Jump to content

Karalama Defteri


KATA

Önerilen Mesajlar

bugün anladım ki böylesine yüzeysel oluşum insan olan şu avcıların hayattaki etkiye tepki yarattırma işlevinden başka yetenekleri olduğunu düşündürtmüyor

faal miydi bilinmez ama böylesine bir olgunun ihaneti belkemiği edinmesi benim de avcılık yaptığım zamanlarda vicdanımı sorgulamama sebep oluyor

iyilik yumurtlayan iç güdülerimi ezdiğimde hücreler arası iletişimi koparmaya çalışıyorum belki bundan sebepli

bazen öylesine düşünüyorum ki düşündüklerimi çevirecek bir dil bile tercüman olamıyor

aptallaramı çalışıyorum yoksa iyi bir gözlemcimiyim bende anımsayamıyorum

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

'Seni üzgünken sevmiyorum' demişti bana..

Üzülüşüm , gözlerimden damlayan tüm acılar onun içindi halbuki..

Nasıl söyleyebildin bunu bana ! dedim , diyemedim ...

Tek istediğim yanımda olmasıydı benim, sevmesi de önemli değildi ki..

Ardından boş boş baktım.. Hatırlamıyorum bile..

Gidişine inanamadım ..

Ellerimi uzattım ona , her düşüşüm gibi beni yine tutmasını bekledim nefesimi tutarak..

Ne bir dokunuşun gölgesi, ne de ürpertisi..

Gitti..

Acı içime gözlerimden akmaya başladı..

Titremelerse dizlerimden yayılmaya ..

Yavaş bir dalga halinde tüm bedenimi sarıp sarmalamaya devam ediyordu..

Nereye kadar dayanırım bilemedim..

Karnıma bıçak gibi giren bi sancıyla iki büklüm oldum , olduğum yerde..

Ellerimi bastırdım, tutup da atabilecekmişim gibi sanki ..

Boğazıma kadar gelen acı dalgası ..

Çığlıklarımı dudaklarımın arasında sıkıştırmaya çalıştım ..

Bu acı öyle çoktu, ama bağırmamalıydım ..

Neden ..

Çünkü üzgünken beni sevmiyordu ki..

Aklımda onun varlığı vardı, ruhum onunla gitmişti..

O var dedim.. Gerçekti , ona dokundum, beni nefesiyle ısıttığı zamanları hatırladım ..

Tekrar olduğum yerde kıvrılmayı beklerken, içime inceden bir ılıklık yayılıverdi ..

O vardı ..

Ruhum onunlaydı..

Ya o hiç olmasaydı , hiç görmeseydim, duymasaydım sesini ..

O zaman daha çok yanmaz mıydım ..

Bir ılıklık daha ..

Onun ruhu benimdi.. Benimki onun , bedenler önemli miydi..

Doğrulmak için tutunacak herhangi bir yer aradım ..

Etrafım boştu..

Ne önemi var ! Bende toprağa dayadım ellerimi önce, bedenimin geldiği yere..

Nasılsa ordan var oldum, oraya döneceğim, bedenimi yine ayakta tutan toprak olacak ..

Bedenlerin önemi yoktu işte bu yüzden..

Bedenim toprakla, ruhum o'nunla var olmuştı benim..

Doğduğu yere geri döndü ruhum, şimdi ise bedenimi bekliyorum ....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

şaşırtıyorsun beni.

çocukluk ettim,biliyorum, biliyorsun.

ama sen büyüksün, kocamansın.

ama ben küçücüğüm işte. bedenim 17 dese de, ruhum 7 yi geçmiyor.

hala baba kucağında alıyorum soluğu kalp kırıklığımda.

 

çok safmışım.

ben günahkar diyordum kendime, meğer benimkiler günahtan sayılmazmış. çocukların dualarını kabul edermiş hemen tanrı..

