Seneca Yanıtlama zamanı: Haziran 5, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 5, 2008 gözlerim kapalı ışığı seyrediyorum Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Haziran 5, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 5, 2008 bir kelimesi vardı elinde kalan,bi depreme dayayabilir, bir fırtınada yıkar bir yangınla kavurabilirdi onu... bir kelime vardı sadece,bir an öncesinden bir an sonrasına uzanan... bir kelime ki... kaldırım taşarları arasına gömülmüş gizliden ve korkmus bır kedinin tüyleri kadar cesaret dolu... öylesine olamayan olsa da umrunda olmayan bir kelime... cenebaz sunuculara tas cıkaracak kadar iddalı, kendini unuttaracak kadar silik... telafisiz acık ve net bak işte sadece bir kelime kalbınden çınlayan 'ilgilenmiyorum' sonra bir bahar da bitebilir bir yaz da baslayabılırdı kimin umrunda? 3 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
dark_venus Yanıtlama zamanı: Haziran 6, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 6, 2008 TAN VAKTİ TANIMSIZLIKLARI Sanki kirpiklerim batar içeri, Sanki gökler erir içimde... Eminim ki yürünesi bir yol ve Yapraklar sere serpe uzanan mevsim. Hani sevinilen pembe akşamlarda, Sonsuz ufuklar yeniden başlar. Atılmadık adımlar izbe bir gökkuşağı şimdi... Rüzgar uğulduyor ismimi ve Bir sabah vaktinde beliriyor sessizlik. Birşey beni çağırıyor, Birşey uzaklaşıyor benden... Kanlı,umutsuz,sıcak bir ayaz benimkisi. Neşe dolu hayranlıklarım hoyrat. Açan çiçekler sularını kusmakta. Bir ev ışığı kadar solgun ve yapmacık gülücüklerin kuşatımındayım. HAYAT; İkide bir vedalar Arada bir aralıklı sevinçlerdir ya biraz da... Ölmek bir zorunluluk, Yazmak bir yükümlülük ve Seyreylemek düzenin muazzam intizamını! Hepsi bu... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
darknessgod Yanıtlama zamanı: Haziran 6, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 6, 2008 içimde bir ses dur dinle beni diyor hiç kimse anlamazken seni napabilirsin kime derdini anlata bilirsin kim dinler seni sessizliğin içinde bir ben warken ölümsüzlüğün ötesinde yok oluşun pençesinde benden başka neyin war ben senin her şeyinim sen bensiz ben seniz birer hiçiz ama sen genede beni yok sayıyorsun hiçliğin içinde kaybediyorsun kendini unutmak için beni kendini..... Yokluğun içinde varlığın her yerinde Hayatın ellerinde ölümün pençesinde Ölümsüzlüğün önünde eğilmekten başka ne çaren war .... yoksa sevincin ,herşeyin tersi sensin, herkesin üstüne geldiğini sanarken aslında farkında deilsindir senin onların üstüne üstüne gittiğinin... hayatım bir boşluk içinde yüzerken ben nereye tutunayım ne için savaşayım kurtulmak istesemde boşluk içinde nereye kaçayım gidilcek bir yer olmayan yerde nereye gideyim.... aaaaaaaahhhhhhhhhhhhhhhhh!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!....... İçim İçimi parçalarken bu hayatta Elimde olmayanların arasında bi çare beklerken kim gelirki yanıma ....... Kimse umursamaz yanından geçeni kimse anlamaz halini sormaz bir kere bile nasılsın diye bu dışlamak gibi görünsede umursamazlığın tek gerçeğidir....... Etrafta onca insan war yapabilecekleri onca şey.... Ama ruhsuzlar içlerinde bir tek onlar war sadece bir ruh kimseyi kabul etmezler göklere ulaşan duvarlarıyla kaleler içinde yaşarlar...... Bir boşluktur bu dünya içini doldurmayan insanlarla sadece yer kaplarlar boşlukta..... Yok ederler etraflarındakileri yer bitirir insaları.... Umursamak istesemde Dünyayı bir benim tuttuğum ucuyla bir parça olsada kurtarabilsem ama nafile..... Yetemiyorum bir ben tek başıma bi çare yokluğun içinde kayboldum göremiyorum önümü başka bir ışık daha arıyorum karanlığın içinde...... -------------------- karanlığın içinde arıyorum gerçeği elimde bir mum bile yokken bir umut ışığı bekler halde ilerliyorum yawaş ama emin adımlarla. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Haziran 6, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 6, 2008 gidiyorum, elime alıp acılarımı, yalnızlık kokan sınırlara doğru yola çıkıyorum. şimdi bu kentin en bktan yerinde, sırf birilerini görmemek için, üzerime giydiğim herşeyimle birlikte çıkıp gidiyorum. ne demeli böyle durumlarda bilmiyorum. aslında bilmek te istemiyorum. neyse, yol uzun, zaman her daim kısa.... benden bu kadar, elveda.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mysteriouslady Yanıtlama zamanı: Haziran 7, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 7, 2008 Sabırsız geçen vakitlerin Her daim aynası oldum Beklemeye fırsat verilmedi belkide Her şey için hep erkendi hayatımda Hep aceleci davranışlarımın Ve de davrandırılmanın Esiri olmuş bu ruh Artık yaşamıyor şimdi Bir kalem bir kağıt Yazıyorum aklımdan geçenleri Arasıra imla hatası yapsamda Gözyaşlarım yetişiyor imdadıma Ve siliyor yanlışlarımı Hatalar Hatalar dizboyu Keşkelerin esiri bir yaşam tarzı Ne yaptıysa yaranamadı bu yürek Hep fazlasını istedi gönül Sonra birden çok geldi Kurtulmak istedi Kaçmak istedi Başaramadı Acıların gözyaşı denizinde Yüzmeyi bilmeyen bir balıktı Dünya aynı dünya Hayat aynı hayat Ve ikisi de insan Baktıkları pencere aynı pencere Baktıkları yön aynı yön Fakat Gördükleri ayrıydı Şimdi yalnız bakıyor o pencereden gözlerim Bir kuş Bir ağaç Bir çiçek görmüyor artık Hayal kırıklığının sapladığı hançer yarası Dinmek bilmeyen bir kanayış içersinde Dindirmeye çalışmak kolay sandım Dindirmeye çalıştım Tekrar denedim Fakat sadece denemeye gücüm yetti Sonu yok Dinmiyor Bir ilacı da yok Kabuk tutmuyor Yüzümü asık görenler Gül artık diyorlar Ama onlar kalbimi görmüyorlar Gülmek Sadece ağzının kulaklarına varması mıdır Gülmek huzurdur İçini acıtmaz… Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Geceyuruyen Yanıtlama zamanı: Haziran 7, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 7, 2008 Cansız bir portre Renklerin soluklugunda saklanmıs bir yalnızlık Baş edilemez bir çırpınış Geçilemeyen yar'lar, Depreşmekte ısrar eden sızıntılar... Kaçmak gelmez içinden, Severim demekten korkarsın, İncitmek istemedikçe incitilirsin, Kaçmak istedikçe daha da yaklaşırsın... Sanrılarına güvenmeksizin, Atlamak istemezsin, Kaçamak adımlarda, Düşmek istemezsin... Sonuna geldin, Sonu olduğunu düşünmeden, Bitecek sanmazdın, Ölüm seni almaya gelmeden... Ve Sonunda bitti, Terkedip gitti, Geride kaldın sen!!! Mutlu oldugunu sandığın şey >>>Sadece bir ritimdi... Geceyuruyen Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
coldhellangel Yanıtlama zamanı: Haziran 7, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 7, 2008 gasp edilmiş duygular ve yoğuluklarıyla çelişmiş kim vurduya giden ilişkiler yalnızlığa uçan kular kana gebe yürek göz yaşına tutsak aşıkların derilerinde saatleri bozulmuşken tozlu yollar da bitkin ve sakin hoyratca esen bir rüzgar çarpıp kırdığı dallar hayat gebe kalmış yalaana doğum sancısı aşkla gelen ve bir merhaba hüzne yeni gülüşmeler ve haykırışlar çamurlu yolların rüzgarla dans edişi orta yolun sonunda meçhul bir ceset buz kristalleri şeffaf kalbi sıcak faili meçhul bir aşk sisli bulutların ardında buharlaşan ceset.. ben.. doymuyorum istiyorum aşkı ve hüzün arkadaşlarını. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Haziran 7, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 7, 2008 canım yanıyor, özlemim her yanımı sarmışken bütün açlığımla bakıyorum uzakta kalan ufuklara... canım yanıyor, bir sürgün hastalığı benimkisi, ne vakit geldiği belli olmuyor, ne zaman gideceğini kimse bilmiyor. elimde hep bir fermanla geziyorum zaten, hep bir ayağım dışında bekliyorum kapının... hiçbir yere ait olmak nasıl bir duygu bilir misin, hiçbir yerde kalamamak, ait olamamak... önümde eriyip giderken hayatın, elini tutacak birinin olmaması, sevgilerini bile kaçak yaşamak nasıl bir duygu!.... canım yanıyor... düşüncelerim tek tek yok oluyor, kanım damarlarımdan akıp gidiyor... hiçte güzel birşey değil yalnızlık... tamam, tanrılara özgü olsun, tanrıların olsun da, kimse sormadı ki bana, "kardeşim tanrı olmak ister misin diye...." 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mysteriouslady Yanıtlama zamanı: Haziran 8, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 8, 2008 Melis adında ilkokuldan tanıdığım arkadaşım vardı. Hep msnde konuşuyorduk. Ben Ankara'da oturuyordum. O ise İstanbul'da. Babasının öğretmenlik mesleğinden dolayı Uzun zamandır yüzyüze görüşememiştik. Bir yaz akşamı web cam'i açmasını istedim. Görüntülü konuşma yapmaya başladık. Melis öylesine güzelleşmişti ki, tam hayallerimdeki kızlara benzemişti. O an onu öylesine yanımda istemiştim ki içime birşeyler oldu. Değişik bir enerji dolmuştu sanki odama. O akşam geceye kadar kameralar açık konuştuk. Onun da bana bakarken gözleri ışıldıyordu. Epey geç olmuştu. Melis artık yatacağını söyledi. Ben de ona keşke yanında olsaydım dedim. Gülücük smile'yi ve dil çıkartan smile yolladı. Msn'i kapadı ve çıktı. Melis bana birkaç resmini yollamıştı. Onlara bakıyordum hayranlıkla. Bir anda kendimi soyutlaşmış gibi hissettim. Klayvedeki parmaklarımı, ellerimi ve kolumu göremiyordum. Daha sonra da isteğim dışında monitördeki resme yaklaştığımı farkettim. Galiba tüm vücudum soyutlaşmıştı. Kendimi ilk önce monitörün içerisinde, daha sonra da Melis'in evinde buldum. Çok ilginçti bu. Acayip şaşırmıştım. Melis'in odasındaydım. Arkama döndüğümde kapalı bir monitör gördüm. Melis yatıyordu. Bana ne olduğunu pek fazla umursamadan hemen Melis'in yanına gittim. Üzerindeki battaniye biraz açılmıştı. Onu çektim üzerine. Sonra da izlemeye başladım onu öyle. Acaba buraya beni mi o çekmişti, yoksa ben mi kendimi buraya yollamıştım, bunu bilmiyordum. Yüzünde gülümseyen güzel bir kız vardı. Galiba bir rüyadaydı ve rüyasında güzel bir yerlerdeydi. Arkamı döndüm ve odasına bakınmaya başladım. Duvarlarda bazı Rock sanatçılarının posterleri vardı. Tekrar önüme döndüm. Yüzüne baktım yine. Ancak bu sefer uyanmıştı. Bana "Nasılsın?" diye sordu. Ben bu soru üzerine şaşırmıştım. Daha doğrusu uyanmasına şaşırmıştım. Galiba hiç uyumamıştı. Ben geldiğimde uyuyormuş gibi numara yapmıştı galiba. Şaşkınlığımı anlamamasına imkan yoktu. Yüzümden okunuyordu. Öyle olduğunu sanıyordum. "Garip değil mi?" diye sordu bu kez. "Benim resmime bakarken kendini monitörünün içinde, ardından da benim odamda buldun?" Ben, "O garip ama, ben sana bakarken o olayı pek sorgulamadım. Madem bu olayı biliyorsun ve galiba da senin başının altından çıkma bir olay, bana da anlat." dedim. "Bunu sonra konuşuruz. Şimdi seninle hasret giderelim, yüzyüze konuşalım biraz." dedi... Aynı gece, güneş ufuklardan gözükmeye başlarken, onun odasında sabahlıyorduk. Sordum: "Şimdi anlatacak mısın durumu?" Bana arkadaşları ile birlikte, insan beyninin manyetik gücünden de fazlasıyla yararlanarak ışınlanma olayını keşfettiklerini söyledi. Ben fizik, kimya gibi derslerden pek anlamazdım. Formüllerden bahsetti. Beynin özelliklerinden bahsetti. Bir şekilde ışınlanmanın yolunu bulmuşlardı. Ben tebrik ettim. Ayrıca canlı kobay olarak beni kullanmasını çok hoş karşıladım. Ne Melis bana karşı boştu, ne de ben ona. İnternet üzerinden mesajlaşırken ona okuduğum kitaplardan, yaptıklarımdan söz ediyordum. Beni anlayan az kişilerden