sidar Oluşturma zamanı: Mayıs 6, 2015 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 6, 2015 Kur’an-Modern Bilim İlişkisine Üç Yaklaşım Kur’an ayetlerinin modern bilimlerle ortaya çıkan verilerle ilişkisini, üç yaklaşım çerçevesinde değerlendirileceğim. Bu yaklaşımları, bu çalışmada, sadece astronomi ve fizikle ilgili örnekler üzerinden tartışacağım. Bu örnekler, “Kur’an insan sözüdür”[6]diyenlere karşı bir cevap niteliği taşımakta, ayrıca Kur’an’ın bir benzerinin oluşturulamayacağına dair[7] Kur’ani iddianın doğruluğuna tanıklık etmemize katkıda bulunmaktadır. İlerleyen satırlarda her birini üçer örnekle örneklendireceğim üç yaklaşım şunlardır: 1- Bunlardan birincisi, Kur’an’ın indiği dönem ve yerdeki bilgi seviyesi göz önünde bulundurularak, Kur’an’ın temas ettiği modern bilimlerle ilgili ifadelerin; bir insanın veya insan topluluğunun söylemesine imkân olmadığının saptanmasıdır. Bu yaklaşıma, Kur’an’dan hareketle, Kur’an’ın, İlahiliğini saptamada ve insaniliğiyle ilgili iddiaları reddetmede yardımcı olduğu; yani Kur’an’ın kendisini, bilimlerin ilgi alanındaki konulardaki ifadelerinden hareketle delil yapıp, teolojik iddialarımızı temellendirdiği için “Kur’ani-bilimsel-teoloji” diyorum. 2- İkinci yaklaşım, modern bilimin verilerini bir başlangıç noktası olarak kabul ederek, Kur’an ayetlerini bu ön kabul doğrultusunda yorumlamaktır. Tarih boyunca tefsirlerde düşünülmüş farklı yorumlardan modern bilimle uyumlu olanları seçmek, bu yaklaşımın örnekleri için önceliklidir; fakat bunun dışına taşılıp tefsirlerde ifade edilmemiş bir anlam düşünülebilecekse bile, bu anlamın, Kur’an’ın metninden zorlamayla çıkartılmış bir ifade olmaması önemlidir. Bu yaklaşıma, başlangıç noktamız modern bilimin verileri olduğu, Kur’an tefsirinde bunlardan faydalanıldığı ve Kur’an’ın bahsedilen yorumlamalara sağladığı imkân vurgulanarak teolojik iddialarda bulunduğu için “bilimsel-Kur’ani-teoloji” diyorum. 3- Üçüncü yaklaşım ise Kur’ani ahengi/icazı, tesadüflere veya insani kabiliyetlere bağlamanın safdillik olacağını ifade etmektir. Bu konuda, Kur’an’daki kelimelerin adetsel geçişleriyle astronomik fenomenler arasındaki ahenkten örnekler vereceğim. (“Kur’an’daki ahenk” başka alanlardan örneklerle de desteklenebilir, ama burada, sadece bu tarzdaki ahenkten örneklere odaklanılacaktır.) Bu konudaki esin kaynağım öncelikle Abdurrezzak Nevfel’in yazdığı “el-İ’cazu adedü’l Kur’an-ı Kerim” kitabıdır.[8]Kur’an ile ilgili matematiksel ifadelerle ortaya çıkan ilginç göstergeler, en çok göz ardı edilen Kur’ani özellikler arasındadır. Bunun sebeplerini; birincisi bu konudaki yaşayan kötü örneklerin bolluğu, ikincisi hurufilik gibi tarihsel kötü örnekler, üçüncüsü İslam dünyasından ilahiyatçıların -İslam düşüncesinin tarihteki Kindi, Farabi, İbn Sina ve Harezmi gibi birçok devinin aksi tavrına rağmen- matematiksel bilimlerle sıcak ilişki kur(a)mamaları olarak sayabilirim. Birinci engeli “Sui misâl misâl teşkil etmez” prensibiyle; ikinci engeli zorlama izahları ve hevamızın isteklerini