Jump to content

Töton Şövalyeleri 1.konu


priory of sion

Önerilen Mesajlar

13. Töton Şövalyeleri 1.konu

 

 

http://www.compagnie-medievale-les-blancs-manteaux.com/images/Images/La-croix-st-sepulcre.gif

 

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/c/c9/Heinrich_VI_-_Konstanze_von_Sizilien.jpg/250px-Heinrich_VI_-_Konstanze_von_Sizilien.jpg

 

 

İlk olarak aziz Yahya(hastaneciler) şövalyeleri sonrada tapınak şövalyeleri kuruldu.birde bu tarikatlardan alakasız olarak kurulan bir tarikat daha vardı, töton şövalyeleri.Üçüncü Haçlı Seferi'ne katılan Alman ordusunun en önemli vurucu gücünü Töton Şövalyeleri oluşturuyordu.

 

 

A) Kuruluşu

 

Töton Şövalyeleri aslen hastane kurarak Katolik hacılara ve şifa arayan Katoliklere yardım etmek amacıyla oluşturulmuş bir tarikattır. Tarikat üyelerine haçlı seferlerine de katıldıklarından "Töton Şövalyesi" adı verilmişti. Her ne kadar Töton Şövalyeleri savaş alanındaki maharetleriyle ünlendilerse de, kuruluşları haçlı askerlerinin savaşamaması nedeniyle olmuştur. 1190 yılında haçlı askerlerince kuşatılmış olan Akka kalesinin önüneki Hıristiyan askerler savaşarak değil, hastalanarak ölmeye başlayınca Lübeck ve Bremen'li orta sınıf Alman haçlıları bölgede bir hastane kurma kararı aldı zira Alman askerler bölgede konuşulan dillerden ne Fransızca'yı biliyorlardı ne de Arapça'yı, bu nedenle dertlerini anlatacak bir doktor bulamıyorlardı. Hastane Alman haçlıların gemilerinden getirdiği yelken bezlerinden oluşan büyük bir çadırdı. Akka'nın haçlılar tarafından ele geçirilmesinden sonra hastane kalıcı olarak surların öte tarafına, kalenin içine taşındı. Bu girişim yine o sırada seferde bulunan Hohenstaufen'lerden Swabia Dükü Friedrich'in de desteğini almıştır. Bunun yanı sıra bölgedeki dindar haçlı askerleri de haçlıları korumak adına bu oluşuma katıldı. Bu büyük çabayı gören Friedrich kardeşi VI. Heincirch'ten destek istemiştir. Girişimler sonucu Papa Celestine 1192 yılında bu tarikatın kurulumunu onaylamıştır ve tarikat Latince "Ordo domus Sanctæ Mariæ Theutonicorum Hierosolymitanorum", Almanca "Orden der Brüder vom Deutschen Haus St. Mariens in Jerusalem" adıyla kurulmuştur. Yine de tarikat üyelerine birçok farklı isim verilmiştir (örn. Alman Şövalyeler Birliği, Beyaz Pelerinli Lordlar). Tarikata verilen isim eski ve fonksiyonunu kaybetmiş tarikatlarla aralarında bir bağ olduğunu çağrıştırsa da Töton Şövalyeleri, Hospitialier tarikatının buyruğu altında girmemek adına bu atıflardan kaçınmıştır.

 

 

B) Papadan İmtiyaz Alınması

 

1197'de başka bir Alman haçlı birliği kutsal topraklara ayak bastığında tam anlamıyla fonksiyonel bir örgütle karşılaştılar. Tarikat sadece hasta ve yaralılara bakmakla kalmıyor, bölgeye yeni gelen Almanlara yatacak yer ve gerekli maddi desteği de sağlıyordu. Bu askerler tarikata katıldıkça tarikatın kimliği de değişmeye başladı. Tarikat üyeleri seferler sırasında daha da dindar oldukları kadar kılıç kullanmakta da kendilerini geliştirmişlerdi. Bu değişim, tarikatın Hosptialierler ve Tapınakçılar gibi askeri bir nitelik kazanması anlamına gelecekti.Bu dönemde haçlıların elinde bulunan kara şeridi sıra halindeki kalelerle korunuyordu. Ancak bu kalelerdeki garnizonlar sayıca yetersizdiler. Kalelerde kendi kendilerine yetebilen şövalyelerin etkili bir savunma için çok azdı. İtalyanlar da denizlerde devriye gezmek ve limanlara konuşlanmakla meşguldü. Bunun sonucu olarak kalelerin savunmasını üstlenmek bölgedeki Hospitialier ve Tapınakçılara düştü. Bu tarikatların savaşçıları nitelikleriyle çoktan bölgeye nam salmış olsa da böyle bir görevi üstlenecek niceliğe sahip değildiler. Kaldı ki iki tarikatın birbiriyle olan husumeti sefere zarar veriyordu. 1197'de bölgeye gelmiş olan Alman tarikatçılar işte tam da bu ortamda şifacı tarikatlarının tampon bölgelerdeki kalelerin savunmasında görev alabileceği fikrini ortaya attılar. Bir yıl sonra 1198'de Papa III. Celestine imzaladığı imtiyaz metni ile Töton Şövalyelerini askeri bir kimliğe büründürdü. Bu noktadan sonra tarikatın üyeleri "şövalyeler" ve "ruhban sınıfı" olmak üzere iki sınıfa ayrılmıştır. Şövalyelerin asil kan taşımaları zorunluydu ve üç bölümlü keşiş yeminine ek olarak hastalarla ilgilenecekleri ve din düşmanlarıyla savaşacaklarına dair dördüncü bir yemin etmek zorundaydılar. Elbiseleri siyahtı ve bunun üzerine, sol omzunun üstünde siyah bir haç olan beyaz bir pelerin giyerlerdi. Ruhban sınıfı mensuplarının asil kan taşımasına gerek yoktu. Görevleri tarikat üyelerine kiliselerde, hastahanelerde ve savaş alanında yardım etmekti.