biriydi. Bu konularda da anlıyordu. O da bana kendi yaşamından, yaptıklarından, bilimsel verilerinden söz ediyordu. Ben de onu anlayabiliyordum ve onun da pek fazla anlayanı yoktu çevresinde. Sonuçta ikimiz, birbirimizi bulmak için doğmuşuz gibi birşeydi sanki. Tek bir fikrin iki ayrı bedene ayrılması gibi birşeydik. Ayrılma vaktinin geldiğini düşündüm. Bana artık gitmem gerektiğini söylemeye çalıştığında, ben de ona artık gitsem iyi olur demeye çalışmıştım. Aynı şeyleri düşünüyorduk aynı anda. İkimizde güldük. Melis bana bundan kimseye bahsetmemem gerektiğini söyledi. Benim de zaten bunu söyleyecek bir kimsem yoktu. Olsa da söylemezdim zaten. Melis'i seviyordum. Bana yolunu öğretti ışınlanmanın. Beyin sayesinde hisleri yön vermeyi anlattı. Ayrıca bunu herkesin başaramayacağından bahsetti. Ben yapabiliyordum, Melis de birkaç kez yapmıştı. Ancak beynini yeterince kontrol edebilen kişiler yapabilirmiş bunu. The Secret adlı kitabın da bunda bayağı bir katkısı olduğunu da söyledi. Doğa üstü bir olaydı bu ama mümkündü. Melis'in bilgisayarını açtık. İçerisinde benim hiç bilmediğim bir kaç resmim vardı. Bunları sorduğumda ilkokulda benden başka arkadaşları da olduğunu hatırlattı. Sevilmek güzel bir duyguydu. Ben de o duyguyu o an fazlasıyla yaşamıştım. Gizlice resimlerimi çektirmişti arkadaşlarına. Birden onun bana olan aşkını, benim ona olan aşkımdan büyük olduğunu düşündüm. Ona büyük bir sürpriz hazırlayacaktım. Ama bunu o an ona söylemedim. Öpüştük ve ben kendi evimde olduğum bir resmime bakarak eve döndüm. Evde uzunca bir süre uyudum. (devam edecek) -------------------- 2.Bölüm Uyandığımda saat 18'e henüz gelmişti. Bu kadar uyuyacağımı düşünmüyordum ama galiba ışınlanmak insanı yoruyordu. Birşeyler atıştırmaya başladım ve televizyonu açtım. Evde yalnız yaşıyordum. Babam ve annem de İstanbul'da oturuyorlardı. Orada çalışıyorlardı. Bana aylık paramı yolluyorlardı. Epeyce de yüklü bir miktar olduğundan çalışmama gerek yoktu. Kendi kendime bakabilecek yaştaydım, ev bizimdi ve ben İstanbul'u hiç sevmiyordum. Annemin o kadar da ısrar etmesine rağmen gitmedim oraya. Hem burada o kadar arkadaşım vardı. Televizyonda canlı yayında bir konser vardı. Üstelik Pentagram'ın bir konseriydi bu. Hemen hemen yeni açılmış olan bir Rock Müzik kanalı yayınlıyordu. Bu kanal, televizyon işine girmeden çok önce yayın işine bir internet sitesi ile atılmış, destekleyenleri artınca da amatör Rock ve Metal müzik yapanları desteklemeye başlamıştı. Her türlü konser organizasyonunda büyük ölçüde gruplara yardımı dokunuyordu. Daha sonra büyüyüp, büyük ve çok daha kişi tarafından tanınan grupların konserleriyle uğraşmaya başlamış, kısa süre içerisinde gittikçe yol katetmişti. Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk gibi, az zamanda büyük işler başarmışlardı. Şimdi de Pentagram vardı. Havanın karanlığındaki o parlak sahne ve önündeki çılgın izleyiciler beni kendimden geçirdi. Bir an zamanı ve mekanı unutup coşmaya başladım. Canlı performans Metal müzik en sevdiğim şeylerden biriydi ve sesi dibine kadar açtıktan sonra coşmaya başladım. Bir apartman olmayan bu iki katlı tek başına ev için aileme teşekkür ettim içimden. Bir yandan da elime gitarımı alıp (gerçeği vardı ama ben hayalini tercih etmiştim) hayali perdelere basmaya başladım. Daha sonra kafama dank etti. Nasıl olur da anlayamamıştım. Konserin olduğu yere doğru ışınlanabilirdim, ışınlanabilir miydim acaba? Hemen üzerime adamakıllı birşeyler giyindim. (Siyah bir kot pantolon, üzerine siyah bir sweet ve en üstüne de siyah kapşonlu polarlarımdan birini giymiştim. Hava o kadar soğuk olmasa da en üzerimdekini giyme ihtiyacı hissetmiştim, onun beni tamamladığını düşünüyordum.) Cebime