Jump to content

Karalama Defteri


KATA

Önerilen Mesajlar

zaman yavas akmaya başladı

ve gunes batmak bılmedi

suyu kendıne kattı damla damla

kalan krıstallerden bır put yaratmıstı ki

dehsete kapıldı!...

şimdiyse mabedin neresınde oldugunaa daır supheleri var

oysakı küssen ne fayda henuz terk edilmişken???....

sahıpsiz donuklugunu açığa vurdun, yanaşan olmadı...

fazlasıyla tatsızdın çünkü ve hatta rahatsız edıcı...

özür dilemedin...

kırıklerının acısını emdı

tasıdı onu dallar arasından süzülerek

kuytu alanların en dibine

görmemek için

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

En çok neyi yakıştıramadım ki kendime?

Aşk acısı çekmeyi mi, yaralanmayı mı, gülüp geçmeyi ,

Beceremediğime öfkelenmeyi mi, kendimi sorgulamayı mı?

Belki de, aşkın kısa süreli bir ahenk olduğunu unutup,

Çocuksu bir saflıkla, belki dalgınlıkla, belki de bile bile ladesle,

Zaten aşkın sorumluluğunu üstlenmiştim bir şekilde…

Herkesin kafası karışık artık günümüzde,

Mevsimler bile karıştı baksanıza...

Sonbahara inat, hala maviler, pembeler, beyazlar uçuşuyor sokaklarda…

Güneş serin geçen yazın izlerini yok etmek istercesine tenimde ışıldıyor.

Bir mevsimden diğerine tükenirken ömür, nadastaki toprak gibi daha çok,

Ama kesinlikle daha fazla üretebilmek için durmalı mı biraz yoksa?

Yorgun gönlü biraz tatile mi göndermeli acaba?

‘Aşk ya çılgınlıktır ya da hiç bir şey!’ diyerek,

Geçirilen ömüre, o inançlara, adrenalinin tavan yaparak

Başladığı sevdalara neler oluyor?

Şimdi neresinden tutunmalı ki yeniden aşkın?

Neresinden tutunmalı ki, avuçlara önce mavi boncuk

Bırakıp sonra da en olmadık yerinden yaralayan hayatın?

Neresinden tutunmalı ki, yine bu hayat dolu kalbin

Çılgınca çarpması, gülen gözleri

Tekrar geri getirebilmesi için, umutların?

Neresinden???

Anne beni tekrar çocuk yap!

Çocuk yap ki her şeye tekrar çocuksu neşeyle,

Heyecanla bakabileyim,

dünyanın kirliliğini,

İlişkilerin yozlaştığını görmeden,

Ne olursa olsun

Çocuksu rahatlığımla hayatın neresinde tutunacağımı

Bileyim…

 

blueboy

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

adam, elindeki birayı duvara dayadı, cebinden çıkarttığı çakmağını ağzındaki siğaraya uzattı ama yağmur çoktan ıslatmıştı siğarayı. adam gökyüzüne baktı...

 

yağmur hiç durmadan devam ederken duvar kenarından bir el silah sesi geldi.

 

adam, son siğarasını içemedi...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

yitik bir cennetin taa dibinde...

sana kuytu mezarlıklarımızı gösterirdim....

telefonları kurcalar kurcalar kurcalar....rehberimizi dolaştırırdık

birbirine düşman iki kalleş vadide...

durağan bütün herşeyi gömmek üstüne...

olağan bütün herşeyi es geçtiğimiz şu kullanım klavuzsuz günler

üstüne

öyle büyük sözler verirdimki bir zamanlar.....

zaman... zaman aşımına uğrardı adeta...

ben tepe taklak, sen bir cennette bir ikindi meyvesi...

ben toz toprak sen kimin elinde bilmem kimin neresi...

tepe taklak ağaçlara bulaştığımız...caka sattığımız o günler...

dilek dilerdim başın türbelenirdi hatırlarmısın?...

gözlerinden metrelerce kurdelalar yağardı

yırtık toprağın ıslak mimiklerine

hayır yani hani gülerde insan bir kaç damla....göz yaşı belki..

süzülür çukuruna yüzünün...

dudaklarının kenarında bir gölet gibi.....

etrafı bir piknik alanı...birşey sanki sürekli dokunulası

zaman zaman geri gider insan...

bulutlanır hangi bir maziye elini atsa...

orada bir yağmur...

bir fırtına ...

bir kasırga kopsa....

hep de tam yeri tam zamanı olur....

denizsiz kentlerde tusunamiler beklemeye alışkın

şaşkın....

bedevinin en bahtsızı olmak için doğuştan hazırızdır...

biraz geçer zaman...

üşüyorumdur...sen veya ben ne fark eder....üşünülüyordur buralarda muhakkak

rededilme korkusu yerini..cep delik cepken delik şarkılara teslim etmekde diretecek

aşk delilik noktasında delillerini kaybeden ağzı bozuk bir düzenbaza dönüşecek....

kurunun yanındaki yaş.... yaşlanıp gidecek...

bize biraz kehanetlerde bulunmak düşecekdir...

orta oyunlarında ortalık yerlere düşüp...didindiğimiz aşklar

hatırlamazmısınız hiç?

o giden onlarca sesi...

saygıyla önlerinde asla eğilemediğim tüm sevgilerim gibi...tutsak kalleş bir kaç kelime gibi

ağız dalaşı gibi..

sokakta kalmış yapayalnız bir bina gibi...

