spatha11 Oluşturma zamanı: Ağustos 25, 2015 Paylaş Oluşturma zamanı: Ağustos 25, 2015 Oğuz Erten'in Yaptığı Respect/Saygı Sergisi Bozlu Art Project, küratörlüğünü Oğuz Erten'in yaptığı Respect / Saygı isimli sezonun son sergisinde sanat yapıtının piyasa koşullarından bağımsız tek başına bir söylem içeren, izleyiciyi değiştiren, dönüştüren ve yeni farkındalıklar yaratan çok yönlü yapısına bir saygı niteliğindeki bakışla müzelerin duvarlarında görmeye alışık olduğumuz sanat yapıtlarına ve onların sanatçılarına yeniden bakmayı öneriyor. Türkiye’de sanat tarihine mal olmuş 18 önemli sanatçıdan Halil Akdeniz, Özdemir Altan, Mustafa Ata, Tomur Atagök, Bedri Baykam, Bubi, Adnan Çoker, Ali Teoman Germaner (Aloş), Mehmet Güleryüz, Mehmet Gün, Ergin İnan, Balkan Naci İslimyeli, Nur Koçak, Komet, Zekai Ormancı, Abdurrahman Öztoprak, Güngör Taner, Utku Varlık’ın yapıt okumaları üzerine odaklanan sergi sanatseverleri Türkiye’nin siyasi, sosyal, kültürel ve sanatsal dönüşümlerinin eşliğinde uzun bir gezintiye çıkarıyor. Tarih : Son gün 29 Ağustos Yer : Bozlu Art Project Nişantaşı YAZ Karma Sergi ART350, farklı ülkelerden sanatçıların, yağlı boyadan kağıt işlere, fotoğraftan heykele uzanan geniş bir teknik yelpazedeki işlerini YAZ adlı karma sergide buluşturmaktan mutluluk duyar. Sergide temsil edilen sanatçılar Macaristan’dan Flóra Borsi; ABD’den Bert Stern; Almanya’dan; Elvira Bach, Detlef Waschkau, Ruth Biller ve Herbert Mehler, İran’dan Ahad Saadi, ve Türkiye’den Ekin Su Koç, Gazi Sansoy, İbrahim Örs, Ercan Yılmaz, Bilal Hakan Karakaya’dır. Bu yaz 25 Haziran ile 9 Eylül 2015 tarihleri arasında gerçekleşecek çok kültürlü ve capcanlı sergimizde sizleri de aramızda görmeyi diliyor. Yer : Bağdat Caddesi, ART350 Summer CollectiveGrupSergisi Galeri İlayda 1 Temmuz – 4 Eylül 2015 tarihleri arasında “SUMMER COLLECTIVE” isimli grup sergisine ev sahipliği yapacak. Tüm sezon boyunca eserlerini sergilediğimiz, solo sergilerini düzenlediğimiz sanatçılarımızdan Ardan Özmenoğlu, Atilla Galip Pınar, Aysel Alver, Barış Cihanoğlu, Caner Şengünalp, Damla Özdemir, Derya Özparlak, Gazi Sansoy, Kerim Yetkin, Nurdan Likos ve Özcan Uzkur’un işlerinin yer aldığı sergide, sanatçıların son dönem işleri izlenebilir. Eğer sanatçılarımızın son yapıtlarını merak ediyorsaniz veya solo sergilerini kaçırdıysanız, sizleri yaz boyu devam edecek olan sergimizi ziyarete bekliyoruz. Ardan Özmenoğu, alışılmış kalıpların dışında özgün fikir ve tekniği ile öne çıkan sanatçılarımızdan biri olarak özgün baskı tekniğiyle buluşturduğu post-it notlar ile yarattığı eserleri , heykelleri ve enstalasyonlarıyla tanınmaktadır. Rögarın Altındakiler” adını verdiği üç boyut izlenimli, çok-katmanlı, izleyiciyi eserin karşısında tutsak bırakan eserler üretmiş olan sanatçı, alışılagelmiş, yürürken gözümüzün alıştığı obje ve nesneleri, sabit hallerinin dışına çıkarak yorumlarken, geleneksel formundan çıkararak geometriye sunduğu bu simgeler üstünden aynı zamanda kendisini ve bizi tanımlıyor. New York rögar kapakları çalışmalarının haricinde sergide cam heykeli de görülebilecek. Atilla Galip Pınar resimlerinde çoğunlukla kendi iç yolculuğunun ve varoluş sorgulamalarının yansımalarını izleyiciyle paylaşıyor. İnsan ve doğa ilişkisini temel alan, duygusal anlamda loş olarak tanımlanabilecek fakat bütünüyle pesimist olmayan bir yaklaşımın görüldüğü eserler, özellikle günümüz insanının maddeselliğe indirgenmiş genel bilinç düzeyine eleştiriler yöneltiyor. Aysel Alver, “Ahlaki çürüme ne zaman ve nasıl başlar? “ sorusuyla yola çıkarak, bu çürüme sürecini insan ve değerleri bağlamında “agoni” bir zaman dilimi olarak yorumlamaktadır. Alver kesintiye uğrayan modernleşme ve aydınlanma sürecini dengesi bozulmuş hümanizm anlayışı ve deforme olmuş ahlaki ve etik değerler üzerinden tarif etmektedir. Bireylerin çocukluktan itibaren psikoseksüel gelişim süreçlerinin baskılanması veya müdahaleye uğraması ve evrensel ahlaktan mahrum bırakılarak yetiştirilmesi bu sürecin koşullarını hazırlamıştır. Toplumsal bir mesele haline gelen bu türden müdahalelerin yarattığı deformasyon ile ortaya çıkan patolojik denilebilecek kişiliklere dikkat çekmek gerekir. Benzer biçimde, bu yaptırımların daha sonraki süreçlerde özel ve kamusal alanlarda pekiştirilmesi yaşanan tahribatı derinleştirmektedir.” diyen Alver “agoni” bir zaman dilimi olarak betimlediği bu türden ahlaki ve etik değerlerin yitimini galeri mekanında sergilediği eserlerde gerçekleştirdiği psikanalitik bir yaklaşımla izleyiciye deneyimletmek istemektedir. Barış Cihanoğlu, evrensel temaları kişisel üslubu ile irdeleyerek sanatına sürekli yenilikler katan, üretkenliği ve yaratıcılığı ile izleyenleri şaşırtmaya devam eden bir sanatçı olarak bu sene ilk defa tuval dışı bir yüzey üzerinde ürettiği resimleri ile izleyici karşısına çıkmıştı. Ali Gradiva Şimşek’in ‘’Bölünemeyen Ayrılık’’ makalesinde kalame aldığı gibi ‘’Sanatçı, uzun bir süreçte alt yapısını oluşturduğu yeni eserlerinde, yakarak kömürleştirdiği ahşapları tuvale dönüştürüyor, bu çalışmalarında yanmış ahşabın yüzeyi üzerinde oluşan isli siyah renk ve yanma sonucu belirginleşen dokular resimlerinin alt yapısını oluşturuyor. Resimlerinde siyah renk olarak görülen alanlar, yakılan ahşabın kömürleşmesi sonucu elde edilirken, figürlerin diğer kısımları yağlıboya tekniği ile renklendirilerek oluşturulmuş.’’ Sanatçının hem ahşap hem tuval resimlerinde son yıllarda uyguladığı ‘’kaymalar’’ ve sıra dışı ‘’çekilmeler’’ sergilenen eserlerde görebileceksiniz. Figürlerin, sadece baş kısımlarından belirli bir yöne doğru çekilmeleri, geçen zaman ile birlikte insanın mental dönüşümüne işaret ediyor. Caner Şengünalp, heykeli insan yaşamını süslemek için değil, değiştirmek ve bilgi aktarımını sağlamak için yapan sanatçı, uygulamalarını bu yönde tasarlar. Özellikle kentsel mekanlar için heykeli bir mekan kurucu öğe olarak üretir ve mekânsal bağlamın taşıdığı anlamı sorgulayarak, izleyicinin yapıtın aktif bir tamamlayıcısı olmasına, mekânsal belleğin yapıtın oluşum sürecine katılmasına dikkat eder. “Maket” ölçeğine indirgenmiş figürler, büyük bir tiyatro sahnesi gibi düşünülen, her gün daha da büyüyen ve dönüşen İstanbul’un birer aktörleri olarak bu dev sahnede yerlerini almaktadırlar. Damla Özdemir ‘’Kucuk Sabotaj’’ serisinde yer alan, sanatcinin uc boyutlu & cok katmanli kolajlari ve geleneksel kolajlari ile asamblaj çalışmalarının yer aldigi eserleri sergide goreceğiniz işler arasında… Marcus Graf sanatçıyı ve yeni eserlerini şöyle yorumluyor : ‘’Kişisel hikayeleri sosyo-politik meselelerle harmanlayan, düşünsel anlamda sofistike ve zarif parçalar üretirken biçim ve içerik dengesini korumayı başaran Damla Özdemir'in çalışmaları mükemmel bir çağdaş sanat örneği. Ayrıca, günümüzün karmaşıklığına tepki olarak seçtiği metot olan kolaj sanatındaki ustalığı da Özdemir'in işlerinin bir başka güçlü yanı. Bu sanatsal yöntemin çoğulcu ve eklektik karakterini, kopuk parçalardan oluşan ve sürece yönelmiş dünyamıza bir tepki olarak nasıl kullanacağını da çok iyi biliyor. Son yıllardaki çalışmalarında dikkati çeken şey, bazı parçaların yüzeyden yükselerek üç boyutlu bir etki yaratması ve böylece çalışmanın bütününü rölyef gibi bir karaktere bürümesi.’’ Derya Özparlak, sergide yer alan heykelleri hakkinda şu yorumlarda bulunuyor. ‘’Uçan balonlu figürleri ilk olarak 2010 yılında kendi hayatımda meydana gelen bir kırılma noktası sonucu, düşünce balonu fikri ile ortaya çıkardım. Daha sonra bu düşünce balonlarındaki figürler, kendilerini yerçekimine karşı balonlarla uçarak ifade ettiler. Metalin ağırlığı ve soğukluğuna karşı, renkli ve hafif balonlarla zıtlık oluştururken hem teknik hem de kavram olarak hafifliği yakaladım. İzleyiciye balonlarla illüzyon sunarken, heykelin ayağını yerden kesmiş oldum.’’ Gazi Sansoy, görsel dilleri ve kurguları oldukça farklı olan Minyatürler ve Yüzsüzler olmak üzere iki seriyi paralel olarak birkaç yıldır çalışmaktadır. Batı resminin önemli tablolarından yola çıkarak Gazi Sansoy’un resimlerine vasıl olan ve Doğu-Batı karışımı bir sirki andıran tüm bu insan figürleri karmaşası ile Sansoy’un anlatmak istediği; temelinde II. Viyana kuşatmasına kadar uzanan bir ezikliği veya Tanzimat’la başlayan bir batılılaşma modernleşme ve bunun Cumhuriyet ile ve devrimlerle en üst seviyeye yükselip şu son 10 yılda tekrar yüzümüzü iyice doğuya ama “çıkarlarımızı” batıya ve daha da çok Amerika’ya çevirdiğimiz son derece iki yüzlü bir yönetimle kurgulanmaya çalışılan toplumumuzdaki çarpıklık ve zıtlıkların en üst seviyeye ulaşmış olması durumudur. Sansoy “Minyatür” serisi resimlerinde kürk için öldürülen hayvanlar, boğa güreşleri, Filistin halkına özgürlük veya adaletsizlik gibi insan veya hayvan hakları konularında dolaylı dolaysız politik mesajlar veriyor. “Yüzsüzler” serisi resimlerinde ise Rönesans dönemi resimlerini sadece vücutları yok edip pop renklerle boyayarak klasik ve çağdaş renk ve kompozisyon zıtlığını oluşturuyor.. Kerim Yetkin, pentürün statükosuna bir anlamda baş kaldırırken, kullandığı farklı teknikler ile dokuda fırça darbelerinden ziyade, kesikler, yarıklar ve silmeler ile geçişler elderken, kimi zaman yalın, kimi zaman da bütün içindeki grift anlatım şekliyle izleyicinin öze, çok derinlere gitmesini arzuluyor. Bu yansımalar, sanatçının bazen oldukça geniş tuval yüzeylerinde, bazen de parça bütün ilişkisini irdelediği küçük boy onlarca eserden meydana gelen çoklu kompozisyonlarında muhteşem bir armoni içinde karşımıza çıkıyorlar. Nurdan Likos, ‘’gerçeklik ve algıyı da gündeme getirmektedir. Herkes etrafındaki gerçekliği farklı bir biçimde algılar, bu sebeple tek bir algı yoktur. . Kadın hikayelerinden yola çıkar sanatçı. Feminist bir bakış açısı yoktur ama kadın ve hayat üzerine kısa, derin ve öz farkındalıklar yaratmaya çalışır. Etkili bir sunum ile onları ön plana çıkartır ve vurgular. İzleyicilere onların hikayeleri üzerinden çözümleri anımsatarak, olaylar karşısındaki duruşunu da sergilemiş olur. Kadın aynı zamanda Likos için coğrafyayı temsil eder. Sanatçı resimlerini koyu-açık düzeni içerisinde dengede tutmak ister. Siyah ve beyaz Likos için yin-yang’ı, iyi ve kötü kavramlarının birbiri ardına, birbirini izleyerek gelmesi, hayatın içindeki dengeyi temsil etmektedir. Ritm, sadece renklerle alakalı değil aynı zamanda yaşamın ritmine de bir göndermedir.’’(Hülya Küpçüoğlu) Özcan Uzkur, insanın dramını gözler önüne seriyor. Sanatçının oluşturduğu kimliksiz bedenler, birbirine savaş açmış insan bedenlerinden izler sunuyor izleyicilere. Uzkur’un yapıtlarında, lif ve kan öne çıkarak, bir yandan bedeni oluşturmak üzere bir araya gelip bir yandan ondan ayrılıyorlar. Parçalarından tekrar, tekrar inşa edilmeye çalışılan bedenler, temsil edilenin yalnızca insanlar değil, belki de onun ötesinde, insanın parçalandıkça bütünleşmeye çalışan vahşi doğası olduğuna işaret ediyor. Birleştiği anda tekrar dağılmaya başlayan beden, belki de kendi bedenine yabancılaştığını ve hiçbir zaman tam bir bütün olamayacağını ifade ediyor. Galeri İlayda tarafından temsil edilmiş ve birbirinden özgün işler üreten sanatçıların son dönem işleri 4 Eylül 2015 tarihine kadar Galeri İlayda’da görülebilir. Yer:Galeri İlayda Teşvikiye Yaz Sergisi / The Summer Show İtalya’nın köklü galerilerinden Galleria Russo’nun İstanbulda ki adresi Russo Art Gallery İstanbul sizleri büyüleyecek yepyeni bir karma sergiye yaz boyunca ev sahipliği yapıyor. Temmuz/Ağustos boyunca devam edecek olan yaz sergisinde birbirinden iddialı İtalyan ressamların eserleri siz sanatseverlerin beğenisine sunulacaktır. Katılan sanatçılar; Enrico Benetta, Roberta Coni, Manuel Felisi, Massimo Giannoni, Diego Cerero Molina, Tommaso Ottieri, Paula Troilo ve Ilir Zefi 2014 yılının Kasım ayında İstanbul'da ilk İtalyan galeri olarak açılan Roma'nın tarihi galerisi Galleria Russo, Doğu ve Batı arasındaki