schizophrana Yanıtlama zamanı: Ekim 21, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 21, 2008 ben de bir taklidiyim hüznün ben de bir taklidiyim hüznün, isyanım,sakladığım sabrı tutamamaya. her insan sevdiğine eceldir gün be gün, her insan ağzında bir giyotun taşır sevgilisinin dili için.Ancak, hakikat anlaşıldığında kimse hayatta kalamayacak. Farzedelim ki hepimiz delirdik eşyalarda delirdi, tabiat da, din de delirdi, sinai atılımlar da. Böyle bir delirmenin tam ortasında su bitti, ekmek bitti, hatta kalmadı takat beynim nerde, gözlerimi gören oldu mu ellerim çalınmış, gövdem tozlanıyor rafta benden ne köy olur ne de kasaba ben artk bir şehrim böyle bir delirmenin tam ortasında ! göçen sırlarla yaşlandı aklım şeytan huzura gelsin, etek öpsün af dilesin! seni sevmiştim hayat faretmedin anlamadın şimdi ölüyorum bilesin! Küçük İskender Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
theangelofdeath Yanıtlama zamanı: Aralık 23, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 23, 2008 Bis Gelmeyeceksin.. beklemiyorum da.. telefon etme sakın.. Baskalarını oku.. beni degil.. artık siir yazmıyorum.. Kapıma dayanan postacıları, öldürerek geciriyorum vaktimi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 16, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 16, 2009 çatlamış bir alın kemiği gibi duruyor limanda gri gemi, yağmur, hüviyetini kaybetmiş potansiyel suçlu rüzgarın kimsesi yok tabiattan başka zanlıyım, kendimce haklıyım, bu kış ellerime eksi sonsuz uçlu upuzun kapalı müzelerin hep bir çığlıkla hareketlenecek heykellerinin mermer bronz karışımı soğuk beyaz karışımı aldatıcı, göz bebeksiz bakışları bulaştı, evet, harika, sis çoktan ulaştı denizin sinirlerini bozan geç dalgasının korku tabirlerine, baudelaire aldım yanıma okurum diye felsefe ağaç olsaydı hangi meyveyi verirdi ve onu anlarım belki, onunla avunurum, hevesiyle; şimdilik gecenin esrara sevgilinin ihanete aç teşekkül mertebesinde belki gemide, belki sessizliğin güvertesinde bir takım adamlar gülüşüyor bir takım adamlar yalan yanlış örgütleniyor halka ait bir manayı hayasızca aralarında bölüşüyor hayır, yere düşmüş yalnız bir biletin önünde; aslında tedirgin ve sıkılganlar aslında cahil ve saldırganlar herkes kadar bir gemiye binip gitmekle şiddetin kendisiyle uzlaşmakla uzaklaşmakla uzaklaşmanın hayat paydasıyla çatışmaktalar evet, çocukken aynı sınavda çözemedikleri tek soruyla o tek sorunun cevabıyla boğuşmaktalar: onca ağırlığına rağmen neden batmaz bir gemi her gemi batmak için son bir yolcu mu bekler son yolcunun darmadağın beyni, kalbi mi indirecektir şalteri; gemi öyle mi çekilecektir içeri, hayır, örneğin, gerisin geri, toprağın da olsa kaldırma kuvveti öyle kolay gömülemezdi hiçbir ölü, hiçbir hüzün neferi; toprak iterdi, tutardı, çırpınırdı istemezdi gövdesine bir şeyin ansızın girmesini; gemi çatlamış bir alın kemiği gibi duruyor limanda gri; toprak da duruyor zaman da, adamlar da. önemli bir aşk şahaseri edasıyla çözülüyorum iskeletimden etlerimle uçuşuyoruz yapışmak üzere bir başka iskeletten ufka açılan yeni varoluştan oluşmuş hallerden hallere seviyeli; belki de çok oldu gemi limandan ayrılalı ve gideli; başlamış bir yolculuğun arkasından karada yazılan seyir defteri tarih mi demeli buna, günce mi daha doğru, bellek mi, hoş, ben ellerimi hep yıpranmış çımalara benzetirim parmaklarım salkım salkım çımadan sarkar sarkar sarkar kaç gemiyi bağlamak için limana fırlatılmış ellerim çımacılar mı hain, eldivenler mi kaygan, deneyler mi uğultulu, ufukta kaybolmaya yüz tutmuş bu büyük yüzen sedyeye kimi zaman mabet de demeli, nazar da demeli, büyü de demeli çatlamış bir alın kemiği gibi kafatasında beyne doğru ilerliyor gemi; ya çok bildik aynı bir sima var dümende, kazan dairesinde, radarda ya da kıyıdayız, hayaller kurarken ölüme dair, erdeme dair; anlıyoruz: terk edildik, diğerlerini kurtarırken telaşla o, tufanda biz geride bırakılanlar, anlıyoruz, meğer nuh, asla sevmemiş hiçbirimizi. k.İskender Gemi küçük İskender'den http://www.vimeo.com/2698748 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
F5uck Yanıtlama zamanı: Ocak 17, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 17, 2009 Sana İyi Geceler ben jiletin öteki yanına yatıyorum sana iyi geceler pusuların üstünden gece vardiyaları ve rıhtım görülüyor üstündeki kan kokusu bütün cesetleri buraya çekecek öyle şehvetli ki dudaklarını saran atmosfer diplerine kömür çökmüş tırnaklarıyla küçük serseriler senin ellerinden kabusun matarasını kapacak ve içindeki sessizliği içecekler ben hüznün öteki yanına yatıyorum sana iyi geceler son tartışmamız olsun bu yoksa beni öldürecekler usulca akan bir gözyaşı gibi sevişelim de biraz, eğer istersen, çok uzun yolları aydınlatan benzin istasyonları gibi uykusuzluğumuzu gölgelesin alkolün dövdüğü saatler bak, yatakta ikimiz de ağlıyoruz; meselemiz malum, aşk üst kattaki komşu yine çocuklara su veriyordur haplar da kayboldu, esrar da, bileklerimizdeki kesikler de havaya bir kuş at, ben onu yerdeki gözlerimle vuracağım dudakların ne ki, olsa olsa şurdan üç beş adım ben mezarın öteki yanına yatacağım sana iyi geceler aramıza bir hançer bırakacağım, belki küflü bir hançer onun küfüyle paslanırken gizli saklı yalnızlığımız rüyamıza giren periler içimizdeki mutsuzluğu içecekler ben intiharın öteki yanına yatıyorum sana iyi geceler. Küçük İskender 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Manje_Loa Yanıtlama zamanı: Ocak 19, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 19, 2009 Kahretsin! Dün gece yatarken çıkardığım inançlarımı bulamıyorum.huzurlu yaşama savaşının insanı iğrendiren kolaycılığıYürü gölgem kaybolup gitmeyi göze aldığın karanlığa. Or'da beyazlaşırdın.Elimde hiç kullanılmamış taze bir ruh var. Hangi vücuda soksam onu, özgürlük baki kalır, sonsuzluk yeryüzüne düşer!Biz, cinnetin üzerinde. Etraf acayip ekselans! Muhitimiz, imzasız mektuplar postanesi. Fikir Hürriyeti Cereyanı'na kapılan bedenlerimiz, fareli köye beyaz peynir kamyonları sürmekte!VÜCUTLARIMIZA SIĞMIYORUZ. Herkes cebinde yüz elli gram intihar taşıyor bu dünyada.Affedilen, vazgeçilendir.Yaşadığıma dair hiçbir ipucu bulamıyorlar.