Kur’an’a söyletmeyen, hurifi zorlamacılığı benimseyen bir yaklaşımla; üçüncü engeli İslam ilahiyatçılarına matematik temelli bilim ve yaklaşımlarla tekrar sıcak ilişki kurdurarak aşabiliriz. Kur’an’daki kelimelerin “geçiş adedindeki ahenk”ten (Nevfel’in “el-i’cazu adedi” dediği) örnekler vereceğim bu yaklaşımı ise “Kur’ani-ahenksel-teoloji” olarak isimlendiriyorum. Kur’ani-Bilimsel-Teoloji Kur’an’ın modern bilimlerin ışığında hikmeti ortaya çıkan kimi ifadelerinin, 1400 yıl önce bir insan veya insan topluluğu tarafından söylenmesine imkân olmadığıyla ilgili iddiaya, şu üç örnek verilebilir: 1- Evren’i kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki onu genişletmekteyiz.[9] Zariyat Suresi’ndeki bu ayetin dikkat çektiği husus, binlerce yıldır felsefe ve bilim tarihinde hararetle tartışılmış, düşünce tarihinin çok önemli bir konusu hakkındadır. “Evren sınırsızca sonsuz mudur? Yoksa Evren’in bir yerde sınırları var mıdır?” şeklindeki sorulara felsefe ve bilim adamlarının üç yaklaşım gösterdiğini söyleyebilirim. Aristoteles’in de içinde olduğu birinci grup, Evren’in sabit sınırları olduğunu savunmuştur.[10] Newton’un da içinde olduğu ikinci grup, Evren’in sınırsızca sonsuz olduğunu ifade etmiştir.[11] Kant’ın da içinde olduğu üçüncü grup, aklın bu konudaki ikilemi çözemeyeceğini söyleyerek agnostik bir tutum benimsemiştir.[12] Birçok kişinin çözülemez bir problem olarak gördüğü bu meselede, 1920′li yıllarda, Einstein’ın formüllerinden hareketle ve birbirlerinden bağımsız olarak Georges Lemaitre ve Alexander Friedmann’ın, teorik olarak, evrenin genişlemesi gerektiğini ortaya koymaları bir dönüm noktası oldu.[13] Bundan kısa bir süre sonra Hubble’ın teleskop gözlemleriyle, bu olgu, gözlemsel olarak da doğrulandı[14]Bundan sonra yapılan tüm gözlem ve bulgular da bu olguyu destekledi. Aristoteles’in sandığı gibi Evren’in sabit sınırları olmadığı gibi, Newton’un sandığı gibi sınırsız-sonsuz bir Evren’de de bulunmadığımızı; Evren’in genişleyen-dinamik sınırları olduğunu, 1920′li yıllardan önce tek ifade eden kaynak Kur’an’dır. Evren’e dışarıdan bakabilecek bir göze sahip olsaydık, belki de ilk söyleyeceğimiz şeylerden biri Evren’in sürekli genişlediği olurdu. Hz. Muhammed’in astrofizikçi olduğunu ve çöle çok donanımlı bir teleskop sakladığını, evrenin genişlediğini bu şekilde bulduğunu veya rastgele bir ifadeyle evrenin genişlediğinin söylenebilecek olduğunu; iddia edebilecek biri olduğunu sanmıyorum! Bu örnek ışığında, sıkça sorulan bir soruya da cevap vermeye çalışacağım. Soru şu şekildedir: “Kur’an’da modern bilimlerle keşfedilen birçok olgudan madem önceden bahsedilmiştir, peki neden Müslümanlar bu keşifleri yapmıyorlar?” Bu soruyu soranların bilimsel keşiflerin ve bilimsel metodolojinin doğasından habersiz olduklarını söyleyebilirim. Kur’an’daki doğrudan ifadelere karşın; bilim, nedensel ilişkileri açığa çıkartarak, ayrıca birçok zaman keşfedilen araçların da yardımıyla, yeni olgulara, var olan bu basamaklardan yükselerek erişir. Kur’an’ın birkaç