...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ölüm korkutur insanları yalnızlık soğuk

neden korkutmuyo beni ben insan değilmiyim

sonzuza kadar burda kalmak isterler mutlu

ben istemem korkutur beni sonzuzluk ben onlardan değlimiyim

aşk mutlu eder insanları bazen acı verir hissettirir kendini

ben hissizleşirim uyuşurum boşluktayım içimdeki düğümlenmelerle, sıkışmalarla, kopmalarla

ruhumda bi canavar var durmadan kemiriyor beni her nefes alışta

her nefes acı veriyo her nefeste ölüyorum

anladım ölüm korkutmuyor alıştığım için

sonzuzluk korkutuyor bitmediği için

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İşaret ve orta parmağını masada duran çatalın üzerinde kısa bir süre küçük dokunuşlarla gezdirdi. Kafası öne eğik; bir çatala, bir tabağa baktı. Masa örtüsünün ne kadar temiz bir beyazlıkta olduğunu düşündü. Bir o kadar da sonsuzdu sanki. Kafasını kaldırıp baksa, masanın ve örtünün ucunu göremeyecekmiş gibi hissediyordu. Parmakları hala çatalın üzerinde geziyorlardı. Tabağın yansımasından kendine bakmak istedi. ”hım, tadından yenmez” dedi. Eliyle çatalı tamamen kavramıştı artık. Beyaz örtü koluna temas ettikçe garip bir duygu hissediyordu ama bunun bir açıklaması yoktu. Kaşık çatal sesleri gelip geçiyordu kulağından. Biraz üzerinde uğraşılsa güzel bir orkestrasyon ortaya çıkabilirdi. Konser veriyor olmayı hayal etti. Büyük bir restoranda. Kafasını kaldırdı. Herkes yemeğini bitirmiş, tatlıya geçmişti. Çatalını sıktı, örtünün üzerinde biraz sürttü. Dişleri birbirine baskı uyguluyordu ve bu acı veriyordu. Gözlerini kapamayı denedi ama tam da o anda gözlerinden içeri girmek üzere olan iki bıçak gördü. Gözlerini açtı. Ağzını aralayıp nefes aldı ve ”açım” diyebildi.

Kimse duymamıştı.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sandalla açılma fikri hep güzel gelmişti. Suyun durgunluğu insanın içinde olan titremeyi alsa da farklı bir hüznü atıyordu oraya. Nasıl hissettiğini bilmekten çok nasıl hissetmek istediğini bile bilemiyordu insan. Sandalı, kürekleri, denizi, rüzgarı hissediş bu. Çok az şey hissediyordum ve çok az şey vardı artık. Şehrin kalabalıklarını anımsamıyordum bile. Gözümün önüne getirebileceğim insan suretleri yoktu. Temelli bir unutma değildi belki bu ama o zaman delirmeklik bir halim vardı. Kürekleri bırakıp sandaldan aşağı eğildim, unutmadığım birisi olduğunu gördüm. Bütün bir gökyüzünü yansıtıyordu altımdaki su. Ayağa kalktım. Hazırladığım çapar işe yarayabilirdi. İleri fırlattım. Sandalın da biraz sallanmasına sebep olmuştum. Sonsuz görünümlü deniz ve ufuk çizgisi bir sağa bir sola yaylanıyor gibiydi. İlerisi gitmek istediğim yerdi. Burası gibi. Burası da dönmek istediğim yer olmayacak tıpkı gitmek istediğim yer gibi. Benim kalmak istediğim yer, gitmekti. İhtiyacım olan sadece rüzgar.

Onunla eski ve ahşap bir bina görmüştük. Oraya gidip öpüşüyorduk. Üzerinde ”Çağdaş Yaşamı Destekleme Merkezi” yazıyordu. Çağdaş insanlar mıydık hatırlayamıyorum. İçerisi 3 odaya ayrılmış şekildeydi ve çok sıkışıktı. İçeri girdiğimizde burnuma yoğun bir şekilde tahta ve saman sayfa kokuları geliyordu. Odaların ikisi kitaplarla doluydu, üst üste ve yan yana. Ayrı ayrı bir sürü kitap. Ve hepsi bir kitap gibi. Kapıdan girince sağda yukarı çıkan bir merdiven solda çağdaş yaşamı destekleme isteğiyle oturduğunu düşündüğüm bir görevli vardı. Üst katta çalışabileceğimiz bir yer olup olmadığını sorduk. Merdivenin sonunda çaprazında kalan geniş bir masa vardı. Orada oturuyorduk. Hemen arkamızda geniş bir pencere ve pencereden bakıldığında bütün görüş alanınızı kaplayabilecek büyüklükte olan bir ağacın - incir ağacı olduğunu anımsıyorum - dalları ve yaprakları vardı. Tren istasyonuna çok yakın olduğu için - bazen dalların ve yaprakların arasından geçen trenleri de görüyorduk - kısa aralıklarla gürültülü geçişlerini dinliyorduk birbirimize bakıp. Daha sonra bir kaç kez daha gittik oraya..

