GOZ Yanıtlama zamanı: Eylül 20, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 20, 2015 Goz,daha önceden de bu konu hakkında seninle fikir ayrılığına düşmüştük.Ve ben yorumları takip ediyorum da ısrarla kendi fikrini başkalarına empoze etmeye çalışıyorsun.Herkes seninle aynı düşünmek zorunda değil.Boğaz iltihaplanmasıyla et yemenin uzaktan yakından alakası yoktur öncelikle bunu söylemeliyim lütfen veganlığı tartıştığınız gibi sağlık konularına da bir göz atın.Herşey bünyeden bünyeye farklılık gösterir, sizin bünyeniz farklıdır, onun farklı, bunun farklı.Siz et yemediğin için boğazınız iltihaplanmıyor olabilir ama bu herkeste bu şekilde olacak diye bir kural yok böyle bir şey bilimsel olarak da açıklanmamıştır.Çünkü sizden başka vegan olunca boğaz enfeksiyonunu atlatan kimseyi ne duydum ne de gördüm. Her besinden kararında alınmalı diye düşünüyorum ben.Bilimsel olarak da doğru olan budur vücudumuz her türlü besini almalıdır.Etin fazla kullanılması sonucu zararları elbetteki vardır ki ben şöyle bir örnek vereyim size,bir tanıdığım kuruyemişin faydalarını okumuş ve gün içerisinde bol kuruyemiş yemeye başlamış evet kuruyemiş faydalı ama her birinden 5 tane yerseniz faydası var yarım kilo yerseniz ne olur?Bütün değerleriniz allak bullak olur.Et için de öyle herhangi bir bitkiyle beslenenler için de olan budur.Herşeyin fazlası zarar. Ayrıca,Diş çürükleri için fermente edilmiş besinleri suçlamak, evin çatısı aktığı için yağmuru suçlamaya benzer demişsiniz.Kesinlikle yanlış düşünüyorsunuz.Herhangi bir diş hekimiyle görüşür ve sorarsanız fermante edilmiş gıdaların diş çürüğüne yol açtığını size söyleceklerdir o yüzden her cips veya kola içildiğinde dişlerin fırçalanması gerektiğini söylerler.Bunun aksini iddia eden de sadece sizsiniz o da neye inanamak isterseniz onu doğru bulduğunuz için.Diş çürüklerinin ayrıca genetik özelliği de vardır anne veya baba tarafına çekmişse ağız yapınız siz naparsanız yapın yine ağız için, genetik yapınızın benzer kişilerle aynı ağız yapısına sahip olacaksınızdır. Yani iyi beslenmemek, kan şekerinin dengeli olması önemli. Yoksa ne kadar kahve, çay, şeker yediğiniz o kadar önemli değil.demişsiniz ve yine yanlış bir bilgi.Dengeli beslenmek evet önemli ama kahve ve çayı ne kadar aldığınız da önemli.Neden?Çünkü fazla çay alımı demiri bağlar yani bu neye neden olur demir anemisine.O yüzden besin alırken yanında çay veya kola gibi içecekleri önermezler.Yemekten yarım saat sonra alınmasını doğru bulurlar hekimler. Et ve et ürünleri,balık,tavuk o kadar olmasa da tavuk bunların faydalarını saymakla bitiremeyiz.Bence sırf aksini savunmuş olmak için savunmayın çünkü yanlış bilgiler veriyorsunuz. İsteyen isteği şekilde besinini alır buna vicdani olarak bakıp ama hayvanlar kesiliyor şeklinde bakacak olursak hepinizden önce benim sesim çıkardı ben et yediğim zaman kesilişleri gözümün önüne gelince yiyemeyen biri olarak mantığımı devreye sokup evet ben bu besini almalıyım deyip yemeğime devam ediyorum.Demem o ki,isteyen istediğini yesin. Bütün yorumlarımı okuduğunuzu sanmıyorum. Çünkü daha önceki yorumlarımda etin nasıl bağışıklığı etkilediğinden ve iltihaplanmaya neden olduğundan uzunca bahsetmiştim. Bunlar da benim fikrim değil, doktorlardan ve yapılan araştırmalardan alıntı yapıyorum. Ama benim dışımda herkes inandıkları şeyleri hiçbir kaynak göstermeden yazıyor. Bir kişi sadece kaynak gösterdi, o kaynağın da ne kadar güvenilir olduğu tartışılır, ama onun dışında herkes "bütün doktorlar öyle dedi" diyor ama hangi doktor, hangi araştırmaya dayanarak diyor orası belirsiz. Eğer tartışma tarzım size saldırgan geldiyse kusura bakmayın, aslında insanlara zorla bir şeyi kabul ettirmeye çalışmıyorum. Sadece gerçeklerin üstünün kapatılması beni rahatsız ediyor ve düzeltme ihtiyacı hissediyorum. İltihaplanma, vücutta bağışıklık sistemi açık verdiğinde gerçekleşir. Sağlık konusuna göz atmamı salık veren birinin bunu bilmemesi düşündürücü. Her şeyden yediğinde insanın sağlıklı olacağını düşünmesi insanın anatomisine yabancı olması yüzünden yaptığı bir hata. Bundan birkaç yıl önce belki ben de aynı şeyi düşünüyordum. Toplumumuzdaki en önemli sorun da bu zaten. Öğrenilmiş cehalet, cehaletin en tehlikeli türüdür. İnsan bir şey duyar ve okumadan, araştırmadan doğru olarak kabul eder. Ben de bu hatayı çok yaptım ve zararını da çok çektim. İnsanlar Dr Karatay gibi insanları neden dinlemeyi seviyor? Çünkü duymak istedikleri şeyleri söylüyorlar. Alışkanlıklarını değiştirmemek için büyük bir direnç gösteriyorlar. Dr Murat Kınıkoğlu'na güveniyorum. Çünkü o, satın alınmış bir doktor değil ve bildikleri tıp fakültesi ders kitaplarıyla sınırlı değil, konuyla ilgili bütün araştırmaları sizinle paylaşıyor. Çürük konusunda, ben istediğinizi yeyin için demedim. Çürüğün temel nedeni beslenme şeklinizdir dedim. İnsan dişini korumalı ama sağlıklı beslenmiyorsa istediği kadar dişlerine baksın bir faydası olmaz. Bu arada lütfen bana etin sayısız faydalarını saymaya çalışın. O mitler üzerinden tartışalım bence. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