kelimeyle ifade ettiği bir hakikate, bilimsel yöntemlerle ulaşmak için, birçok zaman yüzlerce hatta binlerce yıllık bilimsel birikimi kullanmak gerekmiştir. Örneğin Evren’in genişlemesinin bulunması için; öncelikle Einstein’ın formüllerini oluşturabileceği alt yapı, bunun üzerine Einstein’ın formülleri, Doppler Etkisi gibi teleskop gözlemlerinde kullanılan diğer bilimsel bilgiler, optikteki gelişmelerle teleskopun icadı ve geliştirilmesi, ayrıca yüz milyonlarca dolara denk bir bütçenin ayrılarak Hubble Teleskopu’nun inşası gibi birçok basamağın aşılması gerekmiştir… Birçok zaman basamaklar aşılırken -evrenin genişlediğinin bulunmasında olduğu gibi- hiç umulmayan sonuçlarla karşılaşılır. Bilimin metodolojisi ve doğası, bilimsel metodolojiyle basamakların aşılmasını gerektirir. Olguları gözlemlemek, matematiksel formüller geliştirmek ve sistemli birleştirmeler gerçekleştirmek; bilimin gereğidir. Kur’an, doğrudan ifadeler kullanırken, söylediği olguya bilimsel ulaşım için formüller ve teleskop gibi araçlar sunmaz.[15] Bu yüzden Kur’an okuyanların, Kur’an’da işaret edilen olguları, bilimsel metotla neden bulamadıklarıyla ilgili soru; bilimin metodolojisinin doğasını ve Kur’an’ın doğrudan üslubunu göz önünde bulundur(a)mamaktan kaynaklanmaktadır. “Evren’in genişlemesi” ile ilgili ayeti değerlendirirken yaptığım bu açıklama; modern bilimlerle Kur’an arasındaki ilişkiyle ilgili diğer birçok örnek için de geçerlidir. 2- İnkârcılar, Evren ve yer birbirleriyle bitişikken onları ayırdığımızı, ayrıca her canlıyı sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Yine de onlar inanmayacaklar mı?[16] Newton’la beraber insanlık ilk defa detaylı bilimsel bir kozmoloji (evrenbilim) bilgisine 17. yüzyılda sahip oldu. Fakat bilimsel bir kozmogoni (evrendoğum) görüşüne insanlık ilk defa olarak ancak 1920′li yıllarda kavuştu. Lemaitre ve Friedmann’ın genişleyen evren modeli, zihinsel olarak geriye sarıldığında, “yerin ve göğün bitişik olduğu” bir durum karşımıza çıkar. Zamanla, Evren’in, “her şeyin bitişik olduğu” durumla başlangıcını tarif eden bu model, Big Bang (Büyük Patlama) ismi ile ünlü oldu. Bu modele karşı tüm itirazlar, bilimsel delillerle cevaplandı. Evren’in başlangıcındaki evrelerden kalan radyasyonun bulunmasından,[17] bu modelin mikro dünyayla ilgili oluşumların açıklamasını en güzel şekilde sunmasına[18] kadar sayısız delil bunların içindedir. Enbiya Suresi’nin 30. ayetinde, “her şeyin bitişik iken ayrıldığı” söylenerek, Big Bang teorisiyle ortaya konan evren modeline işaret edilmektedir. Felsefe ve bilimin en temel ilgi alanlarından biri olan bu konuyla ilgili, Kuran’dan önceki hiçbir kaynakta, böylesine açık bir açıklamaya rastlanamaz. Bu kadar önemli bir konuda, böylesine açık bir işaretin; rastgele bir söylemeyle, bir tesadüfle veya Hz. Muhammed’in “şahsi kabiliyeti” ile olduğunu söylemek hiç de akılcı değildir. Üstelik bu ayetin hikmeti, Kur’an’ın vahyinden ancak 1300′den fazla sene sonra anlaşılmıştır; Peygamber’in döneminde böylesi bir iddianın