AurorA Oluşturma zamanı: Eylül 15, 2014 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 15, 2014 http://indology.info/links/img/ms-full/isa1r.gif Yazıya başlamadan önce Upanişad'ın ne demek olduğu üzerinde durmakta fayda var. Upanişad, Hinduizm'in felsefi ve mistik yapıdaki kutsal kitaplarıdır. Bu metinler geçmişte Hindu peygamberlerinin (yani rişilerinin) öğrencilerine öğrettikleri gizli bilgilerdi. Vedaların sonu olarak görülmektedirler. Sayıları 200'den fazladır. Hatta bir inanışa göre 1180 adet oldukları ancak günümüze 200 kadarının kaldığı söylenmektedir. En eski Upanişad'lar M.Ö. 600'lü yıllarda, Budizm'den önce yazılmıştır. Ancak Budizm sonrasında da yazılmaya devam etmiştir. Bütün Upanişad'larda üzerine basılarak öğretilen temel öğreti; bütün evrenin tanrı olduğu, insan ruhunun (Atman'ın) aslında Tanrı'nın bir parçası olduğu ve öldükten sonra su damlasının okyanusla birleşmesi gibi insanın da Tanrı ile birleşeceği, onda özümlenip onunla bir olacağı doktrinidir. Batı mistisizmi, Sufizm ve daha birçok felsefi düşünce aşağıda konuyu okudukça daha rahat anlayacağınız üzere bu Upanişad'ların etkisinde kalmıştır. Kısaca bilgi aldığımıza göre, ilk Upanişad'ımız İşa ile başlayabiliriz konuya. I- İşa (Isha) Upanişad Tanrı Her Şeyi Kaplamıştır Bu Upanişad, Vedanta felsefesinin temel fikirlerine çok özlü bir bakış sunuyor: Atman'ın doğası ve niteliklerini, bunu bilenlerin ahlaki tutumunu ve bu hayattan sonrasını açıklıyor. tanrının tüm evreni ve içindeki varlıkları kapladığıyla ilgili kesin beyanının yanı sıra başkalarının mal mülküne göz koymak, imkanları ölçüsünde yaşamaya çalışıp muhtaçlara yardım etmek hakkında bildirdikleri de insanlar için temel birer ilke olarak değerlendirilebilir. Yeryüzünde hareket eden ne varsa, her şey Tanrıda saklıdır. Ancak tüm bunları teslim ettikten sonra bir şeyin mutluluğunu yaşayabilirsiniz. Kimsenin zenginliğine göz koymayın! İnsan yüz yıl yaşamak, işler yapmak ister, istediği ona verilcektir de; ama ancak şu şekilde: yaptığı iş ona yapışmayacak. Asuraların alemleri kör karanlıkla çevrilidir. Ben'lerini yok etmiş olanlar (gerçek Ben'in bilgisine erişmeksizin işler yaparlar) öldükten sonra o alemlere giderler. http://www.chinabuddhismencyclopedia.com/en/images/thumb/f/f6/Garuda0123.jpg/250px-Garuda0123.jpgMatarishvan O -Ben- hareket etmez ama düşünceden tezdir. Devalar (duyular) ona hiç ulaşamadılar, o hep önlerinden gitti. O yerinde durur, ama koşanları yakalar. Matarişvar (Matarishvan) -'yel, hareketli ruh'- ona kudret bağışlar. (Matarishvan, Rigveda'da geçen Ateş Tanrısı Agni'nin isimlerinden biri ve onunla yakın işbirliği yapan biri olarak geçer. Vivasvat'ın habercisidir, gizli ateşi Bhrigus'a getirir. kelime annenin içinde büyümek, rüzgar ve don anlamlarına gelir. Aynı zamanda Shiva'nın, Rishi'nin ve Garuda'nın oğlunun ismidir.) O hem hareketlidir, hem hareketsiz; hem uzaktır, hem yakın. Her şeyin hem içindedir, hem dışında. Ben'de tüm varlıkları ve tüm varlıklarda Ben'i görenler ondan hiçbir zaman yüz çevirmezler. Anlayan kimse için Ben, her şey olmuştur; o birliği bir kere gören için ne üzüntüsü, ne sıkıntısı olabilir? Aydınlık, maddesiz, yara-beresi ve kası olmayan, saf, kötülüğün değmediği 'Ben' (öz) her şeyi kuşatmıştır; gören, bilen, her an her yerde var olup varlığı kendinden olan o, her şeyi sonsuz yıllar için yerli yerine koymuştur. Gerçek bilgiye eriştiğini sananlar ise daha büyük bir karanlığa girerler. Denir ki, bir şey