Jump to content

Efendi-Köle Ahlakı Vs. Efendi Köle Diyalektiği ..


sidar

Önerilen Mesajlar

Düşünce tarihine bakıldığında birçok filozofun birtakım ayrımlarkullandıkları görülür. Çoğu zaman bu ayrımlar filozofların düşüncelerinikarakterize edici bir nitelik taşır. Nietzche’nin efendi ahlakı –köle ahlakı ayrımı ileHegel’in efendi-köle diyalektiği söz konusu ayrımların iki örneğidir. İki ayrımın dapolitik düşünce açısından birtakım sonuçları vardır. Bu çalışma Nietzsche’ninayrımının postmodernist, çoğulcu ve farklılıkları onaylayıcı bir politik düşünceyi,Hegel’in efendi-köle diyalektiğinin ise modernist ve evrevselci bir politik düşünceyibeslediği iddiasındadır. Bu çalışmada Nietzsche’nin efendi ahlakı –köle ahlakıayrımı temel alınacak ve Nietzcheci bir perspektifle Hegelci politik düşüncenin bireleştirisi sunulacaktır.Anahtar Kelimeler: Nietzsche, Efendi-Köle Ahlâkı, Efendi-KöleDiyalektiği, Hegel, Çoğulculuk, Evrenselcilik.

 

 

Genel bir değerlendirmeyle ifade edildiğinde, Nietzsche felsefesiniçağdaş etik ve politik tartışmalar açısından önemli kılan hususun,Nietzsche’nin, 2500 yıl boyunca Batı düşüncesine hâkim olduğunudüşündüğü ve kendisinin “Sokratik rasyonalizm” olarak adlandırdığırasyonel varlık felsefeleri karşısında, oluş ve yaşamı önceleyen bir düşünmetarzına sahip olmasından kaynaklandığı söylenebilir. Oluş ve yaşama yönelikvurgusuyla Nietzsche, bir yandan rasyonel ve hümanist metafizik düşünmebiçimlerine karşı çıkarken, diğer yandan da, her ne türden olursa olsunfarklılığı, tekilliği, bireyselliği ve yaşamın dirimsel güçlerini onaylayan birdüşünce tarzı arayışında olmuştur. Aslına bakılırsa Nietzsche’nin Efendi veköle ahlâklı ayırımının temelinde de söz konusu kaygı bulunmakta olup, bizde çalışmamızda, Nietzsche’nin bu kaygısını, söz konusu kaygıyla tabantabana zıt bir görünüm arz eden Hegel’in efendi-köle diyalektiği ilemukayeseli bir biçimde ele almak suretiyle, Nietzscheci anlamda bir farklılıketiği ve politikasının nasıl bir karaktere sahip olabileceğine dair birtakımipuçları sunmaya çalışacağız.Böyle bir karşılaştırma için neden Hegel felsefesinin seçildiğininyanıtı ise, Hegel’in, hem bir tarih felsefesi dolayımıyla son derecebütünlüklü ve sistematik bir biçimde oluşturmuş olduğu felsefesinin modernve Aydınlanmacı düşünce tarzının en kâmil formunu oluşturması, buna bağlıolarak da evrenselci ve totalleştirici karakterdeki bir düşünce tarzını tesisedip, özellikle birey ve toplum arasındaki ilişkiyi tarihsel yolla onanmış birrasyonalizasyon süreciyle tesis etmesinde, hem de bizzat efendi-kölediyalektiği başlığı altında, tarihsel bir diyalektik süreçte gittikçe kendibilincine varan modern özneyi haklılaştıran bir sistem ortaya koymasındabulunabilir. Nietzscheci bir bakış açısıyla ele alındığında, işte tam da bu Küçükalp, Efendi-Köle Ahlâkı vs. Efendi Köle Diyalektiği 55hususlar nedeniyle Hegel felsefesi, gerek evrenselci ve totalleştirici birdüşünce tarzına sahip olması gerekse farklılıkları aynılık içerisinde eritenrasyonel bir mahiyet arz etmesi nedeniyle problemli olmak durumundadır.