Üşüdüğümü fark ettim. Kokoreç yemeyi özlüyordum. Aklımdan çıkaramıyordum bir türlü. Eğer oltama takılan bir balık olsaydı bunu çekinmeden onun suratına bakarak da söyleyebilirdim. Ama denizde iyi bir balıkçı değildim. Kendimi bir başkası gibi hissettim. Balıktan nefret ediyordum. Deniz yoktu bulunduğum yerde sanki. Asfalt yollar, trafik ve insanlar. İnsanlar.. İn-san-lar. Ve hepsi insansızlar. Garip hissediyordum başkası oluşumu. Bana ”sen” diyordum. ”Hey sen, ailenden uzakta olduğun için mutlu olmalısın”. Titriyordum ve gözlerim dolmuştu.

Oltayı bıraktım ve ellerimle yüzümü kapadım. Kafamı öne eğmiştim. Utanıyordum. Bir yandan bu utancı bastıran inanılmaz bir duygu vardı içimde. Kendime gelmiştim ama aklım ben olmaktan çıkıp ”sen” diye hitap ettiğim kişide kalmıştı. Onunla konuşmam gerekiyordu. Bu kadar kısa sürede ona duyduğum özlem inanılır gibi değildi. Dayanamıyordum. İhtiyacım olan sadece rüzgardı.

Sandalla açılma fikri hep güzel gelmişti.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

zaman kadar şaşırtan bir şey bilmiyorum.

gerçek olduğu kadar da sanal olan bir zaman var galiba.

herşey o kadar net, o kadar derinken, şimdi geçmişe dönüştüğü anda,herşey bulanık..dünkü kahkahalarım bugünün hıçkırığını bastıramıyor.

birşeyleri beklerken , elde etmiş hatta kaybetmiş buluyorum kendimi.diyorum ne zaman?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

zaman kadar şaşırtan bir şey bilmiyorum.

gerçek olduğu kadar da sanal olan bir zaman var galiba.

herşey o kadar net, o kadar derinken, şimdi geçmişe dönüştüğü anda,herşey bulanık..dünkü kahkahalarım bugünün hıçkırığını bastıramıyor.

birşeyleri beklerken , elde etmiş hatta kaybetmiş buluyorum kendimi.diyorum ne zaman?

 

Aynen katılıyorum sana hush ..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Titriyorum. Bunu söylüyorum. Bunu söylüyorum çünkü soğuk ve üşüyorum. Bunu söylüyorum ve ağzımdan çıkan ses tüm soğukluğuyla bütün odaya yayılıyor. Duvarlara ve vücuduma çarpıyor. Duvarların soğukluğunu duyumsuyorum. Bir kelime söylüyorum, titriyorum. Odaya yayılan bir ses. Uzun zaman olmuştu nasılsın ? Pek gelmiyordun buraya. Burası da sıkıyor gerçi bir süre sonra. Kelimeler ağzımdan çıktıkça kusuyormuş gibi hissediyordum. Anlatmak ister misin ? dedim. Bunu söylerken garip bir ses çıkmıştı ağzımdan. Farklı bir şeyler söylemişim gibi hissediyordum. Midem bulanmaya başlamıştı. İyi değilim diyordum ama bunu söylerken

i-ye-a çıkıyordu ağzımdan. Noluyo yahu ! diye bağırdım. Bu seferde sadece no-u çıkabilmişti sadece ağzımdan. Bütün harfleri yitiriyordum. Kelimeler kalmıyordu artık. Bütün vücudum ağrı içindeydi. Nefes almakta güçlük çekiyordum. ''Beni anlamıyor ki'' dedim.

Gülmeye başlamıştım, kahkaha atıyordum. Çıkan ses bütün odaya yayılıyordu.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Siz bilir misiniz yana yakıla susmayı ..

İçinizdeki çığlıkların gözlerinizde kanamasını ..

Bilmezsiniz..

Size verdiği acıya güvenerek gitmesini, ama sizin hiç bir zaman gidemeyeceğinizi..

Milyonlarca kez ağladıktan sonra yüzünüzü yıkayamamanızı ..

Çünkü aynaya bakamadığnızı bilir misiniz ..

Allah'a içinizdeki acının gitmesi için gecelerce yalvarmayı..

Gitmesi için gerekirse ruhunuzu almasını ..

 

...

 

Şu zaman aralığında yüreğinizin kavruşulunu dinlediğiniz için söylediklerinizin hiç bi anlamı kalmadığını..

Ciğerlerinize giren havanın hücrelerinize kadar sizi öldürdüğünü ..

