Jump to content

Karalama Defteri


KATA

Önerilen Mesajlar

Ben Ölüyüm

Şimdi bir ölüyüm ben, bir ceset, bir kuyunun dibinde. Son nefesimi vereli çok oldu, kalbim çoktan durdu, ama

alçak katilim hariç kimse başıma gelenleri bilmiyor. O ise, iğrenç rezil, beni öldürdüğünden iyice emin olmak

için nefesimi dinledi, nabzıma baktı, sonra böğrüme bir tekme attı, beni kuyuya taşıdı, kaldırıp aşağı bıraktı.

Taşla önceden kırdığı kafatasım kuyuya düşerken parça parça oldu, yüzüm, alnım, yanaklarım ezildi yok oldu;

kemiklerim kırıldı, ağzım kanla doldu.

Dört gün oldu eve dönmeyeli: Karım, çocuklarım beni arıyorlardır. Kızım ağlaya ağlaya tükenmiş, bahçe

kapısına bakıyordur; hepsinin gözü yolda, kapıdadır.

Gerçekten kapıda mıdır, onu da bilmiyorum. Belki de alışmışlardır, ne kötü! Çünkü insana buradayken,

arkada bıraktığı hayatın eskiden olduğu gibi sürüp gitmekte olduğu duygusu geliyor. Ben doğmadan önce

arkamda sınırsız bir zaman vardı. Ben öldükten sonra da, bitip tükenmeyecek bir zaman! Yaşarken hiç

düşünmezdim bunları; ışıklar içinde yaşayıp giderdim, iki karanlık zamanın arasında.

Mutluydum, mutluymuşum; şimdi anlıyorum: Padişahımızın nakkaşhanesinde en iyi tezhipleri ben

yapardım ve ustalığı bana yaklaşabilecek başka bir müzehhip de yoktu. Dışarıda yaptığım işlerle elime ayda

dokuz yüz akçe geçerdi. Bunlar da tabii, ölümümü daha da dayanılmaz kılıyor.

Yalnızca nakış ve tezhip yapardım; sayfa kenarlarını süsler, çerçeve içine renkler, renkli yapraklar, dallar,

güller, çiçekler, kuşlar çizerdim: Kıvrım kıvrım Çin usûlü bulutlar, birbirinin içine geçen yapraklar, renk

ormanları ve içlerinde gizlenmiş ceylanlar, kadırgalar, padişahlar, ağaçlar, saraylar, atlar, avcılar... Eskiden

bazen bir tabak içine nakış yapardım; bazen bir aynanın arkasına, bir kaşığın içine, bazen Boğaziçi'nde bir

yalının, bir konağın tavanına, bazen bir sandığın üzerine... Son yıllarda ise yalnızca kitap sayfaları üzerinde

çalışıyordum, çünkü Padişahımız çok para veriyordu nakışlı kitaplara. Ölümle karşılaşınca paranın hayatta hiç

önemli olmadığım anladım, diyecek değilim. İnsan hayatta değilken bile paranın önemini biliyor.

Şimdi bu durumumda benim sesimi işitiyor olmanıza, bu mucizeye bakıp şöyle düşüneceğinizi biliyorum:

Bırak şimdi yaşarken kaç para kazandığını. Bize orada gördüklerini anlat. Ölümden sonra ne var, ruhun nerede,

Cennet ve Cehennem nasıl, orada neler görüyorsun? Ölüm nasıl bir şey, canın yanıyor mu? Haklısınız. Yaşarken

insanın öte tarafta neler olup bittiğini çok merak ettiğim biliyorum. Sırf bu merakı yüzünden kanlı savaş

meydanlarında cesetler arasında gezmen birinin hikâyesini anlatmışlardı... Can çekişmekte olan yaralı

cengâverler arasında ölüp de dirilen birine rastlarım da, o da bana öbür dünyanın sırlarını verir diye aranan bu

adamı Timur'un askerleri düşman sanıp bir kılıç darbesiyle ikiye biçmişler de, o da, öte dünyada insanın ikiye

bölündüğünü sanmış.

