Heretik Oluşturma zamanı: Aralık 27, 2015 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 27, 2015 Dünyadayken insanların yaptıkları tüm nefsani eylemlere karşı genel olarak üç farklı tepkilerinin olduğunu görürüz. Genel-geçer ahlak yargıları tarafından kötü kabul edilen bir eylem düşünülsün, örneğin, hırsızlık,cinayet, tecavüz vb. Şimdi bu eylemi gerçekleştiren birisinin, toprağa bağlı empatisizlik veya yüksek hissiyat gibi iki zıt frekansına bağlı olarak üç farklı durumu olacaktır. En düşük frekansta titreşen biri yaptıklarından hiçbir azap duymayacak, toprağa bağlı bilinçsiz kalın psişe savunma duvarları onu herhangi bir vicdani suçluluk duymaktan koruyacaktır. İkinci durumda ne ID'e ne de süperego'nun zorladığı yüksek frekansa yakınsa, arada bir yerlerdeyse muhtemelen kısmi bir rahatsızlık hissedecek ama iç savunma mekanizmaları bunu başarılı şekilde bastıracak ve koşullara dair rahatlatıcı önermeler üreterek benliğin huzursuzluğunu bastıracaktır. Üçüncü ve en yüksek frekansta ise adeta adi bir adalet tanrıçası gibi tanrının koyduğu süperegonun kılıcının ucunda daha ölmeden önce spatyomda çekeceği acıyı dünyadayken çekmeye başlayacak, yaptığı şey yüzünden uyuyamayacak, mantıklı düşünemeyecek ve tekrar tekrar yaptığı eylem zihninde kontrolsüzce canlanıp vicdani işkenceyle onu mahvedecektir. Şimdi burada dönen kurnazca ve bir o kadar aptalca oyunu görmek gerekir. Kozmik sistemin burada yaptığı acizce iç müdahale zaten baştan kaybettiğini açıkça itiraf etmekten başka bir şey değildir. Dünyaya saldığı, bir marifetmiş gibi hiçlikten yarattığını bütün fantastik kutsal kitaplarda söylediği insan denen trajediyi milyonlarca yıldır bir türlü rafine edip ilkel saldırganlığından kurtaramadığını, yaradılışın başından beri tekamül organizatörlerinin - onlar da esasında ne işe yarıyorsa artık- belki de binlerce müdahalesine karşın hala insanlığın her gün birbirlerinin canına okuduğunun göstergesidir. Bu şu demektir, ben seni dünyadayken dize getiremedim, benim hakim olduğum süptil alemde ise canına okuyacağım. Bu şekilde adice bir üç kağıtçılıkla süptil alemde vicdani işkenceyi hakim kılıp bir de üstüne alay edercesine "Orada esas vicdanınızla karşılaşacaksınız, esas özünüzü görüp yaptıklarınızdan acı çekeceksiniz." gibi bir önerme, olsa olsa otoriter bir ailede çocuğunu denetim altına almak için dayakla korkutan tiran bir babanın işareti olacaktır. Zaten tanrının devasa adi bir tiranik obsedörden farklı olmadığını gönderdiği çocuk kitaplarındaki tehditlerden, yüzyıllardır peygamberlerin dünyada hiçbir haltı değiştiremediğinden ve baktı yine olmuyor öte alemdeki vicdani işkenceyle tehdit etmesinden anlayabiliriz. Anlayabilirsiniz, eğer gözleriniz yeterince açıksa. - Heretik Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ram Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2015 İnsanın tanrısı kendisine benzer. En huşu verici kelimeleri tanrıya yükleriz ve tapmak için zihinsel bir kavram oluştururuz. Taptığımız tanrımız beynimizde, sinapslar arası elektriksel iletimlerden ve bu yükün oluşturduğu duygusal tepkilerden ibaret. Tanrı, bilincin içinde bir kavramdır ve insanın bilinci tanrıyı kapsar. Dolayısıyla insan tanrıdan daha büyüktür. Kendi bilincimizin yaratma gücüne tapıyoruz. Bilmem yanlış mı düşünüyorum? Sizin dediğiniz gibi tanrı fikri hep insanı kendi içinde bitmez bir vicdan savaşına sokuyor. Karma fikri de bu savaşların en sinsilerinden birisi. Herkes cezayı ve adaleti onurlandırıyor ancak özgürlüğü ve anlamsızlığı onurlandıran yok. Belki de bu fikirler bu yüzden öteden beri pek çok takipçi edindi. Karakter, geçmiş, gelecek ve nedensellik içinde kendini mantıklı bir yere koymaya çalışan insan hayatına bir anlam katmayı vaad eden her fikre dört elle sarılıyor. Suçlanacak kimse yok aslında. Herkesin kendi dünyası en gerçek. Her bilinç, bildiği şeyi yaşıyor. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Heretik Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2015 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2015 İnsanın tanrısı kendisine benzer. En huşu verici kelimeleri tanrıya yükleriz ve tapmak için zihinsel bir kavram oluştururuz. Taptığımız tanrımız beynimizde, sinapslar arası elektriksel iletimlerden ve bu yükün oluşturduğu duygusal tepkilerden ibaret. Tanrı, bilincin içinde bir kavramdır ve insanın bilinci tanrıyı kapsar. Dolayısıyla insan tanrıdan daha büyüktür. Kendi bilincimizin yaratma gücüne taparız. Bilmem yanlış mı düşünüyorum? Sizin dediğiniz gibi tanrı fikri hep insanı kendi içinde bitmez bir vicdan savaşına sokuyor. Karma fikri de bu savaşların en sinsilerinden birisi. Herkes cezayı ve adaleti onurlandırıyor ancak özgürlüğü ve anlamsızlığı onurlandıran yok. Belki de bu fikirler bu yüzden öteden beri pek çok takipçi edindi. Karakter, geçmiş, gelecek ve nedensellik içinde kendini mantıklı bir yere koymaya çalışan insan hayatına bir anlam katmayı vaad eden her fikre dört elle sarılıyor. Suçlanacak kimse yok aslında. Herkesin kendi dünyası en gerçek. Kesinlikle. İnanmak isteyeni kendi yarattığı cehennemlerden ve alevlerden kurtaramazsın çünkü onunla rahatlayıp korkusunu gideriyor. Zaten tanrının insana benzemesi kaçınılamaz ve hatta tanrı zaten aşağılık bir tür olan insanın en ilkel şuursuz agresif yayılma ve korunma güdülerinin oluşturduğu sinirsel bir bilinç alanı bence de. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
reincarnated Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2015 Böyle bir şey vardı birde, çok mu çaresiziz ne? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AbraKadabra Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2015 Demekki bir korku var öyle mi yani insanlarda.bu kadar sacma bir cehennem kavramı oldugu için.ama ben korkmuyorum çünkü sevdiğim bir varlıktan korkamam.korkuyosam gayet tabi cehennem diye sacma bisey uydururum.çünkü'' diğer insanların da kendim gibi' olmasını isterim. Ama şahsen benim öyle bir amacım yok .Tanrı zaten insan formunda ama burdaki insana benzemesi derken üremeyi veyahut baska biseyi mi kastediyosunuz.siz bol bol yunan mitolojisi okuyun zeus falan ,işinize gelince seversiniz hem işinize gelmeyince küfredersiniz falan ,tam size göre:D hatta yorum yapan arkadaslara göre de ,yanlıs anlamayın ama .. Tanrı kavramı bu kadar çocuk oyuncağı değil.Siz herşeyden önce insansınız,yaratılmısların en üstünü falan değilsiniz ,buda tamamen uydurma, herkes kendi yarattıgı bilincinde en kibirli halini yazılara dökmeye calısıyor .Onun kalbini kırdıgınızdan haberiniz yok .Ne diyim siz böyle kendi türünüze isyan etmeye devam ederek kafanızdaki kendi yarattıgınız tanrı kavramına da isyan etmeye devam edin.böylece cehennemler hiç bitmez.. (abraya alkış ) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Heretik Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2015 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2015 Demekki bir korku var öyle mi yani insanlarda.bu kadar sacma bir cehennem kavramı oldugu için.ama ben korkmuyorum çünkü sevdiğim bir varlıktan korkamam.korkuyosam gayet tabi cehennem diye sacma bisey uydururum.çünkü'' diğer insanların da kendim gibi' olmasını isterim. Ama şahsen benim öyle bir amacım yok .Tanrı zaten insan formunda ama burdaki insana benzemesi derken üremeyi veyahut baska biseyi mi kastediyosunuz.siz bol bol yunan mitolojisi okuyun zeus falan ,işinize gelince seversiniz hem işinize gelmeyince küfredersiniz falan ,tam size göre:D hatta yorum yapan arkadaslara göre de ,yanlıs anlamayın ama .. Tanrı kavramı bu kadar çocuk oyuncağı değil.Siz herşeyden önce insansınız,yaratılmısların en üstünü falan değilsiniz ,buda tamamen uydurma, herkes kendi yarattıgı bilincinde en kibirli halini yazılara dökmeye calısıyor .Onun kalbini kırdıgınızdan haberiniz yok .Ne diyim siz böyle kendi türünüze isyan etmeye devam ederek kafanızdaki kendi yarattıgınız tanrı kavramına da isyan etmeye devam edin.böylece cehennemler hiç bitmez.. (abraya alkış ) Onun kalbini kırmak... Güzel espriydi. Madem insana benzemiyor tanrı, onun nasıl kalbi var da kırılıyor? Burada metafizik bir düzlemde tanrı ve insan farklılığından söz ediyorsak ve madem tanrı bu kadar çocuk oyuncağı değil, öyleyse yazdığı bu kozmik çocuk tiyatrosu ne diye? Ha ama siz anlamazsınız diyeceksin tabi sen ve senin gibiler, işine gelmeyince anlamayız biz, çünkü esasında anlaşılmaya değecek bir şey yok. Tanrı, insan fikrini oluşturduğu için, insanın cinayetini, tecavüzünü fikir olarak tasarladığı için var -kozmik teorilere göre bu.