Jump to content

Muntazam Masonluk ve İnanç


Ancients

Önerilen Mesajlar

http://conroe748.com/images/bl02.gif

 

 

 

Muntazam Masonluk ve İnanç

 

 

Her Mason, mesleğe adım atmasıyla birlikte, zengin ve kapsamlı bir metafizik kavramlar dünyasına girer. Üstelik bu giriş, entelektüel dü­zeyde kalmaz. Kendisinden bu kavramları “yaşaması” beklenmektedir. Zaten, henüz üyeliğe kabul edilmeden, kendisine “Masonların Tanrıya inanmak zorunda oldukları” söylenmiştir. Gerçi “tanrı” ve “inanç” kavramları yeterince açıklanmamıştır ama olsun. Belirli bir inanca sahip bir insan olarak bu şartı sağladığını düşünmüş ve böyle­ce mesleğe kabul edilmiştir…

 

 

Masonluk yolunda attığı ilk adımla birlikte, karşısına inanç temelli başka unsurlar da çıkar. Mabedin ortasındaki yemin kürsüsünün üze­rinde çeşitli dinlerin kutsal kitapları durmaktadır. Ruhun ölmezliği kavramı sıkça telaffuz edilmekte, hatta ruhun ölmezliğine duyulan inancın Masonluğun olmazsa olmaz şartlarından olduğu söylenmek­tedir. Özetle, mesleğin içeriden görünüşü, dışarıdan görünüşüne göre çok daha metafizik çağrışımlıdır.

 

 

Yeni Mason belki farkında değildir ama bu durum son derece doğaldır. Zira Mason kimliğinin en önemli bileşenlerinden bir tanesi olan inisiyasyon, insanoğlunun varoluşa dair temel sorulara cevap arayışının bir ürünüdür. Dolayısıyla, Masonluğu metafizik kavramlardan arın­dırarak ele almak imkânsızdır. Bir başka deyişle, insanoğlunun bu arayış sürecindeki kazanımlarının Mason mabedinin ayrılmaz parça­ları olması hiç de şaşırtıcı değildir.

 

 

Meseleyi somutlaştıracak olursak, “Masonlukta inanç” denildiği za­man akla gelen kavramları üç sınıfta ele alabiliriz.

 

 

(i) Tanrı ve din

 

 

(ii) Kutsal kitaplar

 

 

(iii) Ruhun ölmezliği

 

 

Masonluk çatısı altında karşımıza çıkan bütün metafizik kavramları bu üç sınıftan bir tanesine dâhil edebiliriz. Bu üç sınıfın her biri de Masonluğun vazgeçilmez unsurlarındandır. Burada önemli olan, bu unsurların Masonluk içerisindeki yeri ve işlevinin doğru tespi­tidir.

 

 

Bugün Türk Masonluğuna baktığımızda, bu tespite yönelik çok sayıda çalışma bulmak mümkündür. Bu çalışmaların ulaştıkları sonuçlar, her zaman birbiriyle örtüşmemektedir. Hatta öyle ki, Masonluğun inanç konusundaki tavrının, birbiriyle çelişen ifadelerle tanımlandığı da varittir.

 

 

Bunun sağlıklı bir durum olduğunu düşünmüyorum. Masonluğun bir hürriyet kurumu olduğunu bütün kalbimle benimsiyorum. “Hür bir Locada hür bir Mason” ifadesini mesleki çalışmalarımın rehberi ola­rak görüyorum. İnisiyasyon temelli bir kurum olan Masonlukta yo­rum hürriyetinin vazgeçilmez bir şart olduğunu biliyorum. Yine de, Masonluğun inanç konusundaki tavrına dair birbiriyle çelişen yakla­şımların varlığını sağlıklı bulmuyorum. Açıkçası içinde bulunduğu­muz durumun, hürriyet temelli bir kurumdaki yorum zenginliğinin getirdiği çeşitliliğin değil, Masonluğun temel belgelerinin ve mevcut uygulamalarının yeterince incelenmemesinden kaynaklanan bir kav­ram kargaşasının sonucu olduğunu düşünüyorum. Zira söz konusu çe­lişki, Masonluğun kimliğine, hedefleri ve yöntemleri itibarıyla nasıl bir kurum olduğuna dairdir. Bu çelişki, Mason olarak bulunduğumuz yere dairdir. Masonluk elbette ki bir yorum sanatıdır ama Masonlu­ğun ne olduğu yoruma tabi olamaz. Masonlukla ilgili her türlü ve sı­nırsız yorum, Masonluğun temel değerlerinin belirlenmesinden sonra gelmelidir.

 

 

Bu ifadeyle talep edilen, bireyleri bağlayan doktriner bir yapı değil, Masonluğun üzerine oturduğu zeminin sınırlarının yani landmarklarının tespitidir. Böyle bir tespit, Masonların hürriyetlerini kısıtlamak bir yana, Masonluğun bir hürriyet kurumu olmasının teminatıdır. Zi­ra bir kurumun kimliğinin temel unsurlarının belirsizliği kaos olduğu gibi, nerede olduğunu bilmeyen insanların da hürriyetinden söz etmek mümkün değildir.

 

 

Bu çalışma, inanca dair unsurların Masonluktaki yeri ve işlevinin be­lirlenmesi sorusuna bir cevap getirmeyi hedeflemektedir. Bu hedefe ulaşmak,

 

 

(i) Tanrı ve din kavramlarının

 

 

(ii) Kutsal kitapların

 

 

(iii) Ruhun ölmezliği kavramının

 

 

Masonluktaki yeri ve işlevini incelemekle mümkündür. Şüphesiz, din kavramının Masonluktaki yerine dair bir soruya getirilecek cevapla, kutsal kitapların ya da ruhun ölmezliği kavramının Masonluktaki ye­rine dair soruya verilecek cevap birbirinden bağımsız değildir. Dolayı­sıyla, yukarıdaki üç maddeye, bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşılmalıdır.

 

 

Bu çerçevede, literatürde iki ana yaklaşım görüyoruz. Bunlardan bir tanesi, Masonluktaki inanca dair unsurlara semavi dinler perspekti­finden bakar. Buna göre, inanılması gereken tanrı, teist bir bakış açısının ürünüdür. Mason, semavi dinlerden bir tanesine mensup ol­mak zorundadır. Kutsal kitapları Masonlukta bu kadar özel kılan, vahiy ürünü olmalarıdır. Onun için içerikleri de önemlidir. Masonlar da yeminlerini inandıkları kutsal kitap üzerine ederler. Böyle olunca, ruhun ölmezliği kavramı da, doğal olarak, semavi dinlerin “öldükten sonraki hayata inanç” ve “cennet-cehennem” kavramları çerçevesinde görülmelidir.

 

 

İkinci yaklaşım, Masonluktaki inanca dair unsurları materyalizmin reddi perspektifinden görür. Buna göre, Masonun Tanrıya hatta daha da genel bir ifadeyle bir yüce varlığa inanması yeter. Bu yüce varlığın ortak bir tanım ya da tasvirinin yapılması beklenmez. Masonun da, semavi ya da değil, herhangi bir dine mensup olması gerekmez. Kutsal kitaplar, Masonluktaki bu inanç şartının sembolü olduklarından do­layı bu kadar özeldirler. Yemin onların içeriği değil, sembolize ettikle­ri değerlerin üzerine edilir. Vahiy ürünü olup olmadıklarına inanç her Masonun özel meselesidir, Masonluğu ilgilendirmez. Aynı öldükten sonraki hayata duyulan inanç gibi… Ruhun ölmezliği kavramının Masonluktaki özel yeri, Masonluğun vazgeçilmez unsurlarından bir ta­nesi olan süreklilik fikrinin sembolü olmasından kaynaklanmakta­dır.

 

 

Bugün Türkiye Büyük Locası bünyesindeki görüş ve uygulamalarda her iki yaklaşımdan da izler bulmak mümkündür. Hatta ritüelimizde bile, her iki yaklaşımı da haklı çıkartabilecek ifadeler mevcuttur. O halde genelinde Masonluk, özelinde Türk Masonluğu için bunlar­dan hangisi doğrudur? Ya da bu konuda bir doğrudan bahsedebilmek mümkün müdür? Veya bu yaklaşımlardan hangisi Masonluğun gele­neksel değerlerine ve/veya inisiyasyonun yöntemlerine daha yakın­dır?

 

 

Bu çalışma bu ve benzeri sorulara bir cevap arama çabasıdır. Mason­luktaki inanç unsurlarını, kişisel yorumları elden geldiğince dâhil et­meksizin, Masonluğun geleneksel değerleri, mevcut belgeleri ve vaki uygulamalarından yola çıkarak, olabildiğince objektif bir zeminde kalmak suretiyle değerlendirmeyi hedeflemektedir. Bu vesileyle hatırlatmak isterim ki, Masonlukla inanç kavramını hiçbir şekilde ilişkilendirmeyen anlayışlar da vardır. Bu çalışma, Masonluğu, “munta­zam Masonluk” olarak da adlandırılan, Masonlukta inancı şart koşan Geleneksel Masonluk anlayışının bakış açısından görmektedir. Dola­yısıyla yapılması gereken ilk iş, Muntazam Masonluğun tanımlanmasıdır.

 

 

“Muntazam Masonluk” Nedir?

 

 

Masonluğun operatif halden spekülatif hale dönüşmesinin dönüm noktalarından bir tanesi olan 24 Temmuz 1717 tarihinde, Londra’da çalışmakta olan dört Loca bir araya gelmişler ve merkezî bir otorite al­tında örgütlenerek dünyada ilk defa bir büyük locayı kurmuşlardır. Kurulan örgüte Londra Büyük Locası adı verilmiş ve büyük üstatlığa Anthony Sayer seçilmiştir.

 

 

Akla gelen ilk soru bu yeni örgütün ne gibi kurallara tabi olacağıydı. Operatif Masonluk döneminde her Loca bağımsız olarak çalışırdı ama tüm Locaların ortaklaşa benimsedikleri birtakım geleneksel kurallar vardı. İngiltere Büyük Locası kurulduktan sonra, oturup yeni bir tü­zük hazırlamaktansa, Operatif Masonluk dönemine ait belgelere ula­şıp eski gelenek ve kuralların tespitine ve bu sayede bu yeni oluşumun kaide ve tüzüklerinin kaleme alınmasına çalışılmıştır.