gerçek bilgiden gelir, başka bir şey bilgi olmayandan. Bize bunu öğreten ariflerden böyle işittik biz. Aynı anda hem bilgiyi, hem bilgi-olmayanı bilenler, bilgi olmayan marifetiyle ölümü yener ve bilgi marifetiyle de ölümsüzlüğe ererler. Gerçek neden olmayana tapan herkes kör karanlığa girer: gerçek nedene vardığını sananlar da, daha büyük bir karanlığa girerler. Denir ki, bir şey nedenin bilgisinden gelir, başka bir şey neden olmayanın. Bize bunu öğreten ariflerden böyle işittik biz. Aynı anda hem nedeni, hem yıkımı (fani beden) bilenler, yıkım (fani beden) marifetiyle ölümü yener ve gerçek nedenin bilgisi marifetiyle de ölümsüzlüğe ererler. http://vedicgoddess.weebly.com/uploads/3/1/4/3/3143584/8915245.jpgPushan Hakikatin kapısı altın bir kursla örtülmüştür. Aç ki onu, ey Puşan (Pushan), Hakikatin doğasını görebilelim. (Pushan: Evlilik, yolculuk, yollar ve büyükbaş hayvanların beslenmesinden sorumlu tanrıdır. Yolculuk edenleri eşkıyalardan ve canavarlardan korur. Aynı zamanda ruhları öte dünyaya taşıma görevi vardır.) http://www.asianart.com/exhibitions/tibet/large/TIBET15_Yama.jpgYama Ey Puşan, yegane gören, Yama (yargıç) (Vedik geleneklerde Ölüm Tanrısı), Surya (güneş) (Güneş Tanrısı), Prajapati'nin (Yaratıcı ve koruyucu bir tanrı) oğlu; ışınlarını yay ve onları topla! E aydınlık biçimin olan ışığı görüyorum. O -güneşteki kişi- neyse ben de oyum. Nefesini havaya ve ölümsüz olana ver! Ve şu bedenim küllerde son bulsun. Om! Ey zihin, hatırla! Yaptıklarını hatırla! Ey zihin, hatırla! Yaptıklarını hatırla! Agni bizi hayırlı bir yoldan mutlak saadete ulaştır, her şeyi bilen sen, ey Tanrı! Uğursuz kötülüğü bizden uzak tut ki, sana tam övgülerimizi sunalım! Upanişadlar F. Max Muller - Paul Deussen Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Falcon Yanıtlama zamanı: Eylül 15, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 15, 2014 Türkiye iş bankası yayınları çıkardı upanişadları.Alıp okuyayım dedim hbirşey anlamadım tabi haliyle. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AurorA Yanıtlama zamanı: Eylül 15, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 15, 2014 Bu yüzden hem kendim için hem de sizlerin de daha rahat anlaması için başına ufak açıklama ve metin içine yatık harflerle eklemeler koydum. Önemli şeyleri roman okur gibi okumayı beklememelisiniz. Her cümleyi gerektiğinde araştırmanız gerekebilir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
tzinatzan Yanıtlama zamanı: Eylül 16, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 16, 2014 Çoğu dinin ve semavi dinlerin ve Hallacı Mansur'un dediği gibi insan Tanrı'dan kopan bir parçadır, O'ndan geldik O'na gideceğiz düşüncesi var.Temelde bütün dinlerin çıkış fikirleri ve ilkeleri aynı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
punitive Yanıtlama zamanı: Eylül 16, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 16, 2014 Bunun adına, felsefede, panenteizm deniyor. Tek Tanrılı dinlerin öğretisi bu değildir. Böyle olan, Tasavvuf felsefesidir. Yani tasavvufun dinle bir ilgisi yoktur. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
