Xian Oluşturma zamanı: Ocak 13, 2014 Paylaş Oluşturma zamanı: Ocak 13, 2014 (düzenlendi) Bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında tarih alanında da bir derinliği vardır. Türk milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhisselamın oğlu Yasef'in oğlu olan kişidir. Atatürk 1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 130. toplantısının birinci oturumunda yaptığı konuşmada Türklerin kökeni hakkında böyle diyordu. Tesadüfi bir konuşma değildi ve onun Türklerin kökenine ilgisinin devamı da gelecekti... Atatürk'ün cumhuriyetin ilk yıllarında bu alanda başlattığı araştırmalar, özellikle 1930'ların başında yoğunlaştı. 1930'da Tarih Heyeti'ni oluşturarak Türk Tarihinin Ana Hatları adlı kitabı hazırlattı. 1931'de ise Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'nin kuruluşuna ön ayak oldu ve adı daha sonra Türk Tarih Kurumu olarak değiştirilen cemiyetin çalışma alanını Türk ve Türkiye tarihi olarak belirledi. Kurumun bir yıl sonra gerçekleştirilen ilk genel kurulunda Türk Tarih Tezi kabul edildi. Tez iki ana eksen üzerine oturuyordu; "Türk uygarlığı tarihin en eski uygarlıklarından biridir ve bu uygarlığın kökeni Orta Asya'dır. " Bu çalışmaların bir ayağının eksik olduğunu düşünen Atatürk, Türk Dil Kurumu'nu da kurdurarak, ulusçuluğun ana öğelerinden olan dil konusunda da derin bir çalışma başlattı. Onun Türk Tarih Kurumu'nun ikinci Dil Kurultayı'nda yaptığı konuşmada yer alan "Güneş" yaklaşımı, sonradan tanışacağı Mu Efsanesinin Güneş kültü ve kendi tezi Güneş Dil Teorisi'yle doğrudan ilintiliydi. Tarih çalışmaları, Türk tarihinin ana kaynaklarını araştırmak, arkeoloji yoluyla yeni bilgiler sağlamak, tarihte ve bugün ırk karakterlerini antropolojik yöntemlerle saptamak gibi noktalar üzerinde şekilleniyordu. Tarih ve Dil kurumlarının varlık nedeni de bu temellere yaslanıyordu. Atatürk, uzmanların yabancı meslektaşlarına ihtiyaç duymadan arkeolojik kazılardan çıkacak yazıları inceleyebilmesi ve bu yoldan elde edilecek bilgilerle eski uygarlıkların gerçeğine ulaşmak amacıyla eski dillerin öğrenilmesi için de Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'ni kurdurdu. Türk Tarih Tezi'nde Türklerin kökeninin Orta Asya olduğu resmen dile getiriliyordu. Ama Orta Asya uygarlıklarının kökü neredeydi? Mustafa Kemal bu sorunun yanıtı olabilecek anahtara 1932'de ulaştı. İlkel diller uzmanı ve tarihçi-diplomat Tahsin Mayatepek'in sunduğu ön raporda Güney Amerika uygarlıklarından Maya uygarlığının dil ve kültürleriyle Anadolu ve Orta Asya kültürleri arasındaki benzerliğe dikkat çekiliyordu. Mayatepek, bu süreci inceleyip Atatürk’e raporlar halinde iletmesi için 1935’de Meksika’ya maslahatgüzar atandı. Çok geçmeden de arkeolog William Niven’in Meksika’da yaptığı kazılarda bulduğu yaklaşık 15 bin yıl öncesine ait tabletlerin deşifrelerinden ve ardından James Churcward’ın Hindistan’da bulduğu benzer tabletlerin çevrilerinden Atatürk’ü haberdar etti. O da söz konusu yazarların kitaplarının çevrilmesini emretti. Sağlığı yerinde değildi ama, 1937 yılının önemli bir bölümünü geniş bir kurulca gerçekleştirilen bu çeviriler, üzerlerinde notlar alarak incelemekle geçirdi Atatürk’ün özellikle altını çizip notlar aldığı bölümler insanlığın yaratılışı, 64 milyon nüfuslu bir kıtanın batışı, kıtadan göçler ve özellikle de Orta Asya, Uygurlar ve Türklerle ilgiliydi. Mayatepek başlangıçta bu temelden yola çıkıp raporlarında