Jump to content

Aşık Olma Mekanizmaları ve Astroloji


sidar

Önerilen Mesajlar

Günlük hayatta, pek çoğumuz tesadüfen veya şans eseri âşık olduğumuza inanırız, hatta “ilk görüşte âşık oldum” deriz. Hâlbuki psikoloji literatürüne göre insanlar şans eseri âşık olmazlar, kendilerine özgü bilinçdışı bir plan doğrultusunda âşık olurlar. Psikolojik açıdan değerlendirildiğinde, bilinçdışı planın şöyle olduğu görülmektedir: kişi mevcut ilişkisinde, daha önceki önemli ilişkilerinden kaynaklanan bilinçdışı çatışmalar ve yaralanmalar ile ilintili çözüm üretmeye çalışmaktadır. Bu planın etkili olması için: (1) kişinin ebeveynleriyle benzer karakter özelliklerine ve tavırlara sahip olan birini seçmesi ve (2) bu ebeveynlerle çözülmemiş olan sorunlarını çözmesi gereklidir. Bir başka deyişle,

 

mevcut eş “eski yaraları iyileştirmek için bir aracı” olarak işlev göstermektedir.

Carl Jung, bu sürecin nasıl işlediği konusunda, faydalı bir model sunmuştur. İnsan psişesinin; “kontra seksüel kişilik elemanlarını temsil eden, bilinçdışı ve otonom” psişik içeriklere sahip olduğunu belirtmiştir. Anima; bir erkeğin içindeki kadının psişik temsilidir. Animus; kadının içindeki erkeğin psişik temsilidir. Jung’a göre, bir kişinin anima veya animus’unun karşı cinsten bir bireye yansıması “âşık olma” olgusundan sorumludur. Jung, “karşı cinsle ilişkimizin kalitesi, anima veya animus’u bütünleştirme derecemizle belirlenir” demiştir. Ancak entegrasyon ve iyileşmenin oluşması için, anima ve animus’un ilk yansıtıldığı ebeveyni anımsatan kişiyle karşılaşmak gereklidir. Yansıtmalar, bilinçdışını açığa çıkarma amacına hizmet ederler.

 

Anima/animus kısımlarını entegre edebilmek için, bireyin “daha derin ve daha geniş bilinç perspektifi” geliştirmesi gerekmektedir. Anima/animus “karanlık” veya “aydınlık” olabilir; ancak çoğu kez her iki tarafın da özelliklerini içerir. Bir çok açıdan anima/animus imgesi bir “kompleks” gibi işlev gösterir. Bunlar; bilinçli kimlikten ayrışmış olan ve iyileşme ve bütünlüğün ortaya çıkması için entegre edilmesi gereken, erotik enerji ile yüklenmiş olan imgelerdir.

 

 

Anima/animusun kişiye özgü özellikleri; kişinin bilinç düzeyindeki eril ve dişil tutumları ile ilintili olarak, ödünleme amacına hizmet ederler. Mesela, bilinç düzeyindeki eril tutumlar uç bir düzeye vardığında; “maço erkek” tarzı ortaya çıkabilir. Bu durum, kişinin bilinçdışında buna karşılık gelen, uç özellikler içeren “Anima” üretmeye sebep olacaktır. Bu kutuplaşma, karşı cins ile olan ilişkilerde yaşanan karmaşıklık ve uyumsuzlukla yansıtılacaktır.

Jung’un anima/animus kavramı; aynı zamanda nesne ilişkileri teorisindeki “içsel nesne” kavramına benzemektedir. İçsel nesne; bireyin çocukluk yıllarında birincil bakıcılarıyla olan ilişkilerinin, içselleştirilmiş temsilidir. İçsel nesneler çeşitli psikolojik ihtiyaçlarla bağlantılıdır. Dicks (1967), evliliklerinde sorun yaşayan çiftlerin; onlarda çelişik duygular uyandıran, “ilk aşk nesnelerinin” rol modelleriyle ilintili olarak, birbirlerini bilinçdışı olarak test ettiklerini ifade etmiştir. Bu testi gerçekleştirebilmek için, birey ilk aşk nesnesinin özelliklerini, mevcut eşine yüklemektedir. Aslında, birey eski çatışmaları tekrar yaratarak, bu sefer hikâyenin “mutlu son” ile bitmesini umut etmektedir. Ancak mevcut eş; bireyin hayal dünyasında önceden yaratmış olduğu figür ile bağlantılı olan rolü oynamada başarısız olduğunda; evlilikte gerilimler ve yanlış anlaşılmalar ortaya çıkmaktadır. Dicks, bir evlilikteki problemlerin; çiftlerinin karşılıklı yansıtmaların bir sonucu olduğunu iddia etmektedir. Her bir eş; belli bir dereceye kadar ebeveynlerden biri gibi algılanmaktadır. Özetleyecek olursak; tüm bu “yansıtmalı özdeşim” ve “âşık olma mekanizmaları” aslında şunu ifade etmektedir: “bir kişide var olan psikolojik yaraların, kişinin aşk hayatında kendini açığa vurması muhtemeldir.”