İşte bu acı yüzünden kalbinizin parçalarınında un ufak olduğunu binlerce kez belki ..

Tüm vücudunuza, içinize akan gözyaşlarınızla dağılırlar ..

İşte bu acı yüzünden, iki büklüm olursunuz ..

Elleriniz titrer, dudaklarınız titrer, gözlerinizin bebeği kararır ..

İçinizden atmak için ağlar ağlar ağlarsınız ..

Kalkamazsınız ayağa asla..

Ve asla iyi olmazsınız ..

Kalmayan yüreğinizin burkulmaya çalışması içinizi değil canınızı yakmaya başlar..

Bu sefer hıçkırıklarla atmaya çalışırsınız canınızdan..

Boğazınız zorlanır, yutkunmayı bırakın nefes almak bile acıtır..

Aklınızı kaçırmaya başlar , kendi kendize konuşursunuz..

Durur düşünür, tekrar ağlarsınız tekrar tekrar tekrar .. !

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Siz bilir misiniz yana yakıla susmayı ..

İçinizdeki çığlıkların gözlerinizde kanamasını ..

Bilmezsiniz..

Size verdiği acıya güvenerek gitmesini, ama sizin hiç bir zaman gidemeyeceğinizi..

Milyonlarca kez ağladıktan sonra yüzünüzü yıkayamamanızı ..

Çünkü aynaya bakamadığnızı bilir misiniz ..

Allah'a içinizdeki acının gitmesi için gecelerce yalvarmayı..

Gitmesi için gerekirse ruhunuzu almasını ..

 

 

kim bilmiyor ki?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Gördüğüm tek şey beyazlık. Bütün görüntü tüm kusursuzluğuyla bembeyaz. Uzaklaştığını görüyorum. Beyazlık uzaklaştıkça yuvarlak bir şey olabileceği ayrımına varıyorum. Gittikçe uzaklaşıyor. Çok büyük bir şey olmalı ki hala tamamını görebilmiş değilim. Hareket eden büyük yuvarlak bir şey. Biraz daha uzaklaştığında düşüyor olduğunu fark ediyorum. Karanlığın içinde yavaş yavaş düşen bir kartopu. Gittikçe hızlanıyor. Arkasında yüzlerce yıldız sabit duruyor, uzayda olduğunu anlıyorum. Kar topu düştükçe benden uzaklaşıyor ve ona yukarıdan bakıyorum. Düşüyor düşüyor.. Dünya'ya çarpıyor ve üzerini tümüyle beyaza örtüyor.

Tam o sırada yüzüme bir kartopu yiyorum. Sağa dönüyorum ve ilerlemeye çalışıyorum. Karşımda duran yüzlerce çam ağacını görüyorum ve tahta kulübeden içeri giriyorum. İçerisi çok sıcak geliyor. Tam ortada duran tahta bir masa var onun yanına gidiyorum, masanın üzerinde küçük boyutlarda dikdörtgen şeklinde bir sürü karton var. Hepsinin üzerinde çam ağaçları resimleri. Parmaklarımla karıştırıp resimlere göz gezdiriyorum. Hepsi birbirinin aynı. O sırada bir kartonun üzerindeki çam ağacının üzerinde küçük kırmızı bir elma görüyorum. Yaklaşık 1 cm uzunluğunda ve genişliğinde. Elime alıyorum, banyoya giriyorum. Aynanın karşısına geçip elmayı ağzıma atıyorum. Bir şey yok. Kendime bakıyorum. İncecik oluyorum. Kağıt gibi. Kafamın ucundan aşağı doğru tuvalet kağıdı gibi sarılmaya başlıyorum. Dönüyorum, dönüyorum. Artık tam bir rulo şeklindeyim ve aynanın karşısında duruyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Banyoya bir adam giriyor. Yüzünü göremiyorum. Takım elbiseli ve siyah bir kravatı var. Ellerini yıkıyor. Musluğu kapattıktan sonra ellerini bana kuruluyor ve beni topaklayıp çöp kutusuna atıyor. Buruş buruş ve ezilmiş bir haldeyim. Çöp tenekesi çok küçük ve içerisi çok havasız. Kendimi bu buruşukluktan kurtarmam gerekiyor. Ama kollarım ve kafam hariç kullanılabilecek durumda değil. Sol elimle sağ tarafa uzanıp boynumdan yırtmaya başlıyorum ve sola doğru çekip bırakıyorum. Sadece kafam kalıyor. Etrafı seyrediyorum. Normal boyutumun çeyreğinin çeyreği kadar büyüklükteyim. Aniden çöp tenekesinin kapağı açılıyor ve içeri topaklanmış birisi daha geliyor. Bakışıyoruz. Beni zar zor görebildiğini fark ediyorum. Sağ elini sol tarafına götürüp bel hizasından yırtıyor o da kendini. Şimdi sadece bacakları ve ayakları kaldı. Bu bekleyiş sinirimi bozmaya başladı. Yanımda duran boyu yaklaşık 4 cm olan kağıt ayak ve bacakları seyrediyorum. O da sıkılmış olacak ki ayaklarını yere vurup belli belirsiz bir ses çıkarıyor. İçeri birisi daha geldi. O da bizi izledi ve gülümsedi. Sol ve sağ ellerini kullanarak bacaklarını ve kafasını yırtıp attı. Artık bir araya gelip tek bir sağlıklı kişi olabiliriz. Birleştik. Çöp tenekesinin içinde biraz yürüdük. Kapak tekrar açıldı. Yine birisi. Ve birisi daha. Tekrar, tekrar ve tekrar. Herkes birleşiyordu ve saatler geçmişti. İçerisi çok kalabalık oldu. Birbirimizin sırtlarına tırmanarak çıkmaya karar verdik. Son kalanlara da ip uzattık ve böylece çöp tenekesinden kurtulmuştuk. Tuvaletten çıkmak kalmıştı şimdi. Bir süre bekledik ve sonunda birisi içeri girmek için kapıyı açtığında kendimizi hemen dışarı attık. Kapı kapandı. Hepimiz öylece kalmıştık. Hareketsiz.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