bir kapı kolu... üstelik sadece tek bir kapıyı açabilen bir kapı kolu gibi

yani biraz aciz gibi...

hiç hatırlamazmısınız bir sevgiliyi...gecenin herhangi bir vakti?

tutkuyla birbirimizi çekelediğimiz...

silüetler...

o dehşetle gözlerimizden hayallerimize,

panjuru boktan evlerimize yağan bombalar....

yağışda bir şemsiyedir sevgili kimi zaman

(ıslanmayı sevmeyen...kuduz aşıklar için)

hatırlamazmısınız o el ele kurumaya bıraktığınız günleri?

ne kadar ahlakcıysa bize kalan izdüşümü yaşadıklarımızın

siz bir o kadar ahlaksızdınız ...

aşık olup saygıyla iliklendiğiniz o sevgilerde hep bir ölü vardı...

siz farkında olmadan nekrofiliydiniz....

sapkındınız....aklınızı tamda kaçırma noktasındaydınız

Dersinizi çalışmamışdınız..kalacakdınız....birilerinin ...

bir yerlerde dönen bir olayın tam göbeğinde illaki kalacakdınız...

aldatan da aldatılan da olacakdınız

siz bu kadraja hiç alışmamışdınız...

çünkü başarılıydınız kendi gölge oyunlarınızı yürütürken

o güzelim zamanınız saniyelerle sınırlıydı...

bilmiyordunuz ki;

"Telkin başarılı bir öğrencinin kendine kurduğu

en boktan sistemlerin tabiat anasıdır"

hatırlamazmıydınız size bahsetsem

şu engebeli vadilere dönüştüğümüz günlerden....

orada hiç olamadığımız o hep bizim olan saatlerden

tik tak dedimmi topuklu ayakkabısıyla yerlerde titreyen

o memeleri uzay gibi fetiş kadınlarmı gelirdi aklınıza?

çok basitti oysa...

sadece kapağı açık köstekli bir saat boynumda....

kıpırdamayan parmakların kesik aralarında...üşürdüm

kar yağardı parmak uçlarıma hatırlarım binlerce kez yazın ortasında...

dizlerim hep bir kuzey kutbu...

hep bir himalaya saklardım sol omuzumda...

parkalarınızı ceketlerinizi atkınızı berenizi

bana karşı direteceğiniz herşeyinizi takınır...

yinede bir ölüyü öpdüğünüzü asla fark edemezdiniz...

iki devletin birbirine girmesi gibi...

oklarınızla mızraklarınızla gelirdiniz gözlerimin önüne...

atlarınız kara cüppeli hırpani hayvanlardı..

bilmiyorsunuz aslında bir savaş bile yoktu ortada..

bırakılan her saçma sapan notda

kurşun geçirmez yeleklerinizle hep tam da karşıda

dimdik gerinirdiniz...

ölmeyecekdiniz....yeterince belliydiniz....

donanımlı götlek süvariler

korkacak birşey yoktu oysa...

ben kurşun kalemle yazılar yazmazdım asla...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Uzak diyarların ardındaki küçük yürek...

Gözlerine düşmemiş henüz çiğ damlaları

Gülmek için yaratılmış gözler ağlamayı bilir mi?

Sen ki o küçücük yüreğinle

Nice sapkınlara kafa tutarsın

Onların kalkanı kötülük olmuş

Seninse sadece tertemiz bir gülüşün var

Sakın küçümseme olurmu o gülüşü...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

defalarca içimden neki dıye sorsamda bir defa cevabını bulamadık senelerce...

küçüktüm yürümeyi bilmeden kocaman adımlar atmaya başladım... çök gez tökezledim kendim kalktım... şimdi yanımda ellerimi tutan bir dostum var onu sevıyorum ama adını koyamadığım bir sevgıyle

--------------------

yitik bir cennetin taa dibinde...

sana kuytu mezarlıklarımızı gösterirdim....

telefonları kurcalar kurcalar kurcalar....rehberimizi dolaştırırdık

birbirine düşman iki kalleş vadide...

durağan bütün herşeyi gömmek üstüne...

olağan bütün herşeyi es geçtiğimiz şu kullanım klavuzsuz günler

üstüne

öyle büyük sözler verirdimki bir zamanlar.....

zaman... zaman aşımına uğrardı adeta...

ben tepe taklak, sen bir cennette bir ikindi meyvesi...

ben toz toprak sen kimin elinde bilmem kimin neresi...

tepe taklak ağaçlara bulaştığımız...caka sattığımız o günler...

dilek dilerdim başın türbelenirdi hatırlarmısın?...

gözlerinden metrelerce kurdelalar yağardı

yırtık toprağın ıslak mimiklerine

hayır yani hani gülerde insan bir kaç damla....göz yaşı belki..

süzülür çukuruna yüzünün...

dudaklarının kenarında bir gölet gibi.....

etrafı bir piknik alanı...birşey sanki sürekli dokunulası

zaman zaman geri gider insan...

bulutlanır hangi bir maziye elini atsa...

orada bir yağmur...

bir fırtına ...

bir kasırga kopsa....

hep de tam yeri tam zamanı olur....

denizsiz kentlerde tusunamiler beklemeye alışkın

şaşkın....

bedevinin en bahtsızı olmak için doğuştan hazırızdır...

biraz geçer zaman...