 

 

C) Tarikatta Kurallar

 

 

Tarikatın kuralları az ve özdü. Aynı yatakhanelerde yatarlar, aynı yemekhanede yemek yerlerdi. Günlük kilise görevlerini yerine getirmek zorundaydılar. Tarikatçılar rahibelerin bulunduğu bölüme giremezler ve üstlerinin izni olmaksızın mektup alıp veremezlerdi. Bütün üyeler fakirlik, namus ve itaat yeminleri ederdi. Bütün değerli madenler, mücevherler ve parlak renkli eşyalar yasaklanmıştı. Keşişler görev kıyafetlerini ve silahlarını ayrı tutsalar da her şey ortak mülktü; tarikata adım attıkları anda kişisel eşyalarını kaybederlerdi. Hastane ile ilgili görevler ayrı bir kolun gelişmesine neden oldu. Bu branştakiler belirli saatlerde nöbetleşe çalışırlardı. Üstlerinde keşişlerin giydiği kıyafetlerle aynı renkte kıyafet ve buna ek olarak "Haç Şövalyeleri" ismini almalarına neden olacak olan üzerinde siyah bir haç işlemesi olan kolsuz mantolar giyerlerdi. Her ne kadar rahipler, hastane görevlileri ve kadın hemşireler de bulunsa da tarikat artık askeri bir oluşumdu. Şövalye olarak tarikata katılacak olanlar kendi zırhlarını, silahlarını ve atlarını kendileri getirmek zorundaydı. Bunun nedeni şövalyenin silahı ve zırhlıyla rahat, atlarıyla da anlaşabilir olmasının gerekmesiydi. Bu parçalarda da paha belirtisi olacak değerli madenler ve taşların yanı sıra parlak renkler yasaklanmıştı. Savaş alanında her şövalyenin 3 veya 4 atı ve yine bir tarikat üyesi olan silahtarı bulunurdu. Bununla beraber her şövalye yanında 10 savaşçıyla beraber savaşırdı. Bu savaşçıların bir diğer yükümlülüğü de şövalyenin yedek atlarını yakında bulundurmaktı.Şövalyelere kendilerini savaşa hazır tutmaları ve bulundukları bölgeyi tanımaları için avlanma izni verilmişti (papalığa bağlı kurumlarda ender görülen bir izindir). Ayrıca Almanların kendi vatanlarında bolca avlanma şansı buluyor olması, onları bu uğraşıdan mahrum bırakmayı zorlaştıran bir etmendi.Şövalyelerin herhangi bir kadınla beraber olmasına ise izin yoktu. Evlilik törenlerine ve kutlamalarına katılmaları, kadınların bulunduğu ortamda eğlenmeleri, özellikle genç kadınlar olmak üzere herhangi bir kadınla konuşmaları, anneleri ve kız kardeşleri dahil bir kadını öpmeleri yasaktı. Bu yasaklara uymayanlara çok farklı cezalar verilebiliyordu. Ortalama olarak suçlulara bir yıl boyunca hizmetlilerle beraber yatma, haftanın üç günü ekmek ve sudan başka bir şeyle beslenememe ve şövalyelerin ayrıcalıklarından yararlanamama gibi cezalar veriliyordu. Daha ağır suçlarda işin içine zindan ve çelik giriyordu. Yine de cezasını çeken şövalye görevine geri dönebilirdi. Yalnızca üç suçun affı yoktu: korkaklık, kafirlerin üstüne gitmek ve oğlancılık. İlk iki suç tarikattan atılmakla, son suç ise ömür boyu hapis veya idamla cezalandırılırdı.

 

 

D) Örgütte Derecelendirme

 

Generalkapitel (Genel Meclis) tarikat bünyesindeki bütün rahip, şövalye ve yarı-kardeşlerin bir araya gelmesinden oluşurdu ve işleviHochmeister'i (Büyük Usta) seçmekti. Hochmeister örgütün en tepesindeki kişidir ve ömür boyu seçilmiş olarak kalır, yine de emekli olma hakkı vardır. Bu kişi örgüt için bir müfettiş ve diplomat gibi çalışırdı. Tarikatın özellikle aktif olduğu bölgedeki ve bilinen dünyanın çoğu yerindeki önemli kişilerle buluşur ve görüşürdü. Bu kişiler arasında papa ve Kutsal Roma-Cermen İmparatoru da bulunuyordu.

 

Büyük ustanın altında şu memurlar bulunurdu:

 

Ordenmarschall (Mareşal) savaş alanında Hochmeister'den sonra en yetkili üyeydi.

