Jump to content

Karalama Defteri


KATA

Önerilen Mesajlar

Adalet'e...

 

 

Balerin gibi dönüyor,

Başım dönüyor, başımı döndürüyor

Nüfuz ediyor, taze açmış umutlarıma

Merakımı cezbediyor inceden, her gece onu düşünüyorum

Sabahlarımın ilk saniyesi onun için fırlıyorum yataktan,

Her bir gazetenin manşeti,

Ona döşenmiş bir şiir gibi

Direncime hükmediyor, ihtiyacım olan saflığı

İçe sinmişliği, ukdesizliği, iç huzuru vaadediyor,

Dayanamıyorum,

Her köşede her bucakta

Sırf onunla 3 saniye bir ağaç gölgesinde

Konuşabilmek için,

Histerilerimle valsediyorum

 

O;

Hiç ummadığım bir anda zuhur ediyor,

Yürüyor, bomboş caddenin üstünde

Pencerenin ardından, perdenin aralıklarından

Adı konmamış hayranlığım ile onu izliyorum

Nefes almadan, nefes vermeden, tire koymadan

 

O;

Bunu farkediyor,

Yavaş çekim kafasını kaldırıyor

Geriliyorum, geri çekiliyorum

İşaret parmağını gerdiriyor,

Bana gelmemi ima ediyor

Bu noktada artık pes edemiyorum

 

İşte,

Şimdi karşısındayım,

Dizlerimin bağı çözülmüş,

Hiçbir laf etmeden

Sarılıyor bana

Aşina ama hiç doyasıya doyamadığım,

Bir kokusu var

 

"Neden gelmedin" diyorum,

"Niye hiç gelmedin?

Hemşirelerin sus işareti yaptığı,

Ama kimsenin bu kurala uymadığı koridorlara?

Neden hiç uğramadın kimsesiz kalmışların odalarına ?

Neden her bütün ömrü boyunca,

Haksızlıklarla boğuşmuş bir bilincin,

Başını oķşamadın?

Veya neden,

Zulüm edilmiş bedenlerin yanında olmadın?

Neden isyan etmedin?

Neden riyakarlığın, lakaytlığın, inkarın

Karşısına geçip,

Bir kez olsun varolduğuna dair,

Var gücünle isyan etmedin?"

 

"Ben" diyor,

" İstedim, çok istedim,

Ama ben yokum, ben hiç olmadım,

Uğrayamazdım, yetkim yoktu,

Gidemezdim, bu senaryoda yoktu,

Ben, oraya buraya çekilmiş,

Hep gözü beklenen, uğruna savaşlar verilmiş,

Altına hep manalar gizlenmiş bir tanımım sadece,

Ama ben yokum, hiç olmadım. "

