidir. Büstteki figürün göğüsleri açıktır, belirgin bir şekilde abartılarak betimlenmiştir ve herkesin görebileceği bir alana konmuştur. Bir başka ilginç örnek Ümeyye (Emevi) Camisi iç ve dış mekan resimleridir. Bugün de ayakta olan bu yapının içindeki duvar fresk ve mozaiklerinde doğa görünümlü Cennet betimlemeleri vardır. Emeviler, Peygamber’in ve Dört Halife’nin açtığı bu yolu sapmasız izlediler. Dahası, sanata devlet koruması ve parasal destekleme getirdiler. Bu sayede resim ve heykel, İslam’daki en özgür yıllarını Emeviler döneminde yaşamış oldu. Ta ki 750 yılında Abbasiler imparatorluk kurana dek... Çünkü yasak o zaman başlamıştır. B- KUR’ANDA RESİM VE HEYKEL a- Kur’an’da Yasak Yok İslam bilginlerinin bazıları Kur’an’da yasak içeren -tartışmalı olsa da- tek bir ayet olduğu konusunda ısrarcıdırlar. Sözü edilen ayet, Maide Suresi’nin 90. ayetidir ve Arapçası şöyledir: ‘Yâ eyyuhellezîne âmenû innemel hamru vel meysiru vel ensâbu vel ezlâmu ricsun min ameliş şeytâni fectenibûhu leallekum tuflihûn.’ Y. N. Öz türk ‘ensab’ sözcüğünü pek çok ilahiyatçı gibi ‘dikili taşlar’ olarak algılar ve ayeti Türkçe’ye şöyle çevirir: ‘Ey iman edenler! Uyuşturucu, kumar, tapılmak için dikilen taşlar (ensab), fal okları şeytan işi birer pisliktir; bunlardan uzak durunki kurtuluşa eresiniz.’ (Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an-ı Kerim Meali, s. 118) Ünlü tarihçi/tefsirci İbn-i Ke sir’in ‘ensab’ yorumu ise şöyledir: ‘Dikili taşlar “ensap”a gelince; bunlar, (puta tapar) müşriklerin, kurbanlarını yanlarında kestikleri taşlardır.’ (İbn-i Kesir Tefsiri c 2, s. 62) Süleyman Ateş ‘ensab’ sözcüğü için tefsiren şu açıklamayı getirir: ‘Ensab: Müşriklerin, üzerinde kurbanlarını kestikleri taşlar(dır).’ (Süleyman Ateş, Kur’an-ı Kerim Tefsiri c 2, s. 833) Şekerci ise konuyla ilişkili tartışmaları kaynaklara dayanarak madde madde özetler ve şu tespitleri yapar: ‘İbn-i Ab bas , Mücahit, Ata Sait b. Cübeyr ve diğerleri ki bunlar ilk Kur’an müfessirleridir- “ensap”tan gaye, eski Arapların üzerinde kurbanlarını kestikleri ve ibadet ettikleri taşlar olduğunu söylerler.’*** Buradan da anlaşılacağı gibi, Kur’an doğrudan resim ve heykel sözcüğünü kullanarak ayet hükmüyle yasak getirmemiştir. Yasak, bazı Müslümanlar’ın söz konusu ayetteki ensab sözcüğünü aşırı zorlayarak ulaştıkları yapay bir olgudur. b-Kur’an “Heykel Nimettir” Diyor Kur’an resim ve heykel yapımını yasaklamadığı gibi, bu işlerle uğraşanları över. İşte söz konusu ayetler: •Birincisi, Sebe Suresi’nin 13. ayetidir ve Y. N. Öztürk çevrisi şöyle: ‘Onlar Süleyman için, mihraplardan / kalelerden, heykellerden, havuzlar gibi çanaklardan, yerinden kaldırılamaz kazanlardan ne dilerlerse yaparlardı. Ey Davud ailesi, şükür olarak iş yapın. Kullarım içinden şükredenler o kadar az ki...’ (Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an-ı Kerim Meali, s. 390) İbn-i Ke sir ayeti şöyle tef si r eder: ‘Ayette geçen “meharib” kelimesi; güzel yapılar, demektir. Evin en değerli ve orta yeridir. Dahhak ise, bunun, “ma’bedler” demek olduğunu söylemiştir. “Temasil” ise, suretler (resimler), heykeller, demektir ki bunlar, bakırdan veya çamur ve camdanimiş.’(İbn-i Kesir Tefsiri c 5, s. 15) İşin ilginç yanı, bu ayetin Tevrat ayetiyle uyum gösteriyor olmasıdır; şöyle: ‘13Ve kral Süleyman gönderip Surdan Hiramı getirtti. ..23Ve (Hiram kç.) dökme denizi bir kenarından o bir kenarına on arşın olarak değirmi biçimde yaptı. ..25 (Deniz kç) On iki öküz (heykeli kç) üzerinde dururdu. ..29ve pervazlar arasında olan yan levhalarında aslanlar, öküzler, ve kerubiler (kabartmaları kç) vardı.’ (Kitabı Mukaddes, I. Krallar, Bap 7, s. 343-344) Şekerci’nin yorumu son noktayı koyar gibidir: ‘Bir kısım bilginler mesela: Kurtubi ve Ebu Hayyan bu ayeti heykel yapımının caiz olduğuna delil olarak getirmişlerdir. İşin önemli bir tarafı da bunun (Kur’an tarafından kç) Hz. Süleyman’a verilmiş nimetler arasında sayılmasıdır.’ Elmalılı Hamdi Yazır’ın konuyla ilgili görüşü ise şöyle özetlenebilir: ‘Tasvirler yapılmasına Süleyman nasıl cevaz verdi, diye sorabilirsin. Ceva benderim ki tasvir, yalan ve zulüm gibi aklın kötü gördüğü şeylerden değildir.’ (O. Şekerci, aynı eser s 17) •İkincisi, Ali-İmran Suresi’nin 49. ayetidir ve Öztürk şöyle çevirmiştir: ‘Onu, Beni israil’e şöyle konuşan bir resul yapacak: şu bir gerçek ki, ben size Rabbinizden bir mucize getirdim: Ben, çamurdan, kuş görünümünde bir şey yapar, ona üflerim de Allah’ın izniyle kuş oluverir.’ (Y. N. Öztürk, aynı eser, s. 390) Ayeti İbn-i Kesir şöyle yorumlar: ‘Hz. İsa, çamurdan kuşşekli yapıp sonra ona üflemiş, o da herkesin gözü önünde, Allah’ın izniyle uçmuştu. Allah bunu Hz. İsa’ya, onun Allah tarafından gönderildiğine delalet eden bir mu’cize olarak vermiş ti.’ (İbn-i Kesir Tefsiri c 1, s. 280) Dikkat edilirse Kur’an, bu ayeti ile diğer ayetlerde olmayan bir şey daha söylemektedir. Demektedir ki: Sanatçı, resim ve heykelini oluşturduğunda ‘bunu ben yarattım’ diye ifade eder ise bunda bir sakınca yoktur. Çünkü buradaki yaratma sözcüğü ve fiili ile tanrısal yaratım kastedilemez. Görüldüğü gibi Kur’an ayetleri, resim-heykel üretimini peygamber işi saymaktadır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.