PatavatsiZ Yanıtlama zamanı: Eylül 17, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 17, 2014 Her kim olursa olsun hayatında bir kere dahi olsa başlangıcı sorgulamıştır. Nasıl ? Ne zaman ? ilk ? Kim ? gibi sorular fani bizlerin beynini sürekli kemiren olgular olmuştur hep. Sonuçta ortaya atılmış her din olgusu bir temeli esas alır. Bir yaratıcı vardır ve tüm canlıları o yaratmıştır. Geçmişten bu güne kadar var olmuş hatta tükenmiş dinlere bile bakılacak olursa arayış içerisindeki insan kendisine bir başlangıç yaratmıştır. Din ve inanç olgularına bakılırsa eğer ilah olarak gösterilen her varlık insanın korkularından parçalar barındırmaktadır. İşte inanç adına boşluk ve korku insanlığın inanç ögeleri olan ilahları böyle doğurmuştur. Güneşin sıcaklığından korkarak güneşi ilah bilenler, türlü hayvan ve olguların ilah bilinmesi ve daha bunlar gibi nice inanç bu boşlukları dolduran temeller olmuştur. Aslına bakılacak olursa her din ve ilah olgusu aynı kapıya çıkan sözleri farklı cümlelerle anlatmakta değil midir? İyi bir çalışma olmuş AurorA, eline sağlık. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AurorA Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2014 Güneşten korkup onu ilah bilmek ve bu nedenle ona tapmak bana çocukça bir masal gibi geliyor. Arkeoloji ve tarih gerçek bir cevap bulamadığında hep bu masalların arkasına sığınmaya zorluyor bizleri. Oysa biz en azından bu sitenin üyeleri olarak biraz daha farklı bakış açılarına da olabilir gözüyle bakmalıyız. Yazıda da açıkça söylüyor zaten... Tarih ve arkeolojide bize bastırılan tanrı ve tanrıçalardan daha öte bir güç olduğu... Bütün evren tanrıdır, öz'dür diyor... Tanrı ve tanrıçalar ise insanların zihinlerinde evrensel bilgeliğin yer etmesi için görevlendirilmiş semboller gibi daha ziyade. Neyse konuyu dağıtmak değil amacım, sadece farklı bakış açılarına da yol açmak istedim biraz... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
lightshadow Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2014 Çok farklı bir açıdan baktığımda şunu görüyorum. Belki size çocukça bir şey gibi gelebilir. Yeni jenerasyon bilmez, eskiden Voltran adında bir çizgi film vardı. Robotlar birleşerek Voltran'ı oluşturuyordu yani çok daha güçlü bir robotu. Peygamberleri ve getirdikleri yenilikleri, uygulamaya geçirdikleri sistemi, bir bütünün parçaları olarak görüyorum. Hem gerçek manada hem de içsel manada. Parçaları, sözleri, olayları, peygamberlerin sahip olduğu etkileri kafamda birleştirdiğimde bir bütünü temsil eden bir resim canlanıyor zihnimde. "Dinin tamamlanması" mevzusu bir şeyler çağrıştırıyor bende. En basitinden çoban, marangoz, ekonomist, tüccar, çiftçi, komutan vs. peygamberlerin mesleklerinde bile bir şeyler gizli. O yüzden eski inanç sistemlerini farklı bir gözle inceleyip, değerlendirmeye çalışıyorum. Belki ileride bu analizlerimi yazıya dökebilirim. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
punitive Yanıtlama zamanı: Eylül 22, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 22, 2014 Dinlerin bireysel seyri ile toplumsal seyri, farklı mecralarda akmıştır. Birey inancı konusunda, hiçbir zaman özgür bırakılmamıştır. En azından, egemenlerce, konuya tarafsız yaklaşılmayıp, dini ritüeller topluma empoze edilmeye çalışılmıştır. Dinler, bir siyasi araç, toplumu gütme aracı olarak kullanılmıştır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