- Eğer bu gerçekse zaten çöpleri ayrıştıran bakterilerden bir farkı yok. Gökte ne varsa yerde de o vardır. Gökte iğrençlik, tecavüz ve agresif şuursuzluğun getirdiği obsesyon -tanrı- var, o yüzden yerde de bu var. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AbraKadabra Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2015 Onun kalbini kırmak... Güzel espriydi. Madem insana benzemiyor tanrı, onun nasıl kalbi var da kırılıyor? Burada metafizik bir düzlemde tanrı ve insan farklılığından söz ediyorsak ve madem tanrı bu kadar çocuk oyuncağı değil, öyleyse yazdığı bu kozmik çocuk tiyatrosu ne diye? Ha ama siz anlamazsınız diyeceksin tabi sen ve senin gibiler, işine gelmeyince anlamayız biz, çünkü esasında anlaşılmaya değecek bir şey yok. Tanrı, insan fikrini oluşturduğu için, insanın cinayetini, tecavüzünü fikir olarak tasarladığı için var -kozmik teorilere göre bu.- Eğer bu gerçekse zaten çöpleri ayrıştıran bakterilerden bir farkı yok. Gökte ne varsa yerde de o vardır. Gökte iğrençlik, tecavüz ve agresif şuursuzluğun getirdiği obsesyon -tanrı- var, o yüzden yerde de bu var. Tabi bu noktada fikirlerimiz ayrısıyor seninde bildiğin gibi. Tanrı insana benzemiyor ? kalbi nasıl kırılıyor? sordugun soru buydu . insana benzemek derken kendi suretinde yaratması mı yoksa üreme içgüdüsü mü. eğer kendi suretinde yaratması diyosan insana benzemiyor demek hata olur.ki ben o konuda öyle bişey demedim.üreme yönünden diyosan,bu daha çok tanrısallık baabında birleşme olarak adlandırılır.nazik tabirle.... yunan mitolojisi bunu abartmıştır seninde bildiğin gibi,herkes herkesle ürüyor arkadas bu nasıl tanrılık:D belki de insanları bu kadar aciz duruma getiren kendi oluşturdukları mitolojiler yada safsatalardır,bilinmez. Ama neye inanacagın sana kalmıs.kozmik çocuk tiyatrosu diye o tiyatroda rol almaktan sıkılıyorsan sinemaya git,farklı fikirler edin farklı yerler gör.Fikirlerin değişir belki.farklı dinleri araştır,farklı efsaneler mitler oku hangisi sana uygun geliyosa,ama sen sanırım isyankar felsefeci durumuna getirdin biraz.o da güzel ama hep de böyle yürümez. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sidar Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 27, 2015 Eleştirel yaklaşımını destekliyorum . Lakin içgüdüsel olarak çarpıttığın , yanlış yere kanalize ettiğin birçok alt konu ve olgu var . Sanırım şimdiye kadar kendi çevrendeki ve ilişkilerindeki insanların sahip olduğu saldırganlık edinimine karşı eril bir yönden karşılık verecek bir mekanizma ve fiziksel egoizma yeteri kadar gelişmemiş sende . Ve yüzleşmen gereken birçok şey de .. Temas etmek istediğim diğer bir olgu ; Her ruhun hür bir özferdiyet alanı ve şuur mekanizması vardır , Kendisini yapıcı yönden ifade etme isteği ile doludur . İstediği kadar misantrop olsun , travma yaşasın yada hayatını güvenle sürdürme içgüdüsünün enerjisel geriliminden birçok zayıflıklarla dolu olsun . Ruhun inandığı negatif çekirdek inançlardan dolayı istediği sahte ego kimliğine veyahut herhangi bir düşünce modelinin arkasına bürünsün (Bunu yapanda senin eleştirdiğin ilkel beyindir aslında ), Kendini gerçekleştirme isteği , asla bunu kendi kendine yok edemeyecektir ruh çünkü tanrısal enformasyon ile asla kopamayacak bir bağlantıya sahiptir . Bunu kabul etmek , edebilmek bizi özgür kılar .Sen bile çırpınıyorsun , buraya yazılar yazıyorsun ( Aslında farkında olmadan kendi tanrı rolü modelini oynuyor ve biçimini kendin şekillendiriyorsun ).. Yazı alıntı yaparak , ufkunu açmaya çalışayım bakayım , Hemde okuyan diğer üyelerin ; S. 