paranormalfikir Oluşturma zamanı: Aralık 15, 2014 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 15, 2014 Zaman kavramının derinliğini algılama; Neden olayların sondan başa gerçekleştiğini görmüyoruz? Fizik kurallarına göre böyle bir şey mümkün. Zamanın hikayesi nedir? Zaman hakkında ne biliyoruz? Zamanın akışı tek yöndeymiş gibi görünür. Sadece geleceğe doğrudur. İşte bu doğru olmayabilir. Saatler bize saatin kaç olduğunu gösterebilir, ama zamanın ne olduğunu söyleyemez. Einstein'ın zamanla ilgili radikal fikirleri... Einstein'e göre, zaman farklı hızlarda akabilir. Benim zamanımla sizin zamanınız farklı olabilir. Herkesin kendine ait bir zamanı vardır. Zaman kişiye özel bir hızla akabilir. Evrensel bir tik tak anlamına gelen bir zaman yoktur. Zamanlar vardır. Einstein'e göre, uzayda hareket etmediğiniz sürece tüm hareketiniz zamandadır. Hareket halinde ise, hem zamanda hem uzayda hareket halindesinizdir. Uzayda yapılan hareket zamanın akışını etkiler. Zaman, hareket eden insan için daha yavaş akar. Uzay ve zaman bir araya gelerek, uzay zamanı meydana getirdi. Geçmiş ve gelecek arasında ki ayrımlarımız bir illüzyondan ibaret olabilir. Geçmiş ve gelecek şu an kadar gerçektir. Geçmiş geride kalmamıştır, gelecekse meydana gelmiştir. Geçmiş, gelecek ve şu an (şimdiki zaman) hepsi aynı şekilde vardır ve bir bütündür. Geçmiş ve gelecek arasında ki fark, sadece bir illüzyondan ibarettir, ama bu illüzyon çok güçlüdür. Zamanda yolculuk mümkün olabilir. Einstein'e göre yer çekimi zamanı çekebilir, zamanı yavaşlatabilir. Çekim kuvveti ne kadar güçlüyse zamanda o kadar yavaşlar. Bir Kara Deliğin yörüngesinde geçirilen 2 saat, Dünyada 50 yıl geçmesi anlamına gelebilir. Böylece dünyanın geleceğine gitmiş oluruz. Zamanın hareket yönü; Zaman neden tek yönlü hareket eder? Her şey, düzenden düzensizliğe doğru meyillidir. Evrenin tarihi bir filme benzeseydi ve filmi geriye doğru oynatsaydık; zamanda geriye doğru gidildikçe düzenin arttığını görürdük. En düzenli hal ise Big Bang'in hemen öncesi olurdu. Zamanın geleceğe doğru ilerlemesinin sebebi Big Bang'dir. Evren Big Bang'den beri enerjisini boşaltmaktadır. Tıpkı kurulmuş bir saatin tek yönlü yönlü hareket ederek, durma noktasına ulaşması gibi. Genel bilinenin aksine; Evrenin genişlemesi yavaşlamıyor, aksine her an daha da hızlanarak genişliyor. Teorilerin birine göre, eninde sonunda Evrene Kara Delikler hakim olacak. Daha sonra Kara Delikler de buharlaşacak. Geriye sadece uzayda başıboş hareket eden parçacıklar kalacak. Hiçbir şeyin olmadığı bir evrende, zamanın varlığı gibi bir şeyi hayal etmek bile güç olacaktır. Zamanın hangi yönde ilerlediğini; geriye mi yoksa ileriye mi gittiğini bile söyleyemeyeceksiniz. Sonuç; Zamanın evrensel olduğunu geçmişin arkamızda geleceğin de önümüzde uzandığını hayal etmeye devam edeceğiz, ama bilimsel keşifler sayesinde bu etkinin ötesine bakabilir ve çok daha zengin, çok daha garip bir gerçekliğin parçası olduğunu kavrayabiliriz. Evrenin Ötesine - Zaman [video=youtube;4oBAX_-INg0] 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 (düzenlendi) Hep sorduğum bir soru vardı. Tüm bu yaşam, evrende olan her şey, hayatlarımız, ağaçtan düşen yapraklar... "Her şey, bir film kasetinden mi ibaret?" derdim. Geçmiş ve geleceğin genel anlamda olmadığı; içinde bulunulan şu anın - şimdiki zamanın da olmadığı; her şeyin bir bütünden ibaret olduğu; her şeyi muhatap olduğumuz ana göre adlandırdığımız ve yaşadığımız bir film bu. Belgeseli seyredince Einstein'e göre de zamanın bir bütün olduğu, her insanın kendisine ait bir zamanla bu hayatı yaşadığını anladım. Kader bu olsa gerek. Küçükken şöyle derdim. "Şimdi bu elimde tuttuğum kağıdı yırtıyorum. Kaderimde yırtmak ve yırtmamak seçeneklerini şu an ben belirledim." Kayda alınan filmde bu sahne demek ki önceden çekilmiş. Tekrarını yaşayan oyuncu bunu ilk defa yaptığını zannetsede bu sahne çekilmiş. Önceki sahnede kağıt ele alınmış ve bu replik yaşanmış. Her oyuncu, senaryoda ki kendi rolünü kendisi yazmıştır. Oyuncunun unutkanlığı, O'na bu filmin hep ilk olduğunu söyler. (Uygun bir zamanda belgeseli izlemenizi öneririm.) Aralık 15, 2014 paranormalfikir tarafından düzenlendi 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 "...Zaman, sırtımızda taşıdığımız ve ne olduğunu bilemediğimiz çok ağır bir yüktür... Taşırken yavaş yavaş azalır ağırlığı... Belki şaşar kalırız bu duruma... Belki çok pişman oluruz ve yeniden isteriz o ağır yükten fakat, bunun imkansız olduğunu da biliriz. Farkına bile varamayız bu koca yükün aniden yok oluşuna... Ağırlığından şikayet ettiğimiz bu yük, hafifledikçe bizi de beraberinde götürür..." Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
