Şaman Oluşturma zamanı: Aralık 25, 2006 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 25, 2006 Darağacı Alacakaranlıkda olsun ölümüm Kısın lambaları kısın Alın götürün umutlarmı Kederim dünyada kalsın Ölüm fermanımı okusun savcı Toplansın iki üç dost beş on yabancı Gün doğmadan kurulsun darağacı Beni hayallerimin bittigi yere asın Ümit Yaşar OĞUZCAN 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Şaman Yanıtlama zamanı: Aralık 25, 2006 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 25, 2006 Bilir Misin?? Tam sinirdan kaçarken vurulmak nedir bilir misin? Nöbetçiler ha gördü, ha görecek Parmaklarinin ucu dikenli tellere degdi degecek... Ama... Bir adim daha atamazsin. Uzanip tutamazsin; Göz pinarlarinda donup kalir hayallerin Planlarin, kaçisin, kurtulusun Ve deler sevgi dolu yüregini Sevgi bilmeyen bir kursun. Bir okyanus da bogulmak nedir bilir misin? Batan bir gemiye el sallayamamak, Oturup aglayamamak, Birkaç kulaç ötedeki Bir tahta parçasini tutamamak, Nedir bilir misin? Sevmek nedir bilir misin? Bir seyler tutusur yüreginde kipir kipir Bütün benligini sarar, isitir. Her gülüste yeniden dogarsin Ve bin kere ölürsün her iç çekiste Nasil anlatsam bilmem ki. Yani 'sevmek' iste. Duymak nedir bilir misin? Duymak, ama anlatamamak Çemberini kiramamak kelimelerin. Tam dilinin ucuna gelmisken söyleyememek 'Seviyorum' diyememek Yani ölümü yasamak nedir bilir misin? Ümit Yaşar OĞUZCAN Kaynak : ocaklar.com Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Dolunay Yanıtlama zamanı: Aralık 25, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 25, 2006 Bence böyle yapma her şiir için ayrı başlık açma o şairlerin başlığına ekle daha düzenli olur Eline sağlık:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Şaman Yanıtlama zamanı: Aralık 25, 2006 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 25, 2006 bende böyle iyi olur die düşünmüştüm aradığın konuyu şiir başlığınan bulursun:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Dolunay Yanıtlama zamanı: Mayıs 8, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 8, 2007 Aradığın konuyu şiir başlığından her halukarda bulursun.Çünkü hem mesajlarda hem konularda arama yaptırabiliyorsun. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
vhercle Yanıtlama zamanı: Haziran 11, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 11, 2007 BENİ UNUTMA Bir gün gelir de unuturmuş insan En sevdiği hatıraları bile Bari sen her gece yorgun sesiyle Saat on ikiyi vurduğu zaman Beni unutma Çünkü ben her gece o saatlerde Seni yaşar ve seni düşünürüm Hayal içinde perişan yürürüm Sen de karanlığın sustuğu yerde Beni unutma. O saatelerde serpilir gülüşün Bir avuç su gibi içime, ey yar Senin de başında o çılgın rüzgar Deli deli esiverirse bir gün Beni unutma.. Ben ayağımda çarık, elimde asa Senin için şu yollara düşmüşüm Senelerce sonra sana dönüşüm Bir mahşer gününe de rastlasa Beni unutma.. Hala duruyorsa yeşil elbisen, Onu bir gün yalnız benim için giy Saksındaki pembe karanfilde çiğ Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen Beni unutma.. Büyük acılarla tutuştuğum gün Çok uzaklarda da olsan yine gel Bu ölürcesine sevdiğine gel Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün Beni unutma.. Ü.Y.Oğuzcan Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Firdevs Yanıtlama zamanı: Haziran 11, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 11, 2007 güzel şiir vherc paylaştığın için teşekkürler ... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
vhercle Yanıtlama zamanı: Haziran 11, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 11, 2007 ümit yaşar oğuzcan'a teşekkürler yorum için sağol Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Dolunay Yanıtlama zamanı: Haziran 20, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 20, 2007 MİLYON KERE AYTEN Ben bir Ayten'dir tutturmuşum Oh ne iyi Ayten'li içkiler içip Sarhoş oluyorum ne güzel Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum Ayten üstüne Saatim her zaman Ayten'e beş var Ya da Ayten'i beş geçiyor Ne yana baksam gördüğüm o Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz Günlerden Aytenertesidir Odur gün gün beni yaşatan Onun kokusu sarmıştır sokakları Onun gözleridir şafakta gördüğüm Akşam kızıllığında onun dudakları Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li İki laf ederiz Onu siz de seversiniz benim gibi Ama yağma yok Ayten'i size bırakmam Alın tek kat elbisemi size vereyim Cebimde bir on liram var Onu da alın gerekirse Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar Parasızlık da bir şey mi Ölüm bile kötü değil Aytensizlik kadar Ona uğramayan gemiler batsın Ondan geçmeyen trenler devrilsin Onu sevmeyen yürek taş kesilsin Kapansın onu görmeyen gözler Onu övmeyen diller kurusun İki kere iki dört elde var Ayten Bundan böyle dünyada Aşkın adı Ayten olsun Sizi bilmem ama ben bu şiire hastayım:D -------------------- BİR YERDE ÖLÜM GÜZEL OLUYOR İnsan bir kere ölüyor ne fena Bu düzeni değiştirmeli Bir kere yaşamalı Çok çok ölmeli En büyük kederler bizim için Bizim için karşılıksız sevgiler Kör kuyular, çıkmaz sokaklar bizim için Dünyaya nasıl gelmişiz sormayın Saygı değer annelerimiz incinmesin Her yerim ayrı ayrı ölmeli Yoksa ölüm yok bana bu dünyada Bir kurşun beynime girsin Bir bıçak kalbime saplansın Kızgın bir demir dağlasın gözlerimi Sonra gelsin bir manga asker Sert bir komut Bir yaylım ateş Bırak kim bağlarsa bağlasın gözlerimi. Çok düşündüm bilek damarlarımı kesmeyi Rönesans öncesi devirlerden kalma zehir içmeyi Ve düşmeyi yüksek kulelerden mermerler üstüne Ayaklarıma taş bağlayıp denizler altında ölmeyi Yine de ölmedim görüyorsun, ölmedim O aşağılık hesaplar, küçük korkular bırakmadı beni Belki de sen bırakmadın, bilmiyorum Bıraksaydın çoktan unutmuş olacaktın Halbuki şimdi benden kaçman da zor Anlıyorum beni sevmen de zor Dedim ya bir yere kadar yaşamak güzel Ama bir yerde ölüm güzel oluyor. -------------------- AYRILIK GÜNÜ Ben nice ayrılıklar gördüm ömrümce Kuşlar gördüm; kırılmış kolu, kanadı Ayrı düşmüş sevdiğinden kuşlar gördüm Hiç bir ayrılık bana bu kadar komadı Ayrılığın bir ağrıdır vurur şakaklarımda Ve büyür gözlerimde bir okyanus kadar Derinden ses verir içimde bir tel Sonra, birdenbire kırılır, kopar Yeryüzü çekilir altından ayaklarımın Geçer başıma çöken bir tavan gibi gökyüzü Durmadan çalınır kulaklarımda Şarkıların en hüzünlüsü Seni alıp uzaklara giden otobüs Benim üzerimden geçer hışımla Devrilir, bakakalırım ardından Bir sel gibi akan gözyaşımda... Artık ne yapsam boş, teselliler faydasız Karanlık gitgide en derinlere çeker beni Çaresiz, bütün sokaklarında bu şehrin Böyle perişan beklerim dönmeni Dolaşır birbirine yorgun ayaklarım Ellerimi koyacak bir yer bulamam Nereye gitsem, en koyusu acıların Ne yana baksam, çıldırtan bir akşam İstemem ben bu ömrü, bu talihi istemem Böyle durup durup senden ayrılmak varsa Orada bir mezar kazılır benim için Ayrılığın nerede başlarsa. -------------------- BENİ UNUTMA Bir gün gelir de unuturmuş insan En sevdiği hatıraları bile Bari sen her gece yorgun sesiyle Saat on ikiyi vurduğu zaman Beni unutma Çünkü ben her gece o saatlerde Seni yaşar ve seni düşünürüm Hayal içinde perişan yürürüm Sen de karanlığın sustuğu yerde Beni unutma O saatlerde serpilir gülüşün Bir avuç su gibi içime, ey yar Senin de başında o çılgın rüzgar Deli deli esiverirse bir gün Beni unutma Ben ayağımda çarık, elimde asa Senin için şu yollara düşmüşüm Senelerce sonra sana dönüşüm Bir mahşer gününe de rastlasa Beni unutma Hala duruyorsa yeşil elbisen Onu bir gün benim için giy Saksıdaki pembe karanfilde çiğ Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen Beni unutma Büyük acılara tutuştuğum gün Çok uzaklarda da olsan yine gel Bu ölürcesine sevdiğine gel Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün Beni unutma.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
vhercle Yanıtlama zamanı: Haziran 20, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 20, 2007 ayten manyakmış hakkatten isim değiştirip okunabilecek bi şiir tşk. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Guest esmanur Yanıtlama zamanı: Haziran 20, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 20, 2007 boyle guzel bir sairi anmaya vesile olan arkadaslara tesekkurler... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 16, 2007 Ne zaman seni düşünsem yalnızlığım aklıma gelir Bir ürperti gibi derinden derine duyarım çaresizliğimi Nedir bu gürültüler derim, top patlamaları Nedir bu şakaklarımda zonklayan ağrı içimden dalga dalga boşanan gözyaşları ne Bu hangi nehir ki uzayıp gider alabildiğine Nedir bu ümitsizlik dolu bu kahır dolu yaşlar Bu denizler altında kopup gelen fırtına Bu bir çağlayan gibi uğultulu yaşlar Oysa zamandır ilerleyen imkansızlıklar içinde Başlangıcı olmayan bir sondur yaklaştığım Bu ipince nehir nereye gidiyor bilen var mı Ağlatan ne beni O doyamadığım dakikalar mı Düşen aksi mi gözlerime o bal rengi gözlerin Ki içimde çalkantısıyla hıçkırır denizlerin Sorarım; bu ağlamak ne kadar, nereye kadar O zaman rüzgar durur, fırtına diner ansızın Kapanır yorgun gözlerim bir gece başlar Ve karanlık uykularla sürer ağlama saatleri Uyanınca bir ıslak şafaktır gördüğüm Bir büyük resimdir gökyüzü seyrederim Yine Özleminle yanıp tutuşur göz bebeklerim Duyarım vurgularını başımda çaresizliğin Ben ağlayacak adam değildim bir kadın için Beni perişan edecek ne vardı bu kadar Bir de "Erkekler ağlamaz" diyorsun Tanrılığından utanmasa Tanrı bile ağlar... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 BEN BİR EYLÜL SEN HAZİRAN -I- Bir eylüldü başlayan içimde Ağaçlar dökmüştü yapraklarını Çimenler sararmıştı Rengi solmuştu tüm çiçeklerin Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı Katar katar gidiyordu kuşlar uzaklara Deli deli esiyordu rüzgar Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar Neydi o bir zamanlar Sevmişliğim, sevilmişliğim O heyheyler, o delişmenlikler neydi Ne bu kadere boyun eğmişliğim Ne bu acıdan korlaşan yürek Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım Önümdeki dizboyu karanlıklar da ne Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım Beni kötü yakaladın haziran Gamlı, yıkık eylül sonuma Bir ilkyaz tazeliği getirdin Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 -II- Masmavi göğünle Cana can katan güneşinle Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime Çiçekler açtı dokunduğun Çimler büyüdü yürüdüğün Ve güller katmer katmer oldu güldüğün yerde Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi Oldurduğun yemişlerin ağırlığından Dallarım yere değiyor Güneşi batmadan saçlarının Bir dolunay doğuyor bakışlarından Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık Başım dönüyor, off başım dönüyor yaşamaktan Ölebilirim artık Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma Baksana; parmak uçlarım ateş Lavlar fışkırıyor gözbebeklerimden Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan Benimle meydan oku her çaresizliğe Benimle uyu, benimle uyan Birlikte varalım onüçüncü aylara Ben bir eylül, sen haziran. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 BANA BİR ŞARKI SÖYLE Özledim sesini ne olur konuş Bir gül açtır zamanların ötesinden Karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün gel Gök mavisinden, deniz mavisinden Bana bir şarkı söyle İçimde bir şey kımıldıyor Gözlerim kan çanağı, yorgunum, uykusuzum Bir baksana ne haldeyim deli divane Yaralıyım, çaresizim umutsuzum Bana bir şarkı söyle Yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt Dökül karanlığıma ışıklar gibi Al beni, en uzaklara götür Sesin aksın içimde bir pınar gibi Bana bir şarkı söyle Bütün renkleri kat birbirine Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan Bana bir şarkı söyle Bazan kar nasıl hazin yağar bilirsin Kurşuni bir gökyüzünden ağlamaklı İşte öyleyim, kapkarayım bu gün gel En hüzünlü sesinle, en dokunaklı Bana bir şarkı söyle Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 ACILAR DENİZİ Ben acılar denizinde boğulmuşum İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni Duyarım yosunların benim için ağladıklarını Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek Baksana;herkes içime dökmüş artıklarını Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse Yılların içimde bıraktıklarını... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 BEN SENİ SEVDİM Mİ? Ben seni sevdim mi? Sevdim, kime ne Tuttum, ta içime oturttum seni Aldım, okşadım saçlarını, öptüm İçtim yudum yudum güzelliğini Ben seni sevdim mi? Sevdim elbette Bendeydi özlemlerin en korkuncu Çıldırırdım sen ne kadar uzaksan, Aşk değil, hiç doymayan bir şeydi bu Ben seni sevdim mi? Sevdim doğrusu Sevdikçe tamamlandım, bütünlendim Biri vardı ağlayan gecelerce Biri vardı sana tutkun; o bendim Ben seni sevdim mi? Sevdim en büyük En solmayan güller açtı içimde Ömrümü değerli kılan bir şeydin Sen benim bozbulanık gençliğimde Ben seni sevdim mi? Sevdim, öyle ya Bir çizgiye vardım seninle beraber Ve bir gün orada yitirdim seni Ben seni sevdim mi? Sevdim, ya sen beni -------------------- üzgün değilim kanmayı çğrendimse senden seni kıskanmayı öğrendimse gelsin beni çepçevre kuşatsın o ateş yüz yıl yanarım yanarım yanmayı öğrendimse Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 31, 2008 RIHTIMDA Bir beyaz gemiydi ayıran onları Kadın güvertedeydi, adam rıhtımda Şimdi unuttum yüzünü kadının Adamın gözleri aklımda Kana bulanmış bıçaklar gibi Uzun kirpikleri ıslaktı Adam dertli, adam darmadağın Dokunsalar ağlayacaktı Adam bitkindi, adam seviyordu Kalan kederdi, giden gemiyse Taş olduğu içindir dedim Rıhtım taşları erimediyse Derken bir düdük öttü ansızın Bembeyaz gemi gitgide ufaldı Korkunç yalnızlığıyla başbaşa Rıhtımda bir adam kaldı -------------------- HER SABAH SENİNLE BAŞLAR Önce gözlerin girer odamdan içeri Sonra ellerin, saçların dudakların Bir bir hatırlarım Her sabah senin olan ne varsa Yüzüm aydınlanır Şarkılar söylemek gelir içimden Yakında bir kuş öter Uzaklarda bir tren sesi Sonra kornalar, çocuk ağlamaları Vapur düdükleri Sesler bir uğultu halinde yükselir büyük şehirlerden Ve alışılmış bir yaşamaktır çöker omuzlarıma Sarar benliğimi birden Büyük, devamlı dalgalar halinde duygularım Her sabah seninle başlar Ve ben her sabah Ta içimde bir ağrı gibi yokluğunu duyarım Her sabah Rezil insanlar bekler her köşebaşında beni Yüzleri, yürekleri kadar kirlidir Biri gider, biri gelir Biri gider, biri gelir Yakamda duygusuz iğrenç elleri Ve soğuk gözbebekleri gözlerimde O alışılmış yaşamak ki her sabah İğreti bir elbise gibi durur üzerimde Bir isyandır sarar içimi Her şeyi üzerimden çıkarıp atasım gelir Fakat insanlar, insanlar bırakmaz beni Biri gider, biri gelir Hep aynı ses, aynı şarkı Aynı sağır gökyüzü Dilsiz bir deniz Kör bir düzen Hep aynı kör döğüşü Yalancı yüzler, aptalca bakışlar O iki yüzlü selamlar Hep aynı tempoda geçen manasız bir gün Hep o değişmeyen puslu ikindi üstleri Ve hep aynı yorgun, zoraki akşamlar Ya o geceler satılmış, utanç dolu Büyük avizelerin aydınlattığı sefil yüzlerimiz Renkli kumaşlar, altın kol düğmeleri Kristal kadehlerde kral içkiler O hesaplı dostluklar Satın alınmış sevgiler Ben alışılmış şeyleri sevmem, bilirsin Yaşamaksa dilediğim gibi yaşamalıyım Sevmekse gönlümce sevmeliyim Kendi ellerimle yazmalıyım alın yazımı Ölmekse istediğim anda ölmeliyim ve yaşıyorsam Her şey bambaşka olmalı seninle Alışılmış şeylerden öte Yalanlardan, düzenlerden uzak Yeter, yeter artık Dönmesin o eski plak Her şey gölümüzce olsun Bulsun Dilediği zaman ellerim ellerini Paylaşalım seninle bütün geceleri Sabahları, akşam üzerlerini Görülmemişi görelim, tadılmamışı tadalım Şarkılar söyleyelim kimsenin bilmediği Yüzüm her zaman aydınlık olsun aydınlığında Her zaman sevgiyle gülsün gözlerimin içi Yeter artık, yeter Kırılsın o çemberler Sarsın her yanımızı bir yaşama sevinci Ayrılıklar, kederler, gözyaşları bitsin Bütün bir ömür boyunca Seninle başlayan sabahlarım Seninle sürüp gitsin. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
dark death Yanıtlama zamanı: Şubat 10, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 10, 2008 AŞK BAŞLAMADAN GÜZEL Aşk başlamadan güzel, Kalplerde heyecan Bakışlarda korku olduğu zaman güzel... Birbirimize sezdirmemek için çırpınış, Başkaları görmesin diye çabalayış, Gözlerim gözlerinin mavisine değdiği zaman... Aşk başlamadan güzel.... -------------------- UNUTULMAYANLAR Biliyorum, unutamayacaksın! Ağır ağır geçecek mevsimler, Bir bir ağaracak saçının telleri Solacak albümde eski resimler. Beni hatırladıkça için ürperecek, Boşanan gözyaşlarını tutamıyacaksın. Boşuna zorlama kendini, sevdiğim; Biliyorum, unutamayacaksın. Ve biliyorsun, ben de unutamayacağım, Eskimeyecek içimde sana ait ne varsa Şöhretmiş, servetmiş herşey geçiyor, inan Dostluklar ve sevgiler kalıyor, kalırsa. Sen benim gökyüzümdün, denizim, toprağımdın, Şimdi bir hatıra olamazsın belirsiz, uzak Biliyorsun bazı şeyler vardır elimizde olmayan İşte öyle imkansız birşey seni unutmak. Zannetme ki herşey bitti sevdiğim; Birgün yeşerecek şu sararmış yapraklar. Ve bundan sonra kim severse dünyada; Seni ve beni hatırlayacaklar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2008 BİLDİĞİM BİR ŞARKI VAR Merhametsiz karanlıklar içindeyim Ne zaman güneş doğacak bilmiyorum Mavi denizlere mor dağlara karşı Bildiğim bir şarkı var onu söylüyorum Bildiğim bir şarkı var onu söylüyorum Bütün şarkılar gibi kederli Sokaklar, caddeler, evler bomboş Yokluğun sırtıma saplandı bir bıçak gibi Yokluğun sırtıma saplandı bir bıçak gibi Akıtır taşa, toprağa kanımı Dünya seninle aydınlık ve güzeldi Şimdi bin güneş doğsa götürmez karanlığımı Şimdi bin güneş doğsa götürmez karanlığımı Yanmaz elinin değmediği ışıklar Gel, o şarkıyı beraber söyleyelim Tut ellerimden beni aydınlığa çıkar Tut ellerimden beni aydınlığa çıkar Yumdum gözlerimi seni düşünüyorum Mavi denizlere, mor dağlara karşı Bildiğim bir şarkı var onu söylüyorum BEKLEYEN Hangi yalnızlıktır iten seni bu sığ sulara Hangi şekilsiz gerçek bağlayan ellerini Kattığın bir acı gülüştür düştüğün korkulara Kim baksa gözlerine görür beklediğini Saçında bir tel vardır, o çağırır hüznü Ellerindir yorulmuş, anlaşılmamış, nemli, soğuk Bir rengi vardır dudaklarının saklayan gülüşünü Ne zaman baksam gözlerine ağlar bir çocuk Ne kadar gülsen ortada kırıklığın öyle gerçek Sen bir sarılarda, bir yeşillerde, bir morlarda Sanki bir kederdir ömrün hiç bitmeyecek Kimbilir seni bekleyen kim şimdi o yollarda Bilmediğim, görmediğin kim çıkacak o romanlardan Bir masal kahramanı mı? Ki kalmış eski zamanlardan BENİM KORKUM ÖLÜM DEĞİL Geçen gün senin yanında aklıma ölümüm geldi Sensizlik bir mızrak gibi saplandı kalbime O son anı hatırladım, o seni koyup gidişimi İlk defa bu kadar üzüldüm dünyaya geldiğime Ölüm! Kaçınılmaz sonuç, o soğuk kelime Bir gün ucuz bir fahişe gibi koynuma girecek Yüzümde gezinecek pis ve iğrenç elleri Korkudan büyümüş gözlerimde hayaller can verecek Biliyorum, üzüleceksin, ama ölüm bir gerçek Bir yerde sevişmek gibi, bir yerde yaşamak gibi Ne hazin sıcaklığımızın bizi terketmesi Ve yüzümüze birbiri ardınca kapanan kapılar Er geç uzanır bir el, son kampanayı çalar Anlarız kaçınılmaz anın geldiğini Şehre bir bomba düşmüş gibi aynalar, camlar kırılır İnsan arar da bir türlü bulamaz güzelliğini Kimse benim kadar bilemez ölümün rezilliğini Seni koyup gitmenin hüznünü ben anlarım Çünkü ben sende buldum kendimi, sende sevdim Senin yanında seninle değerlendi zamanlarım Ne acı gün kadehlerin boş kalması, şarkıların yarım Mevsimlerin birbiri ardınca bir anda bitivermesi Ansızın toprakla dolması gözlerimizin Kanımıza o çirkin böceklerin girmesi Kimbilir ölüm bir çilenin sona ermesi Belki güzeldir, şu sefil dünyaya boş gözlerle bakmak Ne çare ki sen varsın, o dünyada sen varsın Benim korkum ölüm değil, seni yalnız bırakmak BİR ATEŞİM YANARIM Bir ateşim yanarım külüm yok dumanım yok Sen yoksan mekanım belli değil zamanım yok Fırtınalar içinde beni yalnız bırakma Benim senden başka sığınacak limanım yok Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Temmuz 14, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 