 

2. NİETZSCHE FELSEFESİNDE EFENDİ-KÖLE AHLÂKINietzsche İyinin ve Kötünün Ötesinde adlı çalışmasında, yeryüzündevarolmuş ve halen mevcudiyetini sürdüren birçok ahlâka rastladığını ve sözkonusu ahlâkların; birbirine bağlı olarak, düzenli bir şekilde birlikte ortayaçıkan belirli özelliklere göre Efendi Ahlâkı ve Köle Ahlâkı olmak üzere ikitemel tipe ayrılabileceğine işaret eder (Nietzsche, 1997: 169). İlk bakışta,efendi ve köle kavramlarının, politik ve sosyolojik referanslara sahipoldukları düşünülse bile, Nietzsche’nin zorunlu olarak efendiyi (soylu) birtopluluktaki yönetici veya ayrıcalıklı kesim ile, köleyi ise bu kesiminhakimiyeti altında bulunan ya da statü olarak bu kesimin aşağısındakiinsanlarla özdeşleştirmediği açıktır (Nietzsche, 1998: 35). Kuşkusuz, efendive köle ahlâkının anlaşılmasında politik anlamıyla güç, yani hükmeden veyahükmedilen olmaktan kaynaklanan güçlülük ya da güçsüzlük hissi, önemlibir referanstır. Nitekim Nietzsche, ahlâkın oluşumunu ve onun nihilistikmahiyetini politik deneyime bağlı olarak açıklamıştır. Ancak, efendi ile kölearasındaki mesafenin, politik ve toplumsal anlamda bir hiyerarşinin ötesindebir anlama, Nietzsche’nin, efendi ve köle ahlâkının aynı kişinin, aynı ruhuniçinde bile bulunabileceğini (Nietzsche, 997: 169) söyleyerek imâ ettiğiruhsal bir anlama da sahip olduğu göz önüne alındığında, efendi ve kölekavramlarının, politik ve sosyolojik anlam içerikleriylesınırlandırılamayacağını söyleyebiliriz. Nietzsche’nin, 2500 yıldır Batıkültüründe hüküm süren ahlâkı köle ahlâkı olarak nitelemesi, efendi ve kölekavramlarının söz konusu sınırlamanın ötesinde anlamlara sahip olduğununen açık kanıtını oluşturur.Warren’ın da belirtmiş olduğu gibi, Nietzsche için soyluluk, dışsaleylem ve çalışmalardan çok, kişinin kendisine yönelik saygısından doğar.Soyluluk, kendinden emin olma hissiyle birlikte, iyi şuura işaret eder. Bunedenle Nietzsche soyluluğu, sosyolojik terimlerden ziyade, psikolojik vefenomenolojik terimlerle anlar. Bu husus dikkate alındığında, efendi ve kölekategorilerinin, farklı deneyim tiplerine karşılık geldiği ve prensip olaraksoyluluğun, toplumda herhangi bir yerde zuhur edebileceği söylenebilir(Warren, 1991: 176). Warren’a göre, Nietzsche de Freud gibi, benliğinbirliğini sağlayacak olan bir düşünümsellik (reflexivity) biçimiyleilgilenmekteydi. Bu perspektifle ele alındığında, efendi ve köle psikolojisiarasındaki temel fark, kölenin, deneyimlerini bütünleştirmesindekibaşarısızlığından kaynaklanır. Güçsüzlük hissi, kölenin hafızasında aşırı birşişkinliğe, bu da onun, bütünlüğünü sağlamasına mani olan geçmişin 56 U.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Cilt XXIX, Sayı 1acılarıyla ilgili takıntılara yol açar. Buna karşın, soyluluğun güçlü sağlığı,deneyimlerini birleştirebilme kapasitesinden doğar ve böylece efendinin(kişinin) bütünlüğüne mani olacak birçok şeyi unutmasına imkân verir.Efendideki aktif unutma’nın aksine, kölede unutamamanın tezahürü, hınç(ressentiment) duygusudur (Warren, 1991: 177-178). Efendi tipe ait unutmave tepkiler, eyleme gücünün bütünlüğü bağlamında tanımlanırken, köle tipiise, çok büyük bir hafıza ve hıncın gücü ile tanımlanır (Deluze, 1989: 117).Köle ahlâkına reaktif karakterini veren, tam da bu hınç duygusudur.Nietzsche’nin ifadesiyle, her soylu ahlâk, kendine zafer kazanmış birbiçimde evet demekle gelişirken, köle ahlâkı, daha başında; dışarıda olana,farklı olana, kısaca kendi olmayana hayır der. Nietzsche’ye göre, bu hayırkölenin yaratıcı eylemidir. Köle ahlâkının var olmak için, hep karşı koyandış