Wahsi Oluşturma zamanı: Ağustos 13, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Ağustos 13, 2007 Zen Nedir? " Zen bir yaşama sanatıdır." " Şu anda ve burada olmaktır." Fakat her şeyden önce Zen, manevi bir yoldur. Yani gerçekliği mistik deneyim sonucu kavramayı amaçlayan bir yöntem. Aynı zamanda bildiğimiz mistik yollardan da oldukça farklıdır. Farkı şu şekilde açıklamaya çalışalım: Aydınlanma deneyimini gerçekleştirmiş herhangi bir kimsenin, edindiği bu deneyimi diğer insanlarla paylaşımı konusunda, önünde üç farklı seçenek olduğu söylenebilir: 1-) "Susmak". Kelimeler, ortak deneyimleri paylaşan kimseler arasında bir mana ifade eder. Hayatı boyunca hiç şeker yememiş bir kimse için "şekerin tadı" deyimi hiçbir şey ifade etmez. Aydınlanmayı yaşamamış bir kimse için de, aydınlanmış bir kimsenin sözleri hiçbir şey ifade etmeyecektir. Örneğin; "Her şey boşluktur." önermesi bizim için anlamsızdır. Ayrıca birtakım şeyler, kişinin içerisinde yaşadığı toplumun koşullandırmalarına aykırı olabileceğinden, toplum bu tür bir bilgiyi kaldıramayabilir. Dahası, toplum koşullanmalarına ters bir şey söyleyen kimse zarar görebilir. Tıpkı birtakım sufilerin, sünni inanca uymayan manalar içeren sözlerinden dolayı katledilmeleri gibi. İnsanların, sahip oldukları koşullandırmalardan dolayı kendisini anlayamayacaklarından, aydınlanmış kimse tamamen susmayı seçebilir. 2-) "Toplum koşullanmalarına uygun anlatım yöntemleri ile gerçekliği insanlara dolaylı yollardan sunmak". Mesela Hristiyan bir toplumdaki bir ermiş, çevresindeki insanların şartlanmalarına uygun şekilde, yani bir Tanrının varlığı ve onun son peygamberinin İsa olduğu gibi temel koşullanmalarına ve inançlarına uygun şekilde gerçekliği anlatabilir. Normal şartlarda kendisini dinlemeyerek aydınlanma şansını tepecek insanlara, böylelikle manevi yolda rehberlik edebilir. Ki muhtemelen kendisi de benzeri bir yolla öğretmeni tarafından yönlendirilmişti. Genel olarak tüm dinlerdeki mistik öğretiler bu tür bir yolla iletilir. Bu yöntem biraz dolambaçlı bir yöntemdir. Çünkü bir yandan insanlar sahip oldukları koşullandırmalardan arındırılırken, bir yandan da başka yönlerde koşullandırılırlar. Yolun daha ilerdeki safhalarında, bu son koşullandırmalar da elenerek, gerçeğin önündeki tüm perdeler tamamıyla kaldırılır. 3-) "Gerçekliği görmemizi engelleyen tüm şartlanmaları doğrudan doğruya ortadan kaldırmaya çalışarak" insanların gerçekliği dolaysız bir şekilde kavramasını sağlamak. İnsanlara ne bir felsefi teori, ne de bir dini inanç sunmadan, onların fikir ve inançlarına doğrudan müdahale etmeden, teori yerine tamamen pratik çalışmalara yönelerek aydınlanma yolunda rehberlik etmek. İşte bu da Zen Budizmi'nin yoludur. Dolayısıyla bir kimsenin Müslüman, Hristiyan veya ateist oluşu bir Zen öğrencisi olması için bir engel değildir. "Sözlere, yazılara bağlanmadan, Kutsal yazıların dışında bir iletim yolu, İnsan doğasına doğrudan bir yaklaşım. Kendi doğasını tanıyıp, gerçekliği kavramak." ( Bodhidharma) Zen Ustaları İle Öğrencileri Arasında Geçen Birkaç