yelisss Yanıtlama zamanı: Eylül 20, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 20, 2015 Ben ayrım yapıyorum yelis şahsen et yemeye hayır! Yeme yahu saygı duyarız biz sadece zorla ağzına et tıkacak halim yok ya anneler gibi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Moterda Olisya Yanıtlama zamanı: Eylül 20, 2015 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 20, 2015 Ahaha annem tıkıyodu Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
GOZ Yanıtlama zamanı: Eylül 20, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 20, 2015 He vallahi toçno taka Bulmuşuz bir de bunacaz yani.Dünyada milyarlarca insan açken yemek ayrımı yapmak ne derece doğru onu da düşünmekte fayda var. Dünyada neden bu kadar açlık var sizce? Sizin savunduğunuz beslenme şekli yüzünden olmasın. Aşağıda paylaştığım alıntıyı lütfen dikkatle okuyun: Ne zaman hayvan hakları savunucuları hayvan özgurlüğü fikrini ve dolayısıyla sömürüye son vermeyi önerse, karşımıza şöyle bir ortak eleştiri ve karşı fikir çıkar: ” İnsanlar et yemeyi (ve/veya hayvansal ürünleri) bırakamazlar, cünkü aksi takdirde herkes aç kalır!”. Kararlı hepçiller için favori yiyeceğini bırakma fikri sadece endişelendirici değil hatta korkutucudur ve hayvansal ürün üretimini sonlandırmanın sadece dünyada açlık ve yoksulluktan en çok etkilenen kesimlerin durumunu daha da kötüleştirmeye sebep olacağı fikri onlar icin oldukça da mantıklı görünür. Halbuki, hiçbir şey gerçeklikten bu kadar uzak olamazdı. Aksine hayvansal ürün üretimi dünyada var olan açlığın önde gelen sebeplerinden bir tanesidir. Dünya genelinde 925 milyon kişinin(genel olarak Afrika ve Asya`daki yoksul-az gelişmiş ülkelerde) açlık sıkıntısı çektiği tahmin ediliyor. Bu sayının dışında 870 milyon kişinin ise yetersiz beslenme sıkıntısı var. İlk belirtilen 925 milyon kişi ABD, Kanada ve Avrupa Birliği ülkelerinin nüfuslarının toplamından daha yüksek bir sayıya eşdeğerdir. Biraz düşünün. Bu durum dünyada iki kıtayı neredeyse tamamen dolduracak kadar aç insan olduğu anlamına gelmektedir. Ayrıca, bu tanım, varlık içinde yasayan insanların kazara öğle yemeğini kaçırdığı durumlar gibi ciddi sonuçları olmayan açlık örnekleriyle karıştırılmamalıdır. Açlık her yıl dünya genelinde 5 yaşından küçük 2,5 milyondan fazla çocuğun hayatını kaybetmesine sebep olmaktadır. Buna rağmen, dünyada her bir çocuğun, kadının, insanın yeterli derecede beslenmesine yetecek kadar besin kaynağı olduğu da kanıtlanmıştır. Peki, eğer durum böyleyse neden açlık sıkıntısı çekiyoruz? Sorunun cevabının büyük kısmı; et, süt ve yumurta gibi hayvansal ürünlerin üretiminde yatar. Tüm insanlığın beslenmesi için yeterli bitkisel ürün olmasına rağmen, ekinlerin büyük kısmı (açlık sıkıntısının en yoğun yaşandığı bölgeler de dahil) zengin uluslar için çiftlik hayvanlarının beslenmesinde kullanılır. Üretilen hayvansal ürün miktarının, o süreçte kullanılan bitkisel ürün miktarından cok daha az olması, `yatırımdan az getiri`ye sebep olur; yiyecek miktarı azalır ve sonuçunda da açlık baş gösterir. Bir ineğin 18-24 aylık süreçte (bu süre ineklerin eti için katledildikleri süreye eşdeğerdir) tükettiği besin miktarını (çoğunlukla tahıllar) bir şekilde önünüze yığabildiğinizi hayal edin. Bu devasa besin yığını ineğe aylar boyunca ihtiyacı olan enerjiyi verir; hücrelerinin yenilenmesini, kaslarının ve kemiklerinin gelişmesini, kalbinin atmasını, ciğerleriyle nefes almasını sağlar. Şimdi de bir kesimhane çalışanının gelip o ineği öldürdüğünü ve çıkan etleri de aynı şekilde, ayrı olarak önünüze yığdığını düşünün. Sizce hangi yığın daha fazla insanı beslerdi; ineğin vücudunu oluşturan et yığını mı yoksa o vücudun gelişmesini sağlayıp besleyen tahıl yığını mı? İşte bu, hayvan endüstrisinin ne kadar mantıksız ve sürdürülemez olduğunu ortaya koyan denklemdir. 2011 yılında, dünya genelinde 883 milyon ton mısır ve 260 milyon ton soya fasulyesi yetiştirildi. Ancak, mısırın %40-50 ve soya fasulyesinin %80 kadarı direk insan tüketimi yerine çiftlik hayvanlarını beslemede kullanıldı. 2013 yılında, Cevre Enstitüsü ve Minnesota Üniversitesi`nden biliminsanları açlık sorununu ve tarımsal kaynakları ( et, süt, yumurta üretimini de kapsayan) inceleyen bir çalısma yayınladı. Çalısma sonucunda, besinleri direk olarak kullanmış olsaydık, %70 daha fazla besin stoğuna sahip olacağımız sonucuna varıldı ki bu sayı 4 milyon daha fazla insanın beslenmesine yetecek düzeydedir. Ortaya çıkan fazla ürün miktarı açlık sıkıntısı çeken 925 milyon kişi şöyle dursun, dünya nüfusunun yarısından fazlasını beslemeye yeterli olurdu. Konu besinleri enerji ve kasa çevirmeye geldiğinde inekler (ve yediğimiz diger hayvanlar) oldukça verimsiz dönuştürücülerdir. 1 kilo sığır eti üretimi için 12-18 kilo arası tahılın, hayvanın beslenmesinde kullanılması gerekir. Bu da direk insanlar tarafından tüketilmesi durumunda fazladan 13-20 kişinin halihazırda var olan besinle beslenebileceği demektir. Benzer sekilde, 1 kilo domuz eti 7 kilo tahıla, 1 kilo tavuk eti ise 4 kilo tahıla denk gelir. 