üşüyorumdur...sen veya ben ne fark eder....üşünülüyordur buralarda muhakkak

rededilme korkusu yerini..cep delik cepken delik şarkılara teslim etmekde diretecek

aşk delilik noktasında delillerini kaybeden ağzı bozuk bir düzenbaza dönüşecek....

kurunun yanındaki yaş.... yaşlanıp gidecek...

bize biraz kehanetlerde bulunmak düşecekdir...

orta oyunlarında ortalık yerlere düşüp...didindiğimiz aşklar

hatırlamazmısınız hiç?

o giden onlarca sesi...

saygıyla önlerinde asla eğilemediğim tüm sevgilerim gibi...tutsak kalleş bir kaç kelime gibi

ağız dalaşı gibi..

sokakta kalmış yapayalnız bir bina gibi...

bir kapı kolu... üstelik sadece tek bir kapıyı açabilen bir kapı kolu gibi

yani biraz aciz gibi...

hiç hatırlamazmısınız bir sevgiliyi...gecenin herhangi bir vakti?

tutkuyla birbirimizi çekelediğimiz...

silüetler...

o dehşetle gözlerimizden hayallerimize,

panjuru boktan evlerimize yağan bombalar....

yağışda bir şemsiyedir sevgili kimi zaman

(ıslanmayı sevmeyen...kuduz aşıklar için)

hatırlamazmısınız o el ele kurumaya bıraktığınız günleri?

ne kadar ahlakcıysa bize kalan izdüşümü yaşadıklarımızın

siz bir o kadar ahlaksızdınız ...

aşık olup saygıyla iliklendiğiniz o sevgilerde hep bir ölü vardı...

siz farkında olmadan nekrofiliydiniz....

sapkındınız....aklınızı tamda kaçırma noktasındaydınız

Dersinizi çalışmamışdınız..kalacakdınız....birilerinin ...

bir yerlerde dönen bir olayın tam göbeğinde illaki kalacakdınız...

aldatan da aldatılan da olacakdınız

siz bu kadraja hiç alışmamışdınız...

çünkü başarılıydınız kendi gölge oyunlarınızı yürütürken

o güzelim zamanınız saniyelerle sınırlıydı...

bilmiyordunuz ki;

"Telkin başarılı bir öğrencinin kendine kurduğu

en boktan sistemlerin tabiat anasıdır"

hatırlamazmıydınız size bahsetsem

şu engebeli vadilere dönüştüğümüz günlerden....

orada hiç olamadığımız o hep bizim olan saatlerden

tik tak dedimmi topuklu ayakkabısıyla yerlerde titreyen

o memeleri uzay gibi fetiş kadınlarmı gelirdi aklınıza?

çok basitti oysa...

sadece kapağı açık köstekli bir saat boynumda....

kıpırdamayan parmakların kesik aralarında...üşürdüm

kar yağardı parmak uçlarıma hatırlarım binlerce kez yazın ortasında...

dizlerim hep bir kuzey kutbu...

hep bir himalaya saklardım sol omuzumda...

parkalarınızı ceketlerinizi atkınızı berenizi

bana karşı direteceğiniz herşeyinizi takınır...

yinede bir ölüyü öpdüğünüzü asla fark edemezdiniz...

iki devletin birbirine girmesi gibi...

oklarınızla mızraklarınızla gelirdiniz gözlerimin önüne...

atlarınız kara cüppeli hırpani hayvanlardı..

bilmiyorsunuz aslında bir savaş bile yoktu ortada..

bırakılan her saçma sapan notda

kurşun geçirmez yeleklerinizle hep tam da karşıda

dimdik gerinirdiniz...

ölmeyecekdiniz....yeterince belliydiniz....

donanımlı götlek süvariler

korkacak birşey yoktu oysa...

ben kurşun kalemle yazılar yazmazdım asla...

 

 

mükemmel :clapping:

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Korna sesleri durmadı yürüdüğüm yol boyunca...Kafanızdaki sorulara cevap ben miyim acaba?Hava almak için çıktığım balkondan gökyüzünü izliyorum.Sahi istikbal göklerde midir?Kimbilir belki de bastığın yerdedir.Peki geçtiğin yolda kaç fidan yeşerdi,kaçı güzelleşti?

 

 

Karşı komşunun ergen oğlu ayarlamaya çalışırken beni kendine,ninemin romatizma ağrıları reklama giriyor habire!!!!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

hopp dur orda nereye diye bir ses varki içimde ne ben sewerim onu ne de o beni ama alışılıo onla yaşamaya sanırım ki ben hala öldürmedim onu.. tartışmanında adabı olur düşüncesiyle saygı çerçevesinde kükresekte birbirimize bazen görünmeyen kanlar içinde tırnaklarımın kokusunu alabiliyorum.. ekşi bir tadı oluo onun kanıyla bulaşmış ellerimin.. hani yolculuk varya şu insanın içine mi ne yaptığı haha işte o zamanlar çok mutlu olur beni görünce düşlerini çıkarır güzelce her bir şeye burnunu sokar o da yetmez hançer gbi saplar ruhuma yanlışlarını... hepinizde vardır bunlardan merak etmeyin içinizde sizden ayrı bir ben vardır... bendeki istisna biz fazla sewioruz birbiirimizi..

