Jump to content

Altay Öktem şiirleri


KATA

Önerilen Mesajlar

Lanet Gemi

 

sular duruldu! bunu dört kez söyledim kendime

yüksek sesle gemiler çarptı kara parçalarına

dört kez söyledim; üçü yalandı

birini de yanlış kullandım cümle içinde

cümle; herkesin bildiği bir delilik anıydı

sürtünmek gibi, cızırtı gibi

frenin patlaması, dört yanı tıkalı

delik gibi. kıllarını papatya suyuyla sarartan

yeniyetme kızlar gibi... ben sevişirken

hem de tempolu, tırışkadan ya da arkadan

dört as bulması inanılır gibi değildi babamın

sonunda sular duruldu! istisnasız söyledim bunu

gündüz vakti, hem de epey kalabalıkken iskele

siyatiği tutmuşken irlandalı bir papazın

ve annemin büyük bir gürültüyle

menopoza girdiği gece

lanetli bir gemi yanaştı şu bahtsız iskeleye

arabesk seven çocuklar, soğan kabuğuyla

ayılan histerik kadınlar

ve bayat mezgit gibi kokan ağları külotların...

 

duruldu sular! şeytan tüyümü çekip çıkaracak

cımbızlar yapılacak batan gemilerden

batmayan gemilerden hesap sorulacak

kanım yerde kalmayacak, manyak gibi inanıyorum buna

yiğit oğlum, aslan oğlum engerekler, çıyanlar arasında

davamı sürdürecek elinde kristal bir mancınıkla

tiz cinayetler işlenecek, hissediyorum

dilin pertevniyal lisesi'nin bahçesi

titretiyor ruhumu, sevişirken bir hava, sevişirken

çocukluktan kalan bir hala boşluğu gibi

bir şeyler patırdıyor aramızda, bir kan bağı

bir korse, şişman bir çingene, nalbant bıçağı

acıklı bir erzincan türküsü, venedik taciri

yıpranan kamu düzeni, tırnakları kirli itfaiye eri

durulan sularda batıyor

durulan sularda her biri

 

ayrı ayrı bakarsan her biri kendisi

birleşince;

lanet bir gemi!

 

Altay Öktem

 

Açık Kalp Ameliyatı

 

hepimize yeter bu aşk aralık tut kalbini

üşürsen temmuz tut, kar tanesinin

yumuşacık süzülüşü gibidir sevişmek bu kalabalıkta

her aşk biraz yaklaşmaktır kansız bir cinayete

her aşk taslaktır, tasadır belki de

yalnızca 5'i olan bir saate bakıp bakıp

ağlamamaktır, tutmaktır kendini boşalırken bile

 

kaybolan ya da ne bileyim güpegündüz çalınan

kum saatidir, çingene sesidir, hepsidir.

neşter girdi mi kalp guguklu saatin

ötmesini öğretir zamana; hasrettir zaman

kırılan aynaya. hepimize yeter bu aşk

neşter yetmez ama; tahta bir kazık, kızgın yağ

bir poşet tiner, yeni çekilmiş

ayak tırnağını yalamaktır

kapana uzatmaktır dilini

işlenmemiş suçları itiraf etmektir aşk

 

herkes birbirine fazla narkoz versin lütfen

rica ederim zorluk çıkarmayın baltaya

korkuluklara saygılı olun mesela, tırmanmayın

direklere neye yarar bu; neye yarar ısıtmak

dün ölen bir kadavrayı mor bir aşk uğruna

 

açık bırakıp bu kalbi ameliyat masasında

resim yapmalı, deli gibi resim yapmalı

kayıp bir turuncu kokusu var havada

 

Altay Öktem

 

Bir Sokağı Yürümek

 

ağlar çekiliyor sulardan sular da biziz

 

bir sokağı yürüyorum ardımda peygamber çiçekleri

kaldırım taşları, unutulmuş bir an, tırnak izleri

ardımda fistolu perdeler, özenle saklanmış tabancam

bir sokağı yürüyorum ağlar çekiliyor sulardan

 

herkes küçük bir hayatı doldururdu tıka basa

anı biriktirirdi herkes; yaşamak buysa!