 

 

Bu işle görevlendirilen James Anderson, bugün Masonluğun Anderson Anayasası olarak da bilinen “Hür ve Kabul Edilmiş Masonların Eski ve Muhterem Kardeşlik Cemiyetinin Nizamları” başlıklı metni kaleme almıştır. Bu metin üç ana bölümden oluşur. İlk bölüm Mason­luk tarihine ayrılmıştır. İkinci bölümün iki kısmı vardır. Bunlardan il­ki Hür Masonların yükümlülüklerini düzenler, ikincisi bir Localar Genel Tüzüğüdür. Üçüncü bölümde ise birtakım masonik şarkılar ve bunların notaları vardır.

 

 

1723 senesinde yayınlanan Anderson Anayasasının Hür Masonların yükümlülüklerini düzenleyen kısmı, Masonluğun geleneksel değerle­rini tespit eden bir metin olarak, Masonlukta özel bir yere sahiptir.

 

 

Dikkat edilirse, Spekülatif Masonluğun 1717 senesindeki doğuşu ve Anderson Anayasasının 1723 senesinde yayınlanmasıyla başlayan dönemde “Muntazam Masonluk” diye bir kavram yoktur. Zira, zaten Masonluk denince anlaşılan, Anderson Anayasasındaki ilkeler üzeri­ne kurulu Geleneksel Masonluktur. Avrupa’nın çeşitli yerlerinde kurulmuş büyük locaların hepsi, Anderson Anayasasına riayet ettikle­rini söylemektedirler. Gerçi “Anderson Anayasasına riayet etmek” ifadesiyle neyin kastedildiği çok açık değildir ama olsun. Bütün bu bü­yük locaların yaklaşımları birbirine yakındır. En azından hiçbirinin Masonluğu uygulayış biçimi, bir diğerini rahatsız etmemektedir. Ta ki 1877 senesine kadar…

 

 

O yıl, Fransa’daki büyük loca olan Fransa Büyük Doğusu, tanrıya inanç şartının vicdan özgürlüğüyle çeliştiği gerekçesiyle, Evrenin Ulu Mimarı kavramını ritüel ve tüzüklerinden çıkartır, İngiltere Birleşik Büyük Locası bu durumu kabul edilemez bulur ve Fransa Büyük Do­ğusu ile olan ilişkilerini keser. Geleneksel Masonluk anlayışını savu­nan diğer büyük localar da bu kararı takip ederler.

 

 

Bu gelişme Masonluktaki ilk önemli kalıcı ayrılıktır. Fransa Büyük Doğusunun İngiltere Birleşik Büyük Locası tarafından dışlanmasıy­la birlikte Fransa’da geleneksel ilkeleri benimseyen yeni bir büyük lo­ca elbette ki kurulmuştur. Ne var ki bu olaydan sonra, “Masonluğun geleneksel ilkelerinin günün şartlarına göre yorumlanması” fikri yaygınlaşmış ve Masonluk var olduğu her yerde geleneksel ilkelere riayet eden ve etmeyen olarak ikiye ayrılmıştır. Artık Masonik literatürde “Muntazam Masonluk” diye bir kavram vardır.

 

 

Burada dikkati çeken bir husus, geleneksel çizgiden ayrılan büyük lo­caların da Anderson Anayasasını benimseme iddiasını sürdürmeleri­dir. Sadece, bu metni artık başka biçimde -kendi ifadeleriyle günün şartlarına uygun olarak- yorumladıklarını söylemektedirler. Dolayısıyla, ister geleneksel çizgiyi benimsesin, isterse de bu çizgiden ayrılmış olsun, Mason büyük locaları için “Anderson Anayasasını benim­semek” ortak bir tavırdır. Aralarındaki farkı yaratan, bu ifadeden ne anladıklarıdır.

 

 

Anderson Anayasasının içerdiği mesaja dair farklı yorumların varlığı çok doğaldır. Zira Hür Masonların yükümlülüklerini düzenleyen kıs­mı muğlâk ifadeler içermektedir. Üstelik birbirinden çok farklı konu­ları ele aldığından, içerdiği ifadelerin önem sırası da açık değildir. Ay­nı metin, bir yandan Masonun sahip olması gereken inanç hakkında söz söylerken, diğer yandan loca toplantılarından sonra geç saatlere kadar içki içilmemesi gerektiği gibi konulara bile değinmektedir. Bu kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan, üstelik de muğlâk ifadeler içeren bir metne, tarihin akışı içerisinde çok farklı yorumlar getirilmiş olma­sında şaşılacak bir şey yoktur. Ne var ki bu farklı yorumlar birbiriyle uzlaşamayacak uygulamalara yol açmış ve neticede Geleneksel Ma­sonluğu benimseyen büyük localar, “Anderson Anayasasını benimse­mek” ifadesinin ne manaya geldiğini, yoruma imkân tanımayan bir kesinlikle ortaya koyma yolunu seçmişlerdir.

 

 

Bu yaklaşımın ilk ve en önemli örneği, İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın 4 Eylül 1929 tarihinde yayınladığı “Büyük Locaları Tanımak için Temel İlkeler” beyannamesidir. Bu beyanname, Masonluğun te­mel ilkelerinin İngiltere Birleşik Büyük Locasının penceresinden ilânıdır. Esasen, İngiltere Birleşik Büyük Locasının 1929 beyannamesiyle yaptığı, Anderson Anayasasının içerdiği çeşitli ifadeler ara­sında hangilerinin Geleneksel Masonluğun temel değerlerini temsil ettiğini ön plâna çıkartmak ve kurum olarak “Anderson Anayasasına riayet etmek” ifadesinden ne anladığını açık biçimde ortaya koymak­tır.

 

 

İngiltere Birleşik Büyük Locası, 1929 senesinden sonra, Masonluğun temel ilkelerine dair başka beyannameler de yayınlamıştır. Netice­de “Muntazam Masonluk” deyince, Anderson Anayasasına, İngiltere Birleşik Büyük Locasının 1929 ve takip eden beyannamelerinde yo­rumladığı biçimde riayet eden Mason kuruluşlarını anlıyoruz.

 

 

Konumuz için çok önemli bir belge olan 1929 beyannamesini elbetteki bütün detaylarıyla ele alacağız. Ancak evvela Spekülatif Masonluğun kuruluş yıllarına gidelim ve Anderson Anayasası etrafında gelişen tartışmalara bir bakalım.

 

 

Anderson Anayasası ve İnanç

 

 

1723 senesinde ilk baskısı yapılan Anderson Anayasasının ele aldığı­mız konuyu ilgilendiren kısmı, Hür Masonun yükümlülüklerini dü­zenleyen ikinci bölümünde yer alan ve Masonun inancına dair şartları ortaya koyan, “Tanrı ve Dine dair” başlıklı birinci maddedir. Evvelâ metnin ne dediğini görelim:

 

 

“I. Tanrı ve Dine dair

 

 

Bir Mason, sıfatının gereği, ahlâk yasasına uymak zorundadır ve eğer Sanat’ı doğru anlıyorsa, hiçbir zaman budala bir tanrıtanımaz ya da dinsiz bir liberten olmaz. Fakat eski zamanlarda Masonlar, her ülke­de, o ülkenin ya da ulusun dininden, bu her ne idiyse, olmak yükümlülüğündeydiler; şimdi ise, özel kanıları kendilerine bırakılarak, bütün insanların mutabık oldukları dinden olmaları yeterli görülmektedir; bu da, onları ayırdeden sıfat ve kanaatleri ne olursa olsun, iyi ve doğru veya onurlu ve dürüst insanlar olmaktır. Böylece Masonluk, aksi tak­dirde birbirlerinden ebediyen uzakta kalacak kişilerin arasında bir birlik merkezi, hakiki dostluğun kazandırılmasında bir vesile olur.

 

 

Masonluğun kapılarını Tanrıya inanmak kaydıyla her dinden insana açan bu ifadeler, Masonluğun içinde ciddi tartışmalara yol açmıştır. Bir taraftan mesleği hıristiyan geleneğinin bir parçası olarak gören Masonların rahatsızlığı, diğer taraftan Katolik Kilisesinin 1738 sene­sinde yayınladığı “In Eminenti” fermanıyla Masonluğu aforoz etmesi, İngiltere Büyük Locası üzerinde baskı oluşturmuştur. Bu baskının şiddeti gözardı edilemeyecek bir ölçüye ulaşmış olmalı ki, 1738 senesinde Anderson tarafından yapılan düzeltmelerle bu Anayasanın ikinci baskısı yapılmıştır. Söz konusu madde 1738 Anayasasında aşa­ğıdaki biçimde kaleme alınmıştır:

 

 

“I. Tanrı ve Dine dair

 

 

Bir Mason, sıfatının gereği, gerçek bir Noaşit olarak ahlâk yasasına uymak zorundadır; ve eğer zenaati doğru anlıyorsa, hiçbir zaman bu­dala bir tanrıtanımaz ya da dinsiz bir liberten olmaz ve vicdanına kar­şı hareket etmez. Eski zamanlarda hıristiyan Masonlar, seyahat et­tikleri veya çalıştıkları ülkedeki hıristiyan âdetlerine uymak zorundaydılar. Fakat Masonluk bütün milletlerde, hatta değişik dinlerde bile bulunduğundan, bugün sadece, (özel kanıları her kardeşin kendi­sine bırakılarak), bütün insanların mutabık oldukları dine mensup ol­makla yükümlüdürler. Bu da, onları ayırdeden isimleri, dinleri veya kanaatleri ne olursa olsun, iyi ve doğru, onurlu ve dürüst insanlar ol­maktır. Zira herkesin Nuh’un 3 büyük buyruğunda mutabık olması, locanın harcını korumak için yeterlidir. Böylece Masonluk, onların birliklerinin merkezi ve aksi takdirde birbirlerinden ebediyen uzakta kalacak kişileri uzlaştırmada mutlu bir vasıta olur.

 

 

1738 tarihli metnin 1723 tarihli ilk baskıdan temel farkı, Masonluğa kabul edileceklerde Noaşit olma yani Nuh Peygambere inanma şartı­nı aramasıdır. Bunu, Masonluğun kapılarının semavi dinler geleneğinin dışında kalan insanlara kapatılması biçiminde yorumlamak mümkündür.