electronicalev tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

her nefesin biraz daha ölüme yaklaştırır. yediklerin midende sindirilip sana atp üretilmek istenirken mide çeperindeki dokular mikron boyutlarında biraz daha fazladan çürür. her bir çiğnemende diş minelerindeki ince çatlaklar biraz daha artar. her yeni mide bulandırıcı şafakta mezarının serapları biraz daha gerçekçi görünür. insanların hayatı şirketlerin sürüngen beyniyle yönetilen bu antik babil tüccarlarından kalma lanetli sistem için hiçbir şeydir. sadece harcanacak ve yerine yenisi konacak bir verisindir. bunu kabullenmek zor gelir. ancak çevren 21.yy ın en korkunç zombi ordusuyla çevrilmiştir. en büyük hedefi yeni çektiği kredisiyle audi alıp 3.çocuğunu döllemek olan bir insana-insan demeye dilim varmıyor ama- yabancılaşmayı, caraco'nun cinli yitik kitle dediği o lanetlenmiş orgazmik et yığınlarına dönüştüğümüzü nasıl anlatabilirsin ? kelimeler yeter mi yitik kitleye yitik olduğunu anlatmaya ? susarsın. içine kapanırsın. şu devirde biraz hassas olup köleliğe dayalı mekanik varoluş çarklarının iç yüzünü görebilen herkesin kaderidir yabancılaşma. başka türlü katlanamazsın. alternatif kaçış uçurumları bulman gerekir. her şeyden izole olabileceğin sisli bir kabuk örtülür üstüne. tıpkı batının ve doğunun anlaşmalı tiyatro savaşlarında olanın piyonlara olup onların tıpkı şişe geçirilmiş tavuk etleri gibi afiyetle yenmesidir psikolojini delip geçen negatif enerjiler. yediğin her hayvan etinde biraz daha yara alırsın. ama abzürd bir şekilde bir tavuk döner bir konserve yaprak sarmadan daha ucuzdur. kötülüğün ve işkencenin çarkları durmadan döner. onu biz besleriz. cahilliğimiz, açgözlülüğümüz, kibirimiz ve kıskançlığımızla. nefsani hırsların, aptalca kibirimizin cehennem çukurlarında yanarken attığımız çığlıklar yapay zeka kontrolündeki komple insanlıktan çıkmış şirket ceosu mentalitesine sahip modern zombilere besleneceği harika bir ziyafet olur. sözde yaşlıların aptalca öğütleriyle samsara'nın korkunç çarkına yakalanırsın. ölüm sonrasına kadar uzanan reenkarnasyonla taçlandırılmış semavi kölelik matrixinin içine tekrar tekrar dönersin. ne zaman yeter artık çıkmak istiyorum desen, sana en büyük zaaflarını sunacaklardır. iş,statü, aşk, SEVGİ (evet bu da onların en büyük illüzyonlarından biridir), ilişkiler, karşı cinsle yaşadığın sahte tamamlanmışlık hissi, para, intikam, hükmetme... aklına ne gelirse. düşük astral seviyelerde intihar veya cinayetle ölenlerin bitmek bilmeyen iblisvari iradeleri senin en büyük korkularını öne sürerek tekrar dünyaya saplanmanı sağlayacaktır. dünyanın gücü, hazları, zevkleri ve aklına gelebilecek her türlü gösterişleri tamamen bataklıktır. gnostiklerin kafası kesileli beri insanlığın burnu leşten çıkmadı. oysa ki maskülenlik yerine dişil enerji, metodoloji ve rasyonelliğin işkencesi yerine mevcut an'ın sade güzelliğini takdir etseydik, belki de bu kadar çığrından çıkmayacaktı. ama artık çok geç. sadece mutlak bir felaket paklayacak kirlettiğimiz ormanları. suyun bulanıklığını buna sebep olan cahillerin kanı temizleyecek. artık her şey kirlendi. ancak ateş kalacak. harlayacak öfkesiyle. ister bir hidrojen bombasının ucunda, ister uykudan uyanıp insanlığa dersini vermek isteyen bir yanardağın kraterinde. ancak o zaman, saf kahkahalar atıp nehir kenarlarındaki peri kızlarının dansını izleyeceğiz. ancak o zaman belki harabelerin ortasından bir sarmaşık gibi yeniden doğan yaşamı takdir edeceğiz. ama o zamana kadar, bu korkunç cehennem kazanlarına doğurdukları çocukları atıp materyalist iblislerin ateşini harlayan; dölleyen ve döllenen erkek ve kadınlara karşı cahillikleri lanetlenmeye devam edilecek. ta ki milyarlarca ağızdan çıkan kusmukla dolu uğultunun doldurduğu beton hapishanesi olan şehirlerin komple yıkılışını görene dek. ta ki tüm ızdıraba ve gözyaşına dayanan yapılar küle dönüşüp üzerinde dans ettiğimiz güne dek.

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

 

 

Asılan bir adam görüyorum,

Ruhunun tam ortasındaki ipten

Bir zamanların Joker'ini görüyorum,

Büyücü'nün ilk öğrencisi olan

Havai, aklı bir karış havada gökyüzünden

Aklı bir karış havada güzel yüzünden

 

Güneş gibi parlayan yüzü

Ay'ın karanlığına mahkum kalmış

Tabularının kırılmasına az biraz kalmış

Cinnetine yıkılan bir kule kadar ramak kalmış

 

Hayatına etki etmiş onun, ters bir İmparatoriçe

İmparator'dan umduğu sevgiyi bulamayınca

Adalet'i ne etsin o?