inkârcıların alay konusu olmuş olması bile muhtemeldir. Peygamber’in, böylesi bir bilgiyi, kendi yaşadığı dönemde bilmesi mümkün değildir, ama bu mümkün olsaydı bile, inkârcıların iddia ettiği gibi “kendi menfaatleri için din uyduran” bir insanın, kendi yaşadığı dönemde aleyhinde bir durum oluşturacak bir iddiada bulunması mantıklı değildir. Fakat ne pahasına olursa olsun doğruyu açıklayan Allah’ın, Kur’an’ı vahyettiği anlaşılınca, böylesi bir sorun kalmaz. Bu ayetin işaret ettiği evren modeli, ateistlerin “Evren/madde ezelidir ve her şeyin tek kaynağıdır” iddiasına, bilimsel ve felsefi temellendirmeyle cevap verilmesine olanak sunmaktadır.[19] Sonuçta, Kur’an ayetlerinde ortaya çıkan olağanüstülüklerin/mucizelerin hiçbiri; sadece ve sadece, bir olağanüstülük gözüksün, insanların bilmediği bir şey söylensin, günü gelince bunun değeri anlaşılsın ve bir mucize olsun diye değildir. Kur’an’ın 1400 yıl önce işaret ettiği hususların, modern bilimlerin ışığıyla değerinin anlaşılmasıyla bir “mucize” oluşmaktadır; fakat ayetin vahyediliş amacı, bundan muhakkak daha fazlasıdır, ayetlerle Allah’ın gözümüzü çevirdiği olgular ve onlardan alınacak dersler ile çıkarılacak sonuçlar da, yani ayetin içeriği de önemlidir. Kur’an’da var olan “olağanüstülükler”in hepsi içerikleri önemli ayetlerde tezahür etmektedir. 3- Bir de gaz halinde bulunan Evren’e yöneldi, ona ve yeryüzüne “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de “İsteyerek geldik” dediler.[20] Kur’an’dan, Evren’in ve Dünyamızın, şu anki haline dönüşmeden önce bir “gaz evresi” geçirdiğini anlıyoruz. Evren, başlangıcın ilk aşamalarında, çoğunluk maddesi hidrojen ve helyum atomlarından oluşan bir “gaz evresi” geçirmiştir.[21] Diğer atomlar, başlangıçtaki bu gazların çekim gücü etkisiyle sıkışması sonucu oluşan yıldızların içindeki süreçlerle oluşmuştur. Çıplak gözle evrene bakan 1400 yıl öncesinin herhangi bir gözlemcisinin, evrenin geçmişinde bir “gaz evresi” olduğunu bilebilmesine olanak olmadığı gibi ancak 20. yüzyılda keşfedilmiş böylesine önemli bir bilimsel gerçeğin, tesadüfen söylenmiş olmasına da olanak yoktur. Bilimsel-Kur’ani-Teoloji Bilimsel-Kur’ani-teoloji; modern bilimin kabullerinin başlangıç noktası yapılması, sonra bu kabuller ışığında Kur’an ayetlerinin yorumlanması için kullandığım ifadedir. Bu yöntem uygulanırken, Kur’an ayetlerinin saçma ve zorlama yaklaşımlarla yorumlanmamasına özelliklle dikkat edilmelidir. Bu yaklaşım, Kur’ani-bilimsel-teolojiye nazaran daha az iddialı, daha temkinli bir yaklaşımdır. Fakat bu yaklaşımın verileriyle; Kur’an’ın, modern bilimin verileriyle -zorlamalar yapılmaksızın- yorumlanmaya müsait bir yapıda olduğu örneklenerek, yine -daha mütevazı da olsa- teolojik sonuçlar çıkarılmaktadır. Bilimsel-Kur’ani-teoloji başlığı altında ele alınabilecek örneklerden kimisi için Kur’an’ın başlangıç noktası olduğu Kur’ani-bilimsel-teoloji başlığındaki yaklaşımın uygulanması da önerilebilir. Burada ele aldığım örnekleri, bu başlık altında değerlendirmemin bir sebebi; Kur’an-modern