2009 yılında yapılan bir çalışmada, Worldwatch Enstitüsü`nün ifade ettiği şekilde: “…et üretimi tahıllarin verimsiz bir kullanılış seklidir. Tahıllar direk insanlar tarafindan tüketildiğinde daha verimli kullanılmış olunur. Et üretimindeki devam eden büyüme, hayvanların tahıllarla beslenmesine bağlıdır ve bu durum da et tüketen varlıklı kesim ile, yoksulların arasında mücadeleye sebep olur.” `Yatırımdan az getiri` durumu et, süt ve deri endüstrileri tarafindan sömürülen inek ve diğer hayvanların biyolojik olarak yüksek oranda tahıl tüketmeye uygun olmadıkları da dikkate alındığında daha karmaşık bir hal alır. Bu hayvanlar otlayacak şekilde evrimleşmislerdir ama hayvansal ürünlere olan yüksek talep ve çiftçilerin yüksek verimlilik istekleri dolayısıyla, yüksek miktarda tahılla (mısır vb.) beslenirler. Endüstriyel hayvancılık çağında, bir ineğin istenilen kiloya ulaşıp öldürülmesi 18 ila 24 ay alır ve bu düzenli bir tahıl ağırlıklı beslenme biçimi ve artırılmış hormonlarla mümkün hale getirilir. Ancak, buradan da otla beslenmiş hayvanların tüketim icin geçerli bir alternatif olacağı sonucu çıkarılmamalıdır. Aşırı otlatma, doğal ortamın yok edilmesi ve canlıları yerinden etme yoluyla türlerin varlığını tehdit ederken, erozyona da sebep olur. Bu da verimli tarım alanlarının çölleşmesine sebep olacaktır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü`nün belirttiğine göre Amazon ormanlarının yaklaşık %70`i sığırlar için otlama alanı yaratma amacıyla kesilip yakıldı. Sonuç olarak, otlatma alanı olarak da kullanılsa, çiftlik hayvanları için besin üretimi amacıyla da kullanılsa; et, süt, yumurta üretimi için kullanılan toprak ve diğer doğal kaynaklar oldukça verimsizdir. Maalesef, bu durum bile hem gelişmekte olan ülkelerde hem de gelişmiş ülkelerde çiftçilerin (birçoğu açlık sınırında olan) kaynaklarını artan hayvansal ürün talebini karşılamak için kullanmasını durdurmaz. Platon`un `Devlet` adlı eserinde, Sokrates şöyle bir çıkarımda bulunur: “Hayvanları yeme alışkanlığımızı devam ettirirsek ve komşumuz da aynı yolu izlerse, ileride komşumuzla savaşma sebebimiz fazla olan ürünümüzü korumak için olmayacak çünkü zaten elimizdeki bize yetersiz hale gelecek ve komşumuz da bize karşı savaşmak için benzer bir sebebe ihtiyaç duyacaktır.” Asırlar önce vurgulanan bu sorunun modern çağda daha fazla gerçeklik kazandığı görülüyor. Zaten uzmanlar da gelecekteki savaşların insanların varlığını sürdürebilmesi için gerekli olan kaynaklar üzerinden (besin, su, toprak ve diğer kaynaklar) olacağını tahmin ediyorlar. Daha fazlası, 7 milyona ulaşmış ve artmakta olan dünya nüfusu icin bu kaynaklar daha değerli hale gelmiştir. Küresel bir kriz haline gelmis olan küresel açlığı çözmek için bir şeyler yapmanın zamanı geldi ve sanırım çözüm de açık bir sekilde önümüzde duruyor. Dünyadaki herkesin yeterli besine sahip olduğundan emin olmak ve varlığımızı güvence altina almak için, insanlar aralarında en sağlıklı sürdürülebilir ve merhametli yolu bulmak zorundalar. Bu yol da veganlıktır. Türkçe’ye çeviri: Özmen Küçükosman (Veganoloji Çeviri Ekibi) KAYNAKLAR: Farm Sanctuary Food and Agriculture Organization Humane Society International JohnRobbins.info International Vegetarian Union Jess McNally, Stanford Magazine People for the Ethical Treatment of Animals United Nations World Food Programme United States Environmental Protection Agency 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
yelisss Yanıtlama zamanı: Eylül 20, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 20, 2015 Bütün yorumlarımı okuduğunuzu sanmıyorum. Çünkü daha önceki yorumlarımda etin nasıl bağışıklığı etkilediğinden ve iltihaplanmaya neden olduğundan uzunca bahsetmiştim. Bunlar da benim fikrim değil, doktorlardan ve yapılan araştırmalardan alıntı yapıyorum. Ama benim dışımda herkes inandıkları şeyleri hiçbir kaynak göstermeden yazıyor. Bir kişi sadece kaynak gösterdi, o kaynağın da ne kadar güvenilir olduğu tartışılır, ama onun dışında herkes "bütün doktorlar öyle dedi" diyor ama hangi doktor, hangi araştırmaya dayanarak diyor orası belirsiz. Eğer tartışma tarzım size saldırgan geldiyse kusura bakmayın, aslında insanlara zorla bir şeyi kabul ettirmeye çalışmıyorum. Sadece gerçeklerin üstünün kapatılması beni rahatsız ediyor ve düzeltme ihtiyacı hissediyorum. İltihaplanma, vücutta bağışıklık sistemi açık verdiğinde gerçekleşir. Sağlık konusuna göz atmamı salık veren birinin bunu bilmemesi düşündürücü. Her şeyden yediğinde insanın sağlıklı olacağını düşünmesi insanın anatomisine yabancı olması yüzünden yaptığı bir hata. Bundan birkaç yıl önce belki ben de aynı şeyi düşünüyordum. Toplumumuzdaki en önemli sorun da bu zaten. Öğrenilmiş cehalet, cehaletin en tehlikeli türüdür. İnsan bir şey duyar ve okumadan, araştırmadan doğru olarak kabul eder. Ben de bu hatayı çok yaptım ve zararını da çok çektim. İnsanlar Dr Karatay gibi insanları neden dinlemeyi seviyor? Çünkü duymak istedikleri şeyleri söylüyorlar. Alışkanlıklarını değiştirmemek için büyük bir direnç gösteriyorlar. Dr Murat Kınıkoğlu'na güveniyorum. Çünkü o, satın alınmış bir doktor değil ve bildikleri tıp fakültesi ders kitaplarıyla sınırlı değil, konuyla ilgili bütün araştırmaları sizinle paylaşıyor. Çürük konusunda, ben istediğinizi yeyin için demedim. Çürüğün temel nedeni beslenme şeklinizdir dedim. İnsan dişini korumalı ama sağlıklı beslenmiyorsa istediği kadar dişlerine baksın bir faydası olmaz. Bu arada