karşılaşmanın bir sembolü olmaktan gurur duyuyor. Canlı ve kozmopolit İstanbul'un kalbi Beyoğlu'nun merkezi bölgesinde bulunan galeri, farklı kültürlerin buluşma noktası ve gelecekte önemli bir sanat ve kültür merkezi olmak istiyor. Yaz Sergimiz, Russo Art Gallery İstanbul, Boğazkesen Cad. No: 21/A Tophane- İstanbul adresinde Temmuz / Ağustos 2015 boyunca görülebilir. Tarih : Son gün 31 Ağustos Pazartesi Çokçok-l Karma Sergi Sanatçılar: Ali Sefünç, Baran Tokmakoğlu, Cem Ersavcı, Özgün Öztürkçine, Volkan Doğar Küratör: Volkan Doğar ÇOKÇOK-I Sergisi kapsamında 2014-15 yılları arasında Çok ÇokGaleri’de sergilenen fotoğraflardan derlenen edisyonları bir arada göreceğiz. Sergi kapsamında galeri sanatçılarından Ali Sefünç, BaranvTokmakoğlu, Cem Ersavcı, Özgün Öztürkçine ve VolkanDoğar’ın fotoğrafları 1 Temmuz - 28 Ağustos tarihleri arasında izleyicilere açık olacak. Ali Sefünç ve Taylan Bağcı’nın Bilge Sergi’si kapsamında çektiği fotoğrafları, geçen yıl talihsiz bir kaza sonucu kaybettiğimiz genç kuşak fotoğrafçıların en parlak isimlerinden Cem Ersavcı’nın Çok Çok Galeri’nin açılışında sergilediği ‘Still Life’ serisinden üç adet panoramic fotoğrafı, Baran Tokmakoğlu’nun foto-kolaj tekniğiyle bir araya getirdiği ‘Think Nothing’ serisinden fotoğrafları, Özgün Öztürkçine’nin Sancaktar Camii ve sokak fotoğrafları, VolkanDoğar’ın Bedelli Fotoğraflar kapsamında sergilediği edisyonlardan bir seçkiyle görücüye çıkıyor. Yer:Çok Çok Galeri Bisiklet : İki Tekerlek Üzerinde Taşınan Tutku Einstein, İzafiyet Teorisi’ni bisiklete binerken düşünmüştür. Ünlü yazar H.G. Wells bisiklet tutkusunu “Ne zaman bisiklet üzerinde bir yetişkin görsem, insanlığa dair umutlarım artar.” lafı ile ifade etmiştir. Bisikletin tek bir mucidi yoktur. Yaz aylarının gelmesi ile birlikte tekrar yollara çıkan bu iki tekerlekli ulaşım aracının tarihini hiç merak ettiniz mi? Rahmi M. Koç Müzesi, bisikletlerin yıllar içerisindeki değişimine ışık tutan koleksiyonu ile bisiklet tutkunlarını bekliyor. Kışın soğuğunda gizli saklı köşelere kaldırılan bisikletler havaların ısınmasıyla birlikte teker teker sokağa çıkıyor. Rahmi M. Koç Müzesi ise, yaz aylarının bu vazgeçilmez tutkusunun tarihine özel koleksiyonu ile ışık tutuyor. Koleksiyonda, ilki 1870’lerde üretilmiş olan ve çok ender bulunan farklı marka ve modellerdeki bisikletler yer alıyor. İki tekerlekli bisikletlerin dengede duramayacağına inanılan zamanlardan kalma üç ve dört tekerlekli bisikletlerin de bulunduğu nostaljik koleksiyon ile tarih adeta tekrar canlanıyor. Bisikletin Mucidi Kim? Leonardo da Vinci’nin 1492 tarihli bisiklet çizimi uzun bir süre bisikletin mucidinin kendisi olduğuna inanılmasına sebep oluyor. Ancak bu resmin 1960’larda Leonardo da Vinci’nin 12 ciltlik çizim ve yazı seti Codex Atlanticus'a eklenmiş sahte bir çizim olduğu anlaşıldığında da Vinci’nin de bisikletin mucidi olmadığı anlaşılıyor. Tek bir mucidi olmayan bisikletler, pek çok farklı kişinin kolektif katkısı ile evrilerek bugünlerdeki şeklini alıyor. Hem keyif hem de bir ulaşım aracı olan bisikletlerin bu gizemli evrimi Rahmi M. Koç Müzesi’nde keşfedilmeyi bekliyor. Müze koleksiyonundan: Penny Farthing İlk bisikletlerin ön pedalları tekerleğe sabitlenmiş olduğundan hızı arttırmanın tek yolu ön tekerleği büyütmekti. 1870’lerin başında İngiltere'de James Starley tarafından geliştirilen Penny Farthing de bu fikirden yola çıkılarak tasarlanmıştır. 19. yüzyıl İngiltere’sinde 'penny' ve 'farthing' en düşük değerli para birimlerindendi. 'Farthing' değer ve boyut olarak 'penny'nin dörtte biriydi. Kocaman ana tekerlekleri olan, sabit vitesli bu inanılmaz icadın takma adı da buradan gelmektedir. Velosipet Fransız Michaux et Cie. Firması, 1867’de o zamanın yeni velosipetlerini seri olarak üreten ilk şirkettir, ayrıca ön tekerleğe bağlı pedalları da ilk olarak onlar kullanmıştır. Jelley Bisiklet Bu önemli bisiklet, 1891’de İngiltere Wandsworth’de A. Jelley & Co. tarafından yapılmıştır. Tehlikeli Penny Farthing’den sonra gelen güvenli kuşağa ait ilk bisiklettir. Dolgu lastikleri dışında modern bisiklete oldukça benzemektedir. 2004 senesinde müze tarafından satın alınana kadar aynı ailenin elinde bulunmuştur. Yer : Rahmi M. Koç Müzesi Tarih : Son gün 3 Ekim 2015 Cumartesi Modern Zamanlar Bora Koleksiyonu’na ait eserlerden oluşan “Modern Zamanlar” sergisi 28 Temmuz - 19 Eylül 2015 tarihleri arasında SUMMART’ta görülebilir. Sanatçılar: Altan Çelem, Aslı Özok, Evren Sungur, Gülveli Kaya, Seçil Erel, Seydi Murat Koç, Şahin Dem Yer : SUMMART Sanat Merkezi Ayşe Küçük - No11 , Kapıyı Çalın ! Çeşitli sergilere, sanatlara ve sanatçılara ev sahipliği yapacak olan Muse Project, Capitol Alışveriş Merkezi’ndeki ikinci sergisinde Ayşe Küçük’ün No11 isimli sergisini ağırlıyor. Türkiye’nin genç ve yetenekli ressamlarından biri olan Ayşe Küçük’ün No11 sergisi, 3 Temmuz- 3 Eylül 2015 tarihleri arasında Muse Project’te görülebilir. Türkiye’nin genç ve yetenekli ressamlarından biri olan Ayşe Küçük, eserlerinde resim yüzeyinin sorunsallığı ile yarattığı sembolik ve hayali ilişkiyi sorguluyor. 13 eserden oluşan ve No11 ismini taşıyan solo sergi, sanatseverleri daha çok merakta bırakıyor. Eserleri bugüne kadar New York, Venedik ve Londra başta olmak üzere birçok şehrin ünlü galerilerinde sergilenen sanatçının, İstanbul’daki 4’üncü durağı Muse Project. 