 

 

Mesleği hıristiyan geleneğinin bir parçası olarak görenler, 1738 sene­sinde yapılan değişiklikle de tatmin olmamışlardır. Bunlar, İngiltere Büyük Locasının kuruluşundan itibaren bu örgüte katılmayan birta­kım localarla birlikte, 1751 senesinde Eski Masonların Büyük Locası -ya da kısaca Eskiler- adı altında kendi büyük localarını kurmuşlar ve 1764 tarihinde, 1738 Anayasasından yararlanarak, Ahiman Rezon adını verdikleri kendi anayasalarını kaleme almışlardır. Doğal ola­rak Eskiler, Masonluğun gerçek âdetlerini sürdürme iddiasında olup, “Modernler” adını verdikleri İngiltere Büyük Locasının yaklaşımları­nı geleneksel Masonluktan bir sapma olarak görüyorlardı.

 

 

İngiliz Masonluğundaki Eskiler-Modernler ayrılığı kalıcı olmamış, iki büyük loca 1813 senesinde birleşerek İngiltere Birleşik Büyük Locası’nı oluşturmuşlardır. Birleşme öncesinde yapılan anlaşma sonu­cunda, Modernlerin benimsemiş oldukları Anderson Anayasası, bazı maddelerinin gözden geçirilmesi kaydıyla, İngiltere Birleşik Büyük Locasının anayasası olarak kabul edilmiştir. Anderson Anayasası’nın “Tanrı ve Dine dair” maddesi bu çerçevede yeni bir düzeltmeye tabi tutulmuş ve Noaşit olma şartı metinden çıkartılmıştır. 1815 tari­hinde kaleme alınan bu metin şöyledir:

 

 

“I. Tanrı ve Dine dair

 

 

Bir Mason, sıfatının gereği, ahlâk yasasına uymak zorundadır ve eğer Sanat’ı doğru anlıyorsa, hiçbir zaman budala bir tanrıtanımaz ya da dinsiz bir liberten olmaz. O, Tanrının insan gibi görmediğini, tüm in­sanlardan daha iyi anlamak zorundadır. Zira insan dış görünüşe, Tanrı ise kalbe bakar. Bir Mason, bundan dolayı, asla vicdanının emirleri­ne karşı hareket etmemeye özellikle mecburdur. Bir insanın dini ve ibadet biçimi ne olursa olsun, Masonluktan çıkartılamaz. Yeter ki ye­rin ve göğün şanlı mimarına inansın ve ahlâkın kutsal ödevlerini yeri­ne getirsin. Masonlar, kardeşlik sevgisinin sağlam ve güzel bağı için­de, her kanaatten erdemli insanlarla birleşirler; onlara, insanların kusurlarına merhametle bakmaları ve sahip oldukları inancın üstün mükemmelliğini kendi hareketlerinin safiyetiyle göstermeleri öğreti­lir. Böylece Masonluk, iyi ve doğru insanlar arasında bir birlik merke­zi, aksi takdirde birbirlerinden ebediyen uzakta kalacak olanlar ara­sında dostluğun kurulmasında mutlu bir vasıta olur.

 

 

Gerek 1723, gerek 1738, gerekse de 1815 tarihli Anderson Anayasaları’nın teist mi, yoksa deist mi oldukları konusunda epeyce mürekkep harcanmıştır. Açıkçası, sebebine sonsözde değineceğim gibi, Mason­luktaki inanç unsurlarına “teizm-deizm” ikileminden yaklaşmamak gerekir. Öte yandan, Anderson Anayasalarının inanç şartlarını se­mavi dinler açısından değerlendirmek mümkündür. Bu çerçevede, 1723 tarihli metnin, semavi din mensubu olsun ya da olmasın, her tür­lü tanrı inancına sahip insanları Masonluğa kabul ettiğini; 1738 tarih­li olanın ise içerdiği Noaşit olma şartıyla, Masonluğu semavi din men­suplarıyla sınırlı tuttuğunu söyleyebiliriz. 1815 tarihli metnin bunlardan hangisine daha yakın durduğuna dair net bir görüş ortaya koymak kolay değildir. 1815 Anayasası, bir taraftan “Bir insanın dini ve ibadet biçimi ne olursa olsun, Masonluktan çıkartılamaz. Yeter ki yerin ve göğün şanlı mimarına inansın ve ahlâkın kutsal ödevlerini yerine getirsin.” ifadeleriyle Masonluğun kapılarını her inançtan in­sana açarken, diğer taraftan Tanrının insan gibi görmediğini ve kalbe baktığını söyleyerek semavi dinlerin tanrı anlayışıyla örtüşen bir tan­rı tasavvuru içermektedir.

 

 

Çalışmamız açısından önemli olan, 1815 Anayasasının ne dediği de­ğil, muntazam Masonluğun bu anayasadan ne anladığıdır. Yoksa el­bette ki bu metni herkes kendince yorumlayabilir. Zaten öyle de olmuş ve olmaktadır. Ne var ki bu yorumların bazıları bir süre sonra kurum­sal yorumlar haline dönüşmüş ve muntazam Masonluğun uygulama­larına kaynaklık etmiştir. Dikkat edilirse, Anderson Anayasasının metninin ne olması gerektiği yönündeki tartışmalar 1815 senesinde son bulmuş, bundan sonra bir daha metin üzerinde kalem oynatılmamıştır. Buna mukabil geleneksel Masonluğun ilkeleri, Mason kuru­luşlarının yayınladıkları beyannamelerle ortaya konmuştur. Bu be­yannameler daima Anderson Anayasasına atıfla kaleme alınmış ve Anayasanın resmi yorumu olma özelliğini taşımışlardır. Böylece An­derson Anayasasının kendisi bir masonik hukuk metni olmaktan çık­mış, masonik hukuk metinlerine mesnet oluşturan bir tarihi belge, bir temel kaynak haline dönüşmüştür. Bu sağlıklı bir durumdur. Zira bir taraftan anayasa üzerindeki sancılı tartışmalar sona ermiş ve metne değişmez bir hüviyet kazandırılmış, diğer taraftan bu değişmez metne yeni yorumlar getirmek imkânına sahip olmakla Masonluğun donup kalmasının önü kesilmiştir.

 

 

3. İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın 1929 Beyannamesi

 

 

İngiltere Birleşik Büyük Locası, 4 Eylül 1929 tarihinde, Masonluğun temel ilkelerini, dolayısıyla tanıyacağı büyük locaların sağlaması ge­reken şartları ortaya koymak amacıyla, sekiz maddeden oluşan, “Bü­yük Locaları Tanımak için Temel İlkeler” başlıklı bir beyanname ya­yınlamıştır. Bu beyannamenin, Fransa Büyük Doğusunun Evrenin Ulu Mimarı kavramını ritüel ve tüzüklerinden çıkartma kararından elli seneyi aşkın bir süre sonra yayınlanmış olmasının sebebi ayrı bir inceleme konusudur. Biz, bu çalışmada, söz konusu beyannamenin tam metnini gözden geçirecek ve inanca dair maddelerini yorumlaya­cağız. Beyannamenin maddeleri şunlardır:

 

 

1. Menşe intizamı, yani bir büyük locanın tanınmış bir büyük loca ta­rafından yahut en az üç menşei muntazam locanın bir araya gel­mesiyle, usulüne uygun biçimde kurulmuş olması.

 

 

2. Evrenin Ulu Mimarına ve onun vahyedilmiş iradesine inancın üyeliğe kabul için temel nitelik olması.

 

 

3. Tekris edilenlerin, yeminlerini açık olan Kutsal Kanunun Kita­bının üzerine etmeleri ve böylece vicdanlarını yukarıdan gelen va­hiyle bağladıklarını göstermeleri.

 

 

4. Büyük locanın ve locaların üyelerinin yalnızca erkeklerden oluş­ması ve kadınları üye kabul eden localar ya da oluşumlarla hiçbir şekilde masonik ilişki kurulmaması.

 

 

5. Büyük locanın kendi kontrolü altındaki localar üzerinde hüküm­ranlığa sahip olması, yani jüridiksiyonu altındaki sembolik dere­celer (çırak, kalfa ve üstad) üzerinde tek ve tartışmasız bir otorite­ye sahip olan sorumlu, bağımsız ve kendi kendini idare eden bir kurum olması; bu otoritenin bir yüksek şûraya veya bu dereceleri kontrol etmek ya da gözetmek iddiasında olan herhangi bir güce bağlı olmaması ya da bunlarla paylaşılmaması.

 

 

6. Hür Masonluğun üç büyük nurunun (Kutsal Kanunun Kitabı, Gönye ve Pergel) büyük loca ya da ona bağlı locaların çalışmaları esnasında açık bulundurulmaları – bunlar arasında Kutsal Kanu­nun Kitabı başta gelir.

 

 

7. Loca içinde siyaset ve din tartışılmasının kesinlikle men edilmesi.

 

 

8. Mesleğin eski Landmarklarına, örf ve âdetlerine sıkı bir şekilde ri­ayet edilmesi.

 

 

Görüldüğü gibi, 1929 beyannamesinin iki, üç ve altıncı maddeleri, ça­lışmamızda ele aldığımız sorulara cevap getirecek ifadeler içermekte­dir. Eğer, tanrı ve din kavramlarının, kutsal kitapların ve ruhun öl­mezliği kavramının Masonluktaki yeri ve işlevine dair sorduğumuz soruyu bunlara atıfla cevaplandıracak olursak, bu cevabın semavi dinler perspektifinden olacağı açıktır. Zira söz konusu beyanname, vahiy kavramının altını ısrarla çizmekte, böylece, teist bir tanrı tasav­vurunu beraberinde getirmektedir. Böyle olunca, kutsal kitapların Masonluktaki özel yeri de vahyin ürünü olmalarından gelir. Dolayı­sıyla içerikleri de önem kazanır. Zaten söz konusu beyanname de kut­sal kitapların önemini ısrarla vurgulamakta hatta Masonluğun üç bü­yük nurundan bir tanesi olan kutsal kanunun kitabı kavramının, di­ğer iki büyük nur olan gönye ve pergelden önde geldiğini söyleme ihti­yacını hissetmektedir. Bütün bunların sonucunda ulaşılan nokta ise, Masonun semavi bir dine mensup olması gereğidir.