Böyle bir şey yok. Hatta dünyada ikiye bölünen ruhların burada birleştiğini bile söyleyebilirim. Ama, dinsiz

kâfirlerin, zındıkların ve Şeytan'a uyan küfürbazların iddialarının tersine bir öbür dünya da, şükür var. Oradan

size sesleniyor olmam bunun kanıtı. Öldüm, ama gördüğünüz gibi yok olmadım. Öte yandan, Kuran-ı Kerim'de

sözü edilen ve altlarından ırmaklar akan altından, gümüşten Cennet köşklerine, dolgun meyvalı iri yapraklı

ağaçlara, bakire güzellere rastlayamadığımı söylemek zorundayım. Oysa Vakıa suresinde anlatılan Cennetteki o

iri gözlü hurileri pek çok kereler nasıl da keyiflenerek resmettiğimi şimdi çok iyi hatırlıyorum. Kuran-ı Kerim'in

değil de, İbni Arabi gibi geniş hayallilerin ballandırarak anlattıkları sütten, şaraptan, tatlı sudan ve baldan

yapılmış o dört ırmağa da tabii hiç rastlayamadım. Haklı olarak öte dünyanın umut ve hayalleriyle yaşayan pek

çok kişiyi inançsızlığa sürüklemek istemediğim için bütün bunların kendi özel durumumla ilgili olduğunu hemen

belirtmem gerekir: Ölümden sonraki hayat konusunda biraz olsun malumatı olan her mümin, benim

durumumdaki bir huzursuzun Cennet'in ırmaklarını görmekte zorlanacağını kabul eder.

Kısaca: Nakkaşlar bölüğünde ve üstatlar arasında Zarif Efendi diye bilinen ben öldüm, ama gömülmedim.

Bu yüzden de, ruhum gövdemi bütünüyle terk edemedi. Cennet, Cehennem, neresiyse kaderim, ruhumun oralara yaklaşabilmesi için gövdemin pisliğinden çıkabilmesi gerekir. Başkalarının başına da gelen bu istisnai durumum,

ruhuma korkunç acılar veriyor. Kafatasımın paramparça olmasını, gövdemin yarısının buz gibi bir suda kırıklar

ve yaralar içinde çürümesini duymuyorum da, gövdemi terk etmek için çırpman ruhumun derin azabını

hissediyorum. Sanki bütün âlem benim içimde bir yerde sıkışarak daralmaya başlıyor.

Bu daralma hissini, o eşsiz ölüm anımda hissettiğim şaşırtıcı genişlik hissiyle karşılaştırabilirim ancak. O hiç

beklemediğim taş darbesiyle kafatasım kenarından kırıldığında, o alçağın beni öldürmek istediğini hemen

anladım da, öldürebileceğine inanamadım. Umutla dopdoluymuşum, ama nakkaşhane ile evim arasındaki solgun

hayatımı yaşarken hiç farketmezmişim bunu. Hayata parmaklarım, tırnaklarım ve onu ısırdığım dişlerimle

tutkuyla sarıldım. Başıma yediğim diğer darbelerin acısıyla sizlerin canını sıkmayayım.

Öleceğimi kederle anladığım zaman, içimi inanılmaz bir genişlik hissi sardı. Geçiş anım, bu genişlik hissiyle

yaşadım: Bu yana varmam, insanın kendi rüyasında kendini uyur gibi görmesi gibi yumuşacık oldu. En son,

alçak katilimin karlı, çamurlu ayakkabılarını gördüm. Gözlerimi uyur gibi kapadım ve tatlı bir geçişle bu yana

vardım.