2014 yılında Londra Slade School of Fine Art Ucl masterını dereceyle tamamladıktan sonra 'The Olive Spirit of Experimentation' ödülüne layık görülen genç sanatçı, Thames and Hudson '100 Painters of Tomorrow' yarışmasında derece almıştır. No11 sergisi, Capitol Alışveriş Merkezi Muse Project’te 3 Eylül’e kadar görülebilir Sanatçı Ve Zamanı İstanbul Modern “Sanatçı ve Zamanı” adlı koleksiyon sergisi ile sanatçıların zaman fikri etrafında birey olarak kendilerini ve çalışmalarını nasıl konumlandırdıklarına odaklanıyor. Sergi, sanatçının zamanı ile toplumun, kültürün, doğanın ve evrenin zamanı arasında kurulan bağa ve hesaplaşmaya dair bir düşünce alanı öneriyor. Geçmişten geleceğe farklı zamanları, belirli ortak temalar çerçevesinde bir araya getiriyor. Sergi, sanatçıların kendi zamanlarını nasıl deneyimlediklerine, geçmişten gelip geleceğe akan zaman karşısında duydukları endişe ve hayal kırıklıklarına, iç zamanları ile başkalarının zamanları arasında kurdukları derin yakınlıklara işaret ediyor. Aynı zamanda sanat yapıtının, gelip geçicilik ve değişim karşısındaki yerine ve dönüşümüne karşı da bir tartışma zemini sunuyor. Sanat yapıtları hangi zamanların içinden geçerek şimdi, şu an izlediğimiz zamanın parçası olurlar? Başka yapıtlarla kurdukları zamansal ilişkinin anlamı nedir? Sanat yapıtları hangi koşullara direnerek veya parçası olarak gelecek zamana kalırlar? “Sanatçı ve Zamanı”, Türkiye’nin mihenktaşı düşünür ve edebiyatçılarından Ahmet Hamdi Tanpınar’ın (1901-1962) “ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında” sözlerini de bir çıkış noktası olarak belirliyor. Tanpınar’ın görüşleri etrafında farklı coğrafyalardan sanatçıların geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki hesaplaşmalarına dair bir görünürlük sunuyor. Soyut sanatın farklı zamanlardaki karşılıklarını, sanat üretiminde malzeme ve atölyenin rolünü, peyzaj ve natürmort geleneğinden bugünün doğa algısına olan dönüşümü, kimlik arayışlarını, yüce ve tinsel olana karşı ilgiyi, varoluş sorgulamalarını, beden politikalarını, feminist yaklaşımları, yeni kent kültürünün dayattığı karmaşık sorunları, savaş, ölüm ve yıkım karşısında verilen mücadeleyi, su kültürü ve bir boğaz kenti olan İstanbul etrafında gelişen hayat hikayelerini ve Anadolu insanını tanıma çabalarını ortak duygular etrafında yan yana getiriyor. Tanpınar üzerinden sanatçıların zamanlararası varoluş serüvenlerine dair bir yol haritası sunan sergi, aynı anda farklı zamanları hayal edebildiğimiz bir çağda, Tanpınar’ın görüşlerinin kuşatıcı zenginliğini de hatırlatmak istiyor. Yer : İstanbul Modern Tarih : Son gün 31 Aralık 2015 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
spatha11 Yanıtlama zamanı: Eylül 1, 2015 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 1, 2015 Louise Bourgeois: Dünyadan Büyük Akbank Sanat Dünya Çapında Bir Sergiye Evsahipliği Yapıyor Akbank Sanat, yeni sanat sezonunu dünya çapında bir sergi ile açıyor. 20. yüzyılın en önemli kadın sanatçılarından ve sadece kendisinden sonraki sanat oluşumunu derinlemesine etkilemekle kalmamış, kendisinden önceki sanat tarihinin de yeni bir gözle ele alınmasını sağlamış Louise Bourgeois’nın yapıtlarından oluşan “Louise Bourgeois: Dünyadan Büyük” (Louise Bourgeois: Larger Than Life) isimli sergisi 01 Eylül – 28 Kasım 2015 tarihleri arasında Akbank Sanat’ta gerçekleştirilecek. Küratörlüğünü Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman’ın yaptığı sergide, Türkiye’de yapıtları daha önce görülmemiş, sadece 1997 yılında 5. Uluslararası İstanbul Bienali’nde tek bir eseri sergilenmiş Louise Bourgeois bu defa 58 yapıtı ile ülkemizde ilk kez sanatseverlerle buluşacak. Kadınlık olgusunu sanatının belkemiği yapmış, ilginç özyaşam öyküsünü sanatını oluştururken ana kaynak olarak kullanmış, 35 yıla yakın bir süre içinden geçtiği psikanaliz seanslarının verilerini yapıtlarında işlemiş Bourgeois tüm bu özellikleriyle feminist sanatın belkemiği denebilecek bir konumdaydı. Bununla birlikte sanatı bellek, kimlik, beden, aidiyet, mekan, anımsama, unutuş, tekinsizlik gibi konuları enine boyuna kuşatıyordu. Sergiyle eş zamanlı olarak Akbank Sanat’ta hem özel olarak Bourgeois’nın sanatı hem feminist sanat ve ilgili diğer konularda hem Türkiye’deki feminist sanat konusunda konferans ve toplantılar düzenlenecek. Bunun yanısıra, Akbank Sanat kütüphanesinde özel bir Louise Bourgeois köşesi oluşturulacak ve sanatçı hakkında filmler gösterilecek. Yer : Akbank Sanat / Beyoğlu Tarihler : 1 Eylül - 28 Kasım Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
spatha11 Yanıtlama zamanı: Eylül 4, 2015 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 4, 2015 Bağrıma Taş Bastım Sergisi Sanatçı çalışmalarında; çakıl taşları başta olmak üzere deniz kenarında bulunan camları, kumları, çeşitli ağaç dallarını, boyasız doğal halleri ile kullanmaktadır. Kendi deyişi ile “yaşamda gördüğü her kareyi, her nesneyi taşlarla resimsel bir hale” dönüştürmektedir. Sanatçı için serginin en nadide parçaları, çocukluğunda yapmaya başladığı ve bugünleri anlatan eserleri.. Yoruma açık bu 60 eserle; sergiye katılan herkes, yaşadığı tüm gerçeklerden kendine ait birçok hayali tekrar anımsayacak, hayalleri ile baş başa kalacak.. Umutların çoğu zaman yıkıldığı bu zor zamanlarda, hayallerinizi uyandırmak, dünyada güzel, doğal, yıpratılmamış objelerin ruh ile sanata dönüştüğünü görmek ve yakalamak için bu sergiyi gezmenizi öneririz. Sergilenen eserlerden elde edilecek gelir, MOR ÇATI Derneği’ne bağışlanacaktır Yer : Ortaköy Sanat Galerisi Tarih : Son gün 7 Eylül Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
spatha11 Yanıtlama zamanı: Eylül 7, 2015 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 7, 2015 Ziya Tacir - People's Palaces Türk fotoğraf sanatının başarılı isimlerinden Ziya Tacir, “PEOPLE’S PALACES” adını verdiği, mekan fotoğraflarından oluşan yeni sergisini 5 Eylül 2015 tarihinde MERKUR organizasyonuyla Eski Bomonti Bira Fabrikası’nda açacaktir. Sergide yer alacak işleri hakkında sanatçı; ‘”Çalışmalarımda mimari açıdan önemli yapıların iç ve dış mekanları, günümüz metropollerinin sunduğu manzaralar, sanayi ve üretim tesislerinin sunduğu görüntüler öncelikli olarak yer almaktadır. Binaların mevcut durumunu fotoğraflarken siyasi ve kültürel tarihinden gelen eski dokuları, mimari detayları izleyiciye aktarmaya özel önem veriyorum. Stockholm ve Moskova metro fotoğraflarıyla izleyiciyi ‘Kültürel Kimlik’ ve ‘Kent Kimliği’ başlıkları ile mimari arasında daha yakın bir ilişki kurabilmesi için bu kez terkedilmiş mekanlardan çıkararak canlı ve sürekli gelişen iki metro ağının içerisine dahil etmeyi istedim. Mimari yapılar ve birbirinden farklı üslup ve anlayışlar ile gelişen bu iki metro ağı sisteminin fotoğrafları tıpkı canlı birer organizma gibi. Dahil olduğu zamanın siyasal ve kültürel dinamiklerini gelenek ve modernlik karşıtlığında barındırıyor ve bizzat kendi sanat eserine dönüşmüş kamusal alanları da kullanarak oluşturduğu kimlik kodlamalarını izleyiciye aktarıyor.” Tarih : 5-19 Eylül Yer : Eski Bomonti Fabrikası Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