 

Großsplitter (Baştabip) tarikatın bütün hastane işlerinden sorumlu memurdu.

 

Großkomtur (Vekil) büyük ustanın yerine vekalet ederdi.

 

Ordenstrappier tarikattaki herkesin kıyafet ve silahlarının temininden sorumluydu.

 

Trebler (Hazinedar) tarikatın mal varlıklarından sorumluydu.

 

 

E) Dini Yaşam

 

 

Askeri emirler dışında, tarikat potansiyel üyelerinden dini kurallara da tam itaat bekliyordu. İlk aşamalardan geçen potansiyel üyeye, aşağıdaki metin okunuyordu:"Kardeşlik isteğini ve dileğini duydu ve bunları bilmek ister: Başka bir tarikata yemin ile bağlı mısın, bir kadınla nişanlı mısın, başka bir adamın kölesi misin, birine borcun veya tarikata etki edecek bir sözün var mı, sağlığın kötü mü? Bunlardan biri gerçekse ve itiraf etmiyorsan, zaman gelip gerçekler ortaya çıkınca kardeşlikten uzaklaştırılabilirsin"Buna karşılık kişinin şu andı içmesi gerekirdi:Bedenimin namusuna, fakirliğe ve Tanrıya, Kutsal Meryem'e ve siz Töton Tarikatı Ustasına ve sizin ardıllarınıza tarikatın kural ve örfleri doğrultusunda ölünceye kadar bağlı kalacağıma yemin ederim.Görüldüğü üzere Töton tarikatı da diğer tarikatlarla benzer olarak, seküler olmayan bir yapıdadır. İnanışları katı ve esnemezdi. Doğru yolu seçmişlerdi ve şövalyeler de bu yolu takip ediyordu çünkü kader onlara başka bir yol göstermemişti. Başarı ve başarısızlık, zafer ve yenilgi aynı şeylerdi ve hepsi Tanrının elindeydi. Gurur savaş alanında yenilgi olarak geri dönerdi ama büyük planın durduramazdı. Görevleri kabullenmek ve itaat etmekti.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Töton Şövalyeleri 2.konu

 

G) Vonsalza ve Transilvanya Dönemi

 

Töton Şövalyeleri her ne kadar başarılı görünseler de, özellikle örgüt yapılarından kaynaklanan sorunlar yaşamaktaydılar. Savaş meydanına çıkan savaşçıların özellikle soylu aileden gelme zorunluluğunun bulunması, Orta Doğu gibi savaşın hüküm sürdüğü bir coğrafyada örgütün etkin eleman sayısını zorluyordu. Öyle ki kimi periyotlarda tarikatın üye sayısı tehlikeli miktarlara kadar düşüyordu. Bu durum örgütün yapısında değişimlere yol açacaktı.Tarikatın kurucusu Walpot'tan sonra gelen iki hochmeister hakkında detaylı bilgi günümüze kadar ulaşmadı. Bu ikihochmeister (Otto von Kerpen ve Heinrich von Tunna) kendi tarihlerinde tarikatın etkinlik alanını hızla genişleşlettiler ve kendilerinden daha yaşlı tarikatların nüfuzundan sıyrılmaya çalıştılar. Ama asıl atılım Thuriniga'lı orta halli bir ailenin çocuğuyla başlayacaktı.

 

Hermanın von sazla

 

http://www.skaldenland.net/herman-von-salza.jpg

 