lütfen bana etin sayısız faydalarını saymaya çalışın. O mitler üzerinden tartışalım bence. Yemek yapıyordum da geç kaldım Açtım okudum önceki yorumlarınızı ve Dr.Murat Kınıkoğlu belliki bir tez çalışması içerisinde.Bunu altta da söyledim ve yine söylüyorum bu fikirler her dr a göre değişiklik gösterebilir ha bu demek değildirki bu dr yanlış birşeyi savunmuş.Zaten okuduğum kadarıyla orantılarda da az yiyen çok yiyen diye ayırmış o da.Ben de sabahtandır aynı şeyi söylüyorum zaten insanlar her besinden almalı lakin azar azar almalı.Belli yaştaki insanlara evet fazla yumurta yemek zararlı ama gelişim çağında olan bir çocuğa yumurtanın ne kadar faydası vardır acaba?Bir araştırın derim.Ona bakılırsa karalahana da guatr yapar ama ne zaman yapar fazla alınırsa yapar kararında aldıktan sonra sorun olmaz.Kansere neden olanların başında da önce yine genetik yapımız vardır sonra işlenmiş gıdalar,sigara,sağlıksız beslenme,metabolik bozukluklar diye gider bu...Eti fazla yiyen bir insanda elbette hastalıklar çıkacaktır ama bu demek değildirki her et yiyen kanser riski taşır kesinlikle katılmıyorum. İnanın ben çoğu şeyin farkındayım ve alışıldık şeyleri savunma peşinde de değilim fakat insan bünyesi gereği vücut her türlü besinden (az az) almalıdır.Bağışıklık sistemi çok geniş bir konudur tıp kitaplarında da bu konuya geniş bir yer verirler çünkü insan daha fetal hayattayken bağışıklık sistemimiz oluşmaya başlar ve öyle de devam eder.Sizin bağışıklık sisteminiz hakkında fikrim elbette olamaz. Köyde yaşayan insanların katkısız gıdalarla beslenmeleri ve süt ürünlerinden faydalanmalarıyla ömürlerine ömür kattıklarını herkes bilir. Özellikle kaynak isterseniz googla da her türlü kaynak mevcut bulursunuz siz zaten.Ve ben iki üç doktoru dinleyerek bu bilgilere sahip değilim türlü türlü kitapları fizyolojileri okuyarak edindim etlerin faydalarını her yerde bulabilirsiniz ben sizin de bildiğiniz şeyleri buraya yazıp da laf kalabalığı yapmak istemiyorum.Hakeza konu uzamasın diye ne zamandır yorum falan da yapmıyorum konulara çünkü sizin bi konuya cevap verdikten sonra insanın peşine ne kadar düştüğünüzü ve bu vaganlık konusunda durdurak bilmeyen tartışma hırsınızı biliyorum.Lakin dayanamadım ve dedimki dur bir de ben yazayım Karşımda olsaydınız keşke bu konuyu uzun uzadıya tartışırdık ama yazışarak tartışmaları sevmiyorum. Ha buarada,sizin takip edip beğendiğiniz doktorla diğer doktorlar aynı düşünmüyor olabilir.Tıp bilimi çok geniş bir alandır ve her türden düşünce fikir mevcuttur.Gerçeklerin üstünün kapatıldığı falan da yok zaten hem kime göre gerçek neye göre gerçek? Daha da fazla yorum yapmayacağım bu konu hakkında.Benim fikrim herkese saygı duyulması hakkında.Teşekkürler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
GOZ Yanıtlama zamanı: Eylül 20, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 20, 2015 Yemek yapıyordum da geç kaldım Açtım okudum önceki yorumlarınızı ve Dr.Murat Kınıkoğlu belliki bir tez çalışması içerisinde.Bunu altta da söyledim ve yine söylüyorum bu fikirler her dr a göre değişiklik gösterebilir ha bu demek değildirki bu dr yanlış birşeyi savunmuş.Zaten okuduğum kadarıyla orantılarda da az yiyen çok yiyen diye ayırmış o da.Ben de sabahtandır aynı şeyi söylüyorum zaten insanlar her besinden almalı lakin azar azar almalı.Belli yaştaki insanlara evet fazla yumurta yemek zararlı ama gelişim çağında olan bir çocuğa yumurtanın ne kadar faydası vardır acaba?Bir araştırın derim.Ona bakılırsa karalahana da guatr yapar ama ne zaman yapar fazla alınırsa yapar kararında aldıktan sonra sorun olmaz.Kansere neden olanların başında da önce yine genetik yapımız vardır sonra işlenmiş gıdalar,sigara,sağlıksız beslenme,metabolik bozukluklar diye gider bu...Eti fazla yiyen bir insanda elbette hastalıklar çıkacaktır ama bu demek değildirki her et yiyen kanser riski taşır kesinlikle katılmıyorum. İnanın ben çoğu şeyin farkındayım ve alışıldık şeyleri savunma peşinde de değilim fakat insan bünyesi gereği vücut her türlü besinden (az az) almalıdır.Bağışıklık sistemi çok geniş bir konudur tıp kitaplarında da bu konuya geniş bir yer verirler çünkü insan daha fetal hayattayken bağışıklık sistemimiz oluşmaya başlar ve öyle de devam eder.Sizin bağışıklık sisteminiz hakkında fikrim elbette olamaz. Köyde yaşayan insanların katkısız gıdalarla beslenmeleri ve süt ürünlerinden faydalanmalarıyla ömürlerine ömür kattıklarını herkes bilir. Özellikle kaynak isterseniz googla da her türlü kaynak mevcut bulursunuz siz zaten.Ve ben iki üç doktoru dinleyerek bu bilgilere sahip değilim türlü türlü kitapları fizyolojileri okuyarak edindim etlerin faydalarını her yerde bulabilirsiniz ben sizin de bildiğiniz şeyleri buraya yazıp da laf kalabalığı yapmak istemiyorum.Hakeza konu uzamasın diye ne zamandır yorum falan da yapmıyorum konulara çünkü sizin bi konuya cevap verdikten sonra insanın peşine ne kadar düştüğünüzü ve bu vaganlık konusunda durdurak bilmeyen tartışma hırsınızı biliyorum.Lakin dayanamadım ve dedimki dur bir de ben yazayım Karşımda olsaydınız keşke bu konuyu uzun uzadıya tartışırdık ama yazışarak tartışmaları sevmiyorum. Ha buarada,sizin takip edip beğendiğiniz doktorla diğer