İçeri doğru eklenmek, dışarı doğru parçalanmaktan iyidir.Umudun teklif ettiği ortaklığı reddettik.Kuvvetli ihtimal darmadağınığım. Tehlikeliyim. Tehlikedeyim. İçtim mi ölmek istiyorum. Teşekkürler.. Tam zamanında öldünüz / öldürüldünüz!Birer sokak arayla camii ve kilise.. Uzanıp birbirine deymeye çalışan çan kulesi ve minare!Şimdilik ölümüne kadar hayattasın!Yuvarlak kareler ve üçgen bir SONİnsanlar dünyada elma yemeye devam ettilerherkes kapasitesi kadar şizofrenEy ölüm, saatin kaç olduğunu söyle!Artık yoksun! Bu yokluk, hiçbir varlığın karşılığı değil!hiçbir kutsal kitapta geçmiyoruz!Onlar kültablasında unutulmuş, kendi kendine yanıp sönen birer sigara.. Dumandan rahatsız olanların başbelaları!Çocuktu henüz, dudaklarımızı aşındıran sözcüklerYaralı bir hayvanın intiharı sayılmaz mı uzaklara bakmak Küçük İskender - Cehenneme gitme yöntemleri kitabından sevdiğim mısralar 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Şubat 22, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 22, 2009 Gelecek Yıl Bahar Yokmuş Yüzünü bir kedi tırmalayacak ona deli deme sakın Sonra trenin önüne bir oğlan atlayacak Zayıf, uzun bacaklı, çetrefil, kendine kahraman Raylarda kırmızı şarap şişeleri patlamışçasına Bu gece yağmur yağacak ona dur deme sakın Su yaramazdır, toprağın yorgunluğundan ne anlayacak İçini sürüklediğin bu korkunç mermi yuvasında En büyük dansa kalkmaya hazır ağır dallarınla Ninnilerle değil, vedalarla uyut kendini Dışarıdaki cemre sana düşmez uyma hayata Bu gece herkesin hafızası silinecek itinayla Buna kader deme sakın Zaten üç beş kişiyiz gürültümüz tuhaflığımızdan Sevişsek içkiler bitiyor sandık Ağlaşsak hüzünler harfiyen sıradan Hangimiz hainiz hangimiz hırpalandık Hangimiz kuvvetli yalnızlıklarıyla böyle olağan Sonra trenin önüne bir oğlan atlayacak Zayıf, uzun bacaklı, çetrefil, kendine kahraman Bu gece kökler yeryüzüne yürüyecek neden deme sakın Acı arsızdır, bedenin direncinden ne anlayacak k. İskender Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Depressive Yanıtlama zamanı: Ağustos 7, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 7, 2009 Çin LOkantası beni sevmene asla izin vermeyeceğim' diye yazmıştın kapımdaki not defterime kendi kapımı çalmak zorunda kalmıştım içerde olmadığımı bile bile gövdeni hatırlıyorum ansızın bu kış ormanında işte uzun, büyük, parlak siyah ve vahşi! parçalayacak kadar siyah ve onarabilecek kadar vahşi! sanki aşka hayattan daha fazla özen gösteren, çocuksu ama hep hırpalanmış, hırpalandıkça palazlanmış bir ziyaretçi! gövde'nin tarihi'nde yan yana dururdu yalnızlıklarımız plastik ve acımasız, zehirli ve karmaşık kısaca, birbirlerine sevgiyi öğretmeye çalışırken birbirlerine kan içirdiklerini anlayan iki serseri aşık! ellerini saklamaya çabaladığı o şehir gecesi başın omzumda, gözlerin kapalı, saçların açık giderken citroen: dudaklarını döven neon gazı dudaklarındaki kazı tozu, 'ölelim mi? ' demiştin bak şimdi tam sırası! dağlarda bir çin lokantasıydık senle ben müşterisiz mütemadiyen ağlamaklı için için eğlenceli temiz... çevresinde çizgifilm hayvanlarının oynaştığı bir çin lokantasıydık dağlarda senle ben bir tahta masa, iki iskemleyle sınırlıydı ülkemiz! mesela yeni pişmiş pirinç pilavı dilinin üstünde yürürdü kokarca ve sağ kulağındaki halka küpeden atlardı çığlık çığlığa tenimdeki yüm yabanil bitki örtüsü biz birbirimizin çatalı, bıçağı biz birbirimizin incecik hırsızı, gönül süsü ayrılık, bir yutulmaz lokma gibi kaldı boğazımızda! sevgilim, sevdanın sevdaya ettiğini etmez et, kemiğe sarayın çıkışlarını tutarken uyuşturucu ve kaftan merdivenlere yığılıp ölen son şehzade son fırsat, kaçınılmaz son düet, son soytarının son yemini son sonsuzluğa dokunan küstah kızıl kanaviçe! dağlar, dersini verir acının kuşkusuz aslolan, savruk ruhlara yakışan sahici ölümler bulmakta yoksa kimin kimin tabutunu çakacağı mühim değil! gecenin koynuna ihanet, bir ****** gibi sokulmakta! işıktan ışığa geçen o tenha yolda o karanlık nefes alışta ve o darmadağın boğulmada seni sevmeme asla izin vermediğin o kör noktada o hırçın, o fazla erkek, fazla kadın noktada tanımadığım tanımaya kalkışmadığım izahı zor, kavranması imkansız bir hastalık gibi ilerledim gövdenin gövdemi bulandırdığı şaha kaldırdığı boşluklarda! iz sürmedim ad sormadım dönüp bakmadım ardıma! hatırla sevgilim, mutlaka sen de hatırla o kadar çok kovaladık ki hayat içersinde kendi kendimizi mecali kalmadı hayatların başka hayatları yakalamaya! 'beni sevmene asla izin vermeyeceğim' diye yazmıştın kapımdaki not defterine ben de eklemiştim altına: 'aşkı dövmek lazım kalbe terbiyesizlik ettiğinde! ..' Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