Hermann von Salza'nın doğum yılı 1179 olarak kabul ediliyor. Tarikata giriş yılı tam olarak bilinmese de karşımıza ilk olarak 1209 yılında hochmeister olarak çıkıyor. Zamanına göre bu büyük adam tam bir örgütleyici ve düzenleyici olarak çalışmıştır. Tarihçilerin tarikatın kuruluşu olarak bu Hermann von Salza dönemini seçmeleri boşa değildir.von Salza daha gençlik yıllarından itibaren büyük oynamaya başladı. Soylu veya zengin bir aileden gelmediği için evlilik yoluyla yükselmesinin imkansız olduğunun farkına hemen varmdı. Ailesinin geçmişte yaptığı gibi kendini dine adasa ne kadar ilerleyebilirdi? Belki de doğuya göç edip Polonya'lı asillerin emri altında savaşabilirdi.von Salza bunların ikisini birden istedi ve burada yolu Töton Tarikatı ile kesişti.von Salza'nın tarikat seçimi rastgele görünebilir ama burada da zekice davranmıştır. Hosptialierler ve Tapınakçılar gibi köklü ve geniş kadrolu, aynı zamanda da yönetim kademesinde asil kan isteyen tarikatlar ona göre değildi, onlarda yükselme şansı bulamazdı. Bu nedenle doğru seçimi yaparak Töton Tarikatına katıldı. Yeteneklerini bu küçük tarikatta hemen fark ettirdi ve 1209 yılında, henüz 30 yaşındayken hochmeister olarak seçildi. Kişiliği ve güvenilirliği sayesinde saygın çevrelerde ve saraylarda hemen kendini belli etti.von Salza seçildiğinde tarikatı çok güçsüz olarak tanımlamıştı. Bir konuşmasında eğer kafirlerle savaşırken yanında her zaman 10 adamı olacağını bilse bir gözünü hemen oracıkta feda edebileceğinden dert yandı. Bu, gelecekte tarikatın üye sayısının artacağının en açık sinyaliydi.1214'te Kutsal Roma İmparatoru II. Friedrich hochmeisterin imparatorluk meclisinde her zaman bir sandalye sahibi olması gerektiğine karar verdi. von Salza kuvvetle muhtemel 1215'teki IV. Lateran Konsili'ne katıldı. Bir yıl sonra II. Friedrich'in yakın arkadaşı olarak imparatora Nürnberg yolunda eşlik ediyordu. Hermann von Salza şahsi olarak V. Haçlı Seferine katılmıştır. 1217 yılında Kıbrıs'tan Dimyat'a çıkan haçlı ordusunun içinde bulunmuştur. von Salza'nın bu seferde öne atılmasının nedeni komutasındaki askerlerin çokluğu ya da büyük askeri dehası değildi. O ileri atılıyordu çünkü bu sefere para ve savaşçı akıtan Almanlar ondan lider rolünü üstlenmesini bekliyordu. Bu durum ona tarikat için büyük bağışlar ve ayrıcalıklar toplamasında büyük yarar sağlıyordu. Hatta II. Friedrich 1221 yılında Töton Tarikatını kendi koruması altına alarak bütün tarikat üyelerini vergiden muaf tutmanın yanında tarikata başka büyük ayrıcalıklar tanıdı. von Salza bu liderlik rolünü o kadar ilerletti ki aynı yıl haçlı ordusu başarısız bir saldırı sonrası bozguna uğradığında tutsaklar arasında o da vardı. En nihayetinde fidye ile serbest bırakılsa da bu kısa macerası ona bir şeyi öğretmişti. Tarikatın geleceği kutsal topraklarda değildi. Hermann von Salza'nın hikayesi aslında kaderin ağlarının nasıl kesiştiğine mükemmel bir örnektir. Yazıyı biraz başa sarmak gerekirse, Hermann von Salza'nın Thuringia'lı olduğunu biliyoruz. Yazıda bahsedilmeyen şey ise Thuringia'nın kontu, Hermann von Thuringia. Küçük Salza ailesinin Kont Hermann'a sadık bir aile olduğunu oğullarına Hermann adını vermelerinden anlayabiliriz. Kont Hermann, döneminde görece ünlü biriydi. Çevresinde ozanları kollayan ve şövalyeliği öne çıkaran icraatlarıyla tanınıyordu. Kontun atalarının haçlı seferlerine katıldığı da biliniyor. Dedesi III. Haçlı Seferine katılan Kont Hermann'ın kendisi de Töton Tarikatı askeri bir kimlik aldığı sırada kutsal topraklarda savaşıyordu. von Salza'nın Kont Hermann'a bu seferde eşlik etmiş olması kuvvetle muhtemeldir. von Salza'nın bu seferden sonraki yıllardaki yükselişi kontun kulağına gelmişti ve kont da bu haberleri dikkatli şekilde takip ediyordu. İşin en ilginç yanı, von Salza'nın hochmeisterseçildiği günlerde Kont Hermann da oğluna gelin olarak Macar kralı II. Andrew'un 4 yaşındaki kızı Elisabeth'i ayarlamaya çalışıyordu. Kralın çoktandır kutsal topraklara yapılacak bir haçlı seferine katılma niyeti vardı, ama Kuman akıncıları sınırlarını taciz ederken ülkesini nasıl bırakabilirdi?

 

 

H) Tarikatın Transilvanyaya Adım Atması

 

