Diens Yanıtlama zamanı: Ağustos 20, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 20, 2018 Bugün lisedeki kavgalarımı anlatıcam. Lisedeyken kick boks yapardım. Efendi, öğretmenlerine saygılı ve okuldaki hiç kimse başı belada olmayan, herkes tarafından sevilen kendi halinde bir çocuktum. Ayrıca bir çok kickboks maçına çıktım. Fakat hiçbir zaman yumruk yumruğa kavga etmemiştim dışarıda. Zaten kavga etmemiz yasaktı lisanslı sporcu olduğumuz için. Yumruklarımız silahla yaralamaya dahil ediliyorudu. Hiçbir müsabakada sinirlenmedim, tünel görüşüne girmedim ve kendimi her zaman kontrol ettim. Lisedeki ilk kavgam çok saçma bi olaydan çıkmıştı. Akıllı tahtalar yeni gelmiş ve sınıftan bir arkadaşım son ses müzik açmış dinliyordu. Üst sınıflardan bir çocukla tartışmılar fazla ses geldiği için. O sırada da sınıfa daha 2-3 hafta önce gelmiş bir çocuk var. Tek sohbetimiz Günaydın, merhaba. Bu delikanlı çocuk, üst sınıflarla olayı konuşup çözmeye gitti ve olayla bi alakası olmamasına rağmen erkekler tualetinde buldu kendini. etrafında 6-7 kişi var. ben de her zamanki gibi sıramda oturup telefonumla oynuyordum. birden kalabalığın seslerini duydum. kalktım sıramdan ve merdivenlerden inip tualetin onundeki kalabalığı gördüm. herkes içeri bakıyordu. bir kavga olsun da heyecan olsun diye bekliyorlardı. bizim sınıftaki arkadaşta tam ortada. içeride de bizden 2 kişi var fakat baya uzaktalar onlar. kapıya yaklaştım ve donakaldım. daha önce hiç dışarıda kavga etmemiştim çünkü ne yapacağımı bilmiyordum. ta ki benim arkadaşıma üst sınıftaki çocuk tokat atana kadar. filmlerdeki gibi kapşonumu kafama geçirdim ve içeri ilk ben girdim.kontrol bende değildi. ben sanki kafamın içine hapsolmuş başka birisinin gözlerinden bakıyordum. sonra arkadaşıma vuran çocuğu sol omzundan tutup çevirdim ve yüzü bana tam döndüğüne sol elmacık kemiğinin üzerine bir yumruk yapıştırdım. bir den kendimi duvara yaslamış buldum. ve kollarımla gardımı aldım. üzerime gelenlere yumruk sallıyordum. biz sadece 3 kişiydik. her şeyi izliyordum fakat bişey yapamıyordum. ardından kafama bi darbe geldi ve sırtımı yasladığım duvara kafamı çarptım. sonra büyük bir erkeğin gür sesi inledi. gelen matematik hocamızdı. kavgayı izleyen başka bir arkadaşım o geldiği sırada beni kolumdan tutup ordan çıkardı. kalabalığı oldukça sakin ve sanki az önce tualetimi yapıp çıkmışım gibi bir rahatlıkla geçtim. merdivenlerden aşağı indim. ve alt kattaki tualete girip üstümü başımı temizledim. kimse benim farkıma varmadı. yüzünü morarttığım çocuk beni asla tanıyamadı. ahahah bu arada o kavga giydiğim kapşonlu hırkayı 2 hafta boyunca giyemedim *** korkusundan. ve 2 hafta boyunca metroya tek başıma gitmedim. Lisedeki ikinci kavgam ise kız mevzusu yüzünden idi. Kız arkadaşıma ben yanındayken laf atan bi çocukla laf dalaşına girdim. ertesi gün beni 10 kişi sınıfımdan almaya geldiler. en üst kattaki boş sınıfa çıktık ve bir sıraya oturdum. yanımda okulun abilerinden vardı ve bana sakın vurma o konuşur konuşur susar demişti. karşımda laf atan çocuğu beklerken onun arkadaşı geldi. ne alaka anlıyamadım başta. sonra konuşmaya başladı, işte ben nasıl onun arkadaşına ters yaparmışım, atar koyarmışım. bu tipler de düz lise oldukları için belalı arkadaşlar. bi zaman sonra söylediği hiçbir şeyi duymamaya başladım. oturduğum yerden kalktım. onun gözlerinin içine baktım ve yüzünü incelemeye başladım. acaba neresine vurursam yıkılırdı ? cevabı biliyordum: çenesi. fakat bir anda içimden böyle piç bir duygu yükseldi. hayatında iz bırakmak istedim. bu yüzden burnuna vurmaya karar verdim. fakat ona vurmam için bir sebep gerekiyordu. bekledim bekledim bekledim. ve sonunda bir adım attım üstüne. o da elleriyle göğsümden beni geri doğdu ittirdi. işte bana dokunmuştu. ellerini daha benden çekmesine fırsat kalmadan burnunun tam kenarına yumruğu yapıştırdım. vurduğum gibi '' çat '' diye tok bir ses geldi. ve ben sınıfın en arkasına kaçmadan önce sadece 1 saniye onu izleme fırsatı bulmuştum. yere yıkılmıştı ve burnu şelale gibi kanıyordu. ardında kafamın üstünden gri bir çöp kutusu geçti burası çok eğlenceliydi. çünkü kavga etmeyi içten içe seviyorum ve o an korkuyla karışık