hayat bitiyor. ölüm herkesi yetmişinde almıyor.belki bu son bahar..belki son herşey için..

ve eğer çok fazla vaktim yoksa - ki bu mümkün- ..

değiyor mu yaptıklarıma?

ne için yaşıyorum, neler yapıyorum..

hep bir şeylerin peşinden koşarken,geçtiğim yolların tadını çıkarabiliyor muyum acaba?

her gece düşünüyorum..bu gün ne yaptın? kimi kırdın?kmin gönlünü aldın? yarın ölse keşke diyeceğin ne var?

aynı soruyu kendime çevirdim bu kez.

yarın ölecek olsam değiştireceğim ne var?

keşke dediklerim var elbet. olmaz mı..

ama hala değiştirebileceklerim de önümde duruyor kocaman.

ama insanın upuzuun bir ömür hayal etmesi onu cesaretsizleştiriyor.bunu farkettim.her şeyi geleceğe yoruyor,bırakacağı izleri ince ince tartıyor,tamamen tedbirli yaşıyorum.acaba değiyor mu? bu mu gerekli?

belki de yara almak gerek.

ama olmuyor işte.

aslında her şey çok basit. ayrıntıda falan gizli değil gerçek.ama buna o kadar inanmışız ki..

sınavda bile soru çok kolaysa bir bit yeniği arıyoruz .

işte öyle..

bu günlük bu kadar.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

küçüklüğümde ki gibi her mutluluğum da deli gibi çığlık atmayı istiyorum.. evet deliymişim gibi bakıyorlardı bana... o bakışları istiyorum yine, yeniden..

moralim her bozulduğunda çanakkale de, sahilde babamla bisiklete binmeyi istiyorum.. saatlerce sohbet ettiğimizi hatırlıyorum da hiç de boş değilmiş... hala onun kızı rolünde olsamda, istediği gibi olamadığım için suçluyorum kendimi.. her şeyimiz aynıydı da bir görüşlerimizin neden farkı vardı..? O'na göre sorumluluklarım vardı.. bir ailem vardı...

evet kardeşim yoktu belki ama hayatın tüm ağırlığını küçük yaşta anlamış olmalıydım...

hayır anlamadım, anlamıyorum da... her an her saniye suçladığım bu bedenin hiç bir sorumluluğu yok! bundan sonra da olabileceğini ne yazık ki düşünemiyorum! hala tercihlerim için annemle kavgalar edebiliyorum.. O da bende bıkmayacağız kavgalarımızdan, ben gitmek isteyeceğim ve elbette o yine göndermeyecek beni bu sene...

eğer o varlığını hissetmekte zorlandığım burada olsaydı ne yazık ki yok! benim üzülmemem için annemi ikna edecekti..

istediğim her yere gitme özgürlüğüne sahiptim gitmeden önce... içimi dökmek hiç bu kadar kolay olmamıştı..