punitive Yanıtlama zamanı: Eylül 22, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 22, 2014 Güneşten korkup onu ilah bilmek ve bu nedenle ona tapmak bana çocukça bir masal gibi geliyor. Arkeoloji ve tarih gerçek bir cevap bulamadığında hep bu masalların arkasına sığınmaya zorluyor bizleri. Oysa biz en azından bu sitenin üyeleri olarak biraz daha farklı bakış açılarına da olabilir gözüyle bakmalıyız. Yazıda da açıkça söylüyor zaten... Tarih ve arkeolojide bize bastırılan tanrı ve tanrıçalardan daha öte bir güç olduğu... Bütün evren tanrıdır, öz'dür diyor... Tanrı ve tanrıçalar ise insanların zihinlerinde evrensel bilgeliğin yer etmesi için görevlendirilmiş semboller gibi daha ziyade. Neyse konuyu dağıtmak değil amacım, sadece farklı bakış açılarına da yol açmak istedim biraz...Hiçbir insan topluluğunun, taşa, ağaca tapacak kadar kafasız olduğunu düşünemiyorum. Putlar, inanılan tanrının birer sembolü idi sadece. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AurorA Yanıtlama zamanı: Mayıs 11, 2015 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 11, 2015 Upanişadlar 5 - Praşna Upanişad http://th02.deviantart.net/fs5/PRE/i/2004/327/e/f/prana_by_avedic.jpg Her şey Prana’ya tutunmuştur Bu ilginç Upanişad, Brahman’ı arayan altı kişi tarafından bilge Pippalada’ya yöneltilen altı soru üstünden maddenin kökeni ve Prajapati’nin hayatını; yaşam güçlerini harekete geçirmede Prana’nın rolünü; uyku, ışık ve Om üstüne derin meditasyonla ilgili konuları ve insanoğlunun uzuvlarını ele almaktadır. Pitriyana ve Devayana kavramları da ayrıca işlenmektedir. Buradaki fikirler yalnızca Hint düşüncesine özgüdür. Brahman’a sadık ve Brahman’da sabit olan altı kişi en yüce Brahman’ı arıyorlardı. Muhterem Pippalada’nın onlara bunu açıklayabileceğini düşündüler ve ellerine öğrenciler gibi fener alıp ona vardılar. Rişi onlara dedi ki; “Kefaret, perhiz ve imanla orada bir yıl daha kalın; sonra istediğiniz soruları sorabilirsiniz ve onları bilirsek size hepsini açıklarız.” Birinci Soru: Bir yıl geçtikten sonra altı kişiden biri olan Kabandhin Katyayana ona vardı ve sordu: “Efendim, bu mahlûkat nereden geldi?” Rişi cevap verdi: “Prajapati, tüm yaratılanların efendisi, mahlûkat olmasını arzu etti. Kefaret ödedi ve bunu yaptıktan sonra ona türlü yollardan mahlûkat peyda edeceğini düşünerek bir çifti; maddeyi (rayi) ve ruhu (Prana) meydana getirdi. Güneş ruh, ay da maddedir. Bedeni olan ve olmayan tüm bunlar maddedir; beden muhakkak ki maddedir. Aditya – güneş – doğduğunda Doğuya yönelir ve ışınlarına Doğu ruhlarını alır. Güneyi, Batıyı, Kuzeyi, Başucu Noktasını, aradaki mıntıkaları ve her şeyi aydınlattığında da tüm ruhları ışınlarına alır. Ruh olarak, ateş olarak tüm biçimlere bürünür ve tüm insanlara ait olan Vaişvanara (Vaishvanara) olarak yükselir. Şu dizede anlatılmıştır bu; ‘Tüm biçimlere bürüneni, bilgisi sonsuz altın renkliyi, görkemi içinde tek başına en yükseğe çıkıp bizi ısıtanı bildiler; yüz yerde konaklayan, tüm yaratılanların ruhu olan bin ışınlı güneş yükseliyor.’ Yıl muhakkak ki Prajapati’dir ve onun iki yolu vardır; Kuzey ve Güney. Burada kurbanlara ve hayır işi olarak armağanlara inanıp yerine getirenler müstakbel dünyaları olarak yalnızca ayı kazanıp geri dönerer. Bu sebeple soy – sop dileyen Rişiler Güney’e giderler ki, Babaların yolu olan o yol maddedir (rayi). Fakat kefaret, perhiz, iman ve bilgiyle Ben’i arayanlar Kuzey yoluyla Aditya’yı – güneşi – kazanırlar. Burası ruhların, ölümsüzlerin tehlikelerden uzak ve en yüce yurdudur. Burası son olduğundan bir daha geriye dönmezler. Şkoka (Shloka) şöyle denir; ‘Kimileri ona beş ayaklı (beş mevsim) baba, göğün en yüksek yarısındaki yağmur yağdıran on iki şekilli (on iki ay) der; kimileri de bilgenin aşağı yarıda olduğunu söyler, yedi tekerlekli ve altıparmaklı arabada.’ Ay Prapajati’dir; karanlık yarısı madde, aydınlık yarısı ruhtur. Bu sebeple kimi Rişiler kurbanı aydınlık yarıda, kimileri de karanlık yarıda yerine getirirler. Gündüz ve Gece Prajapati’dir. Tohumlar ondan çıkar, doğan yaratıklar da tohumdan. Prajapati’nin bu kuralını gözetenler bir çift meydana getirirler; buradaki Brahma-alemi onlara aittir. Fakat kefaret, perhiz ve hakikatin içlerinde yer ettiği kimseler gelince, Saf-Brahma alemi onlara aittir; onlara, yani içlerinde eğri, sahte hiçbir şeyin olmadığı, kurnazlığın olmadığı kimselere. İkinci Soru: Sonra Bhargava Vaidarbhi ona sordu: “Efendim, bu yaratılanları kaç tanrı ayakta tutar, kaçı bunu belli eder ve içlerinden hangisi en iyisidir?” Rişi cevap verdi: “Esirdir o tanrı –rüzgâr, ateş, su, toprak, dil, zihin, göz ve kulak. Bunlar güçlerini belli ettiklerinde derler ki; “Her birimiz bu bedeni taşır ve ayakta tutarız.” Sonra en iyisi olarak Prana –nefes, ruh, can- onlara dedi ki: “Aldanmayın, bu bedeni beşe bölünerek ben taşır ve ayakta tutarım.” Şüphelendiler, o da mağrur, gider gibi yaptı. Onun çıkmasıyla hepsi çıktılar, o dönünce diğerleri de döndüler. Arı beyi çıktığında öbür arılar nasıl gider, o dönünce de dönerlerse, dil, zihin, göz ve kulak da öyle döndüler ve hoşnut olarak Prana’yı övüp şöyle dediler; “O Agni’dir (ateş), o Surya (güneş) gibi parlar, o Parjanya’dır (yağmur), güçlü olan (İndra), o Vayu’dur (rüzgâr), o toprak, madde, Tanrı’dır – olan ve olmayan neyse odur, ölümsüz olan neyse odur. Bir tekerleğin parmaklarının poyraya bağlanması gibi her şey Prana’ya tutunmuştur. Rigveda’nın dizeleri, Yajurveda, Samaveda kurbanı, Kşatriyalar ve Brahminler. Yaratılanların efendisi Prajapati, sen rahimde kımıldandıkça muhakkak ki yeniden doğarsın. Yaratılanlar sana –Prana’ya- getirirler sunularını, duyu organları olan öbür Pranalarla bir arada bulunan sana. Sen Tanrıların en iyi taşıyıcısısın, sen Babaların ilk sunususun, sen Rişilerin, Atharvangiraların gerçek eserisin. Ey Prana, ışığınla sen İndra’sın, koruyucu olarak Rudra’sın, gökte hareket edersin, sen güneşsin, ışıkların efendisisin. Sen yağmuru indirdiğin zaman, ey Prana, senin şu yaratıkların sevinir, diledikleri kadar yiyeceklerinin olmasını umarlar. Sen Vratya’sın, ey Prana, senin şu yegane Rişi, her şeyi tüketen güzel efendi. Senin tüketmen gereken şeyleri vericiyiz biz, sen, ey Matarisva, sen bizim babamızsın. Dili, kulağı, gözü ve zihne nüfuz edeni mesken tutan o bedenini hayırlı kıl; uzaklaşma! Tüm bunlar Prana’nın gücü elindedir. Üç gökte olan her şey. Bizi bir ananın oğullarını koruduğu gibi koru ve bize mutluluk, bilgelik ver.” Üçüncü Soru: Sonra Kausalya Aşvalayana sordu: “Efendim, şu Prana (ruh) nereden doğmuştur? Bu bedene nasıl girer? Ve bölündükten sonra orada nasıl kalır? Nasıl dışarı çıkar? Dışarıda olanı ve içeride olanı nasıl ayakta tutar?” Rişi cevap verdi.”Sen daha güç sorular soruyorsun ama Brahman’ı çok sevdiğin için cevap vereceğim. Bu Prana, Ben’den doğmuştur. Gölge nasıl insana giydirildiyse, bu Prana da öylece Brahman’ı örtmüştür. O zihnin işiyle bedene girmiştir. Bir hükümdarın memurlarına ‘Filanca veya falanca köylere egemen olun’ demesi gibi, şu Prana da her bir Prana’yı kendi işine koşar. Apana (aşağı giden nefes) üreme organlarında; Prana kendisi ağızdan ve burundan geçerek gözde ve kulaktadır. Ortada Samana (süren nefes) bulunur; yiyecek olarak sunulan kurbanları bedene eşit şekilde dağıtır ve bundan yedi ışık doğar. Ben kalptedir. Onda 101 atardamar, onların her birinde yüzer küçük damar, onların