deli gibi bir zevk alıyordum andan. sıraların üstünden bana koşan bir eleman yüzüme tekme attı ve dudağımı patlattı. önümdeki iki arkadaşım ve oturduğum sırada yanımda duran abi beni koruyorlardı. üstüme doğru gelenleri tutuyorlardı. gariptir ki bu kavgada sevgilime laf atan çocuğua dokunamadım bile. adam sadece uzaktan küfredip durdu. ve ilk defa kavga sırasında bir şeyleri planlayarak saldırdım. kontrol bendeydi ve gerçekten zevk alıyordum. her lise kavgasında olduğu gibi hoca sınıfa girdi ve bizleri ayırdı. okulda çok efendi, saygılı bir öğrenciydim. kimse benim kavga etmiş olabileceğime inanmıyordu. bu sebeple disiplin kurulundan hiçbir ceza almadım. neyse hoca geldi ve bizi ayırdı. disipline gidiyorduk, elinizi yüzünüzü yıkayın dedi vurduğum çocukla ikimize. ikimizde aynı tualette girdik. yan yanaydık ve tam bir sessizlik vardı. aynaya bakıp burnunu tutuyordu. ben de mahçup bir duyguyla ona bakıp '' özür dilerim '' dedim. beni duymazlıktan geldi ve yüzünü temizledi. ondan sonra korku başladı. çocuğun abisi hapisten yeni çıkmıştı ve benim çok az tanıdığım vardı. olayı babama anlattım ve bir arkadaşıyla okula geldi. ondan sonra ortalık sakinleşti. ben bir daha kavga etmemeye dair boş bir yemin ettim ve bu yeminimi geçen sene bozdum. o da başka bir zamana. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
arecrateria Yanıtlama zamanı: Ağustos 20, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 20, 2018 Hastanenin beyaz koridorunda duran o rahatsız koltuklarda oturup çayımı yudumlarken geldi yanıma, oturdu. Oturmadan önce bana bakmamıştı, sonrasında da bir göz attı sadece. Anlatmaya başladı hayat hikayesini, onu terk eden eşini, kaybetmek üzere olduğu işini, hiç kesintisiz 10 dakika kadar anlattı. Enteresandır yatan hastasından hiç bahsetmedi. Belki de yoktu kimsesi orada bulunan. Kayan hayatını anlatırken, onu dinlemiyor oluşumu hiç önemsemiyor gibiydi. Umarım konuşmamı gerektirecek bir şey söylemez diye aklımdan geçirirken birden sordu; 'Evin yok mu senin?' Yüzüne bakmadan cevap verdim; 'Evim var, var da. Evde kimse yok.' Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
electronicalev Yanıtlama zamanı: Ağustos 21, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 21, 2018 Gel! Düğüm düğüm ettiğin düşüncelerin Hayatın hakkindaki Çorap söküğü gibi çekilmeli Sen varoldugun gece sivri ceneli biri geldi Senin adını duyduğunda Kahkaha ile tekrar fısıldadı Annen paniğe kapildiginda O bütün iblisligi ile ortaya çıktı Sen böyle kirli kelimelere ait degilken O senden yararlanmaya kalkti Senin gerçekleşmeyecek bütün anılarını Delik deşik etti 2 yaşında yanında kimsen yokken Sırtüstü yattigin besikte, Alnının ateslendigi gecelerde Nasıl mücadele edeceğinden habersiz Kurtulusuna doğru gittiğini sanarken Aldılar seni daha doğmamış benden Götürdüler Bizim kanımızdan olanlar Aceleyle senden kurtulmak istermiş gibi Seni cennetinden cehenneme suruklediler! Beni doğar doğmaz alevlere attılar Ben sana doğru dürüst sarılamamısken Asla vazgeçme benden İki yakamiz ayrılsa bile Senin hakkını sana teslim edeceğim Aynı şeylere lanet ederken beni hatırla Biliyorum senin için adalet vücut bulacak Hiçliğe gidersen paniğe kapılma Seni o boşlukta yalnız bırakmayacagim Nefesim yettiği kadar Sana kendimi adamaya hazırım Kıyametin son çeyreğinde Elini asla bırakmayacağım Dağlar parçalara ayrilirken Karanligimizin üstüne sözüm olsun ki Benim kardeşim, kutsallığına leke gelmeyecek Ben onların üstüne bütün ugursuzlugumu ufurdugumde O seytanlar korkuyla sinecek köşeye Birimiz varolduğu sürece diğeri silinemez Beni asla bırakma! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sare Yanıtlama zamanı: Ağustos 23, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 23, 2018 Ben senin karşında küçük bir kız çocuğuydum ve sen kalbimi şeker sandın. Fırlattın yere üstüne bastın sonra.. Ya sonra.. Sonrası kırmızı karıncalar.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