Şimdiki şikâyetim, dişlerimin kanlı ağzıma leblebi gibi dökülmesinden, yüzümün tanınmayacak kadar

ezilmesinden, ya da bir kuyunun dibine sıkışıp kalmış olmaktan değil; hâlâ yaşıyor sanılmaktan. Beni sevenlerin

sık sık beni düşünüp, İstanbul'un bir kösesinde aptalca bir meşgaleyle hâlâ oyalanıyor olduğumu, hatta başka bir

kadının peşinden gittiğimi hayal etmeleri huzursuz ruhuma büsbütün azap veriyor. Bir an önce cesedimi

bulsunlar, namazımı kılıp, cenazemi kaldırıp beni gömsünler artık! Daha önemlisi, katilim bulunsun! O alçak

bulunmadıkça, istiyorlarsa en muhteşem mezara gömsünler beni, huzursuzluk içinde mezarımda döne döne

bekleyeceğimi, hepinize inançsızlık aşılayacağımı bilmenizi isterim. Katilim olacak ****** çocuğunu bulun, ben

de size öte dünyada göreceklerimi tek tek anlatayım! Ama katilimi bulduktan sonra ona mengene aletiyle işkence

edip kemiklerinden sekiz onunu, tercihan göğüs kemiklerini, yavaş yavaş çıtırdatarak kırmanız, sonra da o iğrenç

ve yağlı saçlarım, işkencecilerin bu iş için yapılmışşişleriyle kafatasının derisini delerek, tek tek ve bağırtarak

yolmanız gerekir.

Onca öfke duyduğum katilim kim, hiç beklenmedik bir şekilde beni niye öldürdü? Merak edin bunları. Âlem

beş para etmez alçak katillerle dolu, ha biri, ha diğeri mi diyorsunuz? O zaman sizi şimdiden uyarıyorum:

Ölümümün arkasında dinimize, geleneklerimize, âlemi görüşşeklimize karşı iğrenç bir kumpas var. Açın

gözlerinizi, inandığınız ve yaşadığınız hayatın, İslam'ın düşmanları beni neden öldürdü, bir gün sizi neden

öldürebilir öğrenin. Bütün sözlerini gözyaşlarıyla dinlediğim büyük vaiz Erzurumlu Nusret Hoca'nın dedikleri

bir bir çıkıyor. Başımıza gelenlerin, hikâye edilip bir kitapta yazılsa bile, en usta nakkaşlârca bile asla resimlen

enleyeceğini de söyleyeyim size. Tıpkı Kuran-ı Kerim gibi, -yanlış anlaşılmasın, hâşa!- bu kitabın sarsıcı gücü

asla resimlenemez oluşundan da gelir. Bunu anlayabildiğinizden kuşkuluyum.

Bakın, ben de çıraklığımda derinlerdeki gerçekten, ötelerden gelen seslen korkar da dikkatimi vermez, alay

ederdim böyle şeylerle. Sonum bu rezil kuyunun dibi oldu! Sizin de başınıza gelebilir bu; gözünüzü dört açın.

Şimdi iyice çürürsem, iğrenç kokumdan beni belki bulurlar diye umutlanmaktan başka yapacak hiçbir şeyim

yok. Bir de rezil katilime, bulunduğunda, hayırsever birinin edeceği işkenceleri hayal etmekten başka...

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Gözlerini kapat!

Asıl şimdi görmen gerek.. İzlediklerin...

-Acı cekiyor musun?

 

-Ellerini bağlamamı ister misin?

-Kendine zarar vermeni 2mizde istemeyiz değil mi?

 

Her gece vücudunda sadece gözleri kalmıs ölü bir beden gibi yatıyorum, göz kapaklarım yenmiş..

 

Acı toksinleri tetikliyor onlar da beni, bende seni. Acı çek hisset tüm lanetlenmiş ruhların kızgın nefretini .. Tanrı bu geceyi 2miz için planladı..

-Ben ne kadar merhamet sahibiyim?

-Sen ne kadar vicdan sahibisin?