usulca beklerdik sessizliğin çökmesini. susardık

sonra yataklara ulaşırdık tören adımlarıyla

 

bir sokağı yürüyorum ardımda kayboluş

dilenciler, sözcükler, tozlu resmi dedemin

'ölüm gibi birşey oldu ama kimse ölmedi' dizesi

elektrik direkleri, fallar, yalanlar ardımda

 

ölümlere ağlanırdı, tozu alınırdı küçük yaşamların

nerde gülmesi gerektiğini bilirdi herkes

nerde susması gerektiğini. gitmesini bilmezlerdi ama

çünkü gitmek yeniden başlamaktır kendine

ve eksik kalan ne varsa...

 

postacılar gelmeden okunurdu mektuplar

gurbet denirdi; tren daha yanaşmadan gara

bilinirdi kimin geleceği. yolcular da yalandı

yalandı ağlamaklar. kurallar vardı, yasalar, tarihler

sevişmek yasaktı örneğin ve şüheda fışkırırdı arada bir

çiçekleri hiç açmayan topraklardan

 

bir sokağı yürüyorum ardı arkası kesilmiyor çocukların

ağlar çekiliyor sulardan sular da biziz

bir sokağı yürümek gibi sevgilim; herşeyiz

eski ve yeni olan

 

Altay Öktem

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

eline sağlık katatonik:) sevdiğim kadınlar kadarım yazısını hiç okumamıştım merak ettim merak edenler varsa diye de buraya koyuyorum :) eğer taklit değilse güzel yazı:D

 

Her erkek, sevdiği kadınlar kadardır. Ne bir gram eksik, ne bir gram fazla! Hepsi hepsi, sevdiğin kadınların toplamısındır, o kadar. Her kadın, yedeğinde bambaşka bir dünya taşır. Gerçi o dünyanın çok azını gösterir sana. Küçücük bir parçasını bırakır, terk edip de giderken. Parçaları tamamlayabilirsen, hiçkimsenin bilmediği, hiçkimsenin farkında bile olmadığı bambaşka bir dünyan olur. Ve o dünyanın tek sahibi, tek kahramanı olmanın keyfini sürersin. Ta ki başka bir kadın, ellerini kollarını sallaya sallaya, özenle yarattığın o dünyaya girene kadar.

 

 

Elbette o da kendi dünyasını getirmiştir yanında ve küçücük bir parçasını sana uzatır. Onu da alıp kendi dünyana eklediğinde, dünyan, o eski dünya değildir artık. Yenilenmiş, farklılaşmış, laf aramızda eskisinden biraz daha çılgın, ama biraz daha tehlikeli olmuştur.

 

O yüzden her kadın, her erkeğin dünyasını değiştirme gücüne sahiptir. Ha, bu gücü kullanır ya da kullanmaz; o bizim bileceğimiz iş değil.

Sözünü ettiğim, insanın hayatına keskin bir kılıç gibi ani, bir o kadar da acıtarak giren; çıkarken de şarıl şarıl kanatan kadınlar, yani sevgililer değil yalnızca. İstisnasız bütün kadınlardan söz ediyorum. Tanıdığımız, karşılaştığımız, öyle ya da böyle hayatımıza giren, bizi bir şeklide etkileyen bütün kadınlardan...

 

 

Annemiz olabilir bu, teyzemiz, anneannemiz ya da babaannemiz olabilir. Kimi zaman kapı komşumuz ya da okul arkadaşımız da olabilir... Hepsinin hayatımızı etkileme, bizim dünyamızın bir parçası olma, daha doğrusu; bizim dünyamızı oluşturma gücü var. Az ya da çok, bizde payı var hepsinin...

 

Şimdi nerden çıktı konu diye düşünebilirsiniz... Hatta Dünya Kadınlar Günü'nü ya da Sevgililer Günü'nü kutlamaya kalktı ama jeton biraz geç düştü herhalde, diyerek dalga da geçebilirsiniz benle ... Ama alakası yok.