dünyaya gereksinimi olmuş ve kölenin eylemi, temelde tepkidenkaynaklanmıştır. Soylu değerlendirme biçiminde ise, tersi söz konusudur.Soylu, eyleme kendiliğinden geçer ve karşıtını “yalnızca kendine dahaminnettar, daha sevinç dolu evet demek için arar. Olumsuz kavramları‘alçak’, ‘sıradan’, ‘kötü’ yalnızca baştan aşağı yaşam ve tutkuyla dolu,olumlu temel kavramların, ‘biz soylular’, ‘biz iyi, güzel ve mutlular’ın solukbir karşı görüntüsüdür ” (Nietzsche, 1998: 40).Köle ahlâkının reaktif karakteri, en iyi şekilde, onun iyi-kötüayırımında teşhis edilebilir. Nietzsche, etimolojik olarak ele alındığında, iyive kötü ayırımının temelinde, soylu değerlendirme biçiminin bulunduğunubelirtir. İyi, her yerde başlangıçta, “ruhça soylu”, “asilzade”, “ruhçaayrıcalıklı”, “ruhça yüksek” anlamlarına gelmiştir. Buna karşın kötü, sözkonusu iyi tanımının dışında kalanı, bayağı olanı, talihsiz olanı nitelemekiçin kullanılan bir kavram olmuştur ( Nietzsche, 1998: 32-33). Soylu içinkötü, kendi iyi tanımının dışında kalan bir şeye işaret ettiğinden, soylununiyi tanımı, onun kötüye olan düşmanlığından kaynaklanmamıştır. Kötü,verili bir durumdur ve soylu ona karşı kayıtsızdır. Efendinin, kendi iyi tanımıiçin düşman bir öteki olarak kötüye ihtiyaç duymaması, onun ahlâkının aktifkarakterini yansıtır. Deleuze’ün ifadesiyle, efendinin formülü, “ben iyiyimbu yüzden sen kötüsündür.” Efendi ahlâkına göre, kötünün kötü oluşu,ikincil bir sonuçtur. İyi öncelikli olarak efendiyi dizayn eder, kötü, birsonuçtur ve köleyi oluşturur (Deluze, 1989: 119-120). Soylunun kölekarşısındaki kayıtsızlığı o kadar açıktır ki, onu düşman olarak bile görmez.Soylu için düşman, kötü olan değildir, çünkü onun kötü olanla hiçbir işiyoktur. Soylu, düşmanını kendisi gibi saygıdeğer biri olarak görür ve onukendisi için ister, bu onun ayırıcı özelliğidir (Nietzsche, 1998: 42-43).Köle ahlâkında iyi ve kötü kavramları, efendi ahlâkında olduğundantamamen farklı anlamlar içerir. Köle ahlâkı, kendi iyi-kötü ayırımını kendireaktif karakterine uygun olarak, efendinin iyi olarak adlandırdığı niteliklerindeğersizleştirilmesi üzerinde temellendirir. Buna bağlı olarak, kölenin iyi Küçükalp, Efendi-Köle Ahlâkı vs. Efendi Köle Diyalektiği 57tanımı kötü tanımına göre belirlenmiş olur. Kötü olan, soylu ve soyluca olanher şeydir. İyi ise, efendinin kötü ve bayağı olarak addettiği, yani soylucaolmayan şeylerdir (Nietzche, 1998: 43). Hınç (ressentiment) duygusunasahip olan köle, kendisini iyi olarak düşünebilmek için kötü diyenitelendirdiği bir ötekine, yani iyi ve kötü arasında bir düşmanlık ilişkisineihtiyaç duyar. Böyle bir ahlâkın formülü ise, “sen kötüsün ben bu yüzdeniyiyimdir” (Deluze, 1989: 119). Bu bağlamda köle ahlâkının, değerinikendisinden üretemediği için kendini onaylayamayan, yalnızcaolumsuzlamak zorunda olduğu şeyin asalağı olan bir ahlâk tipi olduğusöylenebilir (Pearson, 1998: 166).Efendi ve köle ahlâklarının, iyi ve kötü kavramlarına yüklemişoldukları anlamlar arasındaki farklılık, her iki ahlâk tipinin beslemişoldukları etik anlayışlar arasındaki farklılığı anlamak açısından da önemlidir.Köle ahlâkı, hakikat adına varoluşu ve oluşu yadsıdığı ölçüde, iyi kavramınıbir hiçleştirme üzerinden, iyinin kötü ile arasındaki düşmanlık ilişkisindentüretir. Bu yönüyle yaşam ve oluş, kölece değerlendirme dikkate alındığında,kötüye işaret eder. Evrenselci etik, tam da böyle bir değerlendirmedenbeslenmiştir. Buna karşın, Nietzscheci bir etik, daha başlangıçta, kendisini,köleci anlamda iyi ve kötünün ötesinde konumlandırmak durumundadır.Nietzsche, iyi ve