nevermore Yanıtlama zamanı: Mayıs 12, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 12, 2014 İnsanoğlu, tarih boyunca karşılaştığı birtakım hastalık ve sıkıntıları, bunların mahiyet ve sebeplerini bilmeyince, bu manada bilerek veya bilmeyerek cin ve şeytanlara mal etmiştir. Felç ve sara gibi hastalıkların sebebini bilemeyince de, bu insanların cinler veya şeytanlar tarafından çarpıldığını ileri sürmüştür. Geçmişte, cin ve şeytanların sebep olduğu ileri sürülen birtakım hastalık ve rahatsızlıklar, günümüzde ilaçla tedavi edilebilmektedir. Bu konu ile ilgili olarak Elmalılı Hamdi Yazır görüşlerini şu şekilde ifade etmektedir: “ Bu rahatsızlıklar, insanlık tarihi boyunca aslına vakıf olunamamış, gizli sebeplerden meydana gelen birtakım hastalıklar olduğu için cin ve şeytanlara nispet edilerek, “cin tutmuş, şeytan çarpmış” denile gelmiştir. Bu tür hastalıkların cin ve şeytana nispet edilmesi hakikat mi mecaz mı meselesi hep münakaşa konusu olmuştur...” Artık günümüzde birçok bedenî rahatsızlığın psikolojik sorunlar, stres ve gerilimden meydana geldiği bilinmekte ve dünyanın tıp otoritelerince kabul edilmektedir. Bu tür rahatsızlıkları cin ve şeytan çarpmasında aramak yerine, ruhsal birtakım nedenlerden kaynaklandığını araştırmak gerektiği kanaatindeyiz. Büyü ile ilgili uygulamalarHalkımız arasında yaygın olan kanaate göre, büyü yoluyla birtakım işlerin gerçekleştirileceği iddia edilmektedir. Bu konuyla ilgili olarak şunları ifade edebiliriz : Kadın ve erkeğin evlenmesini kolaylaştırmak, evlenen insanların cinsel arzularını yok etmek ya da yok olan arzularını geri getirmek, kısır olan kadınların kısırlığını önlemek, doğum yapmak isteyen kadının doğumunu kolaylaştırmak, çocuklarının düşmemesini sağlamak, konuşmayan ve yürümeyen çocukları tedavi etmek, karı koca veya bir başkasının arasına düşmanlık sokmak, sevgilerini artırmak, insanlara zarar veren hayvanların zararlarından korumak v.b. gibi hususlar büyü ile ilgili uygulamalar arasında yer almaktadır. Yukarıda ifade ettiğimiz konularla ilgili herhangi bir problemi olan insanlar, çaresizlik içinde büyü ve büyücülere başvurmaktadır. Bu işi meslek edinen insanlardan medet beklemektedir. Toplumumuzda başvurulan büyü ile ilgili uygulamaları aşağıda ele alacağız. Evlilik Aile, Türk toplumunda kutsal bir bağ olarak kabul edilmektedir. Evlilik, insan hayatının en önemli dönemlerinden birisidir. Hem kadın, hem de erkek için yeni bir başlangıcı ifade etmektedir. Her iki taraf da kurmuş olduğu bu bağın önemini kavrayarak, bir aile düzeni kurmak için çaba harcamaktadır. Bu nedenle bütün dinler evlilik kurumunu mukaddes kabul etmektedir. Evlilik yeni bir hayata ilk adımın atıldığı bir geçiş dönemidir. Bu sırada birtakım zararlı faaliyetlerin evli çiftleri etkilememesi için bazı önlemlerin alınmasını gerekli kılmaktadır. Gelini ve damadı bekleyen zararlı dış etkilerden korumak için bir kısım tedbirler almak gerekmektedir. Bu açıdan evlilik çağına geldiği halde kısmeti kapalı zannedilen kızların kısmetini açmak, damadın gerdek gecesinde cinsel gücünü bağlamak ve bağlandığı kabul edilen damatların bağlarını çözmekle ilgili uygulamalara çeşitli örnekler vererek konuya açıklık getirmek istiyoruz. Kısmet açmak Evlilik çağına geldiği halde bir türlü evlenme imkanı bulamayan kızlara halk arasında kısmeti kapalı gözüyle bakılmaktadır. Bu nedenle, kısmetinin açılmasını çabuklaştırmak için de birtakım uygulamalar yapmak gerekmektedir. Bu uygulamalar kızın kendisi tarafından yapıldığı gibi, yakınları tarafından da yapılmaktadır. Anadolu’da özellikle Doğu Karadeniz bölgesinde, Trabzon ve çevresinde kısmetin açılmasıyla ilgili uygulamaları şu şekilde sıralamak mümkündür : Kısmeti kapalı ve evlenecek çağı geçmiş bir kızın kısmeti açılmak istendiğinde, büyücü tarafından; önce bir kağıt üzerine göz resmi çizilir. Gözün üstüne ve altına Arapça Allah lafzı yazılır. Gözün sağına ve soluna mim harfi de eklenerek, kağıt muska haline getirilerek yedi kat muşambaya sarılır. Yedi defa “ya-sîn” sûresi okunur, evlilik çağı gelmiş delikanlıların bulunduğu yere doğru üflenir. Sonra da kız bu muskayı koltuğunun altında taşır. Yedi sabah çeşmeye giderek üçer yudum su içer. “Ya Allah bu su gibi kısmetim açılıp aksın” der. Arada bir de evlenmek istediği gence görünür. Ancak onun yüzüne bakmaz. Bu şekilde kırk defa yapan kızın kısmetinin açılacağına inanılmaktadır. Bu muskayı kızın kendisinin yaptırması gerekmektedir. Eğer araya üçüncü bir şahıs daha girerse, muskanın uğurunun bozulacağı düşünülmektedir. Aynı zamanda bu uygulamalar Anadolu'nun pek çok yöresinde de yaygın bir şekilde yapılmaktadır. Kısmeti kapanan kızların kısmetini açmak için yapılan diğer bir uygulama da şudur : ” Düğünü olan bir kızın, gerdek gecesi duvağından bir tel kopararak, onunla kendisine büyü yaptırması gerekmektedir. Büyü yaptırmak isteyen kız, gelinin odasına girerek duvağından aldığı teli üç gün içerisinde cinlerle irtibat kurduğuna inanılan bir büyücüye götürür. Cinci de teli aldıktan sonra üzerine üç düğüm vurarak uçlarını boş bırakır. Her düğümün üzerine büyü yaptıranın adını yedi kez söyleyip üfler. Kızın saçından da üç tel alarak onları duvak teli ile birbirine dolaştırarak sarar ve yediye bükerek bağlar. Üç gün günde yetmiş kez “euzübillah” diyerek yere tükürür. Üçüncü günün sonunda telleri üç kat muşambaya, muşambayı da yeşil bir yamaya sarar. Bunları otuz üç dikişle diker, her dikişte büyü yaptıran kızın adını söyleyerek, “fâtihul-kısmet” der. Bu şekilde yapılan muskayı kısmeti bağlı olan kız, boynuna asarak taşır. Kırk gün içinde onun da bir isteyeninin çıkacağına, yani kısmetinin açılacağına inanılmaktadır. Bu büyüyü yalnızca yaptıran kızla yapan kişinin bilmesi