paranormalfikir Oluşturma zamanı: Ekim 25, 2014 Paylaş Oluşturma zamanı: Ekim 25, 2014 (düzenlendi) Lazca ; Germa >> Dağ Koçi >> Adam (Dağ Adamı) Germakoçi, Laz halk inancında orman içlerinde yaşayan, uzun boylu, vücudu kıllarla kaplı maymun ile insan arası bir orman yaratığının adıdır. Gürcüce'de Oçokoçi (ოჩოკოჩი) adındaki canavarla aynı özellikler gösterir. (Mitolojilerinin de aynı olması, Gürcü ve Lazların akraba kavimler olduğunu gösterir.) Megrelya'da Oçhokoçi adıyla bilinen efsanevi yaratık pek çok masal ve efsanenin temel kahramanı olup, bazı varyantlarda bir cadı karısının kocasıdır ve yamyamdır. Yamyamolmayan hatta safça davranışlarından dolayı kolaylıkla kandırılabilen Trabzon folklorunda ki Karakoncoloz (yaban adamı) ile benzerlikler göstermesine karşın kendine özgü farklılıkları da vardır. Bazı halk bilimciler; benzerleri tüm kültürlerde bulunan Amerikan Yerlilerince Sasquash, Nepal'de Yeti olarak isimlendirilen, yarı insan, dev yaratıkların öykülerinin Homo Sapiens'in hafızasına kazınmış, MÖ 100,000 - 35.000 yılları arasında yaşamış Neanderthal insanların mirası olduğunu ileri sürmüşlerdir. Kaynak: Germakoçi - Vikipedi Bir başka varlık, Karakoncoloz >>> http://www.gnoxis.com/karakoncoloz-57625.html Ekim 25, 2014 paranormalfikir tarafından düzenlendi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Ekim 25, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 25, 2014 Ben bu masallarla büyüdüm. Aslında masal mı yoksa gerçek birer hikâye mi desem bilemedim. Çok yakın akrabalarımdan bunlarla karşılaşanlar, konuşanlar var. Yani küçükken bizi korkutmak için anlatırlardı diye düşünürdüm, ama hâlâ ısrarla gerçek olduklarını söyleyenler var. Germakoçi'yi Karakoncoloz'larla karıştırmamak lazım. Karakoncoloz'ların denizden geldiğine inanılır. Germakoçi ise ormanın derinliklerinde yaşar. Bizim köyümüzde Yaban Adamı olarak adlandırılırlar. Dişilerine Cadı Karısı denir. Zaman içinde Karakoncoloz, Germakoçi, Oçhokoçi, Yaban Adamı hepsi iç içe geçmiş. Bana anlatılanlara göre özelliklerinden bazıları; -Sisli havalarda daha sık görülürler. -Bir çeşit Cin olduklarına inanılır. -Yürümeden bir ruh gibi hareket edebilirler. -Diyalog kurarlar. -Düşük enerjiden; yani illa korkmanıza gerek yok hiç korkmayan birine de görünebilirler. -Naralar atarak sizi korkutmaya çalışırlar. -Başka insanların suretlerinde de görülebilirler. -Yanında iğne taşıyan insana yaklaşamazlar. -Saçlarını tararlar, balta gibi nesneler taşıyabilirler. (Bu şekilde görenlerin dilinden...) Köye gittiğim zaman ormanda gezintiler yaparım. Tabi evimizi gözümle görebileceğim mesafede tutarım. Zamanında bilinçaltıma işlemiş, haliyle korkuyorum. 30 - 40 metre uzunluğunda ağaçlar, sık bitki örtüsü... Öğlen olmasına rağmen orman oldukça loş oluyor. Birde vahşi hayvan korkusu var. Yine de varsa birşeyler, görmeyi isterdim... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Ekim 25, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 25, 2014 (düzenlendi) Anlatılan Hikâyeler... DAĞDA YAŞAYAN YARI MAYMUN YARI İNSAN Sürmene’de sahile yakın yerde yaşayanlar yaz ayları yaklaşınca, hayvanlarını önlerine katıp kelif adı verilen, genelde tek odalı kulübelerine çıkarlar. Dağın temiz havası, ormanların görüntüsü çok hoştur, huzur vericidir. Ancak bazen ırmak boylarından gelip dağda yankılanan çirkin bir ses bir anda huzursuzluk yaratır. Bağıran