electronicalev Yanıtlama zamanı: Ağustos 23, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 23, 2018 Çapraz bataklık yeşili çekyata uzanırken, iki eliyle kafa atacakmış gibi paralel tuttuğu tableti birden amerikan mutfağımızın siyah zeminine fırlattı. "Bismillah" dedim, baş parmağımı ağzıma götürüp korktuğumu ifade etmeye çalışırken. "Sonunda sıyırdın mı Timuçin?" Tek gözü 3 gün önce yediği yumruktan alayına morarmıştı, gücünü ifade etmek için kapalı gözünü de açmaya çalışıyordu, ela gözlerinin ona şans getirdiğine inanırdı. "Arabesk. Sevmiyorum." dedi "Ne alaka?" dedim. "Kel alaka." dedi. "Arabeskin hiçbir şeyini sevmiyorum. Özellikle insanları, cıvık oluyorlar. Sulu sulu muhabbetleri sevmiyorum, yaşasın yeraltı edebiyatı" dedi. "Sevme zaten" dedim. "Bizim zevkimize bu yakışmaz." "Bazen ne yapmak istiyorum biliyor musun?" dedi geçen gün çarptığı kafasını ovalarken. "Nedir?" dedim. "Hiçbir şeyimi yanıma almadan dışarı çıkmak, kaçmak ve gidebildiğim kadar uzağa gitmek." "E hadi o zaman" dedim. "Hadi kalk gidelim" dedi zengin kalkışı yaparak. "Kırmızı rujumu sürmeden çıkmam bu evden" dedim. İçeri gittim ve en koyu tonumu sürdüm. Siyah sihir ile yıkanmış dantelli ve sırtı derin dekolteli bir elbiseyi geçirdim üstüme. Hiçbir şey almadan dışarı çıkmak mantıklı gelmedi, biraz para, kentkart, kredi kartı, sigara ve kuru kafalı zippoyu attım deri sırt çantama. Onu sırtıma taktım ve sekerek salona girdim. Sekerken bir şeye bastığımı hissettim ve ben de kendimi yerde buldum. Timuçin nefes almıyordu. O gece gerçekten de hiçbir şey almadan dışarı çıktık, kaçabildiğimiz tek yer ise hastane oldu. Timuçin beyin kanamasından ölmüştü ve geriye sadece kızkardeşi kalmıştı. Daha sonra evi incelerken, paspasın altında bana yazılmış bir mektup buldum. "Onu asla bırakma olur mu?" yazılıydı Timuçin'in bütün italikliğiyle. "Asla" dedim başımı havaya doğru kaldırarak. "Seni kıracağıma kafamı kırarım" Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
BayParadoks Yanıtlama zamanı: Ağustos 27, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 27, 2018 I do not know when our existential crisis and comparative great egum will subjugate to reason and will, I just expect this experience tobe natural and self-fulfilling, why psychopath writer did not realize the red bastard was right and lead to such gruesome complicated emptyness for satisfy his own ego , why he cant exist alone , why we cant exist alone, i dont want to be social animal , i dont want to be slave to my institics andi dont want to act by “what they say/ what they think” i wont follow their rules , their ways , their ideas. For this I need the power which comes from will. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
arecrateria Yanıtlama zamanı: Ağustos 27, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 27, 2018 Karanlıkta, ekranda oynayan görüntülere aldırmadan, 5. katın penceresinden görünen ay ı seyredip oturuyordum. Birden değişik düşüncelere dahil olup oturduğum yerden kalkıp karanlık merdivenlerden bir alt kata indim. Toplamda 18 basamaktan 14. ye indiğimde sensörler ışığın yanmasını sağladığında bütün karanlık yok olmuştu ve düşüncelerim az da olsa derinliğini kaybetti. Dairenin kapısının üzerinde duran anahtarı çevirip içeri girdiğimde bir koku aldım. Alışık olmadığım bir deodorant kokusu. Oysa evde hiç kimse olmamalıydı. Bir kaç saniye duraksayıp yürümeye devam ettim. İçerisi karanlıktı. Bir kaç adım daha atabilirsem, yatak odasının girişinde beni bekleyen baltaya ulaşabilecektim. Bu sırada ışıkları yakmamaya karar verdim. Evi ben biliyordum, karanlıkta yolumu bulabilirdim. Eğer bir yabancı buradaysa ve elinde mermi atabilen bir silah yoksa avantajlı olan bendim. Baltaya ulaştığımda ağaçtan sapından kavradım, artık daha iyi hissediyordum. Kontrol etmem gereken toplamda 6 oda, 2 salon, 2 mutfak, 2 tuvalet ve 2 banyo vardı. içinde bulunduğum odanın ışığını yakmakla başladım aramaya. Yalnızca bu odada çelik kasa vardı ve kilitliydi hala. Sonrasında sessiz adımlarla tuvalet, banyo ve 2 odayı daha dolaştım. Hiç kimse yoktu. Diğer odalara ulaşmak için mutfağa girdim, karanlık ve dar bir koridordan geçmem gerekiyordu. Bu koridorun sonunda da bir mutfak vardı. Derin bir kaç nefes alıp hızlı adımlarla koridoru geçtim, mutfağa vardığımda kalbim hızlı hızlı atmaya başlamış, vücut ısım yükselmişti. Sakin olmam gerektiğini kendi