nevermore Oluşturma zamanı: Ekim 18, 2013 Paylaş Oluşturma zamanı: Ekim 18, 2013 Halüsînasyon ve Gerçek Hayat içinde var olabilme yeteneğimiz, gerçekleri aşağı yukarı oldukları gibi yaşayışımızdan ileri gelmektedir. Sözgelişi, bulutsuz bir günde gökyüzünün mavi olduğuna hep birlikte karar vermişizdir. Eğer biri çıkıp da gökyüzünün kırmızı ve yeşil renklerden meydana geldiğini iddia etse, ona inanmayız. O bize, iddiasından emin olarak dışarı çıkmamızı ve tekrar bakmamızı söyleyecektir. Dışarı çıkıp baktığımızda masmavi bir gökyüzü görürüz; fakat o hâlâ gökyüzünün mavi ve yeşil renklerden meydana geldiğini iddia eder. Bir doktor, bu kişinin gözünde bir bozukluk olduğunu ya da halüsinasyon görmeye başladığını söyleyecektir. Halüsinasyon,, normal insanlarda görülmeyen duyu organlarındaki bir bozukluktan çok, içten gelen bir çeşit dürtü olmaktadır. Halüsinasyonlar, duyu organlarının her birinde görülebilir. Bazı hastalıklarda ortaya çıktığı gibi, bazen de başlı başına bir hastalık olarak belirirler. Birkaç şehirli, bir hafta sonu, köy kenarında bir gezintiye çıkar. O köy civarında, bir çeşit kuşun olduğunu şimdiye kadar hiç duymamışlar ve görmemişlerdir. Gezginci grup arasında, ufak bir bebekten başka herkes, bu kuşun çıkardığı ultra sesleri duymayacak kadar yetişkindir. Bebek, bir an hareketsiz kalır ve duyduğu sesleri taklide başlar. Tabiî büyükler bu sesleri artık duyamayacaklarını bilmediklerinden, bebeğin halüsinasyon gördüğü, sonucuna varırlar. Bu örneğe göre, gerçek hayatta, halüsinasyon görür gibi olanların mı, yoksa ötekilerin mi haklı olduğu kesinlikle söylenemez. Halüsinasyon görenin kendi varlığı dışında bir şeyler algıladığını ve onun algıladıklarının bizler tarafından duyulup, görülmediğini göz önüne getirebiliriz. Demin verdiğimiz örnekte, kuşun sesi teknik bir düzenle kaydedilip, kuşun varlığını kabul etmeyenlere dinletilebilir. Fakat halüsinasyon olaylarının hepsini bu şekilde kanıtlama olanağı yoktur. Böylelikle, bize anormal olarak gözüken her durumu, anormal olarak nitelendirmemiz, bir bakıma yerinde sayılmaktadır. Fakat hastalık sayacağımıza; bu gibi insanları, herkesin algılayamadığı şeylere karşı olağanüstü duyarlığı olan insanlar olarak nitelendirmemiz daha doğru olur. Yine de, her olağanüstü olayı bu şekilde tanımlamak doğru değildir. Biz halüsinasyonları, şimdiye kadar spontan paranormal olaylar olarak gördük. Bir halüsinasyon, bazen bir topluluk tarafından da görülebilir. M «Karımla ben kayınvalidemin ölmekte olduğunu öğrenmiştik. Tam yatağa uzanmıştık ki, evin içi tamamen sessiz olduğu halde, kapının açılıp kapandığını ve kayınvalidemin tipik adımlarıyle mutfağa doğru yürüdüğünü duyduk. Adımlar gitgide yavaşlamış ve sonunda durmuştu. Karım kapının tam olarak açılıp açılmadığını hatırlamıyordu ama, duyduğundan şüphesi yoktu-» Bundan birkaç gün sonra kayınvalide ölmüştür. C. G. Jung: «Anılar, Rüyalar, Düşünceler» adlı kitabında, kolektif bir halüsinasyon olayından bahseder: Jung, Ravenna'da kız arkadaşıyla küçük bir kiliseyi ziyaretinde eşi olmayan güzellikte dört büyük mozaik görür. Yirmi yıl önce bu kiliseyi gezdiği halde, mozaikleri gördüğünü hatırlayamamıştır. İki arkadaş, mozaiklerin önünde yirmişer dakika durup, fikir yürütürler. Jung, mozaiklerin resmini çekmek isterse de, zaman bulamadığından, bir