indigo55 Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Zaman tektir bizim bu saat vb. birimlerimiz ancak bunu algılayabilmek için koyduğumuz şeyler lucyde böyle bir şey diyodu bence sadece zaman algıdan ibaret aslında tek bir konumda ama heryerde örnek vericek olursam 24 karelik bir resim var ve bunu oynatınca bir hareket meydana geliyor ama aslında kareler birbirlerine bağlı değil biz buna 1 saniye diyoruz çünkü göz saniyede 24 kare görür. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
indigo55 Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 İmlaya dikkat etmiyorum k.bakmayın isterseniz dikkat ederim. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
rebelgoth Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 zamanın olmadığı yerde gelişim olmaz değişim olmaz demişti birisi bi filmde hangisiydi hatırlayamadım Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
indigo55 Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Zamanın olmadığı yer olabilir mi ki? Marak ettim şimcik. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
rebelgoth Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 true detective de izlemiştim sanırım orda teoriyi detaylıca anlatıyordu tavsiye ederim diziyi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 24 karelik resim destesi... Belgeselde de böyle olduğu söyleniyor. Antalya'da ki bir insanla İstanbul'da ki birinin şu anını düşünelim. Çay içen Antalyalı, araba kullanan İstanbullu. Hareket halinde ki biri şimdi dilimine bir kesik atsa şu an da olan ama salise farkıyla da olsa biri geçmişten ya da gelecekten pay alır. Buna sebep olan aradaki mesafe, hareketlilik ve farklı hızlar. Uzay'da bir gezegenden Dünyaya doğru atılan şimdi kesiği, kişinin hızına göre 200 yıllık geçmiş ya da gelecek farkı oluşturabilir. Ancak bu o kişi için şimdiki zamanı oluşturur. Bir başkası için geçmiş zaman olabilir. Onun için herkesin kendisine ait kişisel zamanı vardır. Zaman tektir bizim bu saat vb. birimlerimiz ancak bunu algılayabilmek için koyduğumuz şeyler lucyde böyle bir şey diyodu bence sadece zaman algıdan ibaret aslında tek bir konumda ama heryerde örnek vericek olursam 24 karelik bir resim var ve bunu oynatınca bir hareket meydana geliyor ama aslında kareler birbirlerine bağlı değil biz buna 1 saniye diyoruz çünkü göz saniyede 24 kare görür. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Zamansızlık kavramını algılayamıyorum. Nasıl olabilir böyle bir şey? zamanın olmadığı yerde gelişim olmaz değişim olmaz demişti birisi bi filmde hangisiydi hatırlayamadım Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
indigo55 Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Belgeseli izlemedim orda geçiyorsa k.bakma aynen benden senin gibi bir an durmuştum sonra aklıma mutlak sıfır geldi -273 dereceydi galiba elekron hareketleri bulunmuyorsa zaman yoktur diyebiliriz , aslında zamanla ısının bir bağlantısı var bence çünkü vucudumuzda aslında yediklerimizin çoğu dışarıya ısı olarak veriliyor falan bir bağıntı var ama biz biraz erken geldik diycektim ki öyle bir şey mümkün değil demek ki biz bulmaya başlıcaz hiç olmazsa üzümlü kek modelini biz veririz. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
rebelgoth Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 M-Kuramı - Vikipedi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