de evde çektirdiğim birkaç resmi attım. Cep telefonumda resimlerim vardı ama ne olur ne olmaz diye yapmıştım bunu. Tedbirli davranmak iyidir. Konserin yapıldığı alanın içerisinde mutlaka bir tuvalet olmalıydı. Orayı düşlemeye başladım. Gözlerim açıktı ve öyle televizyona bakıyordum. Beynimin gözlerimi idare eden bölümünden daha çok diğer bölümü de o tuvalette olma isteğiyle karışık orada olduğumu düşünmeyle meşguldü. Gözlerimi kıstım ilk önce, daha sonra tamamen kapadım. Tekrar açtığımda müthiş bir duyguyu yaşamaya başlamıştım. Yine soyutlaşma başlamıştı. Işınlanmanın kendisi kadar şu soyutlaşmak da harika birşeydi. Görünmez adam gibi oluyordum. Önce televizyonun içinde, ardından da konserin bulunduğu yerdeki tuvalete elektrikli el kurutma makinasından atlayarak kendimi tuvalette buldum. İyiki de birileri görüp de bayılmamıştı. Hemen çıktım ve arkamı döndüm. Müthiş birşeydi bu. Pentagram diğer adıyla da Mezar Kabul benden 40-50 metre ötedeydi. Konserde coşup kendimden geçtikten sonra eve döndüm. Orada hiç tanıdık birilerini görmemiştim. Aklıma konserin nerede olduğunu birilerine sormak da gelmemişti. Eve döndüğümde yine çok yorgundum. Geldiğim gibi kendimi yatağa atıverdiğimi hatırlıyorum. (devam edecek) tebrikler:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Haziran 8, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 8, 2008 aynıyım uzun zamandır, kafam karman çorman.... ne yaptığımı, ne yapmak istediğimi bilmiyorum. işler kesat, evde durum limoni... bugüne kadar kurduğum bütün cümleler hücum ediyor beynime. hangisini seçsem, peşimden geliyor ötekiler. seçmesem, zaten beynimi zorluyorlar... yok diyorum bir yandan; düzeldim, kendime geldim... ama birden ortaya çıkıyor işte herşey... "hayat; doğum ve ölüm arasında kalan, karanlığa atılmış bir çiziktir." diye okumuştum bir kitaptan. şimdi neresindeyim acaba o çiziğin... hangi ucuna daha yakınım... gözlerimi kapamak istiyorum, karanlığa alışmak, orada kalmak istiyorum... ................... hep birşeyleri istemekle geçiyor ömrümüz, ne bulursak istiyor, her istediğimizi almak için çabalıyoruz ama ne yaparsın, hayat izin vermiyor her istediğimizi yapmaya... tanrım!... eğer varsan ve beni duyuyorsan, ne olur cevap ver bana!... istediğimizi yapamayacaksak ne b.k yemeye getirdin bizi bu dünyaya?.."bak bu kadar güzel şey var, ama siz bunların hiçbirini yapamacaksınız. geldiğiniz gibi mal bir şekilde s.ktir olup gideceksiniz!..." demek için mi?!... sadist misin lan sen!.. yoksa, hem sadist, hem de narsist misin? 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Valakar Yanıtlama zamanı: Haziran 9, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 9, 2008 Yine buralardayım işte. Bir yanımda hayallerim diğer yanımda pişmanlıklarım ile yine buradayım. Beraber yürüyoruz hayat denen kumsalda. Ölüm denen denizde ayaklarımızı ıslatıyor.Su bana değdikçe rahatlıyorum sonsuzluk hissi ile. Uzanmak geçiyor içimden olduğum yere. Hayallerim kumsaldan yana duruyor pişmanlıklarım denizden yana. Suyun serinliğine bırakıp sonsuza kadar uyumak istiyorum. Deniz ile kumsal arasına takılıp kalıyorum. Düşündüğüm gibi uzanıyorum olduğum yere. Hayallerim de benimle beraber uzanıyor. Elleri ile yüzümü okşayıp kumsalı gösteriyor bana uçsuz bucaksız olan dev kumsalı... Pişmanlıklarım ise suya girmiş elini bana uzatmış beni bekliyor. Seçim yapamıyorum. Sıkılıyorum... İçimde yaşadığım fırtınalarımı salıyorum üzerine bütün hışmıyla. Denizde katılıyor bana. Beraber dans ediyoruz pişmanlıklarımın üzerinde. Hırçınlaşıyoruz beraberce... Diniyorum, diniyoruz. Önce deniz susuyor çekiyor ellerini sonra da ben. Pişmanlıklarım yok oldukları yerde sadece bir büyük kaya görüyorum parlak siyahtan. Ne olduğunu anlıyorum. Keşkelerim... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
