Jump to content

Öte Alemdeki Varlıklarla Yapılan Bilgi Konuşmaları


nevermore

Önerilen Mesajlar

Aşağıda ki metin Öte alemdeki varlıklarla yapılan bilgi konuşmalarından derlenmiştir TEBLİĞ denen bu metinler öte alem Varlıklarıyla bu alemde yaşayıp onlarla ilişki kurabilen insanlar arasında gerçekleşmektedir.

 

Fizik beden öldüğünde ruh varlığı bedenle ilişiğini kesmiş demektir ve varlık astral beden ya da perisprital bedenle varlığını sürdürür.

 

Ruh-beden ilişkisinin bu kesilme şekline tıpkı elektrik düğmesinin kapanması gibi diyebiliriz. Elektrik düğmesini çevirdiğinizde ortalık bir anda kararır. İşte bunun gibi ruh, beden üzerindeki konsantrasyonundan vazgeçtiğinde beden atıl kalır ve çürümeye mahkûm olur. Ruh beden ilişkisi sürdüğü sürece o beden canlı hâldedir.Ölüm olayıyla ruhsal varlık şuur projeksiyonunu başka bir ortama ve o ortamın özelliklerine uygun bir bedene kaydırmış demektir. Bilindiği gibi bir ömür boyu süren canlılık hâli içinde ruh-beden ilişkisi; uykuda, bazı rahatsızlıklarda, baygınlık hâllerinde, trans durumunda gevşer ve ölümle tamamen ortadan kalkar

 

 

Ölümün bir son olmadığını anlamalıyız. Bir varlık için ölüm bir realitenin bitimi, diğer realitenin başlangıcıdır. Çünkü varlık için ölmek veya doğmak değişik iki boyut arasında bir geçişten ibarettir. Ne ölüm ne de doğum sanıldığı kadar büyük bir olay değildir. Bir boyut sistemi içinde yatay şekilde hareket edildiği sürece daima birbirine sebep ve sonuç bağlarıyla bağlı olan olaylarla karşılaşırız. Fakat dikey şekilde hareket etmeye başladığımız zaman, bulunduğumuz realitenin başka bir plân altında hareket ettiğini görmemiz mümkündür.

 

Bu düşünce bize ölüm ötesi hakkında bir fikir vermektedir. Kendimizi bir kâğıdın yüzeyine yapışık olarak düşünelim. Kâğıdın üstündeki yazılar da varlık olsun. Bu durumda sadece iki boyut söz konusudur. Üçüncü bir boyuta geçebilmek için kâğıdın kalınlığının olması gerekir. Ve biz üçüncü boyuta geçtiğimiz zaman iki boyutlu sistemin bütün yasalarının dışına çıkmış oluruz. Aynı şekilde üç boyut içinde yaşayan bizler, dördüncü boyuta geçtiğimiz zaman dördüncü boyutun yasalarına bağlanır, üçüncü boyutun bütün yasalarının dışına çıkmış oluruz.

 

Elbette ölümden sonra varlığımızı sürdüreceğiz. Fakat bu bedenli bir var olma hâli değildir. Çünkü bedenimizi hiçbir yere götürmüyoruz. Beden bir süre sonra bırakılması gereken, bizim yeryüzü görgü ve tecrübelerimizi sağlayan, oldukça elverişli bir vasıtadan başka bir şey değildir. Varlık, bedenini terk ettikten sonra varlığın var olma hâli, şuurlu istekleri, şuurlu etkileme gücü ve şuurlu davranışları devam eder.

 

Öte Alemlerden Gelen MesajlarGeçmişten ve Öte Alemlerden Gelen Mesajlar

 

Pek çok kaynakla kehanet edilen ve pek çok şekilde anlatıla gelen bu dönemler, sadece dünya için değil, tüm varoluş için büyük bir değişime neden olmaktadır. Yukarısı nasılsa, aşağısı da öyledir cümlesi, bu nedenle söylenmektedir. Bu muazzam değişim tüm varoluş için olduğundan, pek çok insan aracılığıyla diğer boyutlardaki bilince kanal olunmaktadır. Çünkü bu değişim en az bizler kadar, diğer alemler için de çok değerli ve önemlidir. Diğer alemler bize bizi hatırlatmaktan ve asıl değerli olanın ve bu değişimi gerçekleştirenin insanoğlu olduğunu söylemekten başka bir şey yapmasa da, insanların kendi değerine sahip çıkamayışı şimdilerde de mevcut olduğu için, bu kez de bu kanal mesajlarına tutunma, onlardan beslenme, onları daha üstte ve daha bilge görme durumları yaşanmaktadır.

 

 

Arizona Üniversitesinden bir grup uzman, Prof. Dr. Gary Schwartz'in liderliginde bir arastirma yaptilar. Bu arastirmalar sirasinda yapilan deneylerde, metapsisik disiplinin yillardir ifade ettigi gibi ötealemle, medyomlar vasitasiyla irtibatin kurulabilecegi bilimsel olarak da kanitlandi. Deneyin tasdikli raporlari, merkezi Ingiltere'de bulunan Society for Psychical Research (Psisik Arastirmalar Dernegi) tarafindan hazirlanan JSPR adli derginin Ocak 2001 sayisinda yayinlandi. Asagida bu makalenin bir özetini sunuyorum:

 

ÖZEL YETENEKLI MEDYUMLAR ARACILIGIYLA

Ölümden Sonra Iletisimin Gerçekligi ve Tekrarlanabilirligi Deneyleri

Yazanlar: Gary E. R. Schwartz, Linda G. S. Russek, Lonnie A. Nelson ve Christopher Barentsen

 

 

YAKINLARINI KAYBETMIS OLAN birisi için birkaç medyom Ölümden Sonra Iletisime (ÖSI) geçmeye kalkissa, acaba dogru ve tekrarlanabilir ÖSI bilgisi elde edilebilir mi? Ölümden Sonra Iletisim amaciyla yapilan arastirmalar için çok yetenekli bes medyom, Insan Enerji Sistemleri Laboratuvarina getirildi. Medyomlarin hiçbirinin tanimadigi ve geçtigimiz on yil içinde alti yakinini kaybeden Arizonali bir kadin, denek (süje) olarak çalismalara katkida bulundu. Ölen yakinlari hakkinda deneyden önce ayrintili soru-cevap formlarini doldurdu. Medyomlarin her biri, denek ile teker teker tanistilar. Medyomlar arasinda, yaptiklari celseler hakkinda herhangi bir iletisim olmadi. Aralarinda bir buçuk metre olan iki sandalye yan yana yerlestirildi ve görsel ipuçlarini ortadan kaldirmak amaciyla aralarina bir perde gerildi. Tanismanin baslangicindaki selamlasma disinda, denegin sadece medyomdan gelecek olasi sorulara 'evet' ya da 'hayir' seklinde cevap vermesine izin verilmisti. Hem medyomlarin hem de denegin EEG ve ECG dalgalari on dokuz ayri kanaldan ayni anda kayda alinmaktaydi. Celseler iki video kamerasiyla da kaydedilmekteydi. Celselerde söylenen her seyin birebir yaziya dökülmüs raporlari çikartildi. Medyomlarin ikisi ile ikinci bir denek daha test edildi. Medyomlarin ortalama dogru bilme orani, ilk denek için % 83 ve ikinci denek için % 77 idi. 68 kontrol denegi ile yapilan testlerde ortalama dogruluk orani ise % 36 idi. Tekrarlama ve genisletme amaçli olan ve ilk on dakikasinda evet/hayir cevaplarina izin verilmeyen bir deneyde ise medyomun ortalama dogru bilme orani % 77 idi. Bu veriler, özel yetenekli medyomlarin dogru ve tekrarlanabilir bilgi edinebildiklerini kanitlamaktadir. Sahtekarlik, sarlatanlik, hata ve istatistiksel tesadüf unsurlarini ortadan kaldirmak üzere mümkün olan her türlü önlem alinmis oldugundan dolayi, bu konunun ileriki arastirilmalarinda diger olasi mekanizmalar da dikkate alinmalidir. Bu mekanizmalara telepati, süper psi ve suurun ölümden sonra yasamaya devam etmesi dahildir.

Ülkemizde bilimsel metapsisik arastirmalar gerçeklestirme amaciyla 1950 yilinda kurulan ilk dernek olan Metapsisik Tetkikler ve Ilmi Arastirmalar Derneginin üyeleri olarak, bu ilginç deneyin sonuçlarini sizlere duyurmak ve bu vesileyle, Ruhçuluk tarihine kisaca göz gezdirmek, bizleri bugünlere getiren psisik ve spiritik arastirmalarin nasil basladigini bir kez daha hatirlamak istedik.

 

Bilimle Metapsisik Ayni Köprüde Bulusuyor

 

Her ekolün, her arastirmanin, her bilimsel çalismanin kendine ait bir tarihçesi vardir. Spiritüalizmin baslangici insanlik tarihi kadar eski ise de, Arizona Üniversitesi bilim adamlarinin öte dünya ile irtibat konusunda medyomlar araciligiyla günümüzde yürüttükleri deneylerin geçmisteki ilk örnekleri, 1850'li yillarda gerçeklestirilmisti. O dönemin çok ünlü bilim adamlarinin katildiklari bu deneysel arastirmalar, günümüz üniversitelerinin parapsikoloji kürsülerinde yapilan arastirmalarin ilk nüvelerini olusturmaktadir.

Tarih boyunca, yasayanlarla bedensizler arasinda bir iliski kurulabilecegi üzerinde durulmustur. Mitolojilerde, efsanelerde ve dinsel inançlarda bu konuya ait sayisiz örnek vardir; ama New York eyaletinin Hydesville kasabasinda yasayan Fox Ailesi yasayanlarla ölmüsler arasinda, özel metotlarla ikili bir konusma yapilabilecegini ispatlayan ilk ailedir. Fox kardeslerin basindan geçen olaylar konuyla ilgili birçok bilim adami ve uzman tarafindan ölüm ötesinde baska bir yasamin olduguna dair kanit olarak kabul edilmistir. Böylece Fox Ailesi bugün dünya üzerinde milyonlarca kisinin benimsedigi Ruhçulugun, ilk temellerini atmistir.

 

Bilimsel Dönem: Ünlü Bilim Adamlari Metapsisik Olaylari Arastiriyorlar

19. yüzyil, bilimde bir patlamanin baslangici ve metapsisik olaylarin bilimsel olarak incelendigi, arastirildigi, ispat edildigi yani metotlu arastirmalarin yapildigi bir dönemdir.