kendime hatırlatıp, terlemiş ellerimi sırayla üzerime sildim. Aslında ıslakken daha sağlam kavrayabilirdim ağaç aksamları. Neden kuruladım ki dedim kendi kendime. Her neyse diyerek devam ettim sonra. Soldaki yatak odasına girip ışığı yaktım, her şey normal görünüyordu.tuvalet, banyo ve 2 oda da gayet normal görünüyordu. Bir tek salon kalmıştı. Salona girip ışığı yaktığımda hatırladım, bulunduğum katın yarım kat altında anahtar yoksa geçmesi bir hayli gürültülü olabilecek bir kapı vardı. Dairenin kapısından çıkıp yarım kat aşşağı indim, demir kapı gayet sağlam ve kilitli duruyordu. Yeniden içeri girdim, buzdolabından serin bir içecek alıp salonda oturdum. Elimdeki baltaya bakıyordum anlamsızca. Vücut ısım normale dönmeye çalışıyor ve rahatlamaya başlıyordum. Birden aklıma geldi ya davetsiz misafir çatı katından geldiyse... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Ağustos 27, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 27, 2018 İnsan pek de yüce bir varlık değil aslında an gelir bi tokaya muhtaç olur o an bulamasa o tokayı kendi saçlarının ağırlığıyla ezilir sanki insan yüce bir varlık olmadığından bir gece vakti ona aniden darallar gelebilir kendinden gelir ve kim bilir nereye gider İnsan dev bir varlık değil aslında bir gün bir dolabı açsa mesela ve koşarak kaçan altı ayak görse aniden çığlıklar atabilir insan cüce bir varlık olduğundan korkar ölmekten yaşamaktan hatta korkar yaşayandan insan mütevazi bir varlık değil aslında sabah kalkar yüzünü yıkar ve aynaya bakar hem de uzun uzun bakar insan kibirli bir varık olduğundan kendine dalar öyle uzun bakar ki gözü alışır beğenmeye başlar illa ki gördüğünü insan yorgun bir varlık falan değil aslında yorgunluğunu alıp kalemin ucuna dikkatlice yerleştirecek o uçtan muntazam bir şekilde dökecek gücü vardır mesela insanın hala nefesi bitmediğinden anlatır da anlatır anlatamadığını, anlatmak istemediğini, anlatacağı bir şey kalmadığını... insan öyle insansı bir varlık değil aslında karnı doymadığı müddetçe çok agresiftir mesela keyfindense bir yudum çalsan yeterince maskesiz ise yumruğuyla bile ödetir insan da bir hayvan olduğundan yer içer sıçar ve kimi zaman sırf içgüdüyle sevişir insan bir varlık bile değil aslında mesela bir zemin bulur üzerinde duracak bir nefes alır almasına çünkü arzusudur, yaşayacak ama ‘an’ı tanımaz insanın aklı hep yarın için çalışan bir makine olduğundan insan var bile olamaz Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Ağustos 27, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 27, 2018 (Thoughts not to define situations. Thoughts only to be thoughts.) I've just thought that simple thing, "oh that was so real". --- I saw him sleeping, yeah really lucky I was! He woke up while I was thinking about him, which made me feel naked. Then, I thought that it's okay to be sincere if the one looking at me is the one who I can really love. I decided to forget. Yeah, decided, by thinking. He embraced me so kindly, and guess what, I thought that he felt really good with me. He was. Then he was peaceful. Then he was excited. Then he worried. Then he was at ease. He passed through all these beautiful holyshits. Bla bla blaa... So... I mean... he acted and I thought. He spoke but I didn't because I was too busy with thinking what to say. He did all stuffs and I only thought. He'd been living the life but I had been only thinking. And been swearing and hating inside because of my nonstoping mind. Eventually he left, and I've been still thinking why. Thinking the answer reminds me the word 'to think'. He might have loved me because I'm really thinking. He might have left me because of these fucking boring effects of my nonstopping mind. I was the one who says that everything has to be releted to dancing, everything had better be releted to dancing and he was the one who mainly respects the mind, though. Isn't it weird? Not easy enough to understand although I've been thinking, thinking, thinking and thinking..., and that's what makes me feel freaking! Also, nonstopping thinking leads myself to want me leave myself as well. So here one more reason to accept him and his decisions is. Woaaw. I'm knocked down agaaaain by myselff!! Yuppi... We are, both you and I, probably brave enough to see the truth, but have missed something important. What's it? What's it? What? Wha... Forget it. What would happen if I knew. Now I made the 'important thing' wothless. Less.. less.. think less. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Lethal Perfection Yanıtlama zamanı: Ağustos 28, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 28, 2018 Ben geleceği geçmişe dönüştüren bir sihirbazım, yeteneğimden sual olunmaz. Zaman hızla geçiyor, akıyor ve her geçen gün çürüyorum. Çürüyorum ve içten içe çöküyorum, zaman geçtikçe günler aşındıkça bir bakmışım yabancı bir adam oluvermişim. Ne kolay vakti harcamak, göz açıp kapayana kadar bir şeyler çürümüş gitmiş oluyor zaten. Her gün aynı rutini sürdürerek uyanıyoruz, her şeyi ezberleyivermişiz. Zaman akıyor, bardak boşalırcasına akıp geçiyor ve biz de işte bir tatmini yakalamak için bir şeyler yapmak istiyoruz. Şu daracık vaktin içerisinde ne zor bir şeyler yapmak, başarmak, gururlanmak. Ne zor şeyler bunlar. Ve sen okuyucu, bu eriyip giden zamandan sonra geleceğe ne bırakabileceksin? Zamanın yitip gidebileceğinin farkındasındır zaten ama zamanla beraber yiten senden de bir şeyler yitiyor. Senden de bir şeyler eksiliyor, azalıyor, sönüyor ve en sonunda değersiz bir çöp parçasına dönüşüveriyorsun. Zaman çok ağır cezalandırıyor insanı, daha geçen yirmi yılda ne kadar da yük çektim gerisine nasıl katlanırım. Bırakıversem kendimi şu balkondan aşağı, parçalarıma ayrılsam, zamanın akışını da böylece durdurmuş olsam, çürüyüşe varmadan genç bedenimle ölsem. Çok mu üzülürsünüz? Peki neden üzülürsünüz? Zamana karşı verdiğim biricik savaşa karşı zafer kazandığım için mi? Zamanın tekmelerine karşı kendimi savunduğum için mi üzülürsünüz? Zaman geçtikçe, yaşlandıkça, yıllandıkça zaman çok ağır şeyleri insanın yüzüne vuruyor. Ve, sonunda değersiz atıklar olacağız. O zamana varmadan ölmeye ne dersiniz ha gençler? Çürüyüşün ve zamanla değersizleşecek olmanın acısını önceden kesmeye ne dersiniz? Ölüm benim için her zaman altın ışıklarla parıldayan bir patika, ama gövdemi zoraki bir şekilde ayakta tutan güç yüzünden karanlığın içinde, gerçek aydınlığı inkar ederek usul usul ilerliyorum. Belli olmaz, insan böyle konuşuyor ama belki bir kaç saat sonra ölüyüm; geleceği tüketmeyi biliyoruz ancak daha da geleceği göremiyoruz sonuçta. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
electronicalev Yanıtlama zamanı: Ağustos 29, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 29, 2018 Tuhaf bir mukemmelliyetcilik Bileklerimi kavriyor Şimdi bağlı bütün gözler bana karşı Anlatmak istiyorum ama Kimse beni duymuyor Kulakları fazlası ile tıkanmış kötülüğün kirinden Attığım çığlık parabol gibi Bir tek benim koridorumda yankılanıyor Halime bir bak Sağlıklı mi gozukuyorum? Ellerim titriyor Paranoyalarim tepsinin üstüne Dünya'ya dökmekten korkuyorum Ayaklarımın kaymasindan korkuyorum Dosegimin üstünde yanıklar Acimin düşürdüğü yangınlar Alev aldı alacak Dokundugum her yer kul oldu Buraya uzanana ne olacak Buraya uzanana ne olacak? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Poe Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2018 Acıyla sulardım gönlümün bahçesini Umutla anardım gözümün neşesini Kelimeler yansıtmaz ki özümün kederini Göz yaşımla biriktirdim, sevgimin denizini Tanrıya sormuştum gördüğüm nedir diye Sormuştum neden dünyada ki bütün bu dert ve çile Çok isterdim seni sevmek güneşli bir günde Sormuştum sen neden sevmedin diye Ve ben unutman gereken bir ölüydüm,unuttun. Bunlar mühim konular değil..yalnızca bu mezara tekrar uğrayıp dökme gözünün yaşını. Ve.. Çürür ruhumun sarayları birer birer Bende nefes bitmiş alsam nereye kime gider Üzülsem ağlasam gözümde ki yaşı kim siler Ben özümde kederim,ruhum bu yoldan geçer. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sare Yanıtlama zamanı: Eylül 11, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 11, 2018 Oysa ben bu gece yüreğim elimde sana bir sırrımı söyleyecektim... Alıntı yaptım ama değer... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