-----------------------------

 

berrak bir gülümsemenin peşine tık tık oldu kalbim ama tık tık unutmayın bu daha ayrı olsa gerek yaşlı teyzelerin yorunlunca olur ya öle ama benimki heycanlı tabi.. ama yine susmaz içimdeki çemkirir suratıma aynaya bakınca gülerim bende biraz söverek ayrılırım aynanın başından ve yine berrak gülümseme karşında... karşında olmasada aklında.. aynı şarkıyı defalarca dinlercesine dönüp duruyor beyninde... anlıyorum içimdekinide ama hayatı fazla mı ciddiye alıyor ne

 

heyy sen umrumda mı sandın bu dünyayı kapa çeneni karışma ve defol git be güzelim ben sensiz mutluyum...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Uzak diyarların ardındaki küçük yürek...

Gözlerine düşmemiş henüz çiğ damlaları

Gülmek için yaratılmış gözler ağlamayı bilir mi?

Sen ki o küçücük yüreğinle

Nice sapkınlara kafa tutarsın

Onların kalkanı kötülük olmuş

Seninse sadece tertemiz bir gülüşün var

Sakın küçümseme olurmu o gülüşü...

 

 

kısa ama çok hoş...güzel bir nasihat gibi..teşekkurler:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

SABİT OLANLAR

 

Birşeyler de sabit be hayatımda.Geçen hafta gittiğim mekan değil sabit olan,şu yaz akşamında burnuma gelen sıcak koku,hani gece yapılan otobüs yolculuklarında molada inip hafiften ayılırken gelen kokudur o,sabit işte.Hayatıma girsin mi girmesin mi diye düşündüğüm kişiler değil sabit olan,evimin penceresinden baktığımda gördüğüm ağacın dalları sabit,yalnızlığımı hatırlatan.Beni aldatan değil sabit olan,onyedi yaşımdayken gözlerime masumiyetini akıtan iki ışıl ışıl gözdür sabit olan.Küfesi yaşanmışlıkların artıklarıyla dolu olan ben değilim sabit olan,yeni büyük beni taşımakta zorlanan eski küçük ben sabit.

Zor sebatla yaşamak sabitlere rağmen ,ıhlamur ağacının kokusuna,aldanışın acısına,yeşil gözlerin özlemine rağmen...Uykusuz geceler izin vermiyor uyuyup da büyümeme,cismim büyüyor da ismim küçük kalmış,yanmışım tad alamadığım her anıma,sabitlere takılı kalmışım.Bırakmadı benim bıraktıklarım peşimi,şimdi bırakmak istemediklerim terk ediyor bir bir inadına.Bense nerde duracağımı bilmeden sürüklüyorum küfemi ,içindekilerin hepsinden hoşnut değilken,uzun yolda taşıdım diye bazısı çürüdü,bazısı bozuldu bozulacak,kurunun yanında yaş da yanacak.Mutlu olasım var,olmayasım var,her mutlu anımın arkasından o ağacın dalları var beni sarmalayacak,korkuyorum,istemiyorum artık haşır neşir olmak onun hışır hışır dallarıyla..O anlar mı kayıp gidiyor ellerimin arasından yoksa ben mi bırakıveriyorum hissizleşti de ellerim? Hislerime sahip çıktığım her dokunuşun hissesinden terk alıyorum istemesem de..Gelsin ve kalsın istiyorum özlemim,hissim çerçevem olsun,duvara assınlar beni ondan sonra ,kaçacaklardan korkmadan sabit kalayım ben de sıkılıp bıksam bile. Huzur sabit olmaktan mutlu olmak,aynı merdivenleri inip çıkmaktan kan ter içinde kalmışım, basamaklar benzemese ne olur birbirine.Hep yorgunluk sabit,bıkmaya fırsat kalmıyor sabit olmayanın deviniminden.Aklım kaçmış benden,ne olmuş ,farkında olmasam benden mutlusu olmazdı,sabit olan herşeyin farkında ,sabit kalmasam korkuyorum.Kendimde kalayım,şimdide sabit olayım,ya küfemdeki çürükler karnımı doyursun,mutlu olayım,ya beslesin biri beni anammış gibi,kendimi salayım,öyle çocuk olayım,öyle çapkın olayım,rüzgarla uçuşup başkasının küfesine konayım.Sabit kalayım ekmek elden su gölden...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İkimizin de bildiği gerçeği gizlerken siyah perdeler arasına

Uçurumun kenarındayım yine..

Portatif bir giyotin taşıyorum sanki yanımda.

Cinayet kadar kanlı bu pazar.

En şanslı günümmüş umutsuz bir pazar

Pazar yerinde ayağımı eziyor arabalar..

Bu pazar kurulan pazar ..

En şanslı günüm için konuşuyor şarkılar.

Kasvetli pazar..

Işıkları kapa başım ağrıyor..

Keşke gitmeden önce söyleseydin şu ekşi gerçeği.

İkimizin de bildiği ve sakladığın o meşhur gerçeğini

Kanlar yere damlıyor sanırım başım dönmekte

Bir intihar haberi gazeteleri süslemekte

Yapamazsın dedi şeytan oyununa geldim

Keşke diyebilseydin o gerçeği giderken..

Melek gibiydin oysa şeytanın ta kendisiyken

Büyük bir yangın söndü içimde sen giderken

Kuşlar ötmüyor ve kelebekler uçmuyor

Sessiz bir gece .. Müzik senin için çalıyor

Duyamadığım sesin çok uzaklardan..

Kanlar akıyor başım dönüyor manşetlerde

Bir çığlık bölüyor uykumu yaram kanarken

Bir araba gibi eziyor ...

Bir doğrun olmadı senin hiç..

Benim için bir yalanın da yoktu temiz kanatların..