 

 

Dikkat edilirse 1929 beyannamesi, ruhun ölmezliği kavramına değin­memektedir. Zaten bu kavram Anderson Anayasalarında da zikredilmemiştir. Bununla birlikte, beyannamenin ana fikrinin bu kavramı, semavi dinlerin penceresinde görüldüğü biçimiyle içinde barındırdığı­nı söylemek gerçekçidir. Kaldı ki, İngiltere Birleşik Büyük Locası, 1929 beyannamesini takip eden yıllarda yaptığı bazı açıklamalarda, ruhun ölümsüzlüğüne inancın Masonluğa kabul edilmek için şart ol­duğunu söylemiştir.

 

 

Toparlayacak olursak, İngiltere Birleşik Büyük Locası, 1929 tarihli beyannamesiyle Anderson Anayasasına riayet etme kavramından ne anladığını ilân etmiş ve bu anlayışını diğer büyük locaları tanımak için bir şart olarak ortaya koymuştur. Elbette ki İngiltere Birleşik Bü­yük Locasının bu beyannamesi de bir yorumdur. 1815 tarihli Ander­son Anayasasından yola çıkarak böyle bir yoruma nasıl ulaşıldığı çok açık değildir. Bunda, şüphesiz, Masonluğun kaynak metinlerinin salt entelektüel ve inisiyatik bir perspektiften değerlendirilmesinin öte­sinde, dönemin büyük localar arası stratejik ilişkilerinin de etkileri vardır. Ne var ki, beğenelim ya da beğenmeyelim, söz konusu yorum, yapıldığı dönem içerisinde muntazam Masonluğun yaklaşımlarım et­kilemiştir. Tabii bu durum, yapılan bu yorumu beğenmeme hakkımızı elimizden almaz. Esasen, 1815 Anayasasının “Tanrı ve Dine dair” maddesine getirilmiş olan bu yorum, inisiyatik metodolojinin ge­rektirdiği noktanın çok uzağındadır. Zaten onun için de uzun ömürlü olmamıştır.

 

 

1929 Sonrasındaki Gelişmeler

 

 

1929 beyannamesi, ortaya koyduğu inanç şartlarının inisiyasyonun değerleriyle örtüşmüyor olmaları gibi kuramsal sıkıntıların yanı sıra, ciddi birtakım pratik sorunlara da yol açmıştır. Bu pratik sorunlar, Masonluğun evrenselliği ve dünyaya yayılmasıyla ilgilidir: 1929 be­yannamesinin Masonluktaki inanç şartlarını semavi dinler perspek­tifinden ele alan yaklaşımı, Masonluğu Batı dünyasıyla sınırlı tutmuştur. Oysaki üzerinde yaşadığımız kürede, mesela Hindistan’da ve Çin’de, hiç de yabana atılamayacak bir Doğu medeniyeti vardır. Üs­telik bu medeniyetin yerleşik kültürü, inisiyasyona ve sembolizmaya en az Batı’nınki kadar yakındır. Ne var ki mensuplarının sahip olduğu inanç sistemi, 1929 beyannamesinin Mason olacaklara getirdiği inanç şartlarıyla örtüşmemektedir. Zira Doğu dinleri, semavi dinlerin çok dışında bir geleneği temsil etmektedir. Dolayısıyla 1929 beyannamesi gereğince, Doğu dünyasının Masonluk dünyasının dışında kalması gerekmektedir.

 

 

Böyle bir hal, Masonluğun ne hedefleri, ne yöntemi, ne de değerleriyle örtüşür. Bundan dolayıdır ki 1929 beyannamesinin yazıldığı haliyle hayata geçirilmesi mümkün olmamış, ingiltere Birleşik Büyük Locası’nın bazı uygulamaları itibarıyla kağıt üzerinde kalmıştır. Bunun ti­pik örneği, Doğu ülkelerinde kurulmuş olan ve İngiltere Birleşik Büyük Locası tarafından tanınan büyük localardır: 1949 senesinde Tay­van’da kurulan Çin Büyük Locası, 1957 senesinde kurulan Japonya Büyük Locası, 1961 senesinde kurulan Hindistan Büyük Locası mun­tazam Masonluk camiasının saygın birer mensubu olmuşlardır. Oy­saki bu ülkelerde ağırlıklı olan inanç sistemlerinde vahyin yeri olmadığı gibi, içerdikleri tanrı kavramının da semavi dinlerinkiyle uzak­tan yakından ilgisi yoktur. Dolayısıyla, İngiltere Birleşik Büyük Locasının bu ülkelerdeki büyük locaları tanımış olması, kendi yayın­lamış olduğu tanıma ilkeleri beyannamesinin doğrudan ihlâlidir. Bunun çelişkili ve beyannameyi yayınlamış olan kurum açısından sı­kıntılı bir durum olduğu açıktır. Bu durumu telâfi etmek için, yemin kürsüsüne konulabilecek kutsal kitapların listesi yapılmış ve Doğu dinlerine dair olanlar da bu listeye dâhil edilmiştir. Böylece semavi dinler anlamında vahiy kavramı korunamasa bile, en azından Maso­nun kitaplı bir dine mensup olması fikri desteklenmeye çalışılmıştır. Ne var ki geçen zaman içerisinde bu kitapların listesi çok uzamış, yerleşik dinler arasında ayrımcılık yapmak tuhaf olacağından, sema­vi dinlerdeki tanrı kavramına göre neredeyse tanrısız sayılabilecek dinlerin dahi kutsal yazıları bu listeye dâhil edilmiş, bu durum bir­takım zorlama yorumlara yol açmış, neticede ciddi çelişkiler içeren bir noktaya ulaşılmıştır. Buna bir de, hem Batı’da hem Doğuda sayıla­rı gittikçe artan, klâsik tanımıyla vahye ihtiyaç duymayan ve kendisi­ni herhangi bir dine bağlı hissetmeksizin tanrıya inanan aydınların varlığı eklenince, mevcut beyanname ve uygulamalarla işin içinden çıkılamaz hale gelinmiştir.

 

 

Bu durum karşısında, İngiltere Birleşik Büyük Locası, 1989 senesin­de “Hür Masonluğun Dış İlişkileri: İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın diğer masonik örgütlerle olan ilişkileri” başlıklı yeni bir beyan­name yayınlamıştır. 1989 beyannamesinin 1929 tarihli olanından te­mel farkı, inanç şartlarına dair ifadelerindedir. Her şeyden evvel, bu beyanname, vahiy kavramını hiçbir surette dile getirmemektedir. Mason olacakların bir yüce varlığa inanmaları ve yeminlerini de kut­sal kanunun kitabı üzerine etmeleri gerektiğini söylemekle yetin­mektedir. Ayrıca, 1929 beyannamesinde varolan, “kutsal kanunun kitabının gönye ve pergelin önünde geldiği” ifadesi de burada kaldırıl­mıştır.

 

 

1989 beyannamesinin sekiz maddesi aşağıdaki gibidir:

 

 

1. Bir büyük locanın muntazam bir büyük loca tarafından ya da inti­zamları muntazam bir büyük loca tarafından tespit edilmiş en az üç locanın bir araya gelmesiyle kurulmuş olması.

 

 

2. Büyük locanın bağımsız ve kendi kontrolü altındaki localar üzerin­de mutlak otoriteye sahip olması; sembolik dereceleri idare etme yetkisine tek başına sahip olup, bunu herhangi bir diğer masonik örgüt ile paylaşmaması.

 

 

3. Jüridiksiyonu altındaki Masonların erkek olmaları ve kadınları kabul eden localarla hiçbir masonik temasta bulunulmaması

 

 

4. Jüridiksiyonu altındaki Masonların bir yüce varlığa inanmaları.

 

 

5. Jüridiksiyonu altındaki Masonların yeminlerini kutsal kanunun kitabı (yani İncil) ya da kendilerince kutsal addedilen kitap üzeri­ne etmeleri.

 

 

6. Hür Masonluğun üç büyük nurunun (kutsal kanunun kitabı, gönye ve pergel) büyük locaya bağlı locaların çalışmaları esnasında açık bulundurulması;

 

 

7. Localar içinde dinî ve siyasi tartışmalara yer verilmemesi.

 

 

8. Masonluğun eski nizamlarına (eski Landmarklara) ve mesleğin örf ve âdetlerine büyük loca ve kendisine bağlı localar tarafından riayet edilmesi.

 

 

Devamı diğer yorumdadır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bu beyanname, Mason olacaklarda aranan inanç şartlarına ciddi de­ğişiklikler getirmektedir. Esasen, 1989 beyannamesiyle, 1929 beyan­namesinin Masonluktaki inanç şartlarını semavi dinler perspektifin­den ele alışı terk edilmiş, yerini, Masonluktaki inanca dair unsurları materyalizmin reddi perspektifinden gören yaklaşım almıştır. Eğer, tanrı ve din kavramlarının, kutsal kitapların ve ruhun ölmezliği kav­ramının Masonluktaki yeri ve işlevine dair sorduğumuz soruyu 1989 beyannamesine atıfla cevaplandıracak olursak, Masonun tanrıya, hatta daha da genel bir ifadeyle bir yüce varlığa inanması yeter. Bu yüce varlığın ortak bir tanım veya tasvirinin yapılması beklenmez. Masonun da, semavi ya da değil, herhangi bir dine mensup olması ge­rekmez. Başka bir deyişle, Masonluğun inanç kıstasları, mesleğin ka­pılarını sadece ateistlere kapatır.

 

 

Böyle olunca, kutsal kitapların Masonluktaki özel yeri de içeriklerin­den değil, bu inanç şartının sembolü olmalarından gelir. Yemin kürsü­sünün üzerinde çok sayıda kutsal kitap vardır ama sayıları o kadar artmıştır ki, aslında bunların hepsi ortak bir sembol oluşturmaktadır. Onun için Masonlar yeminlerini kutsal kitapların içerikleri üzerine değil, sembolize ettikleri değerlerin üzerine ederler. Bu kitapların va­hiy ürünü olup olmadıklarına inanç, her Masonun özel meselesidir, Masonluğu ilgilendirmez.