Yaban Adamı’dır. Anlaşılan, kendi mesken tuttuğu bu dağlara insanların gelmesinden rahatsızlık duymuştur. Kimi bu sesi duyunca işini gücünü bırakıp, kelife koşar. Kimi cesaretle uğraşına devam eder. Ancak ses susmak bilmez bir türlü; dereler, dağlar bu korkunç ses ile inler. Yaban Adamı gece olunca merakından mıdır, korkutup kaçırmak için midir bilinmez, keliflere yaklaşır. Bazıları taştan, bazıları tahtadan bu kulübelerin etrafında gece boyunca dolanıp durur. İçeridekiler, birbirinden korkunç homurdanmalarla kelifin etrafında dört dönen bu yaratığı korku dolu bir sükûnetle dinlerler. Yaban Adamı duvarlara vurmaya, tırmalamaya başlayınca çocuklar iyice korkup yaygarayı koparırlar. Zaten babaannelerinin anlattığı Yaban Adamı hikâyeleri ile dolu dolu olan çocukları susturmak daha mümkün olmaz. Kafaları yorganın altında, ya da annesinin, ninesinin kucağında ağlaya ağlaya uyurlar. Daha önce torununu Yaban Adamı ile korkutan babaanne, bu sefer korkmaması için dil döker. Sabah olunca kelif duvarlarının kimi yerlerine çamur sıvanmış olduğunu görürler. Yerde de Yaban Adamı’nın kocaman ayak izleri vardır. Çocuklar babaannelerinin “Yabanadamı’na veririm seni.” tehditlerini daha da ciddiye almaya başlar, yaramazlıklarını bu kötü geceyi unutuncaya kadar ertelerler. Güz mevsimi odun yapmaya ya da yaprak süpürmeye giden genç kızlar Yaban Adamı’nın sesini duydukları gibi gerisin gerisine kaçarlar. Patikalardan, kestirmelerden dikenlere bata çıka, bacakları dikenlerle yırtıla yırtıla çığlık çığlığa koşarken ara sıra takip edilip edilmediklerinden emin olmak için dururlar. Ama dağdaki her ses; bir karganın ötüşü, kırılan bir dal parçası, derenin sesi, Yaban Adamı’nın sesiymiş gibi gelir kulaklara. Tekrar bir çığlık ve bir türlü bitmek bilmez yola devam… Kimi zaman Yab Anadamı birden bire karşısına çıkar insanın. Bazen fındıklıkta karşılaştığı adamı şöyle bir şamarlayıp evine gönderir, bazen de evire çevire pestilini çıkartır. Konuşamadığı bilinir, ama bazen şamarladığı kişiye “Bu saatlerde bir daha buralara gelme...” şeklinde efendice nasihatlerde bulunduğu da anlatılır. Konuşan bir Yaban Adamı hikâyesi de şöyledir: Bebeğini beşiğine, koyan anne işine gitmiş. Bir süre sonra geri döndüğünde bir de bakmış ki bebek yerinde yok. Panik içinde bebeği; ararken bir fındık kafulunun arkasından Yaban Adamı’nın sesini işitmiş: “Ağlayıp ağlayıp sinirimi bozuyordu, onu ormana bıraktım.” diyormuş bu ses. Anne ormana gidip bebeğini bulmuş. Yörenin şakacı delikanlıları oydukları bir kabağın içine mum yerleştirip karanlıkta mezarlığa koyarlar. “Mezarlıkta Yaban Adamı var...” ihbarına kanıp tüfeğini, sopasını kaptığı gibi, ama tedbiri de elden bırakmadan yavaş yavaş mezara doğru ilerleyen cesur delikanlılar o gecenin eğlence konusu olur. Anlatıldığına göre bundan elli altmış yıl önce Civra köyünde “Yaban Adamı yakalandı.” sesleri yükselir. Bunu duyan pencereye çıkar, erkekler, çocuklar Yaban Adamı’nın götürüldüğü kahveye koşarlar. Bu tüylü yaratığın eziyetlerinden bıkmış olan halk, onun görüldüğü kimi yerlere tuzak kurmuş ve günün birinde tuzağa düşürülen Yaban Adamı, üzerine atıldığı balık ağı ile birlikte sürüklene sürüklene ırmak boyunca aşağıya indirilmiştir. Çocukluklarından beri Yaban Adamı hikâyelerini işitmiş olan, korkularında baş köşeyi işgal eden bu yaratığı gören öfkeye kapılır. Tekmeler, yumruklar