spatha11 Yanıtlama zamanı: Eylül 10, 2015 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 10, 2015 Ve Yolun Her Adımı SANATORIUM yeni sezonu Gizem Akkoyunoğlu ve Yunus Emre Erdoğan'ın eş zamanlı kişisel sergileriyle açıyor. Dayanılmaz parlaklık soldu ve dünyanın kenarları yavaş yavaş bir araya geldi. Yakınlarında bir ses, tıpkı bir ağacın fısıltısı veya bir çeşmenin suyunun şıkırtısı gibi, hafifçe konuşuyordu. Yıldızlar tekrar parlamaya başladılar; yamaçlardaki otlar, yeni doğmakta olan mehtapla ağardı. Gece kurtulmuştu. Aydınlık ve karanlığın dengesi tekrar sağlanmış ve sabitleştirilmişti. Gölge-yaratık gitmişti.’ Ursula Le Guin ‘Yansıyan ay hayat dolu dünyanın üzerinde parlıyordu. Taşlar parıltılı sonrasız bir dinginliğe bürünmüştü. Sonunda zamansız bu diyarlarda gölgeler birer birer kayboluyordu… Adamın denizle buluştuğu yerde son buluyordu yolculuk…Ve yolun her adımı onundu, benimdi.’ Gizem Akkoyunoğlu’nun ilk kişisel sergisi ‘Ve Yolun Her Adımı’ 1 Eylül 2015’te SANATORIUM’da açılıyor. Siyah beyaz, füzen ve karakalem işlerden oluşan sergi sanatçının son bir yıldır ürettiği işleri kapsıyor. Akkoyunoğlu’nun üç bölümde kurguladığı sergi hayali bir karakterin yolculuğu ile başlıyor ve her bölüm, ana hikayenin bir bölümünü, karakterin yolculuğundan bir kesiti ele alıyor. Süreç içerisinde alınan yol bir araçtan, amaca dönüşüyor. Karakter kendini ve çevresini yeniden keşfediyor ve esas yolculuğun geri dönüş olduğunu anladığı noktada sonlanıyor. Tarih : son gün 3 Ekim Yer : Sanatorium / Beyoğlu Gizliden Sesler SANATORIUM yeni sezonu Gizem Akkoyunoğlu ve Yunus Emre Erdoğan'ın eş zamanlı kişisel sergileriyle açıyor. “III … Kopan bir arp teli gibi tuhaf bir sesle Uyandırır bizi – Bu bir simge ve belirti.” Kıtalar / Edgar Allan Poe Yunus Emre Erdoğan’ın ilk kişisel sergisi olan “Gizliden Sesler”, sanatçının son dönem çalışmalarını kapsıyor. Mekanın fiziksel sınırlarıyla öznel kavrayışının sınırları arasında gidip gelen bir arayış halinde olan sanatçı, bakma eylemini iç mekana çekerek özel alanda sürdürmektedir. Erdoğan’ın çalışmalarında, bakışı mekanın içine hapseden, dışarıyla ilişkisini kesen indirgenmiş detaylar göze çarpmaktadır. Sanatçının içsel yolculuğu, bulunduğu alandaki seçtiği kesitlerle somutlaşmakta gibidir. Ağırlıklı olarak füzen malzemeyle oluşturulan çalışmalar dingin olduğu kadar gerilimli atmosfere sahiptir. Detaylardaki mekansal öğelerin zaman zaman biçimselliğinden sıyrılarak tekniğin özgün kullanımıyla yeni bir bakışa hizmet ettiği söylenebilir. Tarihler : Son gün 3 ekim Çıkış Var PİLOT, güncel sanatın tanınmış isimlerinden sanatçı ve yazar Şener Özmen’in yeni solo sergisi “Çıkış Var”a ev sahipliği yapıyor! 1 Eylül-10 Ekim tarihleri arasında görülebilecek olan sergi, sanatçının yeni dönem eserlerinden oluşuyor. Şener Özmen, keskin bir mizah, net bir estetik dil, son derece eleştirel ve tahrik edici bir üslupla, var olan koşul ve durumların, otoriter yapıların ve halihazırda hayatımızda hüküm süren tabuların kesinliğini sorgular. İncelikli ve şiirsel eserleri, dikkatimizi sanat bağlamının algısı ve değişimlerine yoğunlaştırmakla kalmaz, sanatçının tavır aldığı ve tepki gösterdiği toplumsal gerçeklik sorunlarına da eleştirel bir bakış atar. Çıkış Var, Özmen’in bir sanatçı olarak hem kendi gerçekliğini, hem de sanatın büyük meseleleri ele alış tarzını sorguladığı bir sergi. Özmen, bugüne dek kullanmadığı beton, metal, ışıklı pano gibi birbirinden oldukça farklı medyumlarla ürettiği eserlerinde, malzemeye yaklaşıyor ve sanatında yeni bir dili/yeni bir dönemi müjdeliyor. Sergi, 8 Ekim 2014’te küratör Övül Durmuşoğlu’nun davetiyle, sanatçı Hito Steyerl ve 13. İstanbul Bienali küratörü Fulya Erdemci’nin katıldıkları, ancak Özmen’in 8 Ekim akşamı Diyarbakır’da başlayıp, bir yangın gibi tüm bölgeyi saran olaylar sebebiyle eşlik edemediği “The Moving Museum Istanbul-Is The Museum a Battlefield?” oturumuna gönderdiği mektubuyla açılıyor. Aynı gün Skype üzerinden bağlantı kurduğu oturumda Durmuşoğlu, Özmen’in “Sevgili dostlar...” diye başlayan ve hızlıca yazılmış izlenimini veren mektubunu okuyor. Özmen’in, geçen zaman içinde mektubu A4 boyutlarında bir ışık huzmesine dönüştürüp sergiye dahil etmesi, serginin kavramsal çerçevesinin mitolojik bir katman üzerine inşa edildiğinin de göstergesi. Özmen’in sergideki bir diğer çalışması, beton bloğa, neredeyse ağzına kadar gömülmüş bir tripodtur. Tripod; çakılıp kalmanın, kımıldayamamanın, sabitlenmenin, bununla birlikte; yaşadığı yerden ayrılmayı reddetmenin, kaderine razı olmanın tüm deneyimlerini kalıcılaştıran bir heykel olarak tasarlanıyor. Başka bir yere taşınması imgesel olarak olanaksızlaştırılan Tripod; bizleri, sanatçının tripod kullanmadığı/kullanamadığı yıllara geri götürür. Kent dışı açık arazilerde tripodsuz çekilmiş videoların kendi içinde bir dil oluşturduğu bile söylenebilir. Kamera neden titremektedir? Ufuk çizgisi neden kaymıştır? Ses neden sorunludur? Neden güneş ışığının dik açıyla geldiği zamanlar seçilmiştir? Tüm bunların aşılması gereken sorunlar olarak listelenmesi, sanatçının bir sonraki adımı için son derece hayati olabilir, ancak Özmen, tam da “eksik-tamamlanmamış ve sorunlu” olanı konuşmak istemektedir. Heidegger’in argümanlarıyla söylersek; Özmen’in kadrajı [çerçeveleme’si], bir