Gwaine Oluşturma zamanı: Mayıs 8, 2013 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 8, 2013 Son zamanlarda pek çoğunuzun fark edeceği üzere paganlık ve Wicca gençler arasında özel bir ilgi görüyor. Yazılan vampirli, cadılı romanların etkisi ile bir hafta da uçan, mum yakıp söndürerek büyü yapan, istediği şeyleri sadece düşünerek yaptırmayı başaran kişilerin sayısı arttı(!). Kendine Wicca diyen ve Gardner’in kim olduğunu bilmeyenlerde cabası... Bu gibi kişiler bir yana, gerçekten bilgi arayıp ulaşamayan insanlarda mevcut. Yaptığım araştırmalar esnasında elime oldukça güzel, ancak ayrı ayrı konu açmaya değmeyecek kadar kısa ve dağınık bilgiler geçti. Doğruyu söylemek gerekirse burada yazacaklarımı İngilizcesi olan ve bu tür şeylerle uğraşan pek çok kişi zaten biliyordur(hatta fazlasını bilmeleri gerekir). Ancak sadece Türkçe ile araştırma yapan pek çok kişi bu tür şeyleri duymamış olabilir. İkinci bir sorun ise Anadolu gibi zengin bir kültüre sahip ve pagan dinlerin anası olan bir toprakta yaşayan bizlerin paganlığı bir Anglo-Saxon ya da Kelt icadıymış gibi Batılılardan öğreniyor oluşumuzdur. Özellikle Tanrıça kültünün Anadolu’daki varlığını unutup, Tanrıça’yı İngiltere’de aramak oldukça komiktir. Bu yüzden burada Anadolu’da paganlık hakkında da bazı yazılar paylaşmayı düşünüyorum. Şimdilik konuşmayı kısa kesip yazılarıma başlamak istiyorum. Eğer herhangi bir yorumunuz ya da sorunuz varsa konunun dağılmaması için lütfen özel mesajla bildirin. Lütfen, kopyalayıp yapıştırarak başka yerlerde paylaşmayın. Doreen Valiente Tam ismi ile Doreen Edith Dominy Valiente, gelenekteki adıysa Ameth’tir.4 Ocak 1922’de doğmuştur. Kendisi bir İngiliz Wiccan’dır, kendisi dönem dönem farklı cadılık gelenekleri ile meşgul olmuştur, Gardneryanizm, Cochrane’s Craft ve Coven of Atho gibi örnekler verilebilir. Wicca üzerine ilk yazan kişilerdendir, Neo-Pagan dinin uyanmasında inanılmaz bir etkisi vardır. Gardner’in Book Of Shadow’unda bulunan Crowley ve Golden Dawn etkisinden hoşlanmadığı için Gardner’a bunu söylemiş ve Gardner’de yapabiliyor ise daha iyisini yazmasını söylemiştir. Doreen Valiente kitabı tekrar yazmış ve içinde ki O.T.O ve Golden Dawn kökenli kısımları çıkartıp cadılıkla ilgili yazıları çoğaltmıştır. Kendisi bizzat Gardner ve Edith Woodford-Grimes tarafından 1953’te covene inisiye edilmiştir. Çok kısa sürede Bricket Wood coveninin baş rahibesi oldu ve dört sene bu görevle meşgul oldu. Bu dönemde The Witches Rune ve The Charge of Goddess gibi cadılıkta önemli yeri olan yazıların yazılmasında rol oynadı. 1957’de kendi covenini kurdu, sonra The Clan of Tubal Cain ‘a katıldı ve Robert Cochrane ile çalıştı. 1960’lı yıllarda yalnız çalışmaya karar verdi ve Tubal Cain topluluğundanda ayrıldı. Cadılık üzerine son derece önemli kitaplar yazmıştır. Bunlar: Where Witchcraft Live(1962) An ABC of Witchcraft(1973) Natural Magic(1975) Witchcraft For Tomorrow(1978) The Rebirth of Witchcraft(1989) Yaptığı işler ve yazdığı yazılar sebebi ile günümüzde kendisine Modern Cadılığın Anası(Mother of Modern Witchcraft) denmektedir. 1999 ölmüş, ölümünden sonra tüm şiirlerinin yer aldığı The Charge of Goddess adlı kitapta yayınlanmıştır. Evliya Çelebi'den Alıntı Evliya Çelebi, Hicri1076 Şevval ayının 20. gecesi Hatukay Çerkez diyarının 300 küsur haneli Pedsi Köyü'nde cadıların gökyüzündeki savaşına şahit olur. Zifiri karalık bir gecede yıldırımlar aniden kıyametler gibi kopmaya başlar. Ortalık Çerkez kadınların nakış işleyebilecekleri kadar aydınlanır. Durumdaki harikuladeliği sezen Evliya civardaki Çerkezlere sorup, “Vallahi yılda bir defa böyle karakoncolos gecesi olur, Çerkez oburları (cadıları) ile Abaza oburları göklere uçup ceng-i azimeder, vuruşurlar” cevabını alır. Sonrada dışarı çıkıp korkmadan seyretmesi tavsiye edilir. Yetmiş, Seksen kişiyle birlikte dışarı çıkan Evliya,büyük ağaçlar, küpler tekneler, hasırlar araba tekerleri, fırın söykeleri ve daha nice benzer eşyalara binmiş Abaza cadılarıyla, at ve sığır leşlerine, deve ölülerine binmiş,ellerinde yılanlar, at deve kelleleri olan Çerkez cadılarının savaşa tutuştuğunu hayretler içerisinde görür. Tam 6 saat süren bu vuruşmada kulakları sağır eden bir gürültü ortalığı kaplar. Havadan yere keçe, sırık, küp, Tekne,kapı gibi eşya parçalarıyla, araba tekerleri, en nihayet at, insan ve sair hayvan uzuvları yağmaktadır. 7 Abaza oburu ve 7 Çerkez oburuyla sarmaşıp yere düşerse, Çerkez cadıları hemen 2 Abaza cadıyı kanlarını emerek öldürür ve ölülerini ateşe atarlar. Horozların ötmesiyle biten savaşın ardından oburlar(Cadılar)da giderler. Evliya böyle hikayelere dair gayet “münkir” olduğunu fakat kendisiyle birlikte bilcümle zevatında bunu görüp hayretler içinde kaldıklarını belirterek, ahalinin de 40 – 50 yıldan beridir bu denli şiddetli bir“karakoncolos gecesi” görülmediklerini söyler. La Fortune Tyche’yi çağırmakta için kullanıla bilecek bir şiir olan La Fortune, Aleister Crowley tarafından Auguste Rodin için yazılmıştır. Wiccaların, Aradia’yı çağırmak için kullandığı Amalthean Horn Prayer bu şiirden gelmektedir. "HAIL, Tyche! From the Amalthean horn Pour forth the store of love! I lowly bend Before thee: I invoke thee at the end When other gods are fallen and put to scorn. Thy foot is to my lips; my sighs unborn Rise, touch and curl about thy heart; they spend Pitiful love. Lovelier pity, descend And bring me luck who am lonely and forlorn." Fortune sits idle on her throne. The scent Of honeyed incense wreathes her lips with pleasure For pure delight of luxury she turns, Smooth in her goddess rapture. So she spurns And crushes the pale suppliant. Softly bent, Her body laughs in ecstasy of leisure. Aleister Crowley Amalthean Horn Prayer Hail, Aradia, from the Amalthean horn Pour forth they store of Love. I lowly bend Before Thee! I invoke thee at the end When other Gods are fallen and put to scorn. Thy foot is to my lips! My sighs inborn Rise, touch, curl about thy heart. Then spend, Pitiful Love, loveliest Pity, descend And bring me luck who am lonely and forlorn 1953 Fawza Falih 2006’da Suudi Arabistan’da cadılıkla suçlandı ve ölüme mahkum edildi. Suçu cin çağırmak ve hayvan kurban etmekti. 2008’de İnsan Hakları Gözlemcilerinden olan Christoph Wilcke, Fawza’nın bu suçtan dolayı idam edilemeyeceğini zira Suudi Arabistan yasasının cadılığı bir suç olarak tanımlamadığını Kral A:bdullah’a yazdığı mektupta bildirdi. Suudi Arabistan Krallığı 2011’de yaptığı açıklama da Fawza Falih’in 2010’da hapis hanede yemek yerken boğularak öldüğü bildirildi Iupiter Dolichenus Jüpiter Dolichenus, Eski Roma da bir gizem kültüdür.Başlangıçta Dolikhe(Dülük)'te tapınılan bir Hitit-Hurri tanrısıdır. Sonralarda Samileşmiş ve Ahura Mazda ile bir tutulmuştur. Yunanlılar ona Zeus Oromasdes adını vermişlerdir. http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/8/8f/MC_-_Jupiter_Dolichenus.jpg/401px-MC_-_Jupiter_Dolichenus.jpg Görüntüsü(boğanın üzerinde oluşu) sebebi ile Mithras'la ilişkilendirilmiştir. Kült Romalılar döneminde Batı'da da yayılmış ve gök tanrısı niteliğinin yanı sıra ordu ve başarı tanrısı niteliğide kazanmıştır. Genelde boğanın üstünde bir elinde balta bir elinde yıldırımlarla betimlenir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 13, 2013 Blessed Be Türkçe’ye