doktorlar aynı düşünmüyor olabilir.Tıp bilimi çok geniş bir alandır ve her türden düşünce fikir mevcuttur.Gerçeklerin üstünün kapatıldığı falan da yok zaten hem kime göre gerçek neye göre gerçek? Daha da fazla yorum yapmayacağım bu konu hakkında.Benim fikrim herkese saygı duyulması hakkında.Teşekkürler. Herkesin fikrine saygı duyuyorum. İnsanların peşine düşüp bir şeyi kabul ettirmeye çalışıyorum gibi görülebilir ama aslında öyle değil. Ben tartışmayı çok sevdiğim için ve tartışmanın çok faydalı olduğunu düşündüğüm için çok yorum yazıyorum. Veganlar kesinlikle kanser olmaz diye bir kural yok tabi. İnsanın genetik yapısı güçlüdür, et de yer günde iki paket sigara da içer 100 yaşını devirir ama et tüketimi, sigara kullanmak veya hareketsiz yaşam bunlar risk faktörleridir. Dr Murat Kınıkoğlu'na tv programı teklifi de çok geliyor ama yumurtayı, eti övmesi istendiği için Dr Kınıkoğlu teklifleri kabul etmiyor. Hayvansal gıda üreticileri çok güçlü oldukları için dediğim gibi medyayı ele geçirmiş durumdalar ne yazık ki. Mutlu inekler, süt içerek kemik erimesinden korunabileceğimiz gibi yalanlar durmadan tvde dönüyor. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Moterda Olisya Yanıtlama zamanı: Eylül 20, 2015 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 20, 2015 Bence GOZ gayet doğru birşeyi savunuyor.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
DenizFeneri Yanıtlama zamanı: Kasım 4, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 4, 2015 Etin zararlı olduğunu kim söyledi?Yenilebilir et dediğimiz etler gayet sağlıklı.Ayrıca hayvana eziyet etmedikten sonra neden et yemek canavarlık olsun?Onlarda kendilerinden daha küçük hayvanları yiyorlar.Doğanın kanunu bu. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
GOZ Yanıtlama zamanı: Kasım 4, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 4, 2015 Etin zararlı olduğunu kim söyledi?Yenilebilir et dediğimiz etler gayet sağlıklı.Ayrıca hayvana eziyet etmedikten sonra neden et yemek canavarlık olsun?Onlarda kendilerinden daha küçük hayvanları yiyorlar.Doğanın kanunu bu. Doğanın kanunuysa aslanlar gibi avınızın peşinden koşun parçalayıp çiğ olarak yeyin. Sizin vücudunuz eti sindirebilmek için çok zayıf olduğuna göre ve etten çok zarar gördüğünüze göre sizin için doğal değil. Doğanın kanunu güçlünün zayıfı ezmesi değil, canlıların bulunduğu ortama uyum sağlamasıdır. Söz konusu hayvanlar olunca boğaz kesmek bile çok insancıl size göre ama kendi elinizde ufak bir çizik olsa dünyayı ayağa kaldırırsınız. Sorun burada işte. Hayvanlar o kadar çok mağdur edildiler ki artık mağdur olarak bile görülmüyorlar. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AbraKadabra Yanıtlama zamanı: Kasım 4, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 4, 2015 Daha bu konu buralarda yeni, açılmışkene et yemiyordum şahsen.3 ay kadar et yemeyi kesmiştim.Ama şuanda yiyorum ve bir fark göremiyorum.Ne tuhaftırki mahallede kedi kavgaları olurken birtek ben ayırmaya inmeye zahmet ediyorum sokağa kadar.Doğa ve canlıların birbirini yemeleri farklı kavramlar ama bana göre. Doğa diyince kimini aklına bir çitanın ceylanı avlaması gelirken kimine göre bir arının bir çiçeğe polen bırakması gelebilir.Tartışılabilir kavramlar.Sürekli kendi fikrimizi benimsetmeye çalışarak biryere varamayız bence.. Bende karşıyım hayvanların katledilmesine,kurban bayramı denilen kutlamanın olmasına ama herkesin bir yaşam şekli var sonuçta:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
DenizFeneri Yanıtlama zamanı: Kasım 4, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 4, 2015 Doğanın kanunuysa aslanlar gibi avınızın peşinden koşun parçalayıp çiğ olarak yeyin. Sizin vücudunuz eti sindirebilmek için çok zayıf olduğuna göre ve etten çok zarar gördüğünüze göre sizin için doğal değil. Doğanın kanunu güçlünün zayıfı ezmesi değil, canlıların bulunduğu ortama uyum sağlamasıdır. Söz konusu hayvanlar olunca boğaz kesmek bile çok insancıl size göre ama kendi elinizde ufak bir çizik olsa dünyayı ayağa kaldırırsınız. Sorun burada işte. Hayvanlar o kadar çok mağdur edildiler ki artık mağdur olarak bile görülmüyorlar. Eğer insan vücudu bunu sindiremiyorsa yenildiği anda sindirim sorunları ortya çıkardı.Hayvanlara acı çektirmeden bu iş kolayca halledilebilir bence.Sadist olduğumu nereden çıkradın?Saatlerce hayvanın can çekişmesini izleyip kahve mi içiyorum ben?Et yiyorum ve dediğinize göre boşaltım sorunu olması gerekiyor yani bunu sindiremiyorsam vücuttan atarken sorun olmalı ama öyle bir şey hiç yaşanmadı.Bu benim görüşüm ve size daha söyleyecek sözüm yok. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