süre sonra aynı yere gitmekte olan arkadaşına ricada bulunur. Fakat arkadaşı seyahatten döndüğünde, mozaik falan görmediğini söylemiştir. Jung, bu durumdan bir hayli etkilenir: «O günden beri dış görünüşten başka bir de iç görünüşün varlığına inanırım. O zaman gördüklerimin gerçek mi, yoksa gerçeküstü mü olduğunu bilemiyorum. Benim gibi birçok insanın da başından bu tip olaylar geçmiştir. Belki kolayca bir açıklama yapılabilir. Fakat açıklama yapabilmek için, çok daha fazla tecrübe sahibi olmamız lâzımdır.» İç dünyamızın gerçeklerinin dış dünyamızı nasıl etkilediklerini gösteren bir örnek daha: «Mısır'daki piramitleri ziyaret ettiğim sırada, düşüncelerimle nedense eski zamanlara uzanmıştım. O zamanki olayları tam olarak yaşıyordum. Akşam olduğunda, otelimde uyumak üzereyken, yine birdenbire kendimi eski zamanlarda buldum, O zamanki insanları görüyor, ne yaptıklarına bakıyordum. Bir ara yataktan kalktığımda, odada ışık yanmadığı halde, Mısır'da eski zamanlarda gördüğüm bir arenanın aydınlatılmış olduğunu gördüm. Işığı yakmak için arenanın kaya duvarlarını geçerek elektrik düğmesini bulmam gerekliydi. Duvarlardan geçip ışığı yaktım. Otel odası tamamen aydınlanmış ve eski haline dönmüştü.» Duru Rüyalar Bu durumda rüyayı da, rüya görenin bütün olayları tüm olarak yaşamasından dolayı halüsinasyon olarak adlandırabiliriz. Her akşam görülen rüyalardan söz etmemiz elbette gereksizdir. Fakat bu tip rüyalarda bazen görme ve işitme duyularının kuvvetli oluşundan başka; tatma, koku alma ve dokunma duyularının da önemli bir rol oynadıkları görülmüştür. Rüyada yaşanılan, uyanıkken yaşanılan kadar gerçektir. Rüyaların özel bir çeşidi, parapsikologları son yıllarda fazlasıyle ilgilendirmektedir. Bunlar duru rüyalar ve İngilizlerin dediği gibi «lucid dreams»lerdir. Duru rüyalar, sadece duyu organlarının tam olarak etkilenmelerinden ötürü değil, rüya görenin rüya gördüğünün farkında olmasından dolayı da bu adı almışlardır. Tabiî, durum mantıkla ilgilidir. Burada mühim olan rüya görenin belli bir noktadan sonra rüyayı kontrol edebilmesidir. Duru rüyaların özelliklerinden biri de, sonradan tam olarak hatırlanabilmeleridir. Bu rüyalardan bir örnek verelim: «Tren istasyonuna gitmek istiyorum, işim acele olduğu halde ayaklarım beni bir türlü götürmüyor. Bacak kaslarım sertleşiyor, karşıdan gelen rüzgâr ise o kadar kuvvetli ki, beni yolumdan alıkoyuyor. Sonra birdenbire bir çukura yuvarlanıyorum ve ölmeden önce sancılarımın geçip geçmeyeceğini düşünüyorum. -Ya da birdenbire biri tarafından ormanda kovalanıyorum.- Kovalayan kişinin bana kötülük yapacağından eminim. Sonra kendi kendime: 'Neden korkuyorsun, sadece bir rüya görmektesin!' diyorum. Bu sırada tekrar normale dönüp, rahatça yürüyüşüme devam ediyorum.» Bir gün sonra bu rüyayı hatırlamak çok kolaydır. Başka bir örnek: «Rüyamda uzun süreden beri beklediğim bir mektup alıyorum. Tam okuyacağım sırada, içimden bir ses: 'Sadece rüya görüyorsun, mektubu okumaya değmez,' diyor. Böylece kızgın bir şekilde mektubu okumaktan vazgeçiyorum» Şimdi anlatacağımız olay da, rüya görenin, rüyasında yaşadıklarını kontrol edebilmesi nedeniyle, bir duru rüya örneğidir: «Rüya gördüğümün farkındaydım. Birkaç çocukla birlikte bir kum havuzunda oyun oynuyorduk. Gerçekle bağlantım olmadığını biliyordum ve M'nin