electronicalev Yanıtlama zamanı: Eylül 16, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 16, 2018 Eskiden kibir nedir bilmezdim Onu kaybedenlerin ictigi Acılı bir cay sanırdım Bir gün üzerime dokecegimi bilmeden Belgesellere bakıp Bütün cahilligimle kinardim Eskiden kanıbozukluk nedir bilmezdim Varlığından gurur duyduğum onur Onurlu bir arkadaş sanırdım Beni asla bırakmayacak Bir gün yanlışlıkla makinaya attim Elime aldığımda artık yoktu Eskiden minik kalpli sıcacık bir kadindim Herkese karşı açmistim onu Jeton gibi kullandılar onu Kandim ve soyundum, Ellerine alıp avuclarinda öldürdüler Ve şimdi ben hickimseyim Biri olmak nasıl olurdu Unutmuş haldeyim Kadehin yuzundeki şeytani suretime bakıp Artik kederlenemedigime kederlenirim Bundan cok yakin bir zaman sonra Üstümü çıkardığımda aceleyle Sabahın 5'inde bir otel odasında Sımsıcak duygularla dolduğunda Saydam ve olmayan bedenimi göreceksin Bir de altını cizemedigimiz bir adet ruhu Bu gece ben hickimseyim Rutine uygun ve robot gibiyim Bu gece hangi düşünce kafama sıkıyor Kan artıklarından seçemiyorum Ne arzumu ne de hislerimi Ben artık hickimseyim Artık biri olamayacak kadar Fütursuz ve gurursuzlandim Yeni bir dunya'ya hosgeldim Yeni yaşımda kırk yıl yaşlandim Kabullenmislikle arkama yaslandim Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Heretik Yanıtlama zamanı: Ekim 19, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 19, 2018 akşamları çirkin metropol kulelerinin üstüne tünemiş yarasa kanatlı gargoylların insanlığa nefret ve tiksintiyle bakışını görüyorum. devasa bir otomasyon sirkine dönen dünyada, mekanik zombileşmenin cyborg mühendisleri olan uzaylı insanlık dışı insectoid zihinler memnun şekilde ipleri çekiyor. metalik gri gemilerinin içinde, atmosferin dışında tünemiş, kuşatma halinde kozmik kaosun pörtlek gözlü tohumları. Satürn'ün gittikçe büyüyen halkalarından gelen tüm negatif titreşimlerin( öfke, korku, panik, kıskançlık, nefret, depresyon vb.) dünyada plan doğrultusunda yayılmasından sorumlular. en lüks otellerin özel seremoni salonlarında yapılan kukuletalı kurban ritüelleriyle dünyadaki karanlık biraz daha artar. böcek suratlı araf iblislerinin, öldüğü halde dünyadan kopmamış hırsa batmış demonik varlıkların açlığı şehvetle giderilir. karşılığında istenen şerli yasak bilgiler alınır. dünya dışıların teknolojisi karşılığında onlara tüm irade satılarak gönüllü sınırsız kuklalık pazarlanır. kazan-kazan. takım elbiseliler bilincin huzursuzluğundan kurtulmak için soul-scape ile astral öz'ünü (halk arasında ruh) doymak bilmeyen sineklerin tanrısı Beelzebub'a verirken, karşılığında yer kürenin zevklerine bulanmış bir güç hazzı elde eder. adolfo nicolas yeni direktifleri yukarıdan alır, sahne arkasından ipler oynatılır, insanın bilinci tamamen ele geçirilir (possesed) ve insanlığı bir sığır çiftliği olarak görüp beslenen kozmik vampirlerin sadistik sahneleri tekrar tekrar yinelenir. dünyevi matrix hapishanesinin görünmeyen nefsani parmaklıkları biraz daha kalınlaşır. her şey simüle edilebilmeye, tahmin edilebilmeye, tüm zihinler rahatça okunup çözülebilmeye başlanır. insan artık tamamen dijital bir veriden ibarettir. nihai amaca giden yolda bir ara basamaktır yalnızca. tek başına varlığının hiçbir anlamı yoktur. o sadece, gezegene musallat olan ruhsuz vampirlerin sonsuz kölelik tiranlığını besleyecek bir organik pil olma yolunda adım adım ilerlemektedir. daha fazla savaş, daha fazla dijital hipnoz, daha fazla arzu kırbaçlaması, daha fazla kurumsal kibir. her şey böcekleşme için. e.t.lerin, veya basitçe e.t. zihinli ruhsuz elitlerin bir hayvanat bahçesi olarak insanlık. daha fazla beslenebilmeleri için insanlığın üremesi işlerine gelir. bakmayın siz nüfus problemi palavralarına. din ve siyaset soytarılarının en büyük arzusu nüfusun artmasıdır. böylece boşta aç kalan çok daha fazla ilkel organizma olacak ve onların tepesine binip doymak bilmeyen bir sivri sinek gibi daha çok sömürecektir. ağır dünyevi hazlar öyle tatlı gelmiştir ki, yükselmek istemezler. ölseler dahi spatyomdan bir üst basamağa çıkmadan tekrar bedenlenip Samsara çarkını sonsuza dek çevirmek isterler. işte sonsuz cehennem budur. ateşler içinde işkence değil. tekrar tekrar dünyaya dönmek. o Elitler, para ve gücün sahipleri de bu yeryüzü cehenneminin huzursuz iblis lordlarıdır. hiç durmadan, gece gündüz didinirler. mutsuzluğun ve paniğin ateşlerini biraz daha harlamak için. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
