paranormalfikir Oluşturma zamanı: Eylül 8, 2015 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 8, 2015 "...Bana göre, tüm bu eksiksiz sistemler, insanlığa gerçek çıkarlarının neler olduğunun söylenmesi, bunların sağlanmasıyla herkesin iyileşeceği, kötülüğün ortadan kalkacağı düşüncesi şimdilik yalnızca bir varsayımdır. Evet, doğrusu olan, insanlığın gelişip yükselmesinde kişisel çıkarlara dayanan bir sistemi temel kabul etmek belki. Buckle'ın (1821 - 1862 yılları arasında yaşamış bir bilim adamı.) uygarlığın insanları yumuşattığı, bu nedenle onları daha az vahşi, savaşa daha az yatkın duruma getirdiği biçimindeki düşüncelerini onaylamak anlamına gelir. Sanırım onun, mantığını kullanarak ulaştığı bir sonuç bu. Sistemlere ve bazı soyut kavramlara öylesine bağlı olan insan mantıklı olabilmek için, gerçeği bilerek değiştirmeye, gözlerini ve kulaklarını kapamaya razı olur. Bunu, önemli bir örnek olduğu için söyledim. Çevrenize şöyle bir bakın isterseniz, kan gövdeyi götürüyor değil mi? Hem de şampanya gibi keyifle akıyor. Hem de bu, Buckle'ın yaşadığı 19. yüzyılda bile böyle! İşte, sözde büyük Napolleon ve bugünkü Napolleon... İşte Kuzey Amerika'nın sonsuz birliği... İşte karikatüre benzeyen Schlezwig - Hostein Prensliği... Ayrıca, uygarlık neyimizi yumuşatmıştır ki? Uygarlığın insanlarda duyguların çeşitlerini çoğaltmaktan başka bir işe yaradığı yok. Oysa duyguların çeşitlenmesiyle birlikte, bir de bakıyorsunuz ki insanlar kan dökmekten daha çok hoşlanır hale geliyorlar. Bunu birçok örneği var. En ustalıklı, en incelikli cinayetlerin çoğu kez kültürlü ve aydın insanlar tarafından işlendiğine hiç dikkat ettiniz mi? Atillaların, Stenka Razinlerin (Çar'a karşı ayaklanan Don Kazakları'nın ünlü isyancısı.) bile onlardan geride kaldığı durumlar söz konusudur. Atilla ve Stenka Razin kadar göze çarpmıyorlarsa eğer, bu yalnızca sayıca çok olmalarından ve çok görüldükleri için, artık bir özellikleri kalmamasından ileri gelmektedir. Kişi uygarlığa bulaştıkça eskisinden daha iğrenç olmasa, daha fazla kan dökmese bile, daha kötü can aldığı bir gerçektir. Eskiden insanlar hak için kan dökerler, bu yüzden rahatça birbirlerini öldürürlerdi. Çağımızdaysa, insan öldürmek suç sayıldığı halde yine de cinayetlerin ardı arkası kesilmiyor. Hatta iş eskisinden de beter oldu. Bu iki biçimden hangisinin daha kötü olduğuna siz karar verin. Roma tarihinden bir örnek vereceğim için beni bağışlayın! Kleopatra cariyelerinin göğüslerine altın iğneler batırmayı sever, onların attığı çığlıklardan, onların acı içinde kıvranmalarından zevk alırmış. Siz şimdi bana, bunların çok eski barbarlık dönemine ait olduğunu söyleyeceksiniz. Öyleyse -mecazi anlamda söylüyorum- şimdi, günümüzde batırılan iğneler, çağımızın da bir barbarlık içinde olduğunu gösteriyor. Bugünün insanı birçok açıdan barbarlık dönemlerindeki kişilerden üstün olduğu halde, aklın ve bilginin gösterdiği yoldan gitmeye bir türlü alışamamış, aklın yolunu kullanmayı öğrenememiştir. Bununla birlikte, bazı eski ve kötü alışkanlıklar ortadan kalkmıştır..." Dostoyevski - Yeraltından Notlar (19. yüzyıl) (...Bireysel ve ruhsal dünyadaki gelişmeleri ve değişmeleri dış şartlar göz önüne alınmadan, sadece birey gerçeğinden yola çıkarak çözülmeye çalışılması...) (Arka kapak.) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Eylül 8, 2015 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 8, 2015 19. yüzyılda yazılmış bir kitapta resmen 21. yüzyıl anlatılıyor. Birde şimdiyi görebilseydi Dostoyevski... Şaşırmazdı herhalde... Aslında burada asıl değinilmesi gereken şey, kavramlar değil... Barbarlık ya da medeniyet, bu kelimelerin hiçbir anlamı yok. Şu an var olanlar, geçmişe barbar diyerek kendine medeniyet nişanı takarlar. Gelecekte var olacaklar ise, 2015 yılını medeniyet olarak adlandırırlar mı sizce? Adlandırmazlar, ancak onlarda çok büyük ihtimal kan banyosu yapıp medeniyet nişanı takarlar yakalarına. Belki de medeniyet yerine daha parıltılı bir kelime icat ederek onu kullanırlar... Mağaradan takım elbise giyerek dışarıya çıkmak, kravat takmak, bilimsel gelişmişliği medeniyet olarak sunmak ve ardından beyaz gömlekli insanların, insan biçme sanatına girişmesi... İşte bu medeniyettir..! Beyaz gömleğe sıçrayan kan lekelerine karşı da leke çıkarıcı deterjan geliştirmek... Medeniyet budur..! Kavramları meydana getiren insanlığın, oynamış olduğu bu tiyatro sorgulanmalı... Sahiden, vatan sağoluyor mu bu şekilde... Başka bir şekilde sağolmasının yolu olmadığı için kan aksın, beyaz gömlekler yıkansın, nasırlı eller toprağı dövsün... Sonra kuraklık olsun, sonra yine kan yağsın yeryüzüne... Sonra yine... Can ucuz, para pahalı, kan değersiz, deterjan üretilmeli... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sidar Yanıtlama zamanı: Eylül 8, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 8, 2015 Freudun Uygarlığın huzursuzluğu adlı eseri bir şaheserdir , Bahsettiğin konulara değiniyor . Ona göre Uygarlığı tehdit eden asıl şey ; Saldırganlık ve ölüm içgüdüsüdür . İnsanlık düzenin , güzelliğin ve temizliğin oluşturduğu bir uygarlıktan vazgeçemez ama içgüdüleri üzerinde de tam bir hakimiyet kurmakta zorlanır . Devlet kötülüğün dışa vurumunu engeller ama kötücül istemleri engelleyemez gibi . Bu yüzden uygarlığın huzursuzluğu kaçınılmazdır , Ve bu gerçeği kabul etmekten başka bir çaremiz pek yoktur ona göre . Eros ile Hadesin ebedi bir savaşındayız , Hangisinin kazanacağını kim bilebilir ? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Eylül 8, 2015 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 8, 2015 (düzenlendi) Daha derine inince şöyle düşünüyorum. İnsanlığı yeryüzünden kaldırırsak ekolojik sistem bundan sanırım olumsuz olarak etkilenmez. İnsanın Dünya'ya sürülen bir ırk olduğunu düşünelim. Bu ırk sürüldüğü yerde de rahat durmamış, hem kendine hem de çevresine saldırmaya devam etmiş. "...Devlet kötülüğün dışa vurumunu engeller ama kötücül istemleri engelleyemez gibi..." Sidar bence devlet denilen şey, resmi, yasal bir eşkiyalık sisteminden ibaret. En azından Kuzey Avrupa ülkeleri hariç, diğer ülkelerdeki sistem buna yönelik. Modern kölelik, vergi devleti... Sen şimdi bu ülkede huzurlu musun? Değilsin tabii ki de... Sen devletine itaat etmek zorunda hissediyorsun kendini. Toplum = Potansiyel virüs. Gençlik = Potansiyel suçlu. Mini etek giyen = Ahlaksız .Başörtü takan = Eğlenemez, gerici gibi gibi sıyırmışlıklar kol geziyor... Freudun Uygarlığın huzursuzluğu adlı eseri bir şaheserdir , Bahsettiğin konulara değiniyor . Ona göre Uygarlığı tehdit eden asıl şey ; Saldırganlık ve ölüm içgüdüsüdür . İnsanlık düzenin , güzelliğin ve temizliğin oluşturduğu bir uygarlıktan vazgeçemez ama içgüdüleri üzerinde de tam bir hakimiyet kurmakta zorlanır . Devlet kötülüğün dışa vurumunu engeller ama kötücül istemleri engelleyemez gibi . Bu yüzden uygarlığın huzursuzluğu kaçınılmazdır , Ve bu gerçeği kabul etmekten başka bir çaremiz pek yoktur ona göre . Eros ile Hadesin ebedi bir savaşındayız , Hangisinin kazanacağını kim bilebilir ? Eylül 9, 2015 paranormalfikir tarafından düzenlendi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.