dediği gibi bu çevrede etrafımı etkileyip etkileyemeyeceğimi denemek istiyordum. Çok sıcaktı, kum havuzu olacağına bir su havuzu olmasını arzu ettim ve o an kendimi bir swimming-pool'un kenarında buldum. Durum inandırıcıydı, fakat konsantrasyonun gitgide azaldığından uyandım.» Şimdiki örnek ise, duru rüyaların terapi alanında kullanılabildiklerini ortaya koymaktadır: «Dokuz yaşlarında olduğum sıralarda, çoğu çocuklar gibi, kâbus rüyaları görüyordum. Bu rüyalarda dev ya da canavar tarafından kovalanıyor, sonunda nefes nefese ve korku içinde uyanıyordum. Bir gün kendi kendime 'artık yeter' dedim ve bu rüyalardan kurtulma çarelerini aramaya başladım. Böylelikle iki yol bulmuştum: Birincisi, rüyamdaki canavara «Beni kovalayacağına gel arkadaş olalım, daha iyi» demekti. Eğer böylelikle canavardan kurtulamazsam, kılıcımı çekip onu öldürerek kurtuluyordum. Böylece rüyalarımı kontrol altına ala ala, artık onları görmemeye başladım. Bu da bir çeşit iyileşme sayılabilir.» «Demek oluyor ki rüyalarla uğraşmaya taa çocuk yaşta başlamıştım. Bazen çeşitli tipte, en ince detaylarına kadar indiğim rüyalar görmüşümdür. Yine de psikolojinin yaptığı açıklamalar bu kadar zengin bir dünya için yetersiz gözükmektedir. Sadece psikolojik ve psikiyatrik rüya anlatımları ile yetinen kişiler muhakkak ki gayet basit rüya gören insanlardır.» Aldatıcı Uyanma Duru rüya ya da alışılagelmiş rüyalardan uyanış, bazen aldatıcı olabilir. İnsan uyandığını rüyasında görmekte, gerçekte ise uyumaya devam etmektedir. Freud, şimdi anlatacağımız olayı, uykuya devam etme isteği kuvvetli olduğundan, «rahatlık rüyası» olarak adlandırmaktadır: «Çalar saat çaldı. Durdurduktan sonra ayağa kalkıp işime gittim. Biraz sonra tekrar uyandım ve büyük bir şaşkınlıkla halen yatmakta olduğumu gördüm. Demek ki rüyamda kalktığımı görmüştüm. Böylelikle işime iki saat gecikmiş oldum.» Duru rüyaların çoğunda bu tip uyanışlardan söz edilmektedir. Rüya görenin hâlâ bir önceki rüyayla meşgul olması ve böylelikle yeni bir duru rüyaya köprü kurması olağandır. «Duru rüyaları konu alan bir yazı üzerine çalışmaktaydım. Bu zaman içinde bir gece ilk olarak duru rüya görmeye başladım. Rüyam şöyleydi: Bir çeşit oyun sahasında yürüyor, iki ucu tahta blokların üzerine çakılmış olan uzun bir tahtanın üstünde duruyordum. Üstünde denge sağlarken, birdenbire rüyada olduğumu anladım. Bunun üzerine sıçramaya karar verdim. Yükseğe sıçradıkça havalanıyor ve yine yere iniyordum. Sonra uçmak istedim ve uçmaya başladım. Rüyanın nasıl bittiğini tam olarak hatırlayamıyorum. Uyandığım zaman gördüklerimi tam olarak hatırlıyor ve bunun için çocuk gibi seviniyordum. Saat 6.45'ti, yelkovanın döndüğünü gayet net görüyordum. Rüyamı hemen yanı başımda duran teybe kaydettim. Sonra yine uyumuşum. Saat 8.00'de tekrar uyandığımda, teybi dinlemek istedim, fakat teybe hiç bir şey alınmamıştı, demek ki bu bir aldatıcı uyanmaydı.» Vücudun Dışında Olanlar Aldatıcı uyanmanın bir başka çeşidi de, uyanıp ayağa kalkmak ve geriye dönüldüğünde kendi vücudunu yatağın içinde görmektir. Böyle bir şeyle karşılaşan kimse, duyduğu şaşkınlıktan derhal kendi vücuduna döner ve yeniden uyanır. Burada bir sınırlama olayı vardır. Sınır: Duru rüya ile vücut dışı yaşanılan olay arasındadır- Bir kısaltma yapabilmek amacıyla Vitman'ın dediği gibi, bu