lightshadow Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Zamanın çıldırdatıcılığı gibi bir şey okumuştum. Gerçekten öyle şu uzay-zaman boyutunda. Düşünürken insan çıldırabilir. Zamanın çekim kuvvetiyle bir alakası şöyle açıklanabilir. İnsan üç boyutlu uzayda dünyanın ve de atom altı boyutların çekiciliğinde esir konumda. İnsanın uzay-zaman üzerinde bağımsız hareket edebilmesi için bu çekim etkisini sıfırlaması gerekmekte. Bu etkiye neden olan şey ise insanın fiziki bedeni. Düşünce boyutunda dünyanın bütün çekiciliğinden kendimizi sıfırladığımız an, fiziksel bedenin de kafesini kırdığımız an olacaktır. Ölmeden önce ölmüş olacağız yani. Çok sevdiğim latince bir sözde der ki "Bedenine hizmet eden kişi özgür değildir." Gerçek manada özgürlük bu olsa gerek. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 "Ölmeden önce ölmüş olacağız yani." Aynen öyle. Ölmeden önce ölmek ya da yaşarken dünyaya gelmek. DVD'ye takılan bir filmde karakterin filmin sonunda ölmüş olması; yine aynı DVD'de filmin başında yaşıyor olması. Play tuşuna basıldığında yeniden yaşayıp yeniden ölmesi gibi. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
lightshadow Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 "Ölmeden önce ölmüş olacağız yani." Aynen öyle. Ölmeden önce ölmek ya da yaşarken dünyaya gelmek. DVD'ye takılan bir filmde karakterin filmin sonunda ölmüş olması; yine aynı DVD'de filmin başında yaşıyor olması. Play tuşuna basıldığında yeniden yaşayıp yeniden ölmesi gibi. Farklı bir yorum. Ölmeden önce ölmek deyiminde kastedilen bir boyutta ölmeden diğer bir boyutta dirilmenin gerçekleşmemesiydi. Sizin yorumunuz bana şeytanın hayatta kalabilmek için filmi sürekli başa sarmasını hatırlattı. Sanırım artık başa saramıyor filmi. Ve giderek yaşlanıyor. Panik halinde olduğu için kontrolü sağlayamıyor. İnsanlığın son yüzyılda yaşadığı büyük sıçramanın bir nedeni de bu. Zaman gerçekten kısaldı. Çoğu kereler zamanı bir lastik gibi görüyorum, uzalıp ve kısalabilen. Kıvrılabilen ve üst üste binebilen. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
punitive Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Kuantum alanında zaman olmayabilir. Bkz: EPR deneyi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2014 Biraz ferahlamak lazım. Zaman zaman, zaman zaman hımmm o zaman ... http://www.youtube.com/watch?v=0zOQECQkwco Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sidar Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2014 Kuantum alanında zaman olduğunu düşünmüyorum bende .Evren düşündüklerimizin olması ve enerjimizin onaylanması için belli bir tekrara ve pratiğe zorluyor bizi , Bu yasa çerçevesinde bir zihinsel aygıt verilmiş bize ve ona zaman diyoruz. Kuantum da her şey birbirine bağlı .Nöronlar arasındaki bağlantının hızı gibi . Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 17, 2014 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
emir869 Yanıtlama zamanı: Aralık 18, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 18, 2014 Zaman kavramını üreten biziz zaten. İki hareket arasında geçen süreye zaman demişiz. Bu nedenle bigbangten önce zamandan söz edilemez. Eğer hiçbir değişim yoksa zaman yoktur. Cennet ebedi olacak derken aslında cennette zaman kavramı olmayacak mesele o . Zaman kavramı olmayan bir şeyin ne başlangıcından ne de bitişinden söz edebiliriz. Tabi eğer cennet varsa bile hücrelerin değişmediği güneşin doğup batmadığı. Herşeyin hergün aynı kaldığı yerde nasıl bir hafta öncesinden bahsedebilirizki. Evren büyük patlamadan beri sürekli bir akışl ve değişim içinde olduğundan zamandan bahsediyoruz. Hele de ömrü çok sınırlı olan bir canlı türü olarak hergün aynaya baktığımızda bile zamanın varlığı suratımıza çarpıyor adeta . Zaten daha keşfetmemiz gereken çok şey var. Uzaydaki karanlık maddenin bile bir boşluk değil enerji olduğunu anca anlayabildiler. Halbuki açıp kurana baksalar yazıyordu orda .Hep bizden araklıyor zaten bu gavurlar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