Diyalog Bu diyaloglardan anlayabileceğiniz gibi Zen, alışlık olduğumuzun oldukça dışında, gizemli bir iletim yoludur. Buda'nın vaazını dinlemek üzere keşişler bir araya toplanmışlar. Ne var ki Buda, vaaz vermek yerine, önündeki çiçeklerden birini eline almış ve bir şey söylemeden topluluğa göstermiş. Hiç kimse bir şey anlamamış. Sadece yaşlı bilge Mahakasyapa, Buda'nın bu hareketinin anlamını o anda kavrayarak hafifçe gülümsemiş. Geleneksel anlatıma göre bu olay Zen Budacılığının başlangıcı olmuş. Budist Çin İmparatoru Wu, Bodhidarma'ya demiş ki; " Saltanatım süresince pek çok Budist tapınakları yaptırdım. Pek çok kutsal kitapları el yazması ile çoğalttırdım. Pek çok sayıda kadın ve erkek keşişe bakıp gözettim. Bu çabalarımın karşılığında kazandığım ödül nedir?" Bodhidarma; "Hiçbir ödül kazanmadınız." diye açıkça cevap vermiş. Beklediği yanıtı alamayan imparator bu kez "Kutsal doktrinin temel ilkesi nedir?" diye sormuş. Bodhidharma'nın cevabı " Büyük bir boşluk. İçinde de kutsal olan hiçbir şey yok" olmuş. Sonuçta imparator yine anlamamış. Tao Hsin: Özgürleşmenin yöntemi nedir? Seng Tsan: Seni kim bağlıyor? Tao Hsin: Hiç kimse Seng Tsan: Peki öyleyse... Niçin özgürlüğü arıyorsun? Fa Yung ıssız bir tapınakta münzevi yaşamı sürüyormuş. O kadar kutsal bir kimseymiş ki ona hep kuşlar çiçek getirirmiş. Tao Hsin de, ününü duyup Fa Yung'u ziyaret etmeye gitmiş. İkisi görüşürlerken o sırada pek yakınlarında vahşi bir hayvan kükreyince Tao Hsin birden bire irkilmiş. Onun korkup irkildiğini fark eden Fa Yung gülümseyerek "Görüyorum ki o hala seninle birlikte..." demekten kendini alamamış. Böylece hala benlik denen yanılgıdan kendisini bütünüyle kurtaramamış olduğuna dokundurmak istemiş. Bir aralık Tao Hsin de, Fa Yung'un her zaman oturmaya alışık olduğu kayanın üstüne Çin harfleri ile "Buda" yazmış. Fa Yung gelip de oturacağı yerde Buda'nın adını görünce duraklamış. Bu kez Tao Hsin "Görüyorum ki o hala seninle birlikte" demiş. Fa Yung bu söz üzerine tam olarak uyanıp aydınlanmış. Bir daha da kuşlar ona çiçek getirmemişler. Zen'in beşinci piri Hung Jan bu görevi artık bırakmak istediğini ve yerine geçecek kişiyi bir şiir yarışması ile belirleyeceğini ilan etmiş. Herkes o sıralarda manastırın en sivrilmiş keşişi olan Shen Hsiu'nun kazanacağından eminmiş. Shen Hsiu şöyle bir şiir yazıp duvara asmış: "Gövde bilgelik ağacıdır, Zihin ise parlak bir ayna. Onu hep temiz tutmalı ki Üzeri toz tutmasın." Ertesi sabah bu şiirin yanında bir şiir daha asılıymış: "Ne bilgelik ağacı var, Ne de parlak bir ayna. Yok boşluktan başka bir şey, Toz nereye konacak." Bu şiir, daha sonradan yarışmayı kazanarak pirlik görevini devralan eski aşçı yamağı Hui Neng'e aitmiş. Bir grup keşiş, bir aşçı yamağının pir oluşunu içlerine sindirememiş ve Hui Neng'in peşinden giderek ondan pirlik sembolü olan cüppeyi geri almak istemişler. En sonunda onu bir dağa geçidinde yakalamışlar. Hui Neng cüppeyi çıkarıp bir taşın üstüne koymuş ve demiş ki: "Bu cüppe bizim pirlik inancımızın simgesidir. Ama gene de onu zorla alabilirseniz