ana; seperation = ayrıtma anı denir. Olayda bilinçliliğin ağırlık noktası, vücudun dışında bir yerdedir. Bu noktanın ayrılması; uyurken, uyanıkken, ya da tam uyanıkken meydana gelebilir. Üç tipik olay: «Sinir haplarımdan 25 mgr bir doz almış ve yatağa uzanmıştım. Rüya görmediğime kesinlikle emindim. Akşam saat 8-9 arasıydı. Uyanık olduğum halde hareket edemiyordum. Bütün vücudum bir ağırlık altında eziliyordu. Yine de ne olursa olsun kalkmak istiyordum. Felç olmuş gibiydim. Sonra birden bire, ruhum yatağın üç beş metre üzerinde havada sallanırken, vücudumun yatağımın içinde olduğunu gördüm. Sonra odanın içinde bir kızın daha yatmakta olduğunu fark ettim ve ona giderek havada nasıl sallandığımı göstermek istedim. Fakat o anda bedenimdeki gözlerim açılmış ve uyanmıştım. Bütün bu olanlar bir dakikadan fazla sürme misti. Belki de sadece yarım dakika sürmüştü, zamanı tam olarak tayin edemiyordum. Tek isteğim ayağa kalkmaktı. Fakat ne yapmak istediğimi tamamen unutmuştum.» «İkinci çocuğumu doğurduğum zaman hastanede şu olaya tanık oldum: Bedenim, benliğimden birdenbire ayrılmıştı. Bedenim yatakta, benliğim ise tavandaydı. Tavanda iken, hastabakıcıların ve doktorların ne yaptıklarını görebiliyordum. Doktorların odama girdiklerini gördüğüm an hemen aşağıya inmek istedim. Benliğimi bedene girmesi için âdeta zorluyordum.Doktorlar yatağımın kenarına gelmeden bedenimle birleşmeyi başarmıştım. Benim derin uykuda olduğum kanısına varmışlardı.» «Diğer akşamlardan değişik olmayan bir akşamdı. Kitabımı yanıma bırakmış, uyumaya hazırlanıyordum. Birdenbire ruhumun vücudumdan ayrılıp aydınlandığını duydum. Ruhum vücudum kadar büyük değildi, ufacıktı. Kapı yönüne doğru uçarken kendimi çok mutlu hissediyordum. Tam kapı kenarındayken yatağımda yatmakta olan vücuduma gözüm takıldı. Sonra bu şekilde uzaklaşmamın çocuğuma ve eşime karşı doğru olmayacağını düşünerek, geriye dönüp tekrar vücuduma girdim. Uyanıp lambayı yaktığımda, hayatımın hiç bir safhasında böylesine mutlu olmadığımı anlamıştım.» Psikiyatri literatüründe otoskopi denilen bir sentom tasvir edilmektedir: Bu, kendi vücudumuzun psikosensorik, halüsinasyona benzer karışık bir algılanma ve dışa yansıtılma şeklidir. Durum ancak hastalık hallerinde ortaya çıkmaktadır. Bu hastalık fizik bedenin kopyasının algılanması biçiminde ortaya çıkmaktadır. Ayrılma anı da, otoskopi ile bazen bağlantı halindedir. Psikolog ve ruh doktorları bu konuda araştırmalar yapmışlardır. Fakat şunu söylemem gereklidir ki; ayrılma anı ve duru rüyalar, benim görüşüme göre hastalıklı insanlarda değil, tersine tamamen sağlıklı insanlarda 'görülmektedir. Psişik sağlıklı terimini kullandığımız zaman; kendini sağlıklı sayan, başka insanlarla yaşayıp, çalışabilen, başkalarına zarar vermeden başkalarının emri altına girmeden, ve onlara bağlı olmadan yaşayabilen insanları kastetmekteyiz. Bir insanın sağlıklı ya da hasta oluşu, onun o andaki çevresinin hastalık ve sağlamlık derecesine bağlıdır. Böylelikle psişik sağlık ya da hastalık tamamen değişik şekillerde değerlendirile bilmektedir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ekim 18, 2013 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 18, 2013 Bedenin Dışındayken Neler Hissedilir? Ayrılma üzerine son zamanlarda çok çeşitli yazılar yayınlanmıştır. Bu