kötünün ötesinde olmaktan bahsederken, bunu bütündeğerlendirmeleri reddetmek amacıyla yapmaz. O bunu, yeni birdeğerlendirmeyi öncekinin yerine geçirmek amacıyla yapar. Nietzsche,klâsik iyi-kötü (good-evil) ayırımı yerine soylu-kötü (noble-bad) ayırımınıyerleştirir (Copleston, 1942: 92). Nietzsche’nin önem atfettiği bu ayırım,onaylayıcı ve yaşam ile düşmanca olmayan bir ilişkiyi öngören mahiyeti ile,onun etiğinin merkezinde duran yaşamı zenginleştirme kriteri için temel birreferans noktası oluşturur.Buraya kadar, Nietzsche’nin efendi ve köle ahlâkı ayırımı, tarihselolmayan bir perspektifle ele alınmaya çalışıldı. Fakat söz konusu tipler,Nietzsche için, bir ahlâk filozofunun yapmış olduğu, herhangi bir tasnifinötesinde bir anlama sahiptir. Nietzsche’nin köle ahlâkı olarak nitelediğiahlâk tipi, Batı kültürüne damgasını vuran ve sahip olduğu nihilistikmahiyeti, yani nihilizm yazgısını kendi serüveninin sonunda açığa çıkarmayabaşlayan bir ahlâka tekabül eder ve bu yönüyle de açık şekilde tarihsel biranlama sahiptir. Nietzsche, kendi dönemini -modern dönemi- kölelerinbaşkaldırmasıyla, yani Batı kültür tarihinde hâkimiyetini hissettirmeyebaşlayan köle ahlâkının, dolayısıyla da kölenin zafere ulaştığı bir dönemolarak görür. Fakat Nietzsche için bu zafer, aslında decadence’a(çöküş/yozlaşma) karşılık geldiği için, hayatın düşüşüne işaret eder ve bunedenle de, her ne kadar yaşamın lehinde yeni değerlerin yaratılması içinfırsatlar sunma anlamında olumlu bir anlama sahip olsa da, tarihin sonu 58 U.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Cilt XXIX, Sayı 1olarak görülmemesi gereken, kesinlikle üstesinden gelinmesi gereken birhadisedir.Kuşkusuz kendi felsefesini, efendi-köle ayırımına bağlı olarakgerçekleştiren tek düşünürün Nietzsche olduğunu söylemek mümkündeğildir. Hegel de tıpkı Nietzsche gibi, efendi ve köle kavramlaştırmalarınıkullanmış ve modern dönemi, kölenin zaferine işaret edecek tarihsel birdeğerlendirmeye tabi tutmuştur. Nietzsche’den farklı olarak Hegel, efendi ileköle arasındaki ilişkiyi, tarih felsefesi doğrultusunda diyalektik bir ilişkiolarak ele almış ve kölenin zaferini tarihsel zorunluluğun bir sonucu olarak,ancak tarihin sonunda zuhur edebilecek olan özgür bireyin ortaya çıkışıolarak yorumlamış ve olumlamıştır (Hyppolite, 1973: 17-18). Bu noktada,hem efendi ve köle ahlâkı ayırımının tarihsel anlamının ortaya konulmasıhem de Nietzsche’nin diyalektik eleştirisinin mahiyetinin anlaşılmasıbakımından, Nietzsche’nin efendi-köle ahlâkı ayırımı ile Hegel’in efendikölediyalektiğinin bir mukayesesinin faydalı olacağı kanaatindeyiz.

 

3. HEGEL’İN EFENDİ-KÖLE DİYALEKTİĞİ VENİETZSCHE’NİN DİYALEKTİK DÜŞÜNCE ELEŞTİRİSİHegel’de efendi-köle diyalektiği, insanın, insan olma, kendininbilincine varma, kendinin bilincini nesnel hale getirme (başkaları için dekabul edilebilir hale getirme) ve nihayetinde, özgür bir birey olma sürecininbir ifadesidir. Hegel’e göre insan, ben olmayandan özce farklı, ona radikalbir biçimde karşıt ben olarak kendini açığa vurur. Ben’i, olumlu içeriğiolumsuzlama ile dolacak bir boşluk olarak telâkki eden Hegel için, isteğinyöneldiği şeyin mahiyeti, benin de mahiyetini belirleyecektir. Eğer istekyalnızca doğal bir şeye yönelmişse, yani doğal olan bir şeyinolumsuzlanması söz konusu ise, ben de doğal bir ben olarak kalacaktır(Kojève, 2000: 80) ve bu yönüyle doğal şeylere yönelik isteğinin tatminipeşinde olan insanın hayvandan herhangi bir farkı olmayacaktır. İnsanınayırıcı vasfı, yani onu insan yapan husus, bir birey olarak kendinin bilincineulaşmasını