Jump to content

Karalama Defteri


KATA

Önerilen Mesajlar

hüküm

yagmur ardından toprakta kıvrışan solucanlar gibi

soluksuz bır koşuya ertelenmiş

sonbahar yaprakları-agacların dışkısı-

anlık bir kutlama çiğ tanelerinin

ve de camda buharı yüzeyellesen nefesimin

hüküm

irlanda topraklarında tepinen tahta papuçlarım

hipermarket kasalarında devinen çark

kopmuş kayışı saatimin

yüz aynamın üstündeki parmak izleri

hüküm

bekleyen korkusu

telefon kablolarında kuşların

 

 

empyrium

die scwan....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

haniii bi yeriniz kırılınca acıyı önce anlamazsınız yaaa sıcağı geçsin deriz ya hep o an biraz zaman sonra nasıl bir acıyla kıvranacağımızı bilmeyiz ya da düşünmek istemeyiz... tam da o haldeyim... sıcağındayım hissetmiyorum... düşünmek istemiyorum... korkmadığım kadar korkarak bir mucizeyle hafızam silinsin diye bekliyıorum... sıcağı gidince yaraların acısı kaplar kalp orda atar bir korku kaplar dur derim.... öldüm mü ben... bu ne hissizlik...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

gidiyorum yarın bu şehirden

öyle acılarımı bir köşeye bırakıp değil

yoldaşım olacaklar biliyorum

canımı acıtmaya devam edecekler

tıpkı senin gibi

senin gibi onlarda...

yalnızlık

mayhoş karanlık gecelerde tek can yoldaşımmış

hataymış yanımda olduğunu düşünmem

sende tüm iyi şeyler gibisin

dün vardın

bugün yoksun...

amaçlar birer aldatmacaymış

dokunduğunda yok olan baloncuklar gibi

hayatın karmaşasında, bu süslü oyunda

kendimizi kandırmak için oyalanmak adına kurulmuş küçük zavallı oyunlar....

 

 

güneşli bir kış günü yağan karlara yazı yazmak gibi hayat

karlar eriyinceye kadar mutlu

tıpkı eriyen karlar gibi mutluluk

arada bir oynadığımız

3-5 günlük aldatmaca

--------------------

kelimelere anlam yüklemekten vazgeçtim

kendimi anlatmaya çalışmaktan

anlamaya çalışmaktan vazgeçtim

kağıttan bir gemi yaptım bugün

hayallerime dokundum

içine koydum

ateşe verdim denize bıraktım

yandı,nefes alamadı hayallerim

yok oluşlarını izledim

senin gibi,benim gibi

herkes ve herşey gibi

ateşe verdim bugün ümitlerimi

tüm sevinçlerimi uçurumdan attım..

katil oldum bugün

hayallerimin katili

Deaths_Expulsion tarafından düzenlendi
Ardarda Atılan Mesajlar Birleştirildi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Dem-be-dem çöküyor bir korku bir hüzün

Hücreme dolan her elemden

Kaçıyor,kaçıyorum

Arada bir vesvese doluyor kalbime

Zihnimde yeni oyunlar kuruyorum...

Ruhumda saklı bir yalnızlık

Ama hoyrat,ama sinsi

Burnu kaf dağında o muhannetin

Kibri şükründen büyük besbelli!

Bir çocuk gülümsüyor sonra düşüme

İçimdeki buzları eritiyorum....

Kirletilmiş tüm gülüşler adına

Bütün çocuklardan af diliyorum...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Notaların arasında kaybolan kadın..

Bir çok incelik sahibi ama bi okadar da dalgın,

Ne söylediği şarkının farkında ne de çektiği falın...

Paltosuna sevgilisinden daha sıkı sarılan kadın

Bir çok savaş galibi ama bi okadarda dargın..

Ne gözyaşlarını tuttu ne de söndü içinde ki yangın..

Ayaklarını bir çekiç edasıyla kullanan kadın..

Ve Her adımda ezdiği okadar dalgın..

Ne sevdi kendini ne de önüne geçti olanın..