BayParadoks Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2018 http://i.imgur.com/PjZh68I.gif http://i.imgur.com/4wrWOho.gif Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Heretik Yanıtlama zamanı: Kasım 16, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 16, 2018 efenim özgüvenim çok yüksek artık. son aşamada. mükemmeliyette. çünkü hedefim nihai son. tüm bedenimin ayrışması. dünyevi idealarımın çöküşüyle her şeyi kucaklayan son'a ulaşmak. spiritüel ve fiziksel ölüm. transformasyon. en ağır çürük organik doku gazları ve metan kokularıyla bakteriyel dejenerasyon. nihai hedefime en mükemmel raddede ulaşacağım. bunun için ise sadece Kronos'un saniyelerinde akışa bırakmam yeterli. kalan gündelik işler sadece bir paravan. bir iş, bir ev , bir kaç giysi ve gündelik hücresel atp ihtiyacı için tıkınma. gerisi kendiliğinden rio de janerio karnavalı gibi maskeli demonlar halinde geliyor. kuru kafaların arından güller çıkmaya ve bok böcekleri kıkırdaşmaya devam edecek. yıldırımlar kooservatları sufli cinler gibi dölleyecek ve evrimi, uzak galaksilerden gelen batıl ruhlu cyborgların tarafına çevirecek. bense yaydan çıkan ok gibi tüm bu gözlemlerin katalizör görevindeyim. yaydığım türbülant enerji astral alemlerde kırılmalara, bükülmelere, çarpıtılmalara sebep olarak yer kürenin büyük sarsıntısını hızlandırır. hanımlar müjde! deccal ayağınıza geldi. kibirlerinizin sonu, kaprislerinizin rezilliği , işinizin eşinizin ve değer verdiğiniz onca saçmalığın elinizden alınışı kapıda. inanılmaz fırsatlarla. doğaya kulak verin. ben doğanın sesini dinlediğimde huzurlanıyorum, çünkü doğa huzursuz. kaldırma kapasitesini çoktan geçti. artık çöküş başlandı. hatta hızlanıyor. bende bu muhteşem dehşet senfonisini en önden izliyorum. ben kimseden zeki değilim, hiçbir farkım yok. herkesle aynı bokum. ama ben bu Batıni Dehşet Senfonisinin gelişini önceden gördüm ve en ön koltukta yerimi ayırttım. telaşla, buruk gülümsememle, sonsuz yokoluşun tanrısız karanlıklarında kaybolmak üzere yıkımın hazzıyla ağzımı şapırdatıyorum. hmmm yumi yumiiiiiiiiiii Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AurorA Yanıtlama zamanı: Aralık 21, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 21, 2018 ay parçası, düş kırığı. dört bir yanı usulca hayat tarafından çevrelenmiş bir ömürde, gökkuşağı tıynetsizliğinde yaşıyoruz günleri. her geçen gün, diğerini doğururken sürekli, biteviye hayatlara gebe bir matruşkadır zaman. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MrFaziL Yanıtlama zamanı: Aralık 21, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 21, 2018 Böylesine boka batmış bir gezegeni nasıl kurtarabileceğimizi düşünüyoruz? Bence insanlık olarak artık kendi vücudumuz içerisindeki bir kanser hücresi olduğumuzu kabullenip temizlik yoluna gitmeliyiz. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
electronicalev Yanıtlama zamanı: Aralık 25, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 25, 2018 Işıklar yanık bütün odalarda İçerde kimse yok Sağa dönsem nefesini hissediyorum Solda ise üfleyişlerini talihsizliğimin Düşünüp düşünüp İşin içinden çıkamıyorum Bu kırılmaz döngünün bir milyonuncu simülasyonunda Sıkışıp kaldım Tezahür ettim bütün hatalarımı Şimdi her şeyi çift görüyorum Ayrık karaltılarda Bütün gerçeklerden Tek celsede boşanıyorum Bırakın beni hayallerimde Köpüklerimin arasında Keş, narsist bir deniz kızıyken Yolumu bulamıyorum Önüme gelen herkesin Fantezileri midemi bulandırıyor Elimde bir vesikalık Çocukluğumun bütün aptallığı yansımış Kırmızı arka fonda Şanssızlığım arkamdan iki kulak yapıyor Ne güzel diyip pamuklara sardığım Her değersiz şeyi İki gün sonra yatağımın üzerinde Hiç olmamış gibi görüyorum Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
BayParadoks Yanıtlama zamanı: Ocak 24, 2019 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 24, 2019 ---------- Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
