AurorA Oluşturma zamanı: Ağustos 30, 2015 Paylaş Oluşturma zamanı: Ağustos 30, 2015 http://cdn1.derki.com/media/k2/items/cache/f9e49ff66ac0dd2b858dc20b614a695e_L.jpg Fazla birlik bilincine ulaştık hadi bakalım bir süreliğine ayrılalım… Ayrılın ayrılın, hey sen arkadaki gözlüklü guru, sen de ayrıl, görüyorum seni hala, “birlik birlik” diyorsun. Koşulsuz seven ablacım, tamam çok hoşsun ama bak bi ayrıl, söz komşunla olan sorunu da çözeceğiz, gelininle olanı da, bi ayrıl önce… Trafikte birlik bilinciyle, koşulsuz sevgiyle saydıran abicim sende ayrıldıysan başlayalım. Evet, hepimiz bireysel bilince ulaştık mı, Harika; koşulsuz seven kalbimiz köşede bir kalsın, bilinçlerimiz biraz ayrı dursun, şimdi gelelim konumuza; SEN KİMSİN? Koşulsuz sev, hep uslu ol, tekamül et, affedici ol, toplumu ayakta tut, yalan söyleme, zina yapma, ayak ayak üstüne atma, hep pozitif bak, kocanın göynünü eyle, çocuğuna iyi annelik/babalık yap ve daha nice güzel öğütler, daha nice muhteşem erdemler. Bunca zamandır okuduk bunları; kişisel gelişim kitaplarından, ruhsal kanallardan, ramazan sohbetlerinden, imamlardan, papazlardan, rahiplerden, gurulardan ve bilumum aydınlanmış üstatlardan. Hep öğrendik; nasıl davranmalıyız, nasıl olmalıyız, ne yapmalıyız, doğru davranış ne yanlış davranış ne. Yani onlarca kitap ve bilgi bize “kim olmamız gerektiğini” anlattı durdu. Ama en önemli şeyi unuttuk belkide bu süreçte, yahu biz kimiz? BEN KİMİM? “Ben kimim?” ruhsallığa başlangıç mottosudur ama bu soruya cevap aramak yerine, insanlığın sırlarını anlamaya, doğru davranış kalıplarını araştırmaya, erdem ve etikleri araştırmaya başlar, kişisel gelişim nedir, doğru iletişim nasıl kuruluru öğrenmeye çalışırız. Hâlbuki ben kimim bir sorudur ve cevabı vardır. Bu cevap ise ancak içsel bir gözlemle mümkündür. Apollon Tapınağında yazan “Kendini Bil” ve tasavvuf öğretisi dahil diğer ezoterik geleneğin anlattığı kendini bilme hali söyleminin altında, tanrısallığımız, ruhumuzun yüceliği ve benzeri gibi şüphesiz çok derin anlamlar saklıdır. Ama aslında bütün bu öğretiler bu alt anlamlardan öte, “doğrudan” bir öğütte bulunur. Bu oldukça yalın, oldukça basittir. Çoğumuz belli kalıplar ve etiketler içerisinde ilerliyoruz. Ama bütün bu kalıpların, bize dayatılan davranış modellerinin ve ismimiz dâhil olmak üzere tüm etiketlerin altında gerçekten kim olduğumuzun farkında mıyız? Kim olduğunun farkında olmak, gerçekten ne yapmayı sevdiğini, neyde yetenekli olduğunu, neyden keyif aldığını, hangi ortamda bulunmaktan huzur duyduğunu, hangi ortamdan hoşlanmadığını, karakterinde var olan özellikleri, karanlık ve aydınlık yüzlerini kapsar. Yani çok basit bir şekilde örneklersek soru şudur aslında; Efe ne yapmayı seviyor? Resim yapmayı mı, müzik dinlemeyi mi, kitap okumayı mı… “Gerçekten ne istiyorum, hayatın neresinde olmayı seçiyorum?” sorusu uzun ve keşfi zor bir sorudur. Çünkü her ne kadar basit gibi gözükse de istediğimizin altında, istemediğimiz şeylerin olduğunun keşfini de içerir. Örneğin “sağlıklı olmak istiyorum” altında, “hasta olduğumda gelen ilgiden hoşnutum” söz konusuysa, sağlıklı olmak