..15.02.2008

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Mum ışığıyla dansediyor gece

Efkarından sararmış,

Bozulmuş karanlık büyüsü..

 

Kırık bir çerçevede toplanmış tüm anılar

Yırtık bir portreden gülümsüyor yüzüme

Hatırlanamayan bir düş kemiriyor beynimi

Belkide hatırlamamak daha iyi...

 

Gece küskün

Gece yakınmakta acizliğine....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bugulu bır camın ardından baktım bugun bıten asklarıma. ask sandıklarıma. yarimmıs tek gerecek olan vazgecılmez olan. onun oldugum ama benım olamayan yarımmıss kalbıme hancerıı en derıne saplayan kapanmadı hala sızıyor kanım ıcıme vee benım o kapanırken onu ızlemekten baska yapabılecegım hıcbırsey yok. . . ellerı baskasını elindeyken ellerım baskasının ellerındeyken . . .

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

umarım doğru yere yazıyorumdur...Birden içimden gelenleri yazmak istedim:)

 

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

Bugün çok soğuk...Dışarda delicesine yağmur var.Buğulanmış camımdan dışarıya bakmaya çalışıyorum,görüntü pek net değil.Odam her zamanki gibi karanlık...Perdeyi araladım minik de olsa biraz ışık girdi,rahatsız oldum kapadım...Her zaman yolunda gitmeyen şeyler var ve biz ne kadar istemesek de peşimizde..İstemediğim tüm şeyler etrafımda.Uzaklaşmak istiyorum sadece...Kimse olmasın yanımda.Ben yine köşeme çekileyim içimdeki derin ve soğuk sularda kaybolayım...Seni düşüneyim..İnsanları,nasıl da boş olduklarını,karanlığı...Kurtulmak istediğimi ve yapamadığımı...

 

Sonra, eskiler gelsin aklıma. Küçük olmak istediğimi, küçük olsam da hiç birşey aklımda olmasa, uçurtmalarımın peşinden koşsam kağıtlardan gemiler yapsam acılar çekmesem,kötülükten kurtulabilsem..Ve anlasam, nasıl da hayallerle yaşamaya çalışıyorum, nasılda kaptırmışım kendimi..Farkettirmesem de içimideki karanlığa öyle bir hapsolmuşum ki ne kadar kurtulmak kaçmak istesem de yapamamışım..Neler kaybetmişim...Neler kaybediyorum ve yavaş yavaş ölüyorum...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

uzun zaman sonra geldi adam...

elleri arkada, sessizce adımladı avluyu...

döndü sonra...

sakince...

baktı gökyüzüne;

"dünyanın en gereksiz zamanlarında ortaya çıkar bu b.k böcekleri... adı üstünde işte, hiçbir şeye yaramazlar, sadece isminin iğrençliğini taşımaktan başka...."

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

tersine

-sımdı ne tatmın edebılır senı

-cunku cok gec cunku cok kırılgan

-zinciri cürümüş çapa cekılırken yukarı

-kabarmıs,azgın,sehvetli bır cok dudak

-ve de noktalarca uzakta

-kıçı şu gemının

hepsi birer ugultu

sadece diyebılır kı:su soguk

oysa

agzını aralamakla yetınıyor...

öyleyken

sankı herseyı yutmaya hazır...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Taze kokularıyla, karlı bir Ankara sabahı.. Aynaya bakan sisli ve sağnak yağmurlu surat kendisine yine unutkan olmayı öğütlüyor. Diyorki içten içe " Neden bir daha gülemeyesin ki?" sonra gülümsüyor bu lafına. Kalın bir kazak,üstüne sevmediği mor bir svit(!)le başındaki komik bereye aldırmadan sokağa atıyor kendisini. Mısır alıyor,çikolata alıyor. Hiç birşey onu sakinleştiremiyor.