Macaristan 10. yüzyıl başlarında hızla askeri bir devlet yapısına doğru sürükleniyordu. Devleti kuran Macar kabileler doğudan gelen göçebe - yarı göçebe halkları sınırlarına kabul ediyorlardı. Ama Macar kralları batıdan gelen göçmenleri de feodal ordunun kurulmasına katkı sağladıklarından dolayı ülkeye davet ediyorlardı. 12. yüzyılın ortalarından itibaren Almanlar da Transilvanya'nın güneydoğu kısmına yerleştirilmeye başlandı. Bu bölge o dönemde neredeyse otonom bir yapıdaydı. 13. yüzyılın başlarında ülke kuzeyde Karpatlardan, güneyde Sırp Krallığı'na kadar uzanan geniş bir alanı kaplıyordu. Transilvanya ise göçebe bir geçmişi olan Macar halkı tarafından engebeli olması nedeniyle tercih edilmeyen bir bölgeydi. Hatta bölgenin kimlere ev sahipliği yaptığı da tartışma konusuydu. Kral II. Andrew Töton Tarikatını ülkesine davet ettiğinde işler oldukça karışmıştı. Romanyalılar Ulahların Eflak (veya Ulahya) bölgesinde Roma zamanından beri bulunduğunu söylüyorlardı. Geri kalanlar ise Ulahların bu bölgeye Macarlar ve Almanlarla beraber yaşamak için çok daha sonra göç ettiğini savunuyordu. Yine bu dönemde Eflak'ın çevre bölgelerinde de etnik yapı çok karışıktı. Slavlar, Türkler, Ulahlar, Peçenekler ve Kıpçaklar bölgede yaşıyordu. Eflak ile Transilvanya'yı ayıran doğal oluşum ise Karpat Dağlarıydı. Bu bölge bugün bile Avrupa'nın en az medeni bölgelerinden biri olarak bilinmektedir.Bu dağınık yapı ve merkezi otoritenin yokluğu, doğudan gelen akıncıların işine yaradı. Kumanlar Macaristan'ın içlerine doğru büyük engellerle karşılaşmadan ilerliyordu. Kral Andrew bu bölgede vasal yönetimler oluşturarak güvenliği sağlamaya çalıştıysa da atadığı yöneticilerin ya akınlarla başa çıkmak için yeteri askeri olmuyordu ya da bu görevden kaçıp krallığın merkezinde güvende olmayı yeğliyorlardı. Yaygın inanışa göre Kral Andrew bu derdini Kont Hermann'a yakındığı sırasında Töton Şövalyelerini bölgeye davet etme önerisi aldığı yönünde olsa da bu konuda kesin bir kanıt yok. Yine de bu kanıyı güçlendirecek şekilde, Kral Andrew Kont Hermann ile evlilik antlaşmasına imza attıktan çok kısa bir süre sonra tarikatı topraklarına davet etmiştir. 1211 yılında Macar kralı Töton Tarikatıyla kendisine sınır boylarının korunmasında yardım etmesi için görüşmelere başladı. Kral Andrew Transilvanya'nın Burzenland bölgesin tarikata önerdi, bu Töton Tarikatının bölgede kalıcı bir üs kurmasının yolunu açıyordu. Ayrıca tarikat vergiden ve belirli görevlerden muaf olacaktı. Buna karşın para basma hakkı hala kraldaydı ve bölgede keşfedilecek gümüş ve altın madenlerinin yarısı krala ait olacaktı. Hermann von Salza bu görünüşte cazip teklifi kabul etti. Tarikat henüz yerleşilmemiş bir bölgeye yerleştirildi. Bir seri ahşap kale inşa edildi ve Almanyadan köylüler tarlaları ekmeleri ve vergi vererek tarikatın bu bölgede daha etkin hale gelmesini sağlayacak yatırımlar yapmalarını sağlamak için bölgeye getirildi. Bu külfetli işler halledilse de, kralın teklifinin oldukça ucu açık ve kesinlikten uzak olduğu tarikat yöneticilerinin başına dank etti. Üstelik bu konuda konuşacakları kral tahtını bırakıp 5. Haçlı Seferi'ne katılmıştı, Hermann von Salza'yı da yanında götürmüştü! Yine de II. Andrew'in seferdeki günleri kısa sürdü. Dimyat'ı almayı planlasa da bu girişiminin kısa sürede başarılı olamayacağını anladı ve Türklerden güvenli geçiş izni alarak Anadolu üzerinden ülkesine döndü. Bütün bunlar olurken, Tötonlar sınır boylarında kendilerinden beklenenden fazlasını yapıyorlardı. Kumanlar sürekli hareket halinde olduğundan tarikat düşman topraklarına kolayca girebiliyor ve korunmasız yerleşkeleri birer birer ele geçiriyordu. 1220 yıllarına doğru tarikat bölgede bazıları taştan olmak üzere 5 kale daha inşa etmişti. Bu kaleler birbirlerinden yirmi mil uzaklıktaydılar ve genişlemenin merkezi haline gelmişlerdi. Tarikatın bu şaşılacak hızdaki ilerleyişi kıskanç Macar soylularının ve ruhban sınıfının dikkatlerini bölgeye yoğunlaştırmasına neden oldu. Töton şövalyelerinin bu kadar başarılı olması akıllarına Kumanların belki de eskisi kadar güçlü olmadığı düşüncesini getirdi. Görünüşte birkaç becerikli şövalye bile onları topraklarından sürebiliyordu. Hem bu üç beş asker nasıl bir ayrıcalığa sahipti ki yerel din adamlarına saygısızlık edip, ganimetlerini bölgenin eski lordlarıyla paylaşmıyorlardı! Macar soylular ele geçirilen yerleşkelerin kendilerine iadelerini istese de Töton Tarikatı buna yanaşmadı. Onlara göre tarikatın işleyebilmesi ve Karadeniz kıyıları boyunca ilerleyebilmesi için