melodie Yanıtlama zamanı: Ağustos 11, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 11, 2009 en sevdiğim cümlesi ''hadi! çek şu okşadığın tetiği.'' Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rimmon Yanıtlama zamanı: Ekim 14, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 14, 2009 Doktor Kontrolü doktor kontrolünde terkediyorum seni! çiğnediğim jilettin çünkü ciddiyetini kaybeden alkoldün burda kötü tesadüftü dudaklarının zihniyeti harcadığım hayattın harcadığım, vekaletini aldığım haşarı velet evet, sesimdeki tattın sesimdeki rüya, sesimdeki avuç, sesimdeki dağ kısmi yalnızlığımın nüfus patlaması kuduran parmaklarım, kuduran parmakizim ellerimi rehin bıraktım sensizliğe ellerimi okula yazdırdım bedeninde çalan zildin, çalıp kaçan menzildin artık ticarete atılabilir ruhun artık ihanete kafiye olabilirsin ancak adını küfür sayıyorum sevdama vuruyorum, kırıyorum, dövüşüyorum ... elbette biraz kurt cobain elbette biraz ozzie elbette tamı tamamına joplin fazında paralelden vazgeçip seri bağlanan kader kırsal kesim tenimdeki dejenerasyon sabah sabah esrar, sabah sabah sperm sabah sabah ortadoğu sabah sabah kanlı krem işin içinde devlet de var aşkın içinde hükümet de var bebeğim sen dış işleri ben iç işleri bakanı beni arkamdan vuran dünya düzeni dünyayı düzenlerin anlı şanlı tarihi vaktim yok kıta keşfetmeye bir parça penis yeter mezarımı kazmaya bir parça his yeter yenilmeme, yıkılmama ah tabii ki 1999'dayız rosche'luyuz, mutluluk bizim normal halimiz aslında bizim mutluluktan kastımız zan altındaki hürriyetimiz delikanlı tarafımıza ters geliyor hususi hiyerarşi haplanmış bir kapitalizmle yaşarken halklar, dağılın lan ülkeler dağılın lan ordular sizin yüzünüzden kesip duruyorum sevgilimi! sizsiniz asıl muhatabım, ama ona vuruyorum adrenalin, stalin'le kardeş çıkıyor kıymetsiz ve alakasız bir vakitten sadakat diliyorum tapınak ilan ediyorum yeryüzündeki cehennemi allah belanızı versin! doktor kontrolünde terkediyorum seni! 24 aralık 1999 Paris bu kartı sana paris’ten atıyorum çok türkçe bir aşkın ortasında çok türkçe bir yağmurun mağarasında çift kâğıtlının son dumanına sinen erezyonda kelimelerden beni aşağılayan, bir hiç yerine koyan kelimelerden ve tehlikeli, korkunç hayvanlardan kurtulduğum, kendime doğru bir çıkış yolu bulduğum güzel bir zamanda.. bu kartı sana paris’ten atıyorum: bugün mavinin ayrı bir havası bugün rüzgârın özel bir şıklığı var, bugün kuşların yaşgünü çünkü sevgilim! bugün kuşlarla senden, senin o çok efkârlı ellerinden konuştuk uzun uzun bugün kuşlarla senin resmini çizdik bütün karakol duvarlarına biraz sandviç yedik, biraz su içtik seni düşünerek allahına kadar fırlamaydık senin anlayacağın bugün kuşların yaşgünü çünkü sevgilim bugün kuşlara senin ismini armağan ettim! gereksiz eklem ağrıları ve kriz değil midir ışıksız gözlerime bir nebze kan pul pul olmuş tenime enjektör kapanları kuran, duran sonra yürüyen sonra bir daha duran seyyah kalbime tüm ihtişamıyla boşalan hap niyetine sıcak elektriğin doludizgin sersemliğinde üşürken, açken kolları kısa ceketimin yakalarını kaldırırken sorgumda soruyorum bunları, hep soru kalanları: niye ayrıldık (cevabı kullanılmış, aids riski taşıyor) nasıl sustuk (cevabı, kalabalık getto masallarında) niçin birbirimize çarpa çarpa bir suça ortak olduk şimdi hangi dozda hangi ekolde zırvalıyorum sokaklarda mora mor çalan dönme bir gitaristken koşabiliyor muyum, nefes alabiliyor muyum, sıçabiliyor muyum dehşetli yerlerimden en karanlık gizlerimden çalakalem vurulmuşken otuz üçünde kahpe bir anarşist sırtında yetmiş yedi hançer yarası bir polisten tokatlanmış magnum ve ben gece camlarını, ******.mlarını yumruklarken ya da çıplak ayaklarımla boş ilaç şişelerini ezerken her yer, herşey kırmızıya boyanırken duruluyorum ölmek üzere olan birin üstünde dönenen puşt akbabalar gibi yüzümün üstünde dolanıyor ruhum! bu kartı sana ben sanırım paris’ten atıyorum! mamafih, niye gelmişim, nerden gelmişim, neden burdayım sanki ekmeğe karışmışken toprağı özleyen buğdayım! sevgilim, ben ne soysuz bir adamım -ki kopan mi telinin yerine kurumuş bir gözyaşı takıyorum evet! evet! koşuyorum, yuvarlanıyorum, bağırıyorum, ağlıyorum faşizme yenilmişken avla avcının mesafesi daralmışken otuz üçünde bozguna uğramış bir devrimci kıçında yetmiş yedi.azrak yarası bu kartı sana ben büyük ihtimal paris’ten atıyorum! Küçük İskender Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ekim 14, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 14, 2009 ısrarlı bir çocuk gömleği var bu gece üstümde siyah, cepsiz, buruşuk ve kirli okuldan mı kaçtım, evden mi, söyleyemem titrerdi ellerim uzanıp düzeltirken yüzünü dudakların Bastille'di, yanılmıyorum, gözlerin, en çok o körkütük gözlerin devrilir ve uzun uzun susardı, gözlerine su veremezdim, tek bir imge taşımazdı birbirimize duyduğumuz his şiirsizdik, bunu biliyorduk, bunun için ağlamıştık, bakardık karşı karşıya geçip, hatırlıyor musun, yalnızca bakardık! dipsiz, yalansız, ölüme davet eden bir bakmaydı bu hepsi hepsi aşk! senyör aşk, mösyö aşk, mister aşk, bay aşk! şiirsizdik, bunu biliyorduk, bunun için ağlamıştık bunun için terasa çıkıp aşağı bir gül atmıştık bunun için rıhtıma inip denize bir gül atmıştık çaresizdik, sevda biraz da soygundur, işte sevda biraz yakayı ele vermektir, mahkemelere düşmektir, ben masumum diyebilmektir biraz da sevda, bunu biliyorduk, bunun için ağlamıştık, uyanır uyanmaz başlıyorduk ağlamaya sarılıp sarılıp ağlıyorduk yorulup uyuyana kadar ağlıyorduk sevgilim dokunuyorduk su deyip suya deyip su içen kelebekler gibi susuz kalan gözlerimiz gitgide ağır ağır soluyordu o gül, gitgide ağır ağır soluyordu rüzgarla tenlerimizde tenlerimize ait birşeyler dokuyorduk oysa ısrarlı bir çocuk gömleği var bu gece üstümde siyah, cepsiz, buruşuk ve kirli dayak mı yedim, dayak mı attım, söyleyemem senden bana seken bir yürek ki yürekler sarı samandan hatıra defterleridir senden bana yansıyan bir ışık ki ışıklar elele tutuşup geri çekilirler senden bana damlayan bir çiy tanesi ki çiy taneleri ancak biri öldü mü dağılırlar sessizce komşularım senin hakkında konuşmuyorlar başlar öne eğik, dudaklar bükük, omuzlar çökmüş resmini indirdim