 

 

1929 beyannamesinin dahi değinmediği ruhun ölmezliği kavramı, 1989 beyannamesinde elbette ki yoktur. 1989 beyannamesinin genel çizgisini dikkate alacak olursak, İngiltere Birleşik Büyük Locasının bu kavramı bir tanıma şartı olmaktan iyiden iyiye çıkarttığını söyleye­biliriz.

 

 

1989 beyannamesi, kuramın, reddi mümkün olmayan mevcut pratiğe uyarlanmasıdır. Bu uyarlama, Masonluğun özünden taviz verilmesi değil, tersine, Masonluktaki uygulamaların, Masonluğun inisiyatik özünden bir sapma olan 1929 beyannamesini ortadan kaldırmasıdır.

 

 

İnisiyasyon ve İnanç

 

 

Masonlukta en az inanç kadar önemli bir kavram da sorgulamadır. Onun için, muntazam Masonluktaki inanca dair şartları ele aldığımız bu çalışmayı “muntazam Masonluk” ve “inanç” kavramlarını sorgula­madan noktalayamayız.

 

 

Söylediğimiz bütün sözlerden sonra akla gelebilecek ilk soru Mason­lukta intizam kavramına neden bu kadar değer verildiğidir. Eğer inti­zam, büyük locaların kazanacağı bir masonik hukuki statüden ibaret olarak görülürse, bu kavrama verilen önemi anlamak mümkün değil­dir. Oysaki intizam, kuru bir kurallar silsilesi olmanın ötesinde, Ma­sonluğun hedeflerine ulaşmasını sağlayacak birikim ve değerlerinin korunmasının teminatıdır.

 

 

İlk bakışta iddialı görünen bu ifadeyi, Masonluğun kurumsal kimliği çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Spekülatif Masonluk, bir mes­lek örgütü olan operatif Mason localarının, çeşitli inisiyatik kurum­lardan gelen aydınlarla karşılaşmasının bir ürünüdür. Buna paralel olarak, Masonluğun kurumsal kimliği de, Masonluğun mesleki gele­neği ve inisiyatik geleneği olmak üzere iki ayrı bileşene sahiptir. Ma­sonluğun mesleki geleneği, onun Operatif Masonluktan geldiğini ha­tırlatan, bu ruhu bünyesinde yaşattığını hissetmesini sağlayan uygu­lamalar bütünüdür. Bu tanımıyla Masonluğun mesleki geleneğini, Masonluk topluluğunun ortak bir ruhla kuşaktan kuşağa geçirdiği uygulamalar olarak tanımlayabiliriz. Zaten gelenek kelimesinin bu kullanımı, bunun sözlük manasıyla da uyumludur. Oysa ki inisiyatik gelenekle kastedilen bundan çok farklıdır. Burada söz konusu olan birtakım uygulamaların kuşaktan kuşağa geçirilmesi değil, inisiyasyonun yaşayabilmesi için gerekli ortamın sağlanmasıdır.

 

 

Masonluğun kurumsal kimliği, değerleri, hedefleri ve bu hedeflere ulaşmak için kullandığı yöntemleriyle, Masonluğun mesleki ve inisiyatik geleneğinin birlikteliğinden oluşmaktadır. Bugün muntazam Masonluğun esasını teşkil eden uygulamaların hepsi de bu iki bileşen­den en az bir tanesine dâhildir. Bunlardan herhangi bir tanesinden taviz verildiği an, Masonluk inisiyatik kimliğini kaybedecek ya da ken­disini operatif kökenine bağlayan bağlardan bir tanesi kopacaktır. Dolayısıyla Masonlukta intizam, sadece uyulması gereken bir kural­lar listesi ya da kuru bir masonik hukuki statü değil, Masonluğun ta­rihten gelen birikiminin muhafaza edilmesi; inisiyatik geleneğinin altının çizilmesidir. Onun için de başlı başına bir değerdir – Masonluğun inisiyatik kimliğini koruyan, böylece onu zaman ve mekân üstü kılan bir değer.

 

 

Meseleye bu perspektiften bakıldığı zaman, dipnotta sor­muş olduğumuz “muntazam Masonluk kavramı İngiltere Birleşik Bü­yük Locasının tekelinde midir?” sorusunun da cevabı kendiliğinden ortaya çıkar: Elbette ki hayır. Zira İngiltere Birleşik Büyük Locası in­tizamın ilkelerini belirlememiş, sadece kaleme almıştır. Muntazam Masonluk camiasının mensubu olan diğer büyük localar da bu ilkeleri İngiltere Birleşik Büyük Locası tarafından tanınmak için değil, Ma­sonluğun öyle olması gerektiğine inandıkları için benimsemektedir­ler. Bunun aksini düşünmek mümkün olmamalıdır.

 

 

İkinci olarak da inancın Masonlukta neden gerekli olduğunu soraca­ğız. Bu aslında inisiyasyonun hedef ve yöntemleriyle ilgili başlı başına bir inceleme konusudur. Bununla birlikte, inisiyatik sürecin ancak bir plan dâhilinde varolan bir Evrenle anlamlanacağı açıktır. Tesa­düfler eseri varolan bir Evren fikri, inisiyasyonun hem hedefi, hem de yöntemleriyle çelişir. Onun için de, Masonluk, arasına katılacak bi­reylerden belirli bir aşkınlık fikrine, varoluşu ve gelişmesi bir hedefe yönelik olan bir Evren tasavvuruna sahip olmalarını ya da “zar atma­yan bir tanrıya” inanmalarını bekler. Bu tanrı, semavi dinlerin tanım­ladığı tanrı olabileceği gibi, insanın, kendi sonlu varlığının üzerinde gördüğü ve ona bağlı olduğunu hissettiği sonsuz, mutlak ve mükem­mel bir hakikat de olabilir. Bu çerçevede, vahiy kavramına halâ yer ve ihtiyaç vardır. Ne var ki artık bu kavram teolojik bir varsayımla sı­nırlı değildir. Karşımıza, hedefi olan bir Evrende varlığını o hedefe uy­gun olarak sürdüren insanın sezgi yeteneğinin bir ürünü olarak çıkmaktadır. Dolayısıyla, inisiyatik sistemin işlemesi için gereken, 1929 beyannamesinde değil, 1989 beyannamesinde ifadelendirilen inanç şartlarıdır.

 

 

Yeri gelmişken vurgulayalım ki bu çalışmada bahsettiğimiz inanç kıs­tasları Masonluğun inançları değil, üye alma kıstaslarıdır. Zira inisi­yasyonun yöntem olarak metafizik konulardaki tavrı agnostiktir. Bundan dolayı, Masonluk ne bir tanrı tasavvuru getirir, ne de men­suplarına herhangi bir dogmayı zorla kabul ettirir. Tersine, bünyesi­ne aldığı aşkınlık fikrine sahip ya da başka bir deyişle bir yüce varlığa inanan bireylere, her türlü metafizik soruyu kendi vicdanlarında ce­vaplandırmayı öğretir. Bu yolda hiçbir dogmaya, önyargıya, hazır for­müle yer yoktur. Herkes bu yolda kendi vicdanı ile başbaşadır ve soru­larını, aklı ve sezgisi yardımıyla, başkalarının cevaplarını kullanmaksızın, kendi başına çözmek durumundadır. Aksi takdirde Mason­luk hakikati bulmak için bir hazır formül sunuyor, bir dogma getiriyor ya da doktrin öneriyor olurdu ki bu da sembolizmanın ilkeleri, ini­siyasyonun hedefi ve Masonluğun varoluş sebebiyle çelişirdi.

 

 

Masonluğa teizm-deizm ikileminden yaklaşılmaması gereği, Mason­luğun bir tanrı tasavvuru getirmesi fikrinin kabul edilemez olmasın­dan kaynaklanmaktadır. Mesleğimizin inanç şartlarını bu ikilemden değerlendiren çalışmalarda “Masonluk teisttir” ya da “Masonluk deisttir” gibi ifadelere sıkça rastlanmaktadır. “Masonluk teisttir” ifade­siyle “Mason olacakların bir dine mensup olmaları gereğinin kastedildiğini sanıyorum. Bununla birlikte “Masonluk deisttir” ifadesi ba­zen “Mason olacakların bir dine mensup olmama hakkına sahip olduk­ları” bazen de “Masonların deistik bir tanrı anlayışına sahip olmaları gereği” biçiminde kullanılıyor. Bu cins ifadeler, “Masonluğun üye ka­bul ederken koyduğu inanç şartları” ile “Masonluğun inancı” kavram­ları arasındaki karışıklığı arttırmaktadır. Zira “Masonluk teisttir” ifadesi, Masonluğun Evrene müdahale etmeyi sürdüren bir Tanrının varlığını kabul ettiği anlamına gelir. “Masonluk deisttir” deyince de, Masonluğun Evreni yaratmış ama müdahale etmeyen bir Tanrının varlığını kabul ettiği anlaşılır. Şüphesiz bunların her ikisi de doğru değildir çünkü Masonluğun getirdiği herhangi bir tanrı tasavvuru yoktur.

 

 

Pekiyi bütün bunların neticesinde, gelinen noktayı nasıl yorumlaya­biliriz? Bundan sonrası için ne gibi gelişmeler bekleyebiliriz? Bu soru­lara sağlıklı bir cevap vermek için, gelinen noktanın neresi olduğunun iyi tahlil edilmesi gerekir.

 

 

Eğer konuyu yüzeysel bir bakış açısıyla ele alacak olursak, muntazam Masonluktaki inanç şartlarının tarihi süreç içerisindeki bir evrimin­den bahsetmek mümkündür. Oysa ki 1989 beyannamesiyle ulaşı­lan nokta, 1723 Anayasasıyla tespit edilen yerden başka bir şey değil­dir. 1723 Anayasası, yayınlanmasını müteakip, çeşitli dinî baskılarla ana çizgisinden saptırılmış olup, 1929 ile 1989 arasındaki gelişmeler, aslında 1723 Anayasasından olan sapmaların giderilmesinden iba­rettir.

