Ram Oluşturma zamanı: Eylül 10, 2013 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 10, 2013 " Tanıştırılnamız gerekmiyor; resmi davranmamız gerekmez. Ben sizleri gerçek kardeşlerim olarak selamlıyorum. Ben kendi elimi uzatıp yine kendi elimi sıkıyorum. Kendimi kucaklamakta tereddüt eder miyim? Hayır, çünkü sizi kendim gibi seviyorum. Ben de sizin gibiyim; isimsiz, yaşsız ve ebediyim. Birlikte, gerçek alçak gönüllülük içinde, biz Tanrı ile biriz. " ''Eğer insan büyük yabancıyı -yani kendisini- tanıyacaksa, bırakın o kendi küçük tapınağına girip kapıyı kapatsın. Orada, o en tehlikeli düşmanını bulacak ve ona hakim olmayı öğrenecektir. O, kendi gerçek benliğini bulacaktır. Orada o en hakiki dostunu, en bilge öğretmenini, en güvenli danışmanını -yine kendisini- bulacaktır. Orada o Tanrı'nın sonsuz ateş olarak , tüm iyiliğin ve tüm gücün kaynağı olarak bulunduğu sunağı, kendisini bulacaktır. O, Tanrı'nın sessizliğin en derin yerinde bulunduğunu bilecektir. O, kendi içinde Kutsalların Kutsalı'nın bulunduğunu görecektir. O, her arzusunun Tanrı'nın zihninde bulunduğunu ve dolayısıyla Tanrı'nın arzusu olduğunu hissedecek ve bilecektir. O, tıpkı ruhunun ve bedeninin iki ayrı şey olarak görünmesi gibi iki ayrı şey gibi görünen Tanrı ile insanın bu ayrılığının sadece bilinçte olduğunu, ama gerçekte onların bir olduğunu idrak edecektir. Çiçeğin ideal imgesi en küçük ayrıntısına kadar tohumun içindedir. Aynı şekilde Tanrı her çocuğa ait imgeyi, kendini onun vasıtasıyla ifade etmek istediği kusursuz imgeyi zihninde tutar. Eğer Tanrının kendini bizim vasıtamızla ifade etmesine izin verirsek, bu ideal ifade biçiminden daha çok şey elde edebiliriz. Ancak işleri kendi elimize aldığımızda sorunlar ve zorluklar başlar. Bize sizden farklı olmadığımız öğretilmiştir, bu sadece anlayışta bir farklılıktır." Tüm farklı izm’ler, mezhepler ve inançlar hepsi iyidir, çünkü onlar eninde sonunda takipçilerini gözden kaçırdıkları derin bir gerçeğin idrakine götürecektir. İnsanı her şeye sahip olmaya götürecek şeyin bu olduğunu biliyoruz. Kişinin sahip olmadığı, ama olabileceği bir şeyin bulunduğunu bilmesi onu o şeye sahip olmaya zorlayacaktır, her şeyde ilerleme böyle kaydedilir. Fikir önce Tanrının bilincinden insanın bilincine aktarılır, ne var ki insan bir yanılgıya düşüp fikrin geldiği kaynağı tanıyamaz, onun tümüyle kendi fikri olduğunu sanır ve Tanrıdan uzaklaşır. Tanrının insan için öngördüğü mükemmelliği Onun vasıtasıyla ifade etmek yerine kendi bildiği gibi ifade eder. Böylece kusursuz biçimde tezahür etmesi gereken şeyi kusurlu bir biçimde tezahür ettirir. Eğer insan her fikrin Tanrının mükemmel bir ifadesi olduğunu idrak etse, fikir gelir gelmez onu kendi ideali yapsa, ondan fani ellerini çekebilse ideal kusursuz bir biçimde tezahür eder. İnsan mükemmelliği ifade etmeyi böyle öğrenecektir. Bilmesi gereken tek şey, zihin gücünün tamamen dışına çıkıp direkt Tanrıdan geleni ifade etmektir. İnsan Tanrı'nın suretinde yaratıldığından, Tanrı insana tam olarak O'nun yarattığı gibi yaratma gücü vermiştir. Ve Tanrı, insanın o gücü kendi kullandığı gibi özgürce ve tam olarak aynı şekilde kullanmasını beklemektedir. Önce