 

Bir köpek görüyor. İçi ısınıyor,çağırıyor köpeği yanına. Köpek sevecen sevecen yaklaşıp başını uzatıyor. O ise elini eldiveninden sıyırıp köpeğe uzatıyor. Köpek hırlıyor,saldırıyor üstüne deviriyor onu. O ise ağlamakla yetiniyor,"alışkınım" diyor.Köpek onu kovalayan adamlardan korkup kaçıyor, o ise üzgün köpeğin gitmesine ağlamasına devam ediyor.Çevresine toplananları umursamayıp,ayaklanıyor. "iyiyim" diyerek gülümsüyor. Bu onun güven verme taktiği. Ne zaman gülümsese kendine ve etrafına güven verdiğini düşündü herzaman. Ama kimse ona güvenmiyor.

 

 

Sisli ve sağnak yağmurlu bu surat buzlu bir yolda düşüyor tekrar. Gülüyor,yalnızca. Öyle gülüyorki,şimşekler çakıyor gözlerinde,gök gürüldüyor boğazında. İnsanlardan uzakta, çok arka bir sokakta. Kaybettiği kendini yakaladığını sanıyor ufaklık. Küçülüyor küçülüyor,ıslanan mor svit(!)i orada bir çöpün içine bırakıyor. Üşüyor,üşüdükçe büyüyor.

 

Yüzünde güneşler açarak,başladığı yere geri dönüyor.İğrenç ve karlı bir ankara öğleninde yemek yerken,yemeğin sıcaklığının dudaklarına başka bir sıcaklığı hatırlamaması için üfleyerek sakince yiyiyor... ama hikaye mutlu devam etmiyor.Her düşmede gülecek kadar gücü olsa da,birgün düştüğü yerde ölüceğini biliyor ve ona göre yaşıyor.

 

... (belki devam edilebilir.)

 

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

  • Seni severken sensiz olmak
  • Bir manada yaşarken mezarda durmak
  • Başka birini sevdigini duymak
  • Koca bir dağı dinamitleyip patlatmak
     
  • Gelmeyecegini bildidiğim halde yoluna bakmak
  • Tanrı misali aşkımdan sana tapmak
  • Bir kıvılcımla dünyayı yakmak
  • Yeter artık bu kadarmı zor sevdiğimi anlamak

 

 

 

Koşmak istiyorum

Kavganın sevdanın yollarında

Yurdum uçsuz bucaksız dağlarında

Ömrümün en deli çağlarında

 

Koşmak istiyorum

Kardeşliğin ve dostluğun sularında

Özgürlüğün sınırsız sınırlarında

Ve savaşın en tarafsız taraflarında

 

 

Dağların yücesinde

Karanlık günlerin gecesinde

Sevdanın her hecesinde

Ölesiye seni ararım

 

Ayrılığın köşesinde

Ölümsüzlük suyunun şişesinde

Şiirimin her dizesinde

Delicesine seni ararım

 

 

http://img218.imageshack.us/img218/6193/papatya2104biliyorsun5ctw2.jpg

--------------------

Artık şarkılarımı dağlara söyleyemiyorum

Acılarına tutunamıyorum ayrılıkların

Nedense hep sonradan geliyor aklım başıma

Ve suçlusu ben oluyorum hep yüregim kanıyor

Şafaklarımda türkülerimi sana söylerken

Hep o mahur beste çalardı ve ben ağlardım

Bu belki bizim hikayemiz değildi ama

Senin için boşunamı yemiştim dayakları arka mahallelerde

Şimdi boşunamı yakmıştım gecelerimi senin için

Ama ne kadar sevmesende yine senin derdindeyim

Bir veda havası söyleyerek herkes terk ederken bir de sen gitme şimdi

Sürgün acısı gibi saklarken sevdanı koynumda

Bir soğuk yel eserdi kim bilir belki üşürdü ölüm bile

Karar vermek çok zordu sevgi duvarına toslarken

Dardayım gerçekten yalanım da yok

Belkide böyle bir sevmek görülmemiştir

Sen ayrılıgın inciden kolyesini hediye ederken

İşte o an içimde ölen biri vardı

Hani benim gençliğim biterken yollarında

Nedense hep doruklarında sevdalandım

Ama sen benim neler çektiğimi nerden bilecektin

Can yoldaşım derken sana ne demeli şimdi yaptıklarına

Sen yanma diye boyun eğerken kara yazıma

Ve hasretinde prangalar eskitirken yollarında

Belki bir gül fidanı yeterdi bana

--------------------

http://www.divorcedoula.com/images/sad_woman.jpg

 

Senin istediklerin, olacak diye,

Söz mü verdim sana? Sevsinler seni!