gizini-açma tarzıdır. Varlık’ın bir kaderidir. Ama yine de tam da çerçevelemenin tahakkümü altında bizzat insanın kendisi de dahil, hiçbir şey asli olarak olduğu şekilde görülmez. Serginin konuştuğu asıl mesele, bir türlü bir araya gelemeyen çocukluktur. Özmen, sergi için ürettiği “Yapışık” ve “Canlı Bir Güvercine Barış Nasıl Anlatılır?” adlı çalışmalarında, en güzel, en ürkek, en hayali zamanları, 12 Eylül Askeri Darbesi’ne denk gelmiş çocukluğunun ve sonraki zorlu yılların bellekteki yansımalarını, basit bir nedenle geri çağırmaktadır. Bir baskın anında, sanatçının çocukluk fotoğraflarının yer aldığı albüme el konulmuştur. Aranan kimdir? Şiirler yazan, karikatürler çizen, resimler yapan bir genç mi, yoksa çocukluğu mu? Bugün 43 yaşında olan sanatçıya çocukluğuna ait tek fotoğraf, Çıkış Var sergisi kurulurken Almanya’daki bir arkadaşından ulaşmıştır. Bu toplu çekilmiş bir okul hatırasıdır. Özmen, çalışmasını bir diptik olarak tasarlar. Yan yana değil de –iki paneli birleştirecek menteşeler yoktur– altlı, üstlü. Söylediği şey şudur: “İkiz değiller, ama ben yapışık demeyi tercih ederim. Yıllar sonra bu fotoğraf üzerinden kurduğum ilişki benim için çok anlamlı. Devletle yapışık geliyorsun dünyaya, senin olan, aynı zamanda onundur.” Bu metafor, serginin video çalışmalarından biri olan “Canlı Bir Güvercine Barış Nasıl Anlatılır?” da yeniden inşa edilir. Sahnede siyahlar içinde bir sanatçı ve arada kanat çırpan, gözlemleyen, kadrajdan çıkan, gerisin geri kadraja giren beyaz bir güvercin vardır. Özmen’in barışa dair iç sesi –umudu, umutsuzluğu, beklentisi, düş kırıklığı– oğlu Robîn’in vurguları tamamen farklı sesiyle verilmektedir. Videonun giriş repliği şöyledir: “Açıkçası sevgili beyaz güvercin, seninle, pek itibar görmeyen hayatımız cehenneme dönmeden önce bir araya gelmeliydik, şimdi değil!” Canlı Bir Güvercine Barış Nasıl Anlatılır? barışın bir görünüp, bir yok olduğu zamanları işaretleyen yakıcı bir çalışma! Tarihler : Son gün 10 Ekim Yer :Pilot Galeri / Beyoğlu Demokratik Lüks Hüseyin Bahri Alptekin retrospektif sergisi Eylül’de! 2007 yılının sonunda kaybettiğimiz, sanatçı, düşünür, öğretim üyesi, yazar ve küratör Hüseyin Bahri Alptekin’in retrospektif sergisi “Demokratik Lüks”, 2 Eylül’de açılıyor. Rampa ve M HKA (Güncel Sanat Müzesi, Antwerp) işbirliğiyle düzenlenen sergi, her iki mekânda gerçekleşecek ve 14 Kasım’a dek sürecek. Yalnızca sanatçı kimliğiyle değil düşünür, öğretim üyesi, yazar ve küratör olarak da kültürel üretime önemli katkılarda bulunmuş Hüseyin Bahri Alptekin’in retrospektif sergisi “Demokratik Lüks”, 2 Eylül’de açılıyor. Sanatçının arşivinden seçilmiş çizimler, eskizler ve notları da dahil ederek, sanatçının düşünce süreçlerinin derinine inmeyi amaçlayan sergi, Rampa ve Belçika, Antwerp’te bulunan M HKA (Güncel Sanat Müzesi) işbirliğiyle düzenlenecek ve her iki mekânda izlenebilecek. Alptekin’in yeni milenyumdan önceki ve sonraki on yıllarda ürettiği eserleri bir araya getiren bu çok kapsamlı retrospektif, 90'ların başından itibaren ürettiği fotoğraflar, heykeller, enstalasyonlar, neon metinler, video ve kolajları da bir araya getiriyor. Deniz Fili Seyahat Acentası da “Demokratik Lüks”te! “Demokratik Lüks” ayrıca, Alptekin’in Bunker Research Group (Korugan Araştırma Grubu) ve Barn Research Group (BRG) gibi başka sanatçılarla ortak girişimlerinin yanı sıra Jules Verne'in İnatçı Keraban’ının (1883) izlediği rotayı takip ederek, sanatçılar arasındaki eleştirel tartışmalara ve sanatsal değiş tokuşa katkıda bulunmak amacıyla Karadeniz'i dolaşan “yüzen bir laboratuvar” kurma arzusu Sea Elephant Travel Agency’i (Deniz Fili Seyahat Acentası) ele alışıyla da dikkat çekiyor. Tarihler : Son gün 14 Kasım Yer : Rampa / Beşiktaş Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
spatha11 Yanıtlama zamanı: Eylül 20, 2015 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 20, 2015 Özdemir Altan - Soy Ağacı sergisi Çağdaş sanatın ülkemizdeki en önemli temsilcisi Özdemir Altan, “Soyağacı” başlıklı sergisi ile 2 Eylül 2015 tarihinden itibaren Mine Sanat Galerisi Palmarina ( Yalıkavak – Bodrum) mekânında izleyiciyle buluşuyor. 30. kuruluş yıldönümünü kutlayan Mine Sanat, ülkemiz çağdaş sanat ortamında üstlendiği misyona 30. yılında da devam ediyor. Günümüz usta sanatçılarının bugünlere gelişinde derin katkıları bulunan Mine Sanat, geçmişte de birçok projesini desteklediği, çağdaş sanatın en önemli ismi; Özdemir Altan’ı sanatseverlerle buluşturuyor. Ülkemizde çağdaş sanatın ilk örneklerini vererek bu alanda öncü konumunu koruyan Özdemir Altan, kendinden sonra yetişen sanatçıları da son derece etkilemiştir. Plastik unsurlardan öte sanatın barındırdığı kavramlarla ilgilenen sanatçı, üretilmiş yapıt yerine üretim fiilinin kendisine odaklanan çalışmalarıyla tanınmıştır. Özdemir Altan “Soyağacı” başlığı altında topladığı çalışmalarıyla birlikte; ilk defa bu sergide izlenecek eserlerden oluşan bir seçkiyi, Bodrum’da sanatseverlerle paylaşıyor. Serginin açılış kokteyli 2 Eylül 2015, Çarşamba Saat: 18:30’da, Mine Sanat Yalıkavak, Palmarina mekanında, sanatçının katılımıyla yapılacaktır. Tüm sanatseverler davetlidir. Tarihler : 02 Eylül - 05 Ekim Yer : Mine Sanat Galerisi Bodrum Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
spatha11 Yanıtlama zamanı: Ekim 5, 2015 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 5, 2015 (düzenlendi) Server Demirtaş - Evvel Zaman Makinesi Kendisi yakın bir arkadaşımın amcası olup çok başarıları eserleri vardır . ‘Evvel Zaman Makinesi’ isimli sergi, düs¸ünen, çalıs¸an ve üreten bir makine olarak ironik bir dille ele alınan insan bedeni ile makinenin doğasına aykırı insani duyguların kars¸ıtlığını irdelerken, Demirtas¸’ın heykellerini üretirken kullandığı tekniğe de dikkat çekmeyi amaçlıyor. Demirtas¸’ın heykellerinin olus¸um as¸amasında kullandığı otomobil cam sileceğinden, bisiklet frenine değin uzanan hazır malzemelerin, sanatçının bulus¸u olan yöntemlerle bir araya getirilerek çarklar aracılığıyla hareketi sağlaması, 12. yüzyılda El Cezeri’nin robotlarından, 15 ve 16. yüzyılda Leonardo da Vinci’nin makinelerine ve 20. yüzyılda Jean Tinguely’nin kinetik heykellerine kadar uzanan bir yolculukta bilim ile sanat, teknoloji ile insan gibi ilis¸kiler üzerine yeniden düs¸ünmemizi sağlıyor Son Tarih : 17 Ekim Pazartesi Yer : Bozlu Art Project Ekim 6, 2015 spatha11 tarafından düzenlendi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