Kutlu Olsun olarak çevrilen, Wiccan\Pagan kutsama kelimesi. Aslında bir şeyin içindeki kutsallığı belirtmek için kullanılmasına karşı 70’li yıllardan sonra güle güle ya da merhaba kelimeleri yerine de kullanılmaya başlanmıştır. Mektuplarda ya da mesajlarda B.B şeklinde yazılır. Merry Meet Merry meet, merry part and merry meet again’in kısaltılmış halidir. Günümüzde pek çok pagan tarafından Merhaba manasında kullanılır. Merry part ise bir tür güle güle demektir. Leviter Veslis Gardneryan ritüellerin en önemli parçalarından biri olan Charge of Goddess’ın eskiden kullanılmış iki versiyonu: 1.Versiyon: Listen to the words of the Great Goddess, she who of old was also called among men, Isis, Astarte, Diana, Ge, Aphrodite, Melusine, Luna, Morgan, Brigid, Freyja, Arianrhod, Danu, and by many other names. Whenever ye have need of anything once in a month, and better it be when the moon is full. Then shall ye assemble in some secret place and adore the spirit of me, who am Queen of all Witcheries. There ye shall assemble, ye who are fain to learn all sorcery, yet have not won its deepest secrets: to these I will teach things that are yet unknown. And ye shall be naked in your rites, and ye shall dance, sing, feast, make music and love, all in my praise. For mine is the ecstasy of the spirit, and mine is also the joy on earth, for my law is love unto all beings. Keep pure in your highest ideal, strive ever toward it; let nought stop you or turn you aside. For mine is the secret which opens upon the land of youth, and mine is the cup of the wine of life, and the Cauldron of Cerridwen, which is the Holy Grail of immortality. I am the gracious Goddess, who gives the gift of joy unto the heart of man. Upon earth, I give the knowledge of the spirit eternal; and beyond death I give peace and freedom and reunion with those who have gone before. Nor do I demand sacrifice, for behold I am the Mother of all, and my love is poured out upon the earth. Hear ye the words of the Star Goddess, she is the dust of whose feet are the hosts of heaven and whose body encircles the universe. I, who am the beauty of the green earth, and the white Moon among the stars, and the mysteries of the waters and the desire of the heart of man, call unto thy soul. Arise, come unto me. For I am the soul of nature, who gives life to the universe. From me all things proceed, and unto me all things must return. Let thine innermost divine self be enfolded in the rapture of the infinite. Let my worship be within the heart that rejoiceth, for behold, all acts of love and pleasure are my rituals. And therefore let there be beauty and strength, power and compassion, honour and humility, mirth and reverence within you. And thou who thinkest to seek for me, know thy seeking and yearning shall avail thee not unless thou knowest the mystery; that if that which thou seekest thou findest not within thee, thou wilt never find it without thee. For behold, I have been with thee from the beginning, and I am that which is attained at the end of desire. 2.Versiyon: Listen to the words of the Great Goddess, who was of old called Diana, Gaia, Rhiannon, Asherah, Brigid, Hulda, Nokomis, Isis, Inanna, and many more: Whenever you have need of anything and better it be when the moon is full, assemble in some place and adore the spirit of Me, who is Queen of all the Wise. You shall be free from slaveries, and shall be adorned howsoever you choose. There you shall assemble, you who wish to learn, and I shall teach you that which is unknown. Sing, feast, dance, make music and laughter, all in My presence, for Mine is the ecstasy of the spirit and Mine also is joy on earth. For My law is love unto all beings. Mine is the secret that opens upon the door of youth, Mine is the cup of the wine of life that is the cauldron of inspiration that is the holy grail of immortality. I give knowledge of the spirit eternal and beyond death I give comfort and ease and reunion with those that have gone before. Nor do I demand aught of sacrifice, for behold, I am the Mother of all things and my love is poured out upon the earth. Hear the words of the Star Goddess whose body is the universe: I, who am the beauty of the green earth and the white moon among the stars and the mysteries of the waters, I call upon your soul to arise and come unto Me. For I am the soul of nature that gives life to cosmos. From Me all things proceed and to Me they must return. Let My worship be in the heart that rejoices, for behold--all acts of love and pleasure are My rituals. Let there be beauty and strength, power and compassion, honor and humility, mirth and reverence within you. And you who seek to know Me, know that your seeking and yearning will avail you not, unless you know the Mystery: for if that which you seek you find not within yourself, you will never find it without. I have been with you since the beginning, and I am that which is attained at the end of desire. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Mayıs 24, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 24, 2013 Anadolu Tanrılarına Örnekler Zagreus. Zeus ile Persephone'nin oğlu. Zeus bir yılan şekline girerek Persephone'a yaklaşmış ve birlikteliklerinden Zagreus doğmuştur. Zeus, kız kardeşi Demeter ile birlikte olur ve bu birliktelikten Kore doğar (Kore, ileride Hades ile evlendikten sonra Persephone adını alacaktır). Kore çok güzel ve alımlı, melankolik, münzevi ve gizemlidir. Zeus, kızı Kore’ye aşık olur ve yılan kılığında ona sahip olur. Kore, Zagreus’a hamile kalır. Kore’yi bilhassa çok seven Zeus, oğlunu da çok sever ve mirasçısı olmasını ister. "Benim bütün iktidarım, zenginliğim, kabiliyetim ve bilgim onun olsun" der. Zeus’un birlikte olduğu bütün kadınları kıskanan Hera; Zeus’un, kendisinden olmayan bu çocuğa bu kadar önem vermesine dayanamaz. Bunu hisseden Zeus, Zagreus’u bir mağarada saklar ve çocukken kendisini de koruyan Kuretler’e emanet eder. Burada tanrı Zagreus boğa sesleri çıkartan oyuncakları ile oynar. Titanlar Zagreus'u bulup öldürmek isterler. Titanlar her yerde Zagreus’u aradıktan sonra onu saklandığı mağaradan bulup çıkarırlar. Zavallı çocuğu parçalyıp yerler ancak güzel Tanrıça Pallas Athena kardeşinin kalbini kurtarmayı başarır. En çok sevdiği oğlunun ölümüne sinirlenen Zeus, Titanların üzerine şimşeklerini savurur ve onları yakar, geride bir kül yığını kalır. İnsanlar bu küllerden doğarlar. Esasen Zagreus, Dionysos'tur. Zagreus'un hikayesi ise Dionysos'un hikayesinin, Bachuss(Dionysos) Gizemleri'nde kullanılan Orfik versiyonudur. http://www.probertencyclopaedia.com/j/Bacchus.jpg Sabazios,Trakya ve Anadolu'da özellikle Frigya'da tapınılan Dionysos'un özdeşi. Zagreus'un hikayesi ile aynı hikayeye sahiptir, zira Zagreus, Sabazios ve Dionysos aynı tanrıdır. http://www.sabazius.com/uploads/7/4/8/8/7488884/8160333_orig.jpg Zalmoksis, Gelibolu Boğazı yakınlarında yaşayan Trakyalıların, Daçyalıların inanışında en önemli tanrı. İnsan formundadır, genelde ayı potu giyer. Üç yıllığına yeraltı dünyasına inmiş, kırk yaşında iken başkalarının bilmediği bilgiler ile geri dönmüştür. Gebelezeis olarak da bilinir. http://thishollowearth.files.wordpress.com/2011/02/zalmoxis.jpg Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Mayıs 26, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 26, 2013 Familiar İsimleri Hepinizin bildiği gibi cadılıkta familiarların değerli bir yeri vardır. Burada familiarlara verilen bazı geleneksel isimleri paylaşmak istedim: Gobolino Holt Sacke Sugaar Grizell Gridigut Tom Boye Pyewacket Jarmara Grimalkin Robin Puck Pick Jack Mugwort Vuk ya da Vuka Mumba Mona Luca Ruda Harpier Paddock Pigwiggen Elemanzer Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AurorA Yanıtlama zamanı: Mayıs 26, 2013 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 26, 2013 Başlık için teşekkürler Gwaine Merakla bekliyorum başlığa atacağın mesajları... Ellerine sağlık. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Mayıs 26, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 26, 2013 Asıl ben okuma zahmetine katlandığınız için teşekkür ederim. Wicca Öncesi Dönemin Kısa Kronolojisi: 1816 George Pickingill doğdu. 1880 Dorothy Clutterbuck doğdu. 1884 Gerald Gardner doğdu. 1887 S.L MacGregor Mathers, Kabbala Denudata çevirisini yayınladı. 1888 Gerald Gardner, hemşiresi ile Kanarya Adaları’na ilk kez gitti. 1889 Mathers, The Key of Solomon The King yayınladı. 1890 Charles Godfrey Leland, Aradia: The Gospel Of Witches’ı yayınladı. 1900 Gardner hemşiresi ile birlikte Seylan’a taşındı. 1904 The Goetia yayınlandı. 1905 Gardner, büyük babası Joseph Gardner’ın eşlerinden birinin bir cadı olduğunu öğrendi. 1909- 1913 The Equinox’un ilk bölümü yayınlandı. 1909 George Pickingill öldü. 1911 Order of Twelve kuruldu. 1911-1913 Soror Virakam ve Frater Perdurabo(Aleister Crowley) Book 4’u yayınladı. 1919 The Equinox’un üçüncü bölümü yayınlandı. 1920 Order of Twelve, Crotona Fellowship of Rosy Cross olarak yeniden kuruldu. 1921 Margaret Murray, The Witch Cult in Western Europe adlı kitabını yayınladı. 1927 Gardner kısa süreliğine İngiltere’ye döner burada Gal ve Bask kültürü üzerine çalışır. 1929 Magick İn Theory And Practice yayınlandı. 1931 The God of the Witches yayınlandı. 1936 Gardner’in Kris And Other Malay Weapons adlı kitabı yayınlandı. 1936 Gerald Gardner eşi Donna’nın etkisi ile kalıcı olarak İngiltere’ye dönmeye karar verdi. Yolda Filistin’i, Kıbrıs’ı,(Burada eski enkarnasyonunu hatırladı ve Goddes Arrives’ı yazmaya başladı) Türkiye’yi(Not: Doğruyu söylemek gerekirse bu yazımda en çok ilgimi çeken kısım bu. Gardner’in Türkiye’ye geldiğini öğrenince İdris Şah tarafından yazılan biyografisinden nereleri ziyaret ettiğini öğrendim. Gardner, en çok İzmir’i beğenmiş, ancak şehrin savaştan sonra ki halini gördüğü için yıkık dönemde rastlamış. İstanbul’da Aya Sofya ve Topkapı Sarayı’na gitmiş. Türkiye’den nazar boncuğu dahi almış), Yunanistan’ı, Macaristan’ı ve Almanya’yı ziyaret etti. 1936 Dion Fortune’nin The Goat-Foot God adlı kitabı yayınlandı. 1937 Gardner Kıbrıs’a geri döndü. 1938 Dion Fortune The Sea Priestess’ı yayınladı. 1939 Gardner Kıbrıs’a tekrar gitti. 1940’lar Gardner’in St.Albans’ta ya da Cheshire’da bir kovana katıldığı söylenir 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Mayıs 31, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 31, 2013 Wicca ve Neo-Wicca Tahmin ediyorum ki Wicca kelimesinin manasını az çok biliyorsunuz. Ancak Wicca kelimesinin yanlış kullanımına bir kaç kez tanık olduğum için Wicca ve Neo-Wicca arasındaki farkı anlatacağım kısa bir yazı yazmaya karar verdim. Başlangıçta Wicca kelimesi hepinizin bildiği gibi Gerald Gardner'in kurduğu geleneğe verilen isimdi. Wicca'da Alexanderiyan geleneğin ortaya çıkması ile Wicca'ya bağlı olan kişiler kendilerini Alexanderiyan Wicca ya da Gardneryan Wicca olarak adlandırmaya başladı. Daha sonrasında Wicca'nın yayılması ile Wicca'nın içinde birbirinden bağımsız pek çok gelenek ortaya çıktı. Bunun üzerine bu yeni gelenekler, burada bahsi geçen iki temel gelenekten bağımsız olduklarını belirtmek için Neo-Wicca terimini kullanmaya başlamışlardır. Özellikle 90'lı 2000'li yıllarda bu terim daha ziyade cadılıkla meşgul olan Tanrı ve Tanrıça'ya inanan, ama inisiye edilmemiş yada Wicca'nın kurallarına uymayan kişileri belirtmek için de kullanılmaya başlanmıştır. Asatru Asatru ya da diğer isimleri ile Odinizm, Wotanizm. İskandinav Pagan dinini temel alan Neo-Pagani din. Müridleri daha çok Almanya ve Avusturya'd,yaşar, bununla birlikte Amerika, İzlanda ve Britanya'da da müridleri bulunur.Her ne kadar Germen kökenli olsa da başka kültürlerden de beslenen senkretist bir yapısı vardır. Bu dinde Wyrd denilen kişisel kadere inanılır. Ayrıca dokuz farklı parçadan oluşan evreni enerjisel bir baba ağacın taşıdığına inanılır. Bu ağaca Yggdrasil denir(mitolojide ki Yggdrasil'den geldiğini söylemeye gerek yok sanırım). Tanrılar üç gruptan oluşur, bunlar;Vanir, Aesir ve Jötunlar'dır. Ancak farklı Asatru toplulukları onlara başka isimlerde verir. Tanrıların yanında başka doğa üstü varlıklara da inanılır. Bunlara örnek Alfar(Elfler) Koboldlar ve Huldufolk'tur. Bu dinde Dokuz Erdem mevcuttur. Blot adı verilen bir kurban ritüeli, Sumbel adı verilen bir ziyafet ritüeli vardır. Bunun yanı sıra Seidr adı verilen bir cadılık türüde uygulanır. http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/d/d2/Irminsul_pillar_black.svg/425px-Irminsul_pillar_black.svg.png İrminsul http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/4/4c/Hollesichel.png/596px-Hollesichel.png Hollesichel http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/1/17/Amulet_Thor%27s_hammer_%28copy_of_find_from_Sk%C3%A5ne%29_2010-07-10.jpg/484px-Amulet_Thor%27s_hammer_%28copy_of_find_from_Sk%C3%A5ne%29_2010-07-10.jpg Thor'un Çekici Mjöllnir Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Haziran 6, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 6, 2013 Cadılıkta ve Neo-Paganizmde Önemli Kişiler http://www.nndb.com/people/922/000099625/gerald-gardner-1-sized.jpg Gerald b Gardner=Modern Cadılığın Babası http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/f/f2/Alex_Sanders.gif Alexander Sanders=Cadıların Kralı Maxine Sanders=Alexander Sanders'in eşi ve baş rahibesi http://www.earthspirit.com/uimages/earthspirit/Doreen1lg.jpg Doreen Valiente=Modern Cadılığın Anası, Bir dönem Gardner'in baş rahibesi Patricia Crowther=Modern cadılığın annelerinden, bir dönem Gardner'in baş rahibesi http://2.bp.blogspot.com/-JAHptbDPCXU/UHA3sKz1U5I/AAAAAAAADOE/X83iijtkr_s/s1600/Artist+and+occultist,+Rosaleen+Norton+AKA+%E2%80%98Roie%E2%80%99.jpg Rosaleen Norton=Pan'ın Kızı http://www.ata-tarot.com/reflections/02-05-08/_Media/raymond_buckland_1_sidebar.jpeg Raymond Buckland http://fleurmach.files.wordpress.com/2012/10/sybil-leek.jpg?w=310&h=529 Sybil Leek Robert Cochrane Charles Cardell Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Haziran 7, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 7, 2013 http://4.bp.blogspot.com/-CzdEREP7SL8/T7PiN4-1KSI/AAAAAAAAAjA/gWkeCFGzypI/s320/atho.jpg Raymond Howard http://www.gardnerian.de/artikel/seims/cardell.jpg Charles ve kız kardeşi Marry Cardell http://www.ravengrimassi.net/bio-pic-2011.jpg Raven Grimassi http://www.controverscial.com/Authorscottcunningham.jpg Scott Cunningham Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Haziran 7, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 7, 2013 Sanatlar: Her zaman sanatın