electronicalev Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2019 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2019 Beğendin mi?? Beğenmediysen bile öyleymiş gibi yap Özgüvenimi tararsan Tarar seni yılan gözyaşlarım Son moda, taze hazırlandı Plazadan aşırdığım İthal italik karakterim Altı çizilmiş vurgularımın Aşırı süslü dantelleri Bana öyle bir yetiyor ki Yüzeysel samimiyetleri çekmemi Ayağıma dolamamı Yalanı, dolanı, falanı filanı Felaketin dönemecinde Biriyle karşılaştım O da pek bir gizemsiz Tatlı kör cehaletimdi Elimi tuttuğunda nedensiz Genlerime kadar yozlaştım " Doyumsuzummm.com Aralarında en iyisi Bulmak istersen beni Bir tuşta içindeyim Mutluluk bende gizli (; " Vicdansızlığım tükenmiş Marketi ara çabuk! Uyuyorlarsa da uyandır Nihai hislerim geri dönmeden Gelirken de 3 beyin Getirsinler bana Hazır indirimdeyken Kafatasım çatlamadan Beyinsizliğimden! Eczaneden 15 kutu ilham satın aldım Lanet şeylerin etkisi 5 dakikada geçti 3 dakikalık zevkler için Vardığım noktada tıkandım Sadece uzanmak istiyorum Hayır bulutlara değil Uçsuz bucaksız egoma Dün gece birkaç Hakiki hakareti fazla kaçırdım İyi ki hemen kustum Biraz da cahillik merhemiyle Gözlerime perde çekince Şimdi ermişten bir farkım yok gibi "Mukemmelimmm.com Aralarında en mükemmeli Bulmak istersen beni 3 kere adımı çağır Hülyali bir sersem gibi " Ruhsuzların ruhsal çağında Arafta bir yerdeyim Ruhsuzların olduğu çağda Arafta bir yerdeyim Arafta bir yerdeyim Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Heretik Yanıtlama zamanı: Mart 16, 2019 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 16, 2019 izliyorum izleyecek bir şey yok. drama kusayım diyorum kusacak kadar ciddiye aldığım bir benliğim yok. hiçliğin ortasında sonsuz bir çığlıkla ortaya çıktım. sesim vakumda yok oldu. dünyaya inemedim ve karanlık sütunda asılı kaldım. annelerin uğradığı şiddet beni her şeyden alıkoyup mahvetti. benliğimi kaybettim. şimdi ekrana bir piksel yığını gibi bakıyorum. drama bu mudur ? okul filminde sinem kobala yapılan öcü makyajı ve hala yüzünün güzel olması. hala kalbin atıyor olup psikolojik hiçbir acıyı umursamaması. beynimin hatları birbirine girdi. acil durum kısa devre odayı boşaltın. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
electronicalev Yanıtlama zamanı: Mart 28, 2019 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 28, 2019 Aldığı nefesin hesabını bile Kapısına dayanıp ölesiye sorarlar Dilemesi gerekmeyen aflar diler Ani acı akımından Anlık anlık beyninin şalteri atar Yokoldum sanır yokolamaz Kendine geldiğinde ona tek sarılan Doğrultamadığı belinin ağrısı olur Sağa gitse keder Sola gitse alacaklılar Çözümleri tükenmiş Çıkmaz sokağa girmem diye diye Yürüdüğü yollar azap olmuş Attığı adımlar ziyan Eceline, ecesine, gecesine susamış Gece gece Gencecik yaşında tosun gibi olacağına Erimiş, bitmiş Bir iskeletin yandan yemişi olmuş Yeni yetme heyecanları tadamadan, Bir uçurumun tepesinde İstediği çığlığı atamadan Güzel yüzlü bu delikanlı Gamzesini hiç kullanamadan Bataklıkta bulmuş kendini Sağa gitse eleştiri Sola gitse hakaret Tek aklından geçirdiği "Sen aklıma mukayyet" Yediği yemek zehir olmuş Uyuduğu uyku zarar Lokmalarını çiğnemeyi unutmuş Hiç varolmamış kadar Olmamış olmak Verdiği son karar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
PiaA Yanıtlama zamanı: Mart 31, 2019 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 31, 2019 Yıldızlar asalım gökyüzüne kambur gündüzlerin sakat anılarını ışığıyla unutalım... Maceraya atılalım ilk gördüğümüz patikadan başlayalım ben sağa sen sola atalım ağırlık ne varsa yüreğimizde. Kırmadan terk edelim şeytanlarımızı lakin daha az yanmayalım arınalım iyilikten kötülükten dinden dilden ırktan kandan geri kalanlarla sevişelim kırk gün kırk gece yol kıvrılana su bitene dek yollar kırmızıya kan yeşile... Meleklerin kıskandığı fahişelerin izmaritleri üzerinden geçse bile patikalar iblislerin çiğneyip tükürdüğü jiletler kesse bile derimizi şarkılar söylemeyen kentler bile görsek durmayalım yürüyelim benimle yürü aradığımızı bulana yahut ölene... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.