ihtiyacı algılayarak; sonra bilinçte tuttuğumuz -Evrensel Madde Özü'nden dolacak- kalıbı dolduracak ideali düşünüp, hayal ederek; sonra 'Olsun' diyerek. Sevmek, Tanrı'nın sınırsız hazinelerinin kapılarını açar. Eğer seversek, vermemek elimizde değildir; vermek ise kazanmaktır ve sevgi yasasını yerine getirmektir. O zaman vererek, o sonsuz, 'ölçtüğümüz ölçüyle ölçülme' yasasını harekete geçiririz. Hiçbir alma düşüncesi olmadığında, almaktan kaçınmak olanaksızdır; çünkü verdiğiniz bu bolluk size bu yasa gerçekleştirildiği için geri dönecektir: 'Verin ki size de verilsin. Çünkü siz ölçtüğünüz ölçüyle ölçüleceksiniz.' Maddi hiçbir şeyin bulunmadığını, her şeyin aslında Ruhsal olduğunu yeterince idrak etmeliyiz. Bizim için maddi bir evren yoktur, görünen evren Ruhun tezahürüdür, bu yüzden de Ruhsaldır ve Ruhun yasasıyla yönetilir. İşte üstatlara güç veren de bu bilgidir, bireysel gücün tüm sırrı burada yatar! İnsan Tanrının suretinde yaratıldığı için Tanrı insana kendinin yarattığı gibi yaratma gücü vermiştir. Tanrı insanın o gücü kendisi gibi özgürce kullanmasını beklemektedir. Önce ihtiyacı algılayarak, sonra bilinçte tuttuğumuz Evrensel Özden kalıbı dolduracak ideali düşünüp hayal ederek, sonra da “Ol” diyerek. Ve de öyle olacaktır! Sevgili üstadlar, Tanrı sizi kendi suretinden yaratmadıysa başka neyden yaratmış olabilir? Grubumuzdan biri, düşünce ve sözlerimizin yaşamlarımız üzerinde bir etkisi olup olmadığını sordu. Kadının ileri uzattığı elinde küçük bir taş belirdi ve kusursuz bir İngilizceyle konuşmaya başladı: “ Şimdi bu çakıl taşını su dolu kaba atıyorum. Gördüğünüz gibi genişleyen halkalar kabın kenarına çarptıktan sonra taşın suya düştüğü noktaya geri dönüyorlar. Aynı şey her düşünce ya da söz için de geçerlidir. Onlar da belirli titreşimleri harekete geçirerek yayılır, sonra onu çıkaran kaynağa geri dönerler.Yollanan söz ya da düşüncenin olumlu ya da olumsuz olmasına bağlı olarak hüküm de olumlu veya olumsuz olacaktır. Her düşünce ya da söz tohum haline gelir, bu tohum zihinde tutulur, daha sonra da fizik formda ifade edilecek bir kavram ya da görüş olur. Kusursuzluk düşünceleri kusursuzluğu, kusurluluk düşünceleri ise kusurluluğu meydana getirir. Ruh insanın çağrısına bu şekilde yanıt verir, insan söz ya da düşüncesiyle istediği şeyi alır. Sizi cennetten ayıran tek şey, cennet çevresinde yaratmış olduğunuz maddi düşünce sisidir, bu da Tanrısallığı Kuşatan gizeme neden olmuştur. Ama bu gizem perdesi şimdi yavaş yavaş bir kenara çekilmekte ve hiçbir gizemin olmadığı görülmektedir. Grubumuzun şefi “Bir arzu ifade edilir edilmez gerçekleşebilir mi ?” diye sordu. Ev sahibemiz bu soruyu şöyle yanıtladı: “Eğer arzu doğru biçimde ifade edilmişse gerçekleşir. Arzunuzu ifade ederken olumlu sözcükler kullanın. Arzu ettiğiniz mükemmel durumdan başka bir şeyi ifade etmeyin. Sonra da ruhunuza sadece ve sadece o tohum fikri ekin. Hastalığınızın iyileşmesini değil mükemmel sağlığı tezahür ettirmeyi, uyumsuzluktan, sefaletten ve sınırlamalardan kurtulmayı değil uyumu ifade etmeyi ve bolluğu yaratmayı dileyin. Tüm olumsuzlukları eski bir giysiyi çıkarıp atar gibi fırlatıp atın, çünkü onlar artık