bilimler ilişkisinde, daha az iddialı ve daha temkinli yaklaşımlar arzu edenler için alternatif bir yaklaşım da olabileceğine dikkat çekmektir. Dileyen, aşağıdaki üç örneğin kimisini, önceki Kur’ani-bilimsel-teoloji başlığı altında değerlendirilebilir; fakat bu örnekler burada, bilimsel-Kur’ani-teoloji olarak isimlendirdiğim yaklaşım için kullanılacaktır: 1- Modern bilimin karşımıza çıkardığı evren tablosuyla tüm maddenin atomlardan, atomların ise daha küçük parçacıklardan oluştuğunu öğrendik. Mikro-fiziğin en önemli bilgilerinden biri bu parçacıkların çiftler halinde ortaya çıktığıdır. Ünlü fizikçi Paul Dirac, bu konudaki çalışmalarından ötürü 1933 yılında Nobel Fizik Ödülü’nü almıştır. Elektrona karşı pozitron, protona karşı anti-proton, nötrona karşı anti-nötron mevcuttur. Maddenin daha küçük parçacıkları da eşler halinde vardırlar; “up” kuarka karşı “down”, “charm” kuarka karşı “strange”, “top” kuarka karşı “bottom” bulunmaktadır…[22] Sonuçta evrendeki tüm maddi varlıklar, eşler halinde var olan parçacıklardan oluşmaktadır. Bunlar tüm maddi varlığı oluşturdukları için maddi varlığın “hepsi eşler halinde” vardır, demektir. Bu bilgiye sahip olarak Kur’an’a bakıp, Kur’an’da şu ayetleri okuduğumuzda; evrenin bu çok temel bilgisiyle Kur’ani uyumu keşfederiz: Yeryüzünün bitirdiklerinden, kendi benliklerinden ve daha bilmediklerinden hepsini eşler halinde yaratan çok yücedir.[23] Düşünüp, ibret alabilmeniz için her şeyi çiftler halinde yarattık.[24] 2- 20. yüzyılın en önemli bilimsel keşiflerinden birinin Einstein’ın izafiyet teorisi olduğu herkesin kabulüdür.[25] Bu teoriyle, değişik çekim alanlarında ve hızlarda, zamanın akışında farklılık yaşanacağı; zamanın, evrendeki kütle ve hızlardan bağımsız bir varlık olmadığı, fakat bağımlı ve “izafi” olduğu anlaşılmıştır. Bu bulgunun, bilimsel açıdan olduğu kadar felsefe ve teoloji alanları açısından da önemli sonuçları vardır.[26] Bu bilgiye sahip olarak Kur’an’ı okuduğumuz ve Kur’an’da “bir gün”ün bin yıla veya elli bin yıla denk olabileceğine dair ayetlere rastladığımızda, modern bilimin bu çok önemli bulgusuyla Kur’an ayetleri arasındaki paralelliğe tanık oluruz: Gökten yere bütün işleri idare eder. Sonra onlar, sizin saymakta olduğunuz bin yıla denk bir günde O’na yükselir.[27] Melekler ve Ruh, süresi elli bin yıla denk olan bir günde oraya yükselir.[28] Modern Evren tablosu, Evren’in, birbirlerinden farklı dönemlerdeki aşamaların geçilmesiyle oluştuğunu göstermektedir.[29] Birçok Kur’an tefsirinde de “gün (yevm)” kelimesinin “uzun zaman dilimleri” anlamını taşıdığı ifade edilmiştir; yukarıdaki ayetler de bu anlamı tasdik etmektedir. Modern bilimsel bilgilerimizle Kur’an okuduğumuzda, “altı günde yaratılış”tan bahseden Kur’an ayetlerinin “altı devirde/aşamada yaratma”ya karşılık geldiğini;[30] tefsirlerde daha önce ifade edilmiş bu anlamın, diğer yorumlardan daha kabul edilir olduğunu anlıyoruz. Sonuçta bilimsel-Kur’ani-teoloji farklı tefsirlerden seçim yapmamızda kullanılabilecek bir yöntemdir. 