Süt banyosu için, inek tamamda.

Atta istemişsin. Yesinler seni!

 

Hiç yalan söyler mi, bu aşkın dili?

Senide şımarttı, bu sevgi seli.

Sanki hevesimi, hak etmiş gibi.

Aşkta istemişsin. Yesinler seni!

 

Duydum ki tek işin, gezmek dolaşmak.

Yalnız eğlenceymiş, sence yaşamak.

Zoruna mı gider, çanta taşımak?

Posta istemişsin. Yesinler seni!

 

Sen beni değil de, malı sevmişsin.

Büyümüşde sanki, göğe değmişsin.

İki kilo altın, yetmez demişsin.

Katta istemişsin. Yesinler seni!

 

Taşımaz bu yükü, aşkın treni.

Menzile varmadan, patlar freni.

Holding sahibi mi, sandın sen beni?

Yatta istemişsin. Yesinler seni!

chesterfield tarafından düzenlendi
Ardarda Atılan Mesajlar Birleştirildi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kalbi Kırık Güneşli Sabahlarım

Hayatı masal etti TANRI ve bir gece anlattı uykuma,

görecek onca kabus verken bu cennette nereden çıktı,''bak ya kalırsın yada gidersin''diyerek başladı,

taa en başında şüphesizdim bi sonunun olduğundan,ne zaman vardı artık nede mutluluk,

huzurla savaşamıycak kadar yorgundum,ve ona''bak'' dedim''ya gidersin yada kalır,

düşünemiycek kadar sessizdim artık,yalnızlıktan eser yoktu oysa,

''sen''dedi insanlar,''sen ölmeliydin'',dillerinde değil yüreklerinde duydum bunu,

önce üzülmüştüm,oysa şimdi,şimdi ölüyorum,

son kez bakmalıydım aynaya,görmeliydim gözlerimdeki o umursamaz,kalbi kırık dökük,

duyguları harap edilmiş,tıpkı kalpsiz bi pisliğin teki gibi,hergün o iğrenç tebessümüyle,

suradıma son nefesini veren bir hayali çarpıp sonrada can çekişerek karanlığa batıp,

hemde hiç aldırmadan,tek bir seferde beni acımasızca terk eden hayatımı,

sende beni görmeliydin hayatım,

öyle bir gittinki ne gündüzüm kaldı nede gecem,tek bıraktığın göz çukurlarımdaki şu sabahlar,

yarınlarının umurunda bile olmayan o lanet olası günah dolu sabahlar,

ah benim kalbi kırık güneşli sabahlarım,alın ne olur artık benden şu günü,

bakın yemin ederim direnecek gücüm kalmadı,yalvarırım bırakın beni,

tek bir dakika için bile olsa istemiyorum mutluluğu,

ne o ruhsuz kahkahaları nede habersizce ansızın gelip gözlerime yerleşen gülümsemeleri,

bugün öleceksem bugün ölürüm yarın için çabalamanın hiç bir anlamı yok,

gitmek için kalamam artık,kalmak içinde gelmedik zaten...

Kasisyah'tan...

--------------------

Kader yolundan gelip geçen yolcular.

içtenlikten yoksun merhabalarla gelceğe atlamak için çabalayan bir sürü insan,

ve silinen ömürler var,ağlamamak için geçmiş yıllara...

Kasisyah...