 

 

Bütün bu yaşananlar aslında doğal bir süreçtir. Neticede günümüz Spekülatif Masonluğu, inisiyatik geleneğin, Operatif Masonluk kuru­munda vücut bulmasının bir ürünüdür. Bu vücut bulma insanlık biri­kiminin en nadide eserlerinden birisini doğurmuş olmakla birlikte, kolay bir süreç olmamış, Operatif Masonluğun değerleriyle inisiyatik geleneğin değerleri kimi zaman çatışmışlardır. Esasen, Masonluğun inanç şartları konusunda yaşananlar da, Operatif Masonluğun dinî değerleriyle inisiyatik geleneğin sembolizma kaynaklı değerlerinin mücadelesinin bir sonucudur. 1989 beyannamesi, bu mücadelenin inisiyatik geleneğin zaferiyle sonuçlanmış olduğunun resmî ilânıdır. Mesleğimizin inanç şartlarına dair uygulamalarımız böylece Mason­luğu var eden değerlere dönmüş olduklarına göre, bundan sonra da bu konuda kayda değer bir değişiklik beklememek gerekir.

 

 

Bu vesileyle, dünyadaki uygulamalara dair bahse değer bulduğum bir hususa dikkat çekmek isterim. Bugün, muntazam Masonluk camia­sında Masonluktaki inanç şartlarını hâlâ semavi dinler perspektifin­den gören ve/veya 1989 beyannamesinin tespit ettiği inanç şartlarının üzerine ilâveler getiren obediyanslar mevcuttur. Meselâ, kimi büyük localar, hıristiyan olmayanları üye kabul etmezler. Bu cins yaklaşım­lar, söz konusu büyük locanın benimsediği ritten kaynaklanan Ma­sonluk yorumunun bir sonucudur. 1989 beyannamesi intizamın asga­ri şartlarını oluşturduğu için, bunun üzerine getirilen ilâveler, bunu getiren büyük locanın intizamını bozmamaktadır. Masonik hukuk açısından bu böyle olmakla birlikte, söz konusu büyük locaların, Ma­sonluğun inisiyatik değerlerine diğerlerine göre daha uzak oldukları­nı söylemek mümkündür. Dolayısıyla bundan sonra muntazam Ma­sonluğun inanç şartlarına dair bir değişiklik olacaksa, bunun resmi il­keler zemininde değil, kerameti kendinden menkul ilâve ilkeler geti­ren büyük locaların uygulamalarında olacağını beklemek gerekir.

 

 

Buradan Türk Masonluğu için de çıkartılabilecek bir sonuç vardır el­bette. Türkiye Büyük Locası, farklı kültürlerin ahenkle bir arada ya­şadığı bir toplumun içerisinde yeşermiştir. Geleneksel yaklaşımı, muntazam Masonluk çizgisini, herhangi bir dinsel yaklaşımı ön plâna çıkartmadan uygulamak biçimindedir. Dolayısıyla ona en çok yakı­şan kimlik, muntazam Masonluğun asgari şartları olan 1989 beyan­namesindeki ilkeleri olduğu gibi, üzerine hiçbir ilâve şart ve semavi din çağrışımlı yorum getirmeden benimsemektir. Kaldı ki obediyansımız içerisinde mevcut fiili durum, zaten 1989 beyannamesinin yakla­şımlarının hakim olması biçimindedir. Bu, kurumumuzun geleneksel çizgi ve kimliğinin son derece doğal bir sonucudur. Bu fiili durumun resmileştirilip, ritüel ve tüzüklerimizin de buna göre gözden geçiril­mesinin faydalı olacağını düşünüyorum.

 

 

Bilgi çağında Masonluktan bahsediyoruz sık sık. Masonluk zaten, ta­nımı itibarıyla, içinde bulunduğu her dönemde bilgi çağını temsil etmiştir. İnsanlığın gerçek bilgi çağına girdiği bu yüzyılda, “aksi takdir­de birbirlerinden ebediyen uzakta kalacak kişilerin arasındaki bir bir­lik merkezi” ne her zamankinden çok ihtiyacımız var. Mesleğimiz bize bu imkânı sunuyor. Yeter ki onun geleneksel değerlerine yani inisiyatik bir hürriyet ve kardeşlik kurumu olma özelliğine dört elle sarıla­lım.

 

 

M. Remzi SANVER

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Her okuduğumuz beyannameye inanacaksak . Kardeşlik ,Arkadaşlık ve demokrasi gibi davetlerinin ,Çatılarının altında hep sahte imalat ve spekülasyonlar var . Çoğu bilinçsiz ve Azıda bilinçli olmak üzere hepsi hiyeraşik bir şekilde tepedeki Tek göze hizmet ediyorlar . ( Şahsi düşüncem.)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Her okuduğumuz beyannameye inanacaksak . Kardeşlik ,Arkadaşlık ve demokrasi gibi davetlerinin ,Çatılarının altında hep sahte imalat ve spekülasyonlar var . Çoğu bilinçsiz ve Azıda bilinçli olmak üzere hepsi hiyeraşik bir şekilde tepedeki Tek göze hizmet ediyorlar . ( Şahsi düşüncem.)

 

 

Düşünceni destekleyen argümanlar, delil niteliğinde belgelerin olması gerek. Bu düşüncenin kaynağını sorgularsan, yani ben bu düşünceye nasıl sahip oldum, kaynağı ne bunun diye düşünürsen, eminim ki sağda solda yazılmış bir kaç yazı ve görselden başka bir şey bulamayacaksın. Adamlar 5 tane doğru şey anlatıp arasına kendi yalanlarını sıkıştırıyorlar. Adamlar gelip ''masonlar kötüdür, şöyledir, böyledir'' demiyorlar. ''Böyle bir kişi var. Şu şu kötülükleri yapmış. Gördüğün gibi şu zulümleri yapmış ha bu arada bir de masonmuş kendisi'' diyerek araya sıkıştırıp masonları da kötülüyorlar. Halbuki ne söyledikleri adamların ne olayların masonlukla yakından uzaktan alakası yok.

 

Göz diyorsun. Göz ne? Gözün tanımını kim yapıyor? Masonluk diyor ki: 'Göz, kişinin kendi yorumlamasına bırakılmış bir simgedir. Kimisi onu Tanrı'nın gözü olarak ele alır ve inanır, kimisi kendisini her zaman izlemesi ve yanlış davranışlardan kaçınması gerektiğini hatırlatması amacıyla o gözü ele alır' O halde gözün ne ilgisi var kötüyle iyiyle? Yani şöyle düşün; İslamda Allah'a özgü bir simge var diyelim. Müslümanlar diyor ki: 'Bu simge bizim için Allah'ı temsil eder' tıpkı kabe gibi. Başkası da diyor ki: 'Hayır o simge şeytanı temsil ediyor!' o halde bütün müslümanlar şeytana mı tapıyor oldu?

 

Yani tarih boyunca sırf kendi menfaat ve çıkarları için, dini, inancı kullanıp milleti dogmalarla yöneten insanlara karşı/rakip, ''masonluk'' oluşumunu kötülemeleri, masonluğu kötü yapmaz. Masonluk bir dernek. Kayıtları, üyeleri her ülkede dernekler kuruluna bildirilen, yasal bir kurum. Bu yasallık içerisinde yaptıkları işlere, şahıslara bakıyorsun ( geçmişten günümüze ) başarılı insanlar, bilim insanları, gelileo, newton gibi dahiler, mozart gibi müzisyenler bulunuyor. Sonra internete giriyorsun ve birisi çıkıp diyor ki 'Şu şu insan masondur! masonlar kötüdür! göze, şeytana hizmet eder!'

 

Kusura bakmayın ancak, bu tarz şeylere inanmak, sadece sorgulamayan 'cahil' insanların MEZİYETidir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Masonluğun tarihini araştırman yeterli, 1.abdülhamite nasıl hayrına ve iyiliğine borç para veriyoruz diyerekten borç verip ,Sonrasında osmanlıyı parmağında oynatan mali krize sokan Sonra içeride terakki partisini kuran bu adamlar değil midir . ? . Bunların hepsi politika , Politikanın italyanca manası Çok yüz demek zaten adı üstünde . Sevr antlaşması delegelerinde mason olduklarını kabul eden terakki partisi üyelerinin yaptıkları konuşmaları ve ingiltere ile olan gizli antlaşmalarını bir araştır bakalım dostum . Atatürk neden kapattırdı türkiye cumhuriyetindeki mason localarını acaba ve sonrasında atatürk aleyhine dinciler kışkırtıldı sürekli . Madalyonun öbür yüzü herzaman vardır dostum . Ünicefi düşünelim mesela masonik bir örgüttür .Lösemi hastalığına verdiği katkıları biliyoruz ama öbür taraftan afrikadaki köle tacirliğini ve ortadoğudaki savaşları mali açıdan desteklediğini gösteren belgelerde ortaya çıktı .,Hatta avrupa birliğide öyle masonik bir örgüttür , 2.dünya savaşı zaten yarı yarıya avrupa birliğini kurmak adınada yapıldı , Hep iyilik ve kardeşlik çatısı altında bunlar . El ele el ele verelim çocuklar mı kafasında herkes , Organik dünyada vuku bulan herşey bir hakimiyet kurma ve üstün gelme sürecinin bir parçasıdır dostum . Özellikle sağ elini hayra ve barışa açıpta sol elini saklayandan çekineceksin . Ben öyle çok bilmem bu işleri ama araştırmadan da ne beyannamelerin altında kalırım ne şiirlerin ...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Masonluğun tarihini araştırman yeterli, 1.abdülhamite nasıl hayrına ve iyiliğine borç para veriyoruz diyerekten borç verip ,Sonrasında osmanlıyı parmağında oynatan mali krize sokan Sonra içeride terakki partisini kuran bu adamlar değil midir . ? . Bunların hepsi politika , Politikanın italyanca manası Çok yüz demek zaten adı üstünde . Sevr antlaşması delegelerinde mason olduklarını kabul eden terakki partisi üyelerinin yaptıkları konuşmaları ve ingiltere ile olan gizli antlaşmalarını bir araştır bakalım dostum . Atatürk neden kapattırdı türkiye cumhuriyetindeki mason localarını acaba ve sonrasında atatürk aleyhine dinciler kışkırtıldı sürekli . Madalyonun öbür yüzü herzaman vardır dostum . Ünicefi düşünelim mesela masonik bir örgüttür .Lösemi hastalığına verdiği katkıları biliyoruz ama öbür taraftan afrikadaki köle tacirliğini ve ortadoğudaki savaşları mali açıdan desteklediğini gösteren belgelerde ortaya çıktı .,Hatta avrupa birliğide öyle masonik bir örgüttür , 2.dünya savaşı zaten yarı yarıya avrupa birliğini kurmak adınada yapıldı , Hep iyilik ve kardeşlik çatısı altında bunlar . El ele el ele verelim çocuklar mı kafasında herkes , Organik dünyada vuku bulan herşey bir hakimiyet kurma ve üstün gelme sürecinin bir parçasıdır dostum . Özellikle sağ elini hayra ve barışa açıpta sol elini saklayandan çekineceksin . Ben öyle çok bilmem bu işleri ama araştırmadan da ne beyannamelerin altında kalırım ne şiirlerin ...