yazarlara göre de ayrılık anı, kişilere bağlıdır. Vücudun bir çeşit rahatlamasıyle bedenden ayrılma olanağı olabilir. Burada olayları daha yakından anlatmak gereğini duyuyoruz. Açıklamalar çeşitli kaynaklardan ve özellikle Green'in anlatımlarından alınmıştır. Ayrılma anı, bazen uyku içerisinde ya da aldatıcı uyanma noktasında başlayabilir. Fakat çoğunlukla bir kazadan sonraki baygınlık ya da bir hastalığın uyuşturucu etkisi altında ortaya çıkmaktadır. Bazen de bedenin tamamen uyanık olduğu, hatta diş tedavi etme, araba kullanma gibi işler yapıldığı zamanlarda ortaya çıkabilmektedir. Ayrılma anında çevre, gerçekte olduğu gibi kalmakta, fakat bir ya da iki metre yükseğe kaymış olmaktadır. Bazen yana kaymalar da meydana çıkabilir. Olayı yaşayan çoğu kez bedenini görebilmektedir. Bazen, dublesinin bedeni kadar büyük olduğunu, bazen de daha evvel belirttiğimiz gibi çok ufak olduğunu görebilir. Bazen de kendisinin vücuttan ayrılmış şeklini gözleyebilir. Birkaç kere dubleyle bedenin tıpkı bir göbek bağı ile bağlı olduğu görülmüştür. Yine de bunun herkes tarafından fark edilmediği söylenebilir. Durumun, daha önce böyle bir şey yaşamamış olan insanlar tarafından da görüldüğü iddia edilmiştir. Ayrılma sırasında hareketlerde mutlak bir bağımsızlık vardır. Ayrıca olayı yaşayan kişi büyük bir mutluluk ve bedensel ağırlığından kurtulduğunu duyar. Olay yaşanılırken, kapalı kapılardan ve duvarlardan rahatça geçilebilir. Bütün bunlar bir dakika ya da kısa bir süre sürebilir. Fakat yine de zaman süresi tam olarak bilinemez. Ayrılma genellikle kendiliğinden biter. Tipik olarak ilk ayrılma olayları genellikle kısa sürer. Olayın ortaya çıktığını fark etmek o kadar büyük bir şok yaratır ki, tekrar bedene dönmek, çok kısa sürede gerçekleşir. Vücuda başka biri dokunduğu anda, bu olağanüstü durum son bulur. İlk ayrılma denemelerinde, dublenin hareket alanı o andaki eşyaların bulundukları yere bağlıdır. Deneyler ve tecrübeler fazlalaştıkça hareket alanı da genişler. Bu durumdayken, bazen başka insanlara bile rastlanılır. Ancak bu insanların fizik dünyada hareket edip etmedikleri tam olarak bilinemez. Rüyada hareket ettikleri de sanılabilir. Fizik dünyadan hiç bir nesne tutulamaz ya da hareket ettirilemez; daha doğrusu bugüne kadar buna dair bir örnek gösterilememiştir. Bazen de duble öyle yerlere gider ki, fizik dünya ile yani gerçeklerle fazla ilişkisi olmadığı için, bunun bir ayrılma durumu mu, yoksa bir duru rüya mı olduğu anlaşılamaz. Ayrılmadan önce ve sonra bazen bedensel tepkiler duyulabilir. Sözgelişi, bacaklardan başlayarak bütün vücuda yayılan bir serinlik ve sertleşme duyusu gibi. Hatta iş, bir felce kadar gidebilir. Yani olayı yaşayan şahıs felç olacağını sanır. Ayrılma olaylarında duyulan hareket özgürlüğüne dair vermek istediğimiz, bir örnek var şimdi elimizde: «İlk olarak bedenimi terk ettiğimden beri yirmi yıl geçmiş olmasına rağmen, o anları tam olarak hatırlamaktayım. Gece yarısı birdenbire uyanmış, yatakta oturmakta olduğumu hayretle görmüştüm. Fakat başımı yana çevirdiğimde asıl vücudumun yatakta yatmakta olduğunu fark etmiştim. Birdenbire delirdiğimi sanmamla, tekrar yataktaki bedenime dönüp onunla birleşmem bir oldu. Birkaç ay sonra bedenimde bir su şırıltısı duyarak uyanmıştım. Gerçek bedenimin biraz üzerinde havada