14, 2008 KARANLIĞIN GÖZLERİ şimdi yoksun seni düsünebilirim artık tutar ellerini öperim uzun uzun kimseler ayıplayamaz beni yokluğunda seni nasıl sevdiğimi anlayamazlar işte gözlerin işte dudakların senin olan ne varsa karşımda duruyor ayaklarını dilediğim yere götürebiliyorum artık sevdiğim şarkılari söyletiyorum dudaklarına ve hoyrat ellerimle seni her gün biraz daha güzelleştiriyorum bütün resimler sana benziyor hayret bütün aynalarda sen varsın nereye gitsem peşimden geliyorsun simdi sigarasın dudaklarımda biraz sonra beyaz bir kağıt ve akşam içtigim bir kadeh içki olacaksın kimse yokluğunda bunca sevilmedi kimse yokluğunda ilahlaşmadı bu kadar saçların böyle daha güzel sen daha güzelsin gelecek mutlu günlerin ışığında her şey daha güzel ne var ki ayrılığın adı kötüye çıkmış yoksa bin yıl daha yaşamak isterdim ve seni bin yıl daha ayrılıklar içinde sevmek isterdim ama biliyorsun nihayet ben de bir insanım umutsuzluğa düştüğüm anlar oluyor hiç gelmeyeceksin sanıyorum o zaman kurşun gibi bir korku saplanıyor kalbime katran gibi bir yalnızlık sarıyor içimi yalnızlığımdan utanıyorum beni sevmesen ölürdüm beni sevmesen bir çakil taşıydım simdi beni sevmesen bir duvar gibi sağırdım kördüm bir at kadar ölümden aciydım ölümden beterdim beni sevmesen dünyayı bütün insanlara zindan ederdim beni bu kadar saracak ne vardı kanıma girecek göz bebeklerime oturacak bir sen fani gibi dudaklarımdan eksilmeyecek ne vardı hiç karşıma çıkmasaydın bu kör olası gözler görmeseydi seni ne vardı güzelligini bilmeseydim bir dua gibi bellemeseydim adını ne vardı bütün gece gözlerimi tavana dikerek seni düsünmeseydim belki karşımda değilsin yanılıyorum bu gözler senin gözlerin değil aldatıyorlar beni karanlığın gözleri olmalı bunlar bana böylesine keder veren gülmeyi,yasamayı haram eden bir karanlığın gözleri olmalı öyleyse sen hiçbir yerde yoksun sana hiçbir zaman yaklaşamayacagım yalan bu geçici sevinç,bu nur,bu ışık bu karanlığın ortasında yanan alev gözler bu kadeh içki gibi aydinlik ne dedimse inanma seni degil kendimi anlatıyorum sen istedigin kadar varlığın ta kendisi ol ölümsüzlüğün ta kendisi ben günden güne yok olmaktaydım bütün ışıkları kaldırıp attım bir yana anlıyor musun gökyüzü güneş olsa sensiz karanlıktayim. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Manje_Loa Yanıtlama zamanı: Ağustos 6, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 6, 2008 İki Kişiye Bir Dünya (Senfonik Şiir) Birinci Bölüm: Kader Kapıyı Çalıyor (Andante) Gelme diyorsun Bu gel demektir Birazdan güneş doğacak Dolu dizgin atlılar geçecek yüreğimden Seni düşüneceğim Gümüş mahmuzların parlaklığında Yağmur nal izlerini örtmeden Sana geleceğim Bekle beni Hindistan ‘da Banaras şehrinde seni aradım Ganj ‘ın sularında lanetlenmiş insanlar yıkanıyordu Ganj ‘ın suları pisti bulanıktı İçtim Bir kadın tanıdım Haydarabat ‘da Cüzamlıydı güzeldi üstelik Sana benziyordu Etli dudakları vardı Brahman mabetlerinde seviştik üç gün üç gece Taşların üstünde yattık Bir hayvan tarafımız vardı alımlı Bir Tanrı tarafımız vardı iğrenç Bir insan tarafımız olacaktı Aradık üç gün üç gece Bulamadık Bir Tanrı tarafımız vardı korkunç Sevemedik Sonra Nijerya ‘da Mozambik ‘te Altınsahillerinde Kulaklarımda ulu ormanların uğultusu Vahşetin musikisini dinledim yeşil yeşil Zifir gibi bir yalnızlıktı içimde yokluğun İri bir memeydin kalçaydın avuçlarımda Belki bir tutam tuzdun kirli Seni düşündükçe susuyordum Nehirler göller kandırmıyordu beni O kadınlara gidiyordum O bakır tenli kadınlara O kadınlarla da yattım Adam boyu yaprakların üzerinde Boyanıp boyanıp yeryüzüne çıkıyorduk derinlerden Yorgundum Kuşkuluydum İliklerime kadar bendim Bir yeşildim Bir beyazdım Karanlıktım İnsan eti yiyenler anladı beni Kanarya adalarında Bir kamış kulübede iki ayna buldum Birinde ellerim vardı kemik kemik Parmaklarım beni çağırıyordu sana Birinde gözlerim vardı Ağlıyordum Çiğnenmiş otlara döndüm Ağlamaklı denizlere Köpek balıklarının azı dişleri avutmaz beni Bir gemiydim Battım Santa – İsabelle adasının önünde Şimdi 3200 metre derindeyim Sana ahtapot gözleri topluyorum Sana mürekkep balıklarının gözyaşlarını getireceğim Bırak beni Yosunlarla bir çeşmeden su içiyorum O derinliklerde bir mağarada buldum kendimi Önce garipsedim çıplaklığımı Utandım Sonraları alıştım güzelliğime Bir elim sendin Bir elim ben Ayaklarımı göremezdin Öyle uzaktaydı Sağ kolumu Mekke ‘de kestiler şafak vakti Utanmaz yalnızlığımla kaldım çaresiz Bitmez Haçlı seferleri boyunca anlatsam maceramı Yakına gel Dört yanımız iri ıstakozlarla dolu Yalnız değiliz Tuk ki bu tuzlu balıklarda benim yüreklerim çarpıyor Tut ki gözümün yarısı elmada yarısı kapanık Tut ki ben beyaz peynirim ben zeytinim Al Ekmeğine katık et beni Dufy ‘nin bir sokağı vardı bilir misin İlkin seni o mor sokakta gördüm Temmuzun ondördüydü Bütün itliği üzerindeydi güneşin Bir yeşil elbisen vardı Bir siyah ayakkabın vardı Bir gözlerin vardı Bir dudakların vardı Ama ben yoktum o sokakta Tahiti adalarında Gaugin ‘le seni düşünüyordum Absent kadehlerinde ellerini içiyordum yudum yudum Dufy ‘nin sokağı aklıma nereden geldi Bir çift zar aldım Attım gökyüzüne Adis-Ababa şehrine düştü Adis-Ababa şehrinde kadınlar Hepyek bakıyordu yüzüme Yüzümde cinayetler işleniyordu her gece Kadmiyum kırmızısından kanlar akıyordu nehir nehir Sen baksan görürdün Her gözüme bir düşeş oturmuştu Sen görsen anlardın Titanyum beyazı yalnızlığımı Budapeşte köprüsünün üzerinde Bir çingene falıma baktı Dedi üç günde öleceksin Ben üçbin yıldır seni arıyorum Kapılara sığmıyor umutsuzluğum Lağım kokuları gibi çirkef gibi kederliyim İçimden dünyayı ipe çekmek geliyor Cümle yıldızlar şahidim olsun Yapmazsam adam değilim Şanghay ‘da ******lar benimle yatmadı Çirkinsin dediler Pissin dediler Yıkandım arındım Afyon yüklü mavnalar geçiyordu Çin denizinden Birisi geçmişime küfretti Tuttum öldürdüm Geçmişim seninle güzeldi temizdi aktı Kirlettim Affet beni Hamamatsu ‘da bir geyşa kızı yüzüme tükürdü Pyong-Yang ‘da kurşuna dizdiler beni Tiz bir boru sesi üç defa ti çekti Trampetler başımda zonkluyordu Kederliydim Çaresizdim Canım Tchaikovski ‘yi dinlemek istiyordu Ah o keman konçertoları öldürdü beni Dinsizdim İstanbul ‘da minareler üstüme yıkıldı Yoksuldum Kudüs ‘te kiliseler kabul etmedi beni Gelme diyorsun Bu gel demektir Birazdan akşam olacak Rachmaninof ‘la bir meyhanede içmeliyim bu gece Sonra sana gelmeliyim Rachmaninof nereye giderse gitsin Şimdi bir derin mavide akşam oluyor Gök mavi deniz mavi Mor dağlar yeşil ağaçlar mavi Bozuk düzen mavi gecelerden sesleniyorum sana Ne opera aryaları Ne beşinci senfonisi Beethoven ‘in Bir yalnızlık marşıdır çalınıyor uzakta Gün ışığı arkamızda kaldı bak Tanyerinde unuttuk gözlerimizi Gel artık Hayata yeniden baçlayalım Gel artık Bu mavilerde kimseler görmez bizi Solfej anahtarlarını kaldıralım Do ‘ların mi ‘lerin önünden Bırakalım bu dünyayı alabildiğine dönsün Ölmekse daha kolay ne var Yaşamaksa sensiz mümkün değil İskender adam edemedi bu dünyayı Biz mi edeceğiz Eflatun çözemedi yaşamanın sırrını Biz mi çözeceğiz Bütün yataklar bir kişilik Git diyorsun Nereye gideyim Birazdan gece olacak Ağır kılıçlar parçalayacak yüreğimi Pis bir koku gibi çökecek üstüme yalnızlığım Seni düşüneceğim stepler ortasında yorgun kimsesiz Dolu dizgin atlılar geçmeyecek yüreğimden Bir gözümde gümüş mahmuzların pırıltısı hazin Bir gözümde bozulmuş nal izleri Durup durup ağlayacağım Sen bu ayrılıklar için mi yaratıldın söyle Bu zehir zemberek kederler için mi Bak bütün orkestralar sustu Bütün ışıkları söndü dünyanın Korkma Haydi uzat ellerini Geçmiş yılları yeniden yaşayalım bir bir Bak dinle Bir seslenen var uzaklardan Bak dinle Kader kapıyı çalıyor Gelme diyorsun Gelme diyorsun Bu gel demektir. İkinci Bölüm : Seninle Kardeş Değiliz (Allegro) Tanrının bıraktığı yerden biz başlıyalım Üç milyar insanın yarısını sen öldür yarısını ben Üç kişi kalsak yetişir yeryüzünde Yaklaş bana Seninle kardeş değiliz Hüzünle karışık sevinçlerden kurtul artık Arzuların o belli belirsiz sıcaklığını sev Biliyorsun Önce Tanrı insanı yarattı Sonra insan sevgiyi Ne yapsak boş Ne kadar çabalasak faydasız Geriye dönemeyiz Olanlar oldu iş işten geçti Çamurumuza sevgi katılmış bir kere Kim bu şarkıları söyleyen Karcığar faslından düm tek üzere Aklım bir yere erişti durdu Susun Şimdi üçgenlerle oynuyorum Kaldırın bu daireleri Bir model kız geldi soyundu karşımda Saçlarından üç fırça yaptım Üç tüp boyan vardı Verenoz yeşili zümrüt yeşili krom yeşili Hepsini kattım birbirine Senin yeşilini buldum Senin yeşilinde orkestralar Debussy ‘den çalıyordu Senin yeşilinde unuttum siyahlığımı Bu deli eden uğultu nerden geliyor Kim kırdı bu aynaları Toplayın yüzümüzü görelim Çirkin değiliz artık Bir kapı açılda önümüzde ölümsüzlüğe Güzeliz Sabahlar bizimle dolu Işık diyordun al işte Kör kıyılara kadar ışıdı yeryüzü Renk diyordun işte bak Buram buram mavi Çarşılar dolusu kırmızı Süt beyazından geceler Sarı güneşler ortasında turuncu bir gün Yitirilmiş saadetlerin bahçesinde mor çiçekler Kardeş değiliz diyorum inanmıyorsun Yalan bunca faziletler yalan Bizi bu ciğeri beş para etmez insanlar mahvediyor Aldırma diyorum sana Dünya ikimiz için yaratıldı Üç milyar insan iş olsun diye geldi yeryüzüne Verdiğin her kederin yüreğimde yeri var Hangi kitabı açtıysam seni okudum yıllardır Hangi aynaya baktıysam seni gördüm Gel desen gelemem Git desen gidemem Öl desen kanım akmaz Anladım artık seni sevmek yüce bir şey Anladım seni sevmek Tanrı ‘ya yaklaşmak gibi İnsanlar içinde bir sana inandım Bir seni sevdim kendimden başka Uykularımın bölündüğü saatlerde Sendin düşündüğüm soluk soluk Sivri bıçaklar gibiydin karanlığımda Gözümü yumsam seni görüyordum Oynak türkülere benzeyen yürüyüşünle Sen çıkıyordun karşıma Karanlığımda İki yıldızdı ellerin görülmedik Karanlığımda Bir orman yangınıydı dudakların İstesen hayat verirdim bu karanlıklara İstersen gökyüzünü bir mendil gibi yırtardım Denizlerden göllerden nehirlerden Sana görmediğin renkler yaratırdım Zamanın ötesinde Yeni bir dünya kurardım sana İnsansız Tanrısız kedersiz Severdin Dağ rüzgarlarının serinliğince Yaşardın Bu sefil dünyamızdan uzak Bir yanıp bir sönen ışıklar gibiyim Yumruk kadar yüreğimde sen varsın Kutsal kederler içinde seninleyim artık Sarı badanalı evlerde başbaşayız Bütün duvarlara gölgen kazınmış Kokun sinmiş bütün perdelere Kapılarda parmakların beyaz beyaz Sokaklarda ayaklarının izi Ben bu sokaklarda ölsem Kaldırımlar çekmez ağırlığımı Söylesem aşkımı asırlar boyunca Bu iki yüzlü insanlar anlamaz beni Desem ki yeryüzüne beş peygamber geldi Beşincisi sensin Desem ki iki kişi kaldık dünyada İkincisi sensin Desem ki biri var yeri göğü var eden O da sen olurdun Sana tapmak için Kilden bir heykel yapardım güzelliğince Bilsem ki sen Tanrı ‘dan iyisin Bilsem ki Tanrı senden güzel değil Senin o kocaman kocaman gözlerin yok mu Nasıl duruyor boşluğunda arzuların anlamıyorum Nasıl nasıl bakıyor bana Böyle merhametten uzak Git diyorsun Nereye gideyim Ümitlerim ne olacak Bunca şiirleri kim söyleyecek sana Kim anlatacak dünyaya sığmayan güzelliğini Gitmek mümkün olsa da gitsem uzaklara Sevmesem seni bir daha Paramparça etsem yüreğimi cam gibi Sonra yaksam Savursam küllerini karlı dağlardan açık denizlerden Yine seni severdim toz toz Yine sana tapardım küllerimin ağırlığınca Bu oksijen gazı olmasa da olurdu Ama Beethoven gelmeseydi dünyaya Seni bu kadar sevemezdim İkimizin ortasında o duruyor Sağımızda birinci keman Solumuzda ikinci keman Karşımızda üçüncü keman Sonra orglar flütler kontrbaslar Sustur şu orkestrayı Beethoven Şimdi dokuzuncu senfoninin sırası mı Bunca yalnızlıklar bunca yokluklar benim işim değil Bu çirkinliği ben yaratmadım Ne de bu kahpe güzellikleri Bende sevmediğin ne varsa senden türedi Şu karanlık bakışlar Şu ellerimin pisliği Şu dudaklarımdan çıkan iğrenç sözler Besbelli senin eserin Ne buldumsa sende buldum kötülükten yana Ne öğrendimse senden öğrendim Seni sevdikten sonra başladım yaşamağa Seni Tanrı yarattıysa beni kim yarattı Bu azabı kim verdi bana Çıngıraklı yılanların zehirini içtim Balinaların kusmuklarını Kükürt kokulu imkansızlıklar içindeyim Oysa güzeldim tarihin ilk çağlarında Görsen şaşardın Öyle aydınlıktım Öyle iyiydim Kobalt mavileriyle doluydu yüreğim Kurşun beyazlarıyla Severdin beni Midye kabuklarının yeşilliğince Sonunda dediğim çıktı işte Samanyolundan bir yıldız düştü dünyaya Sinekler gibi eziliverdi insanlar Her şey bir anda olup bitti Yapayalnız kaldık Ne radyo aktivite ne mantar şeklinde bulutlar Ne yaşamak sevinci ne ölüm korkusu Sonunda üç kişi kaldık dünyada Sen Ben Bir de Jiro ‘nun Manon Lesko ‘su Yine bana bakarken yüzün kızarıyor Toplum kurallarından kurtulamadın daha Bütün çayırlar bomboş Görmüyor musun Al başını dağlara çık Avaz avaz şarkı söyle sokaklarda Bir kibrit çak Bütün evler yansın Yüzbin yılın öcünü al bu şerefsiz dünyadan Sonra kaldır kendini denize at Biraz serinle Sevebildiğim kadar insanım ben On gram arsenik yeter canıma Beni düşünme Uzun mistral rüzgarlarının üzerine Nimbüs bulutları geliyor kaç Uykumuz bölündü çırıl çıplağız Kum fırtınaları başladı Çin seddinin ötesinde Gölgemizi bir Asya şehrinde unuttuk Taklamakan çöllerinde kaldı rüyalarımız Haydi git Yok olduk iki olduğumuz yerde Haydi git Bir kalırsak yine var olacağız. Üçüncü Bölüm : Karanlıkta (Presto) Beşyüz borazan birden çalıyor Bin davul birden vuruyor başımda Gök gürültüleri Çekiç sesleri makine sesleri Dağlardan kopan kocaman çığlar Taşlar Kayalar Ey üstüme üstüme gelen deniz Ey cam kırıklarından kader Yeter artık Nerdeyse çıldıracağım Bir yeşil ötesine geldim durdum işte Merdivenin son basamağındayım Bir adım daha atsam Kimseler tutamaz beni Bir adım daha atsam karanlıktayım Kaç kere söyledik Şu potpuriyi çalmayın diye Anlamıyor musunuz Fa diyez bemol çaresizlikler içindeyi Bir duvar yıkılıyor altında kalıyoruz Bir adam ölüyor bizi gömüyorlar Susturun şu kemanları Biraz da ilahlar ağlasın yokluğumuza Kirli gözyaşları kırık iskemleler Başı bozuk Çigan havaları Yeminler notalar akortsuz teller Ve sakat çocukları Nagazaki ‘nin Biz bunun için mi geldik yeryüzüne Devirin şu putları Mukaddes kitaplar bize göre değil artık Sinemaskop rezaletler içindeyiz Café Chantant ‘larda dua ediyoruz Mabetlerde çiftleşiyoruz artık Mesuduz Dokunmayın keyfimize Saint Pierre ‘in doksandokuzuncu göbekten torunu Strip tease yapıyor Foli Bergere revüsünde her gece Gelsin arkasından şampanya şişeleri Kauçuk göğüslü kızlarda bir naz bir çalım On derste aşk On derste güzellik On derste cinsiyet Ve tam onbin yıldır arayıp bulamadığımız fazilet Sonra mezarlıklar dolusu günah Genelevler dolusu namus Velhasıl ailece rock ‘n roll dansı öğrendik Tepinip duruyoruz Pirinç tanelerine çizdiğimiz kral resimleri bizi kurtarmadı Ne de Babil ‘in asma bahçeleri Hakkını veremedik alın terimizin suçluyuz Har vurup harman savurduk ömrümüzü Akıllı bir maymun olmaktan öteye gidemedik Şimdi bu kördöğüşünde yenildikse suç bizim Geç anladık zavallılığımızı Her şeyi bu sağır göklerden bekledik yıllardır Bizi kimseler inandıramadı ölüme Bize kimseler öğretmedi insanlığımızı Kim kurdu bu düzeni nerdeyiz Bu tekerlekler nasıl dönüyor boşlukta Bu umutlar bu dualar bu kahrolası hayaller Nasıl bunca yıldır barındırdı bizi Bu katı yürekli topraklar Bu gülünç mezartaşları Ölümler ölümler ölümler Ölümlerden beter yalnızlığımız Bu macera ne zaman bitecek söyleyin Söyleyin ne zaman aydınlanacak Bu karanlık alın yazımız Harun-er Reşidin gazabına uğradık cümlemiz Başparmaklarımızın birinci boğumundan vurdular bizi Bir düşüş düştük Eiffel kulesinden Sersefil oldu ölümüz caddelerde Nice evlerin nice apartmanların bütün ağırlığı üzerimize kurşun gibi çöktü Sokak köpekleri işedi kanlı gömleğimize Yedi yıldız senesi bağırdık ağladık Kimseler duymadı sesimizi Lili Marlen Beşyüz sene sonra anlaşıldı yokluğumuz İşte biz böyle yitirdik inancımızı Tanrıya Keyfimize dokunmayın Adamakıllı sarhoşuz Ya bir gül koparın bahçenizden Koklayalım Ya bir yudum su doldurun taslarımıza İçelim Ya da bir dilim ekmek verin Şükredelim yaşadığımız Karanlıklar içinde Çamurlar içindeyiz Tutun kaldırın bizi O yalancı sevginiz sizin olsun Biz yaşamak için geldik yeryüzüne Alın başınıza çalın merhametinizi Körsünüz ya da sağırsınız Beyaz çorap giydi diye Ku Klux Klan derneğinin adamları Bir zenciyi linç ettiler Görmediniz İbni Mansurun beşinci karısını toprağa gömdüler beline kadar Sabahtan akşama dek yedibin kişi taşladı Yedibin kişi tükürdü yüzüne görmediniz Şu gökkubbenin altında Boşa gitti nice bonjour ‘larımız Sonra üç kere good night dedik Duyan olmadı Ya savaş meydanlarında yitirip bulamadığımız gerçek Engizisyon işkenceleri yirminci yüzyılın Fırınlar Gaz odaları Kitle halinde ölümler Kara sineklerin konduğu çürümüş et yığınları Yaylım ateşlerile delik deşik olmuş insanlığımız O azgın atların çiğnediği kollar bacaklar O kan çanağı gözler O süngü uçlarında yükselen kesik başlarımız Bizi alçaltan bu kanlı zafer taçları işte Öptüğümüz o pis eller O maymun maskara soytarılar Küçük ******lar Kirli zevklerimiz Yatağımıza giren frengili kadınlar Aldığını geri vermez bir karanlık dört yanımızda Hangi perdeyi aralasak gece Hangi taşı kaldırsak çaresizlik Ölüm isli bir fener ışığı bu karanlıklarda Ölüm yorgun askerlerin tek umudu sıcak Biz bu ölümlerle yakınız ölümsüzlüğe Bu karanlıklarla uzak Siz dilediğiniz şarkıyı söyleyin yine Yine karamelalarla kandırın küçük kızları Irzına geçin torunlarınızın O sapık arzularınız yükseltecek sizi O karanlık odaların başıboş rahatlığı Varın dilediğiniz gibi yaşayın artık Bir gün bütün günahlarınız bağışlanacak Tanrı katında Ne cehennem ateşleri ne o köprüler kıldan ince Sizin için değil Siz öyle Tanrıların böyle kullarısınız işte Şimdi de oturmuş tuz biber ekiyorsunuz yaramıza Kiliselerde camilerde öğütler veriyorsunuz Tanrı adına Sonra her gece bir cinayet işliyorsunuz Temiz çarşaflarda pis kanınız Uykularımızda gölgeniz korkunç belalı Sizi sayıyla mı verdiler bize Defolun karşımızdan Bize kendi derdimiz yeter Kanınızı bulaştırmayın ellerimize Yüzsüzlüğün bu kadarına pes doğrusu Haydi biraz eğin başınızı Bizden af dileyin Kederimizi anlayın artık Saygı gösterin sevgimize Belki sizi affedebiliriz Ne de olsa insanız biz de Bir zayıf tarafımız vardır Nasıl aldandık bunca zamandır Nasıl inandık güzelliğine hayatın Bize ne doğan güneşten Büyüyen buğdaydan akan sudan bize ne Alabildiğine kederliyiz yorgunuz Bize dostluğu öğrettiniz Bize sevmesini öğrettiniz böyle delicesine Sevdikse günahlarımız Tanrı ‘nın boynuna Sevilmedikse insanlar utansın kederimizden Ne aradık ne bulduk dünyanızda söyleyin Bir sevgiyi bile çok gördünüz bize Öpüştük uykularımızda ayıpladınız Kara kara yengeçleri saldınız üstümüze Şimdi de bir yaşamaktır tutturmuşsunuz Rahat bırakın bizi Göğüyle deniziyle Taşıyla toprağıyla O yoktan var ettiğiniz Tanrı ‘sıyla Dünyanız sizin olsun. Boğaz tokluğuna yaşamalar bizi kurtarmaz artık Biz oldum olası kör doğmuşuz Brakisefal kafalarımız bir işe yaramıyor Hele şu bizimsiz ayaklarımızın haline bakın Aptallığımız yüzümüzden belli Aynaya bakıp gülüyoruz Oysa bütün çirkinliğimiz aşikar ayna gibi Söyleyin bir Shakespeare mi akıllıydı içimizde To be or not to be To be or not to be bir şey değil yine Sen olmasan benim varlığımdan ne çıkar Ama sen yoksun işte Bense bütün insanlar gibi ha varım ha yoğum Yine sana çıkıyor bütün yollar Yine bütün iki kere ikiler dört ediyor Dönüp dolaşıp aynı yere geliyorum. Dördüncü Bölüm : Sana Bir Tanrı Getirdim (Adagio) Hani o iki kişilik dünyalar bizimdi Hani sen iyiydin Halden anlardın Hani sen git demeyecektin bana Ve ben her şeye rağman gelecektim İçimde bir umut Ellerimde olgun meyvalar Dünya nimetleri Gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı Ama ne sen gel dedin Ne de ben gelebildim her şeye rağmen Aşkımız ayrılıklarla başladı Deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik Öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu Karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri Deniz fenerlerinin ışığında yıkanırdık Köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman Ne yana baksak denizdi maviydi ışıktı Sonra bir çaresizlikti