--------------------

Gaddarın Tekiyim

Hayata karşı hiç bir duygusu kalmamış olan bir günahın o içler acısı hali gibiyim,

vaar oluşunun nedeninden hiç bir haberi olmayan bir suç gibi yada ben gaddarın tekiyim,

o sanki daha önce hiç tanısmamıs gibi anlattıkları kötülüğün ta kendisiyim ben,

sabahların gözçukurlarında,kendi köşesine çekilip,yaşanan onca katliyamın sorumlusu değilmişcesine,elbet bir gün diyerek bekleyen o pislik herifin tekide benim,

hey duy kalbim,yıllarca umutlarını gecelerin umursamaz karanlıklarında gırtlaklayıp,

hiç bir değeri olmayan bir avuç dolusu eskimiş hatıra gibi,sonsuzluğa savurup atanda benim,

evet,işte şimdi söyleyin,hanginiz intikamı uğruna inançlarını harap edip canıma kast edecek olan,

hangi biriniz yeniden doğmamı isteyecek benden,ulan hanginiz her gece inadına dilekler tutarak yok edecek uykularımı baş ucumda,

ve sen TANRIM daha ne kadar seyirci kalmamı bekliyorsun tüm bu yaşananlarıma,

daha nekadar ezilip küçük düşmemi bekliyorsun hayata karşı,benden daha ne istiyorsun TANRIM,

yetmedimi be kader,yaktın işte hep canımı,bıraktın ya beni bu cehennemin ortasında bir başıma,

yaa ne olur anla be ruhum kahpe işte bu insanoğlu,şeytanın sefil mahkumları hepsi,

bırak artık ne olur çabalama,ne hali varsa görsün şu bedenin...

Kasisyah'tan...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

http://img1.loadtr.com/b-177077-melek.jpg

gidiyorsun ya şimdi

bütün bulutlar küskün sana

ıslatmayacak yüreğini ferah yağmurlarla

gökyüzü verdiği mavisini geri istiyor gözlerinden

güneş kırgın , yüzünü dönmüş

dayanamazmış ışığı sönermiş gidişini görmeye

bastığın yollar titrek

yüreğimdeki deprem yol olmuş çöküyor şehre

bense

kışları unutulmuş bir sahil kasabası yanlızlığındayım

şekeri elinden alınmış

ağlamaklı bir çocuk oturuyor gözlerimde

uykusuz bir gecenin sevimsiz sabahı

ve yüzünü görememenin ayılamamışlığıyla

yudumluyorum

iki şekerli tadını bir türlü alamadığım

aşkı kana kana

kapıda umut sesi

bakıyorum bi heyecan

seni soruyorlar

yolda diyorum koşarsan yetişirsin

ben yetişemiyorum

sen gideli çok olmuş

farkettirmeden çaldım giderken

ellerin avuçlarımda

okşa yine kayıp ellerinle

gece yıldızlarını düşürmüş dediğin saçlarımı

bir ıslaklık vücudumda

teninin teri olsun süzülen yalvararım

imkansızım

melekler ağlıyor omuzlarımda

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Evet ben onu gördüm. Boynuna bordo bir atkı dolamıştı. Bilirsiniz nerde görsem tanırım ben onu. Gözlerinde her zaman cevap arayan kocaman soru işaretleri vardı. Sıkırcımlı tavırlarına karşın dokunurken dans ediyordu elleri... O küçük gezegeninde -aslında hiç orda olmayan- bir çiçeği büyütüyordu. Evet evet, ondan bahsediyorum; ruhuna küçük prens kaçan büyük adamdan.

Ayaklarım beni ona ilk kez götürdüğünde, donup kapısına konmuş mini mini bir kuş olduğumu söyledi bana. Aldı beni içeriye... İlk defa o gün gördüm o küçük gezegenini. Bütün ruhlara hitap edecek kadar çok müzil aleti vardı. Ve her sabah uyanıp müziğiyle besliyordu güzel çiçeğini. Evinde durmadan kaynayan hayali bir çaydanlık vardı sanki. Biliyorsunuz değil mi; mutlu ailelerin evlerinde her zaman kaynayan çaydanlık olur.

İlk gün mercimek yaptı bana. Ve ben de ilk defa sevdim mercimeği. Sonra bütün gece dans etti tenimde elleri. Yeni bir müzik aleti olmak istedim onun için fakat o, çiçeğinin bu müzikten hoşlanmayacağını biliyordu... Bilmediği bir şey vardı ki ben bu müzikle, onun ellerinde, onun gezegeninde kendimi buluyordum...