Amerika ve Meksika yerlilerinin dillerindeki Türkçe sözcükleri incelemiş ve yerlilerin kültürel kaynakları ve güneş kültünün dinlerindeki etkilerine yoğunlaşmıştı. Uygur, Akad, Sümer Türkleri’nin Pasifik Denizi’nde ilk insanların zuhur ettiği Mu’daki büyük medeniyet, dil ve dinlerini cihana yaydıklarına dair yepyeni ve mühim malumatı ihtiva eden rapor: Kuzey Amerika alimlerinden Cononel James Churcward 4 Kıta eserinde dünyada ilk insanların ilk zuhur ve saadet diyarı olarak Tevrat’ta ‘Gan Edn ve Kuran’da “cennati Adn’namı altında zikri geçen ve Pasifik deniz’inde bulunan ‘Mu’ kıtasında ortaya çıktığı ve bu büyük kıtanın 11 bin 500 sene evvel müthiş depremler ve patlamalar neticesinde 24 saatte 64 milyon nüfusuyla denize battığı ve ilk yüksek medeniyetin, dilin ve vahdaniyete dayalı dinin ve fen ilimlerinin Mu kıtasından 70 bin sene önce Maya namıyla çıkarak Asya’da Uygur, Hindistan Naga-Maya, Fırat nehri deltasında Akad, Mezopotamya’da Sümer, Kızıldeniz’in batısındaki arazisindeki Mayu ve Etiyopya kıtasında Tamil namlarını almış olan Mu çocukları tarafından bütün cihana yayılmış olduğu vesaire hakkında, şimdiye kadar Doğu’da ve Batı’da yayımlanan kitapların hiçbirinde görmediğim çok derin ve 50 sene süren incelemeler mahsulü malumata tesadüf ettim”. Mayatepek Churcward’ın kitabından şunları naklediyordu: “Eski Türklerin ilk vatan ve kökenleri şimdiye kadar bildiğimiz üzere Orta Asya olmayıp, Pasifik Denizi’nde 200 bin sene mevcudiyetten sonra batmış olan Mu kıtası olduğu ve Orta Asya’ya, Mezopotamya’ya, Yukarı ve Aşağı Mısır kıtasına ve Etiyopi’ye Mu kıtasından binlerce sene evvel gelip Mu’daki yüksek kültür ve medeniyetlerini, dil ve dinlerini yaydıkları anlaşılıyor.” Raporda Mu’ya ait bazı sembolleri açıklayarak dünyanın dört bir yanına dağılan uygarlıkları da anlatıyordu: “1.Kol: Bu kolu Mu’dan ‘Maya’ namıyla çıkarak Asya’nın doğu kıyılarına ayak bastıktan sonra ‘Uygur’ namı alan Mu çocukları teşkil etmektedir. 2.Kol: Bu kolu teşkil eden Mu çocukları gemilerle ve ‘Maya’ namıyla çıkarak Hindi Çini kıyılarına çıkmışlar ve oradan ‘Burma’ kıtası istikametinden Hindistan’a girerek oralarda, ‘Naga Maya’ namını alıp, bu namda büyük bir imparatorluk vücuda getirmişlerdir ve bu devlet 200 bin sene devam ettikten sonra yok olmuştur. Bu insanların bir kısmı Hindistan'ın batısından gemilerle Basra Körfezi’nin kuzeyinde Fırat Nehri deltasına girerek, bu yerlere ‘Akad’ ve daha kuzeye ilerleyerek bu havaliye de ‘Sümer’ adını vermişler ve kendileri de bu namı almışlardır.” Churcward’ın yapıtı kaynak gösterilerek nakledilen bilgiler arasında şu satırlar da yer alıyordu:”Uygur İmparatorluğu ortadan kalkmadan önce Türk İmparatorluğu’nun mevcut olmadığı ve bu imparatorluğun, Uygur İmparatorluğu’nun yukarıda izah olunan felaketler neticesinde son bulmasından sonra, 10-11 bin sene evvel ortaya çıktığı ve ırktaşlarımız olan Akadlar’la Sümerler’in Orta Asya’dan değil, doğrudan doğruya 70 bin sene evvel Mu kıtasından çıkıp Hindi Çini, Burma, Hindistan yolu ile evvela Fırat deltasına ve müteakiben Mezopotomya arazisine yerleştikleri anlaşılmaktadır.” Ocak 13, 2014 Xian tarafından düzenlendi 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
beykoz34 Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2014 hasssss. Şerefsizim benim aklıma gelmişti.. Saygı ile andığım Hitler'in ırkı içinde mu kıtasından geldiği söyleniyor. Bilirsiniz ari ırkı. Himmlerin yaptığı sayısız ayinler filan. Ama bu yazı ve ispat.. Beni benden aldı, eline sağlık Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