da her birinde 72.000 daha küçük damar bulunur. Vyana –geriye giden nefes- bunların içinde hareket eder. Udana –verilen nefes- iyi işler dolayısıyla onların biri içinden yukarıya, iyi dünyaya, kötü işler dolayısıyla aşağıya, kötü dünyaya götürür; ikisi bir arada olunca da insanların dünyasına götürür. Güneş, gözdeki Prana’ya yardımcı olması bakımından, harici Prana olarak doğar. Toprakta varolan tanrı, insanın Apana’sına –aşağı giden nefesine- destek olmak için oradadır. Güneşle dünya arasındaki esir, süren nefes olarak Samana, hava da geriye giden nefes olarak Vyana’dır. Işık Udana’dır –verilen nefes- o yüzdendir ki, ışığı sönen kimse duyuları zihnine çekilmiş olarak yeniden doğar. Ölüm anındaki düşüncesi neyse, ışıkla birleşmiş olan Prana’ya onunla döner ve Jivatma’yla birlikte hak ettiği dünyaya devam eder. Kim Prana’yı böylece bilirse, o ölümsüzleşir ve soyu tükenmez. Şloka şöyle denir; ‘Kökeni, girişi, mekanı, beşli dağılımı ve Prana’nın iç durumunu bilen kimse ölümsüzlüğe erişir, evet, ölümsüzlüğe.’ Beşinci Soru: Sonra Şaivya Satyakama sordu: “Efendim, insanlardan iri çıksa ve ölene kadar Om hecesi üstüne meditasyon yapsa bununla ne kazanır?” Rişi cevap verdi: “Ey Satyakama, Om (AUM) hecesi en yüce ve aynı zamanda öbür Brahman’dır; bunu bilen, bu yolla onlardan birine ulaşır. Bir Mantra üstüne (A üstüne) meditasyon yapanlar, yalnız bununla aydınlanmış olarak, çabucak yeryüzüne ulaşırlar. Rik dzeleri onları insanların dünyasına iletir ve orada onlar, kefaret, perhiz ve iman bağışlanmış olarak yüceliğin sevincini yaşarlar. İki Mantra ile (A+U) meditasyon yapanlar, Manas’a ulaşır ve Yajus dizeleriyle göğe, Soma alemine iletilirler. Soma aleminde yüceliğin sevincini yaşadıktan sonra yine dönerler. Üç Mantralı AUM hecesi ile En yüce Kişi üstüne meditasyon yapanlar ışığa ve güneşe ulaşırlar. Ve bir yılan nasıl derisinden sıyrılırsa, onlar da kötülüklerden sıyrılırlar. Onlar Saman dizelerince Brahma alemine iletilirler; ve Satya-Ioka’nın efendisi, hayat dolu Hiranyagarbha’dan her şeyi kaplayan En Yüce Kişi’yi görmesini öğrenirler. Ayrı ayrı başvurulan ve birbirine ayrı ayrı bağlanan üç Mantralar (A+U+M) ölümlüdür; fakat harici veya ara eylemlerde onları iyi bir şekilde yerine getiren bilgeler korkmazlar. Onlar Rik dizeleriyle bu dünyaya, Yajus dizeleriyle göğe, Saman dizeleriyle de şairin bildirdiği yere ulaşırlar, oraya –Onkara vasıtasıyla giderler; arifler hareketsiz olana, bozulmadan ölümden ve korkudan özgür olana – En Yüce’ye- ulaşırlar. Altıncı Soru: Sonra Sukesaş Bharadvaja şöyle dedi: “Efendim, Kosala prensi Hiranyanabha bana geldi ve şu soruyu sordu: on altı uzuvlu kişiyi biliyor musun, ey Bharadvaja? Prense dedim ki; Bilmiyorum; bilsem söylemez miyim? Doğruyu söylemeyen muhakkak ki köküne kadar solup gider; bu yüzden doğru olmayan şeyi söyleyemem. Bunun üstüne arabasına binip sessizce uzaklaştı. Şimdi ben sana soruyorum, o kimse nerededir?” Rişi cevap verdi: “Arkadaş, on altı uzuvlu kişi burada, bendedir. O, şöyle düşündü: Ayrıldığında benim de ayrılacağım, kaldığında benim de kalacağım nedir? (O) kendinden Prana’yı var etti; Prana’dan Sraddha (iman), esir, hava, ışık, su, toprak, duyu, zihin, yiyecek; yiyecekten de kuvvet, kefaret, ilahiler, kurban, dünyalar ve dünyalardan ad var oldu. Okyanusa doğru akan şu ırmaklar ona ulaştığında, adları ve biçimleri parçalanarak, nasıl içine gömülüyor ve insanlar tek bir okyanustan söz ediyorlarsa, aynı şekilde, izleyenin on