gerekmektedir. Aksi taktirde bu uygulamayı yapanın büyüyü bozacağı ve tutmayacağı kabul edilmektedir.” Büyülerin yapılışında dualar, renkler, günler ve sayılarında önemli bir rol oynadığı, bu uygulamadan anlaşılmaktadır. Aynı zamanda bu uygulama temas büyüsünün pratik bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu uygulamalardan başka Anadolu’nun birçok yöresinde Adana’da, Orta Toroslar’da, Gaziantep’te ve Afyon’da değişik şekillerde kısmet açma işlemleri yürütülmektedir. Bunlardan birisinde; kısmeti kapalı olan bir kız, Perşembe akşamı bir kilidi kilitler. Anahtarı yastığının altına koyarak sabah namazında ilk çıkana açtırır. Bu işlem üç cuma tekrarlanır. Bazen de kilidi dört yol ağzında açanlar olur. Kilit açma kızın kısmetini temsil etmektedir. Kutsal gün ve geceler vesile edilerek, kapandığı sanılan kısmetin açılacağı düşünülmektedir. Bu uygulamalar Anadolu halk inançlarının bir parçasını oluşturmaktadır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Mayıs 22, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 22, 2014 Güveyi bağlamak Bağlama işlemi daha ziyade evlilik esnasında genç gelinle, gerdek gecesinde damadın birleşmelerini ve cinsel isteksizlik duymalarını sağlamak için yapılmaktadır. Bağlama büyüsü bazen geline, bazen damada ve bazen de her ikisine birlikte yapılmaktadır. Bir kısım bağlama örneklerinde, damadın kestiği tırnak bağlamak niyetiyle bir yere gömüldüğünde, damadın cinsel isteksizlik duyacağına inanılmaktadır. Bu uygulama taklit büyüsüne bir örnektir. Gelinin ilk adet kanının bulaştığı herhangi bir şey alınıp gün doğumunda kırk parmak derinliğinde toprağa gömülürse, evlendiğinde bağlı kalacağı kabul edilmektedir. Ayrıca kurt kanı ile sigara kağıdına özel tılsımlar yapılarak, damadın kapısının eşiğine tılsımı yapan kişi gömer ve arkasına bakmadan oradan uzaklaşırsa, damat dört ayın hilali oluncaya kadar eşi ile birleşemeyeceği kabul edilmektedir. Yapılan bu tılsım bir ekmeğin üzerine çizilir ve ekmek nikah sırasında damadın evinin köpeğine yedirilirse, damadın bağlı kalacağı düşünülmektedir. Bu uygulamalar Konya, Gaziantep, Merzifon, Rize, Adana, Hatay Kahramanmaraş, Hakkari ,Yozgat, Malatya gibi illerimizde uygulanmaktadır. Yapılan büyülerde düğüm atmak da önemli bir yere sahiptir. Bu sebeple her çeşit düğüm, insanlar için büyülü görünmektedir. Özellikle kara büyüyü uygulayanların en çok başvurduğu yöntem, herhangi bir şeyi düğümleyerek amaçlarını gerçekleştirmektir. Özellikle nikah ve gerdek gecesi bağlanması düşünülen damadın ismini anarak, herhangi bir ipi düğümlemek, nikahın kıyıldığı anda bir kilidi kilitlemek, açık bir makası kapamak gibi uygulamalarla cinsel yakınlaşmanın gerçekleşmeyeceği kabul edilmektedir. Anadolu’nun çeşitli yörelerinde, özellikle; Sivas, Yozgat, Kütahya, Kahramanmaraş ve Kayseri gibi yörelerimizde bu uygulanmaktadır. Kutsal kitapların, büyü ile ilgili uygulamalarda kullanıldığını daha önce açıklamıştık. Özellikle Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinin büyücülükte kullanıldığını el-Hüseynî şu şekilde açıklamaktadır : “Bir kimsenin erkekliğini bağlayarak, cinsel isteksizlik ve ilişkide bulunmamasını sağlamak istersen, bir arşın uzunluğunda bir ip alarak, üzerine yedi düğüm atmalıdır. Her düğümü atarken de, el-Hakka sûresi’nin 28-32. ayetlerini okumalı, sonra da bağlamak istenilen erkek veya kızın isimlerini söylemelidir. Artık o andan itibaren o kimselerin cinsel ilişkide bulunmaları imkânsız hale gelir”. demektedir. Büyü yapmak için tavsiye edilen sûrenin ayetlerine baktığımızda, ne cinsel arzuyu bağlamak , ne de başka büyüleri yapmak amacıyla nazil olduğu görülecektir. Ayetlerin meali şudur : “Malım bana hiç fayda vermedi. Saltanatım da benden yok olup gitti. Onu yakalayın da bağlayın. Sonra alevli ateşe atın. Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincire vurun”. denilmektedir. Birkaç ayet öncesinde de, kitabı sol tarafından verilen günahkârların kıyamet günü başlarına gelenler anlatılarak öğüt verilmekte, onları dünya hayatında dikkatli davranmaları konusunda uyarmaktadır. El- Hâkka sûresinin 32. ayetinde geçen ; “sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincire vurun” şeklindeki lafızlarını gören büyücü, bu ayetlerin cinsel arzuları bağlanmak maksadıyla kullanılacağını düşünerek bu ayetleri büyü yapmak amacıyla kullanmaktadır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Mayıs 22, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 22, 2014 Bağlamayı Önlemek Veye Çözmek : Gelin ve damadın cinsel istek duymaması ve bağlı oldukları için cinsel ilişkide bulunmaya güçlerinin yetmemesidir. Onları bu durumdan kurtarmak amacıyla yapılan büyülere, bağlamayı önlemek veya çözmek denilmektedir. Kütahya, Sivas, Yozgat ve Kayseri gibi illerimizde, bağlı oldukları zannedilen kimseleri bu hallerinden kurtarmak için, ya nikah zamanını gizlemek, ya da büyüde kullanılan yöntemin tersini yapmakla cinsel isteksizliğin giderileceğine inanılmaktadır. Büyünün etkisiz hale getirilmesi, Güneydoğu Anadolu, Orta Toroslar, Gaziantep, Kahramanmaraş, Kütahya, Konya, Hakkari ve Kars gibi yörelerde; atılan düğümün çözülmesi, kapalı olan kilidin, makasın veya bıçağın açılması ve birtakım duaların okunmasıyla gerçekleşmektedir. Özellikle nikah esnasında eller dizlerin üzerine konulmakta ve parmakların açık tutulmasına özen gösterilmektedir. Böylece bu büyünün etkisiz hale gelmesi sağlanmış olmaktadır. Diğer bir uygulamada ise; bağlı olduğunu düşünen kişi, önce bir büyücüye başvurmakta, büyücü de şunları yaptırmaktadır : “ iki metre uzunluğunda bir ipe kolayca çözülebilecek şekilde yedi düğüm atılmaktadır. Ayrıca bir fincan su hazırlanıp, bağlı olan kişi, besmele çekip Felak sûresini