serpentine Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2014 Asya ile Amerika'nın en yakın olduğu noktada Bering boğazı var. Son buzul çağında derinliği bu kadar fazla değildi ve zaten buz tutmuştu. Yürüyerek geçmişler yani Asyalılar Amerika'ya. Çadır, at, yay falan bozkır yaşamının ortak kültürüdür bu yüzden Amerika yerlilerine Türk demenin anlamı yok. Bu görüşler bilim dünyasında komiktir artık, Mu'ya dair de hiçbir jeolojik kanıt yoktur. Tabi eşsiz ilimleriyle Mu'nun nüfusuna, 200 bin yıllık devlet olduğuna ve telepatik güçlerine kadar bilenler çıkıyor. Haliyle yirmi ışık yılı uzaklıktaki X gezegenindeki uzaylıların yüzde 23'ü sürüngene benzer diyen adamlardan daha fazla ciddiye alınmıyorlar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Hektor Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2014 Mu ya da atlantis konusu çok ilgimi çekmiyor. Geçmiş yaşanmış ve bitmiş. Önemli olan geçmişin bize bıraktığı miraslara sahip çıkmak ve onları anlamaya çalışmak. Ama bilim bazen bu "anlama" çalışmasını objektif yapamıyor. Bilindiği üzere bundan yaklaşık 10 yıl önceye kadar "ortak tapınımın" geç dönemlere ait olduğu savunuluyordu. Ta ki göbeklitepe gibi bir gerçek açığa çıkana kadar. Mantıksız savlar benim de hoşuma gitmiyor, hatta rahatsız ediyor fakat beş duyumuzla algılamadığımız şeylerin gerçek dışı kabul edilmesi de insanlık tarihine ışık tutmuyor. Bilimin kendi ürettiği teoriler arasından günümüz bilim mantığına en yakın olanı seçip bunu kabul etmesi, onların da gayet iyi bildiği üzere gerçeği yansıtmıyor. Sadece olasılıklardan "bir tanesi" olmaktan öteye geçmiyor. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Mrs_Echelon Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2014 James churcward'ın kitabını internetten bulup indirmiştim. Eski Türkçede çevrilmiş olduğu için anlamakta zorlandım bu yüzden tamamını okuyamamıştım. Gerçi ilk bir kaç sayfayı okumakta yetti. Mu kıtasıyla ilgili daha ayrıntılı bir kitap yoktur heralde ya da daha orjinal diyelim. James churcward'ın yardımını aldığı Naacal rahipleri günümüzde hala varlıklarını sürdürüyorlar ve gerçeklerde onlarda gizli tabii özlerini unutmamışlarsa. Bütün dinlerin başlangıç noktası Mu kıtası'dır diyor james churcward ve eğer tabletler gerçekse söyledikleri çok doğru. Yaratılışta ağaç ve yılan çizimleri mevcut mesela ve ilginçtir ki bizede bunlar daha farklı yansımış. Şeytan = yılan ağaç falan filan en ufak örnek bu. Daha bir çok şey zamanla değişmiş ve orjinalliğini kaybetmiş. Kısacası bütün dinlerin ana kaynağı mu kıtasını gösteriyor. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
danny Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2014 eline sağlık güzel yazı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Takesikitano Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2014 Göbeklitepe müthiş bir keşif hem Türkiye hem de insanlık için..Beni çok heyecanlandıran bir kazı ve kazılar ortaya çıkarıyor ki bildiğimiz ne varsa şimdiye kadar,tekrar gözden geçirmenin ve yeni şeyler söylemenin tam zamanı.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