 

Gece bitmiş olduğunda merhamet artık nefes alıyor olmayacak!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bu kaçıncı gün bilmiyorum. Aşkın olmadan uyanıyorum sabahlara. Daha bir boğuk geliyor İstanbul'un havası sensiz.

Aslında yabancı değildi sensizlik.Varlığın ve yokluğun aynıydı.Bu yüzden acıtmamalıydı.

Ama anlıyorum.Bundan sonra gözlerinin parıltısını görmeyeceğim, avuçlarını koklamayacağım,bedenin bedenimle buluşmayacak.En baskın sesinle Aşkım dediğin kişi ben olmayacağım.Belkide canımı acıtan buydu.

Sahi artık rüyalarında bensiz olacak değil mi?

Off olmuyor ya düşünmesi bile korkunç. Şaşırıyorum kendime. Birçok gidişler gördü yüreğim. Kimi zaman yoruldu, kimi zaman çoşkuyla yaşadı aşkını. Ama çoğu zaman yara aldı. Anlatamadı kimseye derdini. Ama hep sevdi....

Peki şimdi ne olacak. Verdiğimiz söz buraya kadar değildi. Nedenler nasıllar bitmez şimdi...

Bu kararı vermemek için çok sabrettim,dayandım.Ama gücüm kalmadı.Belkide en kızgın anımda istedim bitmesini.Şimdi mi? Yokluğunun canımı nasıl acıttığını bilsen...

Oysa ne kadar mutluyduk ayrılmadan. Ama geçmiş yok.Gelmeyecek. Yani benimde vazgeçmem gerek.Bunu BİTSİN.. İSTEMİYORUM dediğimde düşünecektim....

Şimdi istemeye istemeye unutmak zorundamıyım. Hayır değilim unutmayacağım unutturmayacağım.

Sen benimsin.Benim bitanecik kocamsın. Ben seninle varoldum.Sen yoksan ben de yokum. Seni seviyorum ötesi yok.

 

vayy bee ne sevmişim seni şimdi mi ? bilmiyorum kii

ama artık bu cümlereri kurduracak kimse yok

var daa yok :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bu işin sonunda elimde ne olacak merak ediyorum. sanırım yalnız ben, belki bir ev hayvanı,eskimiş fotoğraflar, hatırlayabildiğim kadarıyla geçmiş.bu olacak tek sahip olduğum. ve işin kötüsü bunun tek sorumlusunun ben olduğumu herkes bilecek ama kimse ağzını açmayacak.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İlkokuldan beri ilk defa birşeyler karalıyorum.

 

Ağaçların, ormanların baştan çıkarıcı yeşili gözlerine konmuş.

Rengarenk kelebekler uçuşuyor bembeyaz, yumuşacık teninin etrafında

Kıpkırmızı dudaklarını bir kez daha yaşamak istiyorum.

Gözlerim kamaşıyor her kaçamak bakışmamızda.

Beni benden alıyor o sıcacık gülüşün.