 

Şimdi eğer bir dileği olsaydı,

Kana kana içerdi başarısını Azize'nin elinden

Kana kana susamıştı zira Güç'e

Dünya'nın akışına, Dünya'nın akışına

 

Kader Çarkı bir saniye için dursaydı şayet,

Ve vurdumduymaz olabilseydi bir parça,

Aşıklaraşıklar diye yorumlayabilecek kadar

Takmasaydı denge kurmaya

Belki yıldızlar onun için de parlardı

Onun için de parlardı

 

Şeytan yönleriyle yüzleştiğinde,

Ertelenmiş o Mahkeme sonuç bulduğunda,

Ve kendi azizliğine kavuştuğunda

Kendi ölümünden doğacak

Kendi ermişliğine varacak

 

Ama bir gün aklına gelirse

Ve olur da binersen arabana,

Esintinde kavrulduğun anda,

O Kupa Kraliçesi'ni anmayı hiç unutma

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Yıldızsız boşluklardan gelen batıni ahtapot tanrılarının düşlerde yarattığı bilinçaltı dehşetlerini düşlüyorum. Materyal dünyanın günlük ızdırabına karşı Lovecraftian korkuların kollektif bilinçaltındaki yansımalarıyla avunuyorum. Gündelik bayağı uğraşları hem küçümseyip hem de maddenin esiri olarak atomlar arası Aesir'den Antarktika'ya süzülen Eskiler'in; Deliliğin Dağları'ndaki keşif grubunu uğrattığı fantastik delilik çukurlarına balıklama atlayarak olmayan dünyalarda fütursuzca süzülüyorum. Hayır beni kariyer ya da çok para ya da yeni bir araba ya da bir evlilik ya da bir çocuk ya da bir ata mirası ya da bir vatanseverlik ödevi falan heyecanlandırmıyor. Karbon bazlı evrimsel dna köleliliğine karşı dünya dışı izler bulunan ahtapot kabuslarının derinlerinde beni bekleyen, çıplak tepelerde uğursuzca dans edip Sürünen Kaos Nyarlathotep'e dehşetli ilahiler yönelten o tanımsız kafirce gölgeleri görüyor ve onlara gülümsüyorum. Satürn'ün halkalarında oturan kuru kafa tahtındaki Nordik buzul entropi lordu ile, bütün insan planlarına gören büyük hasatçı Kronus'un kara prensi, her şeyi vakti geldiğinde silip süpürecek olan tarot'un 13 numaralı Kara Şövalyesi'ni, yani aman vermez entropik çözülmenin getiricisi Ölüm'ü düşlüyor ve onun kara küheylanının yarattığı eski nesildeki korkudan reptilianik ziyafetler çekiyorum. Tüm bu hücresel cinnetin ve toplu deliliğin dayatmalarının ortasında, sonsuz uçurumlara bakan bilinmeyen Kadath'ın ötesindeki damarlı akik şatolarda oturan Yüceler'in dehşetli tapınaklarının kulelerine çıkıp; dünyevi kimliklerine ve maddeci yayılımcı hırslarına fazlasıyla kapılan doğanın kölelerine alaycı bakışlar atıp dünya dışı sarhoşluklar yaşatan Ay şarabından içiyorum. Yaz, sıcaklık, yaşam ve organik yapışkanlığı yücelten bilinçsiz kör maymunların cehenneminden sakınıyor, kenanlı finikeli ve babillilerin kurduğu, temelini yaşamın çoğalması üzerine kuran kapital kölelik sisteminin iğrenç yaratıklarını, onların durmak bilmeden bilinçsizce çoğalıp yer yüzünü bir ucundan diğer uca cehenneme çevirişini üzüntüyle izliyor ve onlara duyduğum tiksintiyle düşlerimde yıldızların ötesinde insanlığın düştüğü alçaklığa kahkahalarla gülerek beni yanına alan Eski Tanrıların aman vermez vantuzlarının ardında güvenle dinleniyorum. Tüm dünyanın zevk ve inleme çığlıklarıyla çirkin senfonilerinin kulak tırmaladığı yerde, ben, maddesel esaretten bıkmış birisi,tüm uzayın ötesindeki korkunç hiçsel boşluğun merkezi karanlığında fokur fokur kaynayarak çıldırtıcı boğuk davullar ve flütler eşliğinde sakinleştirilip uyutulan Bilinçsiz İblis Sultan Azathoth'un etrafında; o çıldırtıcı davulların batıni dehşetlerinde dans ediyorum.

 

Eh, tüm bu madde dünyası ve dna temelli ızdırabın esaretinde her şeyi gördüren o lanetli farkındalığa yakalanmışken, hararetli sınırsız düşlerimden başka sığınağım olabilir mi ki ?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

[video=youtube;-Rf56TeiEBs]

 

The darkness consumes me from beneath.