mümkün kılan şey anlamında, onun, doğal olmayan bir şeye, yanibaşka bir isteğe yönelmesidir. Bu anlamıyla istek, tam da insanın ayırıcıvasfıdır. Kendisiyle ebedîyen özdeş kalan, statik ve verilmiş bir gerçekvarlıktan farklı olan istek, gerçek olmayan bir boşluktur. İnsanı hayvansalbenden farklı olarak değişime ve dönüşüme açık kılan şey, isteğin sözkonusu karakteridir. Dolayısıyla insan, tümel formu mekân değil zaman olanbir varlık olarak, bir boşluk olan isteğini, başka isteklerle etkileşimisonucunda doldurmak suretiyle insanlaşır (Kojève, 2000: 81) . Hegel insanya da tarihin temelde, iki insan tipinin, iki isteğin karşı karşıya gelmesinin;efendi ile köle arasındaki diyalektiğin sonucunda oluştuğu kanaatindedir. Küçükalp, Efendi-Köle Ahlâkı vs. Efendi Köle Diyalektiği 59Bir isteği istemek, kendini bu isteğin istediği değerin yerinekoymayı, yani kendi değerinin bir başkası tarafından istenen değer olmasınıistemektir. Kısaca, bilinip tanınmayı istemektir (Kojève, 2000: 83). Efendi,bilinip tanınma isteğini doyurmak için, diğer istekle olan mücadelesindeölümü göze alan ve kendisini kabul ettiren tarafı oluşturur. Köle ise, sözkonusu mücadelede, hayatını tehlikeye atmaktan vazgeçen, –kendi doğalisteğine boyun eğerek- hayatını idame ettirmek için hasmını, efendi olaraktanıyan kişiyi niteler (Kojève, 2000: 85). Bu noktada, efendi ile kölearasındaki mücadelede, söz konusu olan olumsuzlamanın, hasımlardanbirinin tamamen ortadan kaldırıldığı bir olumsuzlama değil, hasmı (antiteyi)bir yönüyle ortadan kaldırırken, diğer yönü ile muhafaza eden ve ileriyetaşıyan diyalektik bir olumsuzlama (aufhebung) (Kojève, 2000: 92)olduğunu belirtmek son derece önemlidir. Örneğin, efendi-köle diyalektiğibağlamında ele alındığında, efendi, kölenin, kendini kabul ettirme isteğiniyadsır, fakat kölenin doğayı dönüştüren çalışmasını muhafaza eder ve onunileriye taşınmasına imkân verir. Aynı şekilde, köle efendi ile olan ilişkisiniolumsuzlarken, kendi üzerinde bulunan bir efendi düşüncesini ortadankaldırır. Fakat söz konusu ortadan kaldırmayla birlikte, efendide bilincinevarmış olduğu kabul edilme düşüncesini muhafaza eder ve onu, kabul edilenbiri tarafından kabul edilme yönünde daha da ileriye taşır.Efendi, her ne kadar, kendi olumsuzlayıcı etkinliği olan savaş ile,tarihsel ve insan oluşturucu sürecin katalizörü olsa da, insanın kendininbilincine varması, kendini gerçekleştirmesi ancak kölenin olumsuzlayıcıetkinliği olan çalışma dolayımıyla mümkün olabilecektir (Bumin, 1998: 41).Bu nedenle, Hegel’e göre özgürlük, yani insanın kendini bilip tanıması vekendini bilip tanıyan muadillerince bilinip tanınması, kölenin çalışmasısayesinde, doğa karşısında özgür olan, bu özgürlüğün sağlamış olduğukonfor nedeniyle biyolojik varlığını aşmaya yönelik herhangi birmotivasyondan yoksun bulunan ve bu nedenle de kendisiyle ilgili eksik birbilince sahip olmakla yazgılı olan efendinin değil, efendiye boyun eğerekinsanî özgürlüğün ve özerkliğin değerini efendide bilip tanıyan; başlangıçtaölüm korkusu ile kendi doğasına ve doğaya boyun eğen, fakat çalışarakdoğanın ve kendini doğaya bağlayan ve efendinin kölesi haline getiren kendidoğasının efendisi haline gelen, yani efendiliğini çalışması dolayımıylakazanan kölenin başarımı olacaktır (Kojève, 2000: 98-101).Efendi-köle diyalektiği konusunda Nietzsche ve Hegel’indüşünceleri arasındaki farklılıklar, en iyi şekilde, Nietzsche’nin diyalektikdüşünceye yönelik eleştirileri yoluyla anlaşılabilir. Deleuze’e referanslaNietzsche’nin üç nedenden dolayı diyalektiğe karşı olduğunu söyleyebiliriz.İlk olarak diyalektik, güçlerin tabiatının yanlış bir yorumunu sunar. İkincisi,güçler arasındaki ilişkinin mahiyetini yanlış yorumlar. Ve nihayetinde soyut