lightshadow Yanıtlama zamanı: Aralık 19, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 19, 2014 Zaman kavramını üreten biziz zaten. İki hareket arasında geçen süreye zaman demişiz. Bu nedenle bigbangten önce zamandan söz edilemez. Eğer hiçbir değişim yoksa zaman yoktur. Cennet ebedi olacak derken aslında cennette zaman kavramı olmayacak mesele o . Zaman kavramı olmayan bir şeyin ne başlangıcından ne de bitişinden söz edebiliriz. Tabi eğer cennet varsa bile hücrelerin değişmediği güneşin doğup batmadığı. Herşeyin hergün aynı kaldığı yerde nasıl bir hafta öncesinden bahsedebilirizki. Evren büyük patlamadan beri sürekli bir akışl ve değişim içinde olduğundan zamandan bahsediyoruz. Hele de ömrü çok sınırlı olan bir canlı türü olarak hergün aynaya baktığımızda bile zamanın varlığı suratımıza çarpıyor adeta . Zaten daha keşfetmemiz gereken çok şey var. Uzaydaki karanlık maddenin bile bir boşluk değil enerji olduğunu anca anlayabildiler. Halbuki açıp kurana baksalar yazıyordu orda .Hep bizden araklıyor zaten bu gavurlar Zaman nasıl göreceli bir kavram ise, fizik bilimi, sonsuzluğu da göreceli olarak ifade ediyor. Fizik bilimi, sonsuzluğun göreceli olması mevzusunu bir yerden paralel evrenlere bağlıyor gerçi. Batının bilimi bizden arakladığı mevzusuna katılmıyorum. Batıdaki ateist yaklaşım bizdeki kadar ideolojik değil. Onların bu düşünce tarzı, zihinsel bir özgürlük sağlıyor ve olayları olguları ele alış biçimlerine özgünlük katıyor. Böylece bu özgünlük sayesinde yapılan deneyler, sonuç alma odaklı oluyor. Herhangi bir inanç, etik kural, insani yarar, hedeflenmiyor. Hedeflenen tek şey ortaya atılan tezi doğrular nitelikte sonuç alınması. Cennet, insanların anlayabileceği kadarıyla tasvir edilmiş. Şarap akan nehirler, huriler, gılmanlar, tavus kuşları vs. Bunların tamamı sembolik olarak anlatılmış olabilir. Mesela şarap akan nehir tabiriyle insanları mayhoş bir hale sokan bir su kastedilmiş olabilir. Ve bu su, bizim şuan bildiğimiz sıvı şeklinde de olmayabilir. Bir majisyenin size sunduğu üç farklı bardaktaki aynı suyu, biri tatlı, biri tuzlu, biri acı olarak algılayabiliyorsunuz mesela. Tabi cennet olarak adlandırılan o kozmik kuşağın çok daha farklı özellikleri muhakkak vardır. Önemli olan o kozmik kuşağa ulaşabilecek donanıma sahip olabilmekte. Bilim daha güneş sisteminin dışına çıkmayı bırakın, marsa nasıl insan gönderebileceğini düşünüyor. Cennete geçişin bizim şuan ki boyutumuzdan olmayacağı bir gerçek. Bu kısım kendi yorumum. NASA'nın warp baloon adı verdikleri teknoloji ile uzay-zamanda yüksek hızlarda seyahat edilebileceği veya zamanda yolculuk yapılabileceği söyleniyor. Bin alem arasında yalnız bir alem içerisindeyiz. Yedi kat göğün altındayız. Gelecek teknoloji ikinci kat göğe çıkabilir, ikinci bir alemde dolaşabilir, daha fazlasına erişmesi mümkün değildir. Tüm dünyadaki çeşitli inanç grupları arasındaki inisiyeler, medyumlar, şamanlar, büyücüler. master beyinliler de ancak bu teknolojinin çıkabildiği ve farkında olabildiği kadarına vakıftırlar. Daha üst boyutlara çıkmanın tek yolu ise bir tek islam inancı içerisindeki master kalpli insanlara mahsustur. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Aralık 19, 2014 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 19, 2014 Dinler bilimsel araştırmalara hiçbir zaman engel olmaz. İnsanlar, din adı altında belli duvarlar koyar. Bu da insanlığın problemi. Yoksa mikroskopla bakterilere bakmayı hiç bir din yasaklamaz. Hiçbir şey de merakın ve gerçeklerin önüne geçemez. Galileo buna örnek gösterilebilir. Batı varlığını Doğu'ya borçlu. Bu da çok doğal, bilim birikimle ilerler. Batı'nın yaptığı en iyi şey, kendilerini çok iyi pazarlamışlar. Ben buldum, ben icat ettim, dediysem bunu herkese kabül ettiririm stratejisi... Şu hayatta en önemli şey, merak etmek, araştırmak ve çalışmak. Çoğunluğun dünyası çok sınırlı. Tek amaç artık, para kazanmak ve eğlenmek. Cennet konusunda da benzer düşünüyoruz. Dünyada olmayan bir ödül ancak Dünya da olanlarla tasvir edilir. Dikkat edilirse Cennet gözümüzde bir orman gibi belirir. Nehirler, ormanlar, köşkler... Arap çöllerinde bu tasvir çok cezbedici dimi..? Ben teknoloji meraklısı biriyim, diyelim. İsmini unuttum, bir din yorumcusu vardı, şöyle demişti; "Cennetin farklı bölümleri olacak. Mesela bunlardan biri fenni cennet. Yani teknolojik donanıma sahip bir Cennet. Mekikler vs." Küçükken ne derlerdi bize büyüklerimiz. "Öbür Dünya'da biz cinleri