zifir Akıntıya kapılmış gemiler gibiydik Bir org çalınır gibi yanıbaşımızda Öyle kendinden geçmiş öyle başıboş Öyle derin duygular içindeydik anlatılmaz Sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi Aldığını geri vermez dalgalara Görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda Tatmadığımız yemişlerden tattık günahkar olduk Alevden bir tasta eridi günler Bir cehennem ateşiydi aşk içimizde Hiç sönmiyecekmiş gibi yanıyorduk Tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez Paslı demir kapılar kapandı üstümüze Taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz Çaresizliğimizi bize aynalar söyledi inanmadık Kuşatıldık ansızın kederle ayrılıkla Aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı Yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza Uyuduk bir daha uyanamadık Şimdi bir kutup var sana çeker beni Bir kutup var senden öteye Ben onun için böyle ortalıkta kaldım Dağ yollarında caddelerde sokaklarda Onun için bulup bulup yitirdim seni Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana Hangi gözümü yumduysam seni gördüm Zamandın zamandan öte bir şeydin Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda Bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden Bu zincirleri sen vurdun ellerime Sen getirdin bunca karanlıkları Al şunu mumu yak Korkuyorum Bir taş aldım attım denize Günahlarımdan kurtuldum Alfabenin yirmisekizinci harfindeyim Öteye gidemem İtme beni Benim de bir insan tarafım vardı Bakma böyle kötü olduğuma Benim de dileklerim vardı Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi Her gün bir kadın ağlar benim yüzümde Büyük dertler içinde benim ellerim Anlamıyor musun Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar Ben sevilmediğimden böyle çirkinim Bütün kötü yerlerde ben kokarım Biliyorum Bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş Fabrika bacalarında bir kara dumanım Zehirim akrep kuyruklarında Kötüyüm sevemediğin kadar Öyle fenayım Kapanmamış bıçak yaralarında Bu pis çöp tenekelerinde unut beni Unut artık Bayat bir ekmek gibi Çürümüş bir elma gibi Sarın badanalı evlerde kazanlar kaynar Sarı badanalı evlerde günah işlenir her gece Sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır Sarı badanalı evleri sev biraz Bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş Bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan Bu sarılarda benim yüreğim bir ölür bir dirilir Anladım Bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan Tosca ‘dan bşir arya hatırlıyorum şimdi Sus biraz Ensemde bir akrep yürüyor Bırak yürüsün Sabaha asacaklar beni Dokunma Yedi canım vardı ikisi gitsin Bunca ölümler az gelir bana Kalbimi yardım Bir damla kan aktı Kutuplara kar yağıyordu Üşüdüm Failatun vezniyle seni çağırıyorum Bana inbiklenmiş yeşilliğini getir Dur gitme Beş kuruşum vardı kaybettim Dur gitme Isırgan otlarından kurtar beni Deniz analarının gözlerini çaldım Sana bakmak için Güneşi üçe böldüm Al biri senin olsun Yüzümde beş bıçak yarası var Bir de sen vur Barut kokusunu severim Bir portakalı dilim dilim soy Acıktım Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde Tut ki bir marul yaprağıydım Öldüm Al şu serçe parmağım sende kalsın Ben kötüyüm Allahsızım Korkunç çirkinim Ben seksensekizinci tul dairesiyim Sağ gözümün üç kirpiğini kestim Al Ben lanetlendim Chopin ‘in cenaze marşı çalınıyor Ölüler ayağa kalktı Görüyor musun Şu soldan ikinci benim Senin yüzünden öldüm Şimdi seni getiriyorlar karanlığıma Ağlıyorum Biraz sev beni Yaklaş biraz Gül biraz Seni affediyorum Kuşkonmaz dallarına astım kendimi Sedir ağaçlarına gül yapraklarına Başımı taşlara vurdum Gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı Tanrısal duygular içindeydim Bütün Tanrısızlığımdan uzakta Bir kemiklerinin sertliğini aldım Bir teninin aklığını Sonra sıcaklığını dudaklarının Gel bak Sana bir tanrı getirdim Gel bak Bir tanrı yarattım senden -------------------- AYNA Bana benzeyen bir gözlerim kaldı Bir de kederli bakışlarım Düşüncemin olmadığı Aynalarda ben varım Yalan değil değiştiğim, yalan değil Şimdi her şarkı beni ağlatır Deli eden insanı zaman değil Zamanı unutmamak kahırdır Zamandı avuçlarımdan uçup giden Hayallerimin olmadığı yerde Zamandı düşünceme hükmeden İlk sevdiğim şimdi kimbilir nerde? Önce hatıralarımı götürdü ölüm Zaman aynasında ölümü gördüm -------------------- TESBİH Sen giderken gözlerim dopdoluydu Ve yağan yağmurla caddeler ıslak Yokluğundan bir rüzgar esti hazin Teselliler döküldü yaprak yaprak Gökyüzünde bir bir söndü yıldızlar Bir karanlık geldi gittiğin yerden Ümitlerim vardı tesbih misali Sen giderken dağılıverdiler birden -------------------- AYNALARDAN UZAKTA Şimdi en açık renginde gözlerin Şimdi benimlesin tüm kaygılardan uzak Anlatılmaz bir şey var aramızda hazin Şiir gibi bir şey seninle yaşamak Bulutsuz bir gökyüzüdür güzelliğin Yıldızların en parlak olduğu zamansın Denizlerim senin kıyılarında sakin Bırak ellerini avuçlarımda kalsın Çirkin olan,fena olan ne varsa unut Gözlerimin söylediği şarkıyı dinle Ellerimizde sevgi içimizde umut Bütün iyilikleri paylaşalım seninle Aşkın büyülü sesini duyuyor musun Şimdi onun gülleri açan güz bahçelerinde Gitme ki günlerimiz gecelerimiz olsun Çoban kulübelerinde balıkçı kahvelerinde Varlığın dudaklarımda bir bal tadı Yokluğun en korkuncu ölümlerin Senden başka dindiren olmadı Acısını içimde kanayan yerin Benimle kal zaman bitinceye kadar Benim ol yüzyıllar ve çağlar boyunca Bir ömürdür seninle geçen dakikalar Ölümden güçlüyüm sen yanımda olunca Şimdi öyle büyük ki beraberliğimiz Nabzın benim bileklerimde vurmakta Artık bütün kaygıların ötesindeyiz Benimle en güzelsin aynalardan uzakta -------------------- ADAK Sana şiirler okuyacağım, gitme Güneşler doğacak yalnızlığımdan sana bir ışık getireceğim Büyük aydınlığımdan Sana bir dolu umut getireceğim Küçük ellerine sığmayacak Sana Afrika gecelerini getireceğim Sımsıcak Sana çiçekler getireceğim Bozulmuş güz bahçelerinden Sana bir serinlik getireceğim Yağmur tanelerinden Sana avuç avuç yıldız getireceğim Güneşimden başka Sana engin denizlerin maviliğini getireceğim Köpük köpük dalga dalga Sana bir rüzgar getireceğim Dağlardan, tepelerden Gitme, sana zamanı getireceğim Zamanın bittiği yerden -------------------- AĞIT Her şey güzeldi bir zaman, çok önce Şehirler, insanlar, güneş deniz Mutluluğumu görebilirdiniz Çökmeseydi içime bu son gece Her şey bir anda bitmeseydi, yazık Olmasaydı gençliğime aptalca Belki de o yerlere varırdık O uzak dağlara ulu: koskoca Orada her şey değişirdi belki Açardı umutlarımız bakarsın Ateş rengi, kan rengi güller gibi Toprağında kim bilir hangi aşkın Oysa şimdi nerdeyiz, neyiz bak Her umut belirtisinden uzağız O sevilmiş gözlerde saf ve berrak Bir ayna bile yok bakacağımız Her şey kurşuni bir renk almış, soğuk Bozkırlardır uzayan önümüzde Kime baksan o yüz: veremli, soluk Tek mavi kalmamış gökyüzümüzde Her yerde bitmişliği güzelliğin Kum kamyonları putreller betonlar Sonra ta beşikten mezara deyin Sıfırlar, yüzler, binler ve milyonlar Hadi öl bakalım ölebilirsen Zincirlerle bağlıyken yaşamaya Omuzla yükünü, hadi yalnız sen İsterse gücün olmasın taşımaya Yenik düşmüşüz işte gerçek ortada Çökmüş boynumuza zulmün elleri Bir tutsak, bir dolap beygiri ya da Bir mahkum gibiyiz kaç yıldan beri Yargıç hükmünü çoktan vermiş oku Boynundaki yaşamak fermanını Yaşamak sonra ölmek; iki korku Geri getirmezken bir anını Terkedilmiş şehirleri bilirsin Bilirsin gömülmüş uygarlıkları Ve düşün ki; patlaması bilincin Yırtmaya yetmiyor karanlıkları Öyleyse çek sapla göğe bıçağını De ki; benim işim tanrılıktan güç Benim hem yüksek, hem en aşağı İşte ellerimde sonsuzluk ve hiç De ki; ömür verdin; en büyük yalan De ki; beden verdin; içi boş ve kof İşte! yüce eserin, işte insan Ve yırt göğsünü, bağır: Of Tanrım Of. -------------------- BİR ÇIKMAZ SOKAKTA Ne kadar dönüp dolaşsam, yine de Hep o çıkmaz sokaktayım çaresiz Bir umut kırıntısı gözlerimde Yürüyorum durmadan, dalgın, sessiz Sokak o sokak, bense ben değilim Sanki bin yıllar geçmiş aradan Boşlukta bir şeyler arıyor elim Belki de mahşere dek bulunmayan Yitirdiğim neydi, aradığım ne Çöken ne yüreğime kurşun gibi Tanrım! ben mi değiştim söylesene Yoksa bende zamanlar mı eskidi Bir yerlere varmadan, nasıl böyle Hiç durmadan akıp gidiyor günler Yaşam diye verdiğin bu mu söyle O mu sırtıma sapladığın hançer Bir çıkmaz sokağın sonunda, işte Suskun ve tek başına seninleyim Fanilikten ölmezliğe geçişte Bilmiyorum, söyle bana, ben neyim Sevdimse; verdiğin yürekle sevdim Sen açtın bu ufku karşımda sonsuz Yürüdüm bir yolun sonuna geldim Yıkık, üzgün ve paramparça onsuz Ölüm buysa, Tanrım buysa yaşamak Sil alnımdan yazdığın bu yazgıyı Ya bir yere çıksın artık bu sokak Ya da öldür içimdeki Tanrıyı!.. -------------------- ARAYIŞ Bir tas zehir verin bana içeyim Tek unutmak için acılarımı Baksana; kırdılar kapılarımı Yağmalandı kalbim, ömrüm, herşeyim Kurşuna dizdiler anılarımı Yenik düştüm bu savaşta neyleyim Bir mezar nasılsa işte öyleyim Unuttum en güzel şarkılarımı Gündüzü yok upuzun bir geceyim Yitirdim umut kırıntılarımı Sevgimi, neşemi, bütün varımı Çaresiz bir yokluğun içindeyim Gömdüm içime yıkıntılarımı Arıyor bir yarım öbür yarımı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Manje_Loa Yanıtlama zamanı: Ağustos 6, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 6, 2008 BİR DAHA ÖLMEK o yaşamak kadar güzel kadın bana ölümü hatırlatıyor onu her gördüğümde ‘ya ölürsem’ diyordum ya ölürsem bu kadın benim için ağlarsa bilsem bana acımayacağını beni unutacağını bilsem bu kadar ölümü düşünmezdim o yaşadıkça ölüme inanasım geliyor cenazeme çiçek göndermeyin çünkü o zaman tabutumda olmayacağım kalabalık arasında sizde varsınız bilin ki yanınızdayım mezarlığa kadar yürüyeceğiz el ele avuçlarımızda bütün sıcaklığımız öyle şiirler okuyacağım ki size öldüğüme inanmayacaksınız bembeyaz bir kefene saracaksınız beni ölmeyeceğim tahta bir tabuta koyacaksınız beni ölmeyeceğim üzerime toprak atacaksınız kürek kürek yine ölmeyeceğim sonra sağır sessizliği içinde zamanın bir bir bırakıp