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

terimler ve değişimlerle iştigal ettiği için değişimi ve transformasyonu yanlışyorumlar (Deluze, 1989: 158).İlk eleştiri, gücün çoğul ve dinamik karakteri bağlamında yöneltilenbir eleştiridir. Diyalektik, her ne kadar başlangıçta iki farklı öğeninkarşıtlığından hareket etmiş olsa da, nihayetinde bir birliğe ulaşmayı içerdiğiiçin, çoğulculuk diyalektiğin en büyük düşmanıdır (Akay, 1999: 105).Nietzscheci bir perspektifle değerlendirildiğinde, Hegel’in efendi-kölediyalektiği, kendisiyle birlikte bütün insanî farklılıkların ortadan kaldırıldığıbir insan tipini –modern evrensel birey- öngördüğü ve tikel (özel çıkar)-tümel (ortak çıkar) karşıtlığını aşmak suretiyle bu insan tipininvarolabilmesinin imkânını oluşturma niteliğini haiz bir bütünlük (Devlet)nosyonunu yücelttiği için, kaçınılmaz bir biçimde gücün çoğul ve ilişkiselmahiyetini göz ardı edecektir. Nietzsche, Hegelci diyalektiğin sonundakibireyi, nihilizmin en ileri biçimine ulaşmasının bir ürünü olarak kendinigösteren ve insanî tiplerin çokluğunu, insanlığın en düşük paydası olarakkendisinde düzleştiren son insan olarak kavramlaştırmış ve tıpkı Tanrı gibi,onun yerine ikame edilmiş bir bütünlük nosyonu olduğunu düşündüğüdevleti de, gerçek anlamda bir bireyleşmenin önündeki engellerden biriolarak görmüştür.İkinci eleştiri, Nietzscheci onaylama nosyonuna ışık tutar. Nietzscheiçin bir gücün başka bir güç ile oluşturduğu asıl bağ, hiçbir zaman tözünolumsuz öğesi olarak ortaya çıkmaz (Akay, 1999: 105). Hegel için bir güçdiğerini yadsırken, olumsuzlarken, ancak bu şekilde kendisine geri yansıyangücü keşfederek kendinin bilincine varırken, Nietzsche’de böyle bir yadsımasöz konusu değildir. Çünkü Nietzsche için, bir güç başka bir güçle ilişkiyegirdiği vakit, önündeki gücü kendisinin olumsuzu olarak yadsımaz. Tersine,onunla olan farklılığını ortaya koyar ve bu farklılığından hoşnutluk duyar.Deleuze’ün ifade etmiş olduğu gibi, Nietzsche’de negatiflik, gücünaktivitesini gerçekleştiren form olarak esasta varolmaz. Aksine o,aktivitenin, yani aktif bir gücün varlığının ve onun farklılığının birsonucudur (Deluze, 1989: 8-9). İstemin istediği, farklılığın onaylanmasıdır.Diğeriyle temel ilişkisi içerisinde bir istem, diğerinin farklılığını,onaylamanın bir nesnesi haline getirir. Diyalektikçi ise, tüketilmiş bir gücesahiptir. Bu güç, kendisine hükmeden güçlere reaksiyon gösteren bir güçtür.Ancak böyle bir güç, diğeriyle ilişkisinde negatif olan unsuru ön planaçıkarır (Deluze, 1989: 9).Nietzscheci bir perspektif açısından diyalektiği sorunlu kılan sonhusus ise, diyalektiğin, belirli bir hakikatin ya da inancın yaşamdan yalıtıkbir biçimde, nedenler gösterilerek kanıtlanabileceği tasarımını (Nietzsche,1992: 61) içermesinden dolayıdır. Bu yönüyle diyalektik, bütün bir geçmişi,geçmişte olup biten her şeyi, olumsal karakter arz eden sonuçları ya dabaşarımları, belirli bir telos’a hizmet eden mantıksal zorunluluğun ürünleri Küçükalp, Efendi-Köle Ahlâkı vs. Efendi Köle Diyalektiği 61olarak ele alır (Nietzsche, 2000: 151-152). Efendi-köle diyalektiğibakımından düşünüldüğünde, bütün bir tarihsel sürecin zorunlu bir şekildekendisine hizmet ettiği telos özgürlük’tür. Hegel, tarihi bu telosdoğrultusunda, kölenin bilincinin bir serüveni olarak yorumlar ve tarihin,özgür insanla, yani kendinin bilincinde olan insan ile sonuçlanmasımukadder olan sonunu