okuyarak, ilk düğümün üstüne üflemektedir. Daha sonra da “benim için düşünülen büyüyü halleyledim” diyerek düğümleri birer birer çözerek yedinci düğüme kadar gelinmektedir. Düğümler tamamen çözüldükten sonra, ipi fincanın içindeki suya koyup suyu içmekte , sonra da ipi ateşe atıp yakmaktadır.” Bu büyü çözme işinde, yapılan uygulamanın tersi bir işlem yapılarak, düğümler tekrar çözülmekte ve istenilen hedefe varılmak istenmektedir. Sayıların ve ayetlerin gücünden istifade edilerek bu duruma bir gizem katılmak istenmektedir. Eski Türk inançlarının da etkisiyle ipi ateşte yakarak, ateşin temizleyici özelliğinden faydalanılmaktadır. Damadın cinsel isteğini bağlamayı önlemek için başvurulan diğer bir örneğe de şu şekilde yer vermek istiyoruz : “ Bağlandığını düşünen kişi, cinlerle ilişkisi olduğu kabul edilen bir büyücüye giderek durumunu anlatmaktadır. Büyücü de “Zilzal” sûresinden seçtiği birkaç ayeti bir kâğıdın üzerine aralıklı olarak yazmaktadır. Bu aralıklara birer zincir halkası biçiminde kıvrımlı çizgiler çizerek, her çizgiyi çizerken de “İhlas” sûresini okuyup üflemekte, kağıdın dört köşesine bağlı olan kişinin adını da yazıp bir daire içine almaktadır. Sonra bu kâğıdı ılık suda ezerek eritmekte, “kırk besmele “ çektirip bağlanan kişiye üç yudumda içirmektedir. Suyu içen kişi bir ocağın başına gelip oturmaktadır. İnandırıcılığını göstermek isteyen büyücü, cinlerini çağırdığını göstermek amacıyla birtakım hareketlerle kırk “Fatiha”, yedi “İhlas” okuyup ocağa üfleyerek büyülerin çözüldüğünü îma etmektedir. Bu uygulamalar bittikten sonra yedi buğday tanesine okuyup üfleyerek, bağlı olan kişiye vermekte, bu kişi de buğday tanelerini bir cuma gecesi evinin çevresinde ayrı ayrı gömüp, üzerlerine birer bardak su dökmektedir. Üç gece tanelerin gömüldüğü yeri kimseye görünmeden dolaşmaktadır. Gerdeğe gireceği veya hanımıyla buluşacağı gece, büyücünün verdiği muskayı sağ göğsünün üstüne içerden kimsenin görmeyeceği şekilde gömleğine iliştirmektedir. Yazılan bu muskanın içeriği şu şekildedir : Bir kağıt parçasına bir üçgen çizilerek, üçgenin içine Arap alfabesinden kırk bir “sin”, kırk bir “cim”, yedi “nun”, kırk “elif”, yirmi sekiz tane eski rakamlarla dört sayısı yazılmaktadır. Bu kâğıt üçe katlanarak boş kısımlarına erkeğin adı yazılarak, yine üçe katlanmakta, üç kat muşamba ve iki kat beze sarılıp dikiş atılmadan mumla yapıştırılmaktadır. Erkeğin başarıya ulaşmasıyla birlikte, muska ıssız bir yerde toprağa gömülmektedir”. Böylece damat bu rahatsızlığının ortadan kalktığına inanmaktadır. Aslında bu ve buna benzer rahatsızlıklar, psikolojik ve heyecana bağlı rahatsızlıklar olup, geçici hastalıklar olduğu bilinmektedir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Haziran 23, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 23, 2014 Doğum Doğum, insan hayatının önemli ve mutlu bir olayı olarak kabul edilmektedir. Türk toplumunda bir sevinç kaynağı olduğu gibi, aynı zamanda tabiatın da sırlı bir olayı olarak da düşünülmektedir. İnsanlar genellikle yeni bir başlangıç olan doğum olayını, zararlı dış etkiler ve tabiatüstü güçlerin tesirinden gelen tehlikelerden korumak için bir takım çarelere başvurmak gerektiğini düşünmektedirler. Anadolu’nun birçok bölgesinde, doğumun gerçekleşeceği zamana kadar birtakım âdet, batıl inanç ve büyü ile ilgili uygulamalar bulunmaktadır. Bu uygulamalarla ilgili pratikleri aşağıda misaller vererek açıklayacağız. Kısırlığı gidermek Türklerde soyun devam etmesi için çocuğun varlığı, özellikle erkek çocuğa sahip olmak çok önemsenmektedir. Bunun için de soyunda kısırlık görülmeyen ailelerin kızlarıyla evlenilerek, ileride soyunun devam etmesi sağlanmış olmaktadır. Buna rağmen evlendiği kadın gebe kalamıyorsa, bu durumda pek çok çareye başvurulmaktadır. Evlendiği halde birkaç yıl çocuğu olmayan bir kadının kısa sürede gebe kalmasını sağlamak için Trabzon, Giresun ve Rize gibi yörelerimizde şu yollar denenmektedir : “ Bir kırlangıç avlandıktan sonra sol kanadı bütün olarak kesilip alınmakta, üç gün ay ışığında bırakılarak, kısır kadının da adı söylenip, kuşun kanadı bir ocağın çevresinde yedi kez döndürülmektedir. Bu sırada kırk defa “ya Kâdir” cümlesi okunarak ocağa üfürülmektedir. Kuş kanadı üzerine kadının ismi yazılarak bir muşambaya sarılmakta ve bir ipek iplikle bağlanıp bir kıyıya bırakılmaktadır.” Ülkemizde tıbbın imkanlarının gelişmediği dönemlerde görülen bu uygulamaların diğer bir örneği de şöyledir: “Cinlerle irtibatı olduğu sanılan bir büyücüye müracaat edilmektedir. Büyücü gebe kalamayan kadının boğazına “Yasin” sûresini okuyup üfleyerek, yedi sabah, ezandan önce aynı şekilde okunma işlemi yapıldıktan sonra muşambaya sarılı kuş kanadını kadının yattığı odanın saçağına saklamaktadır. Büyücü, kadına yedi günden sonra kendisinin hazırladığı ve okunmuş diye tabir ettiği şerbeti içirmektedir. Kadının göbeğinin biraz altına “Fetih” sûresini yazdıktan sonra, ılık su ile silmektedir. Üç kez “Zilzal” sûresini okuyup, yazının silindiği yere üflemektedir. Kadın evine dönüp yıkanarak, iki rekat namaz kıldıktan sonra tövbe edince, kısırlığının gideceğine inanılmaktadır. Bu büyü kadının aybaşı oluşundan dört ya da altı gün sonra yapılarak, aybaşı dönemlerinde kırk gün sürdürülmektedir. Bunu yalnız kadınla büyücü bilmelidir. Üçüncü bir kişinin duymasıyla büyünün etkisinin ortadan kalkacağına inanılmaktadır.”2 Bu ve bunun gibi uygulamalarda, sûre ve ayetlerin mahrem biri tarafından göbeğin altına yazılarak, tekrar silinmesi işleminin hoş karşılanması düşünülemez. Şu halde büyü, acizlik ve güçsüzlükten doğmaktadır. İnsan isteğine ulaşamayınca, istediğini elde edebilmek için büyüye başvurmaktadır. Bu sayede olayları kendi gönlünce oluşturmanın