duvardan, adını unuttum ne tuhaf! karakolda kaydın yok! hastanelerde yok! mezarlıklarda yok! gittin!. bir gecede hazırlanıp bir gecede gittin! bana bir gece bırakıp yanına bir gece alıp da gittin! kırmızı çoraplarından birinin teki kalmış! mor çoraplarımdan birinin tekini götürmüşsün! ben de mi gitmeliydim yürüdüm! bir kentten bir başka kente yürüdüm! gittin! inanılmaz! sana abi diyecektim, dedirtmedin sana oğlum diyecektim, dedirtmedin bunun için ağlamıştık, komşular bizi şikayet etmişti eve gelen ziyaretçiler üzülmüştü bize gül getirmişlerdi bize üzüm getirmişlerdi bize aşk getirmişlerdi bizi kendimize getirmişlerdi, bunu biliyorduk bunun için ağlamıştık tuvalette bıraktığın atleti buldum! kokladım! köpekler gibi kokladım! yola çıkıp kokunu aradım izini bulurum diye! gittin! inanılmaz! senden bana seken bir yürek ki yürekler zaman zaman dengesini kaybeder senden bana yansıyan bir ışık ki ışıklar küstüler mi bir daha barışmazlar senden bana damlayan bir çiy tanesi ki çiy taneleri daima acıya müdahele ederler oysa ısrarlı bir çocuk gömleği var bu gece üstümde siyah, cepsiz, buruşuk ve kirli senin bu gömlek senin bu pantolon artık yalnızca eşyaların artık yalnızca eşyalarını sevebilirim artık yalnızca eşyalarınla ağlıyoruz en fazla seni özlüyoruz bunu komşularım da öğrendi ziyaretçiler de öğrendi bir sen.. bütün aşk şarkılarını söylerdin bütün aşk şarkıları sana yazılırdı fakat artık sen yoksun ölüm koynuma sokulsun, beni soksun, zehirle beni ey peygamberim! tanrısıyla sevişen peygamberlere kitap iner bu gece üstümde ısrarlı bir çocuk gömleği var galiba düğmelerini çözeceğim! K.İskender/ sarı saman hatıra defteri ( ki en sevdiğimdir) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ekim 14, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 14, 2009 De Gülüm şiirini nasıl yazmış hala hayret ederim. İskender'in tarzından uzak bir şiir. Ama en sevdiğim şiir. Sana bitmemişliği tattıracak Hasretten hakikaten ten değiştiren yüzüm ! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Libertadores Yanıtlama zamanı: Kasım 24, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 24, 2009 Radyoda çok eski bir caz parçası çalıyordu. Adını bilmiyordum. Senin de adını bilmiyordum. Asla da öğrenmeye çalışmadım. Senin adının olması, her şeyi zedeleyebilirdi. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
melodie Yanıtlama zamanı: Kasım 27, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 27, 2009 Hüzünde kırıldım masum suda kırılan hınzır ışık gibi geçtim içinden hastalarımla salgın acının Bahara doğru cehennemi gördüm emrivaki, duru, hasbelkader yarı uykulu zebanilerin kemikli ayak parmaklarında ölüme sorarsanız: yalan! ben yalnızca / kendimi uydurdum Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
melodie Yanıtlama zamanı: Kasım 30, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 30, 2009 (düzenlendi) Yaranın kapanıp kapanmadığını anlamak için kabuk kaldırılıp altına bakılmaz der, kimi kendini kaybetmiş şehirler... Seni dün gece vurmuşlar hesapsız bir karanlığın vardiyasında, soluk yeşil kaşkolunla akarken anarşist dönmelerin barından henüz kimsenin öğrenmeye kalkışamadığı dar omuzlu sahralara dizginlerinden kurtulan atlar gibi coşkulu ölmüşsün ölümün hayata haber olmuş diyorlar! Ben Seni ilk kez bir bordo şarabın köpüğünde öpmüştüm kuzgun kuzgun belki hatırlarsın, belki temmuzdu belki mayıs belki de dönmüyordu dünya henüz çıplak bir şuurun açık olmadığı anlarda bir venüs heykeliydin, yontuyorduk birbirimizi birbirine dargın asırlardan; neyle vurmuşlar bilmiyorum tabanca mı, bıçak mı, ihanet mi o iri ve hırçın ellerinde hiç yuva kuramayan merhamet mi çok kan kaybetmişsin şimdi arasan da bulamazsın gri gözlerin bulamaz, siyah saçların beyaz tenin bulamaz pekmez olup tahinime karışmışsın, bizi abanoz bir kaşıkla karmışlar! Seni Dün gece uzun uzadıya vurmuşlar Nil’in kıyısındaki gelincik tarlalarında Okyanusta bir timsahın üst çene kemiği gibi duran Afrika’nın efkarlı bakışlarını kabile büyücülerine emanet ettiği temsili hatalarda! Elbette çocuksun, bunu bütün zamanlarda biliyorlar! Afgan mülteciler biliyorlar özellikle de pakistan sınırında Moskova’nın bütün barlarında en sert votkanın talanında Atomu bulan bilginin ağaran saçlarında Pentagon’un gizli bilgisayar dosyalarında Elbette çocuksun, bunu bütün örgütlerde, çatışmalarda biliyorlar! Çapraz ateş arasında kalmış o çok şahane dudaklarının kızılında busede, Kuran’da, Tevrat’ta, İncil’de, Zebur’da insana sevda mayası çalınmış her koşulda ve abartıda senin titrerken rüzgar çıkartan vücudunun ezgisi var, bunu bütün intiharlarda, kıyımlarda, tacizlerde bir ihtimal biliyorlar! Sessiz sedasız çekilmiş bir film gibi oynuyorsun kendi boş sinema salonunda; beyaz perdeye düşen yüzün değil mi ki beni kırbaçlayan, kamçılayan, hücrelerimden sorumlu tutan hüzün! Söz hakkımsın telaşlanmasın sakın temsil ettiğin kudret ve felaket göz nuru bir nakış edasıyla işlediğin bu hatıra ve ihanet kokan cinayet eylülle ekim arsında yağan yağmurdur ekimle kasım arasında yağacak olan kar Elbette çocuksun, bunu bütün erozyonlarda, heyelanlarda biliyorlar! Kasissin şarampolsün ama asla bir uçurum kuramadın hala yaşadıklarımıza Havaya uçurulan bir köprü, sabote edilen bir merasim ya da en kötü neticeyle, gözlerimden avucuma damlayan hidroklorik asit başarılı bir ameliyatla değiştirttiğin bakışların başarılı bir yalnızlıkla yenilettiğin ömrün değil mi ki beni kırbaçlayan, kamçılayan, hücrelerimden sorumlu tutan hüzün! Seni dün gece vurmuşlar poyraza doğru yan yatarken çınar ağaçları, kitap aralarında kurutulmuş yarasalar ağlayan balıklar yüzünden taşan akvaryumlar tehlikeli bir saadet zinciri