 

 

Söylediğin bir çok olayın arkasında masonların olduğu bir muamma. He olduğunu kabul edelim. O halde bunun 'masonlukla' ne ilgisi var? Doğru. Abdülhamidin karşısında duran masonlar vardı. Ancak, Abdüllhamid yancıları, osmanlı geleneğince rit kuran masonlarda vardı. Afkrika ve ortadoğudaki köle ticaretiyle masonluğun hiç bir ilgisi yoktur bu iftiradır.

 

Diyorsunki: Atatürk o halde neden mason localarını kapattı? Doğru, Atatürk mason localarına bir 'tatil' mektubu/ricasında bulunmuştur ancak Atatürk tekke ve zaviyeleri de kapatmıştır. Türk ocaklarını da kapatmıştır? Ne yani Atatürk Türk düşmanı mı? Din düşmanı mı? Mason düşmanı mı? Hayır. Atatürk o dönem, yeni bir devlet kurulduğu için her türlü yapılanmayı kapatmıştır. Çünkü KULLANILIYORLARDI. Ülkeyi parçalamak isteyen dış güçler tekkelere katılıyor ve din adı altında gizli buluşmalar yapıyordu. Türk ocaklarına katılıyorlardı. Mason localarına katılıyorlardı. Atatürk bunları bildiği için ricada bulundu. Atatürk'ün mason karşıtı olması kadar mantıksız bir şey yok zira doktoru Mim Kemal Öke mason üstadıdır, arkadaşlarının çoğu masondur, TBMM'ni kuran bir çok vekil, bakan, başkan yardımcıları masondur ve resmi belgelidir masonlukları.

 

Ayırt edilmesi gereken şey kişiden kurumu suçlamaktır. Yani şöyle düşün: Ben fenerbahçeliyim. Fenerbahçe kulübüne üyeyim. Yarın gidiyorum beşiktaşlı bir taraftarı öldürüyorum. Hemde şahsi sebeplerden yani takımla da ilgisi yok. Sen der misin: 'hmm o zaman fenerbahçe kulübü kötü bir yer, katil bu fenerbahçe kulübü üyeleri!' aklı başında bir birey olduğun için demezsin. O halde mason olup, şahsi çıkar için kötü işler yapmış insanlar neden masonluğu bağlıyor? Tarihe bakarsak yine örneğin Amerika'yı kuranlar arasında masonlar çoktu. Ama kralcılar arasında da masonlar çoktu. Fransız ihtilalini istemeyen masonlar vardı, ama ihtilalin gerçekleşmesine destek olan masonlar da vardı.

 

Masonluk, sabit bir amaç gütmeden, kişinin kendisini geliştireceği, arayışında güveneceği kardeşler edinebileceği 'sembollerle düşünme üzerine kurulu' bir kurumdur. Mason olup iyi şeyler de yapanlar vardır, mason olup kötü şeyler de yapanlar vardır. Bu her insan ve her kurum için geçerli bir şey.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Masonluk, dünyayı yöneten kötü gücün taşeronudur. Sanıldığı gibi, dünyayı onlar yönetmiyor. Emrinde oldukları kötü güç, onları da bir gün yok edecek.

Fakat şu bir gerçek ki, ele geçirdikleri ülkelerin, kaymağını onlar yiyor. Yesinler bakalım, nereye kadar...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Masonluk, dünyayı yöneten kötü gücün taşeronudur. Sanıldığı gibi, dünyayı onlar yönetmiyor. Emrinde oldukları kötü güç, onları da bir gün yok edecek.

Fakat şu bir gerçek ki, ele geçirdikleri ülkelerin, kaymağını onlar yiyor. Yesinler bakalım, nereye kadar...

 

Bunların hepsi iftiradır. Deliliniz, argümanınız varsa paylaşın. Sağda solda, üç beş kişinin uydurmasıyla hiç bir kuruma, hiç bir insana çamur atılmaz.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bunların hepsi iftiradır. Deliliniz, argümanınız varsa paylaşın. Sağda solda, üç beş kişinin uydurmasıyla hiç bir kuruma, hiç bir insana çamur atılmaz.
Yahu, ne delili istiyorsun; mal meydanda. Sadece, biraz dikkatli bakmak gerek; hepsi bu. "Dayanışma" maskesi ardına gizlenmişler, ülkeyi/dünyayı hortumluyorlar. Fakat, dediğim gibi, asıl tehlike onlar değil. Efendileri...
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Yahu, ne delili istiyorsun; mal meydanda. Sadece, biraz dikkatli bakmak gerek; hepsi bu. "Dayanışma" maskesi ardına gizlenmişler, ülkeyi/dünyayı hortumluyorlar. Fakat, dediğim gibi, asıl tehlike onlar değil. Efendileri...

 

İşi siyasete dökmek istemem ancak ülkeyi kimlerin hortumladığı ortada. Söylediklerin, sadece senin fikirlerin. Apaçık görülecek bir şey yoktur. Elbette Dünyada ses getiren bazı önemli, ekonomik gücü elinde tutan kurumlar vardır. Ancak bunların ne masonlukla ilgisi olduğunu ne de Türk masonlarının bir hizmet gayesinde olduğunu kimse ispat edemez çünkü böyle bir şey yoktur. Keşke Türk masonlarını üstadlarından çıraklarına kadar tanısaydınız. O zaman bu fikirleriniz büyük ölçüde değişirdi. Türkiye'nin kaymağını yiyenler, sömürenler, bilime, sanata ve kültüre gerekli değeri vermeyenler, din adı altında milyonlarca liranın ortadan kaybolmasına sebep olanlar 'masonlar' değildir.

 

Osmanlı'dan bugüne mühendislik ve tıbbiye mekteplerini kuran, Bilim Kurulu'nu oluşturan, TBMM başkanlığı yapan, Bir çok şairin önünü açan, Sürekli okul yaptıran, Bilim ve Sanat kurumları kuran, Her yıl onbinlerce öğrenciye burs verip eğitimine destek olan, ülkemizin bugün, en azından biraz da olsa sanat ve kültürde ilerleyişini sağlayan kişilerdir, masonlar. Tarih bize, sizin de deyiminizle 'apaçık' bunları göstermiştir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ne güzel işte, "dayanışma" sayesinde, tüm kurumları ellerine geçirmişler. Çoklarını tanıdım. Ustaları suyun başlarını ellerine geçirmiş; çıraklarını da yerlerine yetiştirıyorlar.

Bir de şu var: Kendilerini dev aynasında görürler. Seçilmiş kişilerdir ya. Hiyerarşide, oldukça aşağılarda olmanın hazımsızlığıdır o aslında.

 

 

İlluminati Piramidi.jpg

 

 

Söylediklerim de, şahsi fikirlerim değil. Dünya biliyor bunları. Sen bilmiyorsan, vah vah...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ne güzel işte, "dayanışma" sayesinde, tüm kurumları ellerine geçirmişler. Çoklarını tanıdım. Ustaları suyun başlarını ellerine geçirmiş; çıraklarını da yerlerine yetiştirıyorlar.

Bir de şu var: Kendilerini dev aynasında görürler. Seçilmiş kişilerdir ya. Hiyerarşide, oldukça aşağılarda olmanın hazımsızlığıdır o aslında.

 

 

[ATTACH]13857[/ATTACH]

 

 

Söylediklerim de, şahsi fikirlerim değil. Dünya biliyor bunları. Sen bilmiyorsan, vah vah...

 

 

Bence masonluğa atılan iftiraların kaynağını ve tarihini bir oku. Yukarıda eklediğin tablonun masonlarla bir ilgisi yok. Ben de yaparım aynı tabloyu ve üzerine istediğim isimleri yazarım, o da mı doğru olur? Üç beş kişinin uydurma, komplo teorisini buraya getirip, konuşmak üzere açmadım bu konuyu. Hayattan gerçek delilleriniz varsa buyrun. Atılan iftiralarla, komplo teorileriyle sağlıklı bir sohbet olmaz.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Masonluk, dünya çapında örgütlenmiş bir çıkar birlikteliğidir. Yoksa, "insanlığa hizmet etmek" gibi, "ulvî" bir gayeleri var da, tüm dünya fark edemiyor mu? Ya da, neden gizliyorlar kendilerini? Yaptıkları "iyilikler" bilinmesin diye mi?

Eğer, bir örgüt kendini gizliyorsa, yanlışları var demektir. Gizli bir yapıyı açığa çıkarmak için de tek yöntem, teoriler üzerinden yürümektir.

Her teoriye "komplo teorisi" damgası vurmak da, bilinen taktikleri.

Ben realiteden, gördüklerimden söz ediyorum; sen inançlarından, tarihlerinden dem vuruyorsun. Üstüne, beni iftira ile suçluyorsun.

Ülkedeki tüm sivil ve resmî kurumların, yönetimi ellerinde. Organize bir çete adeta. Ordunun bile üst yönetimi masondu; yakın bir geçmişe kadar. Son durumu bilmiyorum. Bilen varsa söylesin.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Masonluk, dünya çapında örgütlenmiş bir çıkar birlikteliğidir. Yoksa, "insanlığa hizmet etmek" gibi, "ulvî" bir gayeleri var da, tüm dünya fark edemiyor mu? Ya da, neden gizliyorlar kendilerini? Yaptıkları "iyilikler" bilinmesin diye mi?