sallanıyordum. Sonra da hemen bedenime dönüşmüştüm. Çoğu zaman ayrılmadan önce konuşabilirle yeteneğini kaybetmiş gibi oluyor, ses çıkaramıyordum. Her defasında biraz daha yükseğe çıkıyordum. Birinde tavana ulaşmış, bir defasında da tavandan geçtiğimi bile duymuştum. Bütün bunlar yüksek bir titreşimle meydana gelmekteydi. Fakat olayları tam bilinçli olarak yaşıyordum. O günden sonra bu ayrılma olayları daha fazla tekrarlamaya başladı. Öyle zaman geldi ki, odamı terk ediyor, başka yerlere gidiyordum. İlkinde duvarlara nasıl yaklaştığımı, bugünkü gibi hatırlamaktayım. Duvarlara yaklaştıkça onları elleyebileceğimi sanıyor, fakat bu olanağı bulamıyordum. Çoğu kez her hangi bir eşyayı yerinden oynatmaya çalıştımsa da başaramadım. Bir defasında bedenime döner dönmez nabzımı yoklamayı denemiştim, nabzım gayet yavaş atıyordu. Fakat bedenime döndüğüm an, nabzım tekrar normalleşmişti.» Başka Âlemlere Gidiş «İki kez ruhumun bedenimden ayrıldığını gördüm. Birincisi bir lokantada çalıştığım sıralarda, yaralanıp bayıldığım zaman meydana gelmişti. Bedenim yerde yatarken, başkaları tarafından dışarı taşındığımı ve aydınlatılmış, bir ortam içine getirildiğimi duydum. Aydınlık ve ruhtan yapılmış bir sürü yaratık, bana doğru geliyordu. Aralarında bir süre önce ölmüş olan annem de vardı. Onun: «Gel, senin de burada olman gerek!» dediğini duydum. Aynı anda başka bir ses: «Hayır daha sırası gelmedi» dedi. Ve bu sesle uyanmış, eski durumuma dönmüştüm. O anda bir uçuruma düşüp de tekrar, hayata dönmüş gibiydim.» «Nisan ayında bir sabahtı... Uyandığımda perdelerin arasından gün ışığının içeriye girmekte olduğunu gördüm. Kocam da yanımda uyuyordu. Fakat bir şeyler olacağını sezinliyordum. Bir müddet sonra buz gibi bir serinliğin bütün vücudumu kapladığını duydum. Hareketsiz kalmıştım, kocamı da çağıramıyordum. O anda öleceğimi sandım. Ruhum bedenimi terk etmiş, havalanmıştı. Kocamı ve çocuklarımı bu şekilde bıraktığım için hiç üzülmüyordum. Tersine büyük bir mutluluk ve hafiflik duyuyordum. Kendimi birdenbire bahçedeki ıhlamur ağacının altında, eski evimizin yanında bulmuştum. Eski yapılar olduğu gibi duruyorlardı. Ben ise bir tüy gibi hafiftim. Çayırda yürümeye devam ettiğimden, genç kızlığımda içine taş attığım dereyle karşılaşmıştım. Orada uzun zamandır kaybetmiş olduğum taş duruyordu. Şimdi zihnim inanılmaz bir açıklık kazanmış, yıllar boyu anlayamadığım şeyler gün ışığına çıkmıştı. Eskiden o kadar sevdiğim evin içine girmeye başlamıştım. Annem yıllar önce ölmüş olduğu halde evin içinde oturuyor ve bana el sallayarak: «Buraya gel» diyordu. Bir iskemle çekerek yanına oturmuştum. Günlük olaylar hakkında konuşmaya başlamıştık, her zamankinden daha rahattım. Bir süre sonra gitmem gerektiğini söyledi, istemediğimi belirtince de, beni beklemekte olanları düşünmemi ileri sürdü «Şimdi burada neler olduğunu gördün, fakat daha zamanın gelmedi» dedi. «Allaha ısmarladık anne» diyerek evden çıktım. Bahçede gezinerek bir zamanlar benim olan şeylere baktım. Şöyle bir sallandıktan sonra, kendimi tekrar evde, kocamın yanında buldum. Bedenime dönüşümde sanki bir çeşit direnişle karşılaşmıştım. Her organımda ağrılar duyuyordum. Soğukluk duygusu ise kaybolmaya yüz tutmuştu. Tekrar hayata döndüğüm için bir çeşit huzursuzluk içindeydim. Ondan sonra, uzun süre ikiye bölünmüş