gideceksiniz beni ölmekten beter olacağım demek o beni sevmiyor demek o beni anlamıyor bana içkimi verin bana kadehimi verin bana ellerimi verin onun şerefine kadeh kaldırır gibi bir daha bir daha ölmek istiyorum -------------------- AŞKA DÖNÜŞ Dönebilmek o dönüşü olmayan yollardan Sürekli bir aldanış bir daha bir daha Hiç bitmeyecek gecelerden bir sabaha Çıkabilmek ve sevmek durmadan usanmadan Konuşmak konuşmak gözlerle fısıltılarla Duymak büyülü sıcaklığını beyaz ellerin Her geçen dakika var olduğunu anlamak için Yaşamak arzu dolu dudaklarda, şarkılarla Unutmak ne varsa kötülükten yana İnmek sevilen gözlerin derinliğine Öyle mutlu, öyle sarhoş, alabildiğine Bin yıl içmek o sulardan kana kana Her gün ona koşmak dağlardan tepelerden Her yerde, her zaman onsuz edememek O en tatlı hayal, en büyük gerçek Anlarsın taşan o günlerden gecelerden Sonra bir gün o bütün karanlıkları yırtasın gelir Başını alıp gidesin gelir uzak denizlere Artık her şey boş ve yalan sevdin ya bir kere Her yerinden bir buğu halinde o yükselir Sen yoksun artık anla yeryüzünde bir o var Onun elleri var, gözleri, dudakları Anlarsın tenin beslediği zaman toprakları Ve hala seversin zaman bitinceye kadar Yeniden var oluştur ya da bir başka türlü oluştur bu Nice aldanmalardan sonra bir aşka dönüştür bu. -------------------- AŞK ŞAİRİ Acılar vardır, bir de çaresizlikler Ne zaman başladıysa benim öyküm Yürüdük, kim bilir kaç yıl beraber Bir yanımda aşk, bir yanımda ölüm Durup kirlendim yaşadıkça Aşktı beni yıkayan, Arıtan su Dünyamı saran bir uçtan bir uca Hep o bir gün sevememek korkusu Ben kalbimi o taşlarda biledim Bütün pisliklerini yeryüzünun Kazıdım hançerimle yeniledim Son dakikasında bile ömrümün Ben Tanrıdan başka bir şey istemem Her sevgiye açık olsun pencerem -------------------- ÇIKMAZ SOKAK Bir daha dünyaya gelsem Yine seni severdim Beni üzesin diye Beni deli divane edesin diye Biliyorum Sen de bir daha dünyaya gelsen Yine beni sevmezdin Kahrımdan öleyim diye -------------------- BİTMEYEN SARHOŞLUK Bütün kadehlerimi hep sana adıyorum Hep senin için bu bir bir boşalan şişeler Umutsuzluğum, sarhoşluğum senin eserin Senin yüzünden bu delicesine içmeler Dayanmak zor yalnızlığına akşamların Unutmak mümkün değil seni bir şarkı gibi Ağır ağır ilerleyen bu zaman içinde Her an bir sarhoşluktur sensizliğin verdiği Odur bu boy boy şişeler, bu renk renk kadehler Yoksa bu çirkin yalnızlık, bu keder o değil Bütün içkilerden sert yokluğundur, anladım Yokluğundur yakan kanımı, ispirto değil -------------------- DAĞ RÜZGARI Kaderde senden ayrı düşmek te varmış Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim.. Seni tanımadan Hele seni böyle deli divane sevmeden Yalnızlık güzeldir diyordum Al başını, kaç bu şehirden Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git Git gidebildiğin yere git diyordum Oysa ki, senden kaçılmazmış Yokluğuna bir gün bile dayanılmazmış. Bilmiyordum. Yine de dayanmağa çalışıyorum işte Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye Rüzgar güzel bir koku getirmişse Saçlarını okşayıp gelmiştir diyerek avunuyorum Yaşamak seninle bir başka zamanı Bir başka zamanda seni yaşamak Her şeyden önce sen Elbette sen Mutlaka sen İster uzaklarda ol İster yanı başımda dur Sen ol yeter ki bu zaman içinde Ben olmasam da olur Seni bir yumağa sarıyorum yıllardır Bitmiyorsun Çaresizliğim gün gibi aşikar Su olup çeşmelerden akan güzelliğin İnceliğin ışık yüzüme vuran Sen güneş kadar sıcak Tabiat kadar gerçek Sen bahçelerde çiçekler açtıran Sudan, havadan, güneşten yüce varlık Sen, o tek sevgi içimde Sen görebildiğim tek aydınlık Bir nefeste benim için al Havasızlıktan öldürme beni Bulutlara, yıldızlara benim için de bak Susadım diyorsam Bir yudum su içmelisin Ben yorulduysam sen uyumalısın Ellerim sevilmek istiyor Saçlarım okşanmak istiyor Dudaklarım öpülmek istiyor Anlamalısın. Ağaçların yeşili kalmadı Gökyüzünün mavisi yok Bu dağlar o dağlar değil Rüzgarında kekik kokusu yok Kim bu çaresiz adam Bu kan çanağı gözler kimin Kaç gecedir uykusu yok Gündüzü yok Gecesi yok Yok Yok Anladım Sensiz yaşanmaz bu dünyada İmkanı yok. -------------------- DELİ OLMAK İŞTEN DEĞİL Düşüncem var, dağlar kadar Deli olmak işten değil Bende kış, alemde bahar Deli olmak işten değil İşiten yok, ağla bağır Tanrı dilsiz, alem sağır Düşünceler öyle ağır Deli olmak işten değil Arzu, o bitmeyen yarış Kara toprak sona varış Ömür dediğin bir karış Deli olmak işten değil Sonsuzluğa giden gemi Sürükler de düşüncemi Vehim sarar her gecemi Deli olmak işten değil Karanlık mal oldu bana Gerçek hayal oldu bana Dostlar! bir hal oldu bana Deli olmak işten değil -------------------- ALDANIŞ Yıkılmak,ezilmek her gün biraz daha Dostlar değişiyor aldanmalar değil, Aksimizden eser yok şimdi o sularda Çirkin olan biziz aynalar değil… Şerefsiz ellerin şerefe kaldırdıkları Şişeler,kadehler o cam kırıkları Götürün,götürün bu aydınlıkları İçimde güz başladı ilkbahar değil, Ne bir anlayışlı el,ne bir dost bakış Biraz ümit,biraz hayal sonra aldanış En güvendiğimiz tepelere kar yağmış Deniz o deniz değil,dağlar o dağlar değil… -------------------- ACILAR DENİZİ Ben acılar denizinde boğulmuşum İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni Duyarım yosunların benim için ağladıklarını Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek Baksana;herkes içime dökmüş artıklarını Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse Yılların içimde bıraktıklarını… -------------------- BİR YERDE ÖLÜM GÜZEL OLUYOR İnsan bir kere ölüyor ne fena Bu düzeni değiştirmeli Bir kere yaşamalı Çok çok ölmeli En büyük kederler bizim için Bizim için karşılıksız sevgiler Kör kuyular, çıkmaz sokaklar bizim için Dünyaya nasıl gelmişiz sormayın Saygı değer annelerimiz incinmesin Her yerim ayrı ayrı ölmeli Yoksa ölüm yok bana bu dünyada Bir kurşun beynime girsin Bir bıçak kalbime saplansın Kızgın bir demir dağlasın gözlerimi Sonra gelsin bir manga asker Sert bir komut Bir yaylım ateş Bırak kim bağlarsa bağlasın gözlerimi. Çok düşündüm bilek damarlarımı kesmeyi Rönesans öncesi devirlerden kalma zehir içmeyi Ve düşmeyi yüksek kulelerden mermerler üstüne Ayaklarıma taş bağlayıp denizler altında ölmeyi Yine de ölmedim görüyorsun, ölmedim O aşağılık hesaplar, küçük korkular bırakmadı beni Belki de sen bırakmadın, bilmiyorum Bıraksaydın çoktan unutmuş olacaktın Halbuki şimdi benden kaçman da zor Anlıyorum beni sevmen de zor Dedim ya bir yere kadar yaşamak güzel Ama bir yerde ölüm güzel oluyor. -------------------- BEŞİNCİ MEKTUP Ayrılık diye bir şey yok. Bu bizim yalanımız. Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var. Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun? Güneş çoktan doğdu. Uyanmış olmalısın. Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi? Öyleyse ayrılmadık. Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz. Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum. Önce beklemekten. Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan. İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın. Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar, Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini… Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını, Kanunlara saygı göstermesini, İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar. Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun. Ya o? Ya o? İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat, Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor, Saadet bekliyor yaşamaktan. Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık. Aradıklarının çoğunu bulamamış, Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak Göçüp gidiyor bu dünyadan. İşte yaşamak maceramız bu. Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak Ve yaşayıp beklerken ölmek! Özleme bir diyeceğim yok. O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası. O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı. O tek güzel yönü bekleyişlerimizin. İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı, Yaşantımız özlemlerle güzel. Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin. Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem. Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz. Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam; Seni özlediğim içindir. Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni; Seni özlediğim içindir. Yaşıyorsam; içimde umut varsa, Yine seni özlediğim içindir. Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki! -------------------- DENİZE KAVUŞAN NEHİR Sen üzerinde nice şafakların söktüğü Sevgi denizlerime akan büyük nehir Sen biraz ışık, biraz tılsım, biraz büyü Sen yıllardır yazıp bitiremediğim şiir Durmadan bir gül açar ellerinde pembe Sen nefes alışı en bakir güzelliğin Gözlerin midir parlayan gökyüzünde Bir güneş doğarcasına geceleyin Ne zaman seni düşünsem yaşamak güzel Bir bahar bahçesi olur güz bahçeleri En karanlıklarda bile uzanır bir el Kendiliğinden açar sabaha perdeleri Sen varsan dallarda kuşlar memnun Tüm çiçeklerin rengi değişik, kokusu başka Öylesine gerçek ki var olduğun Çarpar güzelliğin kıyılarıma dalga dalga Tutsam ellerini içim ürperir hazdan Başım döner gözlerin gözlerime değse Kalan tek hatıradır gülüşün bir yazdan Yokluğun da odur senin ölmek neyse Sen bastığın yerde çiçeklerin büyüdüğü Her zaman en güzel, her yerde eşsiz Sen yaprak, sen köpük, sen kuş tüyü Sen sevgi nehirlerimin aktığı büyük deniz -------------------- BEYAZ GÜVERCİN Süzülüp mavi göklerden yere doğru Omuzuma bir beyaz güvercin kondu Aldım elime, usul usul okşadım Sevdim, gençliğimi yeniden yaşadım Bembeyazdı tüyleri, öyle parlaktı Açsam ellerimi birden uçacaktı Eğildim kulağına; dur, gitme dedim Hâreli gözlerinden öpmek istedim Duydum; avuçlarımda sıcaklığını Duydum; benden yıllarca uzaklığını Çırpınan kalbini dinledim bir süre Ve uçmak istedim onunla göklere Ak güvercinin iri gözleri vardı Güzelliğinden fışkıran bir pınardı Soğuk sularından içtim, serinledim Çağlayan bir nehrin sesini dinledim Belki buydu sevmek hayat belki buydu Işıl ışıldım, gözlerim dopdoluydu Bir nağme yükseldi sevinçten ve hazdan Bir nağme yükseldi, güzelden beyazdan Uzattı sevgiyle pembe gagasını Birden öğrendim hayatın mânâsını Kaderde sevgiyi sende bulmak varmış Seninle bir çift güvercin olmak varmış -------------------- BİRGÜN Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa Bil ki seni düşünüyorum Bir vapur yanaşırsa rıhtımına bin,açıl Örtün karanlıkları masmavi denizlerde Ve dinle kalbimi bak nasıl çarpıyor nasıl O bütün özlemlerin koyulaştığı yerde Bil ki seni bekliyorum Bir sabah gün doğarken aç perdelerini,bak Sevinçle balkonuna konuyorsa martılar Kendini tadılmamış derin bir hazza bırak Dökülsün dudağından en umutlu şarkılar Bil ki seni istiyorum Gecelerden bir gece uyanırsın apansız Uzaklarda elemli,garip bir kuş öterse Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız Ve bir gün kabrimde bir sarı çiçek biterse Bil ki seni seviyorum -------------------- BİR AKŞAM GETİR BANA Bir akşam getir bana, Bütün akşamlardan farklı Hançerle güneşi batır deniz kan rengi olsun En güzel yerinde değişen ufkumuzun Yaşayalım, eskiden duyduğumuz masalı Zamanlar kalleş şimdi, herşey artık bir oyun Manzaralar hüzünlü insanlar ağlamaklı Bir akşam getir bana, gizlice ve en saklı Saatleri birer birer dudaklarında sun Günler; şimdi kırık bir cam parçası, boyalı Gel dinle, telleri ses vermiyor ruhumuzun Biz bu şehirin gürültüsünde kaybolalı Bir akşam getir bana, yaklaş, sessizce soyun Baksana perdeler inik, kapılar kapalı Sus! Akşamla gelişini kimseler duymamalı -------------------- BEKLEYEN Hangi yalnızlıktır iten seni bu sığ sulara Hangi şekilsiz gerçek bağlayan ellerini Kattığın bir acı gülüştür düştüğün korkulara Kim baksa gözlerine görür beklediğini Saçında bir tel vardır, o çağırır hüznü Ellerindir yorulmuş, anlaşılmamış, nemli, soğuk Bir rengi vardır dudaklarının saklayan gülüşünü Ne zaman baksam gözlerine ağlar bir çocuk Ne kadar gülsen ortada kırıklığın öyle gerçek Sen bir sarılarda, bir yeşillerde, bir morlarda Sanki bir kederdir ömrün hiç bitmeyecek Kimbilir seni bekleyen kim şimdi o yollarda Bilmediğim, görmediğin kim çıkacak o romanlardan Bir masal kahramanı mı? Ki kalmış eski zamanlardan -------------------- AFFET BENİ Bugün bütün iyi kalpliliğim üzerimde Cümle düşmanlarımı affettim Yediğim meyvalardan Kokladığım çiçeklerden af diliyorum Yerde yürürken gördüğüm Sebebsiz kanına girdiğim Zevk için öldürdüğüm Böceklerden af diliyorum Dağdan, topraktan, taştan Evlattan, akrabadan, arkadaştan Yağan yağmurdan, doğan güneşten Denizlerden, göklerden af diliyorum Yıllardır kahrımı çeken kadından Ondaki yaşamak ümidinden Baba evinden, ana sütünden Yediğim ekmeklerden af diliyorum Kadrini, kıymetini bilmediğim Hayali ile bahtiyar olmadığım Otuz yıl arayıp bulmadığım Geleceklerden af diliyorum. -------------------- AŞK MIYDI O? Aşk mıydı o, aşkımsı bir şey miydi Neydi çekip kendine, beni bağlayan Kanatan dudağımı, tenimi dağlayan Elleri ta içimde o dev miydi Etime bir alev değmişçesine Nasıl da yakardı öptüğü zaman Bir su gibi akıp gitti avuçlarımdan Yorgunum şimdi bin yıl sevmişçesine Hani o yalnız benim olan gül, kırmızı Gözlerimin önünde açılan sonsuz bahçe Hani, o var olmalarımız öpüştükçe O delice sürdürmeler yaşantımızı Hiç doymamak oysa, tene, kokuya, aşka Sarıldıkça güçlenmek, bütünlenmek Kudurmuş arzularla zamanı yenmek Ve en kuytularda buluşmak korka korka Kimi gün utanmak otlardan, çimenlerden Kimi gece mıhlamak gölgemizi duvara Varmak için o sevgiyle açılmış kollara Apansız düşmek yükseklerden bir yerden Oydu işte alıştığım, özlediğim şimdi de Sevgice bir tutku, aşkımsı bir yakınlık Avunmak… Kırık dökük anılarla artık Kimbilir? o geceler yaşanmadı belki de -------------------- BİR GÜN KALDI BİZE YAŞANACAK Dün kopan bir yapraktı,düşen bir kuru daldı Bugünden güzel değil bulacağın yarında Aç ellerini bir bak yanan avuçlarında Dün gitmiş yarın yok bize bir bugün kaldı Bir bugün kaldı bize birlikte yaşanacak Bir bugün öyle güzel ve dopdolu özlemli Dalından yeni kopmuş tomurcuk güller gibi Bir bugün herşeyiyle taptaze ve sımsıcak -------------------- AŞK ÇİZGİSİ Bütün yollar aşktan geçiyor, görüyor musun? Bir aşk çizgisi var her şeyden öte O çizgiden başka bütün çizgiler Aşkı tüketmede Kimi dik çizgilerin kimi paralel Eğri büğrüsü, düzgünü, kalını, incesi Ve bir gün sarıyor bütün çizgileri Ölüm çizgisi Bense hep seni çiziyorum kağıtlara, duvarlara Yeşillerle, morlarla, mavilerle Resmini yapıp adını yazıyorum Renk renk çizgilerle Tut ki iki noktayız birbirinden uzak Bir çizgiyle aramızı birleştiriyorum Sonra bir ev yaparak çizgilerden İçine seni yerleştiriyorum Başlıyoruz geometrik yaşamlara Nokta nokta, şekil şekil Ve bir tek çizgi oluyoruz seninle, mutlu Öbür çizgiler umurumuzda değil Her düşünce aşka teğet geçiyor Tanığı çizgiler var olduğumuzun Bir aşk çizgisi var her şeyden önce Bütün yollar aşktan geçiyor, görüyor musun? -------------------- BENİ KÖR KUYULARDA Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın, Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın, Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı; Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın. -------------------- BANA BİR ŞARKI SÖYLE Özledim sesini ne olur konuş Bir gül açtır zamanların ötesinden Karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün gel Gök mavisinden, deniz mavisinden Bana bir şarkı söyle İçimde bir şey kımıldıyor Gözlerim kan çanağı, yorgunum, uykusuzum Bir baksana ne haldeyim deli divane Yaralıyım, çaresizim umutsuzum Bana bir şarkı söyle Yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt Dökül karanlığıma ışıklar gibi Al beni, en uzaklara götür Sesin, aksın içimde bir pınar gibi Bana bir şarkı söyle Bütün renkleri kat birbirine Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan Bana bir şarkı söyle Yağan kar nasıl hazin yağar bilirsin Kurşuni bir gökyüzünden ağlamaklı İşte öyleyim, kapkarayım bugün gel En hüzünlü sesinle, en dokunaklı Bana bir şarkı söyle.. -------------------- DOST BİLDİKLERİM Sanırdım gündüzdü onlarla gecem İçimde ümitti dost bildiklerim Ne zaman yıkılıp yere düştüysem Bırakıp da gitti dost bildiklerim Hepsi varken baharımda, yazımda: Kışın bir burukluk kaldı ağzımda Seneler senesi oysa gözümde Cihana eşitti dost bildiklerim Nerde o sözlere kandığım günler? Her gülen yüzü dost sandığım günler Acıdan kahrolup yandığım günler Ta canıma yetti dost bildiklerim Meydana çıkalı asil çehreler Aydınlanmaz oldu artık geceler Yalanlar tükendi, indi maskeler Birer birer bitti dost bildiklerim Korkar oldum bana *dostum* diyenden Yoksa yok olandan, varsa yiyenden Ne onlardan eser kaldı ne benden Beni benden etti dost bildiklerim -------------------- BÜYÜK YALNIZLIK Önce çaresizlik çaldı kapıları Sonra yoksulluk Bütün aşina çehreler silindi aynalardan Bir anda boşaldı dünya Yapayalnız kaldık Tez tükendi umut ekmeği Bitiverdi suların hayali Çevirdik derin bir karanlığa gözlerimizi Sen ey büyük yalnızlık Bir sen terketmedin bizi -------------------- BENDEN KURTULMAK Size hayır dedikçe vazgeçemiyorum Soluk soğuğa koşuyorum peşinizden Üç öğün yediğim dudaklarınız Zamanı içiyorum gözlerinizden Gece oldu mu bir seviniyorum ki Duvarlara gölgeniz düşüyor Durmadan uzuyor boynunuz bende Enseniz güzel ya daha güzelleşiyor Tutup gölgenizi soyuyorum Meydana çıkıyor güzelliğiniz O çizgiler, o üçgenler, o yuvarlaklar O şeyler benden gizlediğiniz Hepsi bir bir aşikar oluyor Siz uyurken sizden uzakta Aynı yastığı paylaşıyoruz her gece Ben bir yatakta, sen bir yatakta Gördünüz mü yine kahroldunuz işte Öpüşmekten, sevişmekten, yorulmaktan Bari evet deyin de kurtulun Böyle her gece benim olmaktan -------------------- BİR GECE ANSIZIN GELEBİLİRİM Bu kadar yürekten çağırma beni! Bir gece ansızın gelebilirim. Beni bekliyorsan, uyumamışsan, Sevinçten kapında ölebilirim. Belki de hayata yeni başlarım, İçimde küllenen kor alevlenir, Bakarsın hiç gitmem kölen olurum, Belki de seversin beni kim bilir. Kal dersen, dağlarca severim seni, Bir deniz olurum ayaklarında, Aşk bu özleyiş bu, hiç belli olmaz, Kalbim duruverir dudaklarında. Ya da unuturum kim olduğumu, Hatırlamam belki adımı bile, Belki de çıldırır, deli olurum, Sana kavuşmanın heyacanıyla… Aşk bu, bilinir mi nereye varır, Ne durdurur özlemini, seveni… Bakarsın ansızın gelebilirim, Bu kadar yürekten çağırma beni. -------------------- UNUTULMAYANLAR Biliyorum, unutamayacaksın! Ağır ağır geçecek mevsimler, Bir bir ağaracak saçının telleri Solacak albümde eski resimler. Beni hatırladıkça için ürperecek, Boşanan gözyaşlarını tutamıyacaksın. Boşuna zorlama kendini, sevdiğim; Biliyorum, unutamayacaksın. Ve biliyorsun, ben de unutamayacağım, Eskimeyecek içimde sana ait ne varsa Şöhretmiş, servetmiş herşey geçiyor, inan Dostluklar ve sevgiler kalıyor, kalırsa. Sen benim gökyüzümdün, denizim, toprağımdın, Şimdi bir hatıra olamazsın belirsiz, uzak Biliyorsun bazı şeyler vardır elimizde olmayan İşte öyle imkansız birşey seni unutmak. Zannetme ki herşey bitti sevdiğim; Birgün yeşerecek şu sararmış yapraklar. Ve bundan sonra kim severse dünyada; Seni ve beni hatırlayacaklar -------------------- BİR PINARSIN İÇİLEN AMA HİÇ KANILMAYAN Bir pınarsın içilen ama hiç kanılmayan Seveni yanıltmayan, sevince yanılmayan Özlenen sen, özleyen sen, özleten sen Varken doyulmayansın, yokken dayanılmayan -------------------- AŞKTI O Aşktı o! Değiştiren tüm gecelerimi Aşktı o! Beni durup yenileyen Oydu, duygulu yapan hoyrat ellerimi Oydu, dolu dizgin gidişime dur diyen Bir bıçağın keskin yüzünde kan lekesiydim Aşktı yine beni yıkayan, arıtan su Böyle ak pak olacağımı bilir miydim? İçimde açmasaydı o sevmek duygusu Ben bir tutsağım şimdi sevgiye, gönüllü Çözmeyin ellerimi, zincirlerim kalsın Görsün prangalarım o doğacak günü Ve bu dünyaya aşk dolu şiirlerim kalsın Seninle her yerde güzel, her zaman yeni İstemem, sensiz hatırlamasınlar beni. -------------------- BİR GÜN KAPINA GELSEM Bir karanlık geliyor yokluğunun ardından Ne zaman güneş batsa bu son gecem diyorum Vazgeç yalan dünyanın köhne saltanatından Yetişir bunca keder, bunca elem diyorum Her şey