kurduğumuz Amsterdam akşamları Miami sahilinde ölü bulunan on beşindeki eroinman Tokyo’da aniden soyulmaya kalkışılınan bir adrenalin bankası Belli belirsiz bir dark city etkisi, bizi barıştırmak isteyen Nicole Kidman, Yerlerde yuvarlana yuvarlana dövüşen görüntü yönetmenleri Patlayan spotlar, yırtılan senaryolar, uyuşturucuya gömülen set çaycıları Sessiz sedasız çekilmiş bir film gibi oynuyorsun Kendi boş sinema salonunda; saatler sürecek kalbinle yeniden tanışman! Seni dün gece vurmuşlar ben poker masasında karşımdaki kumarbaza alelade bir blöf yaparken: elimde beş as var, kağıtlarımı açsam adam beni azarlayacak! Hangi as sahte, ben de bilmiyorum Aslında rest çeksem ve kaybetsem her şeyimi Geçip yan odaya bir mektup yazacağım sana her şeyi uzun uzadıya anlatan Seni neden vurduttuğumu, kiralık katilleri nasıl tuttuğumu Ve silahlarını verirken niçin başımın döndüğünü, bir maziye tutunduğumu Uzun uzadıya anlatan bir mektup yazacağım sana, ama Blöfümü yiyor işte kumarbaz Kalkamıyorum yerimden Çıkamıyorum acıdan Sıyrılamıyorum endişeden Bu yaz tatilimi İstanbul’da geçireceğim diyor içimdeki rüya Ciğerlerime fiske fiske çarpan yağmur, o süratli verem! Ah be bir tanem, nedir bu durup dururken her yerimizden fışkıran kan Bu müflis depresyon, bu kalitesiz deprem! Seni Dün gece vurdular, önerdiğim gibi, tahriben çeşitli yerlerinden! Kurşun sıkılacak tek sağlam noktan kalmadı Kalmamıştır öyle tembihledim Sonra ben oturdum biraz rakı içtim, kiraz yedim Müzik setinde senin o çok sevdiğin cd, Nükhet Duru’dan Al gönlümü diyar diyar sürükle, hani çalarken senin hep Bileklerini burktuğun, göğsünü yumrukladığın, zamansız içlendiğin… Sıradan aşk hikayelerine koskocaman şiirler yaratan şairlerdenim Cenazene çelenk yerine bir orman göndereceğim bugün Az önce telefonla sipariş ettim Ah be bir tanem Ah be deli uçurtmam! Ben de gayrı buralarda duramam duramam buralarda Kendimi sendeki balkondan aşağı ittim! Kasım 30, 2009 melodie tarafından düzenlendi Ardarda Atılan Mesajlar Birleştirildi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
asdjklm Yanıtlama zamanı: Ocak 8, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 8, 2010 Bütün yalanlar güzeldir…söylemeyi başaramadığını anlarsam…..hışırtılı soluğunda…uyutayımmı çoko prensini…silahının ne olduğunu bile bile seçtim….ah o zehir edepsizim..yüzümde başkasınımı görüyordun converse bakışında plastik geçirgen susuz timsah….ruhundaki sülük sömürdükçe… ellerin e hükmü geçmeyecek nasırlı omiriliğinde… yaşadıklarımın… koca kıçlı kadınların selüleitli yolundan bi farkı olmalı ..geçecek tene değmeden silüetlere yokmuş muamelesi yapmak bana göremiki… bütün roma-n-lıların tik-i kadar gladyatörüm permatiğimde kesik yüzüm..aşkın a ücretli.. çin işi ..sarı bileklikli unicef yararına sevişeceğim..o an aklımda sen olcaaksn bir günahın bedelini ödeyeceğim tek çekimli ..başka birini seni öptüğüm gibi öpücem…kurumuş etimle rakı içicem boğulana kadar karanda Sen intihar ederken orda, Ben intihar ederken burda Aynı acıyla... Aynı yerlerde.. Yanyana... Sezdirmeden öldüm, farkettirmeden öleceğim.. Birini bırakıp başka birini severken Hep seni özledim çünkü ben ! 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
asdjklm Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2010 Evet, bilmiyordum. Bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. Sevişirken sözlük kullanıyordum hala. Ama, seni seviyordum.! Ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum. Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. Evet, bilmiyordum. Bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. Sevişirken sözlük kullanıyordum hala. Ama, seni seviyordum. Ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. Sana yaklaşamıyordum. Yasaklanmıştın adeta. Çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. Küçük bir ateş. Küçücük bir ateştin sen. Sönmekten ürken bir ateş. Bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. Aşkın mecali kalmamıştı. Sessizce sokuldum yanına. Acıyla irkildin. Gülümsedim. Gülümsememe anlam veremedin elbette. Kimdi bu? Ne istiyordu? Tanımadığın biri. Hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. Fuzuli bir beden, karşındaki. Usulca uzandım, Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. Kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. Uzayın adını ben koymadım. Uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. Rahatlatır beni o. Bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. Yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. Romantizme uyum sağlamak için de değil. Öyle. İşin gerçeği budur. Yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. Bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. Lekesiz bir yalnızlık. Lekelenmeye müsait bir yalnızlık. Tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. Pişmansın. Pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. Elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. ‘Neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. Olmuyor tabii. Olmuyor. Sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. Beni anlayacağın günler gelecek. Beni de göreceksin. Benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. Korkma lütfen, Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. Çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. Bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. Kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. Çay pişiririz. Çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. Sonra da sen anlatırsın: Sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin... hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. Ben sıkılmam. Ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. Seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. Bir insan, bir insanı sıkamaz. Bir insan canı isterse sıkılır. Hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. Hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. Endişelenmen gereksiz, Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. Olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. Endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. Başkalaşmaya çalışıyorum. Gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. Değişmek, hiç de zor değil. Yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. Anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. Evet, tıpkı bu. Sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. Birlikte dansedebilmek gibi. Sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. Arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. Bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. Ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. Ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. Ve ciddi. Ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. Bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. Ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. Masallarla geliyorum. Efsanelerle geliyorum. Herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. Artniyetsizim. İnan, Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. Bazı sorulara cevap bulamadım; kuşkusuz gerekli de değildi bu. Soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba? ! Bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları, karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları vakitlerde düştün aklıma. Aklıma yayıldın. Ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık: Ortadaydım işte! Bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. Hayır! Melankoli diye adlandırma bu durumu; ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. Her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. Kusura bakma, kafam biraz dağınık, Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. İnsan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. Kızmamalısın. Darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. Sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. Bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. Aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? Neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! Ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? Alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? Demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. Senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. Dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. Beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. Bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! Gerçekten kırıyorsun beni, Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. Birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. Sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. Düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. Yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. Onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. Onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. Bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. Cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. Bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. Hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. İnsanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. Bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. Yapacak çok işimiz var. Dövüşecek çok düşmanımız var. Kucaklayacak çok arkadaşımız var. Bizim sebebimiz bu. Bizim fazlalığımız bu. Belki de iksirimiz. Kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. Yalan söylemiyorum Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. Evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “Rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. Bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. Hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. Kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. Çikolata bile kurtlanabilir. Dondurma erir. Çiçek solar. Galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! Birer hatıraya dönüşseler bile! Kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? Sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da. Şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. Çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. Aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. Hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . Hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. Hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. Bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. Hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . Yüzüme öyle bakma nefretle, Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. Benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça rahatlayacağını, herşeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. Kimbilir, doğrudur belki de! . Adımın yaşamadığı, adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten? Romantizmin tehlikesi büyük! Romantizmin tehlikesi büyük! Romantizmin esrarı büyüleyici! Romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı! Ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim; maceramız uzundu çünkü. Maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması, donanımımızla ilişkiliydi. Ynni, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. o da o kadar mükemmeldi. Özveri denebilir buna. Evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. İnsan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. Bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. Sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor! . Sakın ha üstüne alınma, Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. Ben seni kırmak için yaratılmadım. Uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! Belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! Beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? Seni kaybettim. Bunu biliyorum. Seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. Ortadaydı. Bedel ve kefalet ortadaydı.. senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü? ! Sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu: kuşkusuz. Hala da saygıyla ağlıyorum. Büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi, Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. Elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: Tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimlerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. İnadıma öfkeleniyorsun. Seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. Bu da aşk işte! Bu da entrika! Bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! Peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! Dur, dur, bağırma, Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. Bunlar da geçecek şüphesiz. Seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. Yaralandım. Bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. Çığrından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. Bir gerçek aramıyorum felakete. Bir bahne göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. Ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. Ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. Eğer hissediyorsan, Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. Ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. Ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. Şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. O rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. Dokunamadım sana. Parmakuçlarım neşterdi çünkü. Kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken, Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
worthless Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2010 hakikaten süper paylaşım olmuş.. çok saolun Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2010 Bu gezegenin tozuyum kendimi yine sileceğim Sana gelmiyorum bu yara başka hastalıktan Bir hatıra bile değilsin ben içeri girerken Ben dışarı çıkarken fil mezarlığı artık yüzün ... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
asdjklm Yanıtlama zamanı: Ocak 16, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 16, 2010 sana, sana diye başlayan şiirlerden birinden ağlıyorum... acizim işte kabul ediyorum, hıçkıra hıçkıra ağlarken esrar gibi çekiyorum burnumu. yanağımı siler misin? Biraz kan kalmış. seni öpmek, bir sigaradan nefes çekmek gibi bu son gecede, tuzlu bir sigarayı basmaksa gözlere, sen olmayan bir cümle kurmak gibi, biliyorum bu aşkta biraz ayrılık kalmış. bize kalan tek renk kırmızıyken, mavi bir oğlumuz olsun isterdin, neyse bırak annenin okuttuğu dualar avuçlarında dursun ve sus, lütfen, içimde biraz umut kalmış. bir rüya için ağıt yaktım, bak uçuşuyor hala külleri... yeter, okşadığın tetiğe bas artık bende biraz can kalmış... sana, sana diye başlayan şiirlerden birinden kayboldum. sana ölüyorum Böyle kanar bir olmaz'ın analistliği, böyle susar kalırsın tek sözcük suçluyorsa içnde saklandığı cümleyi SEVMEK TANRIYI TANIMAMAZLIKTAN GELMEKTİR... ...................................................... Gecenin kasları erimiş! karanlığın ayakları yerden kesik! taşa saplı altın bir kılıç gibi yalnızlık! Sebep değilim hüzün mücewherine, ben bir gerdanlıksam katrandan süslüyorsam dişi yaraların boynunu Durma geri çekil acı! Kan çıkmaz bu aşktan! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
dawn_ Yanıtlama zamanı: Ocak 16, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 16, 2010 acınası tesadüflerle ayrılıyorsun molekülden, hüzün hastası bir hayvansın şiddetli baş ağrılarıyla çalkalanan çok kurak iklimlerde, büyük sinir krizlerinde ağır işkence görmüş şehirlerde saadetin zarif, adaletin ince. bir miktar alkol ve ürperti alıyorsun kelimelerin karardığı peşin hükümlerde. şahsi sevişiyorsun şiddetin bütün bitki örtüsüyle. gözlerin ucuz, tutkun ucuz, direncin ucuz tehlikeli bir yalan gibi duruyorsun ruh yoksulluğunun harikulade iskeleti üzerinde. tutulamayacak yeminsin, yemin ederim, her insana gerçek aşkı öğretecek bir külfetin var ve alelacele asılmış bir çocuk militan gibi şaşkın ama onurlu bakıyorsun yükseldiğin gökyüzüne. ... (bir nedeni yok yalnızca öptüm) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
asdjklm Yanıtlama zamanı: Ocak 19, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 19, 2010 His ile beton, duyu ile ünvan, yasal ile uygun, mıh ile örs, medeniyet ile ahlak, ideoloji ile alkol arasında gidip gelen çatlak bir taşmisket bu benim intiharım. Bir makas saplı intibahıma. Paslandığım ilkgençlik. Köreldiğim arzular. Şimdi uzağa ağlayan hangi yanılmış delikanlının trajedisidir? Çapkın közün uluması. Sancının bir salgı, cinnetin bir tedavi biçimi olduğunu iddia eden ilahi mahkumiyetim. Nedir bizi hayatın basit duruluğundan alıkoyan müzikkutusu? Yoksayılan hacmim ve cismim, kimin ayyukundadır ki sözümün ölümle zafer aralığında bir bağlaç (k.i.) riskini göze almasına ses çıkaramam? Entarisinde menekşe lekesi şiirin. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