Bu dönemde Ruhçulukla ilgilenen fizyolog Prof. Charles Richet, psikiyatri profesörü ve kriminalist Cesar Lombroso, fizik ve kimya profesörü Sir William Crookes, Doga Bilimcisi Russel Wallace, fizikçi Sir Oliver Lodge, Cambridge Üniversitesi profesörü Frederic Myers gibi ünlü bilim adamlarinin hemen hemen hepsi; önceleri, bilimsel arastirma yapmak ve yapilan sahtekarliklari ortaya çikarmak için bu konularla ilgilenmislerse de, sonunda metapsisik olgularin gerçek oldugunu belirten beyanlarda bulunmuslardir.

 

Ilk Bilimsel Arastirmalar Basliyor

Ilk bilimsel arastirmalar 1851-1854 yillari arasinda Philadelphia'dan Prof. Robert Hare'in alet kullanarak gerçeklestirdigi deneysel çalismalarla baslar.

 

Avrupa'da Spiritüalizm Hizla Yayiliyor ve Ilk Bilimsel Arastirmalar Basliyor

Ruhçuluk, Amerika'da dogmus fakat özellikle Londra ve Paris'e gidenlerin anlattiklari sayesinde, Ruhçulugun getirdigi yeni bilgilerin haberleri çok kisa bir süre içinde Avrupa'ya varmistir. Çarlik Rusyasi'nin St. Petersburg kentine kadar bütün Avrupa kitasinda, düzenli olarak celseler toplanir olmustu.

Avrupa'da psi fenomenini incelemek üzere girisilen ferdi atilimlarin tarihi 1854 yilina kadar dayanir. Bu tarihte, Kont Ag?nor de Gasparin, Des tables tournantes, du surnaturel et des Esprits (Ruhlar, Dönen Masalar ve Dogaüstü, Paris, Dentu, 1854) adli kitabinda, Isviçre'de yapilan bazi 'masa döndürme' deneylerinden bahsediyordu. 'Masa döndürme', daha o zamandan popüler bir hale gelmisti.

Gasparin'in bulgularini, 1855 yilinda, Geneva Akademisinden meslektasi Profesör Marc Thury'ninkiler izlemisti. Prof. Thury, adina psychode dedigi, tüm maddeye nüfuz eden ve kuramsal etere benzeyen bir seyin mevcudiyetini öneriyordu. Prof. Thury, bulgu ve görüslerini, Des tables tournantes, consid?r?es au point de vue de la question de physique g?n?rale qui s'y rattache (Dönen Masalarin Genel Fizik Açisindan Yorumlanmasi ve Açiklanmasi, Geneva, Kessmann, 1855) adli kitabinda açiklamisti.

Klasik Ruhçulugun kurucusu olan Allan Kardec çalismalarina ciddi bir biçimde 1857'li yillarda basladi ve ölümüne kadar geçen 12 yil içinde de 'Spiritizm' (Ruhçuluk) adini verdigi ögretiyi bir sistem haline getirerek bu konuyu anlattigi bes kitap ve iki brosür yayinladi.

Fransa'da Allan Kardec'in Spiritizm ögretisi vasitasiyla önderligini yaptigi spiritüalist faaliyetlere daha baska ünlü isimlerin de katkisi olmustur. Örnegin, ünlü yazar Victor Hugo, ilk kez 1885 yilinda psisik tezahürleri incelemis, bunlar, inançlarini ve yazilarini etkilemistir.

Kardec'in öldügü 1869 yilinda, Spiritüalizm, bastan basa bütün Avrupa'ya iyice yerlesmisti. Ayni yil Londra Diyalektik Dernegi (London Dialectical Society) kirk celselik bir diziden olusan bir deneye giristi. Iki yil sonra, 1871'de raporlarini yayimlayan dernek üyeleri, Gasparin ve Thury'ninkilere çok benzeyen sonuçlara vardilar: 'Bilinmeyen bir güç vardi ve bazen bir tür zeka tarafindan yönetiliyordu.'

Iste bu noktada, muhtemelen psi arastirma tarihinin en önemli kisisi olan ünlü Ingiliz bilim adami Sir William Crookes'un (1832-1919) ortaya çikisini görüyoruz.

1870-1874 yillari arasinda telekinezi ve materyalizasyon üzerinde çok ciddi bilimsel incelemelerde bulunan Sir William Crookes, yillarca bu konularda yapilabilecek hileleri arastirdi. Ilk baslarda amaci telekinezi ve materyalizasyon celselerinin hilelerini bularak medyomlarin sahtekarligini ortaya çikarabilmekti.

 

Crookes, Home'dan baska, bir düzine kadar medyomu incelemisti. Bunlarin arasinda ünlü Fox kardeslerden Kate Fox ve birçok tartismalara hedef olan ünlü medyom Florance Cook (1856-1904) da yer aliyordu. Crookes, Cook'un 1871 yilinda baslayan materyalizasyon celselerinde Katie King adindaki ruhsal varligin materyalizasyonuna birkaç kez tanik olmus ve Cook'un medyomlugu vasitasiyla tezahür eden fenomenlerin gerçek oldugunu açiklamisti. Crookes, bu celseler sirasinda, Katie King'in komple materyalize olan bedenini incelemek ve hatta kucaklamak, Katie King'i Cook'la mukayese etmek ve Cook'un içinde bulundugu kabineye girmek, Katie King'in fotograflarini çekmek ve daha baska deneyler yapmak firsatini bulmustu. Crookes söz konusu fotograflari çekmek için ilk defa 'karbon flamanli ampul' kullanmis ve çok basarili sonuçlar almisti. Ampuldeki nüvesiz karbon çubuklar kizilötesi isinlar yayma bakimindan çok zengin oldugu için mükemmel 'ruh fotograflari' çekilebiliyordu. Hileli fotografçiligin kullanilmaya baslandigi tarihlerden çok öncesine rastlayan o günlerde celseler sirasinda çekilen fotograflar, materyalize olan ruhsal varliklarin gerçekligi hakkinda saglam kanitlar sagliyordu. Crookes, 1896-1897 yillarinda Ingiliz Psisik Arastirma Derneginin (SPR, Society for Psychical Research) baskanligini da yapti.

 

SPR Kuruluyor

Iki yil sonra, Barrett'in teklifini tazelemesi üzerine, bilimsel çevrelerde henüz yeterince benimsenmemesine ragmen, bir karara varildi. Ocak ayinda, taninmis bilginlerin ve konu üzerinde çalisan uzmanlarin davet edildigi bir hazirlik toplantisindan sonra, 20 Subat 1882'de, 'Society for Psychical Research' Ruhsal Arastirmalar Kurumu, kisa adiyla 'SPR' kuruldu.

SPR'nin kuruculari ve ilk üyeleri arasinda bir hayli renkli simalar vardi. Sir William Barrett'in çagrisina uyanlar arasinda, Liverpool Üniversitesi fizik profesörü Sir Oliver Lodge, onun ögrencisi Richard Hodgson, eski diller filologu Frederick W. H. Myers, Edmund Gurney, Frank Rodmore ve ünlü kimyaci ve fizikçi Sir William Crookes da bulunmaktaydi.

 

Ruhsal Arastirmalar Kurumu SPR'nin Amerika'da Subesi Kuruluyor

Sadece yirmi yil gibi kisa bir zaman diliminde SPR hayran olunacak degerde, çok yönlü, öncü bir hizmet vermistir. 1885'de Amerika'da bir subesi kurulmus ve Amerikan Psisik Arastirma Dernegi (American Society for Psychical Research), kisa adiyla da ASPR olarak taninmistir.

Amerika'da kurulan bu ilk dernegin kurucusu ünlü psikolog Prof. William James'dir (1842-1910). Fakat 1887 yilinda ASPR mali güçlükler nedeniyle Londra'daki dernekle birleserek onun subesi olmus ve Sir Oliver Lodge'un ögrencisi Richard Hodgson, ASPR'nin basina geçmistir. 1905 yilinda onun ölümüyle dernek Londra'nin subesi olmaktan çikip, arastirmalara yalniz devam etmis ve bir süre sonra Amerika'da Ruhçuluk konusunun öncülügünü yapmaya baslamistir.

 

SPR'nin Kuruculari Bilimsel Arastirmalara Basliyorlar

Giderek parapsikoloji arastirmalarinin önderligini yapacak olan SPR'nin ilk yillarinda, agirlik Spiritüalizm (Ruhçuluk) konusunda deneysel çalismalara verilmisti. SPR'nin yetkili kisilerinden ve Ingiltere'nin önde gelen psi arastirmacilarindan Bn. K. M. Goldney, 'Spiritüalistlerin iddialari lehindeki en iyi kanitlarin, SPR'nin yayimlamis oldugu Proceedings (Tutanaklar) dergilerinde bulunabilecegini' ileri sürmektedir.

Ünlü psikolog Prof. William James (1842-1910) 1885 yilinda Amerika'da harikulade bir 'trans medyomu' olan Bn. Leonora E. Piper (1857-1950) ile karsilasmisti.

 

Profesör bu çesit olaylari daima süpheyle karsilamis olmasiyla taninmis bir kimseydi. Bu bakimdan medyomun trans halinde yaptiklarina tanik olunca inanmakta biraz güçlük çekti. Fakat ikinci bir oturuma katilinca, ortada herhangi bir aldatmaca degil, bambaska seylerin oldugu kanisina vardi.

Dört yil sonra Bn. Piper Ingiltere'ye geldiginde, Prof. William James, Sir Oliver Lodge (1851-1940) ve Richard Hodgson tarafindan ayrintili olarak incelendi. Üçü de SPR üyesi olan bu bilim adamlari, dernegin Proceedings dergilerinde, Bn. Piper hakkinda 450 sayfayi asan raporlar yayimladilar.

Bn. Piper, sirasiyla, önce 1887-1889 yillari arasinda ASPR, sonra 1889-1890 yillari arasinda SPR tarafindan incelendi.

 

Bn. Piper, Ingiltere'deki çalismalar sirasinda, Sir Oliver Lodge'un vefat etmis olan akrabalarinin ikisinden gelen mesajlari aktarmis ve sonunda onu ölüm-ötesi yasamin ve spatyoma geçenlerle irtibat kurma imkaninin gerçekligi hakkinda ikna etmisti.

 

SPR'nin kurucularindan olan Sir Oliver Lodge, elektrik konusunda ve özellikle iyonlar hakkindaki teorileri ile ün kazanmis büyük bir Ingiliz fizikçidir.

 

Bu ünlü bilim adami, Spiritüalizmin disinda birçok alanlarda da önderlik yapmis bir kisiydi. 1894 yilinin 14 Agustos günü Oxford'daki Ingiliz Kurumu toplantisinda radyo-telgraf'i (telsiz telgraf) ilk kez gözler önüne serdiginde, bu isi Marconi'den tam bir yil önce gerçeklestirmis oluyordu. Ancak üne kavusan Lodge degil de Marconi olmustu!