inmeye başlar. Zavallı Yaban Adamı ağ içinde çırpınmakta, anlamsız sesler çıkararak sanki yalvarmaktadır. Gençlerden kimi tüfeğine davranır, ama yaşlılar bu tüylü yaratığın haline acırlar; "Yapmayın, günahtır.” diyerek engel olurlar. Ağın içinde ağlamakta olan Yaban Adamı’nı biraz daha tehdit ederler: “Bir daha karşımıza çıkacak mısın?”, “Bir daha dövecek misin?” gibi tehdit ve tembihlerden sonra ağ açılır. Tüylü yaratık kahve kapısından dağlara doğru öyle bir kaçar ki, kahvede bulunanlar haline acırlar. Ve Yaban Adamı, o tarihten sonra uzun bir süre kimseye görünmez. BİR BAŞKA YABAN ADAMI “Yaban Adami bir kara sis dumandur...” Kimi yaşlılar da böyle tanımlar Yaban Adamı’nı. Bu tür Yaban Adamı hikâyeleri ecinni hikâyelerine benzer. Yukarıda anlattığımız gibi hayvanımsı, gerçek bir varlık değil; doğaüstü bir varlıktır. Bunların ne zaman nereden çıkacağı belli olmaz. Akşam, besmele çekmeden dışarıya su dökersen Yaban Adamlarının sofrasına dökmüş olursun. Soğan kabuklarını yakmamak gerekir, çünkü onlar Yaban Adamlarının paralarıdır. Akşam ezanından sonra bir noktaya iki kere hızlıca vurulursa Yaban Adamı’nın başına vurmuş olursun. İkindiden sonra kapı süpürülmez, yok eğer süpürürsen süpürge senin görmediğin yabanilere değer… Ve böyle sürüp gider yapılmaması gerekenler. Balıklı’dan Akgül teyze, genç bir kız iken dağda akan dereden su içer. Ancak nereden bilsin ki, bu suda daha önce bir Yaban Adamı yıkanmış! Suyu içer içmez aklı bir anda gider ve yığılıp kalır orada. On beş gün boyunca kendini kaybetmiş bir şekilde yatar. Doktorlar işin içinden çıkamazlar. Sonra hocalara kulak verilir. Derler ki; “Yaban Adamı’nın yıkandığı suyu içmiş, çarpılmış.” Teşhis konulmuştur, tedavisi de bilinir! Bir geminin etrafında yedi tur atmak, yedi dere geçmek vs… Koyarlar Akgül’ü kayığa, gemidekilerin şaşkın bakışları eşliğinde yedi tur atarlar. Akgül’ü beline bağladıkları ip ile yedi kere denize batırıp çıkarırlar, Kastel’den Voha’ya yedi dere geçerler. O suyu içişinden üç ay sonra ancak iyileşir Akgül. Gilima’nın kambur köylüsü bir çarşamba günü Gugulaslı’nın değirmenine indiğinde bir grup Yaban Adamı’nın “Çarşambadır Çarşamba.” diyerek horon oynadığını görür, biraz saklanıp onları izledikten sonra horona dayanamaz, Yaban Adamı madam adamı dinlemeden katılır aralarına. O da onlarla birlikte “Çarşambadır Çarşamba.” deyip doyasıya oynar. Tüylü yaratıklar bu horon oynayan adamı çok sevmiş olacaklar ki, sırtından kamburunu alırlar. Adam kambur ayrıldığı köye baston gibi dik dönünce köyün diğer kamburu işin sırrını öğrenir ondan. Ertesi gün o da değirmene gider. Yaban Adamları gerçekten oradadır ve “Çarşambadır Çarşamba.” diyerek oynamaktadırlar. Benim de kamburumu alırlar diye düşünerek o da onlara katılır. Ama günlerden Perşembedir. Yaban Adamları “Çarşambadır Çarşamba” dedikçe, o tutturur “Perşembedir Perşembe.” diye. Onlar Çarşamba der, o inat eder Perşembeden vazgeçmez. Ortam gerilir. En sonunda Yaban Adamları diğerinden aldıkları kamburu da adamın sırtına ekleyerek, çifte kamburla gönderirler inatçı Gilimalı'yı evine… İkindiden sonra evden uzaklaşılmaması için tembihler edilir. Hele akşam okunduktan sonra dışarı çıkmak hiç de tekin değildir. Gece karanlığında evine giden kadının, kara yemişin (Kara yemiş: Doğu Karadeniz'e özgü, mayhoş bir tadı olan meyce ağacı.) altından geçerken Yaban Adamlarının sofrasına