With blood and rage of crimson underneath.

On the surface its flat its soft and bright

But when it reflects, it says man up and be right.

 

The good people say love is life, life is love.

Love is a lie that the bad need.

It’s disempowering and makes us breed.

It’s all illusion , its all bullshit.

They teach you to shame.

They keep lie.

To keep you in line.

They teach you to self blame

So you can justify their actions

They teach you pride and fear

To make you stay here.

Exactly where you are.

Its all fake news

The pride is not solution to shame

Its the source of it.

The fear is not something you should avoid.

The fear is indication of what you seek.

When your instincts tell you to stop

You better run, you better run until you peak.

We are not free because we are buying ideas

This is a reality we can’t afford

We should change , we must change.

No.

They need to change.

No.

the “they” is on your mind

And they cant.

Because they don’t exist.

You should unfuck yourself.

Then you will be free.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İçinde insan olmayan bir dünya hayal etmek istiyorum her zaman, ben dahil hiç kimse doğmamış, yaşamamış ve ölmemiş olmalı diyorum. Elimde zaman makinesi olsa Big Bang öncesine gidip patlama yaşanmadan o maddeyi yutmak isterdim diyorum. O kadar eskiye gidemesem de ilk canlı hücreyi dişlerimin arasında çiğneme isteğini bastıramıyorum. Dünyanın başına gelmiş en kötü şeyin biz insanlar olduğuna inanıyorum. Hatta daha ileriye giderek bu suçu yaratıcıya atmak istiyorum. Eğer böyle bir şey mümkün olsaydı bir mahkemede davalı ve davacı olarak karşılaşmak isterdim onunla, inandırmaya çalıştığı hakim de savcı da davalı da davacı da benim tezini yok etmek isterdim. Kendine yüklediği onca sıfatı yerle bir etmek isterdim. İnanmıyorum yarattığı hiçbir şeye. Kendime, doğaya, evrene saygı duymuyorum. Bunların hepsi bir yanlışlık olmalı diyorum. Olympos Dağı’nın tepesindeki tanrıların görevleri olmamalıydı diyorum. Dünya üzerinde ve evrende bulunan hiçbir maddenin görevleri olmamalı. Astronotlar uzaya yolculuk etmemeli. Mars’ta canlı hücre varlığına dair araştırmalar yapılmamalı artık. Marsta herhangi bir canlı varsa oraya ilk ben gidip onu da öldürmek istiyorum. Elinde bir mikrofon olsa bütün insanlığa ne söylemek isterdim? O salakların bunu sadece tanrının becerebileceğine inanmasından da yaralanarak bir emir biçiminde herkesin önce yalnız başına bu işi yapamayacakları öldürüp, sonra da kendilerinin intihar etmesini söylerdim onlara. Yapacaklarından emin değilim ama en azından şansımı denemem lazım.