 

 

Shaft'ımı kaydıran, durup dururken kadınlar hakkında ileri geri düşünmeme neden olan şey çok farklı. Kadınlar ya da sevgililer günüyle zerre kadar alakası yok. Ayrıca, shaft'ımızı kaydıran kadınların ille de sevgilimiz, annemiz ya da anneannemiz olmasına da gerek yok. Hiç tanımadığımız, şöyle oturup iki muhabbet bile etmediğimiz, hatta yüzünü bile görmediğimiz kadınlar, yeri gelir, tam ortasından girerler dünyamıza. Kendimize yeni bir dünya yaratmamıza neden olurlar. Hatta, dünyamızın asıl sahibi olur çıkarlar!

 

Janis Joplin gibi mesela.

 

Kadıköy Shaft, rock'ın Kadıköy'deki kalesi olmakla yetinmeyip, sağlam bir dergiyle de piyasayı sallamaya karar verince, benim de yolum kadınlarla kesişti işte! İlk bakışta alakasız gibi duran hadise şöyle gelişti; ruhumda sarsıntılar yaratan, içimdeki boşlukları daha da genişleten müzisyenleri tespit edip, her sayı birini yazmak için yola koyuldum. Kapkara gırtlağıyla gençliğime damgasını vuran, beni ordan oraya savuran, deli gibi sevdiğim halde rüyamda bile sevişmeye cesaret edemediğim Janis Joplin'den başkasını yazamazdım derginin ilk sayısında.

 

 

Peki, dedim kendime, Janis tamam da, sonra kimi yazacaksın? Ardı arkasına geldi isimler... Björk mesela, sanki buzların arasından el sallıyordu bana. O kadar soğuk bir yüzü vardı ki, biraz daha üşüyebilmek için dua etmekten başka çare bırakmıyordu insanda. Hatta donmayı özlüyordum ona bakınca. Deli gibi istiyordum bunu.

Tori Amos geldi ardından... Nedense hep beyaz bir elbise içinde hatırlıyorum onu. Hayır, sadece vücudu değil, yüzü de beyazlar içinde sanki. Yüzü bildiğimiz yüzlerden değil; beyaz tülden bir yüzü var Amos'un. Her an kırılacak gibi. Dağılıp un ufak olacak gibi bir yüz. Ama hiçbir şey olmuyor nedense; aksine, ben dağılıyorum o yüze baktıkça...

 

 

Hayır, bunlarla kalsa iyi... Bakıyorum hiç olmadık bir yerden, diyelim Liz Phair bile sızmış hayatıma. “You're my secret beauty routine,” diyen sarışın sesi çınlıyor kulaklarımda...

Bir baktım; saymakla bitmiyor shaft'ımı kaydıran kadınlar. Terk edilmiş bir vapur iskelesini gizlice ateşe verir gibi seviştiğim kadınlar değil sadece; bambaşka bir dünyanın sırrını, dillerini ustaca kullanarak ağzıma fısıldayan kadınlar da değil... Onlarla sınırlı değil içimde haylaz bir çocuk gibi büyüttüğüm, içimde sessizce çağlayan dünya! Minik bir esintide bile, üşümeyeyim diye sırtındaki hırkasını çıkartıp omuzlarıma atan annem de var aralarında, küçücük bir çocukken, oyuncak arabaları yerde sürter gibi yapıp bacaklarının arasını göz ucuyla süzdüğüm kapı komşumuz da... Hepsi de bir parça koparmış kendi dünyalarından, cömertçe sunmuşlar bana.

 

 

Tuhaf ama, Janis Joplin'in dünyasından da katmışım kendiminkine, Björk'ün dünyasından da... Böyle böyle bir dünya kurmuşum kendime.

Demek hırkayla, dille ya da dokunmakla, bakmakla bitmiyor iş. Sesiyle de, duruşuyla, gülüşüyle ya da aniden bir poster olup duvarına yerleşmesiyle de dünyana girebiliyor, dahası, sana kendi payından bir dünya kurabiliyor kadınlar.

 

O yüzden, kendi Janis'imi anlatan bir yazıyla yetinmedim. Yazarken kendimi de tarttım, ölçtüm, biçtim kendimi ... Baktım ki; sevdiğim kadınlar kadarım. Sevdiğim kadınların toplamıyım sadece.

 

 

ALTAY ÖKTEM

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...