elime kağıdı kalemi aldığımda yazacak bir kelimem bile yokken, şimdi cümleler kuruyorum satır satır... çıkacak her kelime boğazımda düğümlenip beni ağlatırken, şimdi hiç üzülmüyorum seni üzmemek için...

olgunlaştığımı biliyorum, hissediyorum ama sorumluluk yüklenecek kadar büyümedim, büyütülmedim..

elbette büyümek istemiyorum bu yüzden hala çocuğum, hala küçüğüm, hala güçsüzüm ve savunmasızım...

bu yüzden alınganım, en ufak şeyde kırılıp ağlayabiliyorum... evet bu beni üzenlerin suçu ama sürekli neden dışarılarda aramalıyım ki tüm suçluları? ya asıl suçlu bensem??? teker teker elde ettiklerime dönüp bakıyorum da... aslında bakmasam da olur!! tüm bu yaşananlar, tüm bu sebepler ve sonuçlar... istediğim gibi gitmeyen fazla şey var. yeniden düzeltemeyeceğim hatalar.. özür dileyemeyecek kadar suç... tüm bunları unutmamı sağlayacak bir hayat.. ve tüm yaşananları silebilmek için sonsuz uyku... seçim ne kadar da zormuş..

 

öhm! öhm! saçmalamaya başladım yine kesiyorum burda, cut........!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Geçen Fatih Emniyeti civarında bir işim vardı, servisle de geçerken hep bakardım afişlere, bu seferkinde hüzünlü bir gülümseme belirdi. Bir polis ve yakınında (Taksim'de gece çekilmiş) sevgili elele işte "sizi koruyoruz" ibaresi. Daha birkaç sene önce geceleri dışarı çıkmak bizlere yasak iken öğlen çay partileri olurdu discolarda, barlar yoğunlukta değildi. Bu çay partileri de (adı öyle) saat 13.00-17.00 arası sadece haftasonları olurdu. Mesela benim gittiklerimden biri o zamanlar Stüdyo 54 (Etiler) ve Airport (Zincirlikuyu). Mini ile de dolaşan pek yoktu, kızlar yanlarında getirir giyerlerdi heves işte. Polis araması olduğu vakitlerde mini giymişleri genelde toplar Zührevi Hastalıklara sevk ederlerdi (Çan çan denirdi buraya gençler arasında). Bekaret kontrolüne gönderilirdi bunlar! Ya da bir çay bahçesinde (cafelerde yoktu pek o vakit) sevgilin içinden gelip dudağından masum bir öpücük alsa kovulurdun. Ya da elele ya da sarmaş dolaş olduğunda polis seni sorguya çekerdi vs. Ondan tuhaf bir gülümseme oluştu, neye yarar bu afişler, zihinler değişti mi? Ellerinden gelse aynısını yapmayacaklar mı sanki? Şimdi biraz aileler daha açık birlikteliklere de tırsıyorlar, eskiden ailelerin gözleri kapalı idi, şimdilerde onlarda biraz açıldı... Hayırlısı...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

akmardan da toplarlardı milleti, zırt pırt baskın olurdu... sonra bir 'aklama' operasyonu yapıldı -hani şu 'satanist' olaylarından sonra-...ne villa kafe kaldı ne yerde enjektör...artık akmar kitap satış yeri... toplanan götürülen kimse de yok artık...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Başım çatlayacakmış gibi ağrımaya devam ederken ve 'neden çatlamıyor' diye beklerken ben, sen uyu.

Belki rüyanda görürsün de yok oluşumu, o zaman belki, şöyle bi uyanıverir bakarsın 'gerçek miydi' diye.

Gecenin bu vakti sevdiğim program bitmesin diye ağlamak üzereyim, saçma ama ağlayacağım galiba.

Sen uyu, belki bilinçaltında biyerlerde sıkışıp kalmışımdır da , 'çok mu üzdüm' diye rüyandan şöyle bi geçer gider.

İzlediğim belgeselde ölen hayvanlara bile ağlamaya başladım artık, sen üzdüğünde ağlamıyorum ama.

'Acı doruğa ulaştığında göz yaşları donar' demiştin ya, sana benzedim galiba.

Uykularım bile gelmiyor artık bana, ama sana gelirler bigün bile aksatmadan, uyu..

Rüyalara güveniyorum sanırım beni sana anlatırlarsa diye.

Ama unuttum, sen gördüğün rüyaları da unutursun ki.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...