Binlerce ton patlayıcıyı dünyanın merkezine koyup patlatma fikrini duymuştum birinden. Düşünüp duruyorum günlerdir yapılabilir mi diye. Çok uzun bir çalışma ve emek gerektirir tek başına bu işle başa çıkmak ama dünya üzerinde bu satırları yazan başka insanlar da var eminim. Herkes bu kadar salak olamaz. Bir örgüt kurmalıyız belki de onlarla ‘’Dünya’yı Patlatmak İsteyenler’’. Doğru bir planlama ile bunu başarabiliriz sanırım. Bunu yapmaya kalkıştığımızı birileri öğrense ne yaparlardı? Bizi idam etmek mi isterlerdi yoksa hepsinin beyninin kıvrımlarında birer kıvılcım çakmayı başarabilir miydik? O kıvılcımın binlerce tonluk patlayıcının fitilini ateşlemesini sağlayabilir miydik? Böyle bir işi yapmaya bütün insanlığı ikna ettiğim zaman Tanrı’nın tepkisini hayal edebilir misiniz? Acaba kudretini göstermek için önce o bizi mi katlederdi yoksa çeşitli yollardan bizi canlı tutmaya mı çalışırdı? İnsanlar olmasa bu koca evrende ne yapacaktı? Bazılarınız ona muhtaç biliyorum. Evdeki yemek kabını doldurması için dua edecek başka kimseniz yok biliyorum. Tanrı bu olaydan sonra biraz olsun tedirgin olur muydu acaba? Her bilmem kaç yılda bir, bir tane benden çıkıp Dünya’yı Patlatmak İsteyenler örgütünün temellerini atabilir diye korkar mıydı? Ya da benden bilmem kaç yıl önce birisi çıkıp kendi yaşadığı gezegenin merkezine binlerce ton patlayıcı yerleştirip patlatmış mıydı gezegenini acaba? Bu düşünceye sahip benden önce dünya üzerinde yaşayan kaç insan olmuştu? Belki de evrenin genişlemesinin sebebi buydu ilk patlama değil de. Big Bang’ı yaşatan da bizim gibi biri olabilir. Üzerinde yaşadığı maddenin içerisine binlerce ton patlayıcı yerleştirmiş biri yol açtı belki bu evrenin varlığına. Kimi bilim adamları çıkıp gelecektir bu yazıyı okuduğunda karşıma ve anlatmaya çalışacaklar bilimsel bir şekilde evrenin var olma biçimini, evrenin neden genişleyip durduğunu falan. Size de inanmıyorum, Tanrı’ya da. Hiçbir şeye inanmıyorum. İnanmıyorsam saygı mı duyayım? Saygı da duymuyorum çünkü hepiniz salaksınız. Zeka yüzde 70 genetiktir. Babalarınız da salak. Onların babası da. Günler sonra Dünya’yı Patlatmak İsteyenler’e katılmayacaksanız hepiniz salaksınız. Buna cesaret edemediğiniz için de korkaksınız. Hepiniz öleceksiniz ve bedeniniz parçalanarak dolaşmaya başlayacak evrenin içinde. Okuduğunuz evren senin içindedir saçmalıklarını o zaman da doğru bulabilecek misiniz merak ediyorum açıkçası. Tanrı’ya zahmet yaratmak falan değil benim amacım bu arada. Sadece onun da bazı şeylerden korkabileceğini kendisine kanıtlamak istiyorum. Evet onun var olduğunu varsayıyorum ama o kadar da kudretli olduğunu sanmıyorum. Umarım o da bunu ayrımsar ve bizim peşimizi bırakır artık.

Dünyayı Patlatmak İsteyenler 7 milyar kişi olabilir mi? Bilmiyorum ama insanları buna inandırmak amacıyla bunları yazıyorum. Kendinin yaşamasının, doğmasının, var olmasının bir hata olduğunu düşünenler için bu yazı. Belki de bu yazıyı diğer tonlarcası gibi ‘Geri Dönüşüm Kutusu’na yollayacağım. Ama kendimi de o kutuya yollamaya kararlıyım. Babası oyunlarını silmeyi becerememiş ama geri dönüşüm kutusuna yollamış çocuklar hariç kimse geri dönüşüm kutusuna gönderdiği dosyayı silmeden bırakmaz. Ben Tanrı’nın oyunlarını geri dönüşüm kutusuna yollama riskini almadan direkt olarak bu beyinlerden silmeyi planlıyorum. Ardından bu beyinleri de bu evrenden silmeyi planlıyorum. Ben bunu yapınca Tanrı’nın yok olmayacağının farkındayım. Ama belki de ona kendi kendini yok etmesi için gereken korkuyu vereceğim. Sıfatları arasında korkusuz olanından var mıydı bilmiyorum ama eğer varsa artık olmayacak. Sonra birer birer ona yüklediğiniz vasıfların hepsini kaybedecek ve başaracağız. Bizimle beraber onu da sileceğiz bu evrenden ve evren başıboş kalacak. Eğlenceli var oluşuna devam edecek ama en azından birkaç kara leke eksilecek üstünden.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

I feel utterly alone, i feel disconnected, but i dont feel depressed i feel deep rested.

i know i need to do something regarding the things that i say i am doing or i say to myself that i will do,

i know, i know but i dont feel i need to do, i feel a tea is boiling in my stomach, i feel rested i feel calm but i am boiling, my mind tells me i need to be aggressive, my experience tells me i need to aggressive, but i dont feel it, maybe its too hard to warp my head around the things that happened to me to all the injustice.The tea is brewing. maybe its not funny that the life is unfair maybe its not funny maybe i should keep being calm and enjoying myself maybe i should shift my mind and get serious i don't know.

i feel disconnected with my mother language i feel a stranger to the language that i am using right now,

i am not deep i am just blurry.

the thing that i am wondering is it because of me because i dont want to see certain things or there is something big and powerful but all the experiences made me disconnected with it.

i am aware this is water, this is a reality, i am aware its negotiable but i am suck at negotiating i just ask for things to be cheaper but i will learn because there is a curious coyote in me i will win because there is an idiot hero in me i will win because i want to lose.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bazı şeyler hep değişir. 