alın" Cüppeyi almaya çalışan keşiş onun ne kadar ağır olduğunu gördüğünde şaşırmış. Cüppe öylesine ağırlaşmış ki keşiş onu kaldıramamış. Bunun üzerine korkarak demiş ki: "Aziz kardeşim, ben buraya cüppeyi değil, öğretiyi almaya geldim. Ne olur beni yanılgıdan, cehaletten kurtar." Hui Neng şöyle demiş: "Eğer öğrenmek için geldinse her türlü sabırsızlığı, her türlü özlemi bir yana bırak, ne iyiliği ne kötülüğü düşün. Kendi gerçek yüzünü, hatta ananla babanın seni tohumlamadan önceki haliyle görmeye çalış." Bu sözlerin uyandırdığı karmaşık duyguların etkisi ile gözyaşı içinde kalan keşiş saygıyla ustaya yaklaşarak: "Bu anlamlı sözlerin arkasında ayrıca gizli bir anlam var mı?" diye sormuş. Hui Neng: " Sana söylediğim şeyde gizli bir şey yok. Eğer derinlemesine kendi içine dalar da daha dünya var olmadan bile var olan gerçek yüzünü keşfedebilirsen işte, giz senin kendinde!" demiş. Tan Hsia bir gece Budist bir tapınakta misafir kalmış. Hava da adam akıllı soğukmuş, tahta Buda heykellerinden birini yakıp ısınmış. Tapınak bekçisi Tan Hsian'ı yakalayıp; "Bu ne cüret! Sen nasıl kutsal Buda'yı yakarsın!" diye çıkışınca, bir şey arıyormuş gibi yanan heykelin küllerini karıştırmaya başlamış. Bekçi ne aradığını sorunca da: "Buda'nın kutsal kalıntılarını arıyorum." diye yanıt vermiş. Bekçi dayanamamış: "Tahta Buda'da kutsal kalıntı ne arasın?" demeden edememiş. Bu kez Tan Hsian bekçiye; "Eğer kutsal kalıntı yoksa geriye kalan şu iki tahta Buda'yı da ver de yakıp ısınalım" demiş. Huai-Jang, gece gündüz meditasyon çalışması yapan Ma-Tsu'ya, "Oturup meditasyon yapmaktan amacın nedir?" diye sormuş. Ma-Tsu "Budalığa erişmek (aydınlanmak)" olduğunu söyleyince Huai-Jang eline bir tuğla alıp onu taşa sürterek cilalamaya koyulmuş. Ma-Tsu, "Ne yapıyorsun usta?" diye sorunca da "Ayna yapacağım" demiş. Ma-Tsu şaşarak "Hiç tuğladan ayna olur mu?" deyince de "Hiç boş boş oturup meditasyon yapmakla Buda olunur mu?" diye sormuş. Pai-chang'a gerçeğe ulaşmak için bir disiplin uygulayıp uygulamadığını sormuşlar. "Evet, uygulama yapıyorum." diye yanıt vermiş. "Ne gibi bir uygulama yapıyorsun?" diye sorduklarında da, "Acıkınca yiyorum, uykum gelince uyuyorum" diye yanıt vermiş. "İyi ama herkesin yaptığı da bu değil mi? O halde onların da gerçeğe ulaşmak içlin bir disiplin uyguladıklarını söyleyebilir miyiz?" "Hayır." "Neden?" "Çünkü onlar yemek yerken sadece yemiyorlar, başka değişik şeyler düşünüyorlar. Bu yüzden de zihinlerini karmakarışık ediyorlar. Uyudukları zaman da uyumuyorlar. Bin bir düşün hayalini görüyorlar. İşte bunun için onlar benim gibi değiller." Genç bir keşiş Chou Chou'ya gelerek Zen gerçeği konusunda aydınlanmak istediğini söylemiş. Usta buna karşılık olarak sormuş: "Bu sabah kahvaltı ettin mi?" "Evet, usta." "Öyleyse git ve bulaşıklarını yıka" 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
locked_puppet Yanıtlama zamanı: Ağustos 13, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 13, 2007 cok güzel bilgiler var içinde saol Wahsi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.