eski ve size küçük gelen şeylerdir. Onlara dönüp bakmayın bile, çünkü onlar hiçbir şeydir. Arzunuzun ne zaman, nerede gerçekleşeceğini Tanrıya bırakın. Yapmanız gereken tek şey sadece isteğinizi bildirmek ve onu istediğiniz o anda aldığınızı bilerek kutsamak, yani Tanrıya şükretmektir. Sürecin tüm ayrıntıları Baba’nın işidir. “Diyelim ki arzu ettiğiniz şey buzdur. İşe buz sözcüğünü gelişigüzel biçimde söyleyerek mi başlarsınız? Eğer böyle yaparsanız gücünüzü her yöne dağıtmış olur, hiçbir şey elde edemezsiniz. Önce arzu ettiğiniz şeyin zihinsel bir resmini oluşturmalı, bu görüntüyü elde edene dek onu yeterince uzun süre zihninizde tutmalı, sonra o görüntüyü tamamen bırakıp direkt Evrensel Tanrı Özüne bakmalısınız. Bu Özün Tanrının bir parçası olduğunu, dolayısıyla sizin bir parçanız olduğunu ve bu Özde ihtiyaç duyduğunuz her şeyin bulunduğunu, Tanrının bu Özü size kullanabileceğiniz kadar hızlı bir biçimde aktardığını ve bu kaynağı asla tüketemeyeceğinizi bilmelisiniz. Arzularını gerçekleştirmiş herkesin, ister bilinçli isterse bilinçsiz arzusunu bu Özden yaratmış olduğunu anlamalısınız. Şimdi düşünceniz ve vizyonunuz tek merkezi atomda, Tanrıda sabitlenmiş olarak arzunuzu onun üstünde damgalayana dek o atomu tutun. O zaman o atomun titreşimini buza dönüşünceye dek düşürmüş olacaksınız. Sonra o atomun çevresindeki tüm atomlar hızla arzunuza itaat edecek, onların da titreşimi düşecek ve sonunda onlar da merkezi parçacığa yapışacaklardır. Böylece bir anda istediğiniz buza sahip olacaksınız, bunun için çevrenizde su olması da gerekmez, sadece o ideale ihtiyacınız var.” “Sizler ruhsal olanın maddi olanı Kuşattığını ve ondan üstün olduğunu keşfedeceksiniz. Ruhsal olanda yüksek bir yasa bulunduğunu, bu yasaya uyduğunuzda Başarıya ulaşacağınızı göreceksiniz. Ruhsal olanda, mekanik ya da maddi olandan daha fazla gizem olmadığını da göreceksiniz. Şimdi size zor görünen şeyler basitleşecek, tıpkı maddi olanın üstesinden geldiğiniz gibi onların da üstesinden geleceksiniz. Burada gerekli olan tek şey sürekli çaba göstermektir.” “Biz tüm Zeka ile bir olduğumuzda, kendimizi o Zekanın gerçek bir parçası olarak kabul ettiğimizde ve onun Büyük Prensip, yani Tanrı olduğunu bildiğimizde çok geçmeden Evrendeki tüm Zekanın bizimle birlikte çalıştığının bilincine varırız. Ayrıca tüm büyük Zekanın olduğu gibi, bedenin her bir hücresinin zekasının da bizimle kusursuz bir uyum ve birlik içinde çalıştığını idrak ederiz. Bu ittifak kurduğumuz Kozmik Zihindir. Gerçekten de biz o Zihnin ta kendisiyiz, Evrenin Öz Bilinciyiz. Bunu hissettiğimiz anda kimse tanrılığımızı engelleyemez. Söz hastalık ve şifadan açılınca Bagget İrand adlı dostumuz şöyle dedi: “Hastalık düşüncesi ve hastalık sadece neden ve sonuçtur. Nedeni silin, bağışlayın o zaman sonuç da ortadan kalkar. Yanlış inancı silin hastalık son bulur. Bu İsa’nın başvurduğu tek şifa yöntemiydi. O yardım ettiği insanın bilincindeki yanlış imajı silmiştir. Önce kendi düşüncelerini Tanrısal Zihnin düşünceleriyle birleştirerek bedeninin titreşimlerini yükseltir, düşüncelerini sürekli Tanrısal Zihnin mükemmel insan idealiyle uyum içinde tutar, böylece bedeninin titreşimleri