söz konusu olmayacaktır. Veya kurban rolün bürünmekten, acıların çocuğunu oynamaktan büyük zevk alabiliriz. Bunun farkında olmasak da… Haliyle gerçekten neyi neden yaptığımız ve ne istedğimiz ancak içsel bir keşif ile mümkündür. Burada kişisel karakterlerimizin keşfi oldukça önem arz eder. “Kesinlikle affetmeyi öğrenmeliyim” diye yanıp tutuşan ama zaten kalbinde kin beslemeyi bilmeyen insanlar görüyorum. Veya affetmemekten haz alıp, bunun farkında olmadan affetmeye çalışıp affetmeyen insanları görebiliyoruz. Affedememesi gayet doğal çünkü istemiyor… Haliyle ruhsal tekâmüldeki erdemler bir zorunlulukmuş gibi lanse ediliyor. İşin doğrusu kimse böyle bir zorunluluk içerisinde değil. Çünkü dinsel veya ruhsal dayatmalarda, zorunlulukmuş gibi lanse edilen gelişmeler görülmediğinde, ikincil negatif duygular ön plana çıkıyor ve bunun adına “gelişim” dememiz mümkün olmuyor. Örneklemek gerekirse, “herkesi sev” öğüdünde kişi herkesi sevemediğinde ve bu bir ruhsal öğütte olsa, kişi bunu bir gereklilik gibi gördüğünde, toplumun dayatmalarından dolayı ya “başarısızlık” duygusunu ya da yapamamaktan dolayı “pişmanlık” duygusunu yaşıyor. Yani pozitif bir eylem niyeti, negatif duygulara dönüşüyor. Hâlbuki ne pişmanlık ne başarısızlık duygusu olumlu değildir ve burada ruhsal gelişimden bahsedemeyiz. Yanlış veya doğru her şeyin harika öğretmenler olduğunun derin kabulü için ilerlemek en güzel olanıdır. Bütün bu başarısızlık ve pişmanlık duygularına yol açan şey, kişinin gerçekten ne istediğinin farkında olmamasıdır. Yani patronunu sevmek zorunluluğu hissederken, aslında içsel olarak sevmek istemiyorsa -çünkü içgüdüsel olarak zarar göreceğini biliyor olabilir- en nihayetinde aydınlanmışta olmadığımızdan bu içsel bir çelişkiye sebep olacaktır. Başkalarına zarar vermediğimiz sürece, herkesi sevmek zorunda değiliz… Bunun farkındalığı, o kişiyi rahatlatacak ve belki de sevmeyi öğretecektir. Çünkü bunlar içgüdüsel gelişen eylemlerdir. Burada akla takılan nokta, nasıl eylemimizin bizim için iyi olup olmadığını fark ederizdir. Aslında cevap oldukça basittir; kendini iyi hissediyor musun ve mutlu musun… Eğer o eylemi yaparken –dogmalar yoksa- ve yaptıktan sonra huzur hissediyorsan, sıkıntı yoktur. Sevgili Nilgün Arıt eğitimlerinde ayırdında olmaktan bahseder. Yani ayırt edici olmaktan… Herkes seviyor diye bir filmi sevmek zorunda olmamaktan, herkes okuyor diye bir kitabı beğeniyor gibi yapmamaktan bahseder. Kendini bilmenin yollarından biri de ayırdında olmak ve çevreye göre hareket etmeden, ruhuna danışarak, ruhun ne istiyor, kalbin ne diliyor bunun farkında olarak hareket etmekten bahseder. Herkesin beğendiğini beğenmiyorsan, bu kötü değildir, bu “kim olduğunun” farkındalığıdır. Gerçekten bunu yaptığın için kendini iyi hissediyor musun? Doğru veya yanlış, bu eylem senin ruhuna huzur verdi mi, en önemlisi mutlu musun? İşte bu soruların cevapları, kendini bilmede oldukça önemlidir. “Ruhunu Heyecanlandıran Her Çağrıya Cevap Ver...” - Mevlana Bütün öğütler ve davranış kalıpları, affedicilikler, iyimser olmalar, olumlu düşünmeler hepsi ancak kendini keşfettikten, kim