ele geçirdikleri her köy ve her kale onlara lazımdı. Ama eğer yabancı topraklarda misafirseniz size gerekecek en önemli şey çitlerle çevrilmiş toprak değil nasıl konuşmasını gerektiğini bilen bir diplomattır. Hermann von Salza buna uyan bir adamdı ama talihsiz bir şekilde Transilvanya'ya dönemiyordu çünkü II. Andrew ile beraber çıktığı ve şu sıralar yalnız olduğu seferde, haçlı askerleri Dimyat önünde kendisine güveniyordu. Kuşatma gittikçe uzuyor, her iki taraf da çok uzaklardan birlikler getirip ordularını takviye ediyordu. Nihayetinde Dimyat düştü ve haçlı ordusu Kahire'ye doğru harekete geçti. Ancak Kutsal Roma İmparatoru II. Friedrich bazı sebeplerden dolayı bölgeye intikal etmeyi sürekli erteliyordu. O gelmeyince Mısırdaki soylu Hıristiyanlar da teker teker evlerine dönmeye başladılar. Sonucunda da Kahire seferi suya düştü.Bütün bunlar olurken Macar soylular tarikatı krala şikayet ettiler. Onlara göre bu yabancılar hadlerini çokça aşmış, savunmaları gereken yerde gittikçe daha da ilerlemişlerdi. Hatta belki de krallık içinde krallık kurmak istiyorlardı! Soylulara göre kral, tarikatı topraklarına davet ederek yanlış yapmıştı. Bunun üstüne seferden başarısız bir şekilde evine dönünce kralın bütün prestiji eriyip gitti. Onun yokluğunda ülke kötü yönetilmişti. Bunların hepsi birleşince Macar soyluları 1222 yılında kralı "Magna Carta" benzeri bir antlaşma olan "Golden Bull"u imzalamaya zorladılar ve tarikatı topraklarından sürmesini istediler. Kral oldukça zor durumda olsa da tarikatı Macar topraklarından kovmadı. Hatta verdiği imtiyazları biraz daha genişletti. Tarikat artık istediği zaman taştan kale inşa edebilecekti. Rumen ve Macar köylülerin tarikata hizmet etmesini yasaklasa da Alman köylüler için açık kapı bıraktı. Bütün bunların olması tabi ki kralın tarikatı çok sevmesinden dolayı değildi. von Salza elinden gelenin en iyisini yapmış, Papa Honorius ve Thuringia kontu Louis'in yardımıyla kraliyet ailesiyle tarikat arasındaki buzların erimesini sağlamıştı. Ama von Salza'nın bu bağlantıları soylularla arasını düzeltmesinde yardımcı olmadığı gibi kendisine karşı olan Prens Bela'yı alt etmesini sağlamadı. Hermann von Salza kendince çıkış yolunu çoktan bulmuştu. Ona göre II. Andrew tahtta kaldığı sürece Töton Tarikatı güvendeydi. Ama bu kesin bir çözüm değildi. Prens Bela tahtı devraldığı zaman ilk işi tarikatı sürmek olacaktı. von Salza bunu bildiği için direkt olarak Papa ile görüştü ve yarım istedi. Girişimler sonucu Transilvanya Papalık garantörlüğüne girdi ve Burzenland Vatikan'ın bir fiefi oldu. Ama bu hamle inanılmaz bir geri tepmeye neden oldu. Kral II. Andrew tarikatın bir an önce topraklarından çıkmasını istedi. Ona göre tarikat kendisini kandırmış ve hile yoluyla topraklarını iç etmişti. Papa elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışsa da ve von Salza durumu açıklamayı denese de kralın kararı değişmedi. Macar soylular istediklerini elde etmişti ve kral da artık onlardan yanaydı. Tarikat kendilerine emredildiği şekilde Transilvanya'yı terk etmeyince Prens Bela Macar ordusunu harekete hazırları. Bu hareket sonucunda tarikat Burzenland'ı terk etmeyi kabul etmek zorunda kaldı. Bölgedeki Almanların Transilvanya'da kalmasına karar verildi. Bunlar 1945 yılına kadar bölgede kaldılar.Macarlar, Töton Şövalyelerinden boşalan yerleri takviye etmedi ve Kumanların üstüne gitmedi. Bunun sonucunda akıncılar güvenlerini tekrar kazandı ve Macaristan üzerine gelmeye devam ettiler.Macaristan olayı tarikatı derinden sarstı. Yapılan bütün işler, harcanan bütün emek boşa gitmişti. Tarikatın adı lekelenmişti. Tarikat bağışlarla ayakta durabiliyordu. Bu olaydan önce K. Roma İmparatorundan ve bir çok prensten hediyeler almış, fiefler kendilerine hibe edilmişti. Bu olaydan sonra onlara kim yardım edecekti? Cevap beklenmedik bir şekilde bütün Alman soylular oldu. Özellikle Lengmoos kontu Tyrolean'in tarikata katılırken bütün topraklarını ve varlıklarını hediye etmesi önemli bir örnektir. Ama bu olay Töton Tarikatının yapısındaki çarpıklığı ortaya çıkartmıştır. Tarikat Alman nüfusunun yaşadığı coğrafyalarda yoluna çok rahat bir şekilde devam edebilirdi. Ama kuruluş amaçları kafirlerle savaşmaktı ve bundan vazgeçtikleri vakit onları destekleyen Almanları da kaybedeceklerdi. Bu kafir halkların hiçbiri de Alman halkının yaşadığı bölgelere komşu değildi. Töton Tarikatı artık gittiği her yabancı ülkede düşmanlıkla ve kuşkuyla karşılanacaktı çünkü yerleştikleri toprakların gerçek sahipleriyle çok az ortak yanları olacaktı.