spatha11 Yanıtlama zamanı: Ekim 19, 2015 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 19, 2015 Görünenin Ardındaki 14. İstanbul Bienali’nin gerçekleşeceği Eylül ayında birçok etkinlikle hareketlenecek olan sanat ortamını, Borusan Contemporary de iki yeni sergi ile zenginleştiriyor! 5 Eylül 2015’ten 21 Şubat 2016’ya kadar devam edecek olan“Görünenin Ardındaki"ve“Tutku”başlıklı sergiler, yerli yabancı tüm sanatseverleri çağdaş sanatın seçkin örneklerini keşfetmeye davet ediyor. Christiane Paul’unküratörlüğündekiMichal Rovner, Krzysztof Wodiczko, ve Zimoun’un “Görünenin Ardındaki”sergisi, genellikle görünür yüzeyin altında kalan belirsizlik duygusunu ve “öteki olma” korkusunu dört adet oda boyutundaki yerleştirmede işliyor. Sergideki eserler doğrudan ve açıkça bu konularla ilgilenmemekle birlikte hepsi duygulara hitap eden ve kolayca görülemeyen güçler, insanlar ve bağlantılar için birer alan yaratıyor. Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan seçkilerinDr. Necmi Sönmezküratörlüğündeki“Tutku”sergisinde, şehvet ve arzu temalarıyla diyaloğa giren çalışmalar, şiir, anlatı gibi edebiyat ürünleriyle yeniden yorumlanıyor. İlk defa izleyiciyle buluşacak olan seçkide, koleksiyona katılan yeni eserlerin de bulunduğu, Dominic Harris, Martin Walde, Rick Silva, Lale Delibaş, Shilpa Gupta, Zeynep Beler , Erdal İnci, Ola Kolehmainen gibi farklı kuşaklara ait olan sanatçıların çalışmalarını bir arada görmek mümkün. Sergide ayrıca, Allard van Hoorn’un koleksiyona yeni katılan “034 Urban Songline | Latitude: 41.041250° N - 41.041345° N / Longitude: 28.990245° E - 28.990331° E (Water Score)’’ adlı mekana özgü çalışması, Perili Köşk’ün katlarında Boğaz’ın seslerini yansıtacak. Michal Rovner’ın 'Parçalanmış Zaman' adlı eseri 1 ton ağırlığında. Güçler, insanlar ve bağlantılar için birer alan yaratan “Görünenin Ardındaki”nde ayrıca Wodiczko’nun, görünmez olan göçmenlerin zorlu hayatlarını yansıtan “Misafirler” adlı video projeksiyonu, Zimoun’un 240 Hazır Karton Kutu’yla yarattığı karmaşıklık ve belli bir döngü içerisindeki hareketleri ve Rovner’ın Parçalanmış Zaman’ının yanı sıra zaman mekan kavramlarının okunabildiği “İsimsiz 4 (Panorama)” isimli hiyeroglif yansıtmaları görülebilecek. Tarihler : 8 Eylül 2015 - 21 Şubat 2016 Yer : Perili Köşk - Sarıyer Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Temmuz 23, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 23, 2016 Arter çok ilginç bir sergiye ev sahipliği yapıyor, ayrı bir başlık açmadan bu konu altında bilgileri listeledim. Her Düşenin kanadı Yoktur [TABLE=width: 100%] [TR] [TD=class: cText02]Her şey düşer ve düşmeye devam eder. Bu hiç değişmedi. Daha Newton sahneye çıkmamışken, yerçekimi evrensel bir yasa olarak ilan edilmeden önce de durum zaten buydu. Hâlâ da öyle. Düşüyorlar, demişti Lucretius, ve bununla elmaları, çekiçleri, binaları veya kuştüylerini kastetmiyordu; düştükleri görülemeyecek kadar ufak oldukları halde büyük maharetleri olan küçük parçacıklardan bahsediyordu; sanki kendi yıkımlarına doğru inişe geçmiş gibi aşağı yönelen, sonra da bilinmeyen bir nedenle indikleri bu yoldan biraz saparak birbirlerine rastlayan ve çarpışan, böylece görünür gövdelere kavuşan görünmez parçacıklardır bunlar. Şeyler ve varlıklar için ortak ve sonlu bir alan oluşturan yerçekiminin yol açtığı sonsuz devinim, yaşayan ve yaşamayan, maddesel olan ve olmayan, dikey duran ve durmayan arasındaki hiyerarşiyi tamamen ortadan kaldırmasa bile, bozguna uğratma gücüne sahiptir. Bununla birlikte, düşme ve yükselmenin sonsuz döngüsü, tarihin ve varoluşun seyrini dikeylik ve onun iki karşıt kutbu (yukarısı/aşağısı) etrafında düzenlemeye devam ediyor. Ama yolun hem bir inişi hem de bir çıkışı olsa da, son tahlilde hep aşağı gidiyor olmalıyız. Aşağıya inerken kendimizle birlikte kaldırmayı, yükseltmeyi, olduğu yerde tutmayı ya da salt düşmekten korumayı beceremediğimiz canlıları, maddeleri, gayrimaddi şeyleri, sözcükleri, düşünceleri, duyguları, hatıraları da aşağıya sürüklüyoruz demektir. Şimdi tüm bunlar tamamen aynı düzlemde gerçekleşiyorsa, ve yine başka bir yere değil aslında sadece buradan buraya düşüyorsak, uçma ve yükselme yanılsamasını sürdürmenin yolu nedir? "Yerçekimi" ve "ağırlık/vakar" kavramları etrafında geliştirilen "Her Düşenin Kanadı Yoktur" sergisi, düşme eylemini fiziksel bir düşüş, beceriksizlik ya da yetersizlikten kaynaklanan bir sonuç veya kötü yazgının/lanetin getirdiği kaçınılmaz son gibi ilk çağrışımlarının ötesine geçerek ele alıyor. Her şeyin her an düştüğü ve düşmeye devam ettiği fikrinden hareket eden sergi, bir toz zerreciğinin onu yere inmeye zorlayan kaderiyle dilimizin ucundan dökülüveren sözcüklerin kaderini birbirine bağlayan ortak bir koşula işaret ediyor ve maddesel olsun ya da olmasın her şeyi düşmeye zorlayan bu ortak zeminde, beklenmedik ile sıradan olanı birbirine bağlayan baş döndürücü bir hareketin üretici gücünü açığa çıkarmayı amaçlıyor. Sergiye omurgasını veren düşme eylemi, gerçekliğin yüceltilmesine dayalı bir sanat geleneğinden uzaklaşarak, yüzeyle meşgul olan ve dipte olmayı kabullenen bir sanatsal jestin izini sürmeyi mümkün kılıyor – daha iyi düşebilmek ve yenilebilmek için. Yükseliş ve düşüş arasındaki dengeye odaklanan sergi, en kişisel izleklerden tüm beşeri yapı(t)lara, hatta toplumların seyrine uzanan bir ölçekte çöküşün sürekliliğini araştırıyor. Yerçekiminin gücünü açığa çıkaran