nameste Oluşturma zamanı: Eylül 1, 2015 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 1, 2015 10.000’in üzerinde tablet bulundu ve bunların sadece bir kısmı İstanbul Müzelerinde bırakılırken, iyi korunmuş olanlardan pek çoğu konservasyon ve yayın yapma bahanesiyle Berlin’e kaçırıldı. [TABLE=width: 100%] [TR] [TD][TABLE=width: 100%] [TR] [TD=width: 635]http://www.aktuelarkeoloji.com.tr/thumb.php?p=CF/CP/1845b249e0e8cbeefd6ee0d5ece83fdcfc151440579400.jpg&w=500 Sonradan Hititlerin merkezi olarak ün yapacak olan Boğazköy’e yönelik ilgi Charles Texier’in keşfinden itibaren gittikçe artmaktaydı. Ama eski dönemlerde canlı bir trafik ağının ortasında yer alan bu metropol, ulaşım yollarından çok uzaktı ve kendi içinde uyumaktaydı. Ankara’dan oraya ancak 40 saat at sırtında ve 6 günde ulaşılabiliyordu. 1880’de Theodor Mommsen, Carl Humann’ı Ankara Monumentum Ancyranum’un kalıbını almak için görevlendirmişti. Humann bu görevini ancak 1882’de yerine getirebildi. Bu arada Boğazköy’e de uğradı ve Yazılıkaya’dan aldığı kalıpları 11 yük arabasıyla taşıdı. Bunlar sonradan Alman gemisi Calypso ile Berlin müzelerine götürüldü. 20. yüzyılın başlarında Amerikalılar ve Almanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli yerlerinde yapacakları kazılarla ilgili olarak izin alabilmek uğruna Bab-ı Ali’nin eşiğini epeyce aşındırdılar. Amaçları, Fransız Chantre’ın araştırmaları sayesinde 1893’ten beri çivi yazılı tablet vermeye başlayan Boğazköy’de kazı yapma tekelini elde etmekti. O. Puchstein’ın 1.12.1894’te C. Humann’a yazdığı mektup, Chantre’ın Boğazköy’de gizli gizli kazı yaptığını ve tablet bulduğunu duyan Almanların kıskançlıklarını aktarması bakımından ilginçtir. Almanlar böyle bir buluntu yerini asla başkalarına kaptırmak istemiyordu. Bundan dolayı daha 1894’ten itibaren Berlin Müzeleri, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Boğazköy’de kazı yapabilmek için müsaade alma çabalarına girişmiş, ama o zamanlar Osmanlı İmparatorluğu toprakları içerisindeki huzursuzluklar ve Ermeni isyanları yüzünden bunu elde edememişlerdi. O zaman Osmanlı sarayındaki aşırı Alman dostluğu ve arkeolojiye meraklı olan Alman imparator Wilhelm’in ağırlığını koyması sonucu nihayet kazı yapma izni Almanlara verilir ve H. Winckler, Osmanlı Müzelerinden müdür yardımcısı Thomas Makridi ile 1905- 1912 (1905, 1906, 1907, 1911-12) yılları arasında kazılar yapar. Türk tarafının sıkça milliyetçilik açısından iddia ettiği gibi bu bir Türk-Alman ortak kazısı değildir. Makridi’nin kazıya katılmasını Osmanlı tarafı kararlaştırmamıştır; “Winckler’in şahsî ricası” üzerine sadece eşlik etmesi için verilmiştir, o kadar! Winckler, onu 1903’teki Sidon kazılarından beri tanımaktaydı ve bir oryantalist olarak kendisini arkadaş ve yerli işbirlikçi olarak seçmişti. Burada kazı yapma olanağını kaybeden İngiliz ve Amerikalılar buralardaki Hitit bölgesi Orta Anadolu’ya sonradan sarkastik olarak “Almanya” diyeceklerdir, çünkü Almanlar buralara kendileri dışında neredeyse hiç kimseyi sokmuyorlardı. Sayce, Ramsay ve Garstang gibi İngiliz oryantalistler olayları ve gelişmeleri uzaktan izleyebiliyorlar ve anında memleketlerindeki kuruluşlara bildiriyorlardı. Kendisi iyi bir Assurolog olan Hugo Winckler’in amacı sadece tablet keşfetmek olduğundan, Boğazköy’ün mimari kalıntılarının kazılmasına ve yayınlanmasına hiç özen gösterilmedi. Çok sayıda, yani 10.000’in üzerinde tablet bulundu ve bunların sadece bir kısmı İstanbul Müzelerinde bırakılırken, iyi korunmuş olanlardan pek çoğu konservasyon ve yayın yapma bahanesiyle Berlin’e kaçırıldı. Bu tabletlerin pek çoğu Berlin’de kaldı. Kırık dökük olduğundan yayına lâyık görülmeyenler ise o zamanların Doğu Almanya’sıyla yapılan uzun ve gereksiz müzakerelerden sonra 1987 yılında Ankara’ya geri verildi ve şu sıralarda uzun bir gecikmeden sonra yayınlanmaya başlandı. Kırık dökük olduklarından şimdiye dek ben de dahil hiçbir Türk Hititoloğu bunlarla uğraşmadı. Sadece R. Akdoğan ve Oğuz Soysal Berlin’den geri getirilen kırık dökük metin kopyalarını yayınladılar. Boğazköy’de bulunan tabletlerin dili iki adet Amarna metubundan bilinen ve o zamanlara kadar hâlâ Arzawaca olarak tanınan dil ile aynı olduğundan, Winckler Boğazköy’de Arzawa İmparatorluğu’nun başkentini kazdığını sanıyordu. Ancak Akad dilinde yazılmış mektuplar ve digger metinler okunduktan sonra Boğazköy’ün Hititlerin başkenti Hattusa olduğu anlaşıldı. Winckler, anında ve yerinde okuyup anlayabildiği Akadca metinlere dayanarak Boğazköy’ün Hattusa ile eşit olduğunu anlamış ve “Dolayısıyla Boghaz-köi Hatii İmparatorluğunun başkenti idi” diye kesin ve tarihin akışını değiştirecek kararını vermiştir. Yazar : Prof. Dr. Ahmet Ünal alıntıdır[/TD] [/TR] [/TABLE] [/TD] [/TR] [/TABLE] Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.