GOZ Yanıtlama zamanı: Kasım 4, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 4, 2015 Daha bu konu buralarda yeni, açılmışkene et yemiyordum şahsen.3 ay kadar et yemeyi kesmiştim.Ama şuanda yiyorum ve bir fark göremiyorum.Ne tuhaftırki mahallede kedi kavgaları olurken birtek ben ayırmaya inmeye zahmet ediyorum sokağa kadar.Doğa ve canlıların birbirini yemeleri farklı kavramlar ama bana göre. Doğa diyince kimini aklına bir çitanın ceylanı avlaması gelirken kimine göre bir arının bir çiçeğe polen bırakması gelebilir.Tartışılabilir kavramlar.Sürekli kendi fikrimizi benimsetmeye çalışarak biryere varamayız bence.. Bende karşıyım hayvanların katledilmesine,kurban bayramı denilen kutlamanın olmasına ama herkesin bir yaşam şekli var sonuçta:) Etin zararlarını kısa vadede görmeyebilirsiniz ama uzun vadede görürsünüz(bu bir temenni değil tabi ki). Nasıl sigara içen insan zamanla sağlığını kaybetmeye başlar bu da öyle bir şey. Ben burada daha önce de hayvansal gıdaları bıraktıktan sonra daha az hastalanmaya başladığımı anlattım. Zaten bitkisel beslenmenin faydalarını deneyimleyen tek ben değilim. Cilt sorunları yaşayanlar, fazla kilolardan şikayetçi olanlar, şeker hastaları, kalp hastaları, kanser hastaları vegan beslenmenin ne kadar dramatik bir şekilde sağlıklarını yerine getirdiğini gördüler. Metastaz evresindeki, hızla ilerleyen kanser türlerini bile vegan beslenmeyle yenen insanlar var. Tabi doktorunuza başvurmadan hiçbir işe kendi kafanıza göre başlamamalısınız. Ben burada insanların deneyimlerini anlatıyorum. Aklıma gelmişken başka bir örnek de Bill Clinton, doktorunun önerisiyle tekrar kalp krizi geçirmemek için vegan beslenmeye geçti. Doğada canlılar birbirini yiyebilir ama insanlar etobur veya hepçil mi? İnsan'la gorilin DNA'sı %98 oranından bile fazla birbirine benziyor. Ama goriller otçul besleniyor. Bir aslanın, kaplanın vücudu etteki kolesterolü tolere edebilir ama insanların vücudunun böyle bir yapısı yok. Zaten öyle olsaydı hem eti çiğ olarak yiyebilirdiniz hem de hayvan kesilirken rahatsızlık duymazdınız hem de hayvanı karşınızda diriyken gördüğünüzde ağzınız sulanırdı. Herkesin bir yaşam şekli varsa boğa güreşlerine de karşı çıkmayacaksınız o zaman, Çinliler'in kedi köpek mezbahalarına da karşı çıkmayacaksınız. Onlar da sonuçta adamların kültürü ama kedi-köpek mezbahasına karşı olup da kuzuyu afiyetle mideye indirenlerin tutarsız olduğunu düşünüyorum. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
GOZ Yanıtlama zamanı: Kasım 4, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 4, 2015 Eğer insan vücudu bunu sindiremiyorsa yenildiği anda sindirim sorunları ortya çıkardı.Hayvanlara acı çektirmeden bu iş kolayca halledilebilir bence.Sadist olduğumu nereden çıkradın?Saatlerce hayvanın can çekişmesini izleyip kahve mi içiyorum ben?Et yiyorum ve dediğinize göre boşaltım sorunu olması gerekiyor yani bunu sindiremiyorsam vücuttan atarken sorun olmalı ama öyle bir şey hiç yaşanmadı.Bu benim görüşüm ve size daha söyleyecek sözüm yok. İnsan vücudu hayvansal gıdaları belirli bir yere kadar işleyebiliyor ama sindirim sorunları da yaşıyor. Mesela sütü düşünürseniz, insan vücudunda inek sütünü eritebilmek için gerekli enzimler yok ve bu yüzden süt midede kalıyor ve sindirilemeyen proteinler bağırsak duvarlarında geçişi engelleyen sert ve lastiksi bir astara benzeyen mukus tabakaları üretiyorlar. İnsan vücudu inek sütünde bulunan Kazein proteinini sindiremez.Et de bağırsakta sindirim salgılarıyla reaksiyona girer, kanserojen kimyasal maddeler üretir. Etin bağırsaktan tamamen sindirilmesi için 5 gün gerekir. Bu sürede de bağırsakta kokuşup mikrop üretir zaten. Et, bağırsakları önceden eskitip yıpratır. Bu yüzden zaten et ağırlıklı beslenenler kronik kabızlık, kolit gibi sorunlar yaşarlar. Ben size sadist olduğunuzu söylemedim. Birini insancıl bir şekilde öldüremezsiniz. Ben hayvan refahı değil, hayvan özgürlüğü istiyorum. Hayvanların mal gibi görüldüğü, küçücük kuzuların kesilip yenildiği bir dünyada yaşamak istemiyorum. Böyle bir dünyada savaş, küresel açlık ve adaletsizlik her zaman olacaktır. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
DenizFeneri Yanıtlama zamanı: Kasım 7, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 7, 2015 Hidroklorik asit çok güçlü bir asittir ve mideyi tek başına delebilecek güçtedir.Eti de gayette sindirecek güçtedir.Eti olması gerektiği şekilde yediğiniz sürece hiçbir şey olmaz.İyi günler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
GOZ Yanıtlama zamanı: Kasım 7, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 7, 2015 Hidroklorik asit çok güçlü bir asittir ve mideyi tek başına delebilecek güçtedir.Eti de gayette sindirecek güçtedir.Eti olması gerektiği şekilde yediğiniz sürece hiçbir şey olmaz.İyi günler. Mide asiti çok güçlü bir asit olsa da eti öyle kolay eritemez. Çok fazla asit salgılaması gerekir. Sindirdikten sonra da zaten bağırsaklara asitli atık olarak geçtiği için bağırsaklara ciddi zararlar verir. Amerika'da Büyük Buhran sırasında kolon kanserine yakalanan insanların sayısında et tüketemedikleri için ciddi bir düşüş görülmesinin sebebi de bu zaten. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
DenizFeneri Yanıtlama zamanı: Kasım 8, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 8, 2015 Yeterli miktarda klor alan biri et tüketimini gayet kaldırabilir bence... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Moterda Olisya Yanıtlama zamanı: Kasım 8, 2015 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 8, 2015 Lütfen daha fazla tartışmayın bu konuyu, Sizin tartışmanız birbirinizin fikirlerini değiştiremiyor zaten. Konumun kilitlenmesini istemiyorum, teşekkürler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