zaranca Yanıtlama zamanı: Haziran 9, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 9, 2008 Bir bardak şarap ikram edecektim aksilik bu ya atardamarımı kestim ...Suçlusu ben miydim yaşanmamış herşeyin acaba?Sus dedim kendime ne alaka?Not aldığım her şiirde güzelleştim ..Not defterimi kaybettiğimde dağıldı düşlerim.... Öyle çok şey var ki ardıardına yazılabilecek bazen sözler de yitiriyor anlamını.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Geceyuruyen Yanıtlama zamanı: Haziran 9, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 9, 2008 Darmadağın bir papirüs yaprağı,murekkebin yerini kızıl renk alır,tükenene kadar yazmak:( halsizim,acımı dindirmeme az kaldı heyyy sen dokunma artık bana,lanetlenmiş,yalancı hislerini çek duygularımdan,ememezsin artık kanımı onları sana karsı kullanıyorum,,,Okursun artık kagıdı yalarsın umrunda mı sanki:ermm: git başımdan son cumlelerimi huzur içinde yazayım,,,bunu da mı haketmedim lütfen git artık her saniyesinde her salisesinde olma ruhumda:cray: Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Haziran 9, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 9, 2008 gece, dıaşrda zifiri karanlık.. ruhlar geziyor bütün sokaklarda, onlara ait her alan.. gece... yalnız ruhlar dolaşır demiştim bir yazımda, kendi ruhlarının yalnızlıklarının katillerini arar dururlar geceleri sokak duvarlarında... gece... tanrının tek hükmedemediği alanmış geceler, bir tek karanlıkta yitirirmiş gücünü... ondandır, ruhların serbest dolaşmaları, o sebepledir gözlerimize değen yaş taneleri... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
coldhellangel Yanıtlama zamanı: Haziran 10, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 10, 2008 kuraklığı yakın zamanların ve ibresi dibe vurmuş aşkın yalanlarıyla,insanların ufak tefek yuvarlanmalar var hayatlarıının içinde ve kuramları bir bir ezberleryen korkak insanlar.sonrasında ezberleri bozan ince çizgide ilerleyen göz yaşları ki bunlar büyük eylemlerin habercisi... hayatın deneye gelmeyen kısmıyla gözlemlerin duyguların piyanu olduğu yerde...kıvrımlı hayat çizgileriinin tam ucunda ölümü bekleyen hayallerin, son berraklığıyla sularda yıkanışı ve bu büyünün bir kaç adım sonra çok uzakta kalacağını bilmek,hayatın bunca karmaşalığının aslında sadece bizden öte oldunu kavramak.... karanlık bir gündüze açılan gözlerin ne kadar aydınlık olma ihtimali varsa pratik hayatların mutlak bilgileri garanti... her adımıda çelişirken bir öncesiyle, hayatın soru işaretlerinin anahtarında bulursun kendini.şimdi ya da bana ait olduğuna inandığım bir şimdi düşününce daha zor ve uzak. bir kurmacaya sokarken kendimi beynim ve ellerimin birbiriylr hiç bağlantısı yokmuşcasına darbeliyorum kağıdı. karelerin içinde hayatın ufak odalarında özlerini bulan nefret ve sevgilerin zıtlııkların bizden hhabersiz sewişmeleri ve hayal kırıklıkları onların bize bağışladığı çocukları... ________________________________ ahşap merdivenlerin çürüyen genlerinden çıkan rahatsız edici sesler,hayatımı benden alan. içimde biriken casus fikirlerin, büyüyen kin ve özlemin gıcırtısı gibi... uzak ve yakın. simetrik doğrular ve simetrik duyguların trajikomik hikayeleri... olmayan duyguların yaşanmasıyla duygu şizofrenisi. cam kürelerin içinde kendi sesiyle sessizleşen çığlıklarımın kimsesizliğii.bunca şeye sebep gözler. umudu var gözlerimin kimsesiz çığlıklarımı duyacak bir gün gözlerin... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Valakar Yanıtlama zamanı: Haziran 11, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 11, 2008 ellerim zifiri karanlık içinde kayboldu, Ruhum seni ararken sararıp soldu, Kan damlar gözlerimden artık, Ama Vakit çok geç oldu. Sensizliğe dayanamadım alışamadım hayata Ya senle vardım ben Ya da sensizlikte yok oldum. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2008 tamam vazgeçtim sana soru sormaktan!.. hatta konuşmak bile gereksiz geliyor artık. ne söylesem, ne yapsam, nelerle ilgilensem hiç merak etmediğin orta da.. doğru bazen kızıyorum sana, hatta nefret ediyorum senden!.. aslında tanımıyorum seni, senin düşüncelerini... benim için yoksun lan sen!... ama ne yaparsın, insan anlatamıyor kimseye içindekileri... ve sen, adına tanrı denilen, olmayan, hayal ürünü olan şey; her ne kadar inanmasam da, "yoksun oğlum sen" desem de, en azından dinliyosun beni be!... biliyorum, şimdi bu satırları okuyanlar, " ne saçmalıyo bu gerizekalı" diyecekler!.. " lan, hem inanmıyom diyon, hem de senden başka dinleyen yok diyon!... ne ayaksın oğlum sen?!" diyecekler... desinler lan, demeyen .bnedir!... işte aslında olay da budur. analtmak istediğim de tam bundan ibarettir. tanrı denilen varlık, insanın yalnızlığa ürettiği bir çare, yalnız olduğu, güçsüz olduğu zaman derdini dinlemek için yarattığı hayali bir dosttur. şimdi bende, çoğu zaman aklıma gelenleri, insanlara söyleyemediklerimi, kendi kendimi söylerim - ki bunu her insan yapar- çünkü insan kırılgandır, yanlış anlar.. yanlış anlamakla kalmaz, saçmalar üstüne!.. tanrının öyle bir derdi yoktur, ne de olsa hayal gücünün eseridir. neyse, konuyu toparlamak gerekirse; her insan, yalnızlık yaşadığında kendi kendine düşünür ve konuşur, ki sadece yalnızlıktan değil, sinir hali, travma hali, ayrılık hali vb. gibi durumlarda da... işte tanrı tam burada ortaya çıkar. insanlar, kendilerini dinleyecek kişileri arar zaten. tanrı da bi b.k yapmaz, bu işe yarar, dinler sadece -------------------- geldi... zaman sonsuz bir hızla giderken, sonu olmayan bir sessizlikle geldi. bana baktı gülümsedi ve hiçbir şey sormadan çekip gitti..... bu kadar... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
blackpearly Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2008 cümleler kuramıyorum yaşadığım duyguları anlatıcak... nedensiz acılar var içimde ve birşeyleri hep kaybetme korkusu arkadaşlarıma iyice bağlanmaktan korkuyorum yanlış yapıyorum bazı şeyleri nasıl bu kadar basit görürler ve nasıl bu kadar hayatından kolayca çıkartabilir arkadaşlarım beni bunları şüphesi ve korkusuyla yaşıyorum nefesim hep düğümleniyor sessizce kalıyorum... çoğu dostuma seni seviyorum demekten korkmaya başladım ya söylediğim ozaman giderse diye... canım acıyor can çekişiyorum.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
phobosORbia Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2008 Bir aidiyet sorunum var...Yetinemeyen....Yıpranmış...Hissiz bir düş belki de bu yaşadığım... Neye kime karşı bu kin? Bu çaba neye karşı? Ne için? Cevapsız sorularımın var mı duyanı? İçimdeki hisler cümbüşünün bir tanımı var mı? Ben çok sıkıldım artık bu yaşamaktan(?) İçimdeki haykırışları susmaktan usandım...Mutluluğa sus(A)maktan usandım... Özlediğim şey de ne?Özlenmeye değer neyim var ki?? Neden hiç başrol olamadım...?Kim bilir bu hayatta kimin yamasıyım?? Phobos.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
blackpearly Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2008 hep gittim... ama kime kimlere hangi şehirde kayboldum... kime kaybolmaya gittim? neyin suskunluğunu yaşadım neden gönderemedim ve neden giden hep ben oldum... hangi gözyaşı benim içindi? kim yasımı tuttu ki benim kimin gözleri benim için bir kerecik kançanağına döndü... belki de hep bundan sustum gerçekten canımın acıdığını anlatmaktan sustum... ve yine giden ben oldum... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