yöntemi ve özlemini duymaktadır. İstanbul, Balıkesir ve Bursa gibi illerimizde kısırlığın giderilmesi ve gebe kalınması için başvurulan diğer yöntemleri de şu şekilde sıralayabiliriz : “ Kısır kadın, çocuk sahibi olabilmek için, yeni doğurmuş bir kadının çocuğunun eşi üstüne oturtulmaktadır. Ya da çok çocuk sahibi bir erkeğin ceketini giyip, yatmakta, veya çok çocuklu bir kadının evindeki kıl çuval ile yuvarlanmaktadır.” Bu ve buna benzer uygulamalar, doğurganlık özelliğine sahip kişilerle bir şekilde bağlantı kurarak, gebe kalmayı hedeflemektedir. Bu durum, bir insanla ondan ayrılan bir parça arasındaki temasın, bir birini etkileme gücünden kaynaklanan temas büyüsüne bir örnektir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Haziran 30, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 30, 2014 Doğumu KOLAYLAŞTIRMAK Doğum esnasında oluşabilecek güçlükleri gidermek, doğumun kolay olmasını ve çabuk bir şekilde doğumun gerçekleşmesini sağlamak amacıyla bir kısım yöntemlere başvurulmaktadır. Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde özellikle, Erzincan, Erzurum, Kahramanmaraş ve Gaziantep’te uygulanan bu yöntemlerden bazıları şunlardır : “Öncelikle bazı yatır ve evliya türbeleri ziyaret edilerek, dualar yapılmakta, kilitli olan her şey açılmaktadır. Özellikle kapı, gebe kadının saçlarındaki örgüler, düğümler, tarladaki çitler ve kilitli sandıklar açılmaktadır”. Çocuğu kötü ruhların etkisinden korumak için, evdeki yüklüğün üstüne bir beyaz bez serilip, ateş üstüne bir parça yağ atılmaktadır. Bu uygulamalar Kazak Türkleri arasında da görülmektedir. Ateş kültünün izlerini taşıyan bu inançlar ve yatır ziyaretleri, ata ruhlarını memnun etme inancının, günümüzde de varlığını sürdürdüğünü göstermektedir. Böylece doğumun kolay ve sıkıntısız olmasına çalışılmaktadır. Bir saksı üzerine bir kare çizilerek, çizilen karenin içine dokuz kare daha çizilip, bütün karelerin içindeki sayıların her yönden toplandığında, toplamlarının on beş olmasına dikkat edilmektedir. Vefk adı verilen bu tılsımlı karelerle birlikte yeni ve kullanılmamış bir çanağın üzerine de “Fatiha” sûresi yazılarak, bal şerbeti, yağmur suyu veya zemzem suyu ile silinerek doğum sancısı çeken kadına içirildiğinde, doğumun kolay olacağına inanılmaktadır. Bu uygulamada dikkat çeken husus, büyülü rolleri olduğu kabul edilen isim, sayı ve ayetlerin kullanılmasıdır. Zemzem veya yağmur suyunun taşıdığı sanılan gücün, içirilmek suretiyle gebe kadına geçeceği düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Bu uygulamada da temas büyüsünün izleri görülmektedir. “Fatiha” kelimesinin taşıdığı anlamdan dolayı, çocuğun dünyaya geliş yolunun açılmasını sembolize ettiğini düşünmekteyiz. Sivas ve çevresinde yapılan bir diğer uygulamada da; doğum yapacak kadında gebelik belirtileri veya sancılar başlayınca, ya bir güvenilir kadınla ya da tek başına doğumu kolaylaştırmak amacıyla muska yazdırmaya büyücüye gidilmektedir. Birinci gün; kadın, büyücü tarafından okunan şerbeti üç yudumda içerken, büyücü de besmele çekip kadına doğru üflemektedir. Daha sonra “Nas” sûresini okuyup kadının çevresinde bir defa dönmektedir. İkinci gün; büyücü, kadını bir iskemleye oturtarak, üç “İhlas”, üç defa da “Fatiha” sûresini okuyarak karnına üflemekte ve kadının göğsüne üç damla ılık su damlatmaktadır. Suyu damlatırken de yedi defa “maşallah sübhanallah” diyerek göğsüne doğru üflemektedir. Bir süre sessiz kalarak, tekrar kadının çevresinde dönüp, kırk “Sünhanallah”, kırk “İnşallah”, yedi “Ya Hayyulkayyûm” ve bir defa da “Eşhedüenlailaheillah” deyip, kadının başına, yüzüne ve dizlerine üflemektedir. Sonra da okunarak soyulmuş bir elmanın yarısını yedirmektedir. Kadın elmayı yerken büyücü de “Kamer” sûresini seslice okumakta ve sûre bitince “euzübillah ya Allah” diyerek kadına doğru tükürür gibi yapmaktadır. Üçüncü gün ise; bu işlemler tekrarlandıktan sonra, eğer bir muska yazılmışsa kadının boynuna takılmaktadır. Yazılmamışsa, yedi gün içinde bir sabah ezanından sonra gelip muskayı almasını; ancak gelirken kimseden habersiz ve gizli gelmesini söylemektedir. Yoksa muskanın etkili olmayacağını ifade etmektedir. Kadına, muskayı sadece yıkanırken çıkarması gerektiğini, yıkandığı yerde de yüksekçe bir yere koymasını veya asmasını telkin etmektedir. Bu muskayı üzerinde taşıdığı sürece gebelik sıkıntılarından, doğum sancı ve ağrılarından kurtulacağını ifade etmektedir. Doğumdan yedi gün sonra muska çıkarılıp, yatak odasında yüksekçe bir yere konup, bir daha gebe kalındığında tekrar muska boyuna takılmalıdır. Bu şekilde yapılan uygulamalar hem büyüyü yapana, hem de muskaya özel bir önem atfedilmesini sağlamaktadır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Haziran 30, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 30, 2014 konu uzayıp gidiyor elimden geldiğince aktaracağım bilmiyorum ilginizi çekiyor mu ? Küçük bir ayrıntıyı atlamak istemiyorum . Malum forum, islami bilgilerin paylaşılmasına belli ve geçerli sebeplerden ötürü izin vermiyor . Bizler de bu kurala uyuyoruz uymak zorundayız . Ancak yukarıda ki konuda bolca islami bilgi var . Konunun başlığı ve içeriğine sadık kalmak adına bunları da ekliyorum Herhangi bir karşılaştırma yapmadan yüceltmeden yada yermeden . Zira konu içeriği belli. Bu yüzden kendime ayrıcalık yaptığımı düşünmeyin Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2014 Çocuğun düşmesini önlemek Anadolu’da bazı kadınlar, doğacak çocuklarını düşürmemek için bir takım büyüsel işlem ve inançlardan faydalanmaya çalışmaktadır. Sık sık çocuk düşüren kadınlara için de “mekirli, tıpkılı ve tıvgalı” gibi deyimler kullanılmaktadır. Bu ifadeler, bir çeşit öldürücü ve kötü bir ruhun varlığını