ve Tanrıça inancının birbiri ile ilgili olduğunu düşünmüşümdür. Yunanlıların Museler'i olarak sanata ilham veren odur. Ortaçağ'da hikayeleri anlatılan ilham perileri de ondan başkası değildir. Bazen sanata ilham verir, bazen sanatın kendi olarak ortaya çıkar. Tanrıça'nın sanatçılara ilham verdiği düşünülürse ona inananların pek çoğunun sanatçı olması şaşırılacak şey değildir. İster şiirde olsun, ister resimde olsun, tiyatro, heykeltraşlık ve daha pek çok şey Tanrıça'ya inananların yetenekleri arasında yer alabilir. Buna en basit örnekler Doreen Valiente, Arnold Crowther, Rosaleen Norton gibi kişilerdir. Doreen, müthiş bir şairdir. The Witches Rune yazdığı en ünlü şiirlerden biridir. The Witches Rune Darksome night and shining moon Hearken to the Witches Rune. East then South , West then North Hear! Come! I call thee forth! By all the powers of land and sea Be obedient unto me. Wand, pentacle, and the sword Hearken ye unto my word. Cords and censor, scourge and knife Waken all ye into life. Powers of the witches blade Come ye as the charge is made. Queen of heaven, queen of hell Send your aid into the spell. Horned Hunter of the night Work my will by magick right. By the powers of land and sea As I do say, "So mote it be!" By all the might of moon and sun As I do will, it shall be done! Rosaleen Norton ise oldukça ilginç çalışmaları olan bir ressamdır. Daha çok tanrıları ve demonları anormal şekillerde çizme özelliği mevcuttur. http://uoncc.files.wordpress.com/2010/04/sym1.jpg?w=590 http://uoncc.files.wordpress.com/2010/04/sym2.jpg?w=590 http://uoncc.files.wordpress.com/2010/04/sym3.jpg?w=590 Kendisinin özellikle Pan ve Hekate'ye ilgisi olduğunu düşünürsek en ünlü çalışmalarından birinin Pan'la ilgili olması normaldir. http://www.physicsroom.org.nz/log/archive/images/10norton1.jpg Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Haziran 8, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 8, 2013 (düzenlendi) Pan'ın Hizmetkarı: Bu hikayeyi ve ardından gelebilecek olan hikayeleri kendim yazdım. Lütfen izinsiz olarak başka sitelerde yayınlamayın. Pan'ın Hizmetkarı Sabah kalktığında suratında mutlu bir ifade vardı. Bugün uzun süredir arzuladığı bir şeyi gerçekleştirecekti. Tanrı Pan için ilk ritüelini gerçekleştirecekti. Yataktan kalktı. Kısa bir süre her sabah yaptığı esneme hareketlerini yaptı. İlerledi ve yatak odasının doğuya bakan perdesini açtı. Kısa bir süre dua etti, ardından hazırlıklara başladı. Eski küveti kuyudan gelen su ile doldurmaya başladı. Bu ritüel için bilerek dedesinden kalma köy evine gelmişti. Saf su bulmak basitti. Ayda bir kez gelip kontrol ettiği ve yaşlı bir teyzeye baktırdığı basit, ancak ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir bahçesi vardı. Ayrıca yılların içinde köydekiler şehre göç etmiş ve köydeki nüfus azalmıştı, yani açık hava ritüelleri için çok uygundu. Nüfus az olmasa dahi dedesinin bahçenin çevresine ektiği çam ve çiçekli sarmaşıklar bahçeyi meraklı gözlerden koruyordu. Bunu bir gün önce yaptığı yürüyüşte iyice kontrol etmişti. Su dolarken sabah yürüyüşüne çıktı. Kuyunun eski motoru o kadar yavaş çalışıyordu ki küvet dolarken sabah yürüyüşü yapmak her köye gelişinde yaptığı bir eylem olmaya başlamıştı. Kısa yürüyüşte sonra eve geri döndü. Küvete biraz deniz tuzu attı. Bu iş için bir arkadaşına çevirttiği Yunanca arınma duasını okudu ve suya girdi. Tüm vücudunu suyun altına soktu. Sonra kalktı kurulandı. Kurulanırken suya girmeden önce yaktığı tütsünün kokusu üzerine siniyordu. Beyaz bir ritüel kıyafeti giydi. Beline halatı bağladı. Bunları yaparken Pan'a övgüler yağdırıyordu. Dışarı çardağın altına çıktı. Dün akşam her şeyi hazırlamıştı. Altar, müthiş renkli idi. Pan heykeli bulamayınca köydeki çiftçilerden birinden keçi boynuzu almıştı. Boynuzun altına yerleştirdiği yumurta, bitki ve Pan'a adanmış bazı tılsımlarla kendi Pan statüsünü yapmıştı. Aslında pek çok açıdan dahiyane bir fikirdi. Altar'a Pan'la ilgili bulduğu her şeyi yerleştirmişti. Anlayacağını tam bir cümbüştü, zira Pan her şeydi... Her şeyi son bir kontrolden geçirdi. Çemberi açtı. Ancak çemberi açarken kuyu suyu yerine sazlıkların arasından alınmış göl suyu kullandı. Bunun daha uygun olacağına inanıyordu. Tüm bu hazırlıklara rağmen Hoof and Horn gibi basit bir ilahi ile başladı ritüele. Onun için anlamı büyüktü, ona göre bu ilahi ölmüş Pan'ı ona ger getirecekti. Ardından Pan'ın hikayesini anlattı ve panflüt çalmaya başladı. Nede olsa bu tanrı kendi çalgı idi, eğer onu kendi tınıları celb etmeyecekse ne edebilirdi ki? Ritüelin son kısmına geldiğinde ayağa kalktı ve haykırdı: IO Pana, Iacchos, Euhios, IO Pan Bir anda çardaktaki destek ağaçları çatırdadı. Güzel bir rüzgar çıktı. Altarda duran flütten bir tını yükseldi. Yüzünde tekrar bir gülümseme belirdi. Yüce Pan davetine cevap vermişti. Tanrı Pan için kutsanmış şarabı kaldırdı ve bir kısmını yere döktü, bir kısmı ise kendi içti. Komikti, Tanrı Pan ile şarap içiyordu. Rüzgar hala hafif ve serin bir şekilde esiyordu. Ritüelinin başarılı geçmiş olması onu mutlu etmişti. Yüksek sözle bundan sonra sadece Anam ve sen varsın dedi. Panflütten tekrar bir ses yükseldi. Ritüeli tamamlamanın zamanı gelmişti. Pan'a teşekkür etti. Ritüeli sonlandırırken son bir kez flütten ses geldi. Pan artık gitmişti. Ancak elbette ki onu terk etmemişti. Çünkü Pan her şeydi... Aradan bir hafta geçti. Kitapçı da geziniyordu, alacağı bir kitap yoktu. Ama bu hep yaptığı bir şeydi. Eğer cebinde parası varsa bir kitapçıya girer, öylece dolaşırdı ve her zaman güzel bir kitap bulurdu. Bir an dikkatsizlikle rafa çarptı. Raftan bir kitap düştü ve açıldı. Bir an yüzünde ki ifade dondu, sonra bu ifade gülümsemeye dönüştü. Sayfada ki resimde Yüce Pan flüt çalıyordu. Kitabı satın aldı ve dükkandan ayrıldı. Haziran 8, 2013 sirius tarafından düzenlendi link vardı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Shane Yanıtlama zamanı: Haziran 8, 2013 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 8, 2013 ellerine sağlık harika olmuş Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Haziran 11, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 11, 2013 Denizin Tanrıçası Dolunay tüm ihtişamı ile parlıyordu. O kadar güzeldi ki, yanan ateşin çıtırtıları deniz dalgaları ile beraber onu övüyordu. Cadı ufukta ufacık kalmış kızıllığın yok olmasını ve yönetimin tamamıyla aya geçmesini bekliyordu. Elinden gelgitlerde karaya vuran ağaçlardan yapılmış asasını tutuyordu. Kızıl olan saçları ateşin ışığında kızıl kızıl parlıyordu. Rüzgarın her hareketinde yeniden alevlenen bir ateşe benziyordu. Üzerinde denizin ve okyanusun tüm tonlarından yapılmış bir elbise vardı. Boynunda akuamarin kolyesi, elinde ise aytaşı kakmalı gümüş kolyesi parıldıyordu. Bu hali ile 1800’li yılların Britanya hikayelerindeki cadıları andırıyordu. Ufukta ki kızıl çizgi kayboldu. Baston niyetine kullandığı asayı kaldırdı. Ateşin çevresinde çemberi çizmeye başladı. Kendi kendine denizle ilgili tanrıça isimleri sayıyordu. Çember açma işlemi tamamlandığında. Sırtı ateşi yüzü denizi görecek şekilde durdu. Sanki binlerce kişiye seslenirmiş gibi şunları söyledi: “Salacia, Calypso, Brizo, Trienus, Psamathe, bunlar ve bunlara benzer on bin adı olan tanrıça seslenişimi işit. Sen yıldızlı göğün kraliçesi, Luna, Diana, İlargi, Britomartis… Denizlerin, gelgitlerin tanrıçası… Köpüklerden Doğanların Anası, Denizden Gelen Bereketin Hanımı. Sen büyük tanrıça övgüleri mi kabul et.” Ardından hazırladığı minik sala deniz kabukları, kurutulmuş yosun, gümüşten yapılmış bir balık şekli koydu. Ancak aralarında en değerlisi kendisinin yaptığı tanrıça heykeli idi. Heykel tamamı ile denizle ilgili şeylerden yapılmış minik bir idol idi. Denizden gelen kurumuş dalları ağlar il birbirine bağlamış, yosundan saçlar ve inciden kolye eklemişti. Sala koyduğu her şeyi tek tek kutsadı. En sonunda dileğinin yazılı olduğu kağıdı, minik heykelin altına sala yerleştirdi. Çemberi kapattı. Salı denize bırakmak için dalgalara doğru ilerledi. Minik salı havaya kaldırdı: “Ey Yosun Saçlı Tanrıça, tritonların ve balıkların anası. Dileklerimi kabul et, onuruna yakışacak şekilde hizmet karanı onurlandır” dedi. Salı denize bıraktı. Ateşi söndürdü. Ay ışığı ve deniz köpüklerinden doğan periler dans ederken arkasına bakmadan oradan ayrıldı. http://www.thearttribune.com/IMG/jpg/Pierre_Amphitrite.jpg Duyuru: Öncelikle bu konuyu okuyan herkese teşekkür ederim. Üzerine yazmamı istediğiniz özel bir konu varsa, sevdiğiniz ve paylaşmak istediğiniz Paganlıkla alakalı şiir varsa lütfen bana özel mesaj olarak iletin. Ayrıca konuyu kontrol ettiğimde daha çok Wicca ağırlıklı olduğunu fark ettim, ancak amacım sadece Wicca’yı tanıtmak değil, Asatru, Stregheria, Roman Neo-Pagan ve Druidizm gibi diğer pagan dinlerini de tanıtmaktı. Maalesef ki bunda pek başarılı olamadım. Türkiye’de paganların çoğunluğu Wicca olduğu için yazılarımı onun üzerinden yazmaya devam edeceğim. Ancak aranızda yukarıda saydığım dinlere mensup ya da başka bir pagan dine inanan bir kişi varsa lütfen özel mesaj atsın. Eğer böyle bir kişi mevcutsa o kişinin ya da kişilerin dnlerinide burada tanıtmaktan mutluluk duyarım. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Haziran 12, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 12, 2013 Anglo-Saksonların Dokuz Tılsımlı Bitkisi: Pelinotu Darı Tere Sinirotu Papatya Isırgan Yabani Elma Kekik Rezene Keltlerin Yedi Kutsal Bitkisi: Fındık Söğüt Sarı Kantaron Nane Ardıç Kekik Mürver Asatru ya da Nors tanrıları ile ilgilenenlerin Anglo-Saksonların bitkileri ile çalışmalarını tavsiye ederim. Keltlerin kutsal bitkileri ise elbetteki Druidizm ile ilgilenenlerin ilgisini çekecektir. Elbette burada behsedilen bitkiler sadece hikayeleşmiş olanlar. Bunların dışında Druidlerin meşe ve ökse otunu bolca kullandıklarını zaten hepimiz biliyoruz. Elbette ne Asatru, ne de Druid olmayan kişilerde bu bitkilerden yararlanırlar. Bu bitkilerle ilgili en iyi şeyse pek çoğunun rahatlıkla Türkiye'de bulunabiliyor olmasıdır. Bazıları kendiliğinden ilk baharda yetişen bitkilerdir. Minik bahçenizde ya da balkonunuzda ki bir leğende rahatlıkla yetiştirebilirsiniz(Ben balkonda ki saksı ve leğenlerde yetiştiriyorum, köyde ise zaten çoğunluğu kendiliğinden yetişiyor.) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Haziran 12, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 12, 2013 Alışveriş, Zanaat ve Paganlık: Uzun süredir, Türkiye'de bir Wiccan shop(bence pagan shop daha doru bir kelime, doğrusu pagan dükkanı daha iyi bir isimlendirmedir)ın bulunmayışından hayıflanan kişileri duyuyorum. Bunlardan bazıları başarısızlıklarının suçunu dahi bu duruma atar. Doğru tabi ne de olsa atlarımız Karanlık Çağ(Ortaçağ)da Katoliklerin işlettiği Wiccan shoplardan alışveriş yaparak başarıya ulaşmıştır(!). Komik gelebilir, ancak bu kişilerin söylediği yukarıda söylediğimden mantıklı değildir. Neyse Esas konumuza geçelim. Alışveriş: Sizi temelde önerim bol bol dolaşmanız olacak. Çevrede ki pazarlara diğer ilçelerde ki dükkanlara bakmanız iyi olacaktır. Özellikle antikacılar sizin aradığınız pek çok şeyin saklandığı yer. Gittiğiniz müzelerin marketlerini de unutmamak gerek. Buralarda aradığınız heykel, şamdan, athame ve benzeri pek çok şeyi rahatlıkla bulabilirsiniz. Zanaat: Özellikle pahalı şamdan, heykel ve buna benzer şeyleri almakta zorlanıyorsanız, bu tür şeyleri yapmayı öğrenmelisiniz. Sadece bir angarya olarak görmeyin bazı şeyleri. Kendi bitkilerinizi yetiştirin, Tanrıça'nın ya da Boynuzlu Tanrı'nın resimlerini çizin heykel yapmayı öğrenin, onlar için şiir yazın. Bu tür şeylerle uğraşmak sizde meditasyon etkisi yaratacaktır. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2013 Çovhani Yaşlı kadın koyunlarını ağıla koyduktan sonra ahşap evine doğru hızla yürüdü. Süslü eteğine çamur bulaşmasından çekiniyordu, zira içeride bir müşterisi vardı. İçeri girdiğinde iki kz köşede oturmuş onu bekliyordu. Onlara neden geldiklerini sordu. Daha genç gözüken (muhtemelen 15-16 yaşlarında)cevap verdi: "Rhodika'nın üzerinde kara büyü var"dedi. Kadın, yirmilerinin başında gözüken kıza işaret ederek: "Rhodika sen misin?" diye sordu. Kız sadece başını salladı. Diğer genç kız anlatmaya başladı. "Rhodika, üç ay önce Mircea ile nişanlandı ve bir ay önce evleneceklerdi. Ancak Mircea'nın ablası Maria kendisi henüz evlenmediği için evliliğe karşı çıktı. Bir ay kadar önce evlenmelerine bir hafta kala Mircea düşüp bacağını kırdı, her şey ondan sonra başladı. Rhodika'nın çeyizine katılmış olan koyunlardan birini kurt kaptı, ardından saçlarından bir kısmı yemek yaparken yandı. Bir aydır yaptığı her yemek taşıyor, evlerindeki sütler ekşiyor, tencereler kararıyor, güveler giysilerini kemiriyor ve daha pek çok şey..." Çovhani, Rhodika'ya döndü: "Sevgili kızım merak etme, ben seni bu lanetten kurtaracağım."dedi. Şöminenin üzerinde ki rafta ki büyük kutuyu açtı. Azize Sara'dan gelen kırmızı bir tülbentten bir parça kopardı, elinde yuvarlayarak iplik gibi durmasını sağladı. Rahipten aldığı tespihin boncuklarından bir tanesini ipe geçirdi. Ardından aziz George'a adanmış bir zil çıkartıp bunu da ipe geçirdi. En son olarak eskiden mutlu olan evli bir çiftin yüzüğünü geçirdi. Üç Salve Regina ve Üç Ave Maria okudu. Kutudan bir nal çıkardı ve hazırladığı tılsımla birlikte Rhodika'ya uzattı. "Artık korkmana gerek yok al bu tılsımı bunu yanında taşı evlenince yatağına koy. Bu nalı ise evlenince evinize asın. Bir içinde evlenin fazla gecikmeyin. Cennetteki Anamız, sizi koruyacak"dedi. Rhodika uzatılan eşyaları aldı. İçi tılsımlı kabul edilen eski gümüş paralarla dolu minik bir kese uzattı. Evlendikten sonra kendisine tavuk göndereceğine söz vererek evden ayrıldılar. Not: Bu hikayeyi anlatmamın amacı Hristiyanlıkta özellikle Romanya ve çevresinde ne kadar fazla pagan unsur olduğunu göstermektir. İnsanlar hala rahipler yerine çovhani(shuvhani) denilen yerel cadılara giderler. İsteyenler Meryem Ana hakkında araştırma yapabilir. Araştırmalarının sonucunda Meryem Ana'nın gerçekte Hristiyan makyajı yapılmış tanrıçamız olduğunu göreceklerdir. http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/d/dc/The-Madonna-and-Child-Enthroned.%D0%BE%D0%BA.1285-95%D0%B3._San_Regolo%2C_Siena.jpg/293px-The-Madonna-and-Child-Enthroned.