Uçuyorum.. Düne, yarınlara, sana.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Önceden birbirimiz için yaratıldığımızı düşünürdüm,sen ise benim için yaşadığını söylerdin.Ben hiç bir zaman büyük bir gelecek beklemedim,çünkü sen bana böylesine sahipken ben sana delicesine ait olamadım işte.Hatamı bende bilmiyorum.Belki çok fazla belki çok eksiksin,ben tam değilim biliyorum sevgilim ama sanırım haklısın,kendime itiraf edemediğim şeyler yüzünden çok yıprandık,hoş itiraf etsem ne olcak ki?Benim sevgim hiç bir zaman tam olmadı aşkım.Hiç bir zaman gerçekten aşkım olamadın,belkide böylesine alışık değilim.Ara sıra hatırlıyorumda ne çok değer vermişsin bana,ne kadar bencillik etmişim aslında.Ama sen bana böyle delicesine aşıktın ben olamadım.Biliyorum sevgilim eğer ölürsen benide yanına alırsın çünkü beni bu pislik dünyada yalnız bırakamazsın.Yalnız değilim sevgilim aslında sende biliyorsun ama sadece senin için varolmamı istiyorsun biliyorum.Beni hep bebeğin gibi gördün,belki bir bebekten bile daha üstün.Bu kadar değeri haketmedim sevgilim,hakedemedim.Yani aşkım unut,unutalım işte.Beni affetmeni her şeyden çok isterim ama Tanrı galiba bizi birbirimiz için yaratmamış sevgilim.Biz birbirimize eşit olduğumuz için fazlayız.Sana her seviyorum diyişimde bir eksiklik,burukluk vardı.Özür dilerim sevgilim asla tam olamadım.Çok insan incittim biliyorum.En baştada sen,senin çektiğin tüm acılar benim cehennemde çekeceğim acılara eşit,bu kadar acımasız nasıl olur insan?sendede hata var,bendede.Ama sen hep hatayı bende aradın,yinede beni suçlamadın.Kalbinin ne kadar temiz ve berrak olduğunu biliyorum ama sevgilim bu aşk bana fazla.Bugün başka bir gün,yarın başka bir yarın olsun istiyorum.Keşke hep kardesim olarak kalabilseydin sevgilim.Sanırım biz birbirmizi bitirdik,tükettik..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Üzerimde el alemin gözü karşımda hayatın gerçek yüzü

Silmek için yüzümden hüznü aklıma geliyor ustanın sözü

" Bazen gerçek görünen değil hayal edilendir."

 

Dünyam değişiyor...

Dünyam dönüşüyor...

Bu dünya hep kaçak dövüşüyor

Çok görüyor iyilik denen ihsanı daralıp boğuyor insanı

Yaşatmıyor ...

Yeşertmiyor umut denen hülyanı

Bıçaklanmış ümitlerin kokusuyla dolu odam

Gece yarısı askıda duran sevdam

Beni bekliyor yine...

Tüm tesadüfleri biriktirip bir kader etmeyen masam

Yediveren gülü gibi karşımda özlemlerin sülieti

Hayalimde ansızın çekip gidenlerin hayaleti

Anlatıyorlar bir ahir zaman rivayeti

" Bitecek acılar bu günler geçecek sen ne dersen de "

İnanmıyorum...

Bu yalandanda yalan sözlere

Güvenmiyorum...

İnsanı kandırıp riyayla bakan gözlere

 

Arıyorum...

Bilemiyorum en son bıraktım nerde

Belki vicdan denen bir şey yoktu bende

Beklide bu yüzden gülünce sızlamaz yüreğim

Yada bu yüzden yakar geceyi sessizliğim

Devlet resmiyetiyle ansızın çalarken kapım

Kelepçelenir ellerim ağzımda yarım kalır şarkım

"Neler katlandı bu yürek buna da katlanır elbet"

Derken başlar yüreğimdeki anlamsız sızım

Ağlamaya durur duvardaki kırık sazım

 

Dünya dönüyor...

Dünya değişiyor...Tabi bende....

Her daim etrafını sarsa da sisler bu dünya inan yaşamaya değer

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

beni bırakma dedi, güldü sonra

üşüyordu, ruhsuzdu, bomboştu

hayat gibiydi

o, ısınmak için

yaktı hayallerini

oysa şimdi

hiçbir şey beklediği gibi değildi

dondu teni

beni bırakma dedi, üşüyordu

düşkündü hayallerinin yaratığına, bulanıkça parlayan...

sönük "beni bırakma"ydı sadece

çıkabilen titrek dudaklarından

bir de sigara

hafif hafif dumana boğsa da

gülümseyemedi bu sefer

gülümsedikçe

aşağı kayıyordu dudakları

daha da ağlıyordu güldükçe...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bu soğukta 40 dakika bekledim otobüsü ben

o sırada yağmur çiseliyordu

ortalığı da beni de ıslatır gibi oldu

sonunda geldi ve kapılar açılınca bir cehennem çıktı karşıma

böyle sahneleri sanırım bir iki çağcıl tabloda görmüştüm

hani kafanın bir yanda bacağın öbür yanda olduğu sürü yığını

buna binilmez dedim kendime

hem geri çekilmeme şöförde şaşırmıştı zaten..