Ve sevgilim pek uzaktasın artık daha da

Biliyorum azaltır uzaklıklar senin yalan sevgini

Beyaz tenimden akan kırmızı boyayı yalıyorum

Başım dönüyor artık sanırım ölüyorum

Ama son bir kez söyleseydin ikimizin de bildiğini

Seni seviyorum derken hiç sevmediğini..

Mezarlığın soğuk mermerinde oturuyorum

Sen bilmezsin orda olduğumu..

Tam yanıbaşında sana lanet okuyorum

Bilmezsin nerden gelir bu uğursuz bulut..

Umutlanma ağlamadan öldü o zavallı bulut.

Kasvetli bir pazara yumdum gözlerimi

Pazartesi bir kabus gibi pençesine aldı beni

Bu beyaz çarşaf kefenim değil ki ... :ermm:

"Umutsuz bir vaka doktor bey.

Ama ölmeyecek.."

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Zannediyorum ki anlamıyor kimse beni...Bilmiyorlar ki düşlerimi!!!!Sözcükler bende bir kilitli hece,dökemiyorum içimi kimselere....:(

--------------------

Kapı açılsın diye zile basarsın....Beklemeye başlarsın!!!!İşte tam o dakikalarda çıkar karşına ..Bakakalırsın ardından öylece,sessiz,kimsesiz bir yetim gibi ...Kapıyı açan ""kim o?""der,sen inatla ""AŞK""dersin....Önünden geçeni ardısıra izlersin....Farkına bile varmaz çoğu zaman ama O'na bakmak hayatın en güzel mutluluğu..Çok da önemli değildir hani karşılık bulması,tek taraflı sevgi olmuyor mu sanki?....AŞK OLSUN arada yeter ki!!!!!

--------------------

Aklıma gelen başıma gelsin diye hep güzel şeyler düşlerdim...YAZIK hiçbiri bulmadı beni...Sizin başınıza gelmiş olabilir mi peki?

 

 

Yanyana geldiklerinde öyle çok yakışmış ki kelimeler birbirine....Bu yüzden suskunluğuma sebebiyet vermiş bu hal ben de......

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İyi niyetle edilen dualar kabul olurmuş

Dualar umudum oldu

Nakış nakış umut işledim sevdama

Umutlar yarınım oldu...

En çok hayalini sevdim

Sesin yok yüzün yok

Elin elime değmemişken daha

Bekle sevdiğim geleceğim

Bir bulut olup

Bir rüzgar olup

Gözleri gülen çocukların

Tebessümleriyle merhaba diyeceğim sana

Şimdilik yazılmadı kadere vakit

Zamansız çektiğim acıların yaraları

Kabuk tutmadı daha

Silkelenmem gerek yoksa

Ardımdan gelir korkular...

 

Bekle ey sevdiğim

Biraz daha vakit var......:confused::(

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

asla olamazdı yanı tam olmadıgı ıcın asla olamazdı ...olmadı da,pekı olmus gıbı davransaydı ...fazlasını nereye saklamalıydı?..asla yeltenmeyi denemedı cunku her adımda yaklasıyordu ...yeltenmek giderek azalan bir hamle?hamleden önceki hamle?düşüncede?...asla olasılıklardan bahsetmezdı...her kafa cevırısı ıle yoldan yola atlıyordu ve yol tektı...

diyeceğim o kı sıcacagı yerden sadece bır adım ötedeydı...

sadece bir bacak arası mesafe...:rolleyes:

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Allak bullak eden nedir bünyemi anlamadım henüz...Kelimeler elele tuttuşmuş seksek oynarken gözardı etmişler içimden geçenleri...Umursamadan yoluma devam etmişim....Görmezden gelinmişim !!!Oysa ne çok değer biçmişim ölüsüne dirisine hayatın...Niye ektiğin biçilmez ki ?Yoksa biçilen ekilene denk değil mi?Kelimeler anlatır beni, ihanet etmesin yeter ki....Hadi be aklı başında güzel ruh halim: topla kendini...Fazlalaşıyorsun çarpma başkalarına kendini...!!!!!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

adam, elindeki sigarayı yaktı. sakin bir şekilde ağzına götürmeye çalışsa da ellerinin titremesini engelleyemedi. işte tam burada, şimdi viraneye dönen bu tek odalı evin önünde bütün hayatı değişmişti. elindeki sigarayı attı, yıkıntılar arasından gökyüzüne bakmaya başladı. yıkılmış tavanı izlerken, gözü sallanan bir şeye takıldı.

 

kadın, bütün yalnızlıkları torbasına doldurup, uzun bir yolculuğa çıktı. ne kadar çok istese de dönmemek için ayaklarını zorlamaya başladı.

 

adam, gözlerini dikip tavan yıkıntılarından sallanan ipe, olmayan şeyleri düşünmeye başladı. yanında durduğu,üstü taş, toprak tahta kaplı masaya indirdiği siğara paketinden bir sigara çıkardı. derin bir nefes alıp yanan sigarayı masanın kenarına koydu. sallanan ipi çekip sıkıştığı tahtadan çıkardı.

 

kadın, sanki birini uyandırmak istemiyormuş gibi sessizce kapıyı açıp içeri girdi. etrafa baktı, herşey bıraktığı gibi duruyordu. elindeki çantayı odanın ortasında duran masaya bıraktı. o tek odadan oleşan evin içini sanki bir daha gelmeyecekmiş gibi uzun uzun seyretti. çantasından bir sağara paketi çıkardı. uzun siyah paketin içinden bir sigara çıkartıp yaktı. paket elinden kayıp yere düştü ama almak için eğilmedi. elindeki sigarayı yaktı.