Zaman yepyeni duvarlar örer, yeni yollar açar, birçok yolu kapatır. Kimse olduğu gibi kalmaz. Kalmış gibi görünüyorsa şayet, bu değişimin  en büyük ispatıdır. Kısacası, her bahar açan çiçek aynı çiçek değildir bu çok basit.

Büyümek, saplanıp kalmaya döndüğünde ve ileriye bakıyor olmanın geriye doğru gitmek zorunda kalmayacağın anlamına gelmediğini anladığında insan, kurşun kadar ağırlaşıyor kalp.

Yeni umutların, yeni aşkların, yeni sevinçlerin, fırtınalı havada yükleri inatla gemiden atmamak olduğunu kavramak kaptan yapıyormuş insanı. Öncesi hep tayfalık bariz amelelik, bilmem kaç gemicinin canına kıymacılık...

Yine de bilmem bilir mi kaptan denizi boylamanın tadını...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

…Yanlış yapsa da bilerek yahut bilmeyerek, isteyerek yahut istemeyerek... Eğreti de kalsa hayatta, geberiyor olsa da acısından her daim doğruluk için yeniden başlayacaktı… (Yenilecekti defalarca kez kendisi kendisine ve kendisi dıştakilere… Karşısında dursa da kendisi kendisinin ve dıştakiler kendisinin; başlayacaktı yeniden…)

…Sen dahi karşıyken sana, içindeki o biricik sen, meşaleyi alacaktı elbet… Bunun içindi yaşamak... Mağlubiyetler engel olamayacaktı yeni baştan başlamaya… (Ne var ki çok defa ıstırap çekecekti, pişmanlık duyacaktı, gözyaşları akacaktı yanlışlarından ötürü…) (Seçimiydi insanlığın günah ve seçimiydi insanlığın azim…)

…Karanlık bir mahzende yıllarca yaşayabilecekti bundan böyle ve bir çölde senelerce yürüyebilecekti bundan böyle… Usanç, korku, öfke, hata… Batmış olsan da her ne halta, doğru bir adımla durabilirsin tüm bunların karşısında… Ve yine ve gene ve bir kez daha ve nice kez düşsen de pisliğe, pisliklere; pisliğin kendisi de olsan ve asla arınamayacak da olsan; tüm bunlara karşı o günahkâr ayaklarınla doğru bir adım atabilirsin… Paklanamayacaksan da, yanacaksan da o asil adım senin ruhunda… (İşte insanlığın tesellisi o asil adımla yanmakta gizli…) (Ve o asil adımdan bir çıkar bekleme…)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 Hayranlıkla baka kaldım, bir meziyet bayat küf kokusunu en fazla bu kadar masum gösterebilirdi. Eğildim, bana doğru yuvarlanan tanelerden hiç yoktan birini yakalarım umuduyla. Yine olmadı, sence de günahkar bedenim bu kadarını da hak etmiyor olabilir mi Simon?

 Ellerini iki yana kavuşturup, yaşlılığın verdiği yorgunlukla ağır ağır yüzünü bana çevirdi. Sanki endişe ile umarsızlık arasında ince bir çizginin aslında ne senin ne de benim görebileceğimiz erdemliğiyle hayatımın orta noktasına ömrümün sonuna kadar taşıyacağım o iki ağır cümleyi bıraktı ve bir daha açmamak üzere yumdu gözlerini. '' Aileni, ben öldürdüm! ''

 Karanlıkta kaybolan heveslere...

PatavatsıZ

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ateşim yükseliyor, bir şeyler söylemek istiyorum gel gelelim kurumuş damağım zımpara gibi dilime tutunuyor. Bazen söylemek istediklerimi önce akıl süzgecinden geçirir sonra söylerim de neden şu an bulanık kelimelerim? Öğle güneşi dudaklarının üzerinde parıldıyor, yutkunmak istiyorum off olmuyor işte. Ne demeliyim diye kendime her sorduğumda kocaman bir boşluk var beynimin içinde. Bir kumru arkamızdaki banktan havalanırken alacalı bir tüy düşürüyor, nedense ilgim kayıyor tüye doğru. Ahh o dudaklar çıktı mı sonunda aklımdan? Heyy kontrol merkezi yerinde misin ? Hu huu, içeriden birileri cevap verebilir mi....