daria Yanıtlama zamanı: Haziran 24, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 24, 2014 Mu ile ilgili en sağlıklı araştırmaları Anıtkabirde yer alan Kiosklardan edinmek sanırım en sağlı olanı olur.Çünkü o kitapların scan edilmiş versiyonları kiosklarda mevcut ve Ata'nın kitaplar üzerine aldığı notlara kadar hepsini görmek mümkün. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
BlackLeads Yanıtlama zamanı: Haziran 25, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 25, 2014 Çok Güzel bir yazı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AurorA Yanıtlama zamanı: Haziran 25, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 25, 2014 Atatürk'ün Mu kıtası ile ilgili çalışmaları James Churchward'ın kitaplarına özellikle dayanmaktadır. Zaten konuyla ilgili en detaylı bilgiyi de James Churchward vermektedir. Tavsiye ederim, mutlaka okunması gereken kitaplardır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
BlackLeads Yanıtlama zamanı: Haziran 25, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 25, 2014 Sanırım Mu Kıtasının İzleri var ve Bilimsel olarakta varlığı kanıtlanmış. Atatürk'te Türklerin Varlığının bu Kıtada başladığını söylemektedir. Atatürk'ün çalışmalarının hepsi muhteşem çalışmalardır bu konuyla ilgili daha fazla bilgi almak isteyen Sinan Meydan'ın Atatürk ve Kayıp Kıta Mu isimli kitabını okuyabilirler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Mart 2, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 2, 2015 James Churchward - Batık Kıta Mu'nun Çocukları >>> NADİR KİTAP - Gelişmiş Arama Peter Colosimo - Zamansız Dünya >>> NADİR KİTAP - Gelişmiş Arama >>> Türk Tarih Tezi ve Mu Kıtası - Mayatepek Raporları - Kemal Şenoğlu - %25 indirimli : Kitap | idefix.com >>> tahsin mayatepek | Türk Güneş Dil Teorisi Yazışmalar - M.Kemal ATATÜRK - Tahsin MAYATEPEK (PDF) >>> https://app.box.com/s/6c60d62e0b2cf93e7a8e Haritanın Orijinali James Churchward'ın Kitaplarında... Ünlü araştırmacı yazar Peter Colosimo "Timeless Earth - Zamansız Dünya" adlı kitabında eski bir Hint yazısından bahseder: Ulaşılmaz yüksekliklerden hızla inerken çıkardığı gökgürültüsü gibi sesi ve gökyüzünü ateş dilleriyle dolduran alevlere bürünmüş olarak, Ateş'in Oğulları'nın arabası, "Parlak Yıldız"dan gelen Alev Tanrıları'nın arabası göründü. Gobi Denizi'nin yemyeşil ve göz kamaştırıcı, mis kokulu çiçeklerle örtülü Ak Adası üzerinde durdu." Ele geçirilen belgeler arasında eski gök haritaları da vardır. Tibet yörelerinde bulunan bu haritalarla ilgili kamuoyuna ilk açıklama Peter Colosimo tarafından yapılmıştır. "Timeless Earth - Zamansız Dünya" adlı kitabında bu konuyla ilgili Colosimo şunları yazmaktadır: "Bir süre önce, Himalayalar'ın eteklerinde, Bohistan Mağaraları'nda bir gök haritası ele geçirilmişti. Astronomlar bu haritanın doğru olmakla birlikte bizim çizdiğimiz haritalara uymadığını fark ettiler. Niçin? Evet, niçin bu haritalardaki yıldızlar 13.000 yıl önceki konumlarında dizilmişlerdi?" (Bu harita 1925 yılında 'National Geographic Magazine'de yayınlanmıştır.) Arkeolog Harold Wilkins de aynı şekilde : "Büyük beyaz yıldızdan inmiş insanların Gobi Denizi'ndeki adaya yerleştiğini ve adayı yeraltı galerileriyle karaya bağladıklarıyla ilgili her türlü kanıt bilimsel olarak mevcuttur." demektedir. Ergun CANDAN Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Mart 2, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 2, 2015 PDF dosyalarına biraz baktım, pek okunaklı değil. 1936'lı yıllarda uluslararası anlamda ne kadar da faalmiş TDK. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar