delycochuk Yanıtlama zamanı: Mart 18, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 18, 2009 emir arkadaşım haklısındır belki emek harcayıp bir çok şey yazıp alıntı yapmışsın seni yargılamak istemiyorum ama bu evrende yalnız olmadığımızda çok açık kardeşim.biliyorsunki uzayın nokta kadar parçasıyız ve aramızda bi duvar yok ben uzaylıların varlığı demeyelimde ona bakarsanız bizde uzaylıyız dünyanın dışında bizim gibi somut varlıklar olduğunu düşünüyorum bunu ben değil mantığım söylüyor..ve çok uzun yazıların beynimi bulandırmaya başladı takip edemiyorum artık kendi düşüncelerini alıntı yapmadan direk söylersen bizim için daha iyi olur kanaatindeyim. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
cobra Yanıtlama zamanı: Mart 18, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 18, 2009 Hep ufo ların dünya ürünü olduğunu düşünmüşümdür. Gelişmiş bir ülkenin gizlice ürettiği araçlar olduğuna inanmışımdır(bazen de agartalıların). Ve cin oldukları fikri, uzak gezegenlerde yaşayan, dünyada dolaşıp dolaşıp giden, küçük gri adamlar olmasından daha mantıklı bence. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
emir Yanıtlama zamanı: Mart 18, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 18, 2009 insanın aklının alamayacağı kadar uzaklıkta olan bir canlı neden o kadar uzaktan sadece görünmek için gelsin?...bence onların yaşamıyla bizimki ayrı ne onlar bizi neden biz onları ilgilendiriyoruz....ama dünyada görünen uçan cisimlerin nedeni bedensiz varlıklar diyorum ben...dindar bir insan değilim ama kesinlikle buna inanıyorum...bence insanlar gerçek bilimi anlamak yerine farkında olmadan ondan istemeyerekte olsa kaçıyorlar....gönderdiğim yazılarda insan beyninden bahsediliyor...bazı insanların inanmadığı bu varlıklar bir enerjidir bedensizdir tıpkı bir radyasyon gibi fakat bilinç seviyeleri vardır akıllıdırlar...insan beyninin gücünü kullanmayı insanlardan daha iyi bilirler çünkü kendileri bir enerjidir...ben ruh gördüm ben cin gördüm ben ufo gördüm diyen insanlar aslında bedensiz enerji olan varlıklar tarafından aldatılmışlardır... peki o resmlerdeki cisimler katı diyeceksiniz tıpkı gerçek gibi diyeceksiniz ve kaza yapıp yere çakılanları bile var diyeceksiniz...zaten bedensiz bir varlığın (bilinci olan bir radyasyonun) her şekile girebilme özelliği vardır...çünkü enerji yoğunlaşarak maddeyi meydana getirir...bu özellikler bu varlıklarda mevcuttur onlar bunu başarabilirler insanları istediği gibi kandırabilirler ve gerçekten bir gün bi uzaylı(gerçekte bedensiz varlık) şunu dicek insanlara;ben tanrıyım insanoğlu bana tapıcaksın.....uyanın -------------------- maddenin enerjiden meydana geldiğini düşünürsek birde bu enerjinin bilinci olduğunu var sayarsak yapabileceklerini hayal edin birde!!!..... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
west Yanıtlama zamanı: Mart 22, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 22, 2009 Tarih 30 Haziran 1908, saat sabah 07:00 civarı, yer Sibirya. Gökyüzünde insanoğlu’nun o zamana kadar tanıklık etmediği bir patlama olur. Patlamanın şiddeti Hiroşima’ya atılan atom bombasından 650 kat daha güçlüdür. Patlamanın sesi 1,000 km uzaktan duyulur. Patlamanın merkezindeki ağaçlar hariç, 20 km’lik yarıçaplı bir çember içindeki bütün ağaçlar patlamanın basıncıyla devrilir, ayakta kalan ağaçlarınsa bütün yaprakları dökülür. Olay yerinden 60 km uzaktaki insanlar 5-6 m öteye fırlatılır. Patlamanın arkasından kavurucu bir rüzgâr eser. Avrupa’da 5.0 büyüklüğüne eşit bir deprem olarak algılanır, şok dalgaları İngiltere’de dahi hissedilir. Şok dalgaları yerküreyi iki kez dolaşır, dünyanın manyetik alanında değişiklikler saptanır. Olaydan sonra haftalarca kurum ve toz yağdığı anlatılır. Kafkasya’da insanlar haftalarca havadaki fosforik parıltı nedeniyle gece gazete okunabilecek kadar aydınlanırlar. Rus uzmanlar’ın ürettiği teori, buna göre, dünyaya kıyameti getirecek büyüklükte bir meteor çarpmak üzereyken, dünyayı korumak isteyen ileri bir uygarlık tarafından çarpışma olmadan havada patlatılmış. Bir başka teor ise,Nikola Tesla, keşfettiği “death ray” adlı bir silahı test ederken bu kazaya sebebiyet vermiş ve silahın yarattığı faciayı görünce silahı tekrar bulunmamak üzere yok etmiş.Bilimadamları 30 Haziran 1908’de Beta Taurid meteor yağmurunun oluştuğunu tespit eder. Bu meteor yağmuru her 3,3 yılda bir dünyanın yanından geçen Encke kuyruklu yıldızının parçalarıdır. Olay 1-10 milyon ton ağırlığında bir buz kütlesinin saniyede 30 km, ya da saatte 108 000 km bir hızla gelip, yere çarpmadan havada infilak etmesidir. Sizin görüşlerinizi alablirmiyim arkadaşlar? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
serpentine Yanıtlama zamanı: Mart 22, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 22, 2009 Bilim adamları nükleer bir patlama olduğunu fakat o dönemde hiçbir ulusta nükleer çalışma olmadığı için bunun nükleer enerji kullanan bir uzay aracının patlaması olabileceğini söylemisler.Sirius un sitesinde biraz daha ayrıntılı olarak verilmis olay http://www.siriusufo.org/tr/?fx=sayfa_ac&url=html/diger_ufo_kaza/diger_kaza_sibirya.asp Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Mystick Yanıtlama zamanı: Mart 22, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 22, 2009 olay gerçekten ilgi çekici umarım bizi kurtardılarsa buna değer, Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sawyer6161 Yanıtlama zamanı: Mart 24, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 24, 2009 sanırım ilk teori gerçeğe daha yakın Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
danny Yanıtlama zamanı: Mart 31, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 31, 2009 enteresan ve bır o kadarda ılgınc tabı herkesın gorusune saygı duymak lazım ama ben cın olsaydım ınsanları ben uzaylıyım dıye tıye almazdım :D:D Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Nisan 29, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 29, 2009 (düzenlendi) Tunguska, geleceğin habercisi mi? Araştırmacılar, Tunguska ağaçlarına gömülmüş zerrecikler (partiküller) buldular ve bu partiküllerin altında dünyadışı bir imza vardı. Bilgisayar animasyonları uygulanarak, bir meteorun atmosferde yanmasından veya bir asteroidin parçalanmasından sonra geriye nelerin kaldığı araştırıldı. Bazı uzmanlar daha fazla tartışma taraflısı değildiler, patlamanın nedeni bir meteordu, asıl sorun meteorun ne tür bir meteor olduğuydu. Tunguska, bilimciler için hala gizemlidir; çözüm sözcüğü heyecan veren bir davete benzer ama bu davetin içeriğinde laboratuarlarda harcanan uzun saatler ve günlerce süren yolculuklar sonucunda eli boş dönmek vardır. Henüz çok pratik bir yöntem bulunmamıştır; kuyruklu yıldızlar veya asteroidler bilinen cisimlerdirler ve Güneş Sistemi´nin tarihinin önemli bir bölümüdürler. Örneğin 1994 yılında Shoemaker-Levy kuyruklu yıldızı, Jüpiter´in "kara göz" üne çarptı. Patlayıcı özelliği olan büyük göktaşlarının en son 65 milyon yıl evvel dünyaya yağarak, dinozorları toptan yok ettiği düşünülmektedir ve bugün de insan uygarlığı aynı bilinmeyen risk ile her an karşı karşıyadır. Aslında Tunguska´da 1908 yılındaki o korkunç gün, bir anlamda da bize gelecekte göklerde nelerin saklı olduğunu işaret etmektedir. Ömrünü Tunguska´ya harcadı ama esir kampında öldü. Tunguska´ya giden ilk bilim adamı olan Leonid Kulik, bir Rus jeoloğu idi, uzun yıllar boyunca Sibirya´nın birçok bölgesinde meteor parçacıklarını araştırmıştı. 1927´de Tunguska panoramasını yani parçalanmış, yanık ve devrilmiş sayısız ağacı ilk kez gördü. Aklına hemen çok büyük bir yangının tüm bölgeyi etkilediği geldi. Sonraki 14 yıl içinde Kulik, Tunguska´ya dört kez daha gitti. Kulik´in ekibi, ezilmiş, dağılmış ve bataklıklara gömülmüş ağaçların sayısız fotoğrafını çekti, bıkmadan, usanmadan meteor parçacıkları aradılar ama tek bir parçaya dahi raslayamadılar. Çeşitli tanıklarla görüştüler, karşılaştırmalar yaptılar, abartmaları, yalanları belirlediler. Hemen hemen tanıkların yarısı, kuzey göğünden gelen bir ateş topunu görmüşlerdi ama diğerleri kuzeybatı veya batı yönünden söz ediyorlardı. Bütün araştırmaların sonucunda ortaya çıkan tek şey, karışık ve önemsiz bilgilerden başka birşey değildi. Kulik, hala cehenneme neden olan şeyin doğal olarak bir meteor olduğunu düşünüyordu. Kulik, 1942´de bir savaş mahkumu olarak öldü ve ondan sonra ellili yılların sonuna kadar hiçbir bilim ekibi bir daha Tunguska´ya gitmedi. Uzaydan birşey geldi ama neydi? Olayı bir kez daha dürten ilk kişi, bir Sovyet ordu mühendisi olan Albay Alexander Kazantsev´di. 1946´da yazdığı kısa bir makalede, Tunguska felaketine ancak nükleer bir patlamanın neden olabileceğini belirtti ama insanlar 1908 yılında insanlar böyle birşeyi yapamazlardı, yani tek neden bir uzay aracının patlaması olabilirdi. Sonraki yıllarda öykü SSCB´de birçok kez gündeme geldi ve yazılar yayınlandı. Bunların en popüleri ve başarılısı "Guest From Space/Uzaydan Gelen Ziyaretçi" idi. Genç Sibiryalı bilimciler, Kazantsev´in iddialarıyla uğraşıp durdular, onun Tunguska´da hala ölçülebilir bir radyoaktivite düzeyinin bulunduğunu iddia etmesine karşı çıkıyorlardı. Sibirya´daki Tomsk kentinde İyonize radyasyon uzmanı olan Victor Zhuravlyov; "Kitabın gerçek olduğunu kanıtlayan birşey bulmayı çok istedik." diyordu. Eğer böyleyse, bilim adamların gerçekte ne olduğunu anlamaya niyetli oldukları pek söylenemezdi. Aynı kentte bulunan Biyoloji ve Biyofizik Bilimsel Araştırmalar Enstitüsü´nün direktörü olan Gennady Plekhanov ise; "Birkaç yıl boyunca Tunguska sorunun çözülmüş olduğunu düşündük." diyordu. Ama ikisi de hatalıydılar, Plekhanov 1959 ve 60´da iki Tunguska seferini yönetmişti, düşük düzeyde radyasyon izi ve ufalanmış patlayıcı meteor parçacıkları arıyor ve; "Gerçekten çok uzaktık, herşey düşündüğümüzden daha karışıktı." diyordu -------------------- 20 megatonluk patlama 1961 baharında, Plekhanov hayal kırıklığı ile dolu bir rapor yayınladı ve Rusya´nın en önemli bilimsel enstitülerinden birisi olan Moskova´daki Kurchatov Atom Enerjisi Enstitüsü´nde bu doğrultuda bir konuşma yaptı. Gizemle ilgili boş bir tablo çizdi, grubunun çalışma alanında çok dikkatli bir çalışma yaptığını anlattı ve anlattıkları bilim adamlarından sıcak bir ilgi gördü. Rus bilim adamlarının Tunguska´ya gidişinden sonra, hemen her yaz döneminde çeşitli bilgiler derleniyor ve araştırmalar sürüyordu. Bunların en önemlis yanık ağaçların bulunduğu tüm bölgeyi her ayrıntısına kadar gösterin bir haritanın yapılmış olmasıydı. Bu başarının sahibi, Tomsk Üniversitesi matematikçilerinden olan, 60 yaşındaki Wilhelm Fast´dı; Fast, 1960´da Tunguska ekibine katılmıştı ve "Yanık ağaçları ilk kez gördüğümde uyanmıştım." diyordu. Fast ve yardımcıları inatçı ve ısrarlı bir çalışmanın sonunda, yanık ve kırık ağaçların bulunduğu 220.000 hektarlık bir alanın haritasını çıkarmayı başardılar. Bu harita, büyük bir özenle 35 yıl boyunca geliştirildi; başka bilim adamları ağaçların dağılımlarını ve aldıkları şekilleri uzun uzun inceleyerek bir sonuca vardılar; patlamanın rüzgarı 7.5 km uzunluğundaki bir alanda, 10/20 megatonluk bir TNT enerjisi oluşturarak, doğudan batıya doğru yayılmıştı. Sır reçinenin içinde saklı; 30 yıl boyunca Tunguska, sadece Rus bilimcilerinin inceleme konusu olarak kaldı. Tunguska´ya en yakın olan iki büyük kent olan Tomsk ve Krasnoyarsk, askeri teknoloji merkezleriydiler ve yabancıların girmesi kesinlikle yasaktı. Ancak1989´da Soğuk Savaş´ın bitiminden sonra yabancı araştırmacılar bölgeye gelip araştırmalara başlayabildiler. Aralarında Bologna Üniversitesi´nden İtalyan fizikçi Menotti Galli´de vardı. Galli 40 yıldan beri, kozmik radyasyon üzerinde çalaşıyordu ve özellikle de uzaydan gelen yüksek enerji partiküllerinin, ağaçlardaki selüloz katmanlarında oluşturdukları ağır karbon izotoplarını inceliyordu. Ağaçlardaki bu karbonik birikimin yıllık gelişimi ve miktarı bir kesit alındığı zaman, halkalar halinde görülebiliyor ve izlenebiliyordu. İşte Tunguska gizeminin cevabı burada saklıydı. Galli, Tunguska karanlığına 1990 yılında yapılan araştırma gezisinde daldı ve çeşitli ağaçlardan örnekler aldı; dallardan ve ağaç gövdelerinden 30 cm. çapında, 5-6 cm kalınlığında halka kesitler alıyordu. Geçen yıllar içinde yeniden gelişmeye çalışan ölü dallarda bir enfeksiyon vardı yani deriye batan bir kıymık gibi, halkalarda yoğunlaşan ve biriken kırıklar vardı. Ama Galli, bu durumdan hoşnuttu ve daha iyi olduğunu düşünüyordu. 1908 patlamasından önce ölmüş olan dallar ve ağaçlarda sonradan sızan reçine koruyucu bir doku oluşturmuş ve enfeksiyonu engellemişti. Eğer Tunguska´ya patlayıcı bir meteor patlamışsa ormana yayılan zerrecikler, bu reçine tabakalarının içine hapsolmuşlar ve dokunulmamış olarak kalmışlardı. Meteorların özellikleri Galli, patlayıcı meteor düşüncesine, çeşitli yönlerden yakındı ama bu bir kuyruklu yıldızın buzdan oluşmuş parçası da olabilirdi, Güneş Sistemi´nin oluştuğu çok önceki dönemlerde varolan bir kuyruklu yıldız, zaman zaman Pluto´nun ötesindeki evinden gelerek, dünyanın yakınından geçmiş ve geçerken de bir parçası dünyaya düşmüş olabilirdi. Öte yandan çok çeşitli meteor türlerinden birisi de olabilirdi. Meteoritler çoğunlukla serseri yani düzensiz dolaşan eski asteroidlerdirler ve dağılmış veya parçalanmış gezegenlerin enkazıdırlar. Temel olarak düzensiz mineraller içerirler, bazıları zengin organik karbon (carbonaceous chondrites) yüklüdürler. Bazı meteoritler zengin demir içerirler, her meteoritin bir özelliği vardır ve buna göre sınıflandırılır; organik karbon yüklü meteorlar soğuk ve küçük asteroidlerin parçalarıdırlar ve Asteroid Kuşağı´nın dışında bulunurlar. Güneş´e yaklaştıkça, ısı yüzünden artan karbon bileşimleri, asteroidlerin içinde sıkışmaya başlarlar, ayrıca birçok büyük asteroidin çekirdeği demirdir. Sanık; bir kuyruklu yıldız Galli´nin çalışmalarında yanında yardımcısı ve dostu Giuseppe Longo vardı. Longo 36 yıllık bir nükleer fizikçiydi ve nükleer reaktörlerde oluşan atomaltı parçacıklar konusunda uzmandı ve Tunguska´yı görür görmez bölgede bir öğütülmenin veya ufalanmanın oluştuğunu hesapladı. Galli ile Longo, 1970´lerde Amerikalı bilimcilerin geliştirdikleri bir hipotezle ilgili testi uygulamaya karar verdiler. Eğer Tunguska´da bir kuyruklu yıldız patladıysa bu hipotez işe yarayacaktı çünkü kuyruklu yıldızın izleri tanımlanabilirdi. Kuyruklu yıldızın içerdiği hidrojen sıkışmış ve ve atmosfere büyük bir hızla girdiğinde ısınmıştı, bu helyumda fünyenin erimesi gibiydi yani hidrojen bombasını patlatan tetik gibi. İşte patlamanın nedeni bu olabilirdi. Patlamada ortaya çıkan yüklü nötrön parçacıkları, atmosferde nitrojen atomlarıyla birleşirler ve ağır karbon 14 nötrönları oluştururlar. Longo;"Eğer böyle birşey olduysa, ağaçlardan kestiğimiz halkalarda karbon 14 bulacağız." diyordu. Ama olmadı, karbon 14 yoktu, böylece patlama nedenlerinin arasından kuyruklu yıldız çıkarıldı, en azından suçlanma oranı azalmıştı. Bu sonuca rağmen Galli ve Longo çalışmalarına ara vermediler, yeterince veya doğru örnek almadıklarını düşünüyordular ve 1991 yazında Tunguska´ya yapılan yeni bir yolculuğa katılarak, yeni örnekler almaya karar verdiler. -------------------- Bilim bataklıklarda savaş veriyor Araştırmacılar Vanavara adlı Sibirya kentine uçakla gittikten sonra, oradan bir helikopterle 64 yıl önce Kulik´in kamp kurduğu yere indiler. Dış dünya ile tek bağlantıları bir radyo-telsizdi, susuzluklarını gidermek için gittikleri gölün suyunda milyonlarca sivrisinek larvası vardı; Galli sonradan "Çok zor on gündü." diyecekti. Ama daha zor olanı doğru ağaçları bulmaktı, patlamadan etkilenmemiş düzinelerce ağaç vardı ama çok az reçine üretmişlerdi yani zengin reçine özüne sahip bir ağaç bulmak kolay değildi, İtalyanlar her gün 8-10 km. yürüyüş yapmak zorundaydılar. Sonuçta altı ağaç bulmayı başardılar ve 13 örnek aldılar, patlama yerinin yakınındaki ağaçların köklerini de inceledikten sonra, yardım çağırarak Tomsk´a doğru yola çıktılar, oradan da hemen Bologna´ya dönerek örneklerin analizi için fizikçi Romano Serra ile beraber çalışmaya başladılar. Elektron mikroskoplarıyla çalışıyorlardı, X ışınları tarayıcısını da kullanarak, parçacıkları aramaya başladılar. Çalışma iki yıl sürdü, sonunda parçacıkların üç ayrı dönem içindeki gelişimini inceleyerek, sınıflandırdılar. Dönemler 1885-1901, 1902-1914 ve 1915-1930 olarak belirlenmişti. 1902-1914 dönemine ait verilerde bir farklılık vardı; parçacıkları yüksek düzeyde bakır, altın ve nikel içeriyorlardı yani bunlar ağır protonlardılar. İtalyan araştırmacıların merak ettikleri şey; parçacıkların kökeniydi. "Bu parçacıkların Tunguska olayı ile nasıl ilişkili olduğunu bulmak en önemli ve en büyük sorudur." Longo böyle diyordu. Sonuç olarak birşey bulunmuştu şimdi sıra bu parçacıkların nasıl olup ta, ağaçlara saplandığını ve neye ait olduklarını bulmaktaydı. Ayrıca parçacıkların çok yüksek bir ısı altında oldukları da belirlenmişti; Longo; "Patlama dalgası parçacıkları yüzeydeyken eritmemiş çünkü yüzeyde iletkenlik azmış yanı erimiş parçacıklar doğrudan kozmik cisimden gelmişler." Peki ama bu cisim nasıl birşeydi? Longo burada susuyordu ama şunları söylemekten de gerik kalmıyordu; "Yıllar boyunca astro fizikçiler kuyruklu yıldızların hidrojen ve helyum gibi hafif elementlerden oluştuğuna inandılar ama şimdi bazılarının çekirdeklerinin ağır elementlerden oluştuğunu düşünüyoruz ve hele bir de konu asteroit ise bulmak istediğiniz şeyi bulursunuz " Yani anlaşılıyordu ki, İtalyanlar Tunguska´ya uzaydan bir damganın vurulduğundan emin gibiydiler. Sıra bilgisayarlarda... İtalyan bu şekilde uğraşırlarken, Amerikalı bir grup araştırmacı Tunguska patlamasını bilgisayarlara programlıyarak, fizik kanunlarını böyle bir patlamada sınadılar. Çalışmanın başında Princeton´dan gezegen bilimcisi Chris Chyba ve NASA´dan Kevin Zahnle bulunuyorlardı. İkisi bir kuyruklu yıldızın atmosfere girmesini bilgisayarda canlandırdılar. Zahnle, cismin yere vurduğu anda atmosferde neler olduğunu merak ediyordu. Bilgisayar sonuçlarına göre, küçük cisimler atmosfere girince yanıyorlar ama büyük olanlar yeryüzüne ulaşıyordu. Fakat orta büyüklükteki gök cisimleri düşerken farklı birşeyler oluyordu. Cisim atmosferde yarılmaya başlıyor, hava basıncı önden çok büyük bir baskı yapınca cisim önden deforme olmaya başlıyor ama arkası aynı kalıyordu. Yani cismin üzerindeki güçlerin arasında büyük farklar oluşunca, yırtılmalar başlıyordu. Parçalarda da benzer güç alanları oluştuğu için patlamalar başlıyor ve kırık parçaların her birisi bir bombaya dönüşüyordu. Chyba ve Zahnle bir dizi olayın sonunda Tunguska´da ne olduğuna karar verdiler; Chyba; "Basit bir model oluşturarak Tunguska´yı çözümledik." diyordu. Ama hala sorun vardı çünkü AMES adlı bilim grubu, bu yaklaşıma karşı çıktı, cismin boyutu bilinmiyordu, hangi tür elementleri içerdiği bilinmiyordu, hızı neydi? Atmosfere giriş eğimi kaç dereceydi? Ağaçların eğimine bakılırsa 30-40 derecelik bir açı olmalıydı. 45.000 derecelik ısı; Demir çekirdekli meteorlar çok güçlü ve yoğundular ama hızlıydılar yere vurdukları anda, en azından 50 km. çapındaki bir alana dağılmaları gerekirdi, kuyruklu yıldızların ise, yüzeye varmadan önce 25 km. yükseklikte patlamaları gerekiyordu. Bu yükseklik ise, ağaçlardan alınan örneklere uymuyordu zira ağaçlarda karbon parçacıkları vardı ve zengin karbon parçacıkları atmosfere 45 derece eğimle girdiklerinde patlarlar. Kısacası her durumda da atmosferde kalın ve çok geniş bir toz bulutunun oluşması ve çok uzun bir zaman güneş ışınlarını engellemesi gerekiyordu ama Tunguska´da olmayan tek şey de buydu çünkü ağaçlardaki klorofil oranı bunu göstermiyordu. Bu karşılıklı model çalışmasından sonra başka bilgisayar simulasyonları daha yapıldı. Los Alamos Ulusal Laboratuar´ından Jack Hills ve Patrick Goda, Hawaii Üniversitesi´nde yaptıkları çalışmalar sonucunda Chyba´nınkine benzer sonuçlara ulaştılar. Ama cevaplanamayan soru, meteor parçasına ne olduğuydu. Bir kısmı yanmış olabilirdi en azından % 10´u yüzeye yayılmış olmalıydı. Hills; "Bu cevabı bulursak, büyük meteorların neden bulunamadıklarını da anlayacağız." diyordu. İtalyan Longo buna yanıtı ise; "Aradan geçen bu kadar zamandan sonra, parçaları bulamayabiliriz." şeklinde oldu. Fakat en çarpıcı bilgisayar çalışmasını Tennessee Üniversitesi´nden Evans Lyne ve Richard Fought ile Stanford´dan Michael Tauber yaptılar, yola Chyba´nın varsayımından yani düşen bir gök cisminin patlamasından yola çıkmışlardı. Araştırma sonucunda, cismin atmosfere girdikten sonra 45.000 derecelik bir ısı oluşmuştu ve bu ısı cismin tamamını yakmıştı. Yüzeyi veya ağaçları yakan güç, bu dev ısının bir kısmının yüzeye yansımasıydı. Yani patlama yüzeyde değil, gökte olmuştu ve etkileri Tunguska´yı vurmuştu. Küresel bir kıyamet yaşanabilirdi ama... Bazı Rus araştırmacılar, Tunguska ile ilgili Amerikan çabalarını kuşkuyla karşıladılar. 1970´lerde patlamanın nedeni olarak bir asteroid değil, bir kuyruklu yıldız olarak kabul ediliyordu. Ama bunu kanıtlayacak bir kuyruklu yıldızın astronomik kayıtlarına raslanmadı yani bilinen tüm kuyruklu yıldızların hiçbirisinin rotası 1908 yılının Haziran ayında, dünyanın yakınından geçmiyordu. Batılı bilimciler kuyruklu yıldız düşüncesiyle hep alay ettiler çünkü astro-fizik çevrelerinde kuyruklu yıldızların çok hafif oldukları ve atmosferde hemen yanacakları kabul edilmektedir. Bu tür bir patlamanın oluşturacağı toz bulutu en önemli ve en geçerli kanıttır ama yoktur, en azından bir milyon tonluk bir cismin parçalanması sonucunda dev ve çok kalın bir toz bulutu muhakkak oluşacak ve bundan iklimler etkilenecektir. Caltech Jet Propulsion Laboratuarı´ndan Zdenek Sekanina; "Böyle bir olayın dünyadaki yaşam üzerindeki etkileri korkunçtur. Küresel bir kıyamete benzer ve nükleer kışla karşılaştırılabilir. İnsanlık üzerindeki etkileri tartışılamaz dahi, bunu hayal edemeyiz çünkü biz orada değildik." demektedir. Aslında tüm Rus bilimciler, kuyruklu yıldız senaryosuna katılmamaktadırlar. Longo ile aynı fikirde olanlar vardır; Tomsk Astronomi Gözlemevi´nden Gennady Andreev, Tunguska bataklıklarından hala ümitlidir ve o da Longo gibi örnekler almayı sürdürmektedir. Yeni sanık bulunuyor; Deprem! Daha kuşkucu Rus bilim adamları da vardır, yine Tomsk´dan Victor Goldin; "Problemin çözüldüğünü düşünmüyorum. Ancak bir meteorun veya bir cismin parçaları ya da parçası bulunduğunda çözüme ulaşılacaktır." demektedir. Bir diğer garip iddia ise, söz konusu parçaların bulunmuş olduğu ama SSCB döneminde saklandığı ve bir daha bulunmadığı şeklindedir ama bu çok yetersiz ve anlamsız bir iddiadır. Bu iddiaya karşı meteorolog Nina Fast; "Eğer bir meteor bulsaydık onu yakardık çünkü biz gizemlerden, çelişkilerden ve paradokslardan hoşlanıyoruz." diyerek şaka yapmaktadır. Egzotik kuramlar hala sürüyor ve özellikle de Rusya´da çok revaçta; yeni bir iddianın hedefi depremdir. Moskova Radyo Araçları Enstitüsü´nden yazar ve radyofizikçi Andrei Ol´khovatov, depremlerin sarsıntı yapmalarının ötesinde zaman zaman ışık patlamaları, ıslık, vızıltı ve tıslama sesleri oluşturduklarını söylemektedir. Eğer 1908´de Tunguska´da bir deprem olmuşsa, açığa çıkan enerji, sismik dalgaların yanısıra elektrik patlamaları oluşturmuş ve ağaçları yakmıştır. Ol´khovatov´un tezi, bazı tanıkların anlattıkları Tunguska´daki ışık patlamalarına ve seslerine uymaktadır; Ol´khovatov, benzerliklerin kendisini şaşırtığını söylemekte ve; "Bana göre en zayıf kuram meteor kuramıdır ve çözümle ilgili değildir. Ayrıca lokal gözlemcilerin anlattıkları tektonik yani tipik bir yer kabuğu hareketini hemen akla getirmektedir, daha da önemlisi patlama merkezinde çok eski bir volkan bulunmaktadır. " demektedir. Bu bir fenomen ama doğanın fenomeni; Ol´khovatov´un iddiaları saygın Rus yayınlarında yer almaktadır ama karşıt görüşler de çok sarsıcıdır. Depremlerde ışık ve ses oluşumları Richter ölçeğine göre 7 şiddetin üzerinde oluşmaktadır; toplanan veriler bunu gösterirler. Oysa Tunguska´da sismografların kaydettiği ölçek 5´dir. Bir diğer bilim adamı ise, yıkılan ve ezilen ağaçların aşağıdan değil, yukardan gelen bir güçten etkilendiklerinin açıkça ortada olduğunu belirtmektedir. Tartışmalar hala sürüyor. Ne olursa olsun, yine de en uç ve en zayıf iddia olan patlayan uzay gemisi kuramı bile şu anlarda ilgi görmektedir fakat bunun da bir kanıtı yoktur. Önemli olan tanımlamaya henüz ulaşılmış değil, diyebiliriz. Chyba; "Gereken bilgilere ulaştık, çok az veya birkaç bilgiye daha ihtiyacımız var çünkü gezegensel bilimde zor elde edilen küçük bir bilgi, çok uzun bir yolun aşılmasına neden olmaktadır." diyor. Tunguska´dan alınacak en önemli ders, çok sağlam bir kanıtın bulunmasanın ne kadar önemli olduğudur. Ama her geçen yıl, bu kanıtın bulunması daha zorlaşmaktadır. Bilim şimdiye kadar olduğundan çok daha büyük bir çabayla Tunguska üzerinde çalışıyor. Şimdilerde Ruslar ve İtalyanlar beraber çalışıyorlar. Kısacası, 89 yıl evvel Sibirya´da ne patlamış olursa olsun, bilim dünyası geniş bir planı zaman içine yayarak, bir dantel gibi işlemektedir. Ama bazen de, bilimin kuşkuculuğu ve rekabet anlayışı ister istemez yakalanan gerçeğin kaybedilmesine ya da fark edilmemesine neden olmaktadır. Özetle ve büyük olasılıkla Tunguska olayının ardında, ender raslanır veya henüz bilinmeyen ya da tek bir kez yaşanan bir doğa olayının olduğudur. Göksel Terör Tablosu Bu tablo, Anglo-Avustralya Gözlemevi´nden Araştırmacı Astronom Duncam Stelli Tarafından hazırlandı. Tabloda dünyaya yakın gök cisimlerinin tehlikeli olma oranları gösteriliyor. Yaklaşık olarak dünyaya yakın olan ve çapı 1 km´yi aşan 2.000 gök cismi bulunmaktadır, bunların herhangi bir tanesi bir kıyamete neden olabilir, sadece bir tanesinin dünyaya çarpması durumunda, insanlığın % 25´inin öleceği tahmin edilmektedir. • Dünyaya yakın yaklaşık 10.000 göktaşının çapı 500 metredir. • Dünyaya yakın yaklaşık 300.000 göktaşının çapı 100 metredir. • Dünyaya yakın yaklaşık 150.000 göktaşının çapı 10 metredir. • Bu potansiyelin % 70´i göktaşı grubundadır, ötekileri birer asteroittir. • Dünyanın yakınından geçen asteroidlerin yaklaşık % 50´si sönük veya uyuyan kuyruklu yıldızlardırlar. • Her 10 dakikada bir bezelye büyüklüğündeki bir meteor dünyaya düşmektedir. • Her 1 saatte bir badem büyüklüğündeki bir meteor dünyaya düşmektedir. • Her 10 saatte bir greyfurt büyüklüğündeki bir meteor dünyaya düşmektedir. • Her bir ayda bir basket topu büyüklüğündeki bir meteor dünyaya düşmektedir. • Her yüzyılda bir 50 m. çapındaki bir meteor dünyaya düşmektedir. • Her 100.000 yılda 1 km çapındaki bir meteor dünyaya düşmektedir. • Her 500.000 yılda 2 km çapındaki bir meteor dünyaya düşmektedir. • Her 100.000 yılda 1 km çapındaki bir meteor dünyaya düşmektedir. • Parabolik yani belli bir yörüngesi olan bir kuyruklu yıldızın, dünyaya yaklaşması 6 ay öncesinde belirlenerek, uyarı verilebilir alıntıdır.. Nisan 29, 2009 nevermore tarafından düzenlendi Ardarda Atılan Mesajlar Birleştirildi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
tataryoldas Yanıtlama zamanı: Nisan 29, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 29, 2009 uzaydan geldik uzaya gideceğiz heralde:D eline sağlık. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
saiek Yanıtlama zamanı: Haziran 11, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 11, 2009 aynen bnmde aklımı karıştırdı o o parçaların bulunması gerekirdi şimdiye kadar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
saiek Yanıtlama zamanı: Haziran 12, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 12, 2009 yaşayıp yaşamadığı hakkında bir bilgim yok, ama 51. bölge denilen yerde canlı dunya dışı varlıklar ile işbirliği yapılığı idda ediliyor.. sana katılıorm 51.bölge olayını bnde duydum hatta uzaylılardan birinin adı jay-rod mu neymiş sanırsam.ama kalahari olayını ilk defa duyuyorm kaynak veya geniş bi açıklama olursa sevinirim mescalin Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
saiek Yanıtlama zamanı: Haziran 12, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 12, 2009 amerikanın şuan ki teknolojisi nerden gelio sanıosunuz onlar bizden çok daha akıllı insanlarmı ellerinde bu tip enkazlar ve avantajlar var işte burdan örnein radara yakalnmayan uçak veya birçok biyokimya teknolojisi hepsi bu işbirliğinden kaynaklanıo Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ashtar Sheran Yanıtlama zamanı: Haziran 21, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 21, 2009 UFO dağa mı çakıldı? Bu iddia dikkat çekiyor! Avustralya'da bir dağa, tanımlanamayan uçan bir cismin yanarak düştüğü açıklandı. Ülkenin Queensland kentindeki bir dağa çakılan cismin önce uçak olduğu sanıldı. Ancak daha sonra düşen cismin bir meteor ya da "uzay çöpü" olabileceği ileri sürüldü. Avustralya Arama Kurtarma Merkezi'nden yapılan açıklamada, herhangi bir uçağa ait yardım çağrısı alınmadığı belirtildi. http://www.haberturk.com/haber.asp?id=154151&cat=180&dt=2009/06/21 http://www.news.com.au/couriermail/story/0,,25658803-3102,00.html Alıntıdır. Yorumum: Avustralya'nın Queensland bölgesinde 1992 yıllarında P'taah öğreti vermişti. Düşen araç Pleiades ırkına ait olabilir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ashtar Sheran Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 13 Şubat 1948 günü ABD, New Mexico’daki Aztek kasabası yakınlarında bir uzay aracı ele geçirildi. UFO’nun düşüşü 3 radar birimi tarafından da tespit edilmişti. Hükümet Sekreteri George C. Marshall, Colorado’daki Camp Hale Üssü’nden bir araştırma ekibi gönderilmesini istedi. Bölge üzerinde araştırmalar yapan bir helikopter ekibi, Aztek’in 12 mil kuzeydoğusuna bir diskin düştüğünü belirledi ve kaza yerinde çok kötü bir biçimde yanmış olan 12 insanımsı varlık buldu. Disk, Dayton, Ohio’daki Wright-Patterson Hava Üssü’ndeki 18 numaralı hangara götürülerek burada analizlere tabi tutuldu ve olay kamuoyundan saklandı. Araştırmacı ve yazar Frank Scully, 1950’de yayımladığı “Uçan Dairelerin Ardında” adlı kitabında, 4 UFO kazası ve enkaz kaldırma olayından bahsetmektedir. Scully, Aztec yakınlarında düşen diskin yaklaşık 30 m. çapında olduğunu ve dışının alüminyum benzeri hafif bir metalle kaplı olduğunu belirtmiştir. Bu metal o kadar dayanıklıydı ki, oldukça yüksek sıcaklıklardan bile etkilenmiyor ve üzerinde matkapla delik açma çabaları sonuçsuz kalıyordu. Görünüşe göre disk, merkeze sabitlenmiş bir kabin ve etrafında dönen geniş halkalardan oluşmaktaydı. Ortada hiçbir çivi, cıvata, vida ya da kaynak yapıldığına dair hiçbir iz yoktu. Araştırmacılar sonunda, aracın pencere deliğinden içeri uzun bir sopa sokarak daha önce farketmedikleri gizli bir kapıyı açmayı ve araca girmeyi başardılar. Scully’nin İstihbaratta görevli kaynağı, ayrıca, yaklaşık 1 m. boylarındaki 16 küçük insan benzeri varlığın kabin içinde ölü olarak bulunduğunu söylemekteydi. Vücutları yanarak koyu kahve bir renk almıştı. Scully’e gelişmiş yiv ve iğne sistemleriyle bir araya getirilmiş olan aracın hasar görmediği bildirilmişti. Araç ve içinde bulunan varlıkların bedenleri hemen Wright Patterson Üssü’ne gönderilmişti. 1987 yılında, araştırmacı William Steinman, Scully’i destekler nitelikte bazı belgeler edindiğini bildirdi. Steinman, kazanın 25 Mart’ta gerçekleştiğini ve bu tanımlanamayan aracın 3 ayrı radar merkezi tarafından tespit edildiğini söylemekteydi. California Muroc Hava Kuvvetleri Üssü radarı ve Colorado’da ki iki radar New Mexico üzerinde hızla alçalan ve görünüşe göre yere çarpan bir obje tespit ettiler. Ordu üçgenleme metodu kullanarak kazanın olduğu bölgenin , New Mexico’da Aztek in 12 mil doğusu olduğunu buldu. Bölge yetkililerine haber veren ordu bölgenin emniyete alınmasını sağladı. Eyalet Sekreteri General George C. Marshall Colorado Camp Halede bir arama ekibinin gönderilmesini emretti. Helikopter ekibi taşlık arazide kazanın olduğu yeri tespit etti. Obje disk şeklinde, 30 feet çapındaydı ve pencerelerinden birindeki küçük bir delik dışında hasar görmemişti. Aralarında Colorado Maden Araştırma Enstitüsünden Dr. Carl Heiland , Colorado Üniversitesinden Dr. Horace Van Valkenberg , Dr. Detley Bronk’un da bulunduğu bilim adamları Colorado, Durango da buluşup bir uçakla kazanın olduğu bölgeye ulaştılar. Dr. Gee liderliğinde toplanan ekip , araçtaki delikten baktıklarında içerde 16 tane küçük, yanmış fakat iyi durumda insansı yaratık gördüler. Hepsi ölmüş , derileri yanmış gibi kahverengi bir renk almıştı. Araçtaki tek hasar penceredeki delik olduğundan , bir göktaşının araca çarpıp bir delik açarak içeri girdiği ve ani basın değişiminin de etkisiyle içerdekileri “ yaktığı “ teorisi ortaya atılmıştı. Geminin gövdesini kesmeyi ve matkapla yada kaynakla delmeyi başaramayan askerler penceredeki küçük delikten uzunca bir çubuk uzatarak içeriyi kurcaladılar ve şans eseri geminin kapısını açan bir mekanizmaya dokundular. Gemiye giren bilim adamları içerdeki 16 cesedi dışarı çıkarıp geminin yanına dizdiler. Cesetleri inceleyen Dr. Gee hepsinin 35-40 arasında ve çok iyi durumda dişleri olduğunu gördü. Boyları 36 inç’le 42 inç arasındaydı. Küçük , bisküvi benzeri ekmekler yiyorlardı ve içtikleri su Dünya suyundan iki kat daha ağırdı. Giydikleri giysilere zarar vermek neredeyse imkansızdı. Araç , yapılan ölçümlere göre 99.99 feet çapında , 18 feet eninde ve 72 inç yüksekliğindeydi. Dr. Gee’nin tespitine göre araç, bir manyetik güç hattından diğerine atlayarak uçuyordu ve bu güç hatlarından santimetre karede 1.257 tane vardı. Gemi ve mürettebatı Muroc Hava Üssüne götürüldü ve Başkan Eisenhower onları görmek üzere bir uçakla üsse geldi. Daha sonra buradan Dayton, Ohio’da ki Wright-Patterson Hava Kuvvetleri Üssüne nakledildiler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ashtar Sheran Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 http://www.siriusufo.org/tr/images/kalahari1.jpg 7 Mayıs 1989 günü saat 13:45 sularında bir donanma firkateyni “ SA Tafalberg “ Cape Town’daki karargahına, radar ekranında Afrika Kıtası’na doğru kuzey-batı yönünden saatte 5746 deniz miliyle ilerleyen tanımlanamayan bir uçan obje gözlemlediklerini bildirdi. Donanma karargahı, cismin varlığını onaylayarak, onun hava üssü radarları, ordu yer radarı ve Cape Town’daki D.F. Halan Uluslararası Havaalanı radarlarınca da tespit edildiğini bildirdi. Cisim saat 13:52’de Güney Afrika hava sahasına girdi. Cisimle telsiz irtibatı kurulmaya çalışıldı, fakat tüm iletişi çabaları sonuçsuz kaldı. Valhalla Hava Kuvvetleri Üssü durumdan haberdar edildi ve olay yerine iki Mirage MIG savaş uçağı gönderildi. Cisim aniden savaş uçaklarının yetişmesi mümkün olmayan bir hızla yön değiştirdi . Saat 13:59’da Filo lideri Goomen , cismin görülebildiğini ve yerinin radarla tespit edildiğini rapor etti. Orduya, Thor 2 lazer silahı yüklü 2 keşif uçağının havalandırılarak cisme ateş açması emredildi ve bu derhal yapıldı. Ateş sonrasında, Filo lideri Goomen , cismin kör edici ışıklar yaydığını bildirdi. Cisim sallanmaya başlamıştı fakat hala kuzey yönünde ilerlemeyi sürdürüyordu. Saat 14:02’de cismin irtifa kaybettiği ve dakikada 3000 fit alçaldığı rapor edildi. Kontrolünü kaybeden cisim, aniden büyük bir hızla 25 derecelik bir açı yaparak Güney Afrika-Botswana sınırının 80km. kuzeyindeki Kalahari Çölü’ne düştü. Filo liderine cisim araziden kaldırılana kadar bölgenin çember içine alınması söylendi. Bir grup hava kuvvetleri istihbarat görevlisi, tıbbi ve teknik ekip ile birlikte incelemelerde bulunmak ve enkazı kaldırmak üzere kaza yerine gönderildi. Cismin incelemesi sonucu elde edilen bulgular şöyledir: 150 metre çapında ve 12 metre derinliğinde bir krater. Kraterin içine 45 derecelik bir açıyla saplanmış gümüş renkli, disk şeklinde bir cisim. Cismin etrafındaki kumlar ve kayalar aşırı sıcaktan eriyerek birbirlerine kaynamış. Cismin etrafındaki yüksek manyetik ve radyoaktif alan hava kuvvetlerinin elektronik ekipmanlarının çalışmamalarına yol açmıştır. Takım lideri, objenin detaylıca incelenebilmesi için gizli bir üsse taşınmasını önermiş ve bu yapılmıştır. Daha sonra, çarpışmanın yaşandığı arazi kumlarla ve taş molozlarıyla, doldurularak olaya dair kanıtlar yok edildi. Aracın Cinsi : Bilinmiyor, Dünya dışı kaynaklı olması kesin.. Orijin : Bilinmiyor- Dünya dışı ... Tanımlanabilir İşaretler: Yok- Aracın yanlarına anlaşılamayan işaretler çizilmiş Boyutlar : Yaklaşık 20 yarda Uzunluk : Yaklaşık 9.5 yarda Ağırlık : tahmini 50 Ton Yapı Maddesi: Bilinmiyor- Aracın dışı son derece parlak, Düz gümüş renkli, Dış yüzünde hiçbir bağlantı yeri görünmüyor İtici Güç Kaynağı: Bilinmiyor-Laboratuar sonuçları bekleniyor Notlar: Araçta hidrolik tipte iniş takımlarının bulunması kazaya elektronik arızaların neden olduğunu düşündürmektedir. Kazaya cismin lazerle vurulması neden olmuş olabilir. Araç hidrolik basınç ekipmanlarıyla açılmış ve içinde iki insanımsı varlık bulunmuştur. İnsanımsı Varlıkların Tıbbi Raporları Orijin : Bilinmiyor- Dünya dışı .. Uzunluk : 1.20-1.35 cm. Ten Rengi : Grimsi mavi ten, yumuşak ve oldukça esnek Saç : Vücut tamamen kılsız Baş : Normal insanınkinden büyük. Kafatası yüksek, başın etrafı koyu mavi işaretlerle kaplanmış Yüz : Yanak kemikleri çıkık Göz : Geniş ve yana doğru çekik, göz kapağı yok Burun : 2 burun deliği var Ağız : Dudaksız, küçük bir yarık biçiminde ağız yapısı. Çene : İnsanlarınkine oranla küçük Boyun : İnsanlarınkine oranla oldukça ince. Kulaklar : Yok. Vücut/ Kollar : Uzun ve ince, dizlere kadar uzanıyor. Eller : Perdeli, pençe biçiminde 3 parmaktan oluşuyor. Gövde : Göğüs ve karın çizgilerle kaplı Kalça : Küçük, dar Bacaklar : Kısa ve ince Cinsiyet : Cinsel organ bulunmuyor. Ayaklar : 3 parmaklı, tırnaksız. Not: İnsanımsı varlıklardan her hangi bir kan ya da doku örneği alınamadı. Kendilerine çeşitli yiyecekler sunulduğunda yemeyi reddettiler. İletişim şekillerinin telepatik olduğu sanılıyor. Varlıklar, Hava Kuvvetleri Üssünün 6. Katında tutuluyorlar. Kaza sonrasında ele geçirilen iki varlığın daha ayrıntılı bir inceleme yapılmak üzere 23 Haziran 1989’da Wright-Peterson Üssü’ne gönderilmesi istendi. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ashtar Sheran Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 http://www.siriusufo.org/tr/images/kecksburg1.gif 1965 yılının Aralık ayında, ABD, doğu Pennsylvania’daki Pittsburgh şehrinin 40 mil uzağındaki kırsal arazide esrarengiz bir olay meydana geldi. Bir çok insan havada uçan parlak bir cisim gözlemledi. Gözlemciler arasında bulunan ve dışarıda oynarken gökyüzünden yakınlardaki koruluğa bir cisim düştüğünü gören genç bir çocuk medyanın oldukça ilgisini çekmişti. Olay basında büyük yankı uyandırdı; Pittsburg bölgesinde sözkonusu cismi gördüğünü söyleyen sayısız kişi bulunmaktaydı. Polis santrallerinin yanı sıra, Pittsburgh civarındaki tüm televizyon ve radyo istasyonlarının ve gazetelerin telefon hatları, gökyüzündeki bu cisme dair gözlemlerin bildirildiği telefonlarla kilitlendi. Olayla ilgili araştırmaların yapıldığı yıllar boyunca, cismi koruluğun içine düşerken gördüklerini söyleyen pek çok şahit ortaya çıktı. Olay günü, cismin koruluğa düşmesinden bir kaç dakika sonra, ağaçların üstünden mavi bir duman yükseldiği, fakat dumanın hemen dağıldığı görülmüştü. Bir çok tanık, Ordu ve Hava Kuvvetleri yetkililerinin cismin yere inmesinden birkaç saat sonra olayı araştırmak için Kecksburg’a gelmeye başladığını söylemekteydi. Olay gecesi büyük bir medya ordusu araştırmalarda bulunmak üzere Kecksburg’e geldi. Bu sırada polis kazanın meydana geldiği bölgeyi kordon altına almış, koruluğun içinde aramalar yapmaya başlamıştı. Olaya şahit olan bazı kişiler, olay günü Ordu’nun bölgeye gelmesinden önce koruluğa indiklerini ve burada toprağa gömülmüş, oval biçimli, geniş, metalik bir araçla karşılaştıklarını bildirmişlerdir. Tanıkların bildirdiklerine göre, araç bir insanın içinde durabileceği kadar genişti. Cisim bronz-altın rengindeydi ve sağlam bir metalden yapılmış gibiydi; dışarıdan her hangi bir çivi ya da bağlantı yeri görünmüyordu. Cismin arkasında tanıklardan Jim Romansky’nin tampon olarak adlandırdığı bölüm bulunmaktaydı . Romansky, bu bölgenin üstünde Antik Mısır hiyeroglif yazısını andıran garip işaretler bulunduğunu söylemektedir. Yıllardır makinistlik yapan Romansky, cismin sıvı metalin büyük bir kalıba dökülmesiyle yapılmış gibi göründüğünü belirtmektedir. Cisim yere çarptığı için altta kalan bölümü görünmese de bu bölgenin bir bütün halinde kaldığı fark ediliyordu. http://www.siriusufo.org/tr/images/kecksburg2.jpg Yıllar boyu bu olayla ilgili hükümet belgeleri bulunup bulunmadığı araştırılmış ve olaydan yalnızca Hava Kuvvetleri Blue Book Projesi dosyalarında bahsedildiği görülmüştür. Konu ile ilgili raporda, “Pennsylvana’daki Oakdale Radar sitesi arandı. Yanmaya başlayan cismi alarak incelemek üzere 3 kişilik bir ekip Acme’ye gönderildi” ifadesi kullanılmaktadır. Araştırma yaptığı yıllar süresince Kecksburg olayıyla ilgili bir çok şey öğrenen Jim Romansky, hala cevaplanmamış sorular bulunduğuna dikkat çekmektedir: “Görüşme yaptığım bir çok görgü tanığından edindiğim bilgiler doğrultusunda, o gün gökyüzünden gerçekten de bir cismin düştüğüne ve bunun ordu tarafından kaldırıldığına ikna oldum. Diğer şahitler aynı gece NASA görevlilerinin de bölgede araştırma yaptığını gördüklerini söylediler. Konuştuğum tanıkların bir çoğu bana cismin ne olduğunu düşündüğümü sordu; buna cevabım hala “Bilmiyorum”. Bana göre en kuvvetli ihtimal; Dünya dışı bir uzay aracı.” “Ayrıca birbirini tanımayan 2 emekli Ordu yetkilisiyle de görüştüm. Her ikisi de farklı yıllarda ve farklı yerlerde Kecksburg olayıyla ilgili enkaz raporunu gördüklerini ve raporda sözkonusu cismin dünya-dışı kaynaklı olduğunun yazdığını söylediler. Gözlemcilerin belirttiğine göre, cisim, her ne ise, yere çarpmadan önce koruluklara doğru alçalmıştı. Uçuşu sırasında, bazı dönüşler yaptığı görülmüştü. Aracın gökten düştüğünü görenler, cismin koruluğa yaklaşırken oldukça yavaş hareket ettiğini söylediler. Bu, cismin çarpışmadan sonra neden hala iyi durumda olduğunu ve çarpışma yerinde neden fazla hasara rastlanmadığını açıklamaktadır. Sorulması gereken, Ordu’nun bu kadar çok önlem almasını gerektiren bu önemli şey neydi? Birçok görgü şahidi, askerlerin, halkı kaza yerine yaklaşmamaları için uyardığını ve bölgeyi çember içine aldığını söylemektedir. Bunlardan jazz müzisyeni olan Jerry Betters arkadaşlarıyla arabasında ilerlerken, yoldan arkasında oval biçimli bir cisim yüklü olan askeri bir traktörün geçtiğini ve silahlı askerlerin kendilerine arka yoldan dolaşmaları için emir verdiğini anlatmaktadır. Yakın zamanlarda bir işadamı benimle irtibata geçerek, 1965 yılında, henüz 18 yaşındayken, kendisinin ve arkadaşlarının askeri personel tarafından durdurulduğunu bildirdi. “Askerler, bir göktaşı çarpmasına bu şekilde mi tepki verirlerdi? Bu tür bir operasyonun yapılmasını kim emretmişti?” Cisim ilk olarak , Michigan la New York arasında , binlerce kişinin şahitliğinde parlak bir alev topu şeklinde gökyüzünde ilerlerken görüldü. Arkasında bıraktığı duman izi 20 dakika sonra bile hala görülebiliyordu. Olayı gözlemleyen pilotlarda dahil pek çok kişi bunun yanmakta olan bir uçak olduğunu düşündüler. Bir çok eyalette cisimden parçalar döküldüğü rapor edildi ve Ohio da bir itfaiye departmanı , görgü tanıklarının gökyüzünden yanan parçalar döküldüğünü söylediği bölgede 10 küçük yangını söndürmek için çağrıldı . Pennsylvania açıklanmayan olaylar araştırma derneğinden araştırmacı Stan Gordon , yazdığı son makalesinde bazı pilotların şok dalgaları rapor ettiğini ve Detroit yakınlarında bir sismografın bu şokları kaydettiğini yazmıştı. Kaza Greensburg'lü yazar için şahsi bir mesele olmuştu , söylediğine göre olayın olduğu geceden beri konu hakkında bilgi topluyordu. Her ne kadar ordu bu olayı örtbas etmek için cismi bir meteor olarak nitelendirse ve basın kuruluşları yayınladıkları haberlerinde böyle bahsetseler de ; Gordon cismi gören bir adamında ortaya çıkmasıyla cismin gerçek bir UFO olduğuna dair kanıtların oldukça kesin olduğunu söylüyordu. “ O zamanlar oldukça gençtim “ diyor John ( Gerçek adı değil ) “ Ocak ayının başlarıydı, hafif kar ve yağmur vardı ve etraf çamurluydu. ) 16.44 deki çarpışmadan sonra düşen cismi aramak üzere Latrobe bölgesinden itfaiyeci olarak olay yerine çağrılmıştı. “ Gökyüzünde yanan bir cisim görmüştüm. Tam olarak yönünü söyleyemem ama kuzey tarafından geliyordu. Çok geçmeden yandın sireni duyuldu. “ “ çağrıya cevap verdiğimde bana bir arama ekibine ihtiyaçları olduğunu söylediler. Çünkü o esnada düşen cismin bir uçak olduğunu düşünüyorlardı.” Ve o anda düşündüm ki ” Tanrım bu az önce gördüğüm şey olmalı” İtfaiyeciler Kecksburg İtfaiye Merkezine geldiklerinde haritalar düzenlenmiş , aramaya katılacak guruplara bölümleri dağıtılmıştı. “Hava kararmak üzereydi ama el fenerlerimiz vardı. Bir kamyonun arkasına bindirildik yere gösterdikleri tarafa doğru yola çıktık. Ben ilk giden ekipte değildim. Objeyi bulan başka bir ekip oldu.” “ Gördüğüm şey açıkça kesinlikle ve de hiç şüphesiz bir uçak , helikopter yada bir roket değildi. En azından benim bildiklerime benzemiyordu. Yarı ormanlık yarı çalılık bir bölgedeydi ve incelemek üzere aşağı indik.” Cismi bulduğumuzda 30-40 derece arası bir açıyla yere çarpmış ve çarptığı yerdeki ağaç dallarını koparmıştı. İlk tepkim “ Bu uçak değil “ demek olmuştu. Etrafta hiç şarapnel yada kopmuş uçak parçası yoktu. Tek bir parça halindeydi, ne bir kapısı nede pencereleri vardı.” “İlk yapılan aramalarda her hangi bir ceset yada hasara rastlanmadı. Şekli meşe palamuduna benziyordu, kabuğunun içinde ağaçta asılı duran bir palamut gibiydi “ şeklinde açıklıyor. “ 24 sene boyunca makinistlik yaptım ve inanılmayacak kadar çok çeşitli metal gördüm. Fakat bu metale biraz olsun benzeyen başka bir metal hiç görmedim.” John’un söylediğine göre cisim parçalanmamıştı “ çatlak bile yoktu sadece biraz ezik vardı . Üzerinden duman yada buhar çıkmıyordu. En azından görebildiğimiz kadarıyla.” Bölgedeki komşuların verdiği ifadelere göre cisimden ince mavi bir duman çıkmış, kazadan sonra bu duman kaybolmuştu. , John’un tarifine göre görülebilen kısmı 10 feet uzunluğunda , 6-7 feet genişliğindeydi. Ve ortalama boyda biri çok zorlanmadan içinde ayakta durabilirdi. Açtığı krater “ dikdörtgen şeklindeydi” Bölge polisi olay yerindeydi ve bölge kısa süre içinde karantinaya alındı. “ Bizi dışarı çıkardılar. Sonunda İtfaiye Merkezine vardığımızda saat oldukça geç olmuştu ve her taraf askerlerle doluydu. Ellerinde telsiz ve benzeri büyük ekipmanlar taşıyorlardı ve kapıya diktikleri silahlı nöbetçiler kimsenin girip çıkmasına izin vermiyordu. İtfaiyeciler dışarı çıkarıldı. Tuvaleti kullanmamıza bile izin vermediler.” “ Bütün kontrolü ordu almıştı “ şeklinde hatırlıyor John “ Daha sonra arkasında vinç benzeri bir alet olan büyükçe bir kamyonla beraber bir takım askeri malzemeler getirdiler.” “ Çok uzun sürmedi, bir saat belki bir buçuk saat sonra kamyon geri geldiğinde arkasında üzeri örtülü büyükçe bir cisim taşıyordu ve etrafında askerler eskortluk ediyordu. Sanki önlerine çıkacak olsam ezip geçecekmiş gibiydiler. Hiç bir şey için durmuyorlardı. Her ne kadar daha sonra cismin bir gök taşı olduğu açıklansa da John buna inanmıyordu. “ Üzerinde yazılar vardı. Bizim bildiğimiz yazılar gibi değil daha çok Eski Mısır hiyerogliflerine benziyordu. Bir çeşit tamponu vardı. 10 inç genişliğinde bir şerit gibi çevresini dolanıyordu ve yazılar bu tamponun üzerindeydi. Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim. Ben iyi bir okuyucuyumdur. Mısır , İnkalar ve Ruslar hakkında pek çok şey okumama rağmen bunun gibisiyle hiç karşılaşmamıştım.” John’un dikkati çektiği bir başka noktada ordunun daha sonradan meteor açıklamasını da inkar ettiğiydi. “ Bölgeye geldiklerini bile inkar ettiler.” Fakat ben orda olduklarını biliyorum. Gordon’un araştırmalarına göre olaya katılan askeri birliklerden biri büyük ihtimalle Greater Pittsburg Havaalanı yakınlarında Oakdale cephaneliğindeki 662nci radar birliğiydi. Bu birliğin Havasahası Savunma Komutasına bağlına bağlı olduğu öğrenildi ve Haber Alma Özgürlüğü yasasına rağmen konu hakkındaki tüm bilgi alma girişimleri reddedildi. Verilen cevaplardan biri belirtilen tarihte harekete geçmiş olan hiçbir birliğin kayıtlarda olmadığıydı. Gordon , bu kadar büyük bir personel ve ekipman hareketinin nasıl 9 Aralıkta tutulan kayıtlarda görünmediğini aklının almadığını söylüyor. Gordon’un araştırmaları doğrultusunda söylediğine göre olayı normal prosedüründe Hava Kuvvetlerini soruşturduğunu , daha sonra “ Blue Project” uzman ekibinin de 662nci birlikle irtibat kurduğunu biliyordu. Sonradan ortaya çıkan raporlar sonucunda “ Blue Project “ ekibinin bile ulusal güvenliği etkileyebilecek objelerinin farkında olmadığı , zaman zaman olaylara başka istihbarat örgütlerinin karışarak dünya dışı uzay araçlarını araştırdığı teorisi ortaya çıktı. Aynı gece meydana gelen bir başka garip olayda Gordon’a bazı sivillerin bölgede radyasyon açığa çıktığını söylemeleriydi. Anlatılanlara göre askeri personel bölgede oynayan çocukları sürekli radyasyon konusunda uyarmış ve ertesi gün özel koruyucu giysiler giyen personel bölgede araştırma yapmıştı. Bunlara rağmen Gordon, cismin test aşamasında bir uzay aracı yada uzaydan düşen parçalar olabileceği ihtimalini de dikkate aldı fakat daha sonraki birkaç sene içindede ortaya çıkan pek çok belge cismin gerçek bir UFO olduğu yönündeki görüşleri doğruluyordu... Frances Kalp 12 aralık 1965 saat 17.00 civarı Kanada , Michigan , Ohio ve Pennsylvania’da bir çok kişi gökyüzünde bir alev topu gördüler. Ohio’da ki şahitlerden bazıları gördükleri şeyin gökyüzünde yavaşça yön değiştirerek Pennsylvania tarafına yöneldiğini söylediler. 6.30’u biraz geçe Frances Kalp adındaki bir kadın Pennsylvania ,Greensburg WHJB radyo istasyonundan John Murphy’i arayarak alevli cismin Pennsylavania , Westmoreland yakınlarındaki evinin hemen yanındaki ormanlık bölgeye düştüğünü bildirdi. Söylediğine göre kendisi ve küçük kızı olayın olduğu yere yarım mil kadar yaklaşmışlar ve ileride dört köşeli bir yıldıza benzeyen bir cisim görmüşlerdi. Kadınla yaptığı görüşmeden sonra , Murphy Pennsylvania Eyalet Polisini arayıp daha sonra Kalp’ı arayarak onlarla Kecksburg yakınlarında buluşup onları olay mahalline götürmesini istemişti. Murphy olayı kendiside görmek istediği için arabasıyla bölgeye gitmişti. Görünüşe göre olay yerine önce gelenin Murphy mi yoksa Eyalet polisi mi olduğu belirsizdir. Bölgede, Eyalet Polisi kazanın olduğu yeri incelerken Murphy Kalp ve çocuğu ile görüşmüştür. Daha sonra söylediğine göre Polis memurları Carl Metz ve Paul Shipco geri döndüklerinde buldukları hakkındaki sorulara kaçamak cevaplar vererek konunun orduyu ilgilendirdiğini söylemişlerdir. Murphy daha sonra Greensburgdeki Polis şefi Dussia’yı aradı ve resmi bir görüşme için Polis Merkezine çağırıldı. Murphy ,oraya gittiğinde Ordu ve Hava Kuvvetlerinden yetkililerinde de orada olduğunu gördü. Olay hakkındaki resmi açıklama şu şekilde oldu : Pennsylvania Eyalet Polisi ormanlık bölgede geniş ve kapsamlı bir araştırma yapmıştır. Bu araştırmalar sonucunda bölgede sıradışı hiçbir şey olmadığına inanmış durumdayız. Murphy radyo istasyonunu arayarak raporunun başına döndü. Kısa bir süre sonra bir polis memurunun ormanda gördüğü “ titreşen mavi ışık “ hakkındaki konuşmasına kulak misafiri oldu. Bunu duyduğu sıralarda memur Metz ve askeri personel araştırma yapmak üzere bölgeye gidiyorlardı , sorduğunda onlarla birlikte gelmesine izin verdiler. Ne yazık ki oraya vardıklarında ormana girmesi isteği reddedildi. Ordu bölgeyi çevirerek sivillerin buraya girmesini yasakladı. O sıralarda bölge televizyon ve radyodan haberi duyarak bir şeyler görmeye çalışan insanlarla ve arabalarla dolmuştu. Genede bir çok sivil ordu bölgeyi tamamen kapatmadan önce objeyi görecek kadar yaklaşmayı başarmıştı. Bu tanıkların , daha sonra kendileriyle röportaj yapan Stan Gordon’a anlattığına göre gördükleri cisim ; bakır rengi , meşe palamudu şeklinde , 9 – 12 feet uzunluğundaydı ve zemin kısmını saran altın rengi bir bant vardı. Bazıları cismin üzerinde Mısır hiyerogliflerine benzeyen yazılar gördüklerini iddia ettiler. Ordu tarafından uzaklaştırılmadan daha fazlasını görebilen olmadı. Aynı gece geç saatlerde bazı görgü tanıkları bir kamyonun arkasında kalın örtü altında büyük bir nesneyi taşıyarak bölgeden ayrıldığını gördüler. Kamyon gittikten sonra askerler bölgeden ayrılmaya başladılar. Ertesi gün orada birşeyler olduğuna dair pek az işaret kalmıştı. Hava Kuvvetleri yaptıkları resmi açıklamada önceki akşam görülen parıldayan nesne olayına bir meteorun neden olduğunu açıkladı ve medya bu açıklamayı yeterli bularak konu üzerinde daha fazla durmadı. Radyo İstasyonu WGBH den John Murphy nin ölümünden sonra , karısı onun olay günü bölgeye Eyalet polisinden daha önce vardığını ve hatta oradaki nesnenin fotoğraflarını çekiğini söyledi. Fakat bu fotoğraflara polis tarafından hemen el konulmuştu. Ayrıca söylediğine göre ordunun eşine gördüğü şeyler hakkında sessiz kalmasını söylediğine inanıyor... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ashtar Sheran Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 30 Haziran 1908 de Sibirya’da Yenisey nehri yakınlarında konaklayan Tunguz Kavimleri hayret verici bir olaya tanık oldular: Sabahleyin tan 7.17’de bir ateş küresi gökyüzünü yarıp hızla üzerlerinden geçti ve kayboldu. Hemen arkasından korkunç patlamalar duyuldu , kavurucu bir sıcak dalgası bütün bozkırları kapladı. Patlama merkezinden 900 kilometre uzaktaki İrkutsk şehrinin sismografya aletleri bir saat boyunca durmadan sallandı ; bozkırdaki göçebe toplulukların , geyik sürülerinin büyük bir kısmı , en küçük bir iz bile bırakmadan , bir anda ortadan kayboldu. Daha sonraki günlerde Sibirya’nın ve Avrupa’nın bazı bölgelerinde esrarengiz bir ışık geceleri aydınlattı: Londra’ da sabaha karşı sokaklarda rahatça gazete okunabildi ; Rusya’da , Batı Avrupa’da ve Kuzey Afrika’da gökyüzü haftalarca garip şekilli , altın renginde bulutlarla kaplandı. Bilim adamları , bütün bu olayların dev bir göktaşının düşmesinden ileri geldiğini açıklayarak , yoruma yer bırakmadılar. Aradan yıllar geçti , olay unutuldu. Yine de bir çok bilim adamı bu göktaşı olayını daha yakından araştırmak gereğini duyuyorlardı. 1927 yılında Leningrad Madencilik Müzesi görevlilerinden Prof. Leonid Kulikin yönetimindeki bir keşif kolu olay bölgesinde ilk araştırmalara başladı. O günden hayatta kalanlar sorguya çekildi ; göktaşının izleri aranıldı, hiçbir şey bulunamadı . İyimser bir yoruma göre , göktaşı bir bataklığa düşüp kaybolmuştu. Bataklık düşüncesi ilkin Kulik’e de olumlu geldiyse de araştırmalar ilerleyince görüşünü değiştirmek zorunda kaldı ; bütün dikkatini ortalığı kasıp kavuran yangının izlerine verdi. Düşüş merkezine yaklaştıkça bitkiler çok belirli bir şekilde azalmaya , kaybolmaya başlıyordu. 10.000 km2‘lik bu bölge bu gün bile tamamen kurak kalmıştır. Araştıra araştıra bataklık bir arazide değişik boyda deliklere rastlanıldı. Toprak tarandı , 35 m. derinliğe kadar inildi , uzun bir incelemeden sonra toprağa karışmış mikroskobik denebilecek demir ve nikel parçaları bulundu. 1927’de başlayan araştırmalar aralıklı olarak son yıllara kadar sürdü ve 1960’ta elde edilen sonuçlar radyoaktivitenin bütün bölgede normalden üç kat daha üstün olduğunu gösterdi. 1950 yıllarında SSCB Bilim Akademisi Fizik ve Kimya Enstitüsünden Mikhail Tsikulin ve Vladimir Rodionov , olayın , çok büyük bir kozmik nesnenin yarattığı balistik tepkiden doğduğunu öne sürdüler . Görüşleri kuramsal hesaplara dayanan ikili, 30 ile 100 m. çapında , saniyede 10 ile 50 kilometre hızla hareket eden bu nesnenin bir atom bombası kadar etkili olabileceğini ileri sürüyordu. Şu var ki bu tür bir patlamanın 200 m. derinlikte , 100 m. çapında bir krater meydana getirmesi gereklidir. Tsikulin ve Rodinov buna da bir karşılık buldular : Krater görüşü kabul edilirse , bu patlama merkezinde değil, daha uzaklarda , kuzeybatı da ve araştırmaların uzanmadığı bir bölgede aranmalıdır. Görüş uzun süre tartışıldı , sonunda göktaşı savını destekleyen Göktaşı Komitesinin bilim sekreteri Evgeni Kynov , kozmik nesnenin atmosferde eriyen kocaman bir buz parçası olduğunu açıklayınca , krater yada iz arama konusu kendiliğinden ortadan kalktı. Aslında bütünüyle kuramlara dayanan bu görüşler yeterli , açıklayıcı olmaktan çok uzaktı ve Sibirya’da ki patlama çözülmemiş bir esrar durumundaydı. 4 mayıs 1959 tarihli London Daily Express gazetesinde çıkan bir haberle dünya yeniden bu konuyla ilgilendi. Gazetede şöyle yazıyordu: “ 51 yıl önce başka bir gezegenden dünyamıza gelen uzay gemisiyle ilgili görüşler Sovyet bilim adamları arasında geniş tartışmalara yol açmıştır. Moskova’da hazırlanan bir keşif kolu hala Sibirya ormanlarında çalışmalarını sürdürmektedir. Sovyet bilim adamlarının üçü , Kukarhin , Krinov ve Fesenkov , göktaşı ihtimali üzerinde durmakla beraber olay kelimesini kullanmayı doğru bulmuşlardır. Prof. Alexei Kazantsev ile Prof. Lapunov ise Merih’ten gelme bir uzay gemisi görüşünü savunmaktalar. Uzay gemisi görüşünü destekleyebilmek için yıllardan beri bilgi toplayan Kazantsev, Çek ve Polonyalı bilim adamlarına bu konuda bir açıklama yapmıştır...” Olayın tarihçesini özetleyen London Daily Express , yazıyı şöyle sürdürüyordu : “ Göktaşı görüşü Hiroşima’da ki atom patlamasına kadar savunuldu. Savaştan sonra Japon şehrindeki tahribatı karşılaştıran Kazantskev kesin bir açıklama yaptı ve Sibirya’da 2500 m. yüksekliğinde bir atom patlamasının yer aldığını açıkladı. Ancak bu düşünceyi kimse ciddiye almadı. 1951’de bu görüş Prof. Lamunov tarafından benimsendi, iki bilim adamı , yeryüzüne inmek isterken havada patlayan uzay gemisi üzerinde durdular. Olay yerine gönderilen keşif kollarının hiç biri göktaşı izlerine rastlamadığından tartışma hala sürmektedir.” Aynı tarihlerde Avustralya’da yayınlanan Sydney Sun gazetesi , Çekoslovak dergisi Prace’den aktardığı bir haberi veriyordu: “Bir evren konuğu adlı kitabında , Sovyet aerodinamik uzmanı Manotskov Sibirya’da , patlamanın yer aldığı bölgenin yakınlarında konaklayan birçok kimsenin bilinmeyen, aslında radyasyon etkisindeki kişilerinkine benzer, hastalıklardan öldüklerini, patlamanın en büyük gücünün , atom patlamalarında olduğu gibi , merkezden çok uzakta yer aldığını açıklamıştır.” Yeni ve oldukça şaşırtıcı görüşlerin ortaya çıkması olayın incelenmesine yol açtı . Kulik‘in eski raporları bir kez daha gözden geçirildi ve ilginç bir nokta üzerinde duruldu : Olaya tanık olanlardan bazıları mantar şeklinde bir buluttan söz etmişlerdi. 1963’te jeolog ve fizikçi Solotow’un yönettiği bir araştırma komitesi Sibirya’ya gitti ve dönüşünde atom patlaması görüşünü bütünüyle destekledi. Bu arada Priroda dergisi 80 görüşü sıralayan bir liste yayınladı. Geleneksel bilimin hala göktaşı düşmesi adı altında arşivlemek istediği bir olayla ilgili 80 tane görüş ortaya çıkmıştı. Aşırıların çoğu , Rusya’da bile kabul edilmedi. Resmi yorum göktaşını unutarak , dünya ile bir kuyruklu yıldız çarpışması ihtimali üzerinde durdu. Buna karşılık Amerikan bilim adamları patlamanın nedenini bir miktar karşı-maddenin Dünya ile çarpışmasını kabul ederken , Genrich Altow-Walentina Schulawera ikilisi Leningrad’ın Swezda gazetesinde yayınladıkları bir incelemede , patlama nedeni olarak Kuğu takımyıldızlarından gelen büyük güçte bir lazer ışınını göstermişledir. Bu arada şöyle bir görüş de ortaya atılmıştır : “ Her şey olayın başka bir gezegenden gelen , pilot tarafından yönetilen ve patlamadan önce birkaç yüz kilometrelik düğüm yapan bir uzay gemisi tarafından meydana getirildiği görüşünü uyandırmaktadır.” ( SSCB Bilim Akademisi Raporlarından – Cilt 72 , Bölüm 4,5 1967 ) http://www.siriusufo.org/tr/images/sibirya1.jpg Hürriyet 29.07.2002 30 Haziran 1908’de sabah 07:00 sıralarında Sibirya’daki Tunguska Nehri yakınlarında büyük bir patlama oldu. Bu o kadar büyük bir patlamaydı ki, 400 millik bir alan içinde hissedildi ve hasara neden oldu. Patlamadan yayılan sıcaklık yüzlerce mil öteden bile hissedilebiliyordu. Patlamayı takip eden birkaç gün boyunca Kuzey Avrupa semaları Londra sokaklarını aydınlatmaya yetecek derecede parlamaya devam etti. İlk başta dünyaya oldukça büyük bir meteorun çarptığı sanıldı. Bölgenin yerleşim yerlerinden oldukça uzak olması sebebiyle kaza yerini araştırmak için ancak 1927 yılında bir sefer düzenlenebildi. Yapılan incelemeler sonucu bölgede bir meteora ait hiçbir iz bulunamaması araştırmacıları şok etmişti; çünkü sadece bir meteor bu büyüklükte bir patlamaya neden olabilirdi. Araştırmacıları şaşırtan bir diğer nokta da, çarpışmanın olduğu arazideki ağaçların düşüş tarzıydı; bölgenin merkezindeki ağaçlar kabukları ve dalları hasarlı olmasına rağmen dimdik ayakta dururken, etrafındakiler dışa doğru eğilip devrilmişlerdi. 2. Dünya Savaşı sonrasında, bombalanmış olan Hiroşima ve Nagasaki şehirlerinin resimleri bu bölgeyle karşılaştırıldı: resimler şaşırtıcı bir benzerlik gösteriyordu. Sonuç olarak, bir çok bilim adamı bu bölgede nükleer bir patlama meydana gelmiş olduğunu belirttiler; bu ağaçların durumlarını da açıklamaktaydı. O dönemde hiçbir ulus nükleer silahlara sahip olmadığı için, olayın nükleer güçle çalışan bir uzay aracının patlaması sonucu meydana gelmiş olabileceği sonucuna varıldı. Kazaya tanıklık eden pek çok kişi olay günü gökyüzünde uçan, oval biçimli bir cisim gördüklerini ve cismin oldukça düşük bir hızla yön değiştirdiğini belirtmektedirler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ashtar Sheran Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 http://www.siriusufo.org/tr/images/varginia1.jpg 20 Ocak 1996 tarihine yakın günlerde , Varginha bölgesinde ve çevresinde, korku dolu görgü tanıkları tarafından yüzlerce UFO gözlem raporu verilmişti. Afraino da Costa Brasil ( 31 ) yaşında ve dokuz yaşındaki kızı Emeline, 13 Ocak günü evlerinin yakınında havada duran garip bir gemi gözlemlemiştir. Emeline tarafından çizilen geminin diyagramının , sonradan olan biten her şeyle son derece ilgili olduğu ortaya çıkacaktı. Yoğun UFO faaliyetleri , araba sahiplerinden gelen çok sayıda raporu da içermekteydi , bunların bazıları garip kor halinde bir gemi tarafından takip edildiklerinden emindiler. 20 Ocak Cumartesi gününün erken saatlerinde çiftçi Eurico de Freitas ve onun resmi nikahsız karısı Oalina Augusta, ürken atlarının gürültüsüyle, saat 01.00 de yataklarından kaldırılmışlardı. Onlar beklenmedik bir manzarayla karşılaşmak üzere evden dışarıya çıkarken evdeki üç köpek öfkeyle havlıyordu. İkisi de yerden 5 metre yükseklikte tarlaların üzerinde sessizce hareket eden gri renkli bir objeyi hayretler içerisinde izledi. Obje , gecenin karanlığında kaybolmadan önce onlardan uzağa doğru ilerlemeye devam etti. İlk karşılaşma http://www.siriusufo.org/tr/images/varginia2.jpg Varginha ( nüfus 180.000 ) şehrinde , kasabadan yaklaşık 10 km uzaklıkta Jadim Andere kuzey banliyösü bulunmaktadır. 20 Ocak Cumartesi sabahı saat 08.00 da Varginha şehri itfaiye bölümüne ad verilmeden telefon edilmişti. Bu telefon, onları Jardim Andere bölgesindeki bir parkta görülen gizemli bir yaratıkla acilen ilgilenmeleri gerektiği yolunda uyarmıştı. Brezilya’da vahşi ve tehlikeli hayvanların , insanların oturduğu bölgelerde dolaşması sıra dışı bir şey değildir ve bu öylesine çok olur ki itfaiye , böyle olaylarla ilgilenme yetkisine sahiptir. Sabah saat 10.00 sıralarında , bir itfaiye kamyonu bölgeye vardı ve 3 numaralı Switzerland sokağının dışındaki bir yamacın üstüne park etti. Onlar vahşi bir hayvan uğraşacaklarını düşünerek yanlarında kafes ve ağlarla gelmişlerdi , tahminen bir jaguarla veya domuza benzer bir hayvanla ( Güney Amerika’ya mahsus) karşılaşacaklarını sanıyorlardı ama dik bir eğimden ağaçlıklı bölgeye doğru aşağıya indiklerinde daha önce hiç görülmemiş bir yaratıkla yüz yüze gelmişlerdi. Tam önlerinde, 1.20 cm boylarında , kan kırmızısı gözlü ve garip yağlı kahverengi derisi olan iki ayaklı bir hayvan yere çömelmişti. Görünüşe göre yaralanmıştı, yaratığın alnında üç adet belirgin yumru yükselmekteydi. İtfaiyeciler derhal yaratığın üzerine çullandılar ve biraz zorlukla onu bir ağla yakalamayı başardılar. Pacaccini , daha sonra bana, yaratığın ağız yerinde küçük bir deliği olduğunu ve arı kovanından farklı olmayan garip bir vızıltı sesi çıkardığını söyledi. İtfaiyeciler , yaratığı yakalamakla uğraşırlarken , görevli memur 25 km uzaktaki Tres Caracoes üssünü ( Ordu Çavuş Eğitim Okulu ) aradı. Üsteki komutan General Sergio Coelho Lima , derhal taburlara parkı mühürlemeleri emrini erdi. Bir mütahitin asistanı olan Henrique Jose , yakındaki bir evin çatı katından her şeyi görmüştü. Daha sonra araştırıcılara , yaratığın yakalanmasına 4 itfaiyecinin katıldığını ve onu bir tahta kutuya yerleştirdikten sonra ordu yetkililerine haber verdiklerini söyledi, herkes bölgeyi çabucak terk etmişti. Yaratık , Tres Caracoes’teki askeri okula götürülmüştü. İkinci karşılaşma Aynı gün saat 15.30 sularında , 3 genç kız , hizmetçi olarak çalıştıkları işten dönerken , Beneveuto Bras Vieira Caddesinde 76 Numara olarak belirlenen yerde ( Jardim Arden bölgesi ) bir binanın dışında bir yaratığa rastlayıverdiler. Bu boş arazi , ilk yaratığın yakalandığı yere yakındır. Liliane Fatima Silva ( 16 ) , kız kardeşi Valquiria Fatima Silva (14) ve bir arkadaşları olan Katia Andrade Xavier (22) kendilerinden 25 adım kadar uzakta tam yollarının üstünde duran yaratığın alnından yükselen üç hörgüçten ve şok edici görüntüsünden dolayı kalakaldılar ve onun “ şeytan “ olduğunu düşündüler. Tam anlamıyla dehşet içinde , bulundukları yerden bağırarak kaçtılar. Gürültüden rahatsız olan yaşlıca bir kadın ve genç bir kız, üç kızı koşarken gördüler ve yaratığa belli bir mesafeden bakarak durdular. http://www.siriusufo.org/tr/images/varginia3.jpg Kızlar , kısa sürede Liliane ve Valquiria’nın annesi olan Luisia Silva’nın evine vardılar ve anneleri şaşkınlık içinde onların hikayelerini dinledi. Bu sırada , Benevuto Bras Vieira Sokağında bir kalabalık toplandı. Onlar , endişe duyan mahalle sakinlerinin telefonlarıyla alarma geçen itfaiye ve askeri personelin , yaratığı uzaklaşmadan önce çabucak ağ ile yakalanmasını izlediler. Pacanni bana, itfaiyeciler yaratığı yakalamaya çalışırken kalabalıktaki bazı çocukların ona taş atarken görüldüğünü söyledi. Yaralı yaratığın taşınıp götürülürken çıkardığı vızıldama sesi anlatılanlara göre acıklı bir manzaraydı. Bölgesel UFO araştırıcısı Franco Rodrigues saat 15.30 da bir dizi telefonla olay hakkında bilgilendirilmişti. Rondrigues , o sırada o gün daha erken saatlerde olan olayların farkında değildi. Üç kızın hepsiyle röportaj yapmıştı ve onların samimiyetinden ve dürüstlüğünden hemen etkilenmişti. Aynı zamanda onların bu deneyimden dolayı şok geçirdiğinin farkına varmıştı. Kaderin garip bir cilvesi, bir diğer UFO araştırıcısı Rodrigues de Pacanni ise sabahki olaylardan haberdardı ama akşamki karşılaşma hakkında hiç bir şey bilmiyordu. Kaçınılmaz olarak iki ufoloğun yolları , görgü tanıklarını ararlarken çakışmıştı. Ellerinde dünya dışı varlıkların muhtemel yakalanmasıyla ilgili iki tam bağımsız vaka olduğunu keşfettikleri andaki şaşkınlıklarını hayal edebilirsiniz. Gizemi çözmek Brezilyalı UFO araştırmacılarından oluşan ekipler, meydana gelenlerle ilgili ilk elden anlatılacak olanları duymak üzere Varginha’ya akın etti. Halk toplantıları düzenlendi, basının dikkati çekildi, ufak kitapçıklar dağıtıldı ve çok geçmeden 60 görgü tanığı ortaya çıktı. İnanılmaz görünse bile , röportaj yapılan insanların bazıları ordu mensubuydu . Bu gibi birbirlerine yakın topluluklarda , birçok ailenin asker olarak görev yapan üyesi vardır ve 20 Ocak vakası , kahvaltı sofralarında açıkça tartışılmıştı. Çok geçmeden , araştırmacılara birinin kardeşi veya kocasının ya olay mahallinde bulunduğu, ya bir konvoy askeri kamyonla yolculuk yaptığı yada yaratığın hastaneden götürülmesine katıldığı söylenmişti. İsimler ve mesafeler de bildirilmişti ve araştırıcılar bunları araştırmada hiç zaman kaybetmedi. 20 ocak günü , şehrin Jardim Andere bölgesinde iki ayrı olay meydana geldiğinden kesinlikle hiç şüphe yoktur. Ama bunda sonra ne oldu? Görgü tanıkları anlattıklarıyla birlikte öne çıktıkça , sonunda bir tablo belirmeye ve bulmacanın parçaları yerine oturmaya başladı. Cumartesi günü sabahı yakalanan ilk yaratığın Tres Coracoes’teki Çavuş Eğitim Okuluna götürüldüğü açıktır. Ona sonradan ne olduğu belirsizdir ama ikinci yaratıktan sorumlu olan askeri personel inanılmaz bir şey yapmıştır. Cumartesi akşam üzeri geç saatlerde , Varginha Bölge Hastanesine varmışlar ve yaratığı içeriye taşımışlardır. Ya aynı gün veya ertesi gün Pazar sabahı , yaralı yaratık Varginha’nın 1.5 km uzağındaki Humanitus Hastanesine nakledilmişti. Tıbbi kaynaklara göre bu hastane , onun yaralarıyla uğraşabilmek için daha iyi teçhiz edilmişti. 22 Ocak Pazartesi , saat 10.00-18.00 arası Humanitus Hastanesinin dışında üç askeri kamyon park etmişti. Tıbbi kaynaklar , yaratığın saat 18.00 de öldüğünü açıkladılar. Askeri bir kamyon girişten içeri girdi ve kapıya doğru geri geri gitti. Kapının diğer tarafındaki manzara, orada bulunan birkaç görgü tanığı tarafından tarif edildi. İkinci yaratık küçük tahta bir kutuya yatırılmıştı, kutunun kapağı da oradaydı. Amonyağa benzer kötü bir koku adayı doldurmuştu. Bu ilginçti , çünkü Cumartesi günü yaratıkla karşılaşan üç kızdan ikisinin annesi olan Luisia Silva , o günün geç saatlerinde onun görüldüğü noktaya geri gitmişti. Ayak izleri görmüştü ve daha sonra araştırıcılar , güçlü bir amonyak kokusunun etrafı sardığını söylemişti. Orada Humanitus Hastanesinde bir odayı doldurmuş olan itfaiyeciler i polisler ve askeri görevlilerle birlikte en az 15 doktor vardı. Doktorlardan birinin elinde bir forseps tutarak yaratığa yaklaştığı görülmüştü. Forsepsi yaratığın yüzünün üzerinde gezdirmiş , ince ağzı yükselterek açmış , forsepsi içeriye doğru alçaltmış ve sonunda da siyah bir dili dışarıya çekmişti. Birkaç saniye sonra kavramayı bırakmıştı. Dil , aniden yay gibi geriye fırlamıştı. Görgü tanığına göre , yaratık 3 parmağa sahipti ve alnında yükselen üç hörgüç ( çıkıntı ) vardı. Hiçbir cinsel organ, hiçbir meme ucu ve hiçbir karın deliği yoktu. Dizlerde buruşmuş ve sıyrılmış görünen eklemler görülüyordu. Sonunda , kutunun kapağı vidalanmıştı ve yüzlerinde maskeleri ve ellerinde eldivenleri olan iki askeri görevli onu arkada park eden kamyona yerleştirmeden önce naylon bir çarşafla sarmaladı. İsimleri sayalım Daha önceden bahsedilen bölgedeki Brezilyalı askeri personel arasında şu kimseler vardı: Yarbay Olimpio Wanderley Santos ( konvoyun komutanı ), Teğmen Temente Tiberio, Yüzbaşı Ramirez, Çavuş Pedrosa ( s-2 Askeri İstihbarat ve görüntüleri bir JVC kameraya kaydeden kişi ) , erler De Mello ve Crillo ( bedenin içinde bulunduğu kamyonu sürmüşlerdi ) Bu adamlar “Çavuş Eğitim Okulu “ndan yolculuğa çıkmıştı ve burası , onların hastaneyi terk ettiklerinde geri döndükleri yer olarak kabul ediliyor. Özetle, sarı bir Volkswagen kamyonun öncülük ettiği uzun bir askeri kamyon ve özel araç konvoyu 23 Ocak Salı günü , sabah saat 04.00 de Varginha’nın dışına yöneldi. 300 kilometrelik yolculuk onları Sao Paulo eyaletindeki “ Subay Adayları Eğitim Okulu”na götürmüştü. Yaratığın daha sonra Unicamp’a ( Campinas Üniversitesi ) götürüldüğü bilinmektedir. Rodrigez de Pacaccini ile yapılan röportaj sırasında , Varginha’nın Santana bölgesine yolculuk yapmakta olan deneyimli bir avukattan bahsetti. İşine giden yol üzerinde , sıra dışı olduğunu düşündüğü, yol boyunca park etmiş olan birkaç askeri aracı geçmişti , bunun da ötesinde öğle vakti geri döndüğünde araçların hareket etmediklerini görmüştü. Meraklı bir şekilde arabasını belli bir uzaklıkta park etmişti ve kendisine manzarayı mükemmel bir şekilde izleme imkanı veren tedbirli bir görüş açısı almıştı. Savaş teçhizatı kuşanmış olan 7 askerin , araçlarından aniden inip birkaç metre arayla yakındaki ormanlığa yürüdüğünü gördüğünde şaşırmıştı. Adamlar kısa bir süre sonra ağaçların içinde kaybolmuştu, tanık üç ayrı tüfek atışı sesiyle irkilmişti. Bir süre sonra adamlar iki ceset torbası taşıyarak tekrar görünmüştü. Bir tanesi sanki hareket ediyor gibi görünmüştü. Bu şok edici olay sırasında iki Brezilya Hava Kuvvetleri jeti yukarıda daireler çiziyordu. Santana bölgesi , Jardim Andere’ye komşudur ve üç kızın yaratıkla karşılaştıkları yere çok yakındır Rodrigues e Paccacini vakanın bütün görünümleri konusunda çok açık ve dürüsttü. Ama son zamanlarda aydınlanan bir diğer gerçek konusunda konuşurken ölçülü bir sakinlik içindeydi. Görünüşe göre , cumartesi sabahı vakasında yaratığı yakalamaya çalışan bir polis yaralanmıştı. İki gün sonra genç adamın bir bölge hastanesinde öldüğü onaylanmıştı. Ölüm sebebine , resmi olarak i zatürree açıklaması getirilmişti. Ailesi bunu inanılması güç buldu ve otoritelere daha fazlasını sormak için çabaladı. Onların protestoları sağır kulaklarla karşılaştı; aileye bir şekilde “ gidin başımızdan “ denmişti. Oğullarının ölüm şartlarının açıklanması için çabalarına devam ediyor ve cesedin bağımsız bir otopsi için mezarda çıkarılmasını ümit ediyorlar. Pacaccini’yle yaptığımız röportajın sonlarına doğru , vakaya bir Amerikan müdahalesinin olduğunu söyledi. Başlangıçta Harvard Üniversitesi psikiyatri profesörü John Mack’in Varginha ziyaretinden söz ettiği sanıldı. Prof. Mack o üç görgü tanığı kızla iki saatin üzerinde süren bir röportaj yapmıştı. Mack bu konuda profesyonel olan meslektaşları tarafından davet edilmişti ve kızların doğru söylediğine, aksi kanıtlandığı takdirde diplomasını yırtıp atacak kadar ikna olmuştu. Pacaccini kısa bir süre önce , Brezilya Silahlı Kuvvetlerinin Amerika Birleşik Devletleri tarafından , Brezilya hava sahasına bir UFO girdiği konusunda uyarıldığını söyleyen bir Brezilya Hava Kuvveleri radar operatörüyle röportaj yaptığını açıkladı. Uyarı tam olarak enlem ve boylam koordinatlarıyla birlikte verilmişti ama Amerikalılar UFO’nun inmek üzeremi yoksa çarpmak üzeremi olduğunu anlayamamışlar. Pacaccini , bunun askeri otoritelerin neden hemen bölgede olduklarını açıklamaya yardım edebileceğini söyledi. Normalde onlar her şeyi belli ağırlıkta yapma eğilimindedirler . Bununla birlikte Pacaccini yine de onların yeterince hızlı hareket edemediklerini söyleyerek gülüyor. Zira kendisi ve diğer araştırıcılar kendi hükümeti ve ya Amerikalıların hayal edebileceklerinden çok daha önce bölgeye varmışlardı. Eğer bir düşme olayı söz konusuysa , konuyu örtbas etmekten sorumlu olan kişilerin , Brezilya gibi bir ülkenin en yoğun nüfuslu bölgelerinden birinde bir hayli ter dökmüş olmaları gerek. Pacaccini aynı zamanda bazıları telefonla yapılan bir çok tehdide maruz kaldığını ve bu hadiselerde kurşun geçirmez yelek giymeye mecbur kaldığını açıkladı . Ordudaki biri onun isminden çokça bahsettiğinde on günlük men cezası aldığı genel olarak bilinmektedir. Gerçekte, son raporlara göre , sıkı tedbirler alınmaya başlanmıştır. General Coelho Lima’nın ordu mensuplarının herhangi bir Brezilyalı UFO araştırmacısıyla konuşmaması konusunda emir verdiği rapor edilmiştir. Bununla birlikte , bu durum , araştırmacıların olayla ilgili olarak yeni ve özel bilgi sızdırmasını engellememiştir. Onlar artık şunları doğrulayabiliyorlar: İlk yaratığın bir askeri kamyona yüklendiği 20 Ocak sabahında Amerikalı bir sivil de vardı. 20 Ocak günü, Uluslar arası Sao Paulo Havaalanında bir AC-5 veya c-17 USAF nakliye uçağı görülmüştü. Aynı uçak 22 Ocak günü Campinas Havaalanında görüldü. Pacaccini bir çeşit kaza olduğuna inanmıştı ama nasıl emin olabilirdi ki? Bu, zihinleri en çok meşgul eden soruydu. Bunun doğrulanması istendiğinde , Pacaccini güldü, sonra Varginha bölgesinden dışarı taşınan enkazı gören görgü tanıkları olduğunu söyledi. Daha fazla görgü tanığının ortaya çıkacağını ve bunların arasında bir veya iki eski hatıra avcısının da bulunabileceği ümidi var. Aynı zamanda Humanitus Hastanesindeki bir doktorun Varginha’nın çevresindeki şehirlerden ve kasabalardan ikinci yaratığın otopsisine katılmaları için uzmanlar çağırdığını keşfettik. Bunların bazılarına DNA uzmanları deniliyordu. Kayıp Arkadaşları mı Arıyoruz ? Varginha vakası esas olarak 20-23 Ocak 1996’da meydana gelen hadiselere dayanmaktadır. Ancak hemen hemen üç ay sonra , 21 Nisan günü meydana gelen olayları bir düşünün. 67 yaşındaki bayan Terezinha Callo Clepf , Varginha’daki hayvanat bahçesindeki restoranda bir akşam yemeğinin tadını çıkarıyordu. Yaklaşık olarak 21.00 da masasını bir sigara içmek için terk etti. Daha önceden rapor edile yaratığın aynısıyla yüz yüze geldiğinde , neredeyse kalp krizi geçiriyordu. Onun tarifleri, önceden anlatılanlara uyuyordu ve bütün ülkeye şok dalgaları göndermişti. Bayan Clepf , dünyada hayali bir hikaye uyduracak olan en son kişidir ve kendisi yoğun kamuoyu ve medya ilgisine maruz kalmıştır. Anlaşılır bir şekilde , Brezilyalı araştırıcıların zihninde ani sorular ortaya çıktı: Orada , 20 Ocak vakasından sonra hala kayıp olan bir varlık mı vardı? Yoksa arkadaşları , onları aramak için geri mi dönmüştü? Sadece üç hafta sonra, bir motorcu, ön farları 50 metre uzaklıktaki benzer bir yaratığı gösterdiğinde kamyonunu bir virajda sürüyordu. Şoke olan sürücü aniden frene bastığında, yaratığın kan kırmızısı gözlerini korumak için ellerini kaldırdığını ve gecenin içine kaçtığını görmüştü. Onun da her elinde üç veya dört parmağı vardı. Yaratıkla karşılaşan iki kızın annesi olan bayan Silva , daha sonra , 29 Nisanda saat 22.05 de 4 yabancının evine geldiğini belirtti. Silva’ya kızlarını bu yaratıkla karşılaşma konusunda yalan söylemeye ikna ederse oldukça iyi miktarda para teklif ettiler, Silva onları reddetti Adamların hiçbiri Brezilyalı değildi. Beyaz ve krem rengi Armani imzalı giysiler giymişlerdi. Kocası Jose Lopes de Silva bir otobüs şoförüdür ve o sırada dışarıda işindeydi. Adamlar geri geleceklerini söylemişlerdi. Adamlar deniz mavisi renkli 1994 model Linkoln Continental marka bir arabayla ( Brezilya Federal Lisans Plakalı) gitmişlerdi. Özetle: Brezilya yıllarca bir çok olağanüstü UFO olayına tanık olmuştur, fakat bunlardan hiçbiri araştırmacıları 20 Ocak 1996’da meydana gelen olay kadar derinden etkilememiştir. 20 Ocak sabahı erken saatlerde, çiftçi Eurico de Freitas ve eşi Oralina Augusta tarlalarının üzerinde asılı duran puro biçiminde bir cisim gördüler. Ertesi sabah, Varginha’nın 10km. ilerisindeki Jardim Andere köyü sakinleri, yakınlardaki ormanlık arazide garip bir varlık gördüklerini söyleyerek İtfaiyeye başvurdu. Askeri yetkililerle birlikte olay yerine gelen itfaiye görevlileri yaklaşık 1 metre boyundaki bir varlığı ağlarla yakaladılar. Aynı gün, Liliane ve Fatima adlı iki kız kardeş ve arkadaşları Katia, bir duvarın arkasında büzüşmüş gördükleri bir yaratıkla karşılaştılar. Korkan çocuklar evlerine doğru koşarak kaçtılar. Bir kez daha yetkililere haber verildi ve yaratık yakalandı. Bunu takip eden günlerde, Brezilyalı UFO araştırmacıları aralarında doktorlar, avukatlar ve bazı askeri yetkililerin bulunduğu düzinelerce görgü tanığını sorgulayarak olay hakkında bilgi edinmeye çalıştılar. Olayı takiben bölgeye pek çok Amerikalı yetkili gelmiş ve enkaz kaldırma çalışmalarında yer almışlardır. Şahitler Konuşuyor: Deneyimli bir pilot olan Carlos de Souza, olay günü uçuş halindeyken bir kazaya şahit olduğunu; bunun Varginha’da ele geçirilen uzaylılarla ilgisi olabileceğini söylemiştir. Sauza, kendisiyle yapılan röportajda şunları söylemiştir: “Gökte gördüğüm cisim oldukça parlaktı; bir puroyu andırıyordu, sadece biraz daha genişti. Önce tökezleyen cisim daha sonra bir şeye çarpıp düşmeye başladı. Onu 20 km. kadar takip ettim. İndiği yere vardığımda orada askerlerin olduğunu gördüm. Beni durdurup geri dönmeye zorladılar. Cismin düştüğü yerde garip şeyler oluyordu. Ordunun 2 Mercedes kamyonu ve yaklaşık 30-40 asker, ormana dalmış bir şeyler arıyor gibiydiler. Bazı parçalar toplayıp kamyona yüklüyorlardı. Bu eğilmiş metal parçalarından birini elime alıp ovduğumda birden normale döndü. Bölgede genelde yaralıları taşımakta kullanılan oldukça büyük bir ordu helikopteri de vardı. Dikkatimi çeken diğer bir şey de helikopterin içinden yayılan keskin amonyak kokusuydu.” Olayın ilk şahitlerinden Eureka ve Oralina Freitas çifti ise kendileriyle yapılan röportajda olay günü uçan, fakat belirgin biçimde hasar görmüş bir cisim gördüklerini belirtmiş ve şunları söylemişlerdir: “Cisim gri renkteydi ve bir tür denizaltına benziyordu. Çayırların üstünde uçuyordu, etrafında ona saldırmaya hazırlanan kediler vardı. Ben ve eşim onu izlemeye başladık. Fakat etrafındaki dumandan dolayı onu çok iyi gözlemleyemedik.” Olayın baş araştırmacısı Vitorio Pacaccini ise olay hakkında şöyle konuşmuştur: “Varginha Askeri Polisi de gerçekleri inkar ediyor. Fakat askeriyenin olayda oynadığı rol daha esrarengiz bir gerçeği gözler önüne seriyor: 20 Ocak 1996 gecesi, ikinci varlığın yakalanması operasyonunda bulunan, gizli servis görevlisi asker Marco Eli Cheresi’nin ölümü.” Olayın bir diğer baş araştırmacısı Ubirajara Rodrigues ise bu esrarengiz ölüm olayı hakkında şunları söylemektedir: “Ölen polis memurunun annesi, eşi, kız kardeşi ve babası tarafından da onaylanan gerçek şudur: Brezilya gizli servisinde çalışan bu polis 20 Ocak gecesi yapılan yakalama operasyonunda yer almıştır.” Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ashtar Sheran Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 Yakın bir tarihe kadar UFO gözlem raporları özellikle A.B.D’den ve Büyük Britanya’dan gelirdi. Ufolojistlerin ve diğer ilgili kişilerin bildiği üzere bir dünya dolusu bilgi Komünizmin gizlilik perdesi ardında gizleniyordu. Rus askeri birimleri , KGB ve Rus Hükümeti buna UFO aktiviteleri de dahil olma üzere her çeşit bilgi üzerinde sıkı bir gizlilik uygularlar. Glasnost sayesinde bunlar değişti. Bu gün , UFO araştırmacıları ve bilim adamları internet üzerinden yada MUFON gibi organizasyonlar sayesinde bilgi alışverişi yaptıklarında eski Sovyet Cumhuriyetlerinden de bilgiler gelmektedir. Ne iyidir ki Ruslar , UFO muammasına her zaman daha ciddi yaklaşmışlardır. Amerika’da en azından yakın zamana kadar bir çok kişi sıradışı bir olaya şahit olduğunda ortaya çıkıp gördüklerini anlatmaya korkuyordu. Bu “Küçük Yeşil Adamlar “ mantığı Rus raporlarında bulunmaz. Bu nedenle mükemmel bir Uçan Daire kazası raporu bulma şansına sahip olduk. Ufolojist Nikoly Subbotin ile Emil Backurin’in çalışmaları “Shaitan Mazar” yani Şeytanın Mezarı diye adlandırılan bir bölgedeki inanılmaz kazayı karşımıza çıkarıyor. Shaitan Mazar , Kırgızistan’ın Çin sınırı yakınlarındaki Tien Shan dağlarında bulunuyor. Shaitan Mazar olayı 28 Ağustos 1991’de 17.00 civarlarında başladı. Aşağı yukarı 600 metre uzunluğunda ve 110 metre çapında devasal boyutlarda büyük bir cisim Caspian Denizi üzerinde ortaya çıkmış, Mangyshlak yarımadası radar izleme istasyonundaki ekranlarda da görülmüştü. Radar hesaplamalarının gösterdiği üzere cisim , 21.000 feet yükseklikte, saatte 6.300 mil hızla hareket ediyordu. Radar istasyonu operatörleri hemen “ dost mu düşman mı?” çağrısını yayınladı. Hiçbir cevap alınamadı. Düz ilerlemeye devam eden araç artık “ işgalci “ olarak kabul edilmişti. Kapustin yakınlarındaki Uzay Araştırmaları Merkeziyle bağlantı kurularak çevrede olabilecek test uçuşları hakkında bilgi istendi. Görevli memurun cevabı hiçbir test uçuşu olmadığı yönündeydi. Üstelik cisim , onların radar ekranlarında da görünmüştü. Mangyshlak operatörleri askeri alarm durumu açıkladılar. Alarm sonucu ordu derhal harekete geçti. O esnada rutin uçuşlarını yapmakta olan iki MIG 29 savaş uçağı görevlerini bırakarak bölgeye yöneldi. Ayrıca iki tane daha MIG 29 yarımadadan harekete geçti. Pilotlara aracı yere inmeye zorlama emri verildi ve eğer araç söyleneni yapmazsa onu vurup düşüreceklerdi. Ordu uçuş kumandanları uçaklara cisme müdahale edecekleri koordinatları verdiler. Bilinmeyen cisim ile Aral Denizi üzerinde karşılaşacakları bildirildi. Hızlarını artıran MIG 29 ‘lar cismi radarlarında gördüler. Görüş alanına girip dev , uzun , metalik gri renkli cismi gördüklerinde şoke oldular. Uçuş lideri “ dost mu düşman mı? “ çağrısını yaptı ve bilinmeyen aracın MIG’leri , iniş yapılacak yere kadar takip etmelerini emretti. Araçtan her hangi bir yanıt gelmedi. Ayrıca UFO, etrafını sarmakta olan MIG’lerle ilgilenmiyormuş gibi görünüyordu. MIG’ler UFO ile aralarında 800 metre mesafe bırakarak pozisyon aldılar. Araca yaklaştıklarında aracın ön kısmında iki pencere deliği açıldığını ve bunlarda Rus pilotların hiç birinin bilmediği bir dilde yazılar oluşturan yeşil semboller ortaya çıktı. MIG jetleri araçla aynı hızla seyrettikleri halde bölge Savunma karargahına telsizle araştırmalarının durumunu bildirdiler. Ne şekilde hareket edileceği hakkında bir karar almak amacıyla acil bir toplantı düzenlendi. Aracın vurulmasını emretmelimiydiler ? Bu hareket , aracı gökyüzünde havaya uçurur ve nereden geldiği ve görevi hakkında ellerine geçebilecek paha biçilemez değerdeki bilgiyi minimuma indirirdi. Yüksek rütbeli subaylar uçuş yönüne uyarı ateşi açarak aracı güvenli bir iniş yapmak üzere MIG’leri takip etmeye zorlama kararı aldılar. Uçaklar hemen 800 metreden 500 metre yakınlığa geçtiler. Silahlarını ateşlemeye hazırlardı. Pilotlar elleri tetikte beklerken kontrollerinin cevap vermediğini gördüler. Elektrik sistemlerinin hiç biri çalışmıyordu. Kokpit kontrolleri tamamen devre dışı kaldı ve motorlar da teklemeye başladı. Cisim MIG’lerden uzaklaşmaya başlamıştı. Uçaklar artık tamamen işlevsiz kalmışlardı. Durumlarını telsizle karargaha bildirdiler ve uçaklarını geriye , üsse döndürme ve UFO’yu avlama görevini bırakmaları emrini aldılar. Yerdeki radarlar objeyi takibi sürdürürlerken araç Aral Denizine doğru zig zaglar çizerek ilerlemeye devam etti. Araç yeniden sivil hava sahasına girerken aracın hızı hakkındaki matematik hesaplamalarıda saatte 42.000 mili gösteriyordu. Cisim MIG’lerden ayrıldığında uçakların kontrolleri normale döndüler ve güvenli bir iniş yapabildiler. Mangyshlak hava kontrolörleri Hava Kuvvetlerini sivil personele cismin tahmini uçuş rotasını bildirdi. Onlara ne olduğu anlaşılamayan bir cismin bölgelerine doğru ilerlediği ve diğer uçaklarla çarpışma tehlikesi yarattığı söylendi. UFO , ortaya çıkışından yaklaşık 45 dakika sonra bir anda radar ekranlarından çıkarak ortadan kayboldu. 45 dakikadır başlarından geçen sarsıcı olaylardan sonra hava sahalarına girip jetlerini etkisiz hale getiren ne olduğu belirsiz cismin gitmesi askeri personelde bir rahatlık yarattı. Bu dev UFO olayının sonu oldu... Yada gerçekten öylemiydi? Her ne kadar 28 Ağustos 1991’deki sıradışı olaylar sayısız görüşme ve tartışmaya yol açmışsa da artık UFO’nun yarattığı tehlike geçmişti. Devasa araç neden sivil hava sahasına girmişti ? Kökeni neresiydi ? Görevi ne idi ? Bu sorular ay boyunca soruldu ve cevaplar sadece tahminlere e varsayımlara dayanıyordu. UFO araştırması artık dramatik bir aşamaya gelmişti. Eylül ayı sonunda Shaitan Mazar Dağlarına düşen büyük bir obje hakkındaki söylentiler yayılmaya başladı. Karakol köyünün sakinleri dev büyüklükte bir cismin doğularındaki Sary Dzhaz nehri yakınlarında Şeytan Mezarı diye adlandırdıkları taşlık geçide düştüğüne şahit olmuşlardı. Bu tür söylentiler o kadar yaygınlaştı ki sonunda bu garip aracı bulmak üzere dağlık bölgede, sık ormanların arasından geçerek ulaşılabilen bu yere bir araştırma ekibi gönderildi. Acaba köylülerin hikayeleri doğrumuydu ? Araştırma ekibi bu soruyu yanıtlandırmaya artık hazırdı. Cesur erkeklerden oluşan araştırma gurubu arasında tecrübeli dağcılar, dağların ve ormanların tehlikelerini bilen yöre sakinleri ve Rus UFO araştırma gurubu SAKKUFON mensupları bulunuyordu. Bu araştırma gurubunun lideri olan araştırmacı Anton Bogahov daha önce de bu tür araştırmalara liderlik etmişti. Gurubun bu garip aracı bulacaklarına ve pek çok soruyu cevaplandırabileceklerine olan inancı tamdı ve moralleri oldukça yüksekti. Gerçekten başarılı olabileceklermiydi? Yoksa tek bulacakları bir meteor , hatta sadece küçük bir gök taşı parçası mı olacaktı ? Moğol soyundan gelen yerliler onları tehlikeli ve karla kaplı Tien Shan dağlarından geçirip kazanın olduğu yere götürebilirlerdi. Görgü tanıklarının söylediği ve söylentilerde bahsedilen yönde ilerleyen gurup iki hafta dağlarda yolculuk etti. Kazayla ilgili herhangi bir belirti bulamadılar. Kazanın Sary Dhaz nehrinin diğer tarafında olmuş olabileceğine karar vererek o tarafa gittiler. Gelen haberciler de guruba söylentiler taşıyorlardı. Söylenene göre yöre halkından birkaç kişi kaza alanını bulmuş fakat vücutlarında yanıklar oluşmuştu üstelik saatleri de çalışmamaya başlamıştı. Bu guruptaki yerlilere göre kaza alanıyla ilgili uğursuz bir işaretti fakat araştırmacılar bu haberler üzerine bu “uğursuz” yere gitmek için dahada heveslenmişlerdi. Tien Shans üzerine yağan yoğun kar neredeyse kesin ölüm anlamına gelen çığ işaretleri veriyordu. Gurup iki hafta daha çabaladı fakat başarısız oldular. Sonunda bazılarının donma tehlikesi geçirmesinin de etkisiyle Bishek’teki kamplarına geri döndüler. Kendi evlerine dönmeden önce orada dinlendiler. Görev başarısız olmuştu. Bu araştırmaların sonu mu olacaktı ? Yoksa kaza hakkındaki ısrarlı söylentiler başkalarını Tien Shan’a gelerek UFO aramaya cesaretlendirmeye devam mı edecekti ? Rus Hükümetinden üst düzey bir bürokrat kaza alanıyla ilgili hikayelerle bir hayli ilgilenmeye başlamıştı. Sadece birkaç ay önce bir UFO’nun radarlarından aniden kaybolması hala dikkatlerini çekiyordu. Acaba yere çakılan uçan araç ile Aral Denizi üzerinde görülen aynı araçmıydı ? Gururlu insanlar olan Ruslar bu konuda utanç duymak istemiyorlardı. Konunun derinlerine inme istekleri dahada arttı. Yeni ve dramatik haberler gelmek üzereydi. SAKKUFON , Rus Hava Kuvvetlerinin 1991’de bir kaza bölgesi bulduklarını bildiren bir rapor aldı. Cismin parçalarından birini karlar arasından çıkarmaya çalışan bir helikopter düşmüş , tüm personeli ölmüştü. Rusya’da kış gelmek üzereydi ve Hava Kuvvetleri bahara kadar yeniden bir arama operasyonu yapılmayacağını bildirmişti. İşte bu yeni haber UFO araştırma gurubunun yeniden hayata geçirilmesine yeterliydi. Bölgeye yeniden bir yolculuk planlamaları gerekiyordu fakat bu konuda Hükümete karşı dikkatli olmaları gerekiyordu. Aksi takdirde bulacakları şeyler halkın bilgisinden sonsuza dek saklı kalabilirdi. İlk seferde başlarına gelenle bu defa olmamalıydı. Daha iyi bir hazırlık ve liderliğe ihtiyaçları vardı. Bu yüzden gurubun komutası emekli binbaşı German G. Svechkov’a verildi. Bir gurup gönüllünün de katılmasına izin verildi. Katılımcılar uzmanlıklarına göre seçildiler. Her kesin yolculuk öncesi fiziksel ve ruhsal olarak çalıştırılması kararlaştırıldı. Tehlikeli yürüyüşe katılacak olan herkes fiziksel dayanıklılık ve hayatta kalma becerileri de içeren zorlu testlerden geçirildi. Plan aşamasında , Binbaşı Svechkov’un ilk emri grubun üç ayrı guruba ayrılmasıydı. Üç ayrı rota izlenecek , böylece guruplardan biri geri dönmek zorunda kalırsa diğerleri devam edebilecekti. Svechkov’un aklındaki en azından bir gurubun başarılı olup değerli kanıtlarla dönmesiydi : Tien Shan dağlarına uzaylıların uzay aracının düştüğünü gösteren kanıtlar... 1992 Haziran ayında gurup iyice hazırlanmış ve yola çıkmaya hazırdı. Aramalara muhtemel kaza alanının 1-1.5 mil yakınından başlayacaklardı. Önlerindeki ilk engel , dağın korkunç batı yüzünün ölçeklenmesiydi.... Gurubun planı kamp yapmadan önce kaza alanında kapsamlı bir araştırma yapmak ve herhangi bir sıradışılık varsa bunu tespit etmekti. Radyasyon riski ile ilgili hikayeler gerçek olabilirdi. Cisim ile ilgili herhangi bir harekete geçmeden önce alabilecekleri tüm önlemleri almalıydılar. Gönüllü gurubun amacına ulaşması Haziran ayının ortalarına kadar sürebilirdi. Ve sonunda Aracı buldular! Devasa araç bir platoda yatar haldeydi ve daha önceki çalışmalar yüzünden iki parçaya ayrılmıştı. Gurup üyelerinden biri sonradan bu mutlu buluşlarını şu sözlerle ifade ediyor: “orada , tam karşımdaydı...Başka bir dünyadan gelen bir araç..” Aracın etrafında hala bir çeşit enerji alanı vardı. Ekip üyelerinden Emil Bachurin şöyle anlatıyor: “ Etrafınızda varlığını hissedebiliyorsunuz “ Guruptakilerin , araçtan hala 1500 metre uzakta olmalarına rağmen bu enerjiyi açıkça hissedebilmeleri inanılmazdı. Aracın 1000 metre yakınlarına geldiklerinde karşı koyulamaz bir korku ve endişe hissettiler. Yaklaşmaya devam ettiklerinde bu korku dayanılmaz bitkinlik haline dönüştü. 1000.nci metrede hassas elektronik aletleri çalışmamaya başladı. Etraflarındaki elektiriği hissedebiliyorlardı. Sanki nemli kalın bir bulutun içine girmişler gibi. Devam etmelerini sağlayan tek şey uzak bir gezegenden gelen bu uzay aracının sıradışı görüntüsüydü. Artık şüpheleri kalmamıştı. Dünya dışı bir uzay aracına yaklaşmaktaydılar. Araçtan yayılan elektromanyetik enerji o kadar güçlüydü ki üzerlerindeki pusulaların iğneleri araca doğru yönelmiş, diğer ölçüm aletleri ise tamamen çalışmaz hale gelmişlerdi. Daha yakın bir noktaya geldiklerinde aracın bu hale nasıl geldiğini görebildiler. Çarptıkları uçurum içeride bir patlamaya neden olmuş ve araç , çarpmanın etkisiyle ikiye ayrılmıştı. Gurup , aracın etrafındaki enerji alanının gücü karşısında şok olmuştu. Yapmayı planladıkları ölçüm ve testlerin çoğunu iptal etmeleri gerekti. . Görsel ölçümlerle yetinmek zorunda kaldılar. Tek yapabildikleri aracın etrafında dolaşıp çeşitli tecrübeler yaşamak oldu. Güç jeneratörleri çalıştırmayı denerlerse etrafı tutuşturacak gibi görünüyordu. Diğer güç kaynakları başka bir aracın yarattığı manyetik alan tarafından yutulmuş olmalıydı. Araştırmacıların belirlediğine göre araç şu an bulunduğu yerde durmadan önce yaklaşık 5.000 feet sürüklenmişti. Aracın burun kısmı ezilmiş , orta kısmındaki metalik kısım patlamadan dolayı dışarı doğru açılmıştı. Ne yazık ki araştırma ekibi enerji alanının engellemesi yüzünden araca 800 metreden fazla yaklaşamadı. Gözlemlerinden pek çok çizim ve taslak hazırladılar. Patlama yüzünden açılan orta bölümden az da olsa içerisi görülebiliyordu. Baktıkları yerden herhangi bir uzaylı cesedi göremediler. Garip yeşil semboller incelenebilecek kadar büyüklerdi ve Nikolay Subbotin başarılı bir çalışmayla şekillerin kopyalarını çıkardı. Semboller hiç birinin tanımlayabildiği bir dile ait değildi fakat hepsi de bu aracın 4 MIG 29 tarafından takip edilen araç olduğu konusunda hemfikirdi. Fotoğraflar çektiler fakat muhtemelen radyasyon alanı nedeniyle yanan resimler çıkmadı . Böylece UFO araştırmaları tarihinde elde edilen en önemli belgelerden olabilecek bu fotoğraflar basılamadı. Ekiptekilerden bazılarında 800 metre uzaklıkta olmalarına rağmen radyasyon nedeniyle oluşan bazı yanıklar oluştu. Araç çevresindeki elektromanyetik alan nedeniyle video kameralarda çalışmadı ve görüntüler kaydedilemedi. Araştırmacılar ileride aracı taşımaya çalışmış olan Rus helikopteri MI-8 in kalıntılarını görebiliyordu. Etrafta görünen ceset yoktu. Cesetleri ordu mu götürmüştü ? Anlaşılan yoğun elektromanyetik dalgalar helikopterin cihazlarını bozarak düşmesine neden olmuştu. Ekiptekilerin yaşadığı baş ağrısı artık dayanılamaz boyutlara gelmişi. Bulundukları yer araca çok yakın olmasına rağmen onlara çok uzak geliyordu . Binlerce bilim adamı ve araştırmacının ancak rüyalarında görebilecekleri bir gözlem yapmış , kaza yapmış bir UFO yu incelemişlerdi. Fakat daha toplanması gereken çok bilgi vardı. Böyle bir UFO’nun fotoğrafları bilim dünyasında patlama yaratabilirdi. Başka bir dünyadan gelen bir aracın içini görebilmek insanın hayatı boyunca hayal edebileceği bir şeydi. Araştırma gezisi eksiklerine rağmen pek çok açıdan başarılı sayılabilirdi. Kendi gözlemlerini yapmışlar ve olayın tanığı olmuşlardı. Ellerinde çizimler , taslaklar ve belkide kimsenin inanmayacağı inanılmaz bir hikaye vardı. Ve bir şey daha : aracın içini görmek , ona dokunmak ve içinde dolaşmak için bir deneme daha yapma arzusu... Hatta eğer araç uzaktan kontrol edilmiyorlarsa belki bir uzaylı görebilirlerdi. İkinci araştırma gezisinden yalnızca birkaç ay sonra üçüncü bir yolculuk yapmak için planlar kurmaya başlamışlardı. Bu projeleri hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Bir yolculuk daha yapacak parayı ve personeli toplamaları 1998 senesine kadar mümkün olmadı . Şanssız başlayan bu üçüncü sefere katılanlar : Oleg Murashev , Nelli Slugina , Antov Bogatov , Nikolay Subbotin , Alexey Kostenko ve Emil Bachurin. 19 Ağustos 1998’de Nikolay Subbotin ve gurubu Moskovadan ayrılarak önce 1992 Haziran seferine liderlik etmiş olan German Svetchkov’u bulmak üzere Almatis’e gittiler. Svechkov’un oğluyla bağlantı kurmayı başardılar fakat babasının nerede olduğunu söylemeyi reddetti. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ashtar Sheran Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 Shaq Harbour , genellikle kırsal bir bölge olan Shelburne’de Nova Scotia’nın güney ucuna yakın , küçük bir balıkçı kasabasıdır. O kadar küçüktür ki haritalarda nadiren gösterilir , ama eğer Clark’s limanını ve Cape Sable adasını bulursanız doğru yerdesiniz demektir. Shag Harbour’un adını aldığı “ shag “ kelimesi , bölgede çok yaygın olan çift ibikli bir tür karabatak kuşundan gelir. Bölgede balık ve istiridye bol bulunur ve halkın geneli hayatını bunları avlayarak kazanır. Yllar önce korsanlar bu kıyı şeridinde dolaşır ve güneyden gelen Amerikan gemilerini yağmalarlardı. Muhtemelen dünyadaki en ünlü hazine gömüsü olan, Oak adası “ para çukuru” biraz kuzeyde , Halifax’ın başkenti yakınındaki Mahone körfezindedir. Nova Scotia kıyılarındaki ada ve köylerle bağlantılı pek çok folklorik hikaye bulunur . 1967, 4 Ekim gecesinde , Shag Harbour’da yöresel hikayelere eklenecek bir olay meydana geldi. Gökyüzünden bir şey Shag Harbour’a düştü. O akşam Güney Nova Scotia sakinleri ilk olarak gökyüzünde turuncu ışıklar farkettiler. Beş genç , Shag harbour semalarında dört tane ışık görmüşlerdi. Onlar izlerken parıldayarak 45 derecelik bir açıyla su yüzeyine doğru dalışa geçmişlerdi. Daha sonra kıyıdan yarım mil uzaklıkta suyla temas eden yerlerinden tıslama sesine benzer sesle çıkararak suyun üzerinde asılı kaldı. Bir uçak kazası olduğunu sanan görgü tanıkları Barrington geçidindeki yerel Kanada Atlı Polis birliğini (RCMP) arayarak durumu haber verdiler. RCMP polis memuru Ron Pound o sırada Shag Harbour 3. otobanı civarında devriye gezmekteydi ve zaten o da ışıkları görmüş , bunun 60 feet uzunluğunda tek parça bir cisme bağlı dört adet ışıktan oluştuğuna kanaat getirmişti. Sahile indiğinde RCMP Onbaşı Victor Werbieki , RCMP Memur Ron O’Brien ve diğer tanıklarla birlikte sahil açığında havada duran ve hareket ettikçe arkasında sarı köpükler bırakan cismi gördüler. Onlar izlerken ışıkları artık görülemez olana kadar karardı ve muhtemelen akıntıyla uzaklaştı , fakat görünüşü sanki dalgaların arasında batıyormuş gibiydi. #101 numaralı Sahil Güvenlik Botu ve çeşitli balıkçı tekneleri çağrıldı fakat onlar gelene kadar cisim bölgeden ayrılmıştı. Bölgeye ilk gelen balıkçı tekneleri bir şeylerin suya daldığını gösteren , sarı köpüklerden oluşan geniş bir köpük izi gördüler. O gece başka bir şey bulunamadı ve gece 03.00 civarında aramaya son verildi. RCMP nin yaptığı kontroller sonucu ne Halifax’taki Kurtarma Merkezinde nede Nova Scotia , Baccaro'daki NORAD radar üssünde sivil yada askeri bir uçak kaybolma olayı kaydedilmemişti. Ertesi gün Halifax’taki Kurtarma Merkezi Ottawa’da ki Kanada Merkez Karargahına “ bilinmeyen bir cismin “ Shag Harbour’da suya düştüğünü rapor etti. Neticede HMCS Granby bölgeye gönderildi. Dalgıçlar 8 Ekime kadar dibi araştırdılar fakat bir şey bulamadılar. Böylece 1993’e kadar konu kapatıldı. Shag Harbour da suya çarpan cisim ne idi? Hikayelerde anlatıldığı gibi bir UFO mu? Amerikan Hükümetinin de olaya karıştığı söyleniyor. Eğer öyle ise o zaman Moon Dust Project ( Hava Kuvvetlerinin düşen yabancı uzay araçlarını hızlıca ele geçirebilmek için kurduğu uzman ekibi) olaya karışmıştı. 1993’de Nova Scotia’da Chris Styles isimli bir MUFON araştırmacısı Shag Harbour olayıyla ilgilenmeye başladı. Gazetelerden pek çok görgü tanığının isimlerini buldu ve bazılarıyla röportajlar yaptı. Buna ek olarak asıl kazayı gizlemek için pek az girişimde bulunulduğundan , konuyla ilgili izleyebileceği geniş bir belge arşivine ulaştı. Daha sonra Styles’ın araştırmalarına MUFON’dan meslektaşı araştırmacı Doug Ledger de katıldı. Styles ve Ledger’in araştırmaları sırasında ortaya çıkardığı en ilginç bilgi Granby’nin dalgıçlar tarafından araştırılmasının ardından aslında davanın kapatılmamış olduğuydu. Dalgıçların kendileriyle ve aramaya katılan diğerleriyle görüşen Styles, akıl almaz bir hikayeyi ortaya çıkardı. Görünüşe göre Shag Harbour da suya çarpan UFO dibe daldıktan sonra bölgeden ayrılmıştı. Suyun altından 25 mil ilerledikten sonra Government Point denilen , bir denizaltı tespit merkezi yakınlarında durmuştu. Merkez tarafından tespit edildikten sonra donanma araçlarından oluşan küçük bir birlik bulunduğu yerin üstünde pozisyon aldı. Birkaç gün sonra bir batık kurtarma operasyonuna ramak kala , diğerini kurtarmak üzere geldiği anlaşılan başka bir su altı UFO’suyla birleşti. Ordu bekleyerek neler olacağını izleme kararı aldı. Yaklaşık bir hafta sonra Donanma gemilerinden bir kısmı Kanada Sularına giren bir Rus denizaltısını araştırmak üzere bölgeden ayrılmak üzere kaldı ve bu andan sonra iki UFO hareket etmeye başladı. Suyun altından Maine körfezine doğru yöneldiler ve geride kalan donanma gemilerinden yeterince uzaklaştıklarında su yüzeyinden fırlayıp çıkarak yüksek bir hızla gökyüzünde kayboldular. Hikayenin kendisi kadar inanılmaz olan Styles’ın görüştüğü , konu hakkında bilgisi olan herkesin anlatılanları doğrulamasıydı. Ne yazıktır ki bu ifadeleri verenlerin çoğu emeklilik maaşlarını riske atmak istemeyen ordu emeklileriydi ve anlattıklarının kayıtlara geçirilmesini istemiyorlardı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ashtar Sheran Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 UFO kazası raporları oldukça az sayıdadır ve bunların arasında en fazla dikkati çekenleri Roswell kazası ile Nova Scotia’daki Shag Harbour olayıdır. Fakat bu konuda oldukça önemli olabilecek bir olay Berwyn Dağlarında meydana gelmiştir. Bu olay 1974 yılının Ocak ayında gerçekleşti. 23 Ocakta Wales’deki Clwyd şehri semalarında dev boyutlarda disk-şekilli bir cismin düştüğü görüldü. Aşağı yukarı iki saat önce Lancashire – Chesshire arasında birkaç düzine insan telefonla arayarak gökyüzünde kuzeybatı yönünde rasgele hareket eden garip ışıklar gördüklerini söylemişlerdi. 6.30’daki alışılmadık raporlardan sonra Berwyn Dağlarına bir şey düştü ve Rihter ölçeğine göre 4.5 şiddetinde korkutucu bir sarsıntı yarattı. Bu şaşırtıcı patlama , Chester , Wresham , Southport , Liverpool ve hatta Greater Manchester’da hissedildi. Etkilenen bölgelerde televizyon , radyo istasyonları ve Polisin telefonları gün boyu susmadı. Doğal olarak ilk önce patlamaya büyük bir uçağın , muhtemelen bir jetin düşmesinin neden olduğu düşünüldü. Polis ve kurtarma ekipleri hemen Berwyns’e gönderildi. Kurtarma personeli kendini en kötüsüne hazırlamıştı : Yok edici patlamanın yol açtığı akıl almaz korkunçlukta bir katliam... Dağlarda bulunanlar kimsenin beklediği gibi çıkmamıştı.. Peki ne bulunmuştu? Ortada bir yolcu uçağı kazası yoktu. Ne ateş ne duman , nede cesetler vardı. En azından halka söylenen bu oldu. Fakat kısa süre sonra ordu olay yerine çağrıldı. Neden ? Chester şehri sakinleri olay gecesi askeri kamyonlardan oluşan bir konvoy gördüler. Bazı cesur kişiler meraklarını yenemeyip ordu konvoyunu takip ettiler. Konvoy , daha sonra patlamanın olduğu alana doğru yönelince bu kimse için büyük sürpriz olmadı. Ordunun gelmesiyle bölge hemen çembere alınıp kapatıldı. Sivil kurtarma ekiplerinin ve polisin bölgeye girmesine izin verilmedi. Patlamanın olduğu alana oldukça yakın oturan bir hemşire inanılmaz bir hikayeyle ortaya çıktı. Yerel bir gazeteye anlattığına göre “ Albert Hall büyüklüğünde “ bir UFO Berwyn dağlarına çarpmış ve çarpmanın etkisiyle 1 millik mesafeye enkaz parçaları ve cesetler yayılmıştı. Cesetlerden birini kontrol etmek üzere yanına gittiğinde bunun bir insana değil bir uzaylıya ait olduğunu fark edince şaşkına dönmüştü. Gördükleriyle ilgili hikayeyi herkese yayamadan ordu olaya el koydu. Hemşire güvenli bir bölgeye gönderildi ve Savunma Bakanlığından iki görevli yaşadıkları hakkında sessiz kalması emrini verdiler. Ona söyleyeceklerinin ulusal güvenliğe ve ülkenin savunmasına zarar verebileceği söylendi. Hemşire pek çok kişi tarafından tanınan biri olmasına rağmen o bölgede onu bir daha gören olmadı ve onunla röportaj yapan gazeteci 1979 yılındaki ölümüne kadar konu hakkında konuşmayı kabul etmedi. Acaba gazeteci de mi ordunun emirleri altındaydı ? Muhtemelen ... Bu ilginç olayla ilgili sonradan ortaya çıkan gelişmeler oldukça ilgi çekicidir. 1990 senesinde , elektronik mühendisi Arthur Adams , Wales hikayesinden etkilenerek kazanın olduğu söylenen yeri ziyaret etmeye karar verir. Beraberindeki ekibi , şaşırtıcı bir şekilde , kayalara eriyip yapışmış biçimde yeşil renkte metal parçaları buldular. Bulduğu örnekleri laboratuarına götürüp elindeki 1 inç-küplük bir metal parçasını voltmetreyle ölçtüğünde iki kilowatt elektrik yaydığını görünce şoke oldu. Bulduklarını “ Daily Express “ gazetesine götürdü ve onlarda Adams’ın Keşfi üzerine bir dizi makale yayınladılar. Berwyn kazası hakkındaki makaleler konuyu yeniden gündeme getirdi fakat sonunda Savunma Bakanlığı olaya el koydu ve hikayeye son verdi. Wales kazasıyla ilgili olaylar bizleri pek çok cevaplanmamış soruyla baş başa bırakıyor. Hemşireye ne oldu? Bu gün de bölgede metal parçaları bulunuyor mu? O gece meydana gelen patlamaya ne neden oldu ? Bu konularda bir çok teori öne sürüldü. Kimileri bir çeşit deneysel araç prototipi derken diğerleri Berwyn’e düşenin bir UFO olduğunu düşünüyor. Etrafa yayıldığı söylenen cesetlere ne oldu ? 23 Aralık 1974 tarihinde Wales’de meydana gelen kaza UFO tarihinde gizlenen en büyük sırlar arasında bulunuyor... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
chris Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 paylaştığınız için teşekkürler sevgili Ashtar ama tüm bu konuları tek başlık altında toplasaydınız daha iyi olmaz mıydı? mesela "Çeşitli Yerlerdeki UFO Kazaları" veya dilediğiniz bir başlık altında... ilginç konularmış...paylaştığınız için yeniden teşekkürler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ashtar Sheran Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 paylaştığınız için teşekkürler sevgili Ashtar ama tüm bu konuları tek başlık altında toplasaydınız daha iyi olmaz mıydı? mesela "Çeşitli Yerlerdeki UFO Kazaları" veya dilediğiniz bir başlık altında... ilginç konularmış...paylaştığınız için yeniden teşekkürler Yazılar çok uzun. Aynı başlık altında toplanamayabilir. Forum yöneticilerinin kaçırılma dosyası , yakın temas , ufo kazaları gibi alt kategoriler açması gerekir normalde. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
chris Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2009 eski düzende vardı ama sonradan kalkmış sanırım...UFOlar ve Dünyadışı yaşam diye ayrı bir kategori vardı hatırladığım kadarıyla...yeniden açılması güzel olabilir.heleki böyle bir paranormal sitesinde sizin gibi,Dünyadışı yaşamla ilgilenen ve bu konuda sık paylaşımlar yapan birileri olunca... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.