nevermore Oluşturma zamanı: Nisan 29, 2015 Paylaş Oluşturma zamanı: Nisan 29, 2015 Çeşitli süs ürünleri, kişisel yardım guruları, iyileştiriciler, oldukça geniş tinsel uygulamalar, maddeler vb. sayesinde Batı’daki spiritüalizm anlayışı oldukça bozuldu. Batı Kültürü, bir şekilde, bu denli saf ve basit bir şeyi alıp, ticari ve rekabetçi; kısacası hiç olmadığı bir şeye dönüştürmeyi başardı. Batılı düşünce sistemimiz; bazı insanların spiritüalizm yolunda bir ömür harcayarak ulaşmaya çalıştığı şeye anında ulaşma isteği ile yontuldu. İşte tam olarak bu ‘bir şeylere ulaşma’ ve ‘yüksek bilince erme’ arzuları insanları bağımlı ve arayış içerisinde olmaya sürüklüyor. Çin İşgali sırasında Budist öğretilerini Batı’ya getiren ünlü Tibetli Budist Chogyam Trungpa, “Meditation in Action” kitabında uyanış, meditasyon ve aydınlanma hakkında özet olarak şunları diyor: “Meditasyon üç temel faktöre dayanır: birincisi; yalnızca içe odaklanmama, ikincisi; daha yüksekte olma arzusu duymama ve üçüncüsü; o dakika ile bütünleşmedir.” Yukarıdaki alıntıyı, ait olduğu bölümün tamamı ile beraber incelediğimizde, Trungpa’nın aslında egomuzdan, benlik bilincimizden ve ‘ben’ den bahsediyor olduğunu görebiliriz. Saf bilincin yükselip, yokolamayacağının farkında olan Trungpa, daha iyi ve yüksekte olma çabasını tümüyle kınıyor. O; ne iyileşmeden, ne kristal ve çakralardan, ne yükselmeden, ne yükselme arzusundan, ne de belli maddeler almak gerektiğinden bahsediyor. Sadece kendiniz olun diyor. Aydınlanmak Aydınlanma komik bir kelime olmakla beraber, birçok da yan anlamı ve kendisini çevreleyen fikirler mevcut. Genel olarak Batı kültüründe bu, 30 veya 40 yıl boyunca bir mağarada meditasyon yaparak ulaşılabilecek bir şey olarak düşünülüyor. Fakat okudukça ve gezdikçe anlıyorum ki bu dünya kişisel yüksek hedeflere ulaşma konusunda oldukça başarısız. “Açıkça konuşmak gerekirse, aydınlanmış insan yoktur, sadece aydınlanmış faaliyet vardır.” Bu sözler büyük Zen ustası Shunryu Suzuki tarafından sarfedilmiştir, ve şu an anlıyorum ki bu dedikleri, zamanında Ram Dass’ın ünlü Hint gurusu Maharaji’nin ona “nasıl aydınlanılır” sorusunu sorduğunda verdiği cevap ile oldukça alakalı. “Herkesi sev, herkesi besle, herkese hizmet et.” Ne kadar da basit değil mi? Fakat günümüz dünyasında bunu yapan herhangi birini tanıyor musunuz? Görünüşe göre aydınlanma terimi gerçekte kim olduğumuzun farkına varmak anlamına geliyor. Bu yüzden Tibet Budiziminden Zen’e, Advaita Vendanta’dan Upanişad’lara, karşılaştığım tüm ruhani öğretmenler aydınlanma yerine ‘farkındalık’ terimini kullanıyorlar. Bizim; beynimiz, vücudumuz, duygularımız, hislerimiz, arzularımız veya kaçındıklarımızın ta kendisi olmadığımızı, sadece bunların tümünün farkında olduğumuzu bilmemiz gerekir. İnsanlarlar ayrımsama, bilinçlilik, Tanrı, Buda tabiatı, boşluk vb. kelimeler kullanırlar. Hepimiz dış görünüşümüze, vücudumuza, zekamıza, farklılıklarımıza, inançlarımıza odaklanmış durumdayız. Fakat ancak kendi içimize bakmaya başladığımızda ve bilinçliliğimizin orada olduğunu farkettiğimizde benliğimizin aslında ne kadar da derin olduğunu anlayabiliriz. Batılı zihniyetçe kavranması zor olsa da, bu; kolayca edinebileceğimiz bir şey değil. Bu yüzden kendinden ‘aydınlanmış’ olarak bahseden birçok kişi aslında doğruyu söylemiyorlardır. Hatta bu kişilere ünlü ruhani öğretmenler tarafından aydınlanıp aydınlanmadıkları sorulduklarında, genellikle cevap vermekten kaçınırlar. Chogyam Trungpa Rinpoche bir defasında bir konuşmasında “Demek aydınlandın… peki ya şimdi ne yapacaksın?” demiştir. Kendisi bu lafı ile Batı zihniyetinde sıkça görülen, kendinden yüksek birine, veya kısacası daha iyi bir insana dönüşme çabası ile dalga geçmiştir. Peki bu bizim için ne anlama geliyor? Kendimizi karanlık bir odaya kapatıyor ve tüm gün meditasyon mu yapıyoruz? Etrafta şişkin egomuzla, göğsümüz önde mi dolaşıyoruz? İşte tam burada, Maharaji’nin dediklerini hatırlıyorum. Hepimizin aynı esansa sahip olduğunun fakat farklı maskeler