 

 

I) Hatalardan ders çıkarmak

 

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/2/2c/Konrad_I_Mazowiecki.jpg

 

1225 yılında Töton Şövalyeleri bir kez daha yurtsuz kalmıştı. Papa ile olan antlaşmaları kral II. Andrew tarafından belki de haklı olarak topraklarında ayrı bir krallık kurulması olarak anlaşılmıştı ve Macar Prens Bela tarikatın üstüne orduyla birlikte yürüyüşe geçmişti. Çaresiz kalan von Salza Macar topraklarından ayrılmayı kabul etmişti.Ancak eli kılıç tutan, üstelik savurmasını bilen ve bunu da iyi yapan savaşçılar o yıllarda her yerde yetişmiyordu. Tarikat dünyanın her yerinde kendine iş bulabilirdi. Gereken tek şey Alman altınlarının tarikata sürekli olarak ulaşmasıydı. Buradaki çıkmazdan bir önceki yazıda bahsetmiştik. Alman prensliklerinin etrafında hiç kafir yoktu. Bu da tarikatın yabancı kralların emri altında çalışmasını zorunlu kılıyordu. Hal böyle olunca Almanlarda tam desteği alamamaları normal karşılanmalı.Ama dediğim gibi, Ortaçağ demek kılıç ve yay demektir. Eğer hünerliyseniz her zaman paralı asker olabilirsiniz. Üstüne üstlük bir de geçmişi ve adetleri olan bir tarikatsanız. 1217 yılında Papa III. Honorius Prusyalı pagan kabilelere karşı bir haçlı seferi düzenlemişti. Bu haber Prusyalı prenslere ulaşmamış olacak ki 1218 yılında paganlar 300 kilise ve katedrali yaktılar. I. Konrad bu dertten çıkış yolu olarak yüklü miktarda haraç vermeyi kabul etse de, bu Prusyalıları daha da cesaretlendirmekten başka bir işe yaramadı.İlk Leh ve Alman haçlı birlikleri Mazovya'ya 1219 yılında intikal etti. Ancak organizasyonun gelişmesi 1222 yılına kadar sürdü. Toplanan haçlı birliğinin asıl amacı saldırmaktan çok savunmaktı. Planları Chelmno bölgesinde güçlü bir savunma hattı oluşturmaktı. Ancak planlarını gerçekleştiremeden, 1223 yılında neredeyse bütün haçlı kuvvetleri bölgeden ayrıldı. Prusyalılıar Chelmno'yu yakıp yıktı ve Dük I. Konrad'ın Plock'a kaçmasına neden oldular. Paganlar Danzig'e (Gdansk) kadar ilerlemişlerdi.Bütün bu olaylar neticesinde I. Konrad, Töton Tarikatından yardım istedi. Aslında gücü zaten azalmış olan Töton Şövalyelerinin küçük bir birliği bile buraya göndermes büyük riskti. V. Haçlı Seferi başarısız olmuştu ve haçlıların bir çoğu bunun nedeninin Kutsal Roma-Cermen İmparatoru'nun sefere katılmamasına bağlıyordu. Baskılara dayanamayan II. Frederick haçlı görevini 1226 veya 1227 yılında yerine getireceğine söz vermişti. Eğer von Salza kuvvetlerinin tümünü planlanan bu haçlı seferine kadar saklarsa ve imparatorun seferinde tüm gücüyle ona yardım ederse çok daha karlı çıkabilirdi. İmparatora ne kadar yardım ederlerse, tarikatın gücünün o kadar artacağının farkındaydı. Tarikattaki herkes buradaki çıkarın ne kadar büyük olacağını anlamıştı. Çok az kimse bir başka Doğu Avrupa ülkesine gidip, yerel düklerin ve kralların emri altında çalışmaya gönüllüydü. Ama Hermann von Salza büyük düşünüyordu. Hareketlerinden anlıyoruz ki onun tarikat için istediği, her haçlı seferinde kutsal topraklara koşmak, sefer bittiğindeyse ortada yurtsuz kalmak değildi.

 

 

İ) İmparatorun seferi ve tarikatın dağılışı

 

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/d/db/Frederick_II_and_eagle.jpg/220px-Frederick_II_and_eagle.jpg

 