Tanrısal Zihnin titreşimleriyle uyum içine girerdi. Sürekli Tanrısal mükemmelliği düşünerek bedeninin titreşimlerini yükselttiğinde, karşısındaki kötürümün titreşimlerini bilincinden kötürümlük imajını silebileceği noktaya dek yükseltirdi. Sonra da adama kalk yürü derdi ve adam kalkıp yürürdü. O anda kusursuzluk bir anda gerçekleşir ve bağışlama tamamlanırdı. Eğer kusurluluğu seçerseniz, sonuç kusurluluk olana dek titreşimlerinizi düşürürsünüz, yani ektiğinizi biçmekten kaçamazsınız. İsa’nın tüm şifaları zihinsel nedeni ortadan kaldırmaya dayanıyordu. “İstediğimiz şeyi yaratmak, merkezi bir noktaya ya da ideale odaklanmış güdüleyici bir düşünceyi gerektirir, siz ideali ifade etmeden hiçbir şey meydana gelmez. Bir zamanlar insan güdüleyici merkez olduğunun tamamen farkındaydı, kökeninin ve hakimiyet alanının bilincindeydi. Ama sonra çok az kişi dışında hemen herkes bu Tanrısal armağanı bıraktı, bugün çoğunluk bu Tanrısal niteliğin farkında değil." “Bir gün gelecek bilim hiçbir şeyin maddi olmadığını kanıtlayacaktır. O zaman var olan her şeyin evrene dağılmış sayısız parçacık içeren ve titreşim frekansına yanıt veren tek bir unsura indirgenebileceğini, nesnelerin mükemmel bir denge ve uyum içinde olduğunu insanoğlu görecektir. Tüm evreni kaplayan bu Evrensel Öze form vermek için bir başlangıç hareketi gerekir, düşünceniz ve eyleminizle bu parçacıklara yön verebilirsiniz. İlerde bilim adamlarınız hareketsiz olan, hareketsiz olduğu için de anlaşılamayan bu gücün varlığını keşfedecektir. Maddi olarak gördüğünüz oluşum, tüm farklı tezahürleriyle düzenli bir evrim sürecinde ortaya çıkmıştır. O sandığınız gibi maddi bir evren değildir, çünkü ruhtan ortaya çıkmıştır, yani ruhsaldır." “Ruh titreşen ve yaratan güçtür, sadece var olduğunu bilerek o titreşime girip onun gücünü kullanabilirsiniz. Bu ne uzun yıllar çalışmanızı, ne de eğitimden geçmenizi gerektirir. Sadece titreşimin var olduğunu bilin ve kabul edin, sonra bırakın o içinizden aksın. Siz yaratıcı Zihin Özüyle birsiniz. Eğer Tanrının var olan tüm şey olduğunu, tüm uzayı doldurduğunu idrak ederseniz Tanrı olursunuz. Bu gücü dışarı yaydığınızda, tekrar yaymanız için daha fazlası gelir, yani mevcudu tüketemezsiniz. O gücü bulmak için sessizleşmeniz yeterlidir, en yoğun karmaşa içinde bile ona ulaşabilirsiniz. Tanrı dışınızdaki bir varlık değildir, düşünce ve eyleminizle üretip canlandırabileceğiniz o güçtür. Bu gücün içinizde ve tüm çevrenizde olduğu doğrudur, ama var olduğunu bilene dek o hareketsiz kalır, varlığını keşfettiğinizde sınırsız biçimde içinizden akar. İşte o zaman semavi ordular emrinizi yerine getirmek için uçarak gelirler. O zaman Mesih, yani Tanrı insan olursunuz. Onun sahip olduğu her şey sizindir, çünkü siz O’sunuz.” Pasajların alındığı kaynak: Ölümsüz Üstadların Yaşam ve Öğretisi, Akaşa Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Falcon Yanıtlama zamanı: Mayıs 29, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 29, 2014 Cidden anlamak kolay ve güzel fakat sadece bu kadar.en azından benim için. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