 

adam, ipe iyice baktı, bu kadar çürümüş eşyanın arasında sağlam durmasına şaşırmıştı. elinde bir süre oynadıktan sonra sağlam bir tahta bulup oraya dikkatli bir şekilde astı. masanın üzerinde duran sigaraya baktı. çoğu yanmış ama biraz kalmıştı. kalan kısmı da almak için eğildiğinde, masanın ayakalarının kenarında siyah uzun bir sigara paketi gözüne çarptı.

 

kadın, poşetten çıkardığı ipi sakin bir şekilde düğüm yapıp, tavan da düzgün bir yere astı. çantasını masadan alıp, yere indirdi. masanın sağındaki duvara asılı olan boy aynasından kendisine baktı, elbisesini düzeltti.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Cırtlak tonda renkler,bembeyaz bir arka fon,can sıkan bir sarsıcılık...

İhanetin bir ucunda sen diğer ucunda ben...Silgimi ver bana hani kaybettiğim,,üstüne basılan...Silermi acaba? Yoksa körelmişmidir duygularım gibi daha da mı kirletir yok etmek istedikçe?

Ne kadar acı,,,Daha küçücük bir cocuktum masumluğum ve saf duygularımdan başka neyim var dı ki,,,Neden büyüdüm ha! Keşke o oyuncaklarla oynayabilsem

tekrardan parazitlere aldanmadan,,,Benim hayalim de bu olsa!!!Bencillik etmiş olur muyum kendime ihanet mi etmiş olurum? Kimin umurundaki...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Tarlaların arasında gelinciklere dokunarak ilerliyordu.Bu gelinciklerin kırmızısı benim kalbimdeki sevdaların renginde,üzerindeki siyah çizgiler de çektiğim acılar gibi görünüyor dedi kendi kendine.Herşeyden kaçıp kurtulmak istediği anlarda düşündüğü birçok şeyin içine sıkışıp kalır,sonra kendini yollara atıp o çok sevdiği tarlaların arasına sığınırdı.Gelinciklere dokunmak,o kadife taç yapraklarda doğanın zarafeti ve narinliğiyle haşır neşir olmak onu avutuyordu.Ilık bahar rüzgarı yüzüne vurdukça;oturduğu ağacın altında kendi dünyasında bu rüzgarları hiç istemediğini,rüzgarsız bir düş gücü umduğunu düşündü.Tatsız gelen,yavan gelen,ona artık hiç bir şey hissettirmeyen binlerce kelimeden sıkılmış,insanların hayatlarının orta yerinde dikilmekten yorulmuş,yardımını esirgemediği herkesten sonunda çelme yemekten ve üzerine basılmasından bunalmıştı.

 

Yaşadığı çağdaki bir çok insan gibi o da görünmez olmak istiyordu.Kimsenin farkına varmadığı birisi,herhangi birisi,yok gibi birisi olmak istiyordu.Varlığının hayat içerisindeki ağırlığı olmazsa;yokluğunun başkaları için ne gibi bir ehemmiyeti olurdu acaba?Bunu sorgulamaya başladığı zamanlarda başı ağrıyordu.Başkaları için yaşıyor olduğunu anımsayınca;çok sinirleniyordu.Oturduğu yerde yumruğunu sıkıp otları koparttı.Doğa kimseye zarar vermiyor gibi görünüyordu ama,aslında insan doğaya,doğa da insana fazlasıyla zarar veriyordu.İçgüdüler cinslerin içine kodlanmışlıklarıyla doğaya dönüşü simgeliyor,altıncı hislerin gariban ışıkları göz ardında sisler yaratıp herşeyin görüntüsünü bulandırıyordu.Mantık denilen düz ayak yordam fukaralığı;içgüdüleri tuzak gibi betimlemekte;hislerin ele avuca sığmaz,tutkulardan ve çılgınlıklardan ibaret kavram karmaşaları olduğu yargısıyla insan beynini kemiriyordu.

 

Gülümsedi...Tanrı herşeyi yaratırken,içine belirsiz bir ahenk de yerleştirmiş demek ki dedi.Ahengimi bulamadım henüz,ya da belki buluyorum ama farkına varamıyorum.

Dünyevi zevklere,lükse,şaaşaya düşkünlük ve acziyet göstermek istemese de,ufak tefek ve önemsiz meseleleri kendisine gerginlik unsuru olarak görmemeye çabalasa da;herkes gibi o da dayanma ve teslimiyet sınırında tıkanıp kalıyor ve duygusuz-çatışmasız-ilgisiz olamıyordu.Güzel olan şeyler eskiden onu şaşırtırdı.Bir zamanlar ağzı bir karış açık kalarak,yeni tomurcuklanmış bir gülü izlediğini anımsadı;oysa doğa kendisine emredileni yapıyor,başka da değişik bir şey ortaya koymuyordu.Nesine hayret edecek bir olay var artık acaba diye düşünürken,insanların birbirlerine neler yaptıklarını anımsadı.Herkesin;duyduğunda hayretlere düştüğü oncasına kötü şey,üçkağıtçılıklar,hırsızlıklar,cinayetler,türlü dolandırıcılıklar aklına geldi.İnsan zekası neden hep kötülükleri sivriltip yüceltiyor diye sorguladı.Kolay olan yol doğruyu seçmek değildi belki.Ya da emredilen şeyleri yapmak,insanların içine hep fenalık getiriyordu.Tüm dini kitaplarda,bütün dini öğretilerde bahsi geçen yasaklanmış şeyleri anımsadı.Bunların hepsi de insanların iradeleriyle başlarından ve kalplerinden savuşturabilecekleri meselelerdi.Oysa insanlar artık genel olarak özellikle sanki bunları savuşturmak istememekte ve hatta daha da ilerilere gidip sadece ve sadece kötülükle yıkanmaktalardı.