görebileceğiz, onlar bizi göremeyecek." Bunu düşününce biz madde olan vücuttan sıyrılıp ruh olarak yaşayacağız. Onlarda sanırım yeniden bir vücut bulacak. Zaman nasıl göreceli bir kavram ise, fizik bilimi, sonsuzluğu da göreceli olarak ifade ediyor. Fizik bilimi, sonsuzluğun göreceli olması mevzusunu bir yerden paralel evrenlere bağlıyor gerçi. Batının bilimi bizden arakladığı mevzusuna katılmıyorum. Batıdaki ateist yaklaşım bizdeki kadar ideolojik değil. Onların bu düşünce tarzı, zihinsel bir özgürlük sağlıyor ve olayları olguları ele alış biçimlerine özgünlük katıyor. Böylece bu özgünlük sayesinde yapılan deneyler, sonuç alma odaklı oluyor. Herhangi bir inanç, etik kural, insani yarar, hedeflenmiyor. Hedeflenen tek şey ortaya atılan tezi doğrular nitelikte sonuç alınması. Cennet, insanların anlayabileceği kadarıyla tasvir edilmiş. Şarap akan nehirler, huriler, gılmanlar, tavus kuşları vs. Bunların tamamı sembolik olarak anlatılmış olabilir. Mesela şarap akan nehir tabiriyle insanları mayhoş bir hale sokan bir su kastedilmiş olabilir. Ve bu su, bizim şuan bildiğimiz sıvı şeklinde de olmayabilir. Bir majisyenin size sunduğu üç farklı bardaktaki aynı suyu, biri tatlı, biri tuzlu, biri acı olarak algılayabiliyorsunuz mesela. Tabi cennet olarak adlandırılan o kozmik kuşağın çok daha farklı özellikleri muhakkak vardır. Önemli olan o kozmik kuşağa ulaşabilecek donanıma sahip olabilmekte. Bilim daha güneş sisteminin dışına çıkmayı bırakın, marsa nasıl insan gönderebileceğini düşünüyor. Cennete geçişin bizim şuan ki boyutumuzdan olmayacağı bir gerçek. Bu kısım kendi yorumum. NASA'nın warp baloon adı verdikleri teknoloji ile uzay-zamanda yüksek hızlarda seyahat edilebileceği veya zamanda yolculuk yapılabileceği söyleniyor. Bin alem arasında yalnız bir alem içerisindeyiz. Yedi kat göğün altındayız. Gelecek teknoloji ikinci kat göğe çıkabilir, ikinci bir alemde dolaşabilir, daha fazlasına erişmesi mümkün değildir. Tüm dünyadaki çeşitli inanç grupları arasındaki inisiyeler, medyumlar, şamanlar, büyücüler. master beyinliler de ancak bu teknolojinin çıkabildiği ve farkında olabildiği kadarına vakıftırlar. Daha üst boyutlara çıkmanın tek yolu ise bir tek islam inancı içerisindeki master kalpli insanlara mahsustur. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
proxy Yanıtlama zamanı: Ağustos 5, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 5, 2015 Bu aralar zaman kavramını çok düşünüyorum. Zaman yoktur deniliyor ve bunu tam anlamıyla kavramaya çalışıyorum. Aslında anlıyorum zamanın olmadığını fakat bunu daha çok kavramaya çalışıyorum. Zaman hakkındaki birkaç düşüncemi paylaşıcam belki yorum yapanlar olur. Mesela ben gece gökyüzüne bakıyorum oradaki yıldızlar o kadar uzak ki ışığının bana gelmesi binlerce sene alıyor. Bizim zaman kavramımıza göre o zaman ben gökyüzüne baktığımda geçmişi görüyorum. Yani belkide artık orada değiller eğer öyle bir teknoloji olsaydıda aynı anda iki yerde olabilseydim yani hem buradan bakıp hemde orada olabilseydim ben bir zaman yolcusu olurdum. Demekki bir mekanın arasındaki mesafe yani uzaklık zamanla aynı şey olamazmı. Birde şu var bir şeyi görüyorum herhangi bişey bakıyorum ve görüyorum görene kadar bir zaman geçiyor çünkü ışık herhangi bir maddeye yansıyor ve gözüm bu ışığı sinyaller olarak beynime iletene kadar bir zaman geçiyor ve artık o gördüğüm şey gördüğüm şey olmuyor. Bilmem anlatabildimmi. Bu ne demektir o an geçti yani ben gördüm ama görürken bile o an değil geçmişi görüyorum. Aslında gördüğüm şey onun geçmiş hali yani benden birkaç milisaniyede olsa önde olan birşey var. Düşünsenize yani ben şu anda dumurlara uğruyorum bu geçmişte yaşamak gibi. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AbraKadabra Yanıtlama zamanı: Ağustos 5, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 5, 2015 Zaman kavramı insanlar için yok değildir sevgili proxy,biz ne kadar aksini iddia etsekte zaman vardır.zaman sadece tanrı için düşünülecek bir hadise olmadığı için -onun için yoktur-.zamansızlık vardır onun için.gökyüzünde gördüğümüz yıldızların ışıklarının yansımasının bize geçmişten gelmesinin nedeni,bana kalırsa geçmişe yolculuk yapılabilir olabilme ihtimalini mantıklı bir açıklaması olabilir.her ne kadar hawking bunun tersini söylesede,binlerce ışık yılı uzaktan ışığı bize ulaşan bir yıldızın muhtemelen karadelik içinde olmasıdır.Buda farklı boyutların olabileceğine bir delil olabilir.ama şöyle bişey de var.tüm yıldızların ışığı milyonalrca ışık yılı uzaktan geliyor ise,heryerin karadelikle dolu olması gerekmezmiydi.yada şöyle söyleyeyim hertaraf karadelik olsa evreni yutmazmıydı? yutabilirdi,geçmişe gidilmesinin kötü sonuçlara neden olmasının nedeni bu olabilir tabi böyle bişey mümkünse..bana göre evren zaten kara bir deliktir.yıldızlardan gelen varlıklar/yada insanlar denilmesinin sebebi budur.çoğu zaman.çünkü karadelikler farklı bir boyuta açılan kapıdırlar.yıldızlardan gelenler:/ buraya dikkatini çekeyim. yıldızların ışığı uzaktan geliyorsa, yıldızlardan gelen insanları aydınlatacak varlıkların da geçmişten gelmesi gerekir mantıken.sen şimdi diyceksinki yıldızlardan gelenler ne demek... şu konuya bir göz at daha iyi anlıycaksın eminim http://www.gnoxis.com/y%C4%B1ld%C4%B1z-tohumlar%C4%B1-nedir-36763.html herşey birbiriyle bağlantılı aslında.verdiğim başlıktaki şunlara bir bak : Bir yıldız insanı için buraya gelmenin iki yolu vardır. birincisi yol ,insan bedenini ruhtan izin alarak ,sebep göstererek geçici bir süre kullanmaktır.bu tür yıldız insanlar walk_ins diye bilinir.(bedene girenler).kim olduklarını bilirler,fakat bedende zorluk cekebilirler. ikinci yol,bedene dogmayı secmedir.bunlar birht_ins (bedene doganlar)diye isimlendirilirler.kim olduklarını unutmuslardır... bu 2 cümle aslında çok şey anlatır.ama anlıyabilene,.. belkide aramızda geçmişten gelen yıldız insanlar vardır ne dersin ? Ama kim olduklarını hatırlamıyorlardır.REenkarnasyona benzer bişey demek istediğim..Ama bunlarla ilgili bağlantılı olan bisürü şey var kafa yorup tüm gün düşünmek ve araştırma yapmak gerek.Herşey birbiriyle bağlantılı Edit: Biraz saçmalamış olabilirim lakin çok hırslandım o yüzden yzdm .d Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Ağustos 5, 2015 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 5, 2015 Proxy, senin yorumlarında resmen kendimi görüyorum. 2 sene öncesine kadar ben de seninle benzer şekilde düşünüyordum. Oldukça uzun bir cevap yazacağım, umarım sıkılmadan okuyabilirsin. Gökyüzüne baktığımızda geçmişe yolculuk ettiğimiz, geçmişi izlediğimiz doğrudur. Bu bilimsel olarak da zaten sabit. Mesela Güneş ışınları da Dünyamıza ortalama 8 dakikada ulaşır. Şimdi biz geçmişten gelen ışıklarla aydınlanmış oluyoruz. Güneşten yola çıkan ışık demeti Güneş'e göre (geçmiş) bir ışık demetiyken yolun yarısına vardığında Dünya için (gelecek) ışık demeti anlamına gelir. Dünya'ya vardığında ise Dünya için (şimdiki an), Dünya'dan geçip evrenin başka bir noktasına hareketliğinde ise, Dünyamız için de (geçmiş) ışık demeti olur... Örnekleri arttırıyorum... Gökyüzünde ki en parlak yıldızın adı Sirius (Akyıldız) yıldızıdır. Bu yıldızın Dünyamıza olan uzaklığı; tam 8 ışık yılı mesafede. Demek oluyor ki; Sirius yıldızından evrene yayılan ışık demeti ancak 8 yıl sonra gezegenimize ulaşıyor. O halde bu parlak yıldıza her baktığımızda, 8 yıl önceki yıldızın resmini görmüş oluyoruz… O yıldız bugün yörüngesinden kaymış olsa ya da bir şekilde yok olsa, biz ancak 8 yıl sonra buna şahit olmuş oluruz. (Fizik bilgisi olmadan felsefeye girişmek yanıltır bizleri.) Mesela elimizde öyle bir teknoloji olsun ki; bir teleskop yapalım ve Sirius yıldızına doğrultalım bunu. 8 yıl önceki Sirius'u görürsün ve aynı şekilde oradan birileri Dünya'ya baktığında, onlar da Dünya'nın 8 yıl önceki halini görmüş olurlar. Evrenin derinliklerinde ki bir gezegenden Dünya'ya bakıldığı takdirde bugün hayatta olmayan insanlar, bakılan gezegenin uzaklığına göre hala yaşıyor olarak görülür. Mesafe arttıkça en eski geçmişe olan yolculuk da artmış olur. Yani Dünya tarihinde geçmiş olarak adlandırdığımız bir sayısal tarih evrenin bir noktasında ki gezegende o gezegenin şimdiki anına, evrenin diğer başka bir yerindeki gezegende ise geleceğe dönüşür. Yani belgeselde de denildiği gibi