NewWorldOrder Yanıtlama zamanı: Ağustos 7, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 7, 2014 Kendilerinden üstün olarak yaratılan insanoğlunun sahip olduğu bilgi birikimleri ve ruhani titreşim yoğunluğunu kendilerine karşı 'negatif' olarak algılayarak bu negatifliği evrenselleştirerek 'diğer bütün varlık gruplarını' da kendi düşünce formlarında birleştirmeyi başarıp insanoğluna büyük bir kin ve nefretle saldırırlarken, bu kardeş eli nerdeydi ? Bizleri hastalıklı ve ölümlü bedenlere hapsettiler. Beynimizin büyük bir kısmını kullanmamızı engellediler. Kromozom sayımızı azalttılar/pasifleştirdiler. Kitlesel telepati yoluyla gezegenimiz insanını kontrol altında tutarak robotlaştırdılar. Sistemi; insanların sahip oldukları ruhaniyetin farkın varamamaları üzere müthiş olarak tasarladılar. Ve bizleri içinde bulunduğumuz maddesel ilüzyona hapsettiler. İnsanoğlunun kurduğu medeniyetleri sular altına gömerek, üzerine bir manyetik alan yerleştirdiler ve burnumuzun dibinde yatan gizli gerçekleri görmemizi engellediler. Gezegenimize yardım amaçlı gelen pozitif varlıkları gezegenimizden farklı yollara başvurarak uzaklaştırdılar ve yardım almamızı engellediler. Işık ve Sevgi ' nin yerini, Karanlık ve Nefrete bırakmayı tercih ettiler. Kendilerine ait kişilikleri, karakterleri, duygu ve düşünceleri olmayan; sahip oldukları benliği ve bilinçleri farklı benlik ve bilinçlerle kamusallaştırarak birer bilgisayar yazılımı haline geldiler. Yüksek egolarının sonucunda, sistemin içine sıkışıp kaldılar. Yediğimiz içtiğimiz her şeyde çakralarımızı açmamızı engelleyecek kimyasallar bulunur, teknoloji yoluyla hipnoz altında alınırız ve bunun farkına bile varamayız. Sahip olduğumuz ruhaniyetin farkın varmamızı engellemek müthiş olarak tasarlanmış bir sistemin içerisinde, insanların kurtuluşa ermesini sağlayacak olan bilgi birikimleri islamiyete bakarak görmenizi tavsiye ederim. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ram Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2015 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2015 Kendilerinden üstün olarak yaratılan insanoğlunun sahip olduğu bilgi birikimleri ve ruhani titreşim yoğunluğunu kendilerine karşı 'negatif' olarak algılayarak bu negatifliği evrenselleştirerek 'diğer bütün varlık gruplarını' da kendi düşünce formlarında birleştirmeyi başarıp insanoğluna büyük bir kin ve nefretle saldırırlarken, bu kardeş eli nerdeydi ? Bizleri hastalıklı ve ölümlü bedenlere hapsettiler. Beynimizin büyük bir kısmını kullanmamızı engellediler. Kromozom sayımızı azalttılar/pasifleştirdiler. Kitlesel telepati yoluyla gezegenimiz insanını kontrol altında tutarak robotlaştırdılar. Sistemi; insanların sahip oldukları ruhaniyetin farkın varamamaları üzere müthiş olarak tasarladılar. Ve bizleri içinde bulunduğumuz maddesel ilüzyona hapsettiler. İnsanoğlunun kurduğu medeniyetleri sular altına gömerek, üzerine bir manyetik alan yerleştirdiler ve burnumuzun dibinde yatan gizli gerçekleri görmemizi engellediler. Gezegenimize yardım amaçlı gelen pozitif varlıkları gezegenimizden farklı yollara başvurarak uzaklaştırdılar ve yardım almamızı engellediler. Işık ve Sevgi ' nin yerini, Karanlık ve Nefrete bırakmayı tercih