Kaçmak istedim ondan. Başka şehirlere, başka gezegenlere hatta başka evrenlere. İzin vermedi. Yanlış anlamayın kötülük olsun diye yapmadı hiç bir şeyi. Bilmeden, bana ne yaptığını farketmeden; sadece evcilik oynamak istediğimi düşündüğünden...

Ve işte yine o küçük gezegendeydim. Uyanıp her sabah çiçeğini besleyişini imrenerek izliyordum. Sonra tavuklu bezelye yaptı benim için, ruhum doydu. Çok iyi aşçıdır aksi düşünülmesin! Ondan beni evcilleştirmesini istedim. Ama o istemedi. Beni evcilleştirirse her şey anlamlı olacaktı çünkü. Artık birbirimize gereksinimimiz olacaktı. Hani aynı küçük prens'in tilkisi gibi, tilkisi olmak istedim ben de onun. Ama o istemedi. Ya da tavşanı mı olmalıydım acaba? Yok yok şimdi buldum 'kedi'. Kedisi olmak istedim ben onun. O kedileri sevmese de..

Bir gün çizgi film kahramanım oldu benim ve benim için yeni macerasını anlattı. Ben de onun için, onun ruhuna kaçan küçük prensin bilinen öyküsünü okudum. Ben okurken koynumda öylece uyuyakaldı. Görseniz öyle sıcak ve yumuşaktı ki teni. Ve öylesine beyazdı ki dokunmaya kıyamadım. Sonra fasulye yaptım onun için, ikimiz de çok seviyorduk fasulyeyi. Görüyorsunuz ya ne kadar da çok ortak noktamız vardı.

Ben ona, onun gezegenine ait hissediyordum kendimi. O ise beni sahiplenmek istemiyordu...

Atilla Atalay' ın bir öyküsü vardır, bilirsiniz muhakkak, 'öpücük balığı' . İşte ben de onun öpücük balığı olmak istedim. 'pıt pıt pıt öpücük balığı' diyerek masum öpücükler kondurmak istedim şekerli yanaklarına; hani öyle minik minik. Ama onun öpücük balığına gereksinimi yoktu.

Onun 'kadife' yapraklı çiçeği vardı. Ve dört dikeniyle hiç bir öpücük balığını yanına yaklaştırmayacak kadar güçlüydü çiçeği...

Bİr gün onun ruhundaki küçük prensi alıp kaçmak istedim o gezegenden. Ama kıyamazdım ki...

Sonra birden ziller çaldı. Öpücük balığının kavonozu düştü, kırıldı. Mini mini kuş uçmaya hazırlandı pencere önünde. Ve küçük kedi, oynadığı oyunun etkisinde, arkasına baka baka çıktı gitti küçük gezegenden...

İçine küçük prens kaçmış büyük adam boynundaki atkıyı çözdü benim boynuma doladı. Atkının arasından bana kaçtı küçük prens, o farkedemedi bunu...

Şimdiyse ben bu küçük, yoksul ve soğuk gezegenimde -aslında burda hiç olmayan- küçük bir prens besliyorum...Her gün, her gece, her an...

Onun için yeşil bir atkı ördüm bugün. Yeşili sevmezse mi dediniz? Haklı olabilirsiniz fakat ben biliyorum ki onun gibiler için renklerin ve sayıların önemi yoktur...

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Evet ben onu gördüm. Boynuna bordo bir atkı dolamıştı. Bilirsiniz nerde görsem tanırım ben onu. Gözlerinde her zaman cevap arayan kocaman soru işaretleri vardı. Sıkırcımlı tavırlarına karşın dokunurken dans ediyordu elleri... O küçük gezegeninde -aslında hiç orda olmayan- bir çiçeği büyütüyordu. Evet evet, ondan bahsediyorum; ruhuna küçük prens kaçan büyük adamdan.

Ayaklarım beni ona ilk kez götürdüğünde, donup kapısına konmuş mini mini bir kuş olduğumu söyledi bana. Aldı beni içeriye... İlk defa o gün gördüm o küçük gezegenini. Bütün ruhlara hitap edecek kadar çok müzil aleti vardı. Ve her sabah uyanıp müziğiyle besliyordu güzel çiçeğini. Evinde durmadan kaynayan hayali bir çaydanlık vardı sanki. Biliyorsunuz değil mi; mutlu ailelerin evlerinde her zaman kaynayan çaydanlık olur.