Tüm bu kavramları astrolojik açıdan değerlendirecek olursak: Kadındaki “animus” arketipi ile ilintili olarak, bir kadının doğum haritasındaki Mars’ın ve Güneş’in durumunu (burç ve ev yerleşimi, aldığı açılar vb.) göz önünde bulundurabiliriz. Zira Mars ve Güneş, bir kadının psişesindeki eril kısım ile ilintilidir. Buna ek olarak, Güneş’in durumu, bir kadın ile babası arasındaki ilişkiye dair ipuçları sunmaktadır. Erkekteki “anima” ile ilintili olarak ise, bir erkeğin doğum haritasındaki Venüs’ün ve Ay’ın durumunu göz önünde bulundurabiliriz. Zira Venüs ve Ay, bir erkeğin psişesindeki dişil kısım ile ilintilidir. Buna ek olarak, Ay’ın durumu, bir erkek ile annesi arasındaki ilişkiye dair ipuçları sunmaktadır.

Bir çıkarımda bulunacak olursak; bir kadının haritasındaki Mars’ın ve Güneş’in zarar gördüğü durumlarda (rahat etmediği bir burçta veya evde yerleşmiş olması, dışsal planetler ile arasında zorlayıcı açıların olması, zorlayıcı açı kalıplarının apeksinde olması vb.) veya bir erkeğin haritasındaki Venüs’ün veya Ay’ın zarar gördüğü durumlarda, söz konusu kadının veya erkeğin “animus” veya “anima” sorunları yaşayacağını ve problematik bir aşk hayatının olacağını söyleyebiliriz (bu bulgulara ek olarak, 5. ve 7. evin ve yöneticilerinin durumları da göz önünde bulundurulmalıdır). Bu tarz problematik durumlar söz konusu olduğunda, bireyin doğum haritasındaki astrolojik göstergelere dair daha fazla bilgi edinmesi ve “âşık olma mekanizmasının bilinçdışı planını” farkına varması, söz konusu bireyin “aşk hayatını” yeniden yorumlamasını ve anlamlandırmasını sağlayacaktır. Nihai olarak, “hep yanlış kişiye âşık oluyorum” veya “her ilişkim aynı şekilde bitiyor” gibi cümleler sarf etmesine, belki de gerek kalmayacaktır.

 

Yazan: Barış ÖZKIRIŞ

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kilit fikirler adlı kitapta da geçiyordu yanlış hatırlamıyorsam . teşekkürler ubasti . Eklemem gereken birşey .Sinastri haritalarda aylar ve venüsler birbiriyle uyumsuzsa birlikteliğin olmayacağı söylenir .Nataldaki ay venüs olumsuzluğu da kişinin annesi ile eşinin arasının kötü olacağını gösterir .

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

aşk yoktur bunu bilin.

 

Metafiziksel yönü ağır bastığı için haklı bir önerme . Lakin İnsan beyninde susuzluk ve açlık duyumlarına eşdeğer olup biyolojik bir ihtiyaç da olduğu kanıtlanmıştır . Günümüz bilimin de.

 

Aldığın tatmini yaklaşık 2kg çikolata yiyerekte sağlayabilirsin .Ben bi keresinde 4 kg yemiştim çünkü 11 e ulaşırsam Thc ile benzer etki yaratcaktım kafamda ama başaramadım . :D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Metafiziksel yönü ağır bastığı için haklı bir önerme . Lakin İnsan beyninde susuzluk ve açlık duyumlarına eşdeğer olup biyolojik bir ihtiyaç da olduğu kanıtlanmıştır . Günümüz bilimin de.

 

Aldığın tatmini yaklaşık 2kg çikolata yiyerekte sağlayabilirsin .Ben bi keresinde 4 kg yemiştim çünkü 11 e ulaşırsam Thc ile benzer etki yaratcaktım kafamda ama başaramadım . :D

 

gramı kaç para yahu çikolatadan nefret etmeye ne gerek var :D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...