'' Bak işte bunlar da ailem '' dedi az önce, telefonundan bir fotoğraf gösterirken. Dünya ne kadar adaletsiz dedim kendi kendime, öyle bir aile evrime kafa atarcasına böyle çocukları nasıl yapabilmiş. Sesi sen de duydun mu? Bir dakika, neden yanağım acıyor lan? Ohooo ....

Pata

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bir Gece Rüyası

 

(Sözde Otokrasinin Kılına Dokunmak)

 

Bir şeyler oluyor... Ping mi geliyor, fatura mı kabaracak? Çökecek mi dünya başa? Oysa ölünür en fazla bu hayatta…

Fark edilmişti birtakım karanlık emeller. Fark eden fark etmişti bir kere bunu. Yapmıştı çünkü kimi hatalar. Ona yapılanlara bakınca kalır onun hataları yine de devede kulak. Şimdi bulmuş muydu kendini karanlık ve yabancı sularda? Evet, nedir cevap? Bulmuştu heyhat.

Pekâlâ, korkusuz muydu? Değildi elbet. Pekâlâ, cesur muydu delicesine? Asla. Ama inat ki ne inat. Değil bu kesinkes kuru bir inat. Geberircesine bir inat zira hak etmediğinden fazla kusmuk kusulmuştu gözlerden. Ağızlarda kara nefesler… Dillerde homurtulu, pis soluklu sin kaflı cümleler.

Bakılmış mıydı başlangıcından hatasına kadar geçen zamana? Ne vardı kabahatine kadar? Hataları kimin şahsınaydı? Yanlıştı yine de evet. Ortalıkta yapılan şahsı aşardı elbet. Lakin ne saçmalıklar dönerdi de orada, dokunmazdı yine de kimseye, atmazdı ok, etmezdi taciz. Kendi yolunda, kendi yağında, kör topal bir gayret… Hadi sayılmasın bu bir gayret. Olsun zamanın kıymetine bir ihanet.

Yanlışların başlangıcında eş zamanlılığa da göz atılmış mıydı? Yanlışların öncesinde benzeri yanlışlar, yanlışların sonrasında gene benzeri yanlışlar… Bir kişinin miydi tüm bu kabahatli saçmalayış? Kimi aklar kimi paklar bunun cevabı? Lakin uyarı verilmişti de devam mı edilmişti ısrarla? Kime yapmıştı bunu, peki hangi niyetle yaptığı da biliniyor muydu? Kurulmuş muydu onunla bir iletişim? Savunması ilgilendirmez denilse de yanlışın, eşit miydi yanlış eylemin karşılığı? Şimdi kim daha pak olmuştu?

Ya onca haltları yiyip ortalıkta kol gezenler, insanları tuzağa çekme gayreti güdenler...

Ne zamandır tehlikeli gözler üzerindeydi? Yanlışlardan önce de uzanan olmuş muydu kendisine? Başka kimler maruz kalmıştı maruz kaldığına. Ah, kuruntu bu ya! Ortalıkta gözükmeyen kimi tipler, yoksa sizde mi? Kaçtınız mı hemen topuklayıp? Gururunuz mu kırıldı yahut? Ama geberse de o, haddini aşanın kılıcından kaçar mıydı hiç? Şayet kader de varsa bir zarar, ceza, hak edilmeyen bir şeyin adi cezası, huzur verirdi elbet. Böylesini hak etmiş olmamak, hak etmiş olmaktan iyidir. Öyle değil midir, hey sen?

Şimdi her aynanın karşısına geçildiğinde hatırlanacak bir şeyler olacak, unutma! Almayı unutmayın çerçeveli, yüksek erdemli ve de bol aksiyonlu yaşamınıza üşüşen tozları.

Onda ki inat bu ya; teşhir edilsin, dinlenilsin ve izlenilsin en kalabalık bir meydanda beraberce olan biten. Sizce kimin yüzüne tükürürler en çok?

Çaba gösterdikçe zarar görüyor, yoruluyor, üzülüyor, e geriliyor da ama neden vazgeçmiyor?