olduğunu anladıktan sonra edinebilecek durumlardır esasında. Burada farkındalık çok önemli bir kavramdır. Farkındalık ise kim olduğunu gözlemlemektir ve bu günlük hayat içinde söz konusu olan bir eylemdir. Neye kızıyorsun, neyden mutlu oluyorsun, ne seni mutlu ediyor, ne etmiyor, neden ediyor ve neden etmiyor… Örneğin İşe gitmekten mutsuzsan, neden mutsuzsun ve seni oraya bağlayan unsurlar ne, buna değer mi veya bunları nasıl değiştirebilirsin sorularına odaklanmak bu keşfin kapılarını açan anahtarlardır. Kısaca insanın kendini iyi ve mutlu hissetmesi, en yüksek enerjide bulunduğu haldir. Kim olduğumuzun keşfine çıkmadan, dış öğüt ve davranış modelleriyle ancak kendimize işkence yaparız ve bireysel olarak bilincimizin tam idrakinde olmadan, birlik bilincinde olmamız pek olası değildir. Bir türlü sevemediysen mendebur komşunu, sevmek için kasma, lakin sevmediğinin farkında ol, trafikte küfür etmekten kendini alıkoyamıyorsan, kasma, küfretmekten zevk al… Bugün de ruhsal olma mesela, bugün de bilgelik saçma. Çünkü hayatın tüm rolleri güzeldir, bir tiyatroda her role ihtiyaç vardır ve roller değişir. Bu yüzden en önemli kıstas, bu Dünya’da olduğumuzu ve kusurlarımızla, hatalarımızla, mükemmeliklerimizle insan olduğumuzu unutmamak ve insana dair tüm deneyimleri kucaklamaktır. Kitaplar sizi bilemez, gurular, kanallar, size cevabı veremez, bu içsel bir keşiftir ve bu yüzden çok keyiflidir. Yani abicim, ablacım, kardeşim, birlik bilinci ancak bireysel bilincimizin –aydınlık ve karanlık yüzleriyle- keşfini tamamladığımızda ve “evet ben varım” dediğimizde ancak mümkün olacaktır. Yoksa belediye otobüsüne yazın sıkıştırılmış yolcular gibi, “git öte, git beri.” diye diye birlik içinde birbirimizi dürtmeye başlarız… Efe Elmas derKi.com Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
imam Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2015 Dersime çalışıp geldim , güzel yazıydı teşekkürler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ftlis Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2015 Güzel yazı, güzel anlatmış. Yanlız, yazıda verilmek istenen mesajı tam manası ile kavrayabilecek kişinin, zaten daha önceden bunu kavramış olması ve uyguluyor olması durumu gibi ironik bir durum da sezilmiyor değil. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Supergazi Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2015 Eline sağlık, güzel yazı. Yapilmasi zorunlu/ gorev gibi gorunen ruhsal ve dinsel dayatmalarin bir hatta daha cok sebebi oldugunu ve aslen ruhsal gelisime yardimci olduklarini dusunuyorum. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
YAJE Yanıtlama zamanı: Eylül 7, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 7, 2015 Çok doğru şeylerden bahdedilmiş. Bugünlerde bende kendimi kimi olgularda olmadığım birisiymiş gibi kasmaya başlamıştım. Daha pozitif daha uyumlu bir karakter için kendimi esasen olmak istemediğim ruh hallerine soktum. En güzel farkındalık yazıda bahsedildiği gibi olumlu ve olumsuz her hissin kabulünde ve farkında olmakla olacaktır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.