zaman bir bütündür. Geçmiş, gelecek ve şimdiki an hepsi ayna vardır ve bir bütünden ibarettir. Evrenin bir yerlerinden bakıldığında İstanbul hala fethedilmemiş, Roma İmparatorluğu yıkılmamıştır. Evrenin bir yerlerinden bakıldığında kıtalar hala bir lav topu olarak görünüyor. Bir canlı televizyon yayının saniyeler farkla da olsa, izleyiciye geç ulaşmış olması gibidir bu. Canlı yayında spikerin ayağı kayar ve düşer, spiker düşmesine rağmen sen bu bilgiye zamansal olarak daha geç ulaşırsın. Oysa spikeri çeken kameraman bu bilgiye senden daha önce şahit olmuştur. Spiker için (geçmiş) olarak adlandırılan bir görüntü senin için zaman trenine binen bir (gelecek) görüntüsünden ibarettir. (Geçmiş ve gelecek şu an kadar gerçektir. Geçmiş geride kalmamıştır, gelecekse meydana gelmiştir.) Dahası ışık hızının aşıldığını ve ışınlanmanın gerçekleştiğini düşünürsek; 8 ışık yılı uzaklıktaki bir gezegene ışınlansan ve ışınlandığın gezegenden tekrar Dünya'ya ışınlansan Dünya'da kendinden bir tane daha sen bulmuş olurdun. Teorikte mümkün olan her şey pratikte mümkün olur mu bunu tartışmak beni aşar. Zamanı birde şöyle genellemeyle açıklayalım; Evreni resimdeki gibi düşün. Çarklar evrendeki sistemler olsun. Galaksiler, gezegenler vs. Her çark farklı renkte, bunu da her galakside, her gezegende farklı bir zaman algısı olarak düşün. Kırmızı çarkta geçen 1 yıl, mavi çarkta 50 yıla tekabül etsin. Resmin geneline baktığımızda ise karşımıza evrensel bir zaman çıksın... Zifiri karanlık bir odada saatlerce oturursan zaman algın nasıl bir değişime uğrar? Belgeseli müsait bir zamanda izle, güzel örneklemelerle mantığa oturtmaya çalışmışlar zaman olgusunu... Metafizik ve Zaman Ve zaman kavramına hep fizik kuralları penceresinden bakıyoruz genelde. Birde işin içine metafiziği katmamız lazım. Fizikötesine yöneldiğimiz zaman, karşımıza ruhun zaman algısı çıkmaya başlar. Bir ruh zamanı nasıl algılar? Ya da ruhun olduğu boyutta zaman var mıdır? Mesela rüya gördüğümüzde zaman algımız değişir. Şöyle de bir örnek vereyim. Şimdi gözlerini kapa ve Everest Dağı'nın zirvesine ışınla kendini. Zihin içindeki zaman algısını kendimiz yönetelim. Everest Dağı'ndayım ve saat akşam 7. Ve şimdi saat sabahın 5'i, Güneş doğuyor. Tekrar zamanı değiştirelim, saat şimdi gece yarısı ve gökyüzünde yıldızlar var. Everest'ten sıkıldım şimdi de Londra Saat Kulesi'ndeyim. Biraz saçma gelebilir, ama ruhun zaman algısı bunun gibi bir şey bana kalırsa. Sen bu hayali kurarken hareket etmedin. Ama sen, algı seviyen sayesinde Everest Dağında'ydın az önce. Ve görüntüler belirdi zihninde... Ruhun penceresinden baktığımızda bir soru daha çıkar karşımıza. Durugörü esnasında zaman kavramını nasıl açıklamamız gerekir? Durugörüde ulaşılan bilgiler zamanın hangi parçasına aittir? Şu aşağıda sorduğun soru harika gerçekten. "...Birde şu var bir şeyi görüyorum herhangi birşeye bakıyorum ve görüyorum görene kadar bir zaman geçiyor çünkü ışık herhangi bir maddeye yansıyor ve gözüm bu ışığı sinyaller olarak beynime iletene kadar bir zaman geçiyor ve artık o gördüğüm şey gördüğüm şey olmuyor. Bilmem anlatabildimmi. Bu ne demektir o an geçti yani ben gördüm ama görürken bile o an değil geçmişi görüyorum. Aslında gördüğüm şey onun geçmiş hali yani benden birkaç milisaniyede olsa önde olan birşey var..." Bu yorumuna iki farklı yaklaşımla cevap vereceğim. Şimdi maddeyi gören şey nedir? Göz bir kablodur sadece. Göz, görüntüyü alır ve karanlıklar içinde ki beyne iletir. Karanlığın içinde hiç ışık almamış beyin, bu görüntüyü anlamlandırır. Ve bu anlamlandırmayı biz gerçeklik olarak ifade ederiz. İnsan beyni, köpek beyni, karınca beyni, kurbağa beyni... Ve nice canlı alemi. Her canlı türü farklı görür Dünya'yı. Bizim için mavi olan bir renk kartal için hiçbir şey ifade etmez. Mesela mavi rengini görebilen tek kuş baykuştur. Peki mavi renginden bihaber olan diğer kuşlar mavi rengini nasıl görür? Bir baykuş maviyi görür ve mavi rengi onun için bir gerçek bilgiden ibaret olmuş olur. Bir kartal, mavi gökyüzünde uçarken gökyüzünü hangi renkte görürse o renk, kartal için gerçek bir bilgi olur. Gerçek bilginin görüntüsü nedir? Benim