3- Evrensel fenomenlerin en ilginçlerinden bir kısmı, bazı büyük yıldızların ömürlerinin sonunda Karadelik veya Pulsar (bir Nötron Yıldızı türü) gibi yapılara dönüşmelerinde açığa çıkar. İlk Pulsar 1967 yılında keşfedildi; Jocelyn Bell düzenli ve hızlı vuruşlar (pulses) formunda yayılan radyasyonu keşfedince, başta bunun uzaylıların yaydığı sinyaller olduğu zannedildi. Pulsarlar’ın sahip olduğu ilginç özellikler gerçekten de insan idrakini zorlayacak niteliktedir. Dünya’mızın 24 saatte kendi etrafında dönmesine karşılık bir Pulsar, bir saniyede kendi etrafında defalarca döner. Güneş’ten büyük yıldızlar Pulsar’a dönüştüklerinde, Dünya’daki bir şehir kadar bir büyüklüğe sıkışacak şekilde küçülürler. Pulsar’ın bir kaşık maddesi yüz milyonlarca ton ağırlığa denk gelmektedir.[31] Pulsarlar ile ilgili bu ilginç bilgilere sahip olarak Kur’an’ı okuyan Mustafa Mlivo, şu ayetlerde işaret edilenin Pulsar olduğuna kanaat getirdi: 1- Evren’e ve Tarık’a andolsun 2- Tarığın ne olduğunu kavrayabilir misin? 3-O delici yıldızdır. Caner Taslaman alıntıdır , Devamını getireceğim .. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
punitive Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2015 İlâhi kaynaklı olsa bile, Kuran'ı 1400 yıl sonra, herhangi bir dile değil, orijinal diline çevirmek bile olanaksızdır. Müteşabihata anlamlar vermeye çalışmanın ise, Ali İmran/7de de ifade edildiği üzere, sadece fitne çıkarmaktan başkaca bir işlevi yok. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Supergazi Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2015 Bir onceki yaklasimini daha bi begenmistim. Ama simdiki icin aksi seyler yazacam sanirim ^^ tabi sahsi dusuncelerimdir. Kuran mealini bilimin gelismesiyle yeni buluslarin olmasiyla cart curt degistirmek pek yakisik degil. Kuraninda buna ihtiyaci oldugunu sanmiyorum. kuranda yazilanlari ispata calismak, ve buna ulasmak varolan iman a cok buyuk darbe vuracaktir. Cunku bilmek ve anlamak farkli seylerdir. Ve inanca sahip olmak daha farkli. Bildigin birseye inanmazsin bilinen sey gercektir insani gercek! Inanmaya gerek yoktur cunku bi gercek vardir ortada neye inanacaksin? Hal boyle olursa imana olacak darbeside kisi ice benligine yonelemez. Cunku ortada bi gercek vardir sen neyi bulmaya calisiyorsun iceride? Bence ciddi anlamda kabul gorecek birsey ile kurani allahi ispata calismak yanlis. Bu kismen israfilin suru calisina benziyor... Zaman doldu! O is ancak o zaman olacak. Caba bosa. Bosa denmemistir kendini bilen rabbini bilir. Ispata kisi kendi icinde ulasmali.. Akli ve kalbi kullanarak kendini terbiye ederek. Kalp ile gorerek. Tabiki sikinti kolay birsey degil. Hal gerekiyor halin gelmesi icin belirli seylerin olmasi gerekiyor, daha ardindan bahsetmeyelim bile... Okadar evliya bosa kendini cole atmamis. Yeterliligi olanda evren neymis herseyle bir olmus ve bilmemis! anlamis!!! bence bu yol gereksiz taraftarlik cikariyor. Tabi aklim bukadar benim affola. Eline saglik kardesim. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ancients Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 20, 2015 Güzel bir konu ancak bir soru yönelteceğim. Kuran neden bir bilimselliği, tıbbi bir gelişmeyi neden hep olduktan sonra biliyor? Yani neden bir hastalığın çözümü, evrenle alakalı bir keşif, bilimsel bir ilerleme katedildiği zaman 'Bizde zaten vardı' deniliyor? Neden hiçbir zaman keşfi yapılmadan bir hastalığın tedavisi, bir bilimsel gelişme kurandan bulunmuyor? Doğrusu ben burada ayetleri kendince yorumlama görüyorum. Efe Aydal'ın güzel bir skeci vardı ve şöyle bir konuşma geçiyordu; Asistan: Efendim bilim adamları soğuk füzyonu bulmuş. Din Adamı: Tamam... Bir saniye... Bak ne diyor ayette; Allah onları soğuk ateşlerde yakar. Ateş ne? Reaksiyon. Reaksiyon ne? Füzyon. Soğuk füzyon. Önce biz bulduk paylaş hemen! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Supergazi Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2015 Güzel bir konu ancak bir soru yönelteceğim...... Yazildigi tarihi ele alalim... Ve her dilde oldugu gibi ciktigi bolgedeki dilde bulunan kelime anlamlarinin o kadar yil sonra ne kadar anlam kaymasina ugramis olabilecegini dusunelim... Sen cogalt yeni kelime girisleri vs vs.. Ve bilimin son 100 yilda anlasilamayacak bir hizda ilerledigini ele alirsak (son yuzyila kadar yasamis olanlarin bilimsel olarak bi haber oldugu seyi aciklamasini bekleyemezsin ki simdi aciklananlari bile hicbisekilde dogrulayamazsin... Bize soylenir ve biz karsi cikmadan kabul ederiz bilimseldir ya hani... ) bi nebze cevaba ulastirabilir... Tabiki bu bazi hatta cogu muslumanim diyen ama muslumanliktan uzak taraftarlarin ilerleyis ve gelisime gore eklentiler/degisimler ile sacmalik cikarmasini hakli gostermez. Belkide haklilardir... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Supergazi Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2015 Ek olarak, uzun bi surecte yasanilan olaylar ardina yazildigi icin tarihide sen yasamis gibi bilmen gerekir ki imkansiz... Tarihi yazanlara guvenmek Zorundasin tabi nasil bir karaktere sahip kisi yazdi bilemeyiz... Istenildigi gibi cekilebilir her tarafa her olay... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ancients Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2015 Yazildigi tarihi ele alalim... Ve her dilde oldugu gibi ciktigi bolgedeki dilde bulunan kelime anlamlarinin o kadar yil sonra ne kadar anlam kaymasina ugramis olabilecegini dusunelim... Sen cogalt yeni kelime girisleri vs vs.. Ve bilimin son 100 yilda anlasilamayacak bir hizda ilerledigini ele alirsak (son yuzyila kadar yasamis olanlarin bilimsel olarak bi haber oldugu seyi aciklamasini bekleyemezsin ki simdi aciklananlari bile hicbisekilde dogrulayamazsin... Bize soylenir ve biz karsi cikmadan kabul ederiz bilimseldir ya hani... ) bi nebze cevaba ulastirabilir... Tabiki bu bazi hatta cogu muslumanim diyen ama muslumanliktan uzak taraftarlarin ilerleyis ve gelisime gore eklentiler/degisimler ile sacmalik cikarmasini hakli gostermez. Belkide haklilardir... Ek