düşündürmektedir. Bu durumda olan kadınlar her nereye giderlerse gitsinler, içinde bulundukları hal kendilerini takip etmektedir. Buna benzer rahatsızlıklardan kurtulmak için de Sivas, Tokat, Zile ve çevre illerde şu uygulamalara başvurulmaktadır : “Bir kertenkele yakalanarak, bir teneke kutu içine diri diri hapsedilmektedir. Doğum yapacak kadının bu kutuyu muska haline getirip, boynunda taşıması gerekmektedir”. Bu uygulamada çocuğun düşmesine sebep olan ölümün, bir başka şeye geçmesi sağlanmaktadır. Bir başka işlemde de; anne doğacak çocuğu için hazırladığı toprağı (höllük) karnına sürdükten sonra, yeni doğmuş bir çocuğun evine gizlice dökmektedir. Böylece, doğacak çocuğu için hazırladığı toprağı karnına sürerek ölümün kendisinden uzaklaşıp, yere temasını sağlamaktadır. Toprağı yeni doğmuş çocuğun evine serperek de, bu çocuk gibi kendi çocuğunun da düşmeden doğumunu sağlamayı hedeflemektedir. Çok çocuk düşüren kadınların düşük yapmalarını önlemek için baş vurulan yöntemlerin bazılarında da şu uygulamalar yapılmaktadır : ” Doğuma hazırlanan kadın bir büyücüye götürülüp, büyücü tarafından beline bir ip bağlanarak, ipin ucuna da bir ilmek atılmaktadır. Büyücünün okuduğu bir kilit, ipin bir yerine bağlanarak kilitlenmektedir. Kadın doğum yaptığında da kilit tekrar açılmaktadır.” Bu sayede çocuğun düşmemesine çalışılmaktadır. İpin bağlanması çocuğun yaşaması ve düşmemesini sembolize etmektedir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ağustos 7, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 7, 2014 Yaşamayan çocuklarla ilgili uygulamalar Bazı kadınların doğan çocukları ya doğumdan birkaç gün sonra, ya da birkaç yaşına gelmeden ölmektedir. Halk arasında çocuğun dünyaya gelmesi, onun birtakım kötü ruhların etkisine maruz kalacağı düşüncesini de akla getirmektedir. Bu düşünceden hareketle, birtakım büyüsel uygulamaya müracaat edilmektedir. Çocukları yaşamayan veya belli bir müddet yaşayıp da ölen aileler, çocuklarını hayatta tutabilmek için; Sinop, Ordu, Antalya, Balıkesir, Kayseri, Çorum ve Yozgat gibi illerimizde şu pratikleri uygulamaktadır : “Dünyaya gelen çocuğu, çocukları hiç ölmemiş bir kadın satın alarak, gömleğinin içinden üç defa geçirmektedir. Bu kadın çocuk emzirilmeden önce onu alarak delik bir kayadan üç defa geçirmektedir. Çocuğun kayadan geçirilişinde, kayaya bir nal çivisi çakılmaktadır. Kadın hiç kimseyle konuşmadan ve arkasına bakmadan oradan uzaklaşmaktadır Böylece çocuğu fazla yaşamayan kadın, çocuğunu satarak, bu satma işlemiyle çocuğuna ilişeceğini düşündüğü kötü ve öldürücü ruhun etkisinden, artık onu sattım benim değildir diyerek kurtarmak istemektedir. Çocuğu satın alıp gömleğinin içinden geçiren kadın da, bu çocuk artık benimdir demek suretiyle çocuğun ölümünü engellemeye çalışmaktadır. Kayadan geçirme ve kayaya çivi çakma işlemiyle de, ölümün kayaya isabet etmesini ve çocuğun kaya gibi sağlam olmasını ifade etmektedir. Ülkemizde al basması olarak bilinen ve genellikle lohusa dönemindeki kadın ile, yeni doğan çocuğun kırk günlük süre içinde, kırk basması tabiriyle ifade edilen cin, şeytan ve kötü ruhların etkisine uğradığı düşünülerek, çocukların yaşamadığına inanılmaktadır. Bu durumda çocuğun ölümünü engellemek için muska yazdırma geleneğine başvurulmaktadır. Yazdırılan muskayı anne babanın taşıdığı gibi, çocuk da taşımalıdır. Çocuğu muskayı yazacak büyücülere ya babası ya da güvenilir bir kişi götürmelidir. Çünkü anne kırkını doldurmadığı için dışarı çıkmamalıdır. Muskayı yazacak kişi çocuğu kucağına alarak “Subhanallah Maşallah” diyerek yanan ocağın üzerinde yedi defa dolaştırmaktadır. Bu arada Kur’an’dan kısa sûreler okuyarak hem ocağa, hem de çocuğa üflemektedir. Çocuğu yüksekçe bir yere bırakarak, bir kağıdın üzerine yüz bir çizgi çizmektedir. Kur’an’dan kısa bir sûre yazarak, kağıdı ılık bir suda ezdikten sonra; o sudan çocuğun yüzüne üç damla damlatırken de yedi defa “ya Hay” demektedir. Kalan suyu da çocuğu getirene vererek, yıkanması esnasında, çocuğun yıkanacağı suya katmasını söylemektedir. Bu uygulamada, çocuğun ocak üzerinden geçirilmesiyle, ateşin temizleyici özelliği ve kötü ruhları kovmasına vurgu yapılmak istenmektedir. Bu sayede çocuğun yaşamasını temin ederek, ölmemesi sağlanmış olmaktadır. Muskaları sadece büyücüler yazmamakta ve her muska büyü anlamına gelmemektedir. Ülkemizde acze düşen insanlar her çareye başvurduktan sonra son çare olarak muska yazan bazı hocalara da müracaat ederek, Kur’an ayetlerinin şifa özelliğine sığınmaktadır. Diğer bir uygulamada da; yapılan bu işlemlerin sonunda muskayı yazan kişi, bir kağıda çocuğun alnı büyüklüğünde bir daire çizerek, dairenin ortasına çocuğun ismini, ismin çevresine “Nuh” sûresinin bazı ayetlerini yazıp, dairenin etrafına da yüz bir nokta koyarak, yedi “mim”, üç “elif”, yazmaktadır. Bu uygulamalar çocuğun Nuh peygamber gibi uzun süre yaşamasını sembolize etmek içindir. Dairenin çevresindeki yüz bir nokta da çocuğun yüz bir yıl yaşaması dileğini, “mim”ler peygamberimiz Hz Muhammed’in (S.A.V) aracılığını, “elif”ler ise Allah’ın yardımını dilemeyi göstermektedir. Bu muskayı taşıyan çocukların kolay kalay ölmeyecekleri kabul edilmektedir. Bu tür uygulamalarla halkımız çaresizlik içinde çocuk özlemini gidermenin yollarını aramak için baş vurmaktadır. Genelde de büyü yöntemini bir çıkış yolu olarak görebilmektedir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ağustos 7, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 7, 2014 Geç yürüyen çocuk Normal süresi içinde yürümeyen veya yürümesi geciken çocukların yürümesini teşvik etmek için, halk arasında bazı uygulamalar yapılmaktadır. Özellikle yürümeyi taklit eden oyunlarla, yatırları, evliya kabirlerini ve kutsal