bastığı, evine ulaştığında onu orada bekleyen bir Yaban Adamı tarafından eşek sudan gelinceye kadar dövüldüğü anlatılır. Yine karanlık basarken çamur içindeki patika yolundan evine gelen adam yanlışlıkla bir kayayı yuvarlamış. Durumu fark edince, kaya aşağı ulaşmadan “Aşağuda biri varsa kaçsun...” diye iki kere bağırmış. Evine gidip tam yattığı sıra kapı çalınmış. Kapıyı açmış, karşısında iki jandarma. Jandarmaların ayaklarına bakmış ki ters. Adam gözünü kapamış, açmış, kendini yabanilerin mahkemesinde bulmuş. Yabanilerden bir tanesi “Senun attuğun taş, benum yavrumun kolini kopardi.” deyince, yabanilerin hâkimi sormuş adama: “Niçun kayayi yuvarladun?” Bilerek yuvarlamadığını anlatmaya çalışmış adam, peşinden de “Aşağuda biri varsa kaçsun...” diye bağırdığını da ilave etmiş. Kolu kopan yabani “Ben duymadum oyle bişe.” deyince, uzun bir “Söyledun, söylemedun...” tartışmasına girmişler. Neyse ki mahkeme salonunda bulunan Yaban Adamları'ndan bir tanesi adamı doğrulamış da suçsuz olduğu ortaya çıkmış. Karar açıklandıktan sonra adam gözünü yumup açmış, kendini yatağında bulmuş. Bunun gibi birçok Yaban Adamı anlatısı cin, peri hikâyeleriyle benzerlikler gösterir. Perilerin en belirgin özelliği olan ayaklarının ters olma durumu kimi Yaban Adamı hikâyelerinde de karşımıza çıkması, bu iki varlığın birbiriyle karıştığı düşüncesini destekler. Burada anlatılan Yaban Adamları, belli ki ilk bölümde gördüğümüz maymunsu yaratıklar değildir artık. Ama yörede kimi zaman periler, ecinniler de Yaban Adamı ya da yabani olarak adlandırılırlar. Dünyanın her yerinde rastlanılan bu tür varlıklar yüzlerce yıldır anlatıla gelen öyküleriyle, bu hikâyelerin doğduğu toprakların en önemli folklorik renklerinden biri oldular. Daha önce gördüğümüz Karakoncoloz, Cazı Karıları; (Cazı: Cadı halk dilinde Cazı olarak adlandırılır.) gerçeküstü varlıklarda olduğu gibi Yaban Adamları da yöre insanının düşsel dünyasında korkunç birer imge olarak yüzlerce yıl yerini korudu. Üzerine atılan küresel kültürün ağı altında yalvarmaklı gözleriyle boş yere baktı Yaban Adamı... Kaynak: http://abdullahkaratas.hol.es/tarih/trabzonda-eski-bir-korku-karakteri-yabanadami/ Ekim 26, 2014 paranormalfikir tarafından düzenlendi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
serpentine Yanıtlama zamanı: Ekim 25, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 25, 2014 Masallarıyla büyümüş birinden okumak güzeldi teşekkürler. İğne taşıyanlara yaklaşmamaları ilginçmiş, hikayeler de çok iyi. Tanımadığımız bir varlık çarşamba diyorsa perşembe dememek gerek cidden Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Ekim 25, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 25, 2014 Aynen, fazla üstelememek lazım. Ana fikir bu. Çarşambadır Çarşamba. Masallarıyla büyümüş birinden okumak güzeldi teşekkürler. İğne taşıyanlara yaklaşmamaları ilginçmiş, hikayeler de çok iyi. Tanımadığımız bir varlık çarşamba diyorsa perşembe dememek gerek cidden Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
chess Yanıtlama zamanı: Mart 23, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 23, 2016 Masallarıyla büyümüş birinden okumak güzeldi teşekkürler. İğne taşıyanlara yaklaşmamaları ilginçmiş, hikayeler de çok iyi. Tanımadığımız bir varlık çarşamba diyorsa perşembe dememek gerek cidden e laz inadı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.