sağır içimde ne şiir ne musiki Dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski Öylesine çözülmüş, öyle dağılmışım ki Bu ne bitmez ayrılık bu ne özlem diyorum Beni çağırdığını bir defa duyabilsem Avuçlarımda ateş, yorgun gözlerimde nem Aşarak denizleri bir gün kapına gelsem Başımı duvarlara vurup ölsem diyorum -------------------- BEKLEYENLER İÇİN Bir ayak sesi duymayayım Kapıya koşuyorum Gelen sen misin diye Bir sarı saç görmeyeyim Yüreğim burkuluyor Ağlamaklı oluyorum Her şey bana seni hatırlatıyor Gökyüzüne baksam Gözlerinin binlercesini görürüm Bir rüzgar değse yüzüme Ellerini düşünmeden edemem Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer Tadı senden gelir Yediğim yemişlerin İçtiğim içkilerin Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı Bu emsalsiz hüzün Seni beklediğim içindir Resmine bakamaz oldum Uykulardan korkuyorum artık Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada Ve şu saat geldiğin anda Durabilir sevincinden Zaman çıldırabilir Çünkü benim dünyamda Ölümsüzlük, seni sevmek demektir. Bir çocuk doğmayı bekler Bir ağır hasta ölmeyi Bitkiler yağmur ve güneşi bekler Yalnız bir kadın sevilmeyi Ve düşün ki bir adam İçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi Seni bekler Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi Sen gelinceye kadar Pencerem kapalı duracak Rüzgar gelmesin diye Artık perdeleri açmayacağım Gün ışığı girmesin diye Sonra kahrolacağım Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta Ve günlerce gecelerce haykıracağım Nerdesin diye, nerdesin diye Bir gün bu kapıdan sen gireceksin Biliyorum Ergeç bu bekleyişin bir sonu gelecek Yıllarca sonra Öldüğüm gün bile gelsen Bütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutup Çocuklar gibi sevineceğim Kalkıp sarılacağım ellerine Uzun uzun ağlayacağım -------------------- BİR FOTOĞRAFTA SEN Dün bir fotoğrafta gözlerini gördüm İki uzak yıldız gibiydiler, dalgın Bilsen neler anlattı bana, sessizce Bir sevgiyle derinleşen bakışların. Orda değildin sanki, bir başka yerde Ötelerde, uzakta benimle vardın Güzellikler bahçesi ayna gibi Yansıdığını gördüm yüzünde aşkın. Bir ara çıktın resimden usulca, ürkek Bir ceylan gibi kollarıma atıldın Özlemli dudaklarınla yangın yangın Seni gördüm, yaşadım bir fotoğrafta Her zamankinden daha çok bana yakın Gelecek o mutlu günleri anlattın. -------------------- BİR GÜN ANLARSIN Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez. Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya, Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında Ne çarşaf halden anlar ne yastık. Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık. Onun unutamadığın hayali, Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine. Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın. Sevmek ne imiş bir gün anlarsın. Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu. Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin. Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için, Vurursun başını soğuk taş duvarlara. Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın. Duyarsın, Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın. Sevmek ne imiş bir gün anlarsın. Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin. Niçin yaratıldığını. Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini. Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini. Boşuna geçip giden günlerine yanarsın. Dolar gözlerin, için burkulur. Sevmek ne imiş bir gün anlarsın. Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların. Sevilen gözlerin erişilmezliğini. O hiç beklenmeyen saat geldi mi? Düşer saçların önüne, ama bembeyaz. Uzanır, gökyüzüne ellerin. Ama çaresiz, Ama yorgun, Ama bitkin. Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın. Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı. Sevmek ne imiş bir gün anlarsın. Bir gün anlarsın hayal kurmayı; Beklemeyi, ümit etmeyi. Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi. Lanet edersin yaşadığına… Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın. O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden. Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Manje_Loa Yanıtlama zamanı: Ağustos 6, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 6, 2008 BEN SENİN EN ÇOK Ben senin en çok sesini sevdim Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren Bana her zaman dost, her zaman sevgili Ben senin en çok ellerini sevdim Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak Nice güzellikler gördüm yeryüzünde En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak Ben senin en çok gözlerini sevdim Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil Ben senin en çok gülüşünü sevdim Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran Unutturur bana birden acıları, güçlükleri Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman Ben senin en çok davranışlarını sevdim Güçsüze merhametini, zalime direnişini Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim Tüm çocuklara kanat geren anneliğini Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini Ben senin en çok bana yansımanı sevdim Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni… -------------------- BELKİ BİR GÜN DUYARSIN DİYE Bu nasıl sevgi böyle? Bu nasıl tutku? Bu nasıl özlem? Ne zaman gözlerini görsem Bir çoğalıyorum, bir eksiliyorum Mutluyum varsın diye Al uzattım ellerimi Seni sarsın diye Ceylanım! Belki bir gün duyarsın diye Çıkmışım bir dağ başına sana türkü söylüyorum Ne güzel ellerin var incecik Ne güzel saçların var sapsarı Anlasana o yalansız gözleri O kirpikleri, o dudakları Düşündükçe baştanbaşa özlem kesiliyorum Al desem, sana ömrümü versem Korkarsın, alamazsın ki Dur desem, kaçarsın yine ceylanım Gül desem, ağlarsın Gel desem, gelmeyeceksin, biliyorum Bu engeller bana göre değil oysa Ben bu dağları aşarım Geçerim bu denizleri, korkma İşte düştüm yollara Dur, bekle beni, geliyorum Sevmek inancım, tutkum benim en eski Dağıtsam dünyalara yeterdi bu sevgi Düşünsene, anlasana ceylanım Sen yoksan ne farkeder ki Ha öyle ölmüşüm, ha böyle ölüyorum -------------------- İSTANBUL Evin içinde bir oda, odada İstanbul Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm Çekmeğe başladı, oltada İstanbul Bu ne biçim su, bu nasıl şehir Şişede İstanbul, masada İstanbul Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım Nereye gidersen git, orada İstanbul. -------------------- BEN EYLÜL SEN HAZİRAN Bir eylüldü başlayan içimde Ağaçlar dökmüştü yapraklarını Çimenler sararmıştı Rengi solmuştu tüm çiçeklerin Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı Katar gidiyordu kuşlar uzaklara Deli deli esiyordu rüzgar Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar Neydi o bir zamanlar Sevmişliğim, sevilmişliğim O heyheyler, o delişmenlikler neydi Ne bu kadere boyun eğmişliğim Ne bu acıdan korlaşan yürek Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım Beni kötü yakaladın haziran Gamlı, yıkık eylül sonuma Bir ilk yaz tazeliği getirdin Masmavi göğünle Cana can katan güneşinle Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime Çiçekler açtı dokunduğun Çimler büyüdü yürüdüğün Ve güller katmer oldu güldüğün yerde Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi Oldurduğun yemişlerin ağırlığından Dallarım yere değiyor Güneşi batmadan saçlarının Bir dolunay doğuyor bakışlarından Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan Ölebilirim artık Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma Baksana; parmak uçlarım ateş Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan Benimle meydan oku her çaresizliğe Benimle uyu, benimle uyan Birlikte varalım on üçüncü aylara Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Eylül 12, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 12, 2008 İSTANBUL YOKTU SEN OLMASAYDIN Ben nice İstanbullar gördüm sana gelinceye kadar Kirli paçavralara benzerdi insanları Dostluktan, vefadan yoksun. Bölünmüş, dağılmış, parçalanmış Ve her biri kendi ağırlığıyla ezilmiş, yorgun. Yüzümde dolaşan birer iğrenç böcekti gözleri Bir tutsam Yapışır kalırdı ellerime en çirkin yerleri Evlerinde bulduğum yalnızlık Sokaklarında bulduğum upuzun bir kahırdı. Günler boyunca Bir başka karanlık gelirdi Karanlığın biri kaybolunca Güneşler doğardı görmezdim. Bir ses durmadan ölüme çağırırdı beni Bilmezdim bu şehirde senin yaşadığını. Bilmezdim... Zindandı bütün meyhaneler Duvarlar karaydı Köhne bir Bizans eskisiydi İstanbul sensiz. Semt semt bir ağır yorgunluktu Sürekli bir aldanıştı sokak sokak Benden en uzak sevgilerde yaşadım yıllarca O büyük yalanlarda yaşadım. Senden habersiz bir ölü gibi Senden uzak zamanlarda yaşadım. Mabetler yıkıldı içimde Umutlar hayaller yıkıldı Bir gün bütün İstanbul yıkıldı. Sokaklar kaydı ayaklarımın altında Gün oldu kalabalık meydanlarında inançlarım yıkıldı Gün oldu Gözlerime çiviler çakıldı merhametsiz. Toz toz oldum, duman duman oldum Aldığını geri vermedi yıllar Yitirdim kendimi bu rezil şehirde Seni buluncaya kadar. Eskiden bir lale hatırlardım Yada mavi mavi bir deniz İstanbul denince Serin rüzgarlar okşardı saçlarımı Rıhtımlar balık balık kokardı. Ne zaman Yumsam gözlerimi bir gemi kalkardı. Vapur düdükleri durmadan öterdi. Eskiden bir İstanbul vardı bilmediğim Bana yeterdi. Sonra kaç yıl yaralı bir hayvan gibi Gezdim sokaklarında Sonra kaç yıl bir sevgi aradım İstanbul’u aradım. Belki de seni aradım bilmeden Ayaklarımın dibinde denizler can çekişti Şehirler parçalandı Bir çağ öldü gözlerimin önünde Benim en güzel çağım öldü. Bizi topraktan yarattılar Gel gör ki... Bu şehirde Benim toprağım öldü. Seni aradım bu şehirde yıllarca Yana yakıla seni.. Sen kimdin, sen neredeydin kim bilir? Hep böyle sensiz miydi bu şehir. Bu şehir İstanbul muydu ? Öyleyse sensiz yaşanmazdı bu şehirde Gemiler demir almazdı Trenler işlemezdi Sen olmasaydın Bir ömür bitip Yepyeni bir ömür başlamazdı içimde Bahar gelmezdi Ağaçlar çiçek açmazdı Seni bulmasaydım Ve ben yoktum İstanbul yoktu Sen olmasaydın Ümit Yaşar Oğuzcan Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.