bilinen mekan ve kişileri ziyaret ederek, onların yardımına sığınmak ve bu tür özürlerden kurtulmak için birtakım işlemler yapılmaktadır. Yürümeyi teşvik etmek için Sivas, Zara ve Ereğli gibi yörelerimizde yapılan uygulamalar şunlardır : Yürümesi geciken çocuğun ayağına kırmızı bir ip bağlanarak, önüne çocuğun sevdiği yiyecekler konulduktan sonra, iki kişi gelerek, birisi çocuğun önündeki yiyecekleri alıp kaçmaktadır. Diğeri de çocuğun ayağındaki ipi kestikten sonra arkadaşını kovalamaktadır. Bu uygulamada yürüme yeteneği ve koşmayı taklit ederek, çocuğun yürümesini engelleyen durumu ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Çocuğun ayağındaki ipi çözmek de , ayaklarının bağının çözülmesi ve yürümesini sağlamak içindir. Yine geç yürüyen çocuğun iki ayağı bağlanarak, ayağına sağlam bir kadının eline bir makas verilerek, Cuma günü bir camiye gönderilmektedir. Çocuğun ayağındaki bağ, camiden ilk çıkan kişiye kestirilmektedir. Böylece dinin de gücünden faydalanılarak çocuğun yürümesine çalışılmaktadır. Bu uygulama bazı yörelerimizde yeni yürümeye başlayan çocukların düzgün yürümesi için adak kesme diye yapılmaktadır. Bir diğer uygulamada ise; ayın ilk Cuma gününden başlayarak, üç Cuma salâ verilirken, çocuk herhangi bir şey içine konularak veya kollarından tutulup sallanılarak yapılmaktadır. Sallanırken de “salladım salâya, yürüsün öbür cumaya” cümlesi söylenmektedir. Yapılan bu işlemler, günümüzde tıbbın imkanlarına başvurmadan hala varlığını sürdürmektedir. Bu uygulamalarla, çocuğun nasıl bir hastalığa tutulduğu araştırılmadan, büyüsel işlemlere müracaat edilmektedir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ağustos 16, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 16, 2014 Konuşmayan veya geç konuşan çocuk Vaktinde yürümeyen çocukta olduğu gibi, zamanında konuşmayan veya geç konuştuğu düşünülen çocukların da bu kusurunu gidermek için bir takım çarelere başvurulmaktadır. Bu durumda olan çocuklar için de baş vurulan yöntem, taklit büyüsüne benzeyen yöntemlerdir. Bu uygulama için Gaziantep, Sivas, Zara, Şarkışla ve Ereğli gibi yörelerimizde şu işlemlere baş vurulmaktadır : Konuşmayan veya geç konuşan çocuklar, bir ziyaret yeri veya camiye götürülerek, buranın anahtarı çocuğun ağzına sokulup, döndürülmektedir. Yine dili dönmeyen çocuğun ağzına Cuma günü müezzin sala vermek için minareye yöneldiğinde, kapıyı açmadan önce anahtarı çocuğun ağzına koyarak açmaya çalışmaktadır. Bu uygulamalar, bir şeyi açmayı hedefleyen bir araçla yapıldığında, kişiyi de maksadına ulaştıracağı düşüncesinden doğmaktadır. Dolayısıyla taklit gerçeğinden yola çıkılarak böyle bir işleme müracaat edilmektedir. Bir başka uygulamada da, geç konuşan çocuğun dilinin altındaki dil bağı kesiliyor gibi yapılarak dilinin çözülmesine çalışılmaktadır. Diğer bir işlemde ise, geç konuşan çocuk ahırdaki hayvanların yem yediği yere bağlanarak; “malsan mele, insansan söyle” ifadesini söylemek suretiyle dilinin bağı açılmaya çalışılmaktadır. Bu işlemlerde de benzer benzeri doğurur prensibinden faydalanılmaktadır. Halk arasında yapılan bu uygulamalarla, taklit büyüsüne baş vurularak, çocuğun konuşması sağlanmak istenmektedir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2014 c) Karı-kocanın arasını ayırmak Anadolu halk inanışlarında karı kocanın aralarına soğukluk vermek, sevgilerini söndürmek, aralarına kin ve düşmanlık sokmak ve ayrılmalarına sebep olmak için birtakım büyüsel uygulamalar yapılmaktadır. Karı-kocanın arasını açmak isteyen büyücülerin ortak fenomeni domuz olmaktadır. Her halükârda ondan yararlanan büyücüler, onun etini, yağını ya da kıllarını büyüde bir öge olarak kullanarak, maksada ulaşmayı denemektedir. Özellikle Doğu Karedeniz bölgesinde başvurulan uygulamalardan bazı örnekler şunlardır : Karı ile kocanın ayrılığını isteyen kimse, domuz yağını yemeğe yetecek kadar bir parça kestikten sonra duman isiyle kurutup, ayrılması istenilen kişiye yedirmelidir. Bu yemek yedirilmeden önce yedi rekat namaz kılmak gerekmektedir. Ancak namaz kılarken kıbleye değil mezarlığın bulunduğu yöne yönelmek gerekmektedir. Eğer mezarlık kıble yönünde ise, namaz gizlice mezarlık yakınında, mezarlığa yönelerek kılınmalıdır. Domuz yağı, ayrılması istenilen kişilerin yemeğine katıldıktan sonra, kırk bir defa “ya Sübhanallah” çekilerek, geriye doğru üflendiğinde, üç gün bu yağın katıldığı yemekten yiyen kişilerin aralarında bir düşmanlık ve nefretin başlayacağına inanılmaktadır. Bu uygulamada kılınacak namazın kıbleye değil de mezarlığa doğru olması, büyünün gayesinin, dinî ögeleri de kullanarak amacını gerçekleştirmeyi düşündüğünü ortaya koymaktadır. Birbirlerinden ayrılması istenilen kişilerin, evlerinin çevresinde bir cuma gecesi üç defa gizlice dolaşarak, üç tel domuz kılı alınır. Daha sonra üç defa Fatiha, üç defa da İhlas sûreleri okunarak kıllara üflenir. Bu esnada büyü yapılanların isimleri söylenir. Domuz kılları ikinci cuma gecesi, çevresinde dolaşılan evlerin etrafına, bir üçgen oluşturacak biçimde toprağa gömülürse, o evde oturan karı koca, kılar çürüyüp yok oluncaya kadar birbirlerinden uzak durmaya ve yalnız kalmaya çalışırlar. Bu büyülerle ilgili yapılan işlemlerde taklit büyüsünden İstifade edilmektedir. Yapılan diğer bir uygulamada ise; ayrılması düşünülen kişilerin isimlerinden faydalanılmakta ve bu uygulamalarda, kaşıklar kullanılmaktadır. Kaşıklar bu kişilere benzetilip, ayrılık amaçlanmaktadır. Ayrılık amacıyla baş vurulan bu uygulamalar şu şekilde yapılmaktadır : Bir tahta kaşığa ayrılmak istenen karı ile kocanın isimlerini veya tek başına ayrılması düşünülen kişinin ismini yazarak, kaşıklar arka arkaya getirilmektedir. Yeni ölmüş veya gömülmüş birinin mezarı