DenizFeneri Yanıtlama zamanı: Kasım 10, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 10, 2015 Tartışmak iyidir.Görüş farklılığı da öyle.Saygı sınırı aşılmadı zaten. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
DenizFeneri Yanıtlama zamanı: Kasım 10, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 10, 2015 Herkesin vejetaryen olması ya da herkesin et yemesi gerekmiyor... Herkesin aynı düşünceye sahip olmasının gerekmediği gibi... Okuyan kendisi kendi kararını verir... Bunun yanı sıra facebook'ta bir doktorun yazdığı bir yazıya denk gelmiştim ve çok hoşuma gitmişti. İnsanların etçil ve otçul olduğu ile ilgiliydi yazı. "Normalde evet, insanlar et de ot da yiyebilecek şekilde donatılmışlardır ama eski insanlar bizim bugün yaptığımız gibi sürekli protein ile beslenmiyorlardı" deniliyordu yazının ana fikri olarak. Bana gayet mantıklı gelmişti... Güzel başlık olmuş teşekkürler Bence de.Bitkiden geterli besin alınabilir fakat ette yiyebiliriz.Etin kanserojen madde ortaya çıkardığı fikri mantıksı bence. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
DenizFeneri Yanıtlama zamanı: Aralık 25, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 25, 2015 Kaliforniya Universitesi'nden Doktor Cedric Garland'ın 20 yıllık bir araştırması, süt tüketen kişilerin daha sağlıklı bağırsaklara sahip olduğunu gösterdi. 20 yıl boyunca 2000 kişiyi inceleyen Garland, günde 2-3 bardak süt içen kişilerde bağırsak sorunlarına, hatta bağırsak kanserine pek rastlamadığını belirtti. Bu yüzden Garland, bağırsak kanserini önlemek için günde 2-3 bardak süt tüketilmesini öneriyor. Tıpkı diğer bilim insanları gibi, Garland da sütün içerdiği kalsiyum ve D vitamininden dolayı bu kadar yararlı olduğunu ileri sürüyor. 1987 yılında yapılan bir araştırmada, Avusturya'da bol miktarda bağırsak kanserine rastlanması dikkat çekti. Haftada en az 2-3 bardak süt tüketmeyen kişilerde, bağırsak kanserine yakalanma olasılığının daha yüksek olduğu tespit edildi. Uzmanlar, sütte bulunan kalsiyumun bağırsaklardaki, kansere yol açabilen fazla asitleri yok ettiğini ve böylece sindirim sisteminin sağlıklı bir şekilde çalıştığını belirtiyorlar. New York Kanser Araştırma Merkezi'nde kanser hastaları incelendi ve süt içen hastaların kanser hücrelerine bakıldığında, hücre gelişmelerinde yavaşlamaya rastlandı. Böylece, kalsiyumun kanser hücrelerini yavaşlattığı kanıtlanmış oldu. Bostonlu bilim insanları, fermente sütün içerdiği "Asidofilis" bakterisinin de bağırsak kanserine karşı etkili olduğunu söylüyorlar. Yapılan araştırmalarda, bu bakterinin kanser üreten hücreleri yok ettiği ortaya çıktı. Japon araştırmacılar, her gün süt içerek mide kanserinden de uzak durulabileceğini savunuyorlar. Yapılan birçok uluslararası araştırmalarda, süt tüketen kişilerde akciğer kanserine de pek rastlanmadı. Johns Hopkins Üniversitesi araştırmacıları, süt içen kişilerde kronik bronşite pek rastlamadıklarını dile getirdiler. Uzmanlar sütün; sigara, alkol ve bol miktarda kahve gibi bağımlılık yapan maddeleri tüketen kişileri bile koruduğuna dikkat çektiler. Yapılan araştırmalarda 1-2 paket sigara içen ve süt tüketmeyen kişilerde, kronik bronşite yakalanma olasılığının daha yüksek olduğu görüldü. Ancak kaynağın devamında sütün gelişimini tamamlamış kimseler için zararlı olduğunun da belirtildiğini eklemek gerek. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
GOZ Yanıtlama zamanı: Aralık 26, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 26, 2015 Anne sütü dışında hiçbir canlının sütünü içmeye ihtiyacımız yok. Zaten doğada da annesinin sütü dışında başka bir hayvanın sütünü içen bir hayvan yok. "Ama onlar yavrularının ihtiyacından çok süt üretiyorlar. Demek ki Allah onları bizim için yaratmış." diye düşünenler olabilir. Aslında melezleştirme yöntemiyle bu ineklerin soyları ıslah edilip daha fazla süt üretecek hale getirmeleri yüzünden bu inekler vücutlarının kaldırabileceğinin üç katından daha fazla süt üretmeleri sağlanıyor. Bu da ineklerde hem sakatlıklara hem de çok acı verici bir rahatsızlık olan meme iltihaplanmasına neden oluyor. Bu iltihap da tank sütü filtre edilemediği için insanlar tarafından içiliyor. Süt endüstirisinde zaten kabul edilebilir bir irin miktarı diye bir sınır koymuşlar. İnek sütü, anne sütüne oranla %400 daha fazla protein içerir. Bu proteinlere çok güçlü ve yapışkan olduğu için kitap yapıştırma ve posta zamkı üretiminde kullanılan kazein de dahil. Bu madde bağırsaklarınıza ciddi zararlar verir. Zaten hormon, antibiyotik, mantar öldürücüler, kortizon, böcek öldürücü ve sütün bozulmasını engelleyen kimyasallardan oluşan karışımı sütten çıkarsanız, pastörize etmeyip de içindeki gerekli enzimleri öldürmeseniz, yani saf halde sütü tüketseniz bile süt sağlık için çok zararlıdır. Bu arada pastörize işlemi sırasında da gerekli enzimler öldürüldüğü için süt midede kalıyor ve sinirilemeyen proteinler sindirim yolu boyunca bağırsak duvarlarını kopyalayıp geçişi engelleyen sert ve lastiksi bir astara benzeyen mukus tabakaları oluşturuyorlar. Batılı ülkelere göre Çin'de meme kanserinin çok az görülmesinin nedeni süt ve süt ürünleri tüketiminin çok çok az olmasıdır. 1970'li yıllarda yapılan bir çalışmada 10 bin Çinli kadından sadece birinde meme kanseri görülürken Amerikalı 12 kadından birinde meme kanseri saptandı. Buna karşılık ABD'ye göç edip Amerikan tarzı beslenmeye başlayan Çinli kadınlarda meme kanseri oranları hızla yükselmektedir. Aynı şekilde prostat kanseri Çin'in kırsal bölgelerinde her 100 bin erkeğin birinde görülürken İngiltere'de 70 kat fazla görülmektedir. Meme kanseri teşhisi aldıktan sonra süt ürünleri dahil olmak üzere tüm hayvansal gıdaların kesilmesiyle tümörlü dokunun kaybolduğu hastalar vardır. Prof. Jane Plant süt ve süt ürünlerinin kanser yapıcı etkisi üzerinde çalışan bir doktordur. Kendisi de meme kanserine yakalanmış, metastazlar gelişmesine rağmen süt ve süt ürünlerini keserek hastalığını yenmiştir. Bir araştırmada çocukken çok süt içenlerde ilerde kolon kanseri gelişme riski üç misli yüksek bulunmuştur. Süt içmek yumurta kanseri riskini de arttırır. Kaiser Permanente araştırma enstitüsü tarafından yapılan bir çalışmaya göre meme kanseri teşhisinden sonra günde bir porsiyon süt ya da süt ürünü tüketenlerde ölüm oranı %64 oranında artmaktadır. Sütün kanserojen özelliğinin, içeriğindeki kazein'den ve IGF-1 (insulin growth factor) dediğimiz büyüme hormonundan ileri geldiği öne sürülmüştür. Dr. T.Colin Campbell, The China Study sonrasında yaptığı çalışmalarda kazein'in kuvvetli bir kanser tetikleyicisi olduğunu bulmuştur. Normal insan vücudunda az miktarda büyüme hormonu (IGF-1) vardır. Araştırmalar IGF-1 seviyesi yüksek olan kadınların meme ve yumurtalık kanserine daha çok yakalandıklarını göstermektedir. 50 yaş ve üzeri bir kadının IGF-1'in en yüksek grubunda olması, kanser riskinin 7 misli artmasına neden olmaktadır. İnek sütündeki büyüme hormonu, doğan yavrunun yırtıcılardan kaçmak için hemen ayaklanması ve hızla büyümesi içindir. Neredeyse altı ay annesinin kucağından inmeyen insan yavrusu için aşırı büyüme hormonuna ihtiyaç yoktur. İnek sütü içirilerek ekstra büyüme hormonu verilmesi gelecekte kanser hücrelerinin ortaya çıkmasını ve hızla büyümesini teşvik etmektedir. İnek sütü, yavrusunu 800 ila 1 tonluk bir ineğe dönüştürmek içindir. Süt ve süt ürünleri yüksek oranda doymuş yağ ve Xanthine Oxidase içerdikleri için kolesterolü yüksektir, kalp krizine neden olurlar. Xanthine Oxidase'ın damar duvarındaki hücreleri bozduğu ve çeperi sertleştirdiği gösterilmiştir. Sütün homojenize edilmesi bu olumsuz etkinin artmasına neden olmaktadır. Hayvansal protein midede sindirilemediği için çok fazla mide asidi gerekir. Mideyi bu yüksek asitten koruyan bir bariyer varken bağrısaklarda bu asit koruyucu bariyer yoktur. Bu durumda gelen asitli içeriği zararsız hale getirmek pankreasa düşer. Pankreas, hayvansal protein sindirmede çok yorulur. Pankreas sıvısı vücudun en alkali sıvısıdır ve bu sıvının oluşması için vücudun alkali rezervleri kullanılır. Pankreas sıvısı, vücudun en önemli asit tamponu olan bikarbonatı içerir. Mideden gelen her sinirilmiş yiyeceğin üzerine mide asidini azaltmak için bu sıvı dökülür. Eğer gelen çok HCL varsa, o miktarda alkali bikarbonat harcanacaktır. Bitkilerinse zaten içeriğinde alkali sıvıları vardır. O yüzden bikarbonatı harcamazlar. Bikarbonatın korunması hayati önemdedir. Çünkü bikarbonat en önemli asit tamponu, kandaki protonları tamponlayan en önemli elektron vericidir. Bikarbonat bizi alkali yapar. Yani vücudumuzu asitten temizler. Ağır protein tüketmek kanda bikarbonat azalmasına ve azalan bikarbonatın deposu olan kemiklerden kalsiyum karbonat çalınmasına neden olur. Çünkü ne zaman kanda bikarbonat tükense kemikten kalsiyumla beraber çekilerek eksik tamamlanır. Bu da osteoporoza yani kemik erimesine neden olur. Yani süt tam tersine kemiklerimizin erimesine neden olur. -Dr Murat Kınıkoğlu ve Dr Ayşegül Çoruhlu'dan alıntı- Bu programda da Prof Dr İbrahim Saraçoğlu sütle ilgili gerçekleri anlatıyor: Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
DenizFeneri Yanıtlama zamanı: Aralık 26, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 26, 2015 Metin hara,hayvanların yetiştirildiği ortamın stresi aldığı maddeler gibi etkenler yüzünden etinin zehirli olduğunu söyler ki bu tam moterdanın dediğiyle uyuşuyor.Hayvanlar eğer hiçbir doğal olmayan şeye maruz kalmasaydı,krarında kullanımı mümkün olsada günümüz dünyasında bu mümkün değildir der.Haklıda. Alıntı yaptığım başlıktada zaten erken yaşta sütün oldukça zararlı olduğu belirtiliyor,daha çok ergenliktkile için yararlıdır deniliyor... Am belli bir miktar faydası var mutlaka,yoksa deneylerde kendini gösterirdi. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ayst Yanıtlama zamanı: Aralık 26, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 26, 2015 Kanıt vermelisin bu yazına Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
DenizFeneri Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2015 Kanıt vermelisin bu yazına Ben mi?Metin haranın kitabını okudum oada yazılıydı... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Topal Kırkayak Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2015 Şimdi orta pişmiş bir biftek olacak.. Aman amannn.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.