altı uzvu da Kişi’ye (Puruşa) yönelir, ona ulaştığında içine gömülür, adları ve biçimleri parçalanır ve insanlar tek bir kişi’den söz eder ve o uzuvsuz, ölümsüz hale gelir. Bu konuda şöyle bir dize vardır: “Bir tekerleğin poyrasındaki parmaklar gibi şu uzuvların da kendisine dayandığı ve bilinecek kişi (var ya), onu bilin ki, ölüm sizi acıtmasın.” Sonra Pippalada onlara şöyle dedi: “En Yüce Brahman hakkında bildiğim budur, ondan daha yüksek hiçbir şey yok.” Öbürleri onu överek şöyle dediler: “Muhakkak ki sen bizim babamızsın, bizi cehaletimizden kurtarıp karşı kıyıya taşıdın!” Upanişadlar – F. Max Muller / Paul Deussen Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Mayıs 12, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 12, 2015 ...4 ayrı kitaptan oluşan Vedalar'ın bir diğeri de Sama Veda'dır. Bu aynı zamanda Upanişadlar olarak da isimlendirilmiştir. Upanişadlar, kelime anlamı olarak; "Dizinin dibinde, bir öğreticinin dizinin dibinde." anlamına gelen bir sözcüktür. 7. yüzyılda bu öğretiyi yorumlayan ünlü düşünür Shankara, Upanişadları şöyle özetlemiştir:"Kişiyi cehalet bağlarından koparan ve en yüksek amaç olan özgürlüğe ulaştıran Tanrı Bilgisi." -Nachiketa sordu: "Ey Ölüm! Bütün insanlar, bir kimsenin öldükten sonra da var olup olmadığı konusunda tartışıp duruyorlar. Bunun gerçeğini ancak sen bilirsin. Bana bu gerçeği açıkla." -Ölüm Meleği cevap verdi: "Hayır Nachiketa, bu dileğini kabül edemem. Çünkü, bu konu tanrılar arasında dahi tartışılmış, anlaşılması güç, çok ince bir sırdır. Bu sebepten başka bir dilekte bulun." -Nachiketa ısrar etti: "Bu dileğime eş değerde olabilecek başka bir dilek tasavvur edemiyorum. Ey hayatı yok edici! Bütün bu şeyler geçici şeylerdir. Atları, arabaları, eğlenceyi sen kendine sakla. Ey Ölüm! Hiçbir insanın çözemediği bu sırrı bana anlatmanı diliyorum." -Ölüm Meleği, ölümsüzlüğün sırrını açıklamaya başladı: "İyi ve güzel birbirlerinden tamamen farklı şeylerdir. İyi başka birşeydir, güzel başka birşeydir. Bu her iki şey de, insanı faaliyet göstermeye sevk eden birer etkendir. Ancak bunları amaç edinen kişilerin ulaştıkları hedefler de birbirlerinden tamamıyla farklıdır. İyiyi seçenler kutsal kişlerdir. Güzeli seçenler ise, gerçek amacı yitirmiş olan kişilerdir. Bu kişiler ise, sadece kendini beğenme ve kendi çıkarları konusunda akıllı olan, ancak cehalet cehennemi içinde yaşayan, Dünya tutkularına bağlanmış, ahmak kişi, kör bir insan gibidir. Kendisi gibi kör olan diğer insanlara yol sorarak kurtulacağını zanneder. Oysa ki o, diğerleriyle birlikte oldukları yerde dönen sürülerdendir. Böyle kişilere ebedi aleme giden yol açıklanmamıştır. Yalnız bu Dünya gerçektir. Buradan ötesi yoktur diye düşünen kimseler, doğum ve ölüm çemberinden geçerek tekrar tekrar benim avuçlarımın içine düşerler. Bundan kaçış yoktur. Varlığın özündeki o gerçek Ben (Atman) hakkında herhangi bir bilgiye ulaşmak çok güçtür. İyi bir öğretici tarafından yetiştirilmiş olup, O'nu anlayabilen kişi kutsal bir insandır. Cahil bir kimse O'nu hiç mi hiç anlayamaz. Atman ile Brahman'ın, başka bir deyimle, insanın ruhsal tarafı olan gerçek Ben ile yüce Tanrı'nın aynı varlık olduğunu bilen bir kimseden öğrenim gören kişi, anlamsız doktrinleri terk ederek hakikate ulaşır." "Kalbin derinliklerinde gizlenmiş olan o nurlu Varlığı, o lâtif ruhu tanımak çok zordur. Ancak, tefekkür yoluyla, onu düşüncesinin derinliklerinde arayan kişi, bu varlığı tanıyabilir. Ve bu sayede zevk ve