İlk gün mercimek yaptı bana. Ve ben de ilk defa sevdim mercimeği. Sonra bütün gece dans etti tenimde elleri. Yeni bir müzik aleti olmak istedim onun için fakat o, çiçeğinin bu müzikten hoşlanmayacağını biliyordu... Bilmediği bir şey vardı ki ben bu müzikle, onun ellerinde, onun gezegeninde kendimi buluyordum...

Kaçmak istedim ondan. Başka şehirlere, başka gezegenlere hatta başka evrenlere. İzin vermedi. Yanlış anlamayın kötülük olsun diye yapmadı hiç bir şeyi. Bilmeden, bana ne yaptığını farketmeden; sadece evcilik oynamak istediğimi düşündüğünden...

Ve işte yine o küçük gezegendeydim. Uyanıp her sabah çiçeğini besleyişini imrenerek izliyordum. Sonra tavuklu bezelye yaptı benim için, ruhum doydu. Çok iyi aşçıdır aksi düşünülmesin! Ondan beni evcilleştirmesini istedim. Ama o istemedi. Beni evcilleştirirse her şey anlamlı olacaktı çünkü. Artık birbirimize gereksinimimiz olacaktı. Hani aynı küçük prens'in tilkisi gibi, tilkisi olmak istedim ben de onun. Ama o istemedi. Ya da tavşanı mı olmalıydım acaba? Yok yok şimdi buldum 'kedi'. Kedisi olmak istedim ben onun. O kedileri sevmese de..

Bir gün çizgi film kahramanım oldu benim ve benim için yeni macerasını anlattı. Ben de onun için, onun ruhuna kaçan küçük prensin bilinen öyküsünü okudum. Ben okurken koynumda öylece uyuyakaldı. Görseniz öyle sıcak ve yumuşaktı ki teni. Ve öylesine beyazdı ki dokunmaya kıyamadım. Sonra fasulye yaptım onun için, ikimiz de çok seviyorduk fasulyeyi. Görüyorsunuz ya ne kadar da çok ortak noktamız vardı.

Ben ona, onun gezegenine ait hissediyordum kendimi. O ise beni sahiplenmek istemiyordu...

Atilla Atalay' ın bir öyküsü vardır, bilirsiniz muhakkak, 'öpücük balığı' . İşte ben de onun öpücük balığı olmak istedim. 'pıt pıt pıt öpücük balığı' diyerek masum öpücükler kondurmak istedim şekerli yanaklarına; hani öyle minik minik. Ama onun öpücük balığına gereksinimi yoktu.

Onun 'kadife' yapraklı çiçeği vardı. Ve dört dikeniyle hiç bir öpücük balığını yanına yaklaştırmayacak kadar güçlüydü çiçeği...

Bİr gün onun ruhundaki küçük prensi alıp kaçmak istedim o gezegenden. Ama kıyamazdım ki...

Sonra birden ziller çaldı. Öpücük balığının kavonozu düştü, kırıldı. Mini mini kuş uçmaya hazırlandı pencere önünde. Ve küçük kedi, oynadığı oyunun etkisinde, arkasına baka baka çıktı gitti küçük gezegenden...

İçine küçük prens kaçmış büyük adam boynundaki atkıyı çözdü benim boynuma doladı. Atkının arasından bana kaçtı küçük prens, o farkedemedi bunu...

Şimdiyse ben bu küçük, yoksul ve soğuk gezegenimde -aslında burda hiç olmayan- küçük bir prens besliyorum...Her gün, her gece, her an...

Onun için yeşil bir atkı ördüm bugün. Yeşili sevmezse mi dediniz? Haklı olabilirsiniz fakat ben biliyorum ki onun gibiler için renklerin ve sayıların önemi yoktur...

 

 

tekrar hoşgeldin aramıza :) özlemişim beeee ;)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...