olumlar. Nietzscheci perspektif için böyle birdüşünme biçimi ve tarih okuması, tam da, güçten yoksun olduğu için yaşamıyadsıyan ve pratikte mümkün olmayan zaferini, tek silahı olan mantık (akıllogos)alanında kazanmaktan başka çaresi olmayan (Nietzsche, 1991: 15-16)kölenin zihniyetini yansıtır. Bu noktada, Hegel’in efendi-köle diyalektiğinin,gerçekte, kölenin bakış açısının bir ürünü olduğu söylenebilir. Köle, yoksunolduğu gücü, güç istemi olarak değil, gücün bir temsili olarak düşünür(Akay, 1999: 109). Bu güç, hem varlığının bir başkasının tanımasına bağlıolması anlamında, hem de efendide, Tanrı’da ya da devlette ifadesini bulmaanlamında kişinin dışında, kişiden ayrı olarak tasavvur edilen bir güçtür.Tam da bu yüzden, efendi-köle diyalektiğindeki efendi portresi, yani kendivarlığının bilincine ulaşmak için, bir başkasının tanımasına ihtiyaç duyanefendi tasavvuru, Nietzsche’nin, köleye kayıtsız efendi anlayışının tersine,aslında kölenin hayalindeki efendi portresi ya da tasavvuru olmakdurumundadır. Hardt’ın da belirtmiş olduğu gibi, Hegel ve Nietzsche, efendiköle ilişkisinde aynı alan üzerinde fakat karşıt yönlere doğru hareket ederler.Her ikisi de özü, varlığın hareketi içerisine yerleştirmeye çalışır. FakatHegel, kendisine geri yansıyan bir gücü (öz-bilinç) temel alırken, Nietzsche,kendi dışına taşan bir gücü (güç istemi) önerir. Her iki durumda da, varlığınözünün güç olmasına rağmen, iki farklı güç anlayışı söz konusudur. Hegel,yapabileceği şeyden ayrılabilen bir güç anlayışını (kölenin güç tasavvurunu)benimserken, Nietzsche, kendi açığa çıkışına içsel bir güç anlayışını savunur(Hardt, 2002: 88-89). İki farklı güç anlayışı, transformasyona yönelik ikifarklı düşünceyi de beraberinde getirir. Dışa dönük Nietzscheci güç,bütüncül bir yıkma stratejisiyle, kendini yaratma yönünde faaliyetgösterirken, içe dönük Hegelci güç diyalektiğin muhafaza etmefonksiyonuna bağlı olarak, bütüncül bir yıkma ve yeniden yaratmastratejisinin yerine, özsel doğanın korunması ve olunan şeyin bilincinevarılması biçimindeki bir dönüşüme hizmet eder (Hardt, 2002: 89-90). Hegeliçin bu dönüşüm, özgürlüğün, aklın ve insanın gerçekleşmesi iken, Nietzscheiçin nihilizmden başka bir şey değildir (Deluze, 1989: 161).4.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRMEKendisini zamanının en büyük psikologu olarak tanımlayanNietzsche, Ecce Homo adlı küçük hacimli olmakla birlikte, bir anlamdakendi düşünce dünyasının anlaşılması bakımından son derece önemli olaneserinin alt başlığı olarak, “Kişi nasıl kendisi olur” ifadesini kullanmakla söz 62 U.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Cilt XXIX, Sayı 1konusu tanımlamanın hakiki bir içerik kazanmasının, her şeyden önceinsanın varlığını düşünüm konusu kılmaktan geçtiğini de vurgulamıştır. Bunoktada ifade edilmelidir ki, gerek bizim çalışmamızın merkezi konusu olanefendi-köle ahlâkı ayırımı, gerekse genel anlamda Nietzscheci düşünce tarzınihayetinde, Nietzsche’nin neden kişinin kendisi olmasının ne denli güç vebüyük bir içsel mücadele gerektirdiğini düşündüğünün anlaşılması yoluylaaçıklık kazanacaktır. Nietzsche açısından bakıldığında, gerek “Sokratikrasyonalizm” olarak nitelediği Batı düşüncesine hâkim olan düşünce tarzı,gerekse Platonculuğun farklı bir formu şeklinde değerlendirdiği Hıristiyanahlâk anlayışı oluş ve yaşamı yadsıyıcı karakterleriyle, kişinin kendisiolması yolundaki en büyük engeller olmak durumundadır. ZiraNietzsche’nin, bir yozlaşma ve çürüme kültürüne vücut verdiğini düşündüğüsöz konusu hâkim düşünce tarzı, benimsemiş olduğu değerlendirme