hatta şuan bunu yazmasaydım hayatımın otobüs-durak paradoksu ile eşleştiğini hiç bir zaman kavrayamıyacaktım..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Zaman kendi örüntülü ipliklerini usul usul salar ve ardındaki aynada yansıyan görünütüyü

yansıtmakta asla gecikmezdi benim için.

zamanla gizli bir anlaşma yapmıştık asırlar önce.onu kabul etmemin,inanmamın koşuluydu bu.

sanki ben zamana inanmayı bıraksam o andan sonra varolmayacakmış gibi.bende ikircikli davrandım bu konuda

uzun seneler.hem var hemde yoktu benim için.aradaki fark ise anlatmaya fazlasıyla değer

bambaşka bir yaşanmışlığın konusu ki bunu aydınlatabilecek tek ışık eterde yüzen ayışığıdır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kalbimi eriten bu acı, günden güne daha da büyüyor, sana olan sevdam gibi..

İçim acıyor, parçalanıyor, dağlanıyor sanki !

Seven bi insan bi aşkı anca sığdırır yüreğine, yada acıyı..

Ya sever ya da sızlar kalbi..

Benim kalbim olsada sadece aşkımı sığdırsam, sevsem sadece , seni sevmeyi düşünsem..

Olmuyor, sevdayla acı bir aradayken.. Tüm vücuduma yayılmış kanser gibi, zehir gibi .. Çok acıtıyor..

Yaşıyorum, buna yaşamak denilirse..

Ağlamak istemiyorum, içimden gelenler gözlerimi eritiyor bu sefer..

Dudaklarıma akıyor.. Ellerim eriyor gözlerimi silerken..

Uyanmak istemiyorum bu yüzden !

uyandırmayın ne olur, acı uyuşturuyor ozaman, alışır gibi oluyorum..

Uyanınca ağlıyorum..

Uyanmak zorunda kaldığımda , kırpıştırmıyorum gözlerimi akmasın zehirler diye..

En zor anlar geceleri ve sabahları oluyor, gece düşünmemeye çalışmak , çabalamak çok zor.. çok .. ozamanlar yorgunluktan uyuyakalmayı tercih ediyorum bi kanepede yada koltukta..

Sabahları her gözlerimi açışımda yinemi diyorum, yinemi uyandım..

Her saniyenin atışı bıçak gibi, diken gibi, onun gibi bişey..

Çok acıyor , çok ..

Ne olur bitsin..

Gözlerimden akmasınlar , eritmesinler diye mimiklerimden, gülüşlerimden , bakışlarımdan , herşeyimden vazgeçtim..

Sadece nefes almak için gücüm kaldı..

Havayı her soluduğumda , her nefeste havanın ciğerlerime dolması ızdırap gibi sanki..

İçimde tutuyorum bi süre, gözyaşlarımı tetikliyor çünkü nefes almak bile..

Acıyor gözlerim, boğazımda bişey takılıp kalıyor, gitmesi için bekliyorum..

Yolda yürürken, yürüyor muyum ki aslında, kayıyor muyum, uçuyor muyum ne.. Karşı kaldırıma ne zaman geçmişim, ne zaman geçtim ki ben bu yollardan..

Anlamıyorum ki hiç..

İçimde sonsuz bi acı, sonsuz bi aşk..

Ne zaman biticek, ne zaman geçicek..

Hiç bi zaman demeyin bana, geçicek biliyorum !

Bunun için yaşamıyor muyum ben zaten..

Evet, bunun için yaşıyorum...

Geçicek..

 



Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...