açılarak, mezardan bir kefen parçası alınıp, kaşıklar buna sarılmak suretiyle mezara gömülmektedir. Bu işlemden sonra ayrılmak istenen kişilerin birbirlerine ölü gibi davranacağı düşünülmektedir. Kur’an-ı Kerim’in bazı sûre ve ayetleri, karı ile kocanın arasına kin, nefret ve düşmanlık sokarak ayrılmalarına sebep olmak için büyü yapmak maksadıyla kullanılmaktadır. Bu konuda büyücüler şu uygulamayı yapmaktadır : “ İki kişinin arasını açmak, aralarına kin ve düşmanlık sokmak istediğin de, Münâfikûn sûresinin ayetlerini temiz bir kağıda yazarak, ayrılması istenen kimselerin bulundukları yere gizlice koymak veya yazılan ayetleri gömmek gerekmektedir.” Diğer bir işlemde ise; “ beyaz bir bal mumu alınarak, bal mumundan iki insan şekli yapıldıktan sonra, bunlardan her birinin üstüne, ayırmak istenilen kişilerin her birinin annesinin ve kendilerinin isimlerini yazılmalıdır. Sonra büyükçe bir kağıda Münâfikûn sûresi ile kağıdın üzerine bal mumundan yapılan o iki insan şeklini sırt sırta gelecek şekilde yerleştirmelidir. İki adet küçük dikiş iğnesini de bal mumlarının arasına koyarak, iğnenin ucu ile başının şekillere batmayacak biçimde yerleştirilmelerine dikkat edilmelidir. Sonra da o kağıtları özenle şekillerin üzerine bükerek sarıp, küçük bir paket haline getirmelidir. Bu paket eski bir kabir içine gömüldüğün de, isimleri yazılı olan kişilerin bir daha bir araya gelemeyecekleri ve aralarındaki kin ve düşmanlığın devam edip gideceği ifade edilmektedir.” Bu uygulamalardan da anlaşıldığı gibi, Kur’an ayetleri insanlar arasına fitne ve nifak sokmak, fal bakmak ve büyü yapmak amacıyla değil, yeryüzünü ıslah etmek, dünya ve ahirette huzur ve mutluluk sağlamak amacıyla indirilmiştir. Münâfikûn sûresinde yüce yaratıcı münafıkların durumlarını, tutum ve davranışlarını anlatmaktadır. Ancak büyücüler bu sûreyi karı-kocanın arasını ayırmak, kin ve nefret sokmak amacıyla kullanmaktadır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2014 Karı-kocanın arasını düzeltmek Halk arasında, büyü yapılarak ayrıldıkları düşünülen ve birtakım sebeplerle aralarına uyuşmazlık giren karı kocanın; tekrar kavuşmaları ve aralarındaki sevgi bağının yeniden oluşması için birtakım büyüsel işlemlere başvurulmaktadır. Genellikle bu büyülere ak büyü denilmektedir. Karı kocanın aralarını düzeltmek için baş vurulan yöntemler şunlardır : Özellikle karı ile kocadan herhangi biri, araya bir aracı koymadan gizlice bir büyücüye gitmektedir. Büyücü, karı-kocanın aralarındaki gerginliğin nedenlerini araştırdıktan sonra, olayın kaynağını bir de cinlere sormak gerektiğini söyleyip, cinlerden yardım almanın gerekliliğine işaret etmektedir. Bundan sonra da nasıl bir yol takip edeceğine karar vermektedir. Büyücü, ilk önce mor mürekkep kalemiyle “Meryem sûresi”ni bir kağıda yazmaktadır. Yazılanları küçük bir tas ılık suda erittikten sonra, üç sabah kendisine başvuran kişiye yedi damla içirerek, yedişer damla da başına damlatmaktadır. Üçüncü gün kalan suyu, yedi damla içirdikten sonra, kendisine başvuran erkekse başına, kadınsa iki göğsünün arasına dökmektedir. Suyu dökerken de yedi defa “Bismillah ya Allah” diyerek, suyu döktüğü yere doğru üflemektedir. Dört gün ara verdikten sonra, yedinci günü yine Meryem sûresini yazıp, düzenlediği muskayı görünmeyecek şekilde boyunlarında taşımaları için büyü çözdürmeye gelen kişilere vermektedir. Büyücü, bu işlemlerin uygulanmasından sonra, en az yedi en çok da dokuz gün sonra karı-kocanın aralarındaki soğukluğun yumuşamaya, düşmanlıkların da sevgiye dönüşmeye başlayacağını ifade etmektedir. Karı koca arasındaki gerginliliklerin nedenleri ve niçinleri sorgulanmadan ve uygun çözüm yollarına baş vurulmadan yapılan bu uygulamalar, bazen insanın içine düştüğü problemleri daha da derinleştirmektedir. Ayrıca sorunlar çözülmeyip, içinden çıkılmaz bir hal alabilmektedir. Ayrılık nedeniyle araları açılan karı kocanın, aralarındaki sevginin uzun soluklu olması ve bir ömür boyu bir daha bozulmaması için de şu uygulama yapılmaktadır. Büyücü, iki avuç büyüklüğünde bir kağıdın üzerine büyükçe bir daire çizer. Dairenin dışına karşılıklı olarak kara kocanın isimlerini yazar. Dairenin içine de “Nisa” sûrenin herhangi bir ayetini siyah is mürekkebiyle yazdıktan sonra, üç kat muşambaya; üç kat muşambayı da üç kat yeşil beze sarar, karı kocanın isimlerini oluşturan harfler adedince dikiş atar. Her dikiş atışında da bir besmele çekip, karı kocanın isimlerini söyler. Yapılan bu muska ya yatağın baş ucuna uygun bir yere asılır, ya da her akşam yastığın altına konur. Böylece muska, orada durduğu müddetçe karı-koca arasındaki sevginin de sürüp gideceğine inanılır. Ayrıca, bu muskaya yıkanıp abdest almadan el sürülürse, karı kocanın aralarındaki sevginin biteceği ve tekrar geçimsizliğin başlayacağı düşünülür. Bu uygulamada renklerin, sayıların ve dinimize ait değerlerin kullanılması, büyü ve büyücüye duyulan güveni artırmak ve müracaat eden muhatabın da sevgisini kazanarak, yapılan işlemin ne denli güvenilir ve hassas olduğunu ortaya koymak içindir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2014 İnsanların Sevgisini Kazanmak Yukarıda açıklamaya çalıştığımız büyü uygulamalarına dair örneklere paralel olarak, insanların sevgisini kazanmak ve onlara sevimli görünmek için yüce Allah’ın “Gani ve Rauf” isimleri kullanılmaktadır. Özellikle bu konu ile ilgili uygulamalar da şöyle yapılmaktadır : “Cenab-ı Hakkın “Rauf” ismini bir kağıt üzerine yazarak, kenarına da size sevgi ve saygı duymasını istediğiniz kişilerin isimlerini, hizmetçi meleklerden olan “Eryail” ismini de hurufu mukatta’a olarak yazdıktan sonra, üzerine 2083 defa “Ya Rauf” şeklinde okuyarak üzerinde taşıyan kişi, isimlerini yazdığı kişileri