 

Karanlık oluyor dedi.Ruhlar da hep kararıyor artık.Dünya karanlığa teslim oluyor,aydınlık hep bir yudum nefes olarak bir kenarda kalacak,gizli olanları bulup çıkartmak herkese hep acı verecek. Yanı başındaki dokunduğu bir gelinciğin yumuşaklığını duyumsayarak şunu düşündü;Japonlar,gelincik için şöyle der; ’Gelincik insan ömrü gibidir. Dünü vardır. Yaşamıştır. Bugünü vardır. Yaşıyordur. Ama yarını belli değildir’.

 

Yerinden doğruldu,gelincikleri incitmemeye çalışarak,ağır adımlarla yürümeye başladı.Aniden geriye dönüp az evvel altında oturduğu yaşlı ağaca baktı;belki de birkaç kez daha geldikten sonra,bu ağacı da yerinde bulamam diye düşündü.Birileri daima başka birilerine çok şey ifade eden anıları,eşyaları,nesneleri,melodileri,kokuları ve kıymet verilen birçok şeyi yıpratır zaten.Sonra üzüldü...Bunu buradan kaldırmayı,kesmeyi,yakacak odun yapmayı kim ister ki?Kimin aklına gelir ki böyle bir şey durup dururken?Gelebilirdi...Hayatın içinde her an her yerde herhangi bir zihinde birden parıldayıveren bir garip fikir,bir başkasına rahatsızlık verebilecek oluşumları yaratabilirdi.Kimse kimseye değmeden yaşasa olmaz mıydı?Ağaç için çok üzüldü.Sanki onu bir daha geldiğinde göremeyeceği hissine kapıldı ve böyle hissettiği için kendisine çok kızdığını fark etti.Geri dönüp ağaçla vedalaşmak,onun o yaşlı gövdesine dokunmak,parmaklarını kabuğundaki derin oyukların içinde gezdirmek ve ona hoşuna gidecek birşeyler söylemek istedi.Ağaç canlıydı...

 

Düşündüğü şeyi yapmadı.Yürümeye devam etti.Cıvıldayan kuşların ve batan güneşin huşusu ile içine garip bir hüzün ama aynı zamanda da tuhaf bir huzur dolmuştu.Artık ağaç için üzülmüyordu.Geldiğinde onu bulamazsa şaşırmayacağını düşündü.Demek ki kendisini bu fikre hemen alıştırmıştı.Peki neden bu kadar çabuk olmuştu bu alışma meselesi?Kendisine hayret etti.Öyle hayret etti ki,içindeki huzur yok oluverdi aniden.Şaşırdı kaldı.Adımlarını hızlandırdı.Bomboş bir düşünceye kendisini hemencecik alıştırdığına,beyninin veya kalbinin kendisine bu kadar kolay oyunlar oynayabildiğine ve bunlara kolayca kandığına sinirlendi.Koşmak istedi.Sanki;koşarsa kendisinden kaçıp kurtulabileceğini,içinde şuncacık zamandır oluşup duran düşüncelerin hepsinin de üzerinden düşeceğini,koşarken hiçbir şeyin onun hızına yetişemeyeceğini sandı.Bunu düşünmek hoşuna gitti ama gerçekleşmeyeceğini bildiği için rahatlayamadı.Gerildi...Kendimi üzmekte üzerime yok be diye bağırdı.Şu hale bak!Ağaca üzülüyorum,çiçeğe böceğe üzülüyorum,herşeye üzülüyorum.Mantıksız mıyım acaba ben?Neyim ben?

 

Neyim ben sorusunu kim bilir kendisine bu tip bir kızgınlıkla kaçıncı soruşuydu.Cevap her seferinde değişik gibi görünüyordu;ama özünde aynı cevaptı,sıkılmıştı.Kendi mantığıyla kendi duygularını;kendi duygularıyla kendi mantığını çürüten,kapana kısılmış bir organizmayım ben dedi.Dünyayı kafamda yaşıyorum,özümsediğim herşeyi içimde yaşıyorum,kendime düşünceler yaratıyor,bunların etrafında dolaşıyor,bunlara dokunuyor,bunları işitiyor,görüyor ve alıp kokluyorum.Sonra bunların başlarına kötü şeyler geldiğini,hepsinin yok olduğunu düşünüyor,onlara acıyor,onları hemencecik öldürüyor ve kendimden uzaklaştırıyorum.İtiyorum ve ittiğime üzülüyorum.Yaratıyorum ve yarattığıma sevinemiyorum;çünkü sonunda yok edeceğimi biliyorum.Sonu gelmez acılar yaratıyorum kendime.İçime fenalıklar getiriyorum.Değiştiğimi sanıyorum,geliştiğimi sanıyorum,öğrendiğimi ve büyüdüğümü sanıyorum;oysa olan şu ki;ben sadece kendimi tüm varlığımla tüketiyorum.