%D0%BE%D0%BA.1285-95%D0%B3._San_Regolo%2C_Siena.jpg Maria Hodegetria http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/d/da/Oranta.jpg/366px-Oranta.jpg İşaretlerin Hanımı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2013 Pagan Kütüphanesi Bir paganın kütüphanesinde bulunması yararlı olacak bazı kitapların basit bir listesini hazırladım. Kitapların hepsini okudum bu yüzden pek çoğunun güzel olduğunu söyleyebilirim. Eğer sizin okuduğunuz ve yararlı gördüğünüz ve listede olmayan kitaplar varsa lütfen özel mesajdan bana iletin onları da okumak ve burada paylaşmak isterim. Cadılık ve büyü ile ilgili kitapları bilerek burada yazmıyorum Sirius bu konda oldukça iyi bir listenin bulunduğu bir konu açmıştı. İşaretler ve sembollerle ilgili kitapları da yazmıyorum zira bunlar tamamen farklı bir konunun elemanları. Altın Dal-Sir James George Frazer Anadolu İnançları-İsmet Zeki Eyüboğlu Mitras Gizlerinin Kökeni-David Ulansey Nartlar:Asetin Halk Destanı-Çeviren:Kayhan Yükseler Bulfinch Mitolojisi-Thomas Bulfinch Efsaneler ve Mitler-Philip Wilkinson Başkalaşımlar-Apuleius Dönüşümler Ovidius İsis ve Osiris-Plutark İlyada-Homeros Odysseia-Homeros Aeneas-Vergilius Anadolu Mitolojisi-Eser Urundul Kelt Mitolojisi-Bill Price Etrüsk Mitleri-Larissa Bonfante-Judith Swadding Yunan ve Roma Mitolojisi- Colette Estin-Helene Laporte Cennette Kim Kimdir?-Giovanni Bandini İşer ve Günler\Tanrıların Doğuşu-Hesiodos Gılgamış Destanı-Bilgin Adalı Mitolojier ve Semboller-Mehmet Ateş Sorularla Mitoloji-Derman Bayladı Firavun Keops ve Büyücüsü-Karlheinz Schüssler Bunların dışında bitki yetiştirmek ve botanikle ilgili kitaplar. Zanaat dergileri ve arkeoloji dergilerine abone olabilirsiniz. Özellikle arkeoloji dergilerinde tanrıçanın tarihte ki yerini anlayacağınız makaleler bulabilirsiniz. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Haziran 14, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 14, 2013 Tanrıça Ak Tanrıça ya da Beyaz Tanrıça Her şeyin anası ve yaratıcısı olan saf ve tertemiz tanrıçayı sembolize etmek için kullanılan bir terimdir. Ana Tanrıça figürü ile benzerlikleri vardır. Ancak bununla tüm var olan feminen enerji kastedilir. Aşk, doğum, ölüm, yaşam her şey ondan kaynaklanır. Her şey ondan gelir ve ona geri döner. Terim olarak Beyaz Tanrıça’yı ilk kullanan kişi Robert Graves’tir. http://www.stuartwilde.com/img_swb/goddess_1.jpg Toprak Ana ya da Ana Tanrıça Hem terim, olarak hem de tapım olarak en eski tanrıça figürüdür. Topraktan yükselen her şeyin anası. Hayvanları ve insanları besleyen, buğday ve mısırın tanrıçası. Hasat zamanın habercisi ve hasatın tanrıçası. Tanrıların Annesi’dir. Gaia ve benzeri tanrıçalar buna örnektir. Üçlü Tanrıça Bakire, Anne ve Kocakarı olarak gözüktüğüne inanılan yaşam döngüsünü simgeleyen tanrıça figürü. Bu terimde Robert Graves’in çalışmalarından ortaya çıkmıştır. Hem üç farklı tanrıçanın birliği(Nornlar yada Moira’da olduğu gibi) ya da üç halde gözüken tek bir tanrıça için kullanılır(Hekate ya da Morrigan gibi). Genel manada ayın üç hali ile ilgili bir figürdür. Aleister Crowley ayla olan ilişkisinden Ay Çocuk adlı itabında bahsetmektedir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Haziran 16, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 16, 2013 Anadolu'nun Nehirleri ve Tanrıları: Fırat ve Euphrates Yunan mitolojisinde Euphrates, Fırat Nehri'nin tanrılaştırılmış halidir. Oceanus ve Thetis'in oğludur. İndus, Nil ve Dicle gibi birçok ünlü nehirle kardeştir. http://www.theoi.com/image/Z36.1Euphrates.jpg Dicle ve Tigris Yunan mitolojisinde Dicle'nin tanrılaştırılmış halidir. Tıpkı Fırat gibi oda Okeanus ve Thetis'in oğludur(aslında tüm nehirler bu çiftin çocuğudur). Sümerliler de Dicle'nin Enki tarafından yaratıldığına inanılırdı. Hitit ve Hurri kaynaklarında ise Dicle, Aranzah adı ile anılır. Kumarbi'nin oğlu ve Teşub'un kardeşidir. Kumarbi'yi Teşub ile yok eden kişilerdendir. http://www.pictures3.temehu.com/museums3/qasr-libya-mosaic-tigris-river-god2.jpg Sakarya Nehri ve Sangarius Sangarius, Sakarya Nehri'nin tanrısıdır(Sakarya adıda buradan gelir). Frigyalılar'ın tanrısıdır, ancak Yunan mitolojisinde de yer etmiştir. Yunanlılar'a göre Okeanus ve Thetis'in oğludur ve Metope'nin eşidir. Metope olan ilişkisinden Hecuba doğmuştur. Ayrıca peri Nana'nında babasıdır bu yolla Attis'in de büyük babasıdır. http://www.kayrawinecenter.com//Blogs/devamediyor/Resim-11.jpg Nehir tanrıları ile ilgili kapsamlı ve düzgün bir yazı 500 sayfaya sığmayacak kadar geniş olacağı için burada sadece Anadolu'nun büyük nehirleri ile ilgili kısa yazılar yazdım. Ancak araştırırsanız rahatlıkla Tiber,Nil, Ganj ve daha pek çok nehir ve tanrısal yönleri ile ilgili bilgi bulabilirsiniz. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Haziran 16, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 16, 2013 Attis'in Doğumu İlkbahar gelmişti ve çalışanları mısır ekiyorlardı. Pek çok kişi ilkbaharın getirdiği mutluluğu yaşarken o daha ekim zamanında hasadı düşünüyordu. İki yıl üst üste kötü hasat yapılmıştı. Babasının ona bıraktığı en büyük arazide ki mısırlar hiçbir sebep yokken içten çürüyordu ya da hasada birkaç hafta kala bir fırtına oluyor mısırlar eğiliyor türlü haşerat bunları kemiriyordu. Daha öncede böyle şeyler olmuştu ve normal olan budur, ancak son iki yıl gerçekten korkunçtu. Tüm ilaçlama yöntemleri ve mısırlar devrilmesin diye kökleri toprakla kaplamak hiçbir işe yaramamıştı. Oda bundan bir yıl önce bir karar almıştı. Eski yöntemlere baş vuracaktı, Roma’da bunun gibi bir felaket geçirmişti ve Ceres’in Roma’ya teşrif etmesi le sorun çözülmüştü. Elbette ki koskoca Demeter dinini kendisi için canlandıramazdı. Ayrıca o farklı topraklarda yetişmişti, bu topraklarda bereket tanrıçasının bir başka ismi vardı: Kibele… Kibele ve onun sevgilisi Attis onlar bu topraklara nesiller boyu bereket dağıtmışlardı. Kendisini Kibele ya da Attis’in rahibi olarak görmüyordu. Aslında üniversiteden beri pek bu konulara kafa yormamıştı, zira üniversiteyi mezun olmak ve diploma sahibi olmak için okumuştu. Babasının onun için başka planları vardı çünkü… Kendisinin de bir planı vardı uzun süredir, ancak nasıl hayata geçirebileceğini daha yeni bulmuştu. Bir yıl kadar önce Attis’in bir figürünü tarlasına yerleştirmeye karar vermişti, ancak nasıl yapacağını bilmiyordu. Bir ay kadar önce Fransızca bir kitap okurken gözüne bir çam ağacı ilişmişti. Kitapta ki resim renksizdi, fakat çam ağacı ve süsleri oldukça güzel bir şekilde renklendirilmişti. Çam ağacı kış karlarının altında parıldıyordu, kendi kendine ” tıpkı Attis gibi” dedi ve o anda planının eksik parçası tamamlanmış oldu. Derhal Pessinus’a gitmiş ve toprak almıştı. Sakarya Nehri’ne su almaya gitmiş ve bir kavanozun içini temiz su dile doldurmuştu. Geri dönüş yolunda ise bol bol badem almıştı. Bir günlük yolculuğun sonunda eve geri döndü. Aldığı bademlerin kabuklarını toz haline getirene kadar ezmişti. Bir çam tohumu bulmuş ardından bunu zamanı gelene kadar bekleyeceği bir çam kozalağının içine yerleştirmişti. Çam kozalağını ise küçükken oynadığı ahşap aslanın yanına yerleştirmişti. Şimdi bu gece planını gerçekleştirecekti. Sadece birkaç saat sonra yeni ay yükselecekti. Hava kararmaya başladığında işçiler tarladan ayrıldılar. Ay parıldamaya başladı. Tarlanın içinde yürüdü ve en kuzey köşeye gitti. Zihninde planladığı minik ritüeli gerçekleştirmeye başladı. Çam kozalağından tohumu çıkardı, kazdığı çukura koydu: “Göklerde Agdistis doğduğunda tanrılar ondan ve gücünden korktu, ondan erkekliği aldılar, ancak o daha büyük bir şey oldu, yeryüzüne inerek bizlerin anası oldu. Hayvanların ve Bitkilerin Anası, Vahşi Hayvanların Kraliçesi oldu ve insanlar ona, onun yeryüzüne indiği yerde Pessinus’ta tapındı.(Pessinus’tan getirdiği toprağı çukura döktü) Ancak Agdistis’in hikayesi henüz bitmemişti. Sangarius’un soyundan gelen(burada Sakarya nehrinden getirdiği suyu çukura döktü), Nana doğumlu(badem kabuğu tozunu çukura döktü), Attis ile devam edecekti. Nana, Attis’i dünyaya getirdi. Kibele’nin sevgilisi, tarlaların kralı, Kibele, Sangarius ve Nana seni besleyecek, Ve bir kez daha yeryüzüne getirecek. Ama bu sefer çam olarak geleceksin, Hiç ölmeyen, kışın solmayan çam olarak. Ölümsüzlüğünü saçacaksın çevrene, Bereket getireceksin evime. Bir ağaç olarak yüksel, Ve hayatı getir yükselirken. Attis, Attis, Attis Agdistis, Kibele, Kibele.” Kapanmış olan çukurun çevresine kimse basmasın diye beyaz taşlar koydu. Yeni Ay’la birlikte Attis’te doğmuş oldu… http://www.carnaval.com/cybele/Hermathrodite_Pergamon.jpg Agdistis Kibele http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/7/73/Bust_Attis_CdM.jpg/220px-Bust_Attis_CdM.jpg Attis Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Haziran 16, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 16, 2013 Cadılıkta ve Neo-Paganizmde ÖNemli Kişiler:2 http://forestgrove.files.wordpress.com/2009/09/cecil_williamson1.jpg?w=620 Cecil Williamson: Gardner'in arkadaşı ve Museum Of Witchcraft'ın kurucusu. http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/archive/1/1e/20101204014019!George_Pickingill.jpg George Pickingill: Old Pickingill, Dokuz Kovan'ın kurucusu. http://www.controverscial.com/Janet%201.jpg Janet Farrar: En tanınmış Alexanderian baş rahibe. http://www.callaighe.com/photo_archive/Janet%20and%20Stewart%20Photo%204.jpg Stewart Farrar: Resimde sırası ile Doreen Valiente, Stewart Farrar ve Janet Farrar. Janet Farrar'ın eşi ve en tanınmış Alexanderian baş rahip. http://i64.servimg.com/u/f64/13/74/34/41/lady_o10.gif Monique Wilson: Wicca'yı İskoçya'da yayan kişilerden. http://www.witchcraftandwitches.com/images/budapest.jpg Zsuzsanna Budapest: Dianic Wicca'nın kurucusu. http://userserve-ak.last.fm/serve/_/29675683/Louise+Huebner.jpg Louise Huebner:Los Angeles'ın resmi cadısı. http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/d/d7/Margot_Adler_2004.png/250px-Margot_Adler_2004.png Margot Adler:Drawing Down The Moon'un yazarı. http://www.witchcraftandwitches.com/images/eleanor_bone.jpg Eleanor Bone: Ünlü bir başrahibe Gerald Gardner tarafından inisiye edilmiştir. http://lawica.free.fr/lois.JPG Lois Bourne: Jack Bracelin'in baş rahipliği döneminde Bricket Wood Coven'inin baş rahibesi idi. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Haziran 16, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 16, 2013 Modern Sanatta Hekate: Hiç şüphesiz cadıların tanrıçası deyince akla ilk Hekate gelir. Ancak hepimizin zihninde canlanan Hekate figürü farklıdır, zira üçlü yüzlü denmesine karşı Hekate'nin binlerce yüzü vardır. Bu yüzlerden bazılarını modern zamanların sanatçılarına göstermiştir. Bir kaçını burada sizinle paylaşmak isterim. http://1.bp.blogspot.com/-x-mTB-Qky6w/UI0xQ2bSNbI/AAAAAAAAC8Y/rWjCHUGqvBw/s1600/macbeth_page66.jpg Macbeth'in çizgiroman versiyonundan. http://images3.wikia.nocookie.net/__cb20121117234826/hellboy/images/thumb/b/bb/Hecate_1947.jpg/311px-Hecate_1947.jpg Hellboy çizgi romanından. http://hellboyanimated.typepad.com/hellboy_animated/images/hecate.jpg Hellboy çizgi filminden. http://www.tate.org.uk/art/images/work/N/N05/N05056_10.jpg Blake'in Hekate çizimi. http://nettle.files.wordpress.com/2008/10/hekate-kourotrophos.jpg Anonim bir çizim. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Temmuz 2, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 2, 2013 Gardneryan Pentacle: http://0.tqn.com/d/altreligion/1/7/K/1/-/-/gardnerian-pentagram.jpg Bu sembol Gardneryanların sembollerinden biri haline gelmiş bir pentacledir. Sol da yer alan aşağı bakan üçgen birinci seviye inisiyasyonu, sağda yer alan aşağı bakan pentagram ikinci seviye inisiyasyonu, ortadaki pentagram ve üstündeki üçgen ise üçüncü seviye inisiyasyonu temsil eder. Solda yer alan boynuzlu halka Boynuzlu Tanrı'yı, sağda yer alan karşıt yönlere bakan hilallerse Tanrıça'yı simgeler. Aşağıda yer alan S$ sembolleri ise merhameti ve acımasızlığı, öpücüğü ve kırbacı temsil eder. http://www.thewica.co.uk/charle17.jpg Charles Clark ait olan pentacle. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Temmuz 3, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 3, 2013 Dün kitap almak için D&R’a gittim. Ben klasikler bölümüne bakarken küçük bir kız gelip benim arkamda kalan kısımdan Aşk Tanrıçası adlı bir kitap aldı. Yanımdan geçerken kitabı fark ettim ve hemen arkamı döndüm. Karşımda ki rafta vampir kitaplarının arasında tanrıçalar ilgili kitaplar gördüm. Kitapları biraz inceledikten sonra içimde bir rahatsızlık oluştu. Kendi kendime ortalıkta yeterince fluffy bunny yokmuş gibi yenileri de eklenecek dedim. Sonra birkaç vampir kitabını inceledim son zamanlarda çıkan vampir kitapları, filmleri, dizileri zihnimizde yeni bir vampir imgesi yarattı ve eskiden insanların inandığı tiplemeyi yok etti diye düşündüm. Akşam evde kitap okumaya ara verince bu kitapçıda yaşadığın olay aklıma geldi ve bu vampirler hakkında bir yazı yazmaya karar verdim. Nasıl bir yazı yazacağımı düşünürken bu hikaye ortaya çıktı ve beni sıkıcı bir açıklama yazısı yazmaktan kurtardı, umarım hoşunuza gider ve zihninizdeki bazı sorular cevap bulur. Röportaj On dakikadır lobide bekliyordum ki sekreterin telefonu çaldı. Sekreter birkaç şeyi not ettikten sonra: “İçeri girebilirsiniz, profesör sizi bekliyor,” dedi. Kapıyı çalıp içeri girdim. Profesör masasında oturmuş bir şeyler yazıyordu. Odası tahmin ettiğim gibiydi. Duvarlar raflarla, raflarsa kitaplarla doluydu. Köşede karşılıklı iki deri koltuk, onların yanında ise bir mini bar vardı. Kısacası profesöre yakışacak bir ofisti. Profesör başını kaldırdı, bana gözlüklerinin üstünden bakarak: “Nasıl yardımcı olabilirim”, diye sordu. “Okul gazetesindenim. Röportaj için bugüne randevu almıştım efendim.” Bana gülümsedi ve: “Bunu zaten biliyorum, aslında merak ettiğim konu röportaj ne hakkında olacağı” “Ooo evet, vampirler hakkında”. Derin bir iç çekti ve burnunun ucunda duran gözlüğünü çıkardı. Masasında duran lambası söndürdü(dışarıda hava bulutluydu, içerisi loştan karanlık diye tarif edilecek durumdaydı). Köşede ki koltukları işaret etti. Ben geçip otururken o kendisine bir kadeh brendi koydu. Gelip karşıma oturdu ve başlamam için işaret etti. Profesörün işareti üzerine hemen konuya girdim: “Profesör, vampir inancı ilk olarak nerede ortaya çıkmıştır?” “Şey kan emen yaratıklardan bahseden ilk toplum Sümerlerdir. Tabi ki bu bizim modern vampir anlayışımızdan farklıdır. Bu varlık kötü insanların cezalandıran veya ölüler ülkesinde bulunan bir tür zebanidir. Sümerler de ibadetini düzgün yapan kişilerin bu varlıklardan korkmasına gerek yoktur”. “Vampirler hakkında bilginizi nereden edindiniz?” “Doğruyu söylemek gerekirse tek bir kaynak belirtemem. Halk hikayeleri, eski büyücülerin notları, müzelerde ki büyü kitapları, kilise kayıtları, edebi eserler vesaire vesaire… Bu