büyüler, bağlılıklarını ve sevgilerini kazanır.” denilmektedir. Diğer bir uygulamada ise : “Yüce Allah’ın isimlerinden “el- Gani” ismi şerifinin etrafına, hizmetçi meleklerden olan “Atyail” isimli meleğin de ismini, icabet saatinde ve uygun bir zamanda yazarak üzerinde taşıyan kişiye, herkesin kalbi sevgiyle dolar ve herkes tarafından sevilir” denilmektedir. Her iki büyü örneğinde de Allah’ın isimleri ve hizmetçi meleklerden olduğu ileri sürülen “Atyail ve Eryail” isimleri dikkat çekmektedir. Bu isimlerin İbranice olduğu düşünüldüğünde, yapılan büyülerin kaynağı da anlaşılmaktadır. Bu sayede, yapılan büyülere bir olağanüstülük ve gizem katılmak istenerek muhataplar etkilenmeye çalışılmaktadır. Herhangi bir kimsenin veya evlenmeyi düşündüğü kişinin sevgisini kazanmayı isteyenler, muhatabının saçlarını ele geçirmekle işe başlamaktadır. Bu uygulamada en önemli materyal kişinin saç telleridir. Bu büyü uygulamasında dikkati çeken hususun taklit büyüsü yöntemi olmasıdır. Önce bir büyücüye müracaat edildikten sonra, büyücü de, onlara şu uygulamayı yapmaktadır : Erkek veya kızın saçlarından yedi saç teli alınıp, bir yeşil ipliğe bağlanarak, üç defa bükülür. Üzerinde erkeğin ya da kadının ismi yazılı kağıda saçlar sarılır. Kağıt bal mumu ile açılmayacak şekilde tutturulur. Üç gün beklendikten sonra, sevgisi elde edilmek istenilen kişilerin isimleri günde yetmiş kez söylenip, evine doğru üfürülür. Üçüncü günün sonunda saçlar bal mumlu olarak bir muşambaya sarılarak, kız veya oğlanın evinde ocağa yakın bir yere gizlenir. Ocak yanıp ısındıkça sevgisi elde edilmek istenilen kişilerin de kalbi ısınmaya başlar. Elde edilmek istenilen maksada ulaşılınca da, saçlar gizlice ocak başından alınarak ıssız ve ıslanmayacak bir yere gömülür. Anadolu’da halkımız arasında varlığını sürdüren bu uygulamalar, çaresizlik ve bilgisizliğin bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Kasım 25, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 25, 2014 Bir kimseye kurşun tesir etmemesi Anadolu’nun birçok bölgesinde, halk arasında yaygın olan kanaate göre bir kimseye kurşun tesir etmemesiyle ilgili birçok olay anlatılmaktadır. Anlatılan bu olaylarda başvurulan büyü uygulamaları şunlardır : “Kur’an-ı Kerim’in Hûd sûresini yazıp, çevresine de Hadîd sûresini yazdıktan sonra, üzerine yirmi bir defa Mülk sûresini okuyarak, bir muşambaya saran kimse, bunu üstünde taşırsa, Allah’ın izniyle ona kurşun tesir etmez.” denilmektedir. Diğer bir uygulamada ise; “ Hûd sûresini silinti ve kazıntı olmadan, başından sonuna kadar bir kağıt üzerine yazarak, üstünde taşıyan kimseye silah tesir etmez.” İfadesi kullanılmaktadır. Bu örneklerden hiçbiri tecrübe edilmeye değer değildir. Akıl sahibi bir insanın böyle bir yönteme başvurması düşünülmemelidir. Kur’an-ı Kerim’in hiçbir ayetinde, böyle bir uygulamayı yapmaya cesaretlendirici bir ayet yoktur. Eğer olsaydı, Hazreti Peygamber ve sahabesi, savaşlarda zırh takmaya lüzum görmez ve Kur’an ayetlerini üzerlerinde taşıyarak savaşırlardı. Halkımızın güvenliğini tehdit eden düşman ve teröristlere karşı, polis ve askerlerimizin korumasız ve çelik yelek giymeden, tılsım veya muska şeklinde yazılmış bir takım büyülerle korunmaya çalıştığını ve kurşun tesir etmeyeceğini düşünmek büyük bir felaket olabilir. Ancak bu ve benzeri uygulamalar, kurşun tesir etmemesi ile ilgili büyüsel uygulamalar da bir fenomen olarak halk arasında varlığını sürdürmektedir. Dolayısıyla biz burada bir yargıda bulunmak yerine, bir kimseye kurşun tesir etmemesi ile ilgili büyüsel uygulamanın ne olduğunu tespit etmeyi uygun gördük. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Kasım 25, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 25, 2014 Zararlı Hayvanlarla Mücadele İnsanların bağına, bahçesine ve evlerine ilişen zararlı hayvanlarla mücadele etmek amacıyla, Kur’an Kerim’in ayetleri de birtakım büyüsel işlemlerde kullanılmaktadır. Bu işlemlerden birinde el-Hüseynî şunu söylemektedir : “ Bir insanın evine zararlı hayvanlardan, uyuz böceği, buğday biti, karınca, örümcek ve benzeri hayvanlar musallat olursa, “Ayetü’l-Kürsî” bir kağıt üzerine yazılıp, zararlı hayvanların bulunduğu eve veya bahçeye asıldığında, Allah’ın izniyle bu zararlı varlıklar oradan çıkıp giderler. Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi, zararlı hayvanlarla mücadele için üretilen ilaçları görmeden, böyle bir yola başvurmak yanlış bir davranış olarak düşünülebilir. Fakat, zararlı hayvanlarla mücadele etmek için Anadolu’da böyle bir uygulamanın varlığını da ortaya koymaktadır. Ayetü’l-kürsî’nin zararlı hayvanlarla mücadele etmek için kullanılması ile halkımızın Kur’an-ı Kerim’i vesile ederek saf bir düşünce içinde olduğunu ve bazı zararlı varlıklardan Allah’a sığınmak gerektiğini de hatırlatmaktadır. Biz burada bu davranışı masum bir davranış olarak görebilsek de, ilk iş olarak yapılması gereken davranışın, zararlı varlıklarla mücadele için işin uzmanına danışılması gerektiği kanaatindeyiz. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Aralık 6, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 6, 2014 Yukarıda ki derleme eminim bir çoğunuz bildiği ,duyduğu konulardan ibaret .. Çok daha geniş kapsamlı ve biraz daha derli toplu olsun diye eklediğim bu konu umarım uzun olmasına rağmen işinize yarar noktalar içermiştir .. Bazı bölümleri sitenin formatına uygun olmadığını düşündüğüm için çıkardım / eklemeler yaptım .. okuyan okumayan herkese teşekkür ... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
pessy Yanıtlama zamanı: Ağustos 15, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 15, 2018 tamda merak ettiğim konular eskiler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.