ettiler. Kendilerine ait kişilikleri, karakterleri, duygu ve düşünceleri olmayan; sahip oldukları benliği ve bilinçleri farklı benlik ve bilinçlerle kamusallaştırarak birer bilgisayar yazılımı haline geldiler. Yüksek egolarının sonucunda, sistemin içine sıkışıp kaldılar. Yediğimiz içtiğimiz her şeyde çakralarımızı açmamızı engelleyecek kimyasallar bulunur, teknoloji yoluyla hipnoz altında alınırız ve bunun farkına bile varamayız. Sahip olduğumuz ruhaniyetin farkın varmamızı engellemek müthiş olarak tasarlanmış bir sistemin içerisinde, insanların kurtuluşa ermesini sağlayacak olan bilgi birikimleri islamiyete bakarak görmenizi tavsiye ederim. Pek çok varsayımınız var. Çeşitli sorunlardan bahsediyorsunuz yazınızda. Dışınızdaki dünyaya çeşitli suçlamalarda bulunuyorsunuz ve böylece kendiniz için bir kaçış oluşturuyorsunuz. Suçlamak, tembelliğin ve umursamazlığın bahanesidir. Sen haklı değilsin, ben haklı değilim. Kimse haklı değil. Haklı olmak ya da haksız olmanın bir anlamı var mı? Size doğruyu bildiğim için cevap yazmıyorum. Sizi eleştirmiyorum. Bu o tarz bir cevap değil. Sizi sevdiğim için bu mesajı yazıyorum. Siz zaten yaratmışsınız yaşamınızı dilediğiniz gibi. Bir de benimkini dinleyin. Sorunları, onların geldiği yerden çözemezsiniz. Perspektifinizi değiştirmeden çözüme ulaşamazsınız. Çözüm her zaman mantıksal bir çıkarım, sözlü bir kanıt ya da maddi bir deneyim değildir. Bazen sorunun kendisini anlamak, soruna odaklanmak onu çözüverir. Siz kendinizi hapsedilmiş, aldatılmış ve bir kurban olarak görüyorsunuz. Öyleyse bu durumu düzeltmek için ne yapıyorsunuz? Sızlanmaktan başka? Sorunlara odaklanarak onlara güç veriyorsunuz. Ruhen bir çocuk gibisiniz. Her sabah şimdide uyanıyorsunuz ama zihniniz geçmişi hatırlıyor ve geçmişi şimdiye getiriyor. Tanrının armağanları size ulaşmak için şimdiye dönmenizi bekliyor ama sizin şimdiniz geçmişinizle kirlenmiş ve geleceğiniz de bu yüzden geçmişinize benziyor. Bir dairenin içindesiniz. Her gün kendinize layık gördüğünüz aynı rolü oynuyorsunuz. Bu nasıl mümkün olabiliyor? Çünkü siz öyle olsun diyorsunuz. Mutluluk bir duygu ötenizde, sadece bir an alır. İradeniz size aynı daireyi çizdiriyor. İradenizi ortaya koyun ve değişin. İsa'nın dediği gibi: "İsteyin, alacaksınız." Dosdoğru iste, istemeyi isteme. İsteğin ideali ifade et ve zaten olduğu bilerek ona güç kat. Her şey zaten sizin. Suçlamayın çünkü bu sadece dış dünyanın kurbanı olduğunuz bilincine güç verir. Değişim dışarıdan değil içeriden başlar. Önce içeriyi değiştirin. Bunu yapmak çok nahoştur, sık sık kendinizle baş başa kalmanız gerekir. İnsan zihninin nerede bitip, Tanrının nerede başladığını anlamak güçtür. Bizler kendi yaratıcı güçümüzle sarıp sarmalanmışız ve özgür irademiz yüzünden referans alabileceğimiz kendi irademizden başka bir irade yok. Bakabileceğimiz ve 'evet ben böyle olmak istiyorum' diyebileceğimiz dışımızda bir Tanrı yok. Her şey aynı bilinç içinde olup biter. İllüzyon ve gerçek aynı kaynaktan doğar. Bu yüzden bu iş çok süptildir ve kolayca insanın elinden kayar. Simyacıların dediği gibi: "Bu iş büyük bir maharetle yapılmalı." Altın olduğun zaman altına ulaşırsın. Tanrı sen neyi bilirsen o