phobosORbia Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2008 İnanarak inşaa ettiğim onca kentin viranesindeyim..Şimdi çarpık adımlarla ezdiğim bu çakıllar sevgiyle harçladığım bu kırıklar ayağıma batanlar... Kanadıkça büyüdüm..Yaralandıkça sevdim gücümü...Ezildikçe çoğaldım... Her damla gözyaşım misli misli suladı çoraklarımı...Ve ben hep geceleri ağladım... Maskeler taktım, boyandım...En çok siyahı sevdim onda arındım...Kalem tutan ellerimdi duvarları tırmalayan..her duvarda bir tırnak izi bıraktım... Hayatımı ben yaşanılır kıldım...Her yıkıldığımda başka bir boyuta girdim kendimle tanıştım...Kimi zaman koştum , kiminde topalladım..Kimseye değil yalnızca kendime yaslandım...Soyutluklarda mutlu oldum, güneşten kaçtım... Herkes kömürleştikçe ben beyaz kaldım...Yağmuru sevdim çünkü sakladı gözyaşımı.. Haykırmak istedikçe ben , gök gürledi..Ben isyan ettikçe yırtıldı gökyüzü.. Ve ben gökyüzüne ulaştım..Paçalarıma sıvanan çamurdansa HİÇ UTANMADIM.... Phobos... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2008 demek ki oluyomuş.. gerçeği söylediğinde hep bir yerlerden bi acı haber geliyomuş... saçma mı oldu, yoksa harbiden bu sefer saçmalıyor muyum bilmiyorum.. tek bildiğim şeyi de biraz önce yitirdim... olmuyo, yapamıyorum.. hayat ben senin ta ...... koyim.... ne b.k vardı da beni getirdin bu dünyaya... hadi getirdin, len insan bu kadar mı acı verir arkadaş.. her gerçeği söylediğimiz de canımız mı yanacak... söylemiyorum lan artık. konuşmuyorum kimseyle... yalan söylemeyi de beceremiyorum ki.... neyse... hayat ben senin de, seni yaşayanı da........... ulen tanrı, harbi sen sadistsin oğlum.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
phobosORbia Yanıtlama zamanı: Haziran 14, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 14, 2008 Sonu çizildiğinden beri sonsuzun, düşleri yudumlayan dev canavar galip geldi savaşta…Ve dilsiz bakire kustu kinini toprağa… Topraktan bir filiz bedenlendi göğe… Gönülsüz gözün göremediği bebek yüzlü şeytanlar, düğün arifesi taktı çengelini göğsüne celladın…Veryansın eden çığlıkları çınlattı geceyi…Göğsünden süt boşaldı yeryüzüne celladın…İlmiği kendi boynunda ve sarsıldı evren genç kızın rüyasında… …Ve hıçkırıklarını duyamayacak, Senin Tanrın artık buralara uğramaz koca yürekli küçük çocuk… Evrenin ve ellerinin aynı boyutta olduğu, kaleminin kin tuttuğu, Böğrünün ok deliklerinden kustuğu, paradoksun en ücra köşelerinde nefes savaşı veren, nefs körelticilerine öfkeni duyamayacak sağır veletler… Uyan…Tabiri yok bu rüyanın… Uyan Aşağılık…. Phobos... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Jessica Yanıtlama zamanı: Haziran 14, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 14, 2008 son kelimeler bunlar.. kullandığım son heceler. Üzerine basabasa yaşadığım,görmezden gelip kucakladığım herşey için minnettarım.. Acı çekiyor değilim,birazcık umarsızım. Kara cümleler kuracak değilim, sebebsiz yazılmaz,yapılmaz hiç birşey.. Ben hayatıma 1 gün kala,terk edildim.. köpek yavrusu değilim,her tekmelendiğimde ağlayıp geri döneyim.. içime girip çıkan havadan tiksindim.. hayattan beklentim çok benim.. Güçlü biriyim,seni kaldırıp atabilirim.. damarlarıma yapışıp kalan kanlarım için,ben seni çok sevdim.. Ümitsiz bir melankoliğim,bazen pasif içiciyim,çok yakında alkoliğim.. Acınıcak hale geldim,düştüm kalktım,ağladım,bayıldım,yandım yakındım.. ben hiç bu kadar yalnız kalmadım.. Büyümenin sevincini yaşayamadan, hayattan atıldım.. olsun diyorum bunca şey sonra,olsun ben yinede "var"ım kendi cap'ımca yaşarım.. hayat bu ölmek de var öldürmekte.. öldün bitanem ben hayattayım.. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.