roxelane Yanıtlama zamanı: Ocak 19, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 19, 2010 ''Evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “Rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. Bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. Hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. Kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. Çikolata bile kurtlanabilir. Dondurma erir. Çiçek solar. Galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! Birer hatıraya dönüşseler bile! Kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? Sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da. Şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. Çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. Aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. Hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . Hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. Hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. Bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. Hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . Yüzüme öyle bakma nefretle..'' paylaşım için teşekkürler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
asdjklm Yanıtlama zamanı: Şubat 2, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 2, 2010 Lanet bir kasırga mıdır? Ayrılık bilanço mu? Ben kimi üzersem serinlerim,sersemlerim? Ruhu bozuklarla hangi yanlışı doğruya çevirebilirim ; ben , gidebilir miyim? Kısa filmler var hayatımda, yönetmeni özürlü.Yönetmeni ruha özürlü. sevmek,vakitsiz misafir: Kanıtlanamayacak yaranın su gibi geceye karışıp akışı.Oturup yazmış bir sarı tavşan:S a n a sana, sana diye başlayan şiirlerden birinden sesleniyorum... seni seviyorum demek bu kadar basite alınmışken hazır, bende kek yaptım. evet fırsatçı sevgilim demen gibi hoş değildi, güvenemiyorum demen ama ben yine küçükken oynadığım çubuklarıma göz attım susmak, oyun oynamaktan daha zordu, kaçındım. sana, sana diye başlayan şiirlerden birinden bakıyorum... dişlerin çürümüyor, dudakların hep güzel, saçın boyada olsa idare eder zaten kadavra aşkları yaşatmaya çalışmıştık, ben dürüstçe soluyordum, sende neşter. ben umarsamazca ağlarken içimde, sen üç nokta bir okulundan mezun olmuşçasına coşkulu, tersten bakmak tersliğin iki uzvu. sana, sana diye başlayan şiirlerden birinden kızıyorum... serin kumlardan, kızgın denizlere atlamak gibidir idealist yaklaşımlarla sosyopat bakmak aşklara, anlamadın, zaten benim ki musalla taşına ağlayan bir çocuğun kalbinden akan umuttu. yanaklardan özgürlük aksın diye şakaklara dayanır mı ki silah, dayamadım, isteklerimi keşke müsvette bir kağıda yazmasaydım. gördün mü yine kızamadım.... sana, sana diye başlayan şiirlerden birinden itiraf ediyorum... ben yavaş yavaş sokarken silahı ağzıma, tetik yumuşuyor, okşuyorsun. yapma bileklerimi bile yanlış dikiyorsun. evet seni seviyorum diye bitmeyecek ve evet yastığımda tek bir çapak bile yok sana adanan. sana, sana diye başlayan şiirlerden birinden ağlıyorum... acizim işte kabul ediyorum, hıçkıra hıçkıra ağlarken esrar gibi çekiyorum burnumu. yanağımı siler misin? Biraz kan kalmış. seni öpmek, bir sigaradan nefes çekmek gibi bu son gecede, tuzlu bir sigarayı basmaksa gözlere, sen olmayan bir cümle kurmak gibi, biliyorum bu aşkta biraz ayrılık kalmış. bize kalan tek renk kırmızıyken, mavi bir oğlumuz olsun isterdin, neyse bırak annenin okuttuğu dualar avuçlarında dursun ve sus, lütfen, içimde biraz umut kalmış. bir rüya için ağıt yaktım, bak uçuşuyor hala külleri... yeter, okşadığın tetiğe bas artık bende biraz can kalmış... sana, sana diye başlayan şiirlerden birinden kayboldum. sana ölüyorum Böyle kanar bir olmaz'ın analistliği, böyle susar kalırsın tek sözcük suçluyorsa içnde saklandığı cümleyi SEVMEK TANRIYI TANIMAMAZLIKTAN GELMEKTİR... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
asdjklm Yanıtlama zamanı: Şubat 5, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 5, 2010 de gülüm! De ki: ela bir günde gelecegim istanbul darmadagin olacak, saçlarim darmadagin. Hepsi, darmadagin! üzülme gülüm! Toparlanacagiz, birlikte, ayaga da kalkacagiz, yürüyecegiz de gülüm hem de çelikten topragini dele dele hayatin! de gülüm! De ki: bitmistir umut, bitmistir sevgi, bitmistir güven! güven bana gülüm! sana bitmemisligi ögretecek, tattiracaktir hasretten-hakikaten-ten degistiren yüzüm! göreceksin gülüm! Bekle! hirslarimiz, acilarimiz gitgide ihanetlere hainlere, ezilmelere alisacak.. göreceksin-sevinçten aglayacaksin gülüm-ki iste o vakit bana-dogrudur!- sair olmak, seni sevmek pek çok yakisacak! bak! siirler var, mektuplar var, çocuklar var, sokaklar var, kediler! inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize! ölüm inananlar için sessizce kara kapli kitaplardan çikartilacak.. göreceksin gülüm! Bekle! Göreceksin! artik hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz bu dünyada, yapayalniz, umarsiz kalmayacak Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
blackmagic Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2010 Ben Ölürsem ben ölürsem karakutumu bulamayacaklar ne bir ask zerafeti ne bir hayal tabiri.. küçücük ömrüm hep rüzgar gülleri kokacak ! bir sinek cenazesinden dönmüsüm de sanki agzim burnum kanyak denizden yeni çikartmislar yagmurun ölüsünü mevsimlerden napalm günlerden ilkbahar hummali sabrimin glayöllü dag köyleri sana hasret sakimak mi yakisacak çok arayacak çocuklugum esas sirrini benim yüzüm bir kedi amipidir ben ölürsem o kendiliginden çogalacak ! ben ölürsem karakutumu bulamayacaklar ne bir buz yorgunlugu ne bir sinema perdesi yirtik.. küçücük kabrim bir çocuk kalbi gibi haylaz olacak ! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.