bilgilerin büyük kısmını Balkanlar’a ve İskoçya ya yaptığım gezilerde elde ettim. Ne acıdır ki eve geri döndüğümde İskoçya’da yaptığım araştırmaları burada Londra’da yapsaydım daha başarılı olacağımı fark ettim.” “Vampir Avrupa’ya has bir özgü bir inanç mıdır?” güldü. “Hayır, hayır, bu hayal gücü Avrupa’ya has demek kadar saçma olur. Hayal eden her toplumun vampir benzeri yaratıkları vardır.” “Öyleyse buna küresel bir inanç diyebilir miyiz?” “Tabi ki, ancak bizim vampirimize benzemeyenleri de mevcut. Avrupa’da bile efsane farklılıklar gösterebiliyor. Shtriga, Striga, Strix, vrolak, cadu ve daha nicesi. Bun saydıklarımın kan emme özelliklerinin yanında büyü ile meşgul olduklarına da inanılır.” “Vampirliğin bir hastalık olduğunu ya da efsanenin hastalıktan kaynaklandığı iddiasına ne diyeceksiniz?” “Doğrusu ben insanların yarasaya dönüşmesini sağlayan bir hastalık bilmiyorum, siz biliyor musunuz?” söylerken gözlerini öyle bir açmıştı ki güldüm. “Bu iddiayı beğenmediğiniz açık” “Elbette ki bu iddia zayıf, vampir inancı ekonomik, tıbbi sorunlar kökenlidir ve ya sürekli süren savaşların yarattığı korkunun etkisi ile ortaya çıkmıştır. Tabi büyücü dostlarımız buna inanmıyor.” “Onlar neye inanıyor?” “Onlara göre vampirler farklı farklı hepsinin farklı bir iddiası var. Kimilerine göre ampir lanetlenmiş biri, kimilerine göre vampir kan büyüsü uygulayan bir büyücüdür, kimilerine göre ölmüş büyücülerin astral artıklarıdır. Bir başka iddiada vampirin bir büyücü tarafından yaratılmış kan aracılığı ile güç toplayan varlıktır” “Bahsettiğiniz bu tipleri biraz açıklar mısınız?” “Evet elbette ki basit tutmaya çalışacağım. Tiplerimizden birincisi lanetlenmiş kişi idi. Bu tiplemenin de üç farklı şekli vardır. Bunlardan A kişisi için insan kanı dışında ki her yiyecek tatsız ve yasaktır. Britanya’da böyle bir lanetin perilerden geldiğine inanılır. B kişisi insan kanı içmezse ölmekle lanetlenmiştir. C kişisi ise kana karşı açlıkla lanetlenmiştir. İkinci tip birincisine göre daha karmaşıktır. Bu vampir, bir büyücüdür. Balkanlar da ki halkın inancı genelde bu yöndedir. Ruhunu şeytana satmış ve hayatta kalabilmek için kan içerek hayatını uzatmaya çalışır, ki Ortaçağ da bu tip hikayeler çok yaygındır. Bu tiplemenin bir diğer örneği ise genç kalmak için kanı kullanan kişidir ki bunun en ünlü örneği Kanlı Kontes’dir. Ancak bu tipin en büyük özelliği ve onu en ünlü vampir tiplemesi yapan şey biçim değiştirebilmesidir.” “Nasıl yani?” “Aslında bu konu hakkında farklı bir röportaj yapılabilir ancak buna sıkıştıracağız sanırım. Vampir ya da kanla meşgul büyücü kanı kullanarak astral bedenini yoğunlaştırır. Tıpkı kara büyücünün şeytanın gözükmesini sağlamak için kan buharı kullanması gibi. Bu yöntem ile astral beden görünür kılındıktan sonra o istenen hayvana çevrilir. Bir başka yöntem ise bir hayvanın ya da insanın zihnine girmektir. Bu şekilde kurbanının çevresinde ki bir şeyin zihnine girer ve zavallı kişiye saldırır.” “Fakat bu şekilde kendisi kana ulaşamaz” “Ulaşması da gerekmez, sevgili çocuğum. Bahsettiğimiz vampirin kanı içmeye ihtiyacı yoktur” “Ancak profesör ‘Kan yaşamdır’” “Haha iyi söyledin. Kan yaşamdır, bahsettiğimiz bu vampir için kan yaşamı temsil eder. Fakat yaşam kan değil, kanın taşıdığı enerjidir ya da bazı örneklerde görüleceği gibi spermin taşıdığı enerji” “Bu mantıkla gidersek vampir yumurtanın taşıdığı enerjiye de ihtiyaç duyacak” diyerek güldüm. “Aslına bakarsak, evet. Makedonya ve Romanya’da vampirlerin tavuklarının yumurtalarını çaldığını iddia eden beş kadınla tanıştım. Aralarından bir tanesi kümesin çevresine sarımsak ekerek bu soruna sın verdiğini iddia ediyordu” “Herneyse peki vampir bu enerjiyi nasıl elde eder?” “Eh, hükmü altına aldığı kişiyi sömürerek. Hükmü altına aldığı kişinin de sağlığı fazla uzun süre iyi kalamaz. Gelelim üçüncü ve dördüncü tiplere. Üçüncü tip daha demin bahsettiğimiz adamın ölmesi ile ortaya çıkar. Ölmek istemez, hayatı boyunca yaptığı şeylerin bedelini ödemekten korkar. Bu dünyaya tutunmaya çalışır. Bazen bir hayalet gibi gözükür ve kurbanlarına saldırır ya da yine bir kişinin zihnini ele geçirir ve varlığını orada devam ettirir. Çoğu zaman mezarlıklarda ya da öldüğü yerde gözükür. Dördüncü tipse aptal bir büyücünün düşmanlarını yok etmek için yarattığı bir varlıktır. Eğer varlık işini tamamladıktan sonra yok edilmezse efendisinin enerjisini sömürerek onu öldürür ya da kendisi efendi olur.” “Peki bu varlıkların atası kimdir?” “Lilith, Cain, Lazarus, Dracula, Varkolak, elbette daha başkaları da var, ancak başlıca efsaneler bunları işaret ediyor” “Son bir soru sorabilir miyim?” “Tabi ki” dedi, brendisini bitirerek. “Vampir ve kurtadam doğal düşmanlar mıdır?” “hah, kesinlikle hayır. Bu modern yazarların efsaneye kattığı bir yeniliktir. Fakat eski kaynaklarda böyle bir şey görülmez. Hatta bazen ikisği aynı kelimelerle anlatılır. Biri Sırpça diğeri Slovakça olan vrolok ve vlkoslak kelimeleri hem kurtadam, hem de vampir demektir. Büyük Varkolak hem bir vampir hem de kurtadam olan bir tür devdir. Sanırım röportajımızın sonuna geldik.” “Kafamda daha pek çok soru mevcut bu yüzden sizinle tekrar bir röportaj yapma ihtimalim var mı?” “Elbette neden olmasın” dedi ve masasının başına geçti. Ofisten hızlı bir şekilde ayrıldım… Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Gwaine Yanıtlama zamanı: Temmuz 28, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 28, 2013 Kaplumbağa Jeremiah Bir şeyler sayıklarken kibritlerden birini yaktı, tütsü alevlendi. Üzerine üfledikten sonra bir buhar bulutunun buhurdandan yükselişini seğir etti. Siyah ve mor kadife yada ipek keselerin de sakladığı eşyaları karıştırdı. Bir, iki, üç... ahh işte aradığını bulmuştu. Siyah kadife keseyi açtı ve içinden kurumuş bir kaplumbağa çıkardı. Tütsünün üzerinde üç kez eli açık bir şekilde döndürdü. Elini ve gözünü kapatıp derin, bas bir sesle isim ağzından döküldü: "Jeeree- miahhh" Jeremiah sıradan bir kaplumbağa değildi. Yirmi kadar minik kaplumbağanın arasında onun sesine cevap veren tek yavruydu. Zavallı kaplumbağa iki yıl yaşamış sonra bir günü oldukça hareketli ve oyunbaz geçirdikten sonra akşam üstü gözleri yok olmuş bir halde ölü bulunmuştu. Belki de Sabbatlarda ataları ile buluşan cadıların yaşadığı sevincin bir benzerini yaşamış ve çevresinde yüzen atalarına katılmıştı son gününde. İki yıllık ömrü boyunca ilginç bir familiar olmuştu, ancak asıl hikayesi bu tatlı varlık öldükten sonra başlamıştı. Sadakatini ölümünden sonra kanıtlamıştı, bu tatlı kaplumbağa ona ne zaman ihtiyaç olsa eski dostunun çağrılarına cevap verirdi. Şimdi Jeremiah isminin seslendirilmesi ile dostuna yardıma gelmişti. Onun gelişi ile etrafta ki enerji bir anda canlandı, öyle ki kurumuş kaplumbağanın bir an için hareket edeceğine inanabilirdiniz. Tıpkı yaşadığı zaman ki gibi kelimeler olmadan konuştular. Hazırlaması gereken tılsımın malzemelerinin nerelerde olduğunu ona gösteriyordu. Mercan resiflerinden, incilerden, ıstakozlardan bahsediyordu. Görevini tamamladığını göstererek kurumuş kabuğuna geri döndü, kurumuş vücudu ise ait olduğu keseye... Cadı, athamesini kaldırarak dostu için bir dua okudu ve Okyanuslardan Yükselen Ak Tanrıça'ya saygılarını sunarak ritüelini sonlandırdı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.