sergideki işler, kendi zamanlarına tanıklık eden ve mit kökenli gelenekten uzak yükseliş ve inişler sunarak tüm zamanlara ait ve tarihsel sınırları aşan bir dinamiği bağlam içine yerleştiriyorlar. Kaynak : ARTER - space for art http://www.arter.org.tr/W3/Files/Exhibitions/64-File1.jpg Phyllida Barlow isimsiz: yıkıksahne2016 2016 http://www.arter.org.tr/W3/Files/Exhibitions/64-File2.jpg [TABLE] [TR] [TD=class: cText03]VOID Bruit Blanc 2016 [/TD] [/TR] [/TABLE] http://www.arter.org.tr/W3/Files/Exhibitions/64-File3.jpg [TABLE] [TR] [TD=class: cText03]Ryan Gander Ftt, Ft, Ftt, Ftt, Ffttt, Ftt, veya güncel bir jestin nasıl oluştuğuna dair modern bir temsil, Theo ve Piet’in diyagonal çizginin dinamik boyutu hakkındaki tartışmalarının fizikselliğine dair bir illüstrasyon ve yüz sinematografik sahne için chroma key tekniğiyle bir set oluşturma çabası arasında bir yerde 2010[/TD] [/TR] [/TABLE] [/TD] [TD=width: 10]http://www.arter.org.tr/W3/Images/iPixel-01-Empty.gif[/TD] [/TR] [TR] [TD=width: 10]http://www.arter.org.tr/W3/Images/iPixel-01-Empty.gif[/TD] [TD]http://www.arter.org.tr/W3/Images/iPixel-01-Empty.gif[/TD] [/TR] [/TABLE] Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Temmuz 23, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 23, 2016 Sakıp Sabancı Müzesi Kuzgun Acar. Bir Restorasyonun Öyküsü http://www.sakipsabancimuzesi.org/sites/default/files/styles/thumb_556x170/public/exhibitions/bannerimages/ka_banner.jpg?itok=Q6tjKDR- Türkiye’nin özgün heykeltıraşlarından Kuzgun Acar’ın 1967 yılında İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’na (İMÇ) yerleştirilmek üzere ürettiği “Kuşlar - Soyut Kompozisyon” eseri, 24 Haziran 2016 tarihinden itibaren 23 Ekim 2016’ya kadar S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi’nde sanatseverlerle buluşuyor. “Kuşlar - Soyut Kompozisyon”, zaman içinde gördüğü doğal tahribat sebebiyle 2013 yılında İMÇ’nin katkıları ve Fatih Belediyesi’nin lojistik desteğiyle Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı (KBGV) tarafından başarıyla yürütülen restorasyon ve konservasyon projesinin ardından ilk defa bir müze ortamında, Sakıp Sabancı Müzesi’nde sergilenecek. Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı çatısı altında üç yıllık bir restorasyon çalışmasından sonra ait olduğu İMÇ’deki cephesine dönmeye hazırlanan eserin Sakıp Sabancı Müzesi’nde sergilenmesiyle sanatçısı Kuzgun Acar, ölümünün 40. yılında anılmış olacak. Kaynak : Kuzgun Acar. Bir Restorasyonun Öyküsü | SSM Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Temmuz 23, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 23, 2016 İstanbul Modern İnci Eviner Retrospektifi: İçinde Kim Var? http://www.istanbulmodern.org/pic_lib/bigSize/icerikler/1846/716x244_1846_4174969.jpg 22 Haziran - 23 Ekim 2016 İstanbul Modern’in düzenlediği İnci Eviner Retrospektifi, sanatçının 1980’li yıllardan günümüze uzanan yaratım sürecini bir araya getiriyor. Sergi, Eviner’in desenden resme, videodan yerleştirmeye, fotoğraftan heykele uzanan zengin ifade arayışının gelişim ve dönüşümünü görünür kılıyor. Eviner’in sanatsal birikimini kronolojik bir akış yerine, geçmiş ile şimdiyi birbiri içerisine konumlandıran ve sergi mekânını da sergilemenin içerisine dahil eden, farklı bir kurgu ile izleyiciye sunuyor. Eviner’in çalışmalarının merkezini desen oluşturuyor. Çalışma pratiğinin başlangıç noktasını kağıt üzerine çizgi ile oluşturduğu dışavurumlar olarak tanımlayan sanatçı, sanat tarihine ait alegori, ikonografi, illüstrasyon ve mitolojilerden güncel ideogram ve piktogramlara uzanan, sınırsız bir görsel dilin içerisinde gezinerek kendi sanat anlayışını her defasında daha da zenginleştirerek oluşturuyor. Güzel olanın içindeki şiddeti, bastırılmış olanın potansiyelini ve bilinçaltının eşsiz yaratıcılığını iç içe örerek güncel, güncel olduğu kadar da zamansız olduğu izlenimi veren yapıtlar kurguluyor. Türkiye çağdaş sanatının güncel dönüşümünde etkin rol üstlenen öncü sanatçı; toplumsal, politik ve sosyo-kültürel koşullar içerisinde kadın, toplumsal cinsiyet ve kimlik politikalarına dair farklı haller üzerine kendine özgü bir ifade alanı aralıyor. Çocukluktan itibaren etkisi altında kaldığımız tarihsel, söylemsel ve bilinçdışından süreçlerin kadın kimliği üzerindeki yansımalarını araştıran sanatçı, kadın olma halini tek bir imgeye sığmayan, sınırsız bir hayal gücünün alanı olarak tanımlıyor. Gündelik hayat içerisindeki jestlerinden hareket eden Eviner, onlar için uygun görülen temsil biçimlerini ve bu temsilleri var eden yasakları sorgularken meydan okumayı ihmal etmiyor. İlgi ve araştırma alanlarının çeşitliliği açısından şüphesiz kuşağının en yaratıcı ve güncel sanatçılarından biri İnci Eviner. Serginin bir araya getirdiği yaklaşık kırk yıllık döküm, onun hem kendisi ile hem de insanı var eden bilinçaltı, kültür, tarih, doğa ve sanat bütünlüğü ile kurduğu derin bağın zenginliğini ortaya koyuyor. Sergideki yapıtlar, disiplinlerarası kesişmeden doğan pek çok alt okuma barındırabilir ama Eviner’in sanatındaki ana aksları şu başlıklar altında sıralayabiliriz: Akademik eğitiminin getirdiği sanat tarihsel referanslar ve bu referansların sembolik anlamlarına dair güncel sorgulamalar, bilinçaltı ve varoluşun tetiklediği dışavurumlar, insan doğasının karmaşık yapısı, ezberlediğimiz davranış modelleri ve bizi hayvanlardan ayıran ince medeniyet çizgisi, inşa edilmiş büyük anlatılar ve bu anlatıların nüfuz ettiği tüm iktidar alanları, beden-kimlik-coğrafya üçgeninde oluşturulmuş Kartezyen bilgiler ve bu bilgilerin yansıdığı, düşünceyi tekelleştiren görsel ve sözlü yayınlar, kaynaklar ve tarihi belgeler, doğu-batı ekseninde kurgulanmış modernist politikaların şimdiki zamandaki etkileri ve bu etkileri delen sınır aşımları, göçler ve mülteci olma halleri. Kaynak : Ä°nci Eviner Retrospektifi: İçinde Kim Var? - Ä°stanbul Modern Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.