taktığının farkında olarak hareket edersek, ancak o zaman başkalarına da kendimiz gibi davranabilir, ayrımcılığı saf dışı bırakır, ve ‘öteki’ kavramını da kaçınılmaz olarak geride bırakırız. “Nereye gitsem, kendim ile karşılaşıyorum.” – Shunryu Suzuki Teslim Olma Bir çok pir ve sufinin benimsediği temel akım ‘teslim olmak’tır. Teslim olmak; kendini tamamıyla bütüne vermek, yardıma ihtiyacı olanları iyileştirmek ve kariyer, banka hesabı, imaj gibi düşünceleri ortadan kaldırmaktır. Çalışma ve ilerleme gibi sosyal normlardan çıkıp, insanların hakkımızda ne düşündüğünü önemsememeye başlarsak, birçok insana yardımda bulunabiliriz. Muhtemelen yaşadığımız sokakta bile faturalarını ödemekte zorlanan ve yemek sıkıntısı çeken insanlar, gençliğimize ihtiyaç duyabilecek yaşlılar, cömertliğimize ihtiyaç duyabilecek fakirler, sıcaklığımıza ihtiyaç duyabilecek yalnız insanlar yaşıyordur. Bu acı çeken insanlardan herhangi biri sizce bir insanın ne kadar iyi medite olabildiğini umursuyorlar mıdır? Spiritüalizm modasına kapılmak, onu benlik yerine bir konsept veya bir kimlik olarak kullanmak oldukça kolaydır. Fakat ruhani olmak sürekli kişisel meditasyon ve yoga üzerine çalışmak demek değildir. Tüm mesele başkalarına hizmet etmek ve başkalarındaki acı ve ayrımcılığa son vermektir. Karşılık beklemeden vermek ve paylaşmaktır. Eğer bir el bir ağzı besliyorsa, elin veya ağzın kime ait olduğu önemli midir? Egomuzunun etkisinden kurtulmak, kendimizi teslim etmek ve kaçınmanın büyüsünden kurtulmanın en iyi yolu başkalarına hizmet etmektir. Bahsi geçen bütün bu büyüleyici deneyimleri yaşama, meleklerle konuşma, farklı boyutlar görme veya kendinizi yükseltme konularına takılmayın. Teslim olun ve başkalarına hizmet edin. Mert YEYGÜN Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Lethal Perfection Yanıtlama zamanı: Nisan 30, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 30, 2015 Ve böyle şeylerin dahi istismar edilebiliyor olması yaşadığımız dünyanın aslında ne kadar tehlikeli olduğunu gösterir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
tugse Yanıtlama zamanı: Nisan 30, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 30, 2015 Ve böyle şeylerin dahi istismar edilebiliyor olması yaşadığımız dünyanın aslında ne kadar tehlikeli olduğunu gösterir. insan beyni her şeyi yapabilir let. şifa enerjisi diye bir şey var.herkeste yaradanın bir izi parçası mevcut. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sidar Yanıtlama zamanı: Nisan 30, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 30, 2015 Pavlusun hristiyanlığında .. Mevlana,Yunus emre ve ibni -arabi gibi adamların geliştirdiği tasavvuf öğretilerinde , Yahudi mistisizmi kabalada , Neo-platonizm de Bunların hepsinde spiritüalizm mevcut .( Ben hep platonun mısır kraliyet ailesinden veya o dönemin soylu bir ailelerinden yetişip bu felsefeyi heryere bulaştırdığını düşünmüşümdür .) Ama spiritüalizm dikkat edilmediği takdirde putlaştırmaya ve köleleştirici ahlaka yol açabiliyor kanımca . Hristiyanların isayı putlaştırması gibi . Bunun için vahdedi-vücut kelimesinin manasına özenle dikkat etmeliyiz . Evet hepimiz tanrısal özün bir parçasıyız ama tanrı değiliz ..... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Meastro Yanıtlama zamanı: Mayıs 1, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 1, 2015 Bu mükemmel paylaşım için çok teşekkürler,çok önemli bir konuya değinmiş. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