olarak, uzun bi surecte yasanilan olaylar ardina yazildigi icin tarihide sen yasamis gibi bilmen gerekir ki imkansiz... Tarihi yazanlara guvenmek Zorundasin tabi nasil bir karaktere sahip kisi yazdi bilemeyiz... Istenildigi gibi cekilebilir her tarafa her olay... Olayın bilerek istenildiği tarafa çekildiğini düşünüyorum. Kuranda yazan bitişik, su, evren vb. ayetler 5000 yıl önceki mısır kaynaklarında da var. Hatta şöyle bir şey rivayet edilir; firavunun odasında özel bir pencere bulunmaktadır ve bu pencereden, gezegenler düz bir hizaya geldiği zaman görülmektedir. Ayrıca piramitlerin yapısı ve Güneş'in hareketlerine göre ayarlanmış sistemleri zaten Kuran'daki bilimselliğin kat kat fazlasının 5000 yıl önceki Mısır kaynaklarında da olduğunu gösteriyor. Ayrıca Kuran'da geçen 'yer ve gök bitişikti biz ayırdık' cümlesini big bange çekmek bence çok saçma. Yani bigbang anlatacak bir dehada bilime sahip kitap neden diğer gezegenlerden, galaksilerden bahsetmiyor da, sadece insanların gözle görebildiği Güneş, Ay ve yıldızlardan bahsediyor? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Supergazi Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2015 Olay bilerek istenilsigi tarafa cekiliyor. Evet bencede durum bu ve gerek yok iken... Ama bu sadece kuran mealindd degil nerdeyse herseyde gecerli aksi ornegini verdigimiz misirda dahi. Yargi tek tarafli yapilmamali. Ve boyle bize sacma gelen hal ve hareketler kisiyi yolundan etmemeli. Kimbilir belki o amac ile yapilmistir... Tabi sadece boyle dusunup malda olunmamali. yer ve gok bitisikti biz ayirdik... Bunu bigbange cekmek bu banada sacma gelmekle hangi vatandas ne gormuste cekmis bilemiyorum... Ama kafada dusunurken biraz adil olmaliyiz. Kuran bir cok seyden ustu kapali bahsetmeye bahsediyor ama biz gunumuz dilinde net bir bilimsel aciklama bekleyemeyiz. Olsa garip olurdu. Olsa cogunun aksine ben isin icinde hile var diye dusunurdum cunku henuz bulunmamis bilinmemis ve adi konmamis seylerden nasil bahsetsin bekledigimiz sekilde? Hani bilim seyside degil kuran... Aslinda garip bi sekilde ic ice amma neyse girmiyim oraya. isin icine misir ve benzeri yasamis topluluklari alirsak mahvolur kaliriz. Cunku soyle; iki veya daha fazla yazilan cizileni ele alip kafa kafaya carpistirirsak olmaz. Kuranda yazanin bahsedilen seyi ima ettigine uzak olmakla misirdan bir ornek alip burda daha onceden varmis yaklasiminida bi kenara birakirim sahsen. Cunku ayni sekilde misirda ve benzeri yasamis olan yuksek medeniyetlerin okadar ileri oldugunu bana soyleyen yine bir kac bilim adami arkeolog vs... Hata sadece meali yapanda var demekten ziyade hepsinde hata olabilir gozuyle yaklasmali. Ve kuran ve gunumuz bilimi zit yonlu. Verilmek istenen. Biri seni gordugun/dokundugun vs vs materyalistlikten uzaga yonlendirmeye calisirken digeri icine cekmeye calisiyor. Ki aslen kuran bunu dedi bakin cikti gibi bir yaklasimin altini cizerek aslinda inananlara darbe vuracagi kanaatindeyim. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.