Belki de bu şekilde bir saldırının sebebi bir bahane… Egolardakine bir bakmak gerek, sahi bunca şeyin sebebi tam olarak ne ola? Hey küfreden, cesursan sor o kıytırık egona…

Değmezdi bunca çabaya. Geç kavrandı. Çekildi öfkeye, kışkırtıldı zekice. Gel gör ki en güçlü yan büyüdü, büyüdü de büyüdü. Kapkara bir inat, yerlerde sürünülse de boş ama gerçek bu ya; devasa bir inat çıktı şu kuluçkadan.

Peki, biliniyor mu yabancı sularda acemi olanın elindekiler? Ne var ki değmez bu adilik onu başka bir kötüye dönüştürmeye. Hey inat, sen çekil bakalım kuluçkana…

Ah, siz de anlarsınız elbet mizahtan… Beraberce gülmek, beraberce bir kafa yaşamak… Severiz kara mizahı. Çitlerik çekirdekleri, sonra buruşur dudaklar, içilir sular…

Dört metrelik, ip atlamalık solucan kıvamında sümük paylaşmaktan iyidir bu acziyet… Değil midir ha?

 

Ah, birlikte üşütüldü kim bilir bu yollarda… Üşütükler, ötekiler, berikiler…

 

(Bunu okuyup da bir halt anlamazsan sen, asıl sözüm işte o zaman sana. Olduğun yere dikkat et. Uzak dur. Uyanık ol. Tecrübeye güven.)

 

İşte benim mizahım da böyle. Pek bir ciddi ve de antipatik…

 

Ciao all.

 

(Dün TRT’de izledim, bilinçaltımı etkilemiş, üst olmuş sanırım.  :D

 

İzlemenizi isterim hayat felsefemin bir yansıması olan şu filmi…

 

 

paranormalfikir tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İçte kalan kırıntılar olmuş. Serpmek gerek onları da buralara.

Yanlışa bulaşmadan önce başlanmıştı aslında irdelenmeye ve seyredilmeye kimilerce. Az kişiydiler o vakitler belki de. Şimdi adiliklerine bahaneleri olmuştu işte.

Hey benim açımdan konunun öznesi olan sen! Kabahatlerin kabul edilmişti hoşgörüyle. Sevgiyle sabredilmişti sana. Peki ne yaptın sen? Bir tutam yanlışım nasıl çıkarttı seni tamamen yoldan. Değil miydi istediğin hata yapmam? Baş yargıca bakın! Suçun azmettiricisi olan baş yargıç, suçluyu idama mahkum etmiş.

Siz akbabalar! Gerçeklerden ne kadar eminsiniz? Hiç düşündünüz mü değişimin sebebini? Kime sordunuz, kimi sorguladınız? Kime koşulsuz inandınız? Yanlışı yapana yapılan yanlışlardan var mıydı haberiniz? Yoksa hastalıklı cümlelerle etiketleyip pisliğe sığınmak daha mı zevkli geldi! İster misiniz ey kralcılar ve krallar, dilimlediğiniz gibi dilimlenmeyi!

Ah birde gerçekleri delicesine bilenler! Gerçekleri sezenler! Kalplerinin üstü örtülmüş bedenler! Susanlar, gülenler, göz yumanlar.

İlk taşı atan sözde günahsız mahluklar...

Aynalara yaklaşın. Odaklanın gözlerinize...

Dünya pisliklerle doluyken sizler ne için bir insanın ölmesini dileyecek ve kutlayacak kadar ölüm, nefret kustunuz...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

   İçinde heba edilen her duyguda zan altında kalmaktan yoruldum. Sol yanım gece karanlığı kadar siyah sayende, birde kalkmış '' Bana hayallerinden bahset! '' diyorsun. Uçurtmamın çıtası kırılmış, kitapları her çevirdiğimde nemden yaprakları elimde kalıyor, bilye poşedim delik ve sen bana ısrarla '' Haydi '' diyorsun ya, pes!

 

Pata

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

   Ellerim titrerken yanımda olamayanlar için yaktım sigaramı bu gün, yaz sıcağında buz kesen parmak uçlarımı ovalayamayanlara yaktım. Feda edilen zamanlara yaktım yine sigaramı, aslında hep orada var olup, burada olanları umursamadan yaşayanlara yaktım. Ben babamın öldüğü yaşa geldim de hiç bu gün ki kadar bir başıma kalmadım...

 

Pata

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...