punitive Yanıtlama zamanı: Mayıs 1, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 1, 2015 Tüm "izm"ler birer felsefedir. Felsefenin, doğruya ulaşma gibi bir işlevi de, iddiası da yoktur. İnsanların, gerçeği bulma arzusu ve inanma ihtiyacı, her devirde bir şekilde istismar edilmiştir ve felsefe bu yolda araç olarak kullanılmıştır. Genelde, dinlere eklemlenen felsefeler ön planda olmuştur. Dinlerin etkinliğinin azaldığı çağımızda, spiritüalizm, dinsel bir atmosfer havasında, bireysel/egocu bir yaklaşımla, güya kendini aşma konusunda bir araç olarak sunuluyor insanlığa. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birikinti Yanıtlama zamanı: Mayıs 3, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 3, 2015 Spiritualizm egonun yeni tanımı haline mi geldi; Bi yerlerde bi gerçek oturuyor ve sen onu almalısın; sen onun peşinden gitmelisin; Çünkü birileri onun peşinde, birileri ona sahip ve sen ondan hızlı koşmalısın, (hızlı) davranmalısın çünkü başkalarında var sen de neden olmasın, Başkaları, biliyor da, oluyor da sen neden değil Yaşayım, özgür devinim ve özgünlük-farklılık kutsandığında gerçekler yerini bulur tabi ki bi tür kolay ve rahat yaşam rehberi gibi duruyor bu yani şunları şunları yapın (felah olsun) , hayya alel felah rehberi; sen bu rehberi okumadın mı? kurtuluşun mu var senin? neden? kendinden kurtulacaksın demek; kendinde sen yaşarmış; onun yanında bir de ben yaşarmış dünya acılarla dolu bi yerdir ve başetme rehberi acılardan kaçma rehberi, aradan sıyrılma rehberi- rehberciği canım Kendin senden yapılmış, yüzleşme/yüzleşmeme canım bi pazar günü bi tık atarım bu deftere ki çocuklar anlasın beni ki çocuklar çok gülmüş insanlardır zıpıristan da zıpırıtüoloji ve zıpırıtualizm sizi zıpırlar kendinizden kurtulacasınız demek ha, demek benden kurtulacaksınız; kurtulacaksınız da kimi bulacaksınız ki siz S:Gerçeğin oturduğu, onu bulabilmek için gidebileceğiniz yer neresidir? Ve onu bulmuş olduğunuzu nasıl bileceksiniz? Onu denemek için yanınızda nasıl bir mihenk taşı getirirsiniz? M:Başlangıçtaki soruya döndünüz: Gerçeğin kanıtı nedir? Sorunun kendisinde bir hata olmalı, çünkü dönüp dolaşıp onu yeniden tekrarlama eğilimindesiniz. Neden gerçeğin kanıtlarının neler olduğunu soruyorsunuz? Bu sizin gerçeği birinci elden bilmediğiniz ve aldatılmaktan korktuğunuz için midir? Siz öyle hayal ediyorsunuz ki gerçek, adı "gerçek" olan bir şeydir ve onu edinmek avantajlıdır, hakiki olması koşuluyla. Yani kandırılmaktan korkuyorsunuz. Siz gerçeği satın almak için alışverişe çıkmışsınız fakat tüccarlara güvenmiyorsunuz. Sahte, taklit şeylerden korkuyorsunuz. S:Ben kandırılmaktan korkmuyorum, kendi kendimi kandırmaktan korkuyorum. M: Siz gerçeği istiyorsunuz, fakat aslında aradığınız, sadece, ebediyen devam etmesini istediğiniz rahatınızdır. S:Bayım, eğer siz "Hiçbir şey gerçek değildir, her şey görelidir" deseydiniz, sizinle aynı fikirde olurdum. Ama siz doğrunun, gerçeğin, mükemmel bilginin var olduğunu söylüyorsunuz, bu nedenle soruyorum: O nedir ve nasıl biliyorsunuz? Ve bana: "Evet, Maharaj haklıymış" dedirtecek olan nedir? M:Siz bir kanıtın, bir tanıklığın, bir otoritenin olması gerektiği fikrine saplanmış durumdasınız. Siz hâlâ gerçeğin size "Bak, işte gerçek" diye parmakla gösterilmesi gerektiğini hayal ediyorsunuz. Bu öyle değildir. Gerçek bir çabanın sonucu, bir yolun sonu değildir . Siz gerçeği nesnelleştirmişsiniz ve ancak nesnelere ve düşüncelere uygulanabilecek standart kanıtlar üzerinde ısrar ediyorsunuz. S:Bayım, ben gerçeğin ne olduğunu ve onu neyin kanıtlayabileceğini bilmiyorum. Beni kendi kaynaklarımla başbaşa bırakmayın. Burada gerçeği bilen sizsiniz, ben değil. M:Siz gerçeğin kanıtı olarak tanıklığı reddediyorsunuz; başkalarının deneyimleri işinize yaramıyor, muazzam sayıdaki bağımsız tanığın birbirini tutan beyanlarından çıkarılacak her türlü sonucu reddediyorsunuz; öyleyse, sizi tatmin edecek kanıtın ne olması gerektiğini, sizin geçerli kanıt testinizin ne olduğunu söylemek size düşer. Maharaj Ben oyum kitabından alıntılar-derlemeler ruhçuluk ya da gizemcilik yakın anlamlarına gelen bu kavram bir metodolojidir de aslında; Ruhlarla, gelecekle haberleşmek-Gizem üretmek ve ruhsal bilgi iletişim türetmek gibi şeyler ve işlevler; Daha baştan bu sözcüğün anlamı böyle Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2015 Ego ve Şambala. Ego - Thule ve Nazizm... Ama bunlar elde etmişler bazı şeyleri, sadece popüler bir egodan ibaret olmamış spiritüalizm... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.