Geçmişteki hataların tekrarlanmaması için van Salza, II. Frederick ile anlaştı. 1226 yılındaGolden Bull of Rimini imzalandı (1222 yılında Macaristan'da benzer bir metin imzalanmıştı, bir önceki yazımın son kısmına okuyabilirsiniz). Bu duyuru ile imparator, Töton Şövalyelerinin Prusya üzerine yaptığı akınlarda ele geçirecekleri fieflerin gerçek sahibi olduğunu kabul etmiş oldu. Dük Konrad zaten daha önceden, tarikattan ilk kez yardım istediğinde anlaşmayı kabul etmişti ve bilindiği kadarıyla tarikatın gelecekte ele geçirebileceği pagan topraklarına el koyma gibi bir arzusu da yoktu. Ancak tarikat içinde bir yanlışlığa daha katlanacak kişi sayısı çok azdı. II. Frederick'in bu işteki çıkarı ise paganların hıristiyanlaştırılması sözü ve Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu'nun doğu sınırının daha da güçlendirilmesiydi.Haçlı seferini daha önce erteletmiş olan İmparator II. Frederick, ordusuyla 1227 yazında Brindisi, İtalya'dan yelken açtı. Ancak henüz hedefine varamadan ordusunda salgın hastalık baş gösterdi ve geri dönmek zorunda kaldı. Yanındaki, en güvendiği dostlarından biri olan von Salza bile geri dönmesini tavsiye etmişti. Ancak geri döndüğünde tatsız bir sürpriz onu bekliyordu. Papa, imparatoru aforoz etmişti. Nedeni ise verdiği sözde durmamasıydı.1228 yılının haziran ayında II. Friedrich tekrar kutsal topraklara yelken açtı. Fakat bu hareketi de papa tarafından provokasyon olarak nitelendirildi çünkü aforoz edilmiş bir kralın/imparatorun haçlı seferine çıkması absürd bir durumdu. Bu nedenle ikinci kez aforoz edildi. İmparator eylül ayında Akka'ya çıktı. Fakat aradığı desteği hiçbir hıristiyandan bulamadı. Hospitaller ve Tapınak Şövalyeleri, aforoz edildiği için kendisine yardım etmekten çekindi. Bu durum imparatoru Töton Şövalyeleri ile yakınlaştırdı.Ama ne kadar yardım alamamış olsa da, Akka'da bir hıristiyan ordusu olduğu gerçeği değişmemişti. Eyyubi sultanı El-Kamil o sırada Mezopotamya ve Suriye'deki akrabaları ile olası bir savaşın eşiğindeydi ve bir haçlı ordusuyla savaşmaya niyeti yoktu. Bu nedenle iki lider anlaşma yoluna gitti. Bu yolla Beytüllahim, Nasıra ve Kudüs ile kısa bir sahil şeridi Kudüs Krallığı'na geri verildi. Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs-Sahra müslümanların kontrolünde kaldı. Kudüs şehri tahkimatsız bırakıldı. Haçlıların birçoğu ve Töton'lar dışındaki haçlı tarikatları bu antlaşmayı II. Friedrich'in güç ve Kudüs tacını geri kazanmak için imzaladığını düşünerek imparatorla aralarını açtılar. İmparator, 18 Mart 1229 tarihinde Kudüs Kralı olarak taç giydi.Bütün bunlar olurken Töton Şövalyeleri de işin içindeydi tabi ki. Papa, imparatora olan yardımlarından ötürü bu tarikatı da aforoz etmişti. Ancak kazananın yanında olmak tarikatı daha karlı çıkarmıştı. Sefer sonucunda beklenmedik yoldan kan dökmeksizin başarı elde eden imparator, Akka'dan alınacak geçiş ücretlerinin tamamının tarikata ait olmasına karar verdi. Ancak von Salza tarikatın sadece imparator ve ordusu bölgedeyken rahat rahat yaşayabileceğini biliyordu. Bu nedenle, papa taraftarlarının hışmını üstüne çekmemek için 1229 yılı bitmeden bölgeden ayrılarak Avrupa'ya geri döndü. Döner dönmez de diplomasi yeteneklerini kullanarak tarikatı üzerindeki aforozu kaldırttı.Tüm bu olanlar, von Salza'nın tarikatı sadece kutsal topraklarda görev alacak bir birlik haline getirme hevesini yıktı. Dük Konrad'ın geçmişteki yarım talebi kabul edildi. Bunun üzerine 14 Alman şövalye bölgeye gönderildi. İlk olarak Cedlitz, ardından tamamlanmasına müteakip Dobrin kalesi bu şövalyelere tahsis edildi. von Salza ile Konrad arasındaki görüşülen ve kabul edilen koşullar, Macaristan'dakilerle aynıydı. Bu kadar az şövalyenin gönüllü olmasının nedeniyse koşullar değil, geçmişteki hatanın tekrarlanmasının istenmiyor oluşuydu. Ancak von Salza'nın ileri görüşlülüğü bir kez daha kendisini gösterdi. Zira 1231 yılında kutsal topraklarda çok az sayıda haçlı birliği kalmıştı. 1244 yılında ise Kudüs müslümanların eline geçmiş olacaktı.von Salza Rimini duyurusuyla istediğini alsa da acele etmedi. 1230 yılında Lehler ile Kruszwica Antlaşmasını imzaladı. Buna göre tarikat Culmerland bölgesini ve daha sonraları ele geçirecekleri yerlerin tek sahibi olacaktı. Üstüne bir de 1234 yılında, gerekli sözleri almasına karşın ısrarlı davranarak başka bir antlaşma daha imzaladı. Buna göre Prusya bölgesine bundan böyle ele geçirilecek her toprak parçası direkt olarak Papalık'a bağlı sayılacaktı. Hermann von Salza bu sefer işi sıkı tutmaktan kaçınmamıştı. 1410 yılında, Polonya-Litvanya koalisyon kuvvetleri, Grunwald Savaşı’nda tarikat kuvvetlerini hezimete uğrattılar ve tarikatın askeri gücünü büyük oranda yok ettiler. 1515 yılında, Kutsal Roma-Cermen İmparatoru I. Maximilian , Polonya-Litvanya kralı I. Sigismund ile bir evlilik anlaşması yaptı. Bunun ardından Roma-Cermen İmparatorluğu, Polonya karşında tarikatı desteklemekten vazgeçti.Bir zaman sonra 1525 yılında, tarikatın başı olan Brandenburglu Albert Luteranizm’i kabul etti ve Prusya Dükalığı’nın ilk dükü oldu. Ardından, Estonya ve Litvanya ve ayrıca tarikatın Almanya sınırları içinde kalan kısmı da Luteranizmi seçti. Tarikat, hatırı sayılır bir miktarda Katolik nüfus barındıran toğrağı 1809 yılına kadar hakimiyeti altında tuttu. Napolyon’un ordularının saldırmasıyla, tarikat son topraklarını da kaybetti. Bundan sonra varlığını, hayırsever ve geleneksel olarak devam ettirdi. Tarikat, 1938 yılında Hitler tarafından dağıtıldı.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...