gibi yaşadım. Ve yavaş yavaş kendi benliğime döndüm.» Duru rüyalar ise başka görünüştedir. Bunlar genellikle alışılmış rüyalar gibi başlarlar. Rüyayı gören, bedeninin ikiye bölündüğünü fark etmez hiç bir zaman. Yine de duru rüyalar ayrılma anlarında olduğu gibi kontrol edilebilir özelliktedirler- Ve tecrübeler fazlalaştıkça kontrol edebilme yeteneği de artmaktadır. Sözgelişi; rüyayı gören, bir balkondan aşağı atladığını ve hiç bir şey olmadığını anlatırken, etrafındakileri inandırmak için heyecanla: «Eğer gerçekten düşmüş olsaydım, bacağımı kırmış olurdum», der. Şimdiye kadar bu gibi rüyalarda duvarlardan geçtiklerini iddia edenler olmamıştır. Belki de böyle bir şeyi denemeyi düşünmemişlerdir. Duru rüyalarda çevre değişmekte, sembolik ve fantastik görünümler haline dönüşmektedir. Bu tip olayları yaşamış olan insanlar, en son yaşadıklarının en önemli olaylar olduklarım iddia ederler; çünkü en fazla kontrol yeteneğini, en son rüyalarında ya da ayrılma anlarında kullanmışlardır. Son yaşantılarında daha fazla rahatlık ve mutluluk duymuşlar, daha fazla özgürlüğe sahip olmuşlardır. Fakat bu tip bütün rüyalar daima rahatlatıcı değildir. «Akşam boyunca Meditasyon ve Kontemplasyon çalışmalarıyle uğraşmış ve yatağa yattığımda büyük bir yorgunluk ve bitkinlik hissetmiştim. Gece yarısı birdenbire yatağımdan havaya doğru çekildiğimi sezdim; durmaksızın beyaz tavana doğru yükseliyordum. Uyanık durumda olduğum için, bütün benliğimi bir korku kaplamıştı. Hemen o anda tekrar kendi benliğime dönüşmüştüm. Paranormal olaylarla biraz uğraşmışlığım vardı ama, yine de karşılaştığım bu olayın ne olduğunu bir türlü anlayamıyor ve korku duyuyordum. Yatakta böylesine yatarken kalkıp yazı masama gitmek istedim, fakat hayret, yerimden bir türlü kıpırdayamıyordum. Göremediğim bir kol beni yatağa bastırıyor, kalkmama engel oluyordu. Bu anın çok uzun sürdüğünü anlamış, sonra nihayet uyuyabilmiştim. Fakat o an, kolun pencere tarafından geldiğini duymuştum. Kolun ardında ne olduğunu görememiştim, çünkü kafamı o kadar çevirememiştim.» Bu kol hikâyesi, her halde rüyayı görmüş olanın bir çeşit felce uğrama haliyle ilgili olsa gerektir.Dikkate değer nokta, ilk olarak bir ayrılma olayı ile karşılaşan kişinin bu olaydan ne kadar fazla etkilendiğidir. Bunlardan çoğu, aradan uzun bir süre geçtiği zaman ne olduğunu anlayabilmişlerdir. Olayı sadece hayal ürünü olarak nitelendirip, bir kenara itmek doğru değildir. Peki, bedenin dışında herhangi bir ortamı gözümüzün önüne getirebilir miyiz? Bir ameliyat masasında tamamen kendinden geçmiş bir halde yatan hastanın başından herhangi bir olay geçebilir mi? Tabiî böyle bir olayı yaşayanlar, ancak uyandıktan sonra anlattıkları için, inanılması güç olaylar kahramanı olarak kalmaktadırlar. Bir örnek: «Bir medyumun, ameliyat olurken vücudunu nasıl terk ettiğine dair yazdığı kitabı okuyordum. Ameliyattan uyandıktan sonra doktoruna olanları anlatmış ve onunla arkadaş olmuştu. Bir sandalyeye oturtulmuş iki kızın bana önlük taktıklarını görüyordum. Birinin söylediğine göre, şimdi ameliyat olacaktım. Bir çift el burnuma bir lastik torba yaklaştırmış ve öylece tutmuştu. Biri bana nefes almamı emretmişti, fakat acı duyduğumdan söylenileni zor yapıyordum. Bütün bunlar gece yarısı olmaktaydı. Birdenbire odanın içi gölge bırakmayan bir