tarzıyla,varlık, bilgi, değer ve insanı oluş ve yaşamdan koparmak suretiyle, özcü vetemelci bir karaktere bürünmüş ve evrenselci bir söylem formu içerisindefarklılık, tekillik ve bireyselliğin görmezlikten gelindiği bir ahlak anlayışınayol açmıştır.Nietzsche ise tam aksine, farklılıkları aynılık içerisinde eriten sözkonusu yaşam pratiklerini ve değerlendirme tarzlarını köle ruhlu ve reaktifkarakterlerle donanımlı bir insan anlayışının ürünü olarak görmek suretiyle,sürü veya köle ahlakı şeklinde değerlendirmiş ve modern yaşamda böyle birahlakın vücut vermiş olduğu tüm değerlerin değersizleşmesi olarakdeneyimlenen nihilizmi onaylamıştır. Nietzsche felsefesinde yerleşikdeğerlerin yıkımının sonuna kadar götürülerek değerlerin yenidendeğerlendirilmesi olarak karşılığını bulan bu onaylama, bir yandan bireyinkendini gerçekleştirmesinin, kendini başkalarının bakış açıları veyadeğerlendirmeleri ekseninde değil, bizatihi kendi varlığına ve sahip olduğupotansiyellere dönmeye yönlendiren kişisel bir tutum alışa, diğer yandan dasağlıklı bir toplum ve kültürün imkânının, başkalarının farklılıklarını birtotallik söyleminin aynılık veya özdeşlik mantığına indirgemeyen sağlıklıbireylerin varlığından geçtiği şeklindeki bir değer anlayışına işaretetmektedir. Aslına bakılırsa Nietzsche’nin bu yaklaşımı, neden onun toplumkarşısında bireyi ve bireysel farklılıkları vurgulayan bir düşünür olarakgörüldüğünü de izah eder niteliktedir. Zira toplumun, kendi hâkim değeryargılarının dışında kalan her türlü düşünce tarzını dışlayan özdeşlikmantığına karşın, Nietzsche’nin, kendini tanımlamak için ne düşman birötekine ne de herhangi bir harici referans kaynağına sahip olan sağlıklıbireyi, her türlü sağlıklı iletişim imkânının, başkasıyla mesafeli bir ilişkiyeve başkasının farklılıklarına saygıyı öngören bir değerlendirme ölçütünesahip olmaktan geçtiğine inandığından dolayı, aynı zamanda hemtotalleştirici ve evrenselci hem de özcü ve temelci ahlâk anlayışlarınındışında ve ötesinde olan bir karaktere sahip olacaktır. Küçükalp, Efendi-Köle Ahlâkı vs. Efendi Köle Diyalektiği 63KAYNAKÇAAkay, Ali, (1999), Tekil Düşünce, Alfa Yayınları, İstanbul.Bumin, Tülin, Hegel, Y.K.Y. İstanbul 1998.Copleston, (1942), Nietzsche, Friedrich: Philosopher of Culture, Burns Oates andWashbourne LTD., London.Deleuze, Gilles, (1989), Nietzsche and Philosophy, (Translated by. HughTomlinson), The Athlone Press, New York.Hardt, Michael, (2002), Gilles Deleuze ‘Felsefede Bir Çıraklık’, (Çev. İsmailÖğretir-Ali Utku), Birey Yayıncılık, İstanbul.Hyppolite, Jean, (1973), Studies on Hegel and Marx, (Translated by. John O’neill),Harper Torchbooks, New York.Kojève, (2000), Hegel Felsefesine Giriş, (Çev. Selahattin Hilav), Y.K.Y., İstanbul.Nietzsche, Friedrich, (1991), Putların Alacakaranlığı, (Çev. Hüseyin Kaytan),Akyüz Yayınları, İstanbul.Nietzsche, Friedrich, (1992), Deccal, (Çev. Hüseyin Kahraman), YönelimYayıncılık, Ankara.Nietzsche, Friedrich, (1997), Ecce Homo, (Çev. Can Alkor), Say Yayınları, İstanbul.Nietzsche, Friedrich, (1997), İyinin ve kötünün Ötesinde, (Çev. Ahmet İnam),Gündoğan Yayınları, Ankara.Nietzsche, Friedrich, (1998), Ahlâkın Soykütüğü Üstüne, (Çev. Ahmet İnam),Gündoğan Yayınları, Ankara.Nietzsche, Friedrich, (2000), Tarih Üzerine, (Çev. Nejat Bozkurt), Say Yayınları.,İstanbul.Pearson, Keith Ansell, (1998), Kusursuz Nihilist, (Çev. Cem Soydemir), AyrıntıYayınları, İstanbul.Warren, Mark, (1985), “Nietzsche and Political Philosophy”, Political Theory, Vol.13, N0. 2., May

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...