ıstırap dünyasından kurtulur." -Kısacası Nachiketa: "Ölümsüzlüğün sırrı; kalbin arınması, derin düşünme ve insanın manevi aleme dönük gerçek Ben'in (Atman) Tanrı (Brahman) ile aynı varlık olduğunu idrak etme yoluyla bulunabilir." "Ve şunu da unutma ki sevgili Nachiketa, mutluluğun kaynağı sonsuzluktur. Sonluda mutluluk yoktur..." Gizli Sırlar Öğretisi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AbraKadabra Yanıtlama zamanı: Ağustos 1, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 1, 2015 Upanişadlar'da panteizm ve panenteizmde de olduğu gibi herşeyin Tanrıdan oluştuğuna,evrenin kendisinin tanrı olduğuna yada ondan oluştuğuna inanıyorlar ya.Benim bana mantıklı gelen bir sorum olucak.Hiçbir inancı küçük görmek için yazmıyorum yanlış anlaşılmasın lakin,Herşeyin Tanrıdan geldiğini ,evrenin kendisinin tanrı olduğuna inanmak,İnsanın başına gelen iyi ve kötü şeyler için tanrıyı sorumlu tutmasına neden olmaz mı? Bu soru benim kafamı kurcalıyor ve gıcık oluyorum açıkcası.Çünkü insan iyi şeyler için tanrıya şükreder tamam doğru ama başına gelen kötü şeyler için de tanrıyı suçlar bu inançta.Benim aklımın almadığı nokta,hem ilahlaştırdıkları,yada ne biliyim direk tanrıdan korkuyorlar hem de kötü şeyler için onu suçlayacaklar? bu 21.yy da da öyle.Ve bu da aciz bir insan yapısını oluşturuyo..farklı konulara girmek istemem ama mesela şeytan da (eğer varsa) insana secde etmediği için şeytan oldu(sanırım öyleydi ).ve bunun için tanrıyı suçluyo.ve kutsal kitapta şeytanın tanrıdan intikam almak için dünyaya kötülüğü yayıcağı yazıyo. nefs ,ona hakim olmak ,iyilik güzel şeyler ama,birisi size kötülük yaptığında sanki size kötülük yapanı değil de tanrıya suçlamış gibi olmuyo mu? örneğin şu sözle;Allah belanı versin,gıcık olduğum yegane laf.Birisi benim yanımda o lafı söyleyince diyorum ki,öyle birşey mümkün olamaz çünkü tanrı saf ışık ve sevgiden oluşur.Bana gülüyorlar. Sırf bu saçmalıklar için dinsiz olmak istiyorum.Akrabalar,çevremdeki insanlar,hemen hemen herkes,başına gelen hersey için O'nu sorumlu tutuyorlar.Allahım ben sana naptım da bana bu acıyı yaşattın ? ühüü... hadi ordan Kısaca ben karşı çıkıyorum arkadaş,bu dünyadaki bu şekilde düşünen,benim düşüncelerimi kendilerine söyleyemememe neden olup da sanal ortamda içimi dökmeme sebep olan herşeye karşı çıkıyorum.Beni gülünecek bir insan haline getiren bu despot düşünce yapısına.İnsanın sebep olduğu... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
proxy Yanıtlama zamanı: Ağustos 1, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 1, 2015 Tanrıyı kendimizden ayrı görmekle çok hata yapıyoruz bence aynen bu konuda bahsedildiği gibi tanrı denilen şey herşeydir. Aslında bir ayrılık yoktur. Biz ayrılık ilizyonunu yaşamaktayız. Bu bilgiler belkide binlerce sene önce verilmiş fakat yinede duyamamışız veya duymak istememişiz. "O hem hareketttir hem hareketsiz, hem uzaktır, hem yakın. Herşeyin hem içindedir hem dışında." Bir taşa bakın görünüşte hareketsizdir ama çok yakından bakarsanız içindeki atomların hereketli olduğunu görürsünüz. Yani hayatı anlayabilmemiz için bu yazıda bahsedilen bilinç boyutunu anlayabilmemiz için bakış açımızı değiştirmemiz gerekir. Mesela ben şu kelimenin içindeki anlamı özümsediğimi farkettim. İşte bu bir farkındalık ve uyanıştır. Bu ikilemler aslında birdir. Örnek vermek gerekirse karmaşıklığın içindeki sadelik sadeliğin içindeki karmaşıklık gibi. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.