 

Tüketmeye programlanmış bir organizmayım zaten.Aklım kendisini yiyip bitirmeye endeksli adeta.Bedenim zaten günler yıllar geçtikçe kendisini eskitiyor.Ürettiğimi zannettiğim her minik şey renk değiştiriyor,biçim değiştiriyor,kalitesinden ve albenisinden yitiriyor.Hiç birşey ilk varolduğu andaki kadar kıymetli olmuyor.Doyumsuzum belki de,ve yaratıp,yarattığını sevme özürlüyüm.

 

Tanrının şefkatli oluşunu düşünmek istemiyorum.Değil belki de...

 

Durdu...Hızlı yürüdüğü için yorulmuştu,hızlı düşündüğü için aklı da karışmış gibiydi.Sözü tanrıya nasıl da döndürüp dolaştırıp getirmişti.Buna her defasında hayret ediyordu.Tüm yollarım tanrıya çıkıyor ama ben tanrıya ulaşamaz haldeyim,ya da tanrı beni kendisine kabul etmiyor belki de dedi.Bir sigara yaktı.Derin bir nefes çekti;içine çektiği dumanı üflerken,aslında herşeyin ne kadar da gerçekten anlamsız olduğunu,birşeylere anlam vermeye çalışanın kendisi olduğunu düşündü.Bunu kendisine izah ettiğini,kendisiyle uzlaşmaya çabaladığını ve başarılı olduğunu hayal etti.Bu savaşın içinden çıkarsam,her savaşı kazanırım zaten dedi ve alaylı bir biçimde güldü.Canlılar yaşamda kalma ve birbirlerini ezme,cansızlar da yaşama direnme savaşı veriyorlar dedi.Evdeki aile büyüklerinden kalma kırmızı bacaklı sehpa aklına geldi.Boyalarının dökülmüşlüğü,yüzeyinin yıpranmışlığı gözünün önüne geldi.Kimlere hizmette kusur etmedi ama yine de zamana meydan okuyamadı işte dedi.Zaman herşeyi tüketiyor.Yüksek sesle konuşma adetimi acaba yanımda başkaları varken de yapıyor muyum ben?Neden böyle saçma sapanım?

 

Sigaradan son bir nefes çekti,attığım yere dikkat etmezsem tüm gelincikler tutuşabilir dedi.Dumanı üflerken keşke içimdeki sıkıntıları da üflesem gitseler diye düşündü.Hayatımın tamamını üflesem buna da razıyım,ruhum da defolsa gitse keşke bunu üflerken içimden diye söylendi...

 

Kimim ben?

 

Ruhumun şekillendirdiği bir beden mi?bedenimin şekillendirdiği bir ruh mu?Güzel biçimli gözlerime,dudaklarıma,boynuma,ellerime ve her organıma bakarım aynada eve gidince.Sonra kendime kızarım,aynayı kırmak isterim tıpkı içime çektiğim sigarayla ruhumu kovmak isteyişim gibi.Aynaları kırmaktan korkuyorum,çünkü uğursuzlukmuş,bu hurafeleri aklıma kimler soktu?Ve belki de doğrudurlar...Hepsi telkin,hepsi telkin diye mırıldandı.Sinirle sigarayı yere attı,üzerine hırsla bastı ve söndüğünden emin olduğunda yoluna devam etti.

 

Kimim ben?

 

ChEEkYkiTTy

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ben... Bu cinayetin tek şahidi, tek katili ve tek merhumu... Elimden geldiğince olanları anlatacağım. Avını bekleyen avcı misali zamanı kolluyordu hayat. Zaman biliyordu, seziyordu olacakları… Çok kez görmüştü hayatın insanları yutuşunu… Saatlerin tik taklarındaydı yalvarışları… Dünya anlamıştı da bir insan evladı anlamamıştı, tehlikenin farkına varamamıştı… Döndü Dünya… daha hızlı… daha hızlı ve daha hızlı döndü. İnsan budalaydı. Kime söveceğini bilemedi. Zamana sövdü, Dünya ya sövdü ve öyle kördü ki bazen hayatı övdü de övdü. Derken bir kişi daha öldü.

Bir şahit kalmadı... Şahitler ölüydü.

Bir katil kalmadı... Katiller ölüydü.

ve merhumlar... Onlara için üzülme. Zaten ne o merhumlar ne de gördüğün şu insanlar hiç doğmamalıydı.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Elveda,

İçtiğim son sigara,

Yudumladığım son kadeh,

İşlediğim son günah,

Elveda...

Size kalsın tüm dertler

Sahte sevinçler

Tıpkı o sahte sevinmelerim

Ve sevilmelerim gibi.....

Her insanın bu tatlı

Ve de acımasız ruyadan

Bir uyanış biçimi varmış meğer,

Ve şimdi sıra bana geldi...

Dostlarım,

Dost bildiklerim,

Ağlamayın ardımdan.

İnanın ben şimdi huzuru buldum.

Bir kara toprak

Bir beyez kefen..

Aslında bunlardan başka hiçbirşeye sahip değilmiş insan..

Hani hep söylerdim ya,

Ölürken bile yalnız değil miyiz?

Hatta öldükten sonra bile...

Belki de hayatımda ilk kez,

Doğru bir laf etmişim...

Vakit daraldı,

Şimdi çalınır kapım.

Sevdiğim,

Sırdaşım,

En iyi arkadaşım..

Keşke ellerimi tutabilseydin...

Fakat,

Ne yazıkk ki ellerim vedalara mahkum şimdi...

El-veda,

En sevdiğim şarkı,

Ve gördüğm en güzel rüya...

Elveda.....:(:(:(

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...