beynim dünyayı rengarenk görürken, karınca bambaşka görür Dünya'yı. Karınca için gerçek olan şey; beyninin ona sunduğu renk ve görüntülerdir. İnsan için de gerçek olan; kendi gördüğü renklerdir. Ve her canlı türü farklı görür Dünya'yı. O hâlde doğru kaç tanedir? Çok tane midir, yoksa bir tane mi? Bir tane ise, bu bir olan gerçeği kimse görememektedir. Ve algılanan her şey, o zaman bir illüzyondan mı ibarettir? Her canlı türü için ayrı bir gerçeklik mi vardır? O halde asıl hakikat nasıl birşeydir? İnsan gözünü bir noktaya diktiğinde, orayı sabit olarak izleyemez. Bunu hemen deneyebilirsin. Mesela duvarda sabit bir noktaya bakıp, o noktanın rengini incele. Göz merceği sürekli hareket halindedir, göz kısılıp açılır, hep bir sabitleme çabası içine girer. Bunun sebebi; ışığın sürekli hareket halinde olmasından dolayı kaynaklanmaktadır. Işık hareket ettiği için göz görüntüyü yakalamaya çalışır ve sürekli mercek ayarlaması yapar. Şimdi ikinci yaklaşımıma geliyorum. "...ve artık o gördüğüm şey gördüğüm şey olmuyor..." demişsin... Suretlerin görüntüsü sabit midir? Burada bahsettiğim şey; insanların görüntüleri sabit midir? Her insan hep aynı görüntüde değildir aslında, insanlar farklı suretlere de sahipir, ama bu suretleri her insan göremez. Mesela sen farklı suretlerde de görünmektesin, ama biz insanlar, birbirimize sabit, tek bir surete sahipmişiz gibi görünüyoruz. Çünkü diğer suretlerimizin malzemesi belki de cisimden / maddeden ibaret değildir. (Burada Tasavvufi açıdan bir yaklaşım yaptım, (Ruhanilerin Şekle Girmesi) bazı kitaplarda yazar bu dediğim şey. Biraz ayrıntılı bir konu, ilgini çekerse kitap tavsiyesi verebilirim.) İşte bu noktada karşımıza yine metafizik çıkıyor. Cinler farklı suretlere bürünebilir. Dahası bir cin farklı suretlerde görünebilir, bana görünen bir cin, sana daha farklı görünebilir. Hangi görüntü aslidir? Asli olan şudur. "...Yaratıcının onu var ettiği ilk anda kabul ettiği surettir. Ardından Yaratıcının kendisine girmesini dilediği suretlere girebilir..." "Cinlerle ne alakası var bunun?" diyebilirsin bana. Bu noktada karşımıza yaratılış malzemesi çıkıyor. İnsanoğlu toprak ve sudan yaratıldığı için, bu malzemelerin özelliğinden dolayı yapı olarak da sabit, durağandır. (Melek ve cinlere kıyasla.) Bundan dolayı insan genel olarak maddeyi sabit görüntüde görür. Toprak durağan, su akışkan... Cinler ise ateş ve havadan yaratıldığı için latif (saydam) varlıklardır. Hava özelliğinden dolayı cinler farklı suretlere girebilirler. Bu yaratılıştan ötürü suretlere bürünebilme özelliklerine sahiplerdir. Bu bakış açısına göre toprak ve su unsurlarının baskın gelmesinden dolayı genel olarak sabit bir algıya sahip olmuştur insanoğlu. Elbette bu algının dışına çıkabilmek de mümkündür. Bunun için inanca göre çeşitli çalışmalar mevcut... Bu aralar zaman kavramını çok düşünüyorum. Zaman yoktur deniliyor ve bunu tam anlamıyla kavramaya çalışıyorum. Aslında anlıyorum zamanın olmadığını fakat bunu daha çok kavramaya çalışıyorum. Zaman hakkındaki birkaç düşüncemi paylaşıcam belki yorum yapanlar olur. Mesela ben gece gökyüzüne bakıyorum oradaki yıldızlar o kadar uzak ki ışığının bana gelmesi binlerce sene alıyor. Bizim zaman kavramımıza göre o zaman ben gökyüzüne baktığımda geçmişi görüyorum. Yani belkide artık orada değiller eğer öyle bir teknoloji olsaydıda aynı anda iki yerde olabilseydim yani hem buradan bakıp hemde orada olabilseydim ben bir zaman yolcusu olurdum. Demekki bir mekanın arasındaki mesafe yani uzaklık zamanla aynı şey olamazmı. Birde şu var bir şeyi görüyorum herhangi bişey bakıyorum ve görüyorum görene kadar bir zaman geçiyor çünkü ışık herhangi bir maddeye yansıyor ve gözüm bu ışığı sinyaller olarak beynime iletene kadar bir zaman geçiyor ve artık o gördüğüm şey gördüğüm şey olmuyor. Bilmem anlatabildimmi. Bu ne demektir o an geçti yani ben gördüm ama görürken bile o an değil geçmişi görüyorum. Aslında gördüğüm şey onun geçmiş hali yani benden birkaç milisaniyede olsa önde olan birşey var. Düşünsenize yani ben şu anda dumurlara uğruyorum bu geçmişte yaşamak gibi. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.