ışık la aydınlanmıştı. İlk gördüğüm, el ve kollarımın bağlanmış olduğu idi. Fakat el ve kollarım uyuşmuştu. Şaşkınlıkla yere kayıp, sandalyenin üstünde mutsuz oturmakta olan yaratığı seyretmeye başladım. Ağzımın önünde bir şey vardı, üstümde de bir önlük. Üstümden kan ve cerahat akıyor, yanımda genç bir doktor bulunuyordu. Birdenbire arkamda beyaz bir dolap, dolabın içinde boşaltılmış bir şişe görmüştüm. Doktorun ağzımın içinde bir şeyler değiştirdiğini görmeye başladım. O anda çok ufaldığımı ve mutsuz bir insan olduğumu duymuştum. Annem yatağımın kenarında oturuyordu. Ona ameliyat sırasında doktoru görmediğimi söyledim. «Doktoru nereden göreceksin, uyuyordun!» diyordu, «Hayır uyumuyordum, ameliyatı seyrettim» dedim. Hastabakıcılarla birlikte herkes benimle alay etmeye başlamıştı. Sonradan yapılan incelemede, gerçekten benim doktorum değil de, başka bir doktor tarafından ameliyat edildiğim ortaya çıktı.» Politik çatışmaları protesto etmek amacıyla kendilerini yakan rahipler, bunu nasıl bir yolla başardıklarını, şöyle anlatmışlardır: Hareketsiz olarak alevlerin içerisinde otururken, ağrısız bir şekilde kendilerini ölüme bırakmaktadırlar. Avrupa'daki birçok gencin problemlerinden kurtulmak için kendisini yaktığını duyarız. Onlar rahiplerin yaptığı gibi kendilerini bilerek ateşe atamadıklarından, çok acı duyabilirler. Rahiplerin yıllar boyu bu alanda yaptıkları çalışmalar, bilerek ve isteyerek ayrılma olaylarını yaşadıklarını ortaya koymaktadır. Astral Projeksiyonlar Ayrılma olayları literatürde «astral projeksiyon» olarak nitelendirilir. Bu terim, fizik olaylardan başka, o olayların gerçek dışı görüntüleri olabileceği düşünülerek ortaya çıkmıştır. Normal olarak bazı araştırıcılar, asıl bedenîmizin bir de gölge bedeni olduğunu ileri sürmektedirler. Bu bedene «astral beden» ya da «eter beden» denmektedir. Uykudayken ya da belli durumlarda, bu beden vücuttan çözülüp başka âlemlere yolculuğa çıkar. O zaman bilinçli olarak ve başka bir âlemde, gayet özgür hareket etmektedir. Böylelikle fizik ortamla bağlantı bir süre için kesilir. Böylelikle, ölüm anım gayet rahat açıklayabiliriz. Çünkü, şimdiye kadar anlattıklarımıza bakılacak olursa, ölüm anında ruh, bedeni tamamen terk etmektedir. Dünya bağı çözülür ve yeni bir hayata başlanır. Bu konuya sonradan tekrar değineceğiz. Şimdilik, alıcının bir süre için öbür âlemde neler yaşayabileceğini izledik. Bu öteki âlem dediğimiz yerde, yeryüzü kanunlarının ne dereceye kadar geçerli oldukları, sonra incelenecektir. Fakat söylemek gerekir ki, değişik zamanlarda yaşanmış olan ayrılma olayları »birbirleriyle benzerlik göstermektedirler. Bunları hayal ürünü olarak incelemek doğru değildir. Bazı spontan yaşantılar ise, birbirleriyle az da olsa, ayrılık göstermektedirler. Ayrılma anları ve duru rüyalar, deney alanına da girmiştir. Beyindeki akımları ölçen aygıtlarla, uyuyan kişi kontrol altına alınır ve' sabah anlattıklarıyla karşılaştırılır. Fakat yine de bu deneylen komut altında sürdürmek olanağı yoktur. Çünkü bu rüyalar ve ayrılma anları her an yaşanılmaz. Olaylarsa bir kişi tarafından, ancak bütün yaşantı boyunca üç ya da beş defa yaşanmaktadır. Yine de böyle deneyler, sözgelişi hipnoz altında gerçekleştirilmek istenmiştir. N.O. Jacobson Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.