kadar biliyor. Kendine dön, kendine bakın. Sende olmayan hiçbir yerde yoktur. İleriye doğru gitmek, bir şey olmak zorunda değilsin, tam tersine küçülmelisin, ne olmadığını anla ve fazlalıkları birer birer at sonunda çırılçıplak kalana dek. Ben bunu yaşıyorum ve kendi deneyimlerimin ışığında bunları söylüyorum. Benim kendimden başka öğretmenim olmadı. Bunu bir dene. Düşüncelerinden başka kaybedecek neyin var? Evet, onlar önemli çünkü onlar sana kim olduğunu söylüyor ve seni her gün suçlama, kızgınlık ve yoksunlukla besliyor. Değişmek istiyorsan, kendin yapmalısın, her insan bu yolculuğa yalnız çıkar. Kendini bilirsen, kendinden doğru yaşarsın yoksa her gün 'bir şey' olmasını ve o şeyin hayatını değiştirmesini bekleyip durursun. Bu bir sınav değil. Geçmişinin veya önceki yaşamlarının sonuçlarını yaşamıyorsun. Bu bir sınav değil. Her şey şu anda oluyor. Her an bakir ve yeni. Kendine bir varoluş seç. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sidar Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2015 Kendilerinden üstün olarak yaratılan insanoğlunun sahip olduğu bilgi birikimleri ve ruhani titreşim yoğunluğunu kendilerine karşı 'negatif' olarak algılayarak bu negatifliği evrenselleştirerek 'diğer bütün varlık gruplarını' da kendi düşünce formlarında birleştirmeyi başarıp insanoğluna büyük bir kin ve nefretle saldırırlarken, bu kardeş eli nerdeydi ? Bizleri hastalıklı ve ölümlü bedenlere hapsettiler. Beynimizin büyük bir kısmını kullanmamızı engellediler. Kromozom sayımızı azalttılar/pasifleştirdiler. Kitlesel telepati yoluyla gezegenimiz insanını kontrol altında tutarak robotlaştırdılar. Sistemi; insanların sahip oldukları ruhaniyetin farkın varamamaları üzere müthiş olarak tasarladılar. Ve bizleri içinde bulunduğumuz maddesel ilüzyona hapsettiler. İnsanoğlunun kurduğu medeniyetleri sular altına gömerek, üzerine bir manyetik alan yerleştirdiler ve burnumuzun dibinde yatan gizli gerçekleri görmemizi engellediler. Gezegenimize yardım amaçlı gelen pozitif varlıkları gezegenimizden farklı yollara başvurarak uzaklaştırdılar ve yardım almamızı engellediler. Işık ve Sevgi ' nin yerini, Karanlık ve Nefrete bırakmayı tercih ettiler. Kendilerine ait kişilikleri, karakterleri, duygu ve düşünceleri olmayan; sahip oldukları benliği ve bilinçleri farklı benlik ve bilinçlerle kamusallaştırarak birer bilgisayar yazılımı haline geldiler. Yüksek egolarının sonucunda, sistemin içine sıkışıp kaldılar. Yediğimiz içtiğimiz her şeyde çakralarımızı açmamızı engelleyecek kimyasallar bulunur, teknoloji yoluyla hipnoz altında alınırız ve bunun farkına bile varamayız. Sahip olduğumuz ruhaniyetin farkın varmamızı engellemek müthiş olarak tasarlanmış bir sistemin içerisinde, insanların kurtuluşa ermesini sağlayacak olan bilgi birikimleri islamiyete bakarak görmenizi tavsiye ederim. İçimdeki intikam ateşi ortaya çıktı bu yazıda . Bizzat bu tür bir düşüşten bahseden aynı zamanda islamiyet değil mi . ? Her insanın kendi özbenliğinde takva sahibi olduğu aynı zamanda sapkınlığın bulunduğu birşeyler vardır . Bir nevi dualite yasası . Bu sistem bunu gerektiriyor .. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.