Eğer, bir örgüt kendini gizliyorsa, yanlışları var demektir. Gizli bir yapıyı açığa çıkarmak için de tek yöntem, teoriler üzerinden yürümektir.

Her teoriye "komplo teorisi" damgası vurmak da, bilinen taktikleri.

Ben realiteden, gördüklerimden söz ediyorum; sen inançlarından, tarihlerinden dem vuruyorsun. Üstüne, beni iftira ile suçluyorsun.

Ülkedeki tüm sivil ve resmî kurumların, yönetimi ellerinde. Organize bir çete adeta. Ordunun bile üst yönetimi masondu; yakın bir geçmişe kadar. Son durumu bilmiyorum. Bilen varsa söylesin.

 

Kimsenin kendisini gizlediği yok. Mason oldugu bilinenler kişiler genellikle saldırıya uğradığı için açıklayamiyorlar. Yoksa üstad belli dernek yerleri belli. Kimsenin saklisi gizlisi yok. Ayrıca sır var evet. Ancak bugün hangi derneğe gidersen git üyesi olmayana iç faaliyetlerini anlatmazlar.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kimsenin kendisini gizlediği yok. Mason oldugu bilinenler kişiler genellikle saldırıya uğradığı için açıklayamiyorlar. Yoksa üstad belli dernek yerleri belli. Kimsenin saklisi gizlisi yok. Ayrıca sır var evet. Ancak bugün hangi derneğe gidersen git üyesi olmayana iç faaliyetlerini anlatmazlar.
Neden gizleniyor; tüm kurumları ellerine geçirdikleri? Özellikle orduyu. Var demek ki bir yanlış. Bunlar, iç faaliyet değil. Tüm toplumu ilgilendiriyor.

Bu tartışma bitmez. İkimiz de ayrı telden çalıyoruz. Amacım da, tartışma yaratmak değildi zaten. Sen, masonluğu, melekimsi bir yapı olarak tanıtmaya çalışıyorsun; ben de toplumu uyarma görevimi yerine getirdim. :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Neden gizleniyor; tüm kurumları ellerine geçirdikleri? Özellikle orduyu. Var demek ki bir yanlış. Bunlar, iç faaliyet değil. Tüm toplumu ilgilendiriyor.

Bu tartışma bitmez. İkimiz de ayrı telden çalıyoruz. Amacım da, tartışma yaratmak değildi zaten. Sen, masonluğu, melekimsi bir yapı olarak tanıtmaya çalışıyorsun; ben de toplumu uyarma görevimi yerine getirdim. :)

 

Kimsenin bir yeri ele geçirdiği yok. Bugün orduda, eğitim kurumlarında, sağlık alanında ve bir çok yerde fenerbahçe kulübü üyesi insanlarda var hemde milyonlarca. Ne yani fenerbahçe kulübü ele mi geçirdi her yeri. Yok öyle bir şey. Ben meleksi bir yapı olarak tanıtmıyorum, olanı anlatıyorum =) Her neyse, anlaşılan bu sohbet komplo teorilerinden öteye gidemeyecek =)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kimsenin bir yeri ele geçirdiği yok. Bugün orduda, eğitim kurumlarında, sağlık alanında ve bir çok yerde fenerbahçe kulübü üyesi insanlarda var hemde milyonlarca. Ne yani fenerbahçe kulübü ele mi geçirdi her yeri. Yok öyle bir şey. Ben meleksi bir yapı olarak tanıtmıyorum, olanı anlatıyorum =) Her neyse, anlaşılan bu sohbet komplo teorilerinden öteye gidemeyecek =)
Şu soruya cevap verir misin? Hangi yüce gaye için, tüm kurumları hegemonyaları altına neden ve nasıl aldılar?

Fenerbahçe Kulübü ele geçirmedi hiçbir yeri de, o da, diğer başka bir sürü kulüp de, masonların elinde. İyi hatırlattın. Hatta, tüm spor sektörü. :)

Tabii, yine inkâr edeceksin. Nasıl olsa çoğunluk bilmiyor bunları. Aldatmak kolay olur. :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Şu soruya cevap verir misin? Hangi yüce gaye için, tüm kurumları hegemonyaları altına neden ve nasıl aldılar?

Fenerbahçe Kulübü ele geçirmedi hiçbir yeri de, o da, diğer başka bir sürü kulüp de, masonların elinde. İyi hatırlattın. Hatta, tüm spor sektörü. :)

Tabii, yine inkâr edeceksin. Nasıl olsa çoğunluk bilmiyor bunları. Aldatmak kolay olur. :)

 

 

Hiç bir yüce gaye için bir yeri ele geçirdikleri yok. Loca toplantılarında şahsi meseleler, siyaset ve din konuşulmuyor. Yani sen şuranın müdürüsün, sen şuranın başısın o halde bizim için şunu yap bunu yap gibi şeyler konuşulmuyor. Masonların ele geçirmesi diye bir şey yok. Bugün, devlet başkanı bir kuruma üye olsa, o kurum o devleti ele geçirmiş mi oluyor? Ayrıca senin bu konuda söylediklerine bakarsak masonlar içtiğimiz suya kadar ele geçirmiş. Sen söyledin diye söylemiyorum ve seni kesinlikle tenzih ediyorum ancak bu paranoyakça bir düşüncedir. Her yerde masonlar, her yeri ele geçirdiler filan bunlar insanı bir süre sonra hasta hale getirir. Emin ol bu ülkeyi masonlar yönetseydi ülke yobazlığa gitmezdi.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hiç bir yüce gaye için bir yeri ele geçirdikleri yok. Loca toplantılarında şahsi meseleler, siyaset ve din konuşulmuyor. Yani sen şuranın müdürüsün, sen şuranın başısın o halde bizim için şunu yap bunu yap gibi şeyler konuşulmuyor. Masonların ele geçirmesi diye bir şey yok. Bugün, devlet başkanı bir kuruma üye olsa, o kurum o devleti ele geçirmiş mi oluyor? Ayrıca senin bu konuda söylediklerine bakarsak masonlar içtiğimiz suya kadar ele geçirmiş. Sen söyledin diye söylemiyorum ve seni kesinlikle tenzih ediyorum ancak bu paranoyakça bir düşüncedir. Her yerde masonlar, her yeri ele geçirdiler filan bunlar insanı bir süre sonra hasta hale getirir. Emin ol bu ülkeyi masonlar yönetseydi ülke yobazlığa gitmezdi.
Onu da iyi söyledin işte. Yobazların da, tüm dünyada güçlenmesinin nedeni masonik küresel güçtür. Radikal İslâmı ve Ilımlı İslâmı güçlendirmek, küresel bir politikadır.

Bir soru daha: Bunu nasıl inkâr edeceksin bakalım? Neden tüm mason locaları, Yahudilerin ve Kripto Yahudilerin kontrolünde? Bu da mı yalan? ;)

Ben de seni tenzih ederek söylüyorum. Masonluğun masum bir yapı olduğunu iddia etmek ya saflıktır; ya da hinoğlu hinlikdir.

"HES" kamuflajıyla, içtiğimiz suyu da ele geçiriyorlar gerçekten. Allah söyletti. :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Onu da iyi söyledin işte. Yobazların da, tüm dünyada güçlenmesinin nedeni masonik küresel güçtür. Radikal İslâmı ve Ilımlı İslâmı güçlendirmek, küresel bir politikadır.

Bir soru daha: Bunu nasıl inkâr edeceksin bakalım? Neden tüm mason locaları, Yahudilerin ve Kripto Yahudilerin kontrolünde? Bu da mı yalan? ;)

Ben de seni tenzih ederek söylüyorum. Masonluğun masum bir yapı olduğunu iddia etmek ya saflıktır; ya da hinoğlu hinlikdir.

"HES" kamuflajıyla, içtiğimiz suyu da ele geçiriyorlar gerçekten. Allah söyletti. :)

 

 

Yahudilerin ve Kripto Yahudilerin kontrolünde olan locaları söyler misin bana? Mason üstadımız bir Türk'tür, localarda kendi Türk geleneklerimize özgü aktiviteler bulunur, Loca toplantılarında Cumhuriyet tarihimiz ve milliyetçiliğimiz ön planda tutulur. Kimse yahudiliği konuşmaz. Din konuşmak zaten yasak. Bana Yahudilerin ve Kripto Yahudilerin kontrolünde olan Türk localarını söyle ve belgelerini göster. Ancak yine 'ne belgesi? zaten ortada' gibi bir yorum getirme lütfen =)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kriptoluğun belgesi mi olur kardeşim? Hepsi Türk, kâğıt üzerinde. Mantıklı bir şey iste.

Reelde de de tanıdım ustasından çırağına kadar. Ciğerlerinin kıvrımlarını biliyorum. Bana anlatma; bilmeyenlere anlat. İnanırlar belki.

Loca toplantılarında şahsi meseleler, siyaset ve din konuşulmuyor. Yani sen şuranın müdürüsün, sen şuranın başısın o halde bizim için şunu yap bunu yap gibi şeyler konuşulmuyor.
Bak, bunu da iyi söylemişsin. Toplantıda konuşulmasına gerek yok ki. İşi düşenin işi, biraderlerce mutlaka halledilir. Tüm suların başında adamları var.
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kriptoluğun belgesi mi olur kardeşim? Hepsi Türk, kâğıt üzerinde. Mantıklı bir şey iste.

Reelde de de tanıdım ustasından çırağına kadar. Ciğerlerinin kıvrımlarını biliyorum. Bana anlatma; bilmeyenlere anlat. İnanırlar belki.

Bak, bunu da iyi söylemişsin. Toplantıda konuşulmasına gerek yok ki. İşi düşenin işi, biraderlerce mutlaka halledilir. Tüm suların başında adamları var.

 

 

Dilediğini ''düşünmekte'' özgürsün. =)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Masonik örgütlenmenin var oluş amacı "Dayanışma". Bunu bile inkâr edenle, tartışılmaz.

 

Masonik kuruluş arasında dayanışma olduğu doğru, bunu kabul ediyorum. Ancak amacı konusunda haksız olduğunu söylemek zorundayım. Her neyse. Teori ve komplolar üzerinde tartışmak güzel ancak uzatıldığı zaman bilgi kirliliğine sebep olur. Görüş ve tarihi paylaştık diye düşünüyorum. Teşekkürler. =)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...