 

Sir Lodge, daha sonra Italya'ya giderek F. W. H. Myers ve Fransiz fizyolog Dr. Charles Richet (1850-1935) ile birlikte, ünlü 'fiziki medyom' Eusapia Palladino'yu (1854-1918) da incelemisti. Lodge'a göre, bilimsel ve psisik arastirmalar, beseriyet olgusu hakkinda bilgi edinmek üzere yürütülen arastirmalarin birbirini tamamlayan parçalariydi ve bunlari ayirmamak gerekirdi.

 

Lodge, Raymond or Life and Death (Raymond ya da Yasam ve Ölüm, London, Methuen, 1916) adli kitabinda, Birinci Dünya Savasi'nda ölen oglu Leonard'in 1915 yilinda incelemekte oldugu ünlü Ingiliz trans medyomu Bn. Gladys Osborne Leonard (1882-1968) vasitasiyla verdigi mesajlari anlatmakta ve bu irtibatin, oglunun mevcudiyetinin, ölümünden sonra da sürdügüne dair kendisini kesinlikle ikna ettigini belirtmektedir.

 

Italyan fizikçi ve kriminolog Cesare Lombroso ile Dr. Charles Richet'in yani sira, Sir Oliver Lodge, Frederick Myers, Alexandre Aksakof, Camille Flammarion, Bergson ve Pierre ile Marie Curie gibi otoritelerce sürekli incelenen ve deneylere tabi tutulan Italyan medyom Eusapia Palladino en az Home kadar yetenekli bir fizik medyomuydu. Bu arastirmalarin en önemlisi, 1908 yilinda SPR'nin tayin ettigi bir komite tarafindan yürütülmüstü. Bu komitede, fizik medyomlarla ilgili olarak önceden çesitli çalismalar yapmis olan Everard Feilding, Hereward Carrington ve W. W. Baggally yer aliyordu.

Bu uzman arastirmacilarin, Palladino'nun bir düzine kadar celsesini izledikten sonra yayimladiklari rapor, paranormal fizik fenomenlerin simdiye kadar kaydedilen en sarsilmaz kaniti olarak kabul edilmektedir. 'Eusapia Palladino ile Bir Dizi Celse Üzerine Rapor' (Report on a Series of Sittings with Eusapia Palladino, SPR Proceedings, Cilt 23, Kisim 59, 1909) baslikli bu yazida, sahtekarligi imkansiz kilan sartlar altinda olusan tam 470 adet açiklanamayan fenomenin dökümü yapilmaktadir.

 

Arastirma ekibinin amaci, sürekli tartismalara yol açan Palladino efsanesini kesin olarak bir sonuca baglamakti. Böylece, bu tür incelemeler için yepyeni standartlar ortaya koydular: Celse odasini kendileri hazirladilar. Odadaki her seyi tartip ölçtüler. Medyomu, celsenin baslamasindan ancak kisa bir süre önce içeriye aldilar. Celseler yapilirken söylenen her kelimenin kaydedilmesi için steno yazan bir eleman tuttular. Bu celseler sirasinda olup bitenlerin kelimesi kelimesine ve dakikasi dakikasina tutulmus olan kaydi 200 sayfadan fazladir. Bu kayitlarda, sadece meydana gelen fenomenin mahiyeti degil, ayrica ayni anda arastirmacilarin her birinin ne yaptigi da anlatilmaktadir. Sonuçta, söz konusu arastirmanin böylesine önemli olmasinda, tanimlanan fenomenlerin yani sira, bu raporun bu kadar ayrintili olmasinin da büyük payi vardir.

 

Kili kirk yaran bu uzman kisiler, çalismalari boyunca gördükleri her seyi önce kuskuyla karsilamalarina ragmen, Eusapia Palladino vasitasiyla tezahür eden bu fenomenlerin gerçekligini sonunda kabul etmeye mecbur olmuslardir.

 

Palladino ve Home kadar ünlü olmasalar da, Avusturyali Rudi Schneider (1908-1954) ve agabeyi Willi Schneider de ciddi bir sekilde incelenmis birkaç fizik medyom arasinda yer alirlar. Schneider kardeslerden, önce Willi'nin ve sonra Rehber Ruh'un Rudi'yi kontrol altina almasiyla da Rudi'nin çevresinde olusan fenomenler, 1920'lerin baslarinda Alman fizikçi ve psisik arastirmaci Baron Albert von Schrenck-Notzing (1862-1929) tarafindan etüt edilmisti. Daha sonra da Fransiz fizikçisi ve parapsikolog Dr. Eug?ne Osty (1874-1938) ile bazi Ingiliz arastirmacilar, Schneider kardeslerle ilgili bu çalismalari devam ettirmislerdi.

Diger birçok fizik medyom gibi Rudi de trans altinda, Olga adindaki rehber ruhun kontrolüne girince, bir masa üzerindeki objeler harekete geçiyor ve ufak çapta materyalizasyonlar olusturuyordu. Celseler karanlikta yürütülüyordu ama, arastirmacilar Rudi'yi tam bir kontrol altinda tutuyorlardi.

 

Uluslararasi Metapsisik Enstitüsü Kuruluyor Sanayici Jean Meier, 1919 yilinda, Uluslararasi Metapsisik Enstitüsünü (Institute Metapsychique International) kurmus ve ilk baskan, Dr. Charles Richet olmustu. Daha sonraki yillarda ise enstitü baskanligina Dr. Gustave Geley (1865-1924) ve Dr. Eugene Osty getirilmisti.

 

Dr. Eugene Osty, önceleri Paris'te doktorluk yapiyordu. Daha sonralari metapsisik konularla ciddi bir biçimde ilgilenmeye basladi ve 1913 yilinda paranormal idrakler üzerine yaptigi arastirmalarini "Lucidite et Intuition" (Durugörü ve Sezgi) adli eseri ile yayinladi. Bir iki yil sonra da Beser Hayatinin Duyusu'nu yayinladi.

 

Özellikle sübjektif olaylarla ilgileniyordu. 1922 yilinda La Connaissace Supra Normale (Normalüstü Idrak) adli ünlü eseriyle bu çalismalarinin sonuçlarini ortaya koydu. Bu eser o dönem için durugörü olaylarini incelemek isteyenlere temel olusturdu.

 

Dr. Geley'in ölümünden sonra Charles Richet'in israri üzerine, 1925 yilinda Uluslararasi Metapsisik Enstitüsünün baskani oldu.

 

Bu dönem içinde ünlü durugörür Ludwick Kahn Lesage, medyomluk türü olarak kollarinin derisi üzerinde belirgin yazilar ortaya çikarabilen (dermografizm) Bn. Kahl gibi kiymetli medyomlarla çalisti. Ayrica enstitüde yaptigi çalismalar sirasinda Bourniquet ve Stanislawa gibi fizik medyomlari kesfetti. Avustralyali medyom Rudi Schneider'in telekinezik bir olayi meydana getirirken, özellikle kizilötesi renkleri soguran 'görünmez bir cevher' çikardigini ortaya koydular. Bu çalismalarinin sonucunu 1932 yilinda 'Ruhun Madde Üzerindeki Bilinmez Kudretleri' adli bir brosürle yayinladilar.

 

Dr. Eug?ne Osty, Gustave Geley ve Charles Richet'nin çalismalarini degisik yönlerden tamamlamis olan bir bilim adamidir.

 

1950'lerde ise Prof. Willy Gerloff, Avrupa'nin en son büyük materyalizasyon medyomu olan Danimarkali Einer Nielsen ile arastirmalar yürütmüs ve bunlari Die Phantome von Kopenhagen (Kopenhag'in Hayaletleri, Münih, 1955) adli kitabinda yayimlamistir.

 

Ektoplazmik görüntüleri, akil hastaliklari ile karistiran bazi psikiyatristlere en güzel cevabi, önce Prof. Charles Richet vermistir. Charles Richet, fantomun solunumu ile kireç suyunu bulandirdigini, dolayisiyla fantomun soludugunu ispat etmistir. Ayni deney nörolog Profesör Willy Gerloff tarafindan medyom Einer Nielsen'le tekrar etmistir.

 

Prof. Gerloff, yaptigi deneylerde ortaya çikan fantomlarin fotograflarini çekmis ve bunlari 1958 yilinda yayinladigi kitabinda belirtmistir.

Ayrica ruhsal konulari ciddi bir biçimde arastiran, inceleyen ve bu konuda pek çok eser veren ünlü ruhsal arastirmacilar Gabriele Delanne ve Leon Denis'i unutmamak gerekir.

 

Spiritüel Arastirmalar Parapsikoloji Bilimine Dönüsüyor

1850'li yillarda kurumlasmaya ve bir arastirma dali olarak ortaya çikmaya baslayan 'Deneysel Spiritüalizm' ilk temellerini tamamen bilimsel metotlarla yapilan arastirmalara borçludur.

Ve deneysel spiritüalizm konusunda yapilan bu arastirmalar, günümüz laboratuvarlarinda yapilan medyomsal irtibatlarin ilk çalismalaridir.

 

Ruhsal arastirmalarin ikinci büyük dönüm noktasi ise Kuzey Carolina'daki Duke Üniversitesinde Parapsikoloji Laboratuvarinin kurulmasiyla baslamistir. Bu laboratuvar, halen aktif olarak çalismaktadir.

Ünlü Fox Ailesi ile baslayan ruhsal olaylar dizisi çok kisa bir zaman araligi içinde üniversite kürsülerine kadar uzanmis ve dünyanin pek çok ülkesinde kurulan parapsikoloji kürsüleri tarafindan tamamen bilimsel metotlarla arastirilmaya, denenmeye, incelenmeye baslanmistir.

 

Insan zihninin nesnel sorgulayiciliginin ürünü olan çagdas bilimin, insanin ruhsal yaniyla ilgili gerçeklere bazen asiri temkinli olsa da saglam adimlarla yaklasiyor olmasi, dünya insanligi açisindan sevinç verici bir olaydir çünkü iki yüzyildir, dünyanin hemen hemen her bölgesine akmakta olan tüm ruhsal tebligler, evrendeki birlik ve teklik prensibini bizlere anlatmaya çalismaktadir.

 

Bilimin kendi yöntemleriyle bu birlik ve teklik prensibine adim adim yaklasmasiyla, günümüz insanligi ruhsal tebliglerle modern fizik teorilerinin ayni dili kullanmasina ve ayni köprüde bulusmasina sahit olacaktir.

 

Evrenin bütünselligini ve sonsuzlugunu anlatan ruhsal arastirmalar ve tebliglerdeki bilgilerle; bir holografik fotografin her bir parçasinin, bütünün kapsadigi tüm bilgiyi içerdigini ifade etmek, evrensel bilginin bütünün her yanina dagilmis oldugunu ifade etmek anlamina gelir.

Hem ruhsallikla ilgili çalismalar, hem de fiziksel arastirmalar bir birlige ve teklige giderken tüm bilim dallari da bu birlik anlayisindan etkileneceklerdir. Çagimiz, bütünü parçalara bölmekten, ayirmaktan, dagitmaktan yana degil. Bilgiyi parçalara bölmek bize yarardan çok zarar getiriyor. Özellikle atom alti parçacik düzeyinde de her seyin dinamik bir ilintiyle birbirine bagli oldugunu ifade eden 'Yeni Fizigin Kuantum Teorisi'; bilim dallari, din ve spiritüalizm arasindaki köprü görevini en iyi sekilde yerine getirecege benziyor.

 

Biz hepimiz özde tek ve bölünmez bir varligiz. Kuantum teorisinin dalga ve parçacik özelligine de uygun olarak seyler (varliklar ve tüm varedilmis olanlar) ayni zamanda hem bölünmez bir bütünün parçalari olabilirler hem de kendi özgün niteliklerine sahip olmayi sürdürebilirler.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sadiklar Plani Tebligati'nda söyle denmektedir:

 

"Birlesik Insanlik Realitesi, bütün insanligi tesiri altina alabilecek fevkalade yüksek ve kuvvetli bir suur alanidir. Bu suur alaninin, merkezi ile en dis kisimlari arasinda bir ihtizaz (titresim) farki mevcuttur. Yani bu realitenin bütün sartlari içerisinde bulunabilen varliklar olabildigi gibi, yari yariya bunu tatbik edebilen varliklar da bulunabilecektir. Fakat insanlar simdiki insanlik realitesinden daha yüksek bir ahenk, bir bilgi, bir seviye ve bir dayanisma içerisinde yasayabileceklerdir."

 

 

 

http://evreninsirlari.net/sayilar/s105/s7_files/image008.jpg

 

 

Her Şeyi Sev

 

Varlık: Kemal Yolcusu

 

Başkalarından aldıklarını gene başkasına ver. Asla esirgeme. Çünkü sen, bil ki, yalnız senin için değilsin. Işığı sadece kendin için saklama ki, fazlası da seni yakmasın. Kafanı bilgisiz, gönlünü kapalı tutma ki, seni karanlıkta bırakmasın. Zaten sonunda da gene her şeyi aldığın yerde bırakacak değil misin? Alem değiştirirken sana kalan, senin olan yalnız görgü ve tecrüben değil midir?

Tanrı, tekamülün için ne gerekiyorsa hepsini hazırlamış ve önüne sürmüştür. Evrende mevcut olan her şey senin için, senin tekamülüne gerekli olduğu için var olmuştur. Buna karşılık vazifen sadece ilerlemenin icaplarını yoluna getirmendir.

Korkma, hiçbir şeyden korkma. Tanrı’yı düşün. Yaratılış gayeni hatırla. O zaman hiçbir şeyden korkmamak gerektiğini esasen anlamış bulunursun.

Sahip oldukların için sevinme, layık olduğun için senin olmuştur. Sahip olmadıkların için üzülme, vakti erken bulunmuştur.

24 saatinin bir tanesinde de kendi içine dön, onu dinle. Basit realitelerin anahtarları sendedir. Başkasına sorma, herkesi yorma. Senden daha ileride olduklarını zannettiğin kimseleri gökyüzünde arama. Hiçbir şey senden uzakta değildir. Tanrı bile...

Gözlerini kapa, evreni gör. Gözlerini aç gene evreni gör. Bakmak kafi değil, görmek lazım. Eşyanın hikmetini düşün. Onun varlığının amacının sen olduğunu bil. Sezişini kuvvetlendir. Sezişteki isabetlilik hiçbir duyu kanalında yoktur.

Kelimeler kısırdır, nağmeler sınırlıdır. Sınırsızlık sana ancak seziş kanalı ile gelmektedir. Sezerek gör, sezerek işit, sezerek anla.

İnsanların maddelerinden ruhlarına süzül, oradaki cevheri tanı. Hiç kimseye hor bakma. Başkalarını hor görüyorsan eğer, için paslı, prizman sisli demektir. İçini yont, parlat, kalbinden her türlü şüpheyi at. O zaman evreni kaplayan bu bilinmezlik sislerinin eridiğini, arkasındaki hakikatlerin billurlaştığını, eşyayı ve varlıkları kendi değerlerinde görmeye başladığını anlayacaksın.

Hayattan çağrıldığın zaman bu daveti esefle karşılama. Bunun, senin hakkında hayırlı olduğunu bil. Çünkü bu davet senin tekamülün için bir zorunluluktur. Gideceğin yer, gitmekte olduğun yerden daha basit değildir.

Her hareketin bir tekamüldür. Duraklayışın, hatta zaman zaman gerileyişin bile.

İnsanların topyekünuna bak. Bir kısmı hayatta neşenin peşinde koşarlar. Onlar, içlerinin karanlığında boğuldukları için onu ararlar. Bazıları yalnızlıktan kaçar. Onlar da kendileriyle, kendi vicdanları ile yalnız kalmaktan korkarlar. Bir kısmı boş, bomboş konuşur.

Öyle kimseler vardır ki, yalnız dinlemeyi tercih ederler. Anlamak için.. Etrafını dinler, tabiatı dinler ve nihayet kendini dinler. Dinledikçe anlar, anladıkça öğrenir ve tekamül eder. İnsanları dinle, dinlemeden anlamak mümkün değildir.

İyi anlaşmış insanlar sana hep misaldir. Onlar birbirlerini dinledikleri için anlamışlar ve anlaşmışlardır.

Etrafında her şeyi sev. Her şeyde, herkeste iyi bir taraf bulmaya çalış. En kötü zannettiğin insanda bile en kıymetli cevherin bulunduğunu unutma. İnsanların iyi taraflarını, kendilerinin dahi farkına varamadıkları kıymetleri bir dahi gibi keşfet.

Başkalarının buldukları kıymetlerle yetinme. Cevherler senin anlayış prizmandan geçmedikçe, senin seziş kanalına girip, senin mantık terazinde ayarlanmadıkça yetinme. Ara, hakikatleri ara.

Kendini her an sınava hazırlanan bir öğrenci gibi hisset, senin için. Başkalarına karşı borçlu olduğunu bil, onlar için...

Etrafındakilerin tekamüllerinde vazifeli olduğunu hiçbir zaman aklından çıkarma. Ancak o vakit kemal yollarının o ölçülmez sonsuzluğunda rehbersiz ve yaya kalmış olursun.

Etrafınızdakileri görünüz. İnsanlarla anlaşmaya çalışınız. Bütün insanları duyup anlayamazsanız, insanım demeye ne hakkınız vardır?

İnsanları seviniz. Siz de bir insansınız. İnsanlara acıyınız. Siz de her türlü şefkate ve himayeye muhtaçsınız. İnsanları hoş görünüz. Siz de kusurlarla dolusunuz. İnsanlara yardım edin. Siz de çok şeyler bekliyorsunuz. Dinlere hürmet ediniz; onlar, yüzyıllar boyunca yapılan tekamülün insanlığa sağladığı en yüksek realitelerdir.

Bilgi, sevgi halinde kendini göstermiş, sevgiden hizmet vazifesi ve idraki filizlenmiş ve filiz, saygı ve hürmet çiçekleriyle süslenmiştir. Ne mutlu o varlığa ki, bin bir meşakkatle, sevgi halesiyle sarılı hürmet çiçekleriyle bezenmiş hizmet çiçeklerine sahiptir. Ne mutlu o varlığa ki, bin bir meşakkatle yetiştirdiği o çiçekleri buket buket, onu koklamak isteyenlere büyük bir sevinç ve tevazu ile sunmayı kendisine vazife edinmiştir...

Anlatılmak istenen şeyler daima kendi varlığımıza olan inancımızı, güvencimizi yüksek düzeyde tutmak, kendi vicdanımızı iyi kontrolden geçirip hayatlarımıza yeni bir şekil vermektir. Özellikle bilmiş olduğumuz hakikatleri insanlara yardımlar şeklinde vermek suretiyle hizmetten kaçınmamak gerekir. İnsanlara yaptığınız en küçük bir yardımın ise çok büyük değeri vardır.

Hiçbir karşılık beklemeden, hatta fark etmelerine bile mahal bırakmadan, bu şekilde organize bir tarzda, sistematik olarak insanlara, hiçbir şey beklemeden bir görev anlayışı içerisinde varlık sevgisi, Tanrı sevgisi içerisinde hareket etmek suretiyle bunları yerine getirmenin icaplarını düşünmek ve gerçekleştirmek gerekir

 

 

Bilgi Hakkında

Varlık: Kadri

Tarih 26/10 1948

Derleyen: Dr. Bedri Ruhselman

Çok gergin bir yaydan çıkan ok, yayın gerginliği nispetinde uzakta bulunan hedefe doğru hız alır. Okun kirişini gerecek kol ne kadar kuvvetli olursa, ok da o kadar uzağa gider. Ama, tam hedefine isabet etmesi için bilgiye ihtiyaç vardır. Yani, bilgi ve kudret müşterek çalışırsa, o zaman istenilen gayenin gerçekleşmesi mümkün olur. Kudretler diğerleri üzerine tesir yaparak onlardan alacakları ile artarak daha ziyade kudretlenirler ve daha büyük önem kazanırlar. Kudreti azalan bir makine, yeni bir devre içinde enerjisini birkaç misli artırmak suretiyle daha büyük bir kudret haline geçerek daha müsait sahalarda faaliyetler gösterir. Şu halde her insan, kendisinde mevcut olan kudretlerin azalmaya yüz tuttuğunu hissedince, onları takviye edici vasıtalara müracaat etmekle yükümlüdür. Yalnız, insanlardaki enerji kolay kolay azalmaz. Bu hususta lüzumlu bilgiye sahip olmayanların bu noksan bilgileri yüzünden kudretlerini iyi kullanamamaları, onları böyle bir durumla karşılaştırabilir. Böyle hallerde insanlar kendi kudretlerini daha başka kudretler üzerinde temerküz ettirerek onlardan da istifade etmeleri ve kuvvetlenmeleri lazımdır. Yani, bir işe girişen bir insan onda esaslı bir muvaffakiyet elde edemiyorsa, o iş için kendi kudreti kafi gelmiyor demektir. O zaman o, kendisinden daha kuvvetli olanlardan yardım ister. Onların bu yardımlarıyla belirli bir mesafe katettikten sonra, kazandığı hızdan faydalanarak, kendi kudretine güvenerek yalnız başına da yoluna devam edebilir. İnsanlara tembellik, çalışkanlık, hırçınlık vs. gibi hisler ve kudretler devamlı temaslar neticesinde birbirinden geçebilir. Saridir. Mesela, çok hisli bulunan bir çocuğa daha az kudrette bulunan bir arkadaşı refakat etse ve bunlar senelerce beraber bulunsalar o, kabiliyeti noksan olan arkadaşın bundan istifade temin etmesi muhakkaktır. İyi insanlarla dostluk kuranların iyiliğe, fena kişilerle dostluk kuranların da fenalığa yönelmeleri gibi. Şu halde, eksiklerinizi sizden daha yüksek bulunanların muhitlerinden alacağınız kudretlerle tamamlamanız mümkündür. İşte, çok eski zamanlardan beri insanların toplu hayatlarda yaşamak ihtiyacı da bundan ileri gelmiştir. Bu sayede, kabiliyetsiz görünen, kudretlerini göstermeyen bazı şahıslar, uzun ve devamlı bir çalışma, yakın ve kuvvetli bir arkadaşlık neticesinde mühim başarılar elde edecek liyakate ermişlerdir. Tek başına iş yapmaya teşebbüs edecek olanların, o iş için lüzumlu olan bütün kudretlerinin yeter derecede olması şarttır. Aksi halde onlar yarı yolda kalmaya mahkûmdurlar. Bunun için daha kuvvetli olanların meclislerine devam etmek, onlardan hız almak icap eder.

Civarınızda böyle kaynaklara her zaman tesadüf edersiniz. Onlar işlenmemiş birer madendirler. Kendilerinde böyle bir kudretin mevcudiyetini de hissetmezler. Siz deştikçe onların ışıldayan kudretleri sizin cevherinize eklenecek birer ışıktır. Çok insanla konuşmak, çok insan sevmek demek budur. Hem onlara yardım elini uzatmak, hem de onlardan size eklenecek kıymetlerden istifadeyi temin etmektir. Bunları yapmak güç olmakla beraber, bu yoldan istifadeyi öğrendikten sonra bu iş kolaylaşır. Her insan grubunun kendine uyan bir muhiti vardır. Bir menfaat duygusu taşımadan yükselmek ve etrafın istifadesi için toplanıp konuşmak ve düşünmek için bugün dünyanızda kaç kişi çalışıyor? Ve böyle bir muhite nerede tesadüf ettiniz? Herkesin, başkasını yalnız maddi ve şahsi menfaatini temin için aramaktan hali kalmamıştır. Yalnız bilgi ve doğrulukla faziletli bir maksat güden insanların meclisleridir ki, kendilerinden çıkan kudretleri, başkalarından çıkanlarla birleştirerek yeni kıymetler meydana getirirler. İşte bazen, o kirişi daha kuvvetle gerebilmek için birkaç kişinin birlikte asıldığını tasavvur ediniz. Bunu çeken ellerin de bir bilgi kaynağına dayandığını farz ediniz. O zaman okunuz çok uzaklara ve istenilen yere ulaşır. Hayatın kısalığı içinde ilmin bıraktığı eserler, o kısalıkla bir ahenk teşkil etmelidir. Ne olursa olsun, hangi bahse dair bulunursa bulunsun, insan varlığı üzerinde eser bırakan her bilgi, hayatın ebediyeti içinde neticelerini gösterir. Çok şey bilmek, az zamanda çok şey öğrenmek senelerin tasarrufuna imkan verir ki, bunun da çok büyük manaları vardır. Bilgiyi yükseltmek için hiçbir yorgunluk duymadan fedakarlıklarda bulunmak lazım.

 

 

http://evreninsirlari.net/sayilar/s105/s7_files/image009.jpg

 

 

Her Şeyi Kucaklayan Sevgi

 

Dr. Carl Nowotny

 

Gerçekten iyi bir düzeye erişmek istiyorsak bunun temeli sevgidir, her varlığı kucaklayan sevgi. Dünya hayatında bilinen sevgi değil, çünkü bu can ve ruhtan gelmemekte, sadece fiziki bir olaydan kaynaklanmaktadır ve bu özelliği, şehvani arzuları dolayısıyla, ilahi aşkla hiçbir ilgisi yoktur. İlahi aşkla bir arada olduğu takdirde dünyasal sevgi mükemmeliyettir, iki insanın bir olması idealidir.

Benim bahsettiğim sevgi, tüm var oluşun temelinde bulunan sevgi, iyiliğin, yardımseverliğin özüdür. Dünya hayatında olsun, öte alemde olsun her davranışın, her vazifenin rehber ışığıdır.

Bu bakımdan bu dünya ile öte alem arasında tam bir uygunluk mevcuttur. Tek ayrılık burada gerçekten iyi bir davranışın herkesin görüşüne açık olması, yani maskelenememesi veya olduğundan başka türlü görülmemesidir. Dünyada iyi diye bilinen pek çok insan gerçekte iyi olmaktan uzaktır. Sırf gurur ve kendine şöhret edinme arzusu onu iyi denilen bir iş yapmaya itmiştir. Çoğu zaman iyi hareketin altında yatan bir ince hesap vardır. Ancak dünya üstü yasalara göre bu davranışlar iyi değildir. Gönülden gelen gerçek iyi davranışlar bunların yerini alıncaya kadar hiçbir değer taşımazlar.

Sonuç olarak, eğer bir doktor bir hastayı iyileştirecekse ve tam bir başarıya ulaşmak istiyorsa bu kişi için en yüce yasalar, tedavisinde bencillikten uzak, sevgi prensibine göre bir yol tutmasını gerekli kılar. Böyle bir sevgi karşılıksız kalmaz, iyi işlerin ödüllendirilmesi uzun sürmez. Tabii bu, doktor ücret almaktan vazgeçsin demek değildir. Yaptığı işten dolayı hakkını isteyecektir, ama gerçekten iyi bir insansa ücretini hastanın mali durumuna göre ayarlayacaktır. Bunu tartışmamıza gerek yoktur. İyi bir insana bunun öğretilmesi gerekmez. Hemcinsleri için duyduğu sevgi doğru olanı yaptığını ona hissettirir.

Aynı şekilde, doktor sevgiyi tedavisinde temel almalı, hastasını sevgi yoluna yönlendirmeye gayret etmelidir. Tüm kabalıkları, tüm nefretleri, tüm kötü niyetleri ondan uzaklaştırmalı, daha doğrusu, ona hayatını sevgi üzerine kurma yolunu açmalıdır.

Elbette bu kolay bir vazife değildir. Böyle bir yolda rehberliği kabul edecek uyumlu ve mutlu kaç iyi insan bulunabilir? Yine de, inanın bana, tek gerçek ve doğru yol budur.

Yaradan evrenin kaderini sadece sevgiyle yönlendirir.

Ruhsal varlıktan doğruca gelen dış ve iç tesirler vardır. Dış tesirler geniş ölçüde bilinmektedir. Aslında bunların tesiri çoğu zaman gerçekte olduğundan farklı yorumlanır. Doğrusu, insan beyni hangi tesirlerin kendisine zarar verdiğini ve hangilerinin yardım ettiğini bildiği takdirde bu pek önemli değildir.

Hepsini bir bir anlatmayı değil, pozitif anlamda canın kendi iyiliği için nasıl etkilenebileceğini belirtmeyi tercih ediyorum. Temel kavram sevgidir; kadınla erkek arasında, bilimsel görüşe göre evlilikle zirveye ulaşacak sevgi değil. Hayır. Saf, zihni düşünce, yardımseverlik, dostluk anlamında ve yarattığı diğer pozitif niteliklerden ne varsa kapsamına alan sevgi.

 

GERÇEĞİ NASIL BULURUZ?

 

En yüce bilgelik ve her şeyi kucaklayan sevgi ile.

Bilgelik sadece bilgi ve öğrenim değildir. O, bütün bilgilerin özüdür, ruh varlığı ve canın hatadan uzak sonsuz birlikteliğidir. Bilgelik yeryüzünde farklı bir anlam taşır. Bizim için bilge kişi sonsuz iyilik ve sevgisiyle her şeyi bilen ve anlayan bir kimsedir.

İnsan sevgi ve bilgeliği temel alarak ruhunu geliştirmeye çalışıyorsa yol uzun ve meşakkatlidir, aynı zamanda büyük hazlarla doludur. Meşakkatli tekamül yolunun insana teselli veren tarafı da budur.

Ruh varlığımız adım adım yükselmek ve daha açık görebilmek amacıyla çok çaba harcamak zorundadır.

Bunun sadece bir bilgi meselesi olduğu zannedilmesin, yani sık sık bahsettiğim ilişkiler hakkındaki bilgi değil. Bu, Yüce ve aşkın bir amaçtır. Bu amaca sadece, üstün bilgiyle donatılmış, her şeyi kucaklayan sevgi yaklaştırır. Biz bir kere sevgiden söz ettik, ama o hiç bitmeyecek bir konudur. Dünyadaki ‘sevgi’ sözcüğünün neredeyse doğru bir karşılık olmadığını söyleyeceğim. Ben buna sonsuz uyum demeyi tercih ederim.

İki insan evlilik bağı ile bir araya geldiğinde, bu olayın sonuçlarının, sorumluluklarının ve mutluluğunun tamamen bilincinde olmalıdır. İşte eğitimin buradan başlaması gerekiyor.

Ne kadar az insan bunu düşünür, bu bağın -evliliğin- gerçekten ne anlama geldiğini idrak eder. Evlilik önemli bir taahhüttür. Her yönden, her şeyi kucaklayan sevgi ile güçlendirilmeye değer. Bedensel aşk evliliğin en az önem taşıyan bir yönüdür, ama genellikle dosdoğru ön plana çıkarılmış, onun daha yüksek anlamını yok etmiştir.

Maddi hayatta düşünce ve hareketlerinizde daima şu gerçeğin bilincinde olunuz: Sevgi ile, her şeyi kucaklayan bir sevgi ile her şeyi yönetip yol gösteren bir Kaadir-i Mutlak vardır. Bu bilgiye sadık kalarak ve şükran duyarak kendinizi iyilik içinde yaşamak ve davranmakla yükümlü hissedin ve daha yüksek bir gelişim düzeyine erişme yolunda en derin arzunuzu gerçekleştirin.

Adalet sisteminde bu bakış açısına doğru bir geçiş dönemi beklenirken, aynı şekilde çocuk yetiştirmekte de bu temel düşünceye eğitimde yer verilmelidir. Cezalandırarak değil, sadece sevgi, büyük bir sabır ve hoşgörülü bir anlayışla ana babasına ve öğretmenlerine emanet edilmiş çocuğun veya genç insanın psişesine nüfuz ederek onu pozitif gelişmeye sevkedip yönlendirmeyi temel alan düşünceden söz ediyorum.

Ben sadece şöyle bir hassasiyeti ifade etmek istiyorum: Bütün insanlar sevgi ve iyiliğe karşılık verirler, onlarda şükran ve pişmanlık duygusu uyandırır. Cezalandırma ve insan toplumundan ayırma, yapmış oldukları uygunsuz işten de daha fazla onları alçaltır.

Bir anne çocuğunun ağlamasını işitip iç güdüleriyle onu üzen veya acı veren şeyin ne olduğunu, ağlamasının gerçek mi yoksa aldatmaca mı olduğunu düşündüğünde sevgi dolu şefkatle onu rahatlatıp sakinleştirmeye çalışmasının gerekli olduğunu hissedecektir.

Hepimiz biliriz ki, aile çevresinin içinde veya dışında olsun, insanlarla iletişim kurmak çok sabır ister. Bu sabrı hiçbir zaman kaybetmemeyi öğrenmeliyiz, çünkü kendimizi sabırsızlığa, öfkeye ve hatta ilgisizliğe kaptırdığımız anda öğrenmeye çalıştığımız şeyi asla bilip tanıyamayacağız.

Ana babalar yavrularına sabırla muamele etmek için özen gösterdikleri anda kendilerinin veya daima tenkitçi davranan diğer aile bireylerinin hoşuna giden şeyleri yapıp yapmamaları için emir ve cezalarla onlara baskı yapmaktan vazgeçeceklerdir.

İnsanlar büyüdükleri zaman bile anlayış görmek isterler. Evlilikte, mesleklerinde ve günlük hayatlarında buna ihtiyaç duyarlar. Sevgi dolu bir ilişkiyi sürdüren insanlar karşısındakinin hareket tarzı için daima bir sebep bulacaklardır.

 

SEVGİ OLMADIKÇA ANLAYIŞ OLMAZ

 

Daima bir mazeret ve bağışlama sebebi bulacaklardır. Sevgi olmadıkça anlayış olmaz. Sevgi, evlilik eşleri veya aile bireyleri arasında olduğundan çok daha kapsamlı bir duygudur. Aslında ben sevgi dolu şefkat ifadesini tercih ediyorum. Bu, kesinlikle şart olmayan, ama memnuniyetle ve zevkle yapılan bir davranışa yol açan bir tavrın özelliğini anlatıyor. Böyle davranışlar doğaldır, çünkü insana zahmet, fedakarlık veya bir masrafa mal olmaz.

İyilik ve sevgi dolu şefkat arasında küçük bir fark vardır, ama onu düşündüğümüz biçimde ele alınınca bir önem taşımaz. Ana babalar çocuklarını sadece sevmekle kalmamalı onlara karşı gerçekten iyi olmalıdırlar. Ve bu demektir ki bu işin sorumluluğu ve icapları ne olursa olsun ellerinden gelen her şeyi yapmalıdırlar.

Ruhsal gelişim düzeyinin dünyasal anlamda bilgi alanında gelişme olan entellektüel gelişme ile aynı şey olmadığını da kaydedelim. Tekamül, ruhsal varlığın gelişmesidir ve kalıcıdır; her şeyi kucaklayan sevgi ile bilgi ve aklın uzlaşmasıdır.

Vermek, sadece eşya yani madde kapsamında düşünülmemeli. Madde gayet ufak bir kısmıdır. Az gelişmiş milletlere yapılan yardımların tamamen boşa gittiği dikkat çekiyor. Bu milletler yardım kapsamında verilenleri kendileri kazanmamışlardır, onları kazanacak durumda değillerdir. Bu şeyleri elde etmeleri için onlara çalışma fırsatı verin. Bunu şükranla karşılayacaklardır. Ruhsal anlamda böyle bir yardım binlerce kez hasat edilecek bir tohumdur.

Mesele eşyanın kullanılması, tüketilmesi yani yok olması değildir. Bunlar sadece daha fazlasını isteme arzusu uyandırır. Onların değeri hakkında, onların elde edilmesinde harcanan sevgi ve vazife duygusu hakkında bir yargıya varılmasına sebep olmaz.

Yol göstermek, öğretmek, ruhsal rehberlik yapmak, toplum içinde çalışan ve toplum için yaşamak isteyen insanların vazifesidir. Emir ve yasaklarla değil, her şeyi kucaklayan sevgi ile, hatta sonuçta maddi anlamda başarısızlık riski bulunsa da anlayış ve bağışlayıcılıkla.

Ötealemdeki bir ruhsal varlığın olgunluğu, daha önce anlattığım gibi, sadece bilgisiyle değil, bilgelik ve uyum demek olan her varlığı kucaklayan sevgisiyle birlikte bilgisi açısından değerlendirilebilir.

Barış, huzur ve tekamül etmek istiyorsanız tutacağınız yol sevgi yoludur.

İlk önce düşüncelerinizi kontrol altında tutmasını öğrenmeli ve kendinize sadece iyilik, doğruluk, dürüstlük ve her varlığı kucaklayan sevginin faaliyet ve amaçlarınızda temel prensip olacağı bir dünya kurmalısınız.

Saf kalbin ve insan kardeşlerine karşı duyduğun sevgi, iyi insanlar için örnektir, ama sevgini yanlış kişilere verirsen incinebilirsin.

Eğer insan kardeşlerinize yardım etmek istiyorsanız, bilimsel bir eğitim görmüş olmanız şart değildir. Gerek duyulan özellikler her şeyi kucaklayan sevgi ile kendini eğitme, anlayış ve bağışlayıcılıktır.

Pozitif, kendinden emin düşüncelerle ve başkalarına karşı aktif sevgiyle harici düşmanlara karşı koyabileceklerini çocuklarınıza öğretiniz. Kalıcı sonuçlar almak için daha gidilecek uzun bir yol vardır. Hata yapmış olanlar bundan böyle derslerini alacaklardır; sonunda karanlık güçler üzerinde zafer kazanılacaktır. Başlamak için asla vakit geç değildir.

Olgunluk tam bir kendini adama ve iyi niyet ister. Başlıca unsuru bilgi değil, bilgeliktir, her şeyi kucaklayan sevgi ile birlikte olan bilginin özüdür. Bu kavramları açıklığa kavuşturmamız gerekmektedir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sevginin Yüce Enerjisi

 

Silver Birch

 

Kainatta bir büyük güç var ki ne laboratuvarlarda incelenebilmiş, ne kimyasal maddelerle, ne de bistüri ile tespit edilebilmiştir. Bununla beraber o, o kadar gerçektir ki, ölçülüp, biçilip, tartılabilen bütün diğer güçleri aşıp geçer.”

Silver Birch, sevgi enerjisinden bahsediyor. “Sevgi” diye devam ediyor, “ölümsüzdür, çünkü Büyük Ruh’un parçasıdır, hayatın yaratıcı ruhunun, hayata şekil vermiş olan kuvvetin bir kısmıdır. Ve her nerede sevgi varsa, onun bağıyla gönül hoşluğu içinde bağlanmış olanlar, yollarına dikilecek bütün engellere ve açmazlara rağmen birbirlerini bulacaklardır.”

Önce, açık olalım: Hakiki sevgi diğerkamca bir sevgidir; kendisi için bir şey arayıp gözetmeyen bir sevgidir ve o, en yüksek şeklinde bütün insanlığı kucaklayan bir sevgidir. “Ben bütün insanları seviyorum.” sözünü içten inanarak söylemedikçe siz gelişmiş bir ruh sayılmazsınız.

Bu, ideal bir durumdur ve dünyanız bu durumda olmaktan henüz çok uzaktadır. Fakat sevgi vardır.

Sevgi varsa eğer -korkarım şimdi söylediğim çelişki gibi gelecek- o daima karşılık görür. Şefkat, yakınlık, bağlılık, hizmet arzusu, analık içgüdüsü gibi hisler sevgi zannedilebilir. Fakat hakiki sevgi her erkeğe ve her kadına, yüryüzünde olsun veya ruh aleminde olsun, bir kere geldi mi tam gelir ve o daima karşılıklıdır. Bizim dünyamızda bu konu bir problem yaratmaz, zamanın dolgunluğu içinde her fert kendi varlığının diğer yarısını bulur.”

“Sevgi birçok şekiller alır, sempati üzerine kurulmuş arkadaşlıktan tutun da nefsi hakkında her türlü düşünceden sıyrılmış, her imkan bulduğu yerde hizmet edebilmekten başka bir şey aramayan yüceliklere kadar sonsuz halleri vardır.” “Sevgi, dünyanızda yanlış kullanılmış bir kelimedir. Sevgi kelimesini kullananlar çoğu zaman asla onu kastetmiyorlar. Bazı içgüdülerin tatmini söz konusu olduğu zaman duyuların faaliyeti yanlışlıkla sevgi zannediliyor. Fakat sevgi, benim anladığıma göre ruhun, ilahi yaratıcısıyla beraberliğini fark ettiği zaman, bunu ifadelendirmek için hareket eden, davranan kısmıdır.”

En büyük sevgi, hiçbir bencillik izi taşımayan kişinin kendisine tatmin sağlayacak herhangi bir fiil peşinde koşmadığı bir sevgidir. Bu en yüksek görünümüyle insan sevgisidir. Bu, insanlığı yükseltmeyi arzulayan, zayıfı destekleyen, hayattan elde edebilecekleri güzelliklerden mahrum bırakan menfaatlerle mücadele etmek isteyen herkese bağışlanan, bırakılan, emanet edilen ruhtur.

Kendi memleketlerinde olsun, yabancı ülkelerde olsun, diğerkamca amaçlarla, insanların hayat seviyelerini yükseltmek, onları içlerindeki sonsuz potansiyelden haberdar etmek için çalışıp didinen herkes o büyük sevgiyi içinde taşımaktadır.

Bir de sevginin en aşağı bir şekli var; sınırlı, sadece cazibe duyduğu kimseleri korumak ve sadece onlara yardım etmek isteyen ve yabancılara karşı hiçbir merhamet, acıma, sempati ve şefkat hissi duymayan sevgi. İlahi sevgi kainatı kaplar. O sevgi kainatın gidişini şekillendirmiş, onun tekamül yolunu düzenlemiştir. O sevgi İlahi Rahmet‘in bir kısmıdır. VE İŞTE YİNE O SEVGİDİR Kİ GELİŞMİŞ VARLIKLARI, TEKAMÜLLERİ BOYUNCA LİYAKAT KAZANDIKLARI TÜRLÜ NİMETLERİ KENARA KOYUP DA YALNIZ MUHTAÇ OLANLARA HİZMET EDEBİLMEK İÇİN, SİZİN SOĞUK, KURŞUNI, SEVİMSİZ DÜNYANIZA DÖNMEYE YÖNLENDİRİYOR.”

 

Öte Alemden Gelen Bilgiler adlı kitaptan derlenmiştir.

 

 

http://evreninsirlari.net/sayilar/s105/s7_files/image010.jpg

 

Ölüm Bir Son Değildir

 

Silver Birch

 

İnsan yaşamının, verilen son nefesle bir kandil gibi söndüğünü, fiziksel ölümün "son" anlamına geldiğini sanan ya da ileri sürenler ne kadar yanılıyorlar. Spiritüalistlerin bildiği gibi insanın yeryüzündeki yaşamı, insan varlığının çok küçük bir bölümünden başka bir şey değildir. Aşağıda okuyacağınız pasajlar Silver Birch isimli bedensiz varlığın tebliğlerinden hazırlanmış olan Gerçeğin Tohumu isimli kitabın içinden sadece ölüm ile ilgili pasajların baştan sona alınarak derlenmesinden oluşturulmuştur.

" Ruhsal alemdeki yaşamın gerçek olduğunu ve tarih boyunca binlerce kez kanıtlandığı gibi, ölü denilenlerin dünyaya tekrar geldiğine inanıyoruz, bu iddiamızı destekleyecek çok sayıdaki kanıt da mevcuttur.

Ruhsal tebliğler ölülerin haberleşebildiğini, kendi özelliklerini ve anılarını tekrar elde edebildiklerini, düşünen, zeki varlıklar olduklarını, arkalarında bıraktıkları şeylerle ilgilendiklerini, fiziksel sınırlamaların ötesine geçtiklerinde daha geniş bir perspektif kazandıklarını kanıtlamaktadır.

Ölüş biçiminin ruh aleminde herhangi bir etkisi var mıdır? Ecel ile ölümde ruh alemine katılmak daha mı kolaydır? Eğer dünyadaki herkesin bilgisi olsaydı ve ilahi yasalara uygun biçimde yaşasaydı, ölüm biçimi dediğimiz işlem basitleşir ve hiç acı çekmeden gerçekleşirdi. Ayrıca fizik beden öldükten sonra, ruhsal bedene, herhangi bir alışma dönemi gereksiz olurdu. Ama ne yazık ki bunlar gerçekleşmiyor.

Öte aleme geçmek üzere dünyayı terk edenlerin büyük bir çoğunluğu kaderlerinden, kendi yapılarından ve ruhsal gerçeklerin özelliğinden büyük ölçüde habersiz. Ayrıca zamanları dolmadan öte aleme geçen çok, ama pek çok varlık bulunur. Bunlar olgunlaşmadan ağaçtan düşen meyvelere benzer. Bu durumdaki meyvelerin tadı bilindiği gibi pek güzel değildir.

Meyve olgunlaştığında kendiliğinden düşer. Ruh olgunlaştığında ise fizik bedenden doğal bir biçimde, kendiliğinden ayrılır. Öte aleme zamansız geçen ruhsal varlıklar ise alışma gerçekleşene kadar hami varlıklar tarafından korunur ve yardım görürler.

Tüm sonsuzluklar boyunca bizi ilahi kaynağa bağlayan bağları kimse çözemez. Yaşarken ya da ölüm dediğimiz şeyde, bizi ondan ayırabilecek hiçbir şey yoktur. Sahip olduğumuz katılımlar nedeniyle bizler tüm bilgeliklerin, tüm sevgilerin, tüm tebliğlerin ve bilgilerin ilahi kaynağına sürekli olarak ulaşabiliriz.

Ölmüş olanlar onlara gönderdiğiniz düşünce ve duaların şuurunda mıdırlar ve onlara gönderdiğiniz sevgi gücünü (işleri sırasında) kullanabilirler mi?

Bu, varlıkların aralarındaki sevgi ya da muhabbet yakınlığına bağlıdır. Ama tüm samimi düşünce ve duaların, tüm görev arzularının ifade edildiği kişiye doğru kanat açtığı büyük ölçüde bir gerçektir ve onlara yardımcı olur.

Dünyaya tebliğlerle verilmeye çalışılan bilginin büyük bir nedeni; yaşamın ölümle sona ermediğini, ıstırap çeken, başarısızlıklara uğrayan herkese kendini kurtarma fırsatı verildiğini, hüsranların yol açtığı gözyaşlarına ulaşabilecek şeylerin bilgisiyle silindiğini, dünyamızı zenginleştirmeyi isteyip bunu başaramayan herkesin hırslarını, insanlığın gelişimine katabileceğini göstermektir.

Hayat ölümle sona ermez. ‘SON’ kelimesi canlılar kitabında görülmez. Çünkü sadece beden sona ermiştir. Hayat devam eder. Ve yaşam öyküsü, dünyada yaşayanların sahip olduğu kavramlardan daha yüce bir güzellik, zenginlik ve ihtişam sahneleri arasında sürer ve gelişir.

Meyvelerin daha olgunlaşmadan ağaçtan düşmesi kötü bir şeydir ama telafiler söz konusudur. Sevgi ve yaşam sonsuzdur; ruhları olgunlaşmadan fiziksel bedenlerini terk edenler gelişimlerini başka yerlerde tamamlayabilirler.

Tabutun ötesinde de bir yaşam vardır. 'ÖLÜ' olarak adlandırdığınız varlıklar da yaşamlarını sürdürür. Dünyaya dönebilirler ve dönerler de. Ama dönmeleri son anlamına gelmez. Niçin yaşamlarını sürdürürler? Yaşamlarını sürdürmelerinin anlamı nedir? Ölümden sonra başladıkları yeni yaşam şekli üzerinde dünyadaki yaşamlarının etkisi nedir? Bu iki varlık durumu arasındaki ilişkiler nedir? Ölüm kapılarını geçtikten sonra başlarından neler geçer? Yaptıkları, söyledikleri ya da düşündükleri şeyler kendilerine yararlı olur mu?

Bu dünyadan gelip geçerken öğrendikleri dersler nelerdir? Tüm maddi varlıklarını arkalarında bıraktıkları zaman neler olur? Bu kanıtların din, bilim, politika, ekonomi, sanat, uluslararası ilişkiler, ırk sorunları üzerinde etkisi nelerdir? Evet, hepsi etkilenir, çünkü yeni bilgiler, çağlar boyunca acı içindeki bir insanlığı üzen eski sorunlara yeni bir ışık getirmektedir.”

 

 

Ruhsal Tebliğlerden İnsan Sevgisi

 

Silver Birch

 

En büyük sevgi, hiçbir bencillik izi taşımayan kişinin kendisine tatmin sağlayacak herhangi bir fiil peşinde koşmadığı bir sevgidir. Bu en yüksek görünümüyle insan sevgisidir. Bu, insanlığı yükseltmeyi arzulayan, zayıfı destekleyen, hayattan elde edebilecekleri güzelliklerden mahrum bırakan çıkarlarla mücadele etmek isteyen herkese bağışlanan, bırakılan, emanet edilen ruhtur.

 

İnsanların hayat seviyelerini yükseltmek, onları içlerindeki sonsuz potansiyelden haberdar etmek için çalışıp didinen herkes, o büyük sevgiyi içinde taşımaktadır.

 

Bir de sevginin en aşağı bir şekli var; sınırlı, sadece cazibe duyduğu kimseleri korumak ve sadece onlara yardım etmek isteyen ve yabancılara karşı hiçbir merhamet, acıma, sempati ve şefkat hissi duymayan sevgi. İlahi sevgi evreni kaplar. O sevgi evrenin gidişini şekillendirmiş, onun gelişim yolunu düzenlemiştir. O sevgi Yüce İyiliğin bir kısmıdır.

 

Ve işte o sevgidir ki, gelişmiş varlıkları, gelişimleri boyunca liyakat kazandıkları türlü nimetleri kenara koyup da yalnız muhtaç olanlara hizmet edebilmek için, sizin soğuk, kurşuni, sevimsiz dünyanıza dönmeye yönlendiriyor.

 

Sonbaharsız ve kışsız, ilkbahar veya yaz olamazdı, nefret olmasaydı sevgi olamazdı. Bütün bunlar aynı madalyonun yüzleridir. Siz nefreti sevgiye dönüştürebilirseniz, karanlığın içine ışık getirebilirsiniz. Çeşitlilik içindeki olayları yaşayarak, dünya hayatında olgunlaşırsınız. Varlığın her gününde aynı seviyede yaşamış olsaydınız yol alamazdınız.

 

Sevgi kendisinin olanı bilir; sevgi asla yenilmez ve yüzüstü bırakmaz; sevgi dünyadaki en büyük gücün birleştirdiklerine neyin en gerekli olduğunu her zaman bilir.

 

Ruhsal gelişmenin nitelikleri şefkattir, merhamettir, sevgidir.

 

Siz ruhsal gerçeklere dayanan prensipleri uygulamak zorundasınız. Aslını bulması gereken, hakim olması gereken ruhtur. Dünyanızda bulunanların hepsi ruhu esas alarak yaşadığı, ruhsal kanunları uyguladığı zaman ne savaşlarınız, ne nefretleriniz, ne hastalıklarınız olacak, çünkü o zaman birbirinizi gerçekten sevecek ve birbirinize hizmet etmek isteyeceksiniz.

 

http://evreninsirlari.net/sayilar/s105/s7_files/image011.jpg

 

Dar Kapı

 

Albert Pauchard

 

Albert Pauchard (1878-1934) tüm hayatı boyunca ruhsal konularla ilgilenmiş ve bir dönem Cenevre Ruhsal Araştırmalar Derneği’nin başkanlığını yapmıştır. Ölümünden kısa bir süre sonra 1935 yılında bir medyom vasıtasıyla kız kardeşi Antoinette Pauchard ile temasa geçmiş ve ötealemde yaşadıkları hakkında tebliğler vermeye başlamıştır. Bu tebliğler üç kitap halinde yayınlanmış olup, ülkemizde de Ruh ve Madde Yayınları tarafından “Ruhsal Alemin Sonsuz İmkanları” ve “Sevinç ve Güzellik Alemleri-Kader Bilmecesi” isimleriyle yayınlanmıştır. Aşağıda okuyacağınız tebliğ, “Ruhsal Alemin Sonsuz İmkanları” adlı kitaptan alınmıştır.

 

SİZİ ilgilendireceğini sandığım bir olay anlatacağım. Bu, eskiden tanıdığım iyi bir kadının hikayesi:

Her zaman “insanlığa yardım” etmekle meşguldü.

Nasıl!

Onunla burada karşılaştığımda mutsuz görünüyordu. Ona acımıştım. Sorularıma karşılık olarak, bana Cennet Kapısından bahsetmeye başladı. Kapının çok dar olduğunu söyledi. İnliyor gibiydi.

“O halde durumunuz cennetlik değildir,” dedim.

Bana, ölümünden hemen sonra cennete gireceğini umduğunu söyledi.

“Peki, oraya girmenizi engelleyen nedir?” diye sordum. Zira o, cennet denilince, sınırlanmış, belli bir yeri anlıyordu.

“Kapı çok dar! Gelin benimle, bunu siz de göreceksiniz,” dedi.

Bunun üzerine birlikte gittik. Bir zaman sonra, muhteşem bir tapınağa giden geniş mermerden yapılmış bir merdivene ulaştık. Merdiveni çıktı. Ben de peşinden çıktım.

“Bu tapınakta ne işiniz var?” dedim.

Zira ona kiliseye gitmek için değil, cennetini görmek için eşlik etmiştim. Bana şaşkın şaşkın baktı:

“Nasıl! Buranın cennetin girişi olduğunu bilmiyor musunuz?” dedi.

Onu hayal kırıklığına uğratmamak için bir şey söylemedim. Biraz sonra giriş kapısının altındaydık. Geçit, anlattığı kadar dar değildi. Birlikte girdik. Henüz meşhur kapıya varmadığımızı anladım. Bu kapı yapının öbür ucunda idi. Kapının üzerinde, altın yaldızlı harflerle ve Fransızca olarak şöyle yazılıydı: GÖKLERİN MELEKÛTUNA GİRİŞ (?)...

Bu iyi kadın, her bir eline çok büyük -çok büyük diyorum- birer valiz aldı. Ve elindekileri bir an bile bırakmadan, inatla kapıdan içeri girmeye çalıştı. Tabii ki girmesi imkansızdı.

“Cennette bunlara ihtiyacın olacak mı?” diye sordum. Yarı şaşırmış, yarı gücenmiş bana dönerek:

“Ama bayım, bunlar yaptığım iyi şeyler,” dedi.

İtiraf etmeliyim ki, bu zihin saflığı karşısında şaşırdım kaldım. Ne yapmalıydım?

Onu, kocaman valizlerinden birinin üstünde cesareti kırılmış bir durumda oturmuş olarak bırakıp gittim.

Gördüğüm gibi, yapılan iyilikler bile cennete girmek için korkunç birer engel olabiliyorlar.

Görüyorum ki, bu hikaye ruhunuzu karartmadı. Haklısınız. Burada nükte var. Sonsuz imkanlar alemidir burası. Söz konusu tapınağın, bu iyi kişinin ve aynı anlayıştaki diğerlerinin tahayyülüyle oluşmuş bir şekil olduğunu söylemek gereksiz.

Dar kapı; tanımadığı rehber varlığının ona bu şekilde verdiği sembolik bir dersti.

Anlamak kolaydı.

İnanılmaz ama gerçek; buradaki hayat, zengin ve ilginçtir...

 

 

 

 

 

 

İyi ve Kötü

 

Halil Cibran

 

İçinizdeki iyiden bahsedebilirim, fakat kötüden bahsedemem. Çünki kötülük, kendi açlığı ve susuzluğu yüzünden işkence çeken iyiden başka nedir?

Çünkü "iyi" aç kalınca, karanlık mağaralarda da gıda arar ve susuz kalınca, pis suları da içer!

İçinizle dışınız bir olunca, muhakkaktır ki iyisiniz.

Fakat bu birlik kalkınca, kötü değilsiniz.

Çünki içinde birlik ve beraberlik bulunmayan ev, harami yatağı değildir. Yalnız düzenini kaybetmiş bir evdir.

Dümensiz bir gemi, tehlikeli adalar arasında, serseri serseri dolaşabilir, fakat denizin dibine batmayabilir.

Siz, içinizden verdiğiniz zaman, iyisiniz.

Fakat şahsınız namına fayda aradığınız zaman kötü değilsiniz.

Fayda için uğraştığınız zaman toprağa bağlı olan ve onun sinesinde beslenen bir kökten ibaretsiniz.

Muhakkak ki meyve köke bakarak, "Benim gibi olgunlaş ve bütünleş ve bütün varlığını ver!" diyemez.

Çünki vermek, meyve için bir ihtiyaçtır. Nasıl ki almak da kökün ihtiyacıdır.

Söz söylerken tam uyanık isen iyisin.

Fakat dilin manasız şeyler kekelediği zaman uyuyorsan kötü değilsin!

Bazen birtakım aksak sözler bile kuvvetsiz bir dile kuvvet verir.

Hedefine doğru sağlam ve cesur adımlarla yürüdüğün zaman iyisin, fakat topallaya topallaya yürüdüğün zaman kötü değilsin!

Çünki topallamak da insanı geri götürmez.

Fakat sağlam adımlı ve süratli olan kimseler, topalların karşısında topallamayı nezaket saymamalı!

Sen nice nice bakımlardan iyisin. Ve iyi olmadığın zaman da kötü değilsin.

Tereddüt içindesin ve tembelsin.

Ne yazık ki, ceylanlar, kaplumbağalara sürat öğretemiyorlar.

İyiliğiniz dev nefsinize olan özleyişinizdedir. Ve bu özleyiş hepinizde vardır.

Fakat bu özleyiş, bazılarında, dağ kenarlarının sırlarını ve ormanın nağmelerini taşıyarak bütün kuvvetiyle denize akan bir sel gibidir.

Bazılarınız da, köşelerde ve dönemeçlerde kendini kaybeden ve denize akmadan önce duraklayan bir küçük ırmak gibidir.

Fakat içinizde özleyişi kuvvetli olan, özleyişi zayıf olana, "Sen ne için durgunsun ve neden duraklıyorsun?" demesin.

Çünki hakikaten iyi olan kimse çıplağa bakarak, "Esvapların nerede?" yurtsuza bakarak, "Evinize ne oldu?" demez.

 

 

 

 

 

 

Ruh Maddenin Efendisidir

 

Kemal Yolcusu Tebliğleri’nden

 

“Ruh, irade ve iktidarı sayesinde intibak ettiği alemlerin

kanun ve icaplarına uyarak bilgi ve tatbikat için her istediği zaman

plan tanzim ederek bedenlenebilen şuurlu bir varlıktır.”

 

Ruhun insan zaviyesinden yeryüzünü tetkikine ait bir misal verilirse ruh-madde münasebeti daha iyi izah edilmiş olur. Evvela, yeryüzünde enkarne olacak bir varlık neyi inceleyeceğini tespit eder, mesela zalim bir insanın yine o insan zaviyesinden haletiruhiyesini tetkik edecektir. Bunun için evvela kadın veya erkek olarak bir bedene kadar vermesi lazımdır. Bu kararı verdikten sonra seçeceği insan bedenini ise yine bir insandan dünyaya gelmesi icap eder. Bu, yeryüzünün zaruri kanunlarındandır. O halde burada tetkikat yapacak varlık kendisinin insan olarak dünyaya gelmesi için bir ortam arar. Bu ortamı kendi zalim planlarının tatbikine elverişli bir sahadan seçer, daha sonra onu dünyaya nakledecek olan ana-baba ruhunun da bu işe razı olması lazımdır. Bu varlık ruh alemindeyken her iki ruhun da fikrini almış ve onları ikna etmiş bulunacaktır.

Fakat bu ana ve baba olmayı kabul eden varlıklar, çocuğun dünyaya geleceği zaman birbirlerine uzak bulunabilirler, yine insan olarak da birbirlerini tanımayabilirler. Bu takdirde dünyaya inecek varlık kendi mukadderat planını, icap ediyorsa bu iki varlığın (ana-baba) birbirlerine yaklaşmalarını kolaylaştıracak mahiyette tanzime mecburdur.

Keza bu ana-baba ruhun tekamül planlarına engel olmadan onların planlarına girmesi, onları yollarından aksatmaması, bilakis tekamüllerini kolaylaştıracak mahiyette onlara yaklaşması lazımdır. Hazırlanan planlarda karşılıklı menfaatler görüşülecektir. Plan hazırlandığı zaman bunlar eksik olursa veya bir tarafın menfaati ötekine galip bulunursa enkarne olmalarına müsaade edilmez. Hulasa bir varlık kendi planını tahakkuk ettirebilmek için bunun üzerindeki engellerin bütününü başkalarının yoluna koymamak şartıyla kaldırmaya mecburdur. Artık bu kimsenin dünaya gelmesinde hiçbir mahzur kalmadığını düşünelim. Belli zamanda yola çıkacaktır, fakat iş bununla da bitmiş olmuyor. Dünyada kimlerle karşılaşacak, -insan düşüncesine göre- kimlerle iyi veya kötü münasebet tesis edecek ve hangi topluluğa girecek ise o muhitteki varlıkların bedenden ayrılmaları esnasında onlarla istişare etmesi, münasebette bulunması ve rızalarını alması ve bu kararın yüksek varlıklar tarafından tasvip edilmesi şarttır. Çünkü her varlık kendisiyle -her ne şekilde olursa olsun- bu münasebeti kabul etmiş olmayabilir. Arzu alınmadan, fikir sorulmadan, böyle gelişigüzel bir mukadderat planı tanzim edilmez. Çünkü tatbikinde bir adaletsizliğe yer vermemek için yüksek ve alakalı varlıklar müdahale ederek planın geri alınması, tadilini veya büsbütün değiştirilmesini emrederler. Başka deyişle dünya seyahatine çıkacak varlığın pasaportunu iyi tanzim etmiş olması ve her alakalı memura göstermesi lazımdır...”

“...Ruh, mukadderat planını hazırladıktan sonra, onu seçeceği bedene tatbik etmesi lazımdır. Beden ana rahmine intikal ederken plan da tatbik sahasına çıkmış bulunur...”

 

RUHUN MADDE İLE UYUMU ve İNSANIN OLUŞUMU

 

Bu uyumun mahiyeti hakkında bir fikir verebilmek için yine maddi bir misal seçmek zarureti hasıl olacak.

Mesela: Bir elektrik düşününüz. Bir kısım ışık, projektör vasıtasıyla bir ekran üzerine aksettiriliyor. Eğer ekran cilalı değilse bunun tesiri altında kalacak ve yutma yeteneğine göre bu ışığın bir kısmını bünyesine alacaktır. aldığı ışık, ışık kanunlarına göre kendine has bazı tezahürlerde bulunarak nev’inin hususiyetlerini ekran içinde tebarüz ettirmeye çalışacaktır. Fakat bu aksettiriş de madde açısından mümkün olabildiğine göre ışık tamamıyla serbest bulunamayacak, ancak imkan nispetinde ekrana aksettiği için soyut bir safiyet ve kabiliyetini gösteremeyecektir. Melekelerinin bir kısmını ana rahminde insan olmaya namzet bulunan et yığınının üzerine çevirecek, yığın canlanmaya başlayacak ve içine aldığı ruh melekelerinin derecesine göre de şahsiyet arz edecektir. Bu şahsiyet soyut ruhun hakiki şahsiyeti ile kabili mukayese değildir. Bu kısmi ruh melekelerinin madde ile uyum yapmasından doğan bir şahsiyettir ki görüşü çok bulanık ve maddenin tesiri altındadır. Madde ile sıkı temasta bulunan ruh, artık kainatı madde boyutundan müşahade edebilir.

Madde ona ne kadar imkan vermişse o da kainat hadiselerini onun tesiri altında ve onun müsaadesi nispetinde müşahede edecektir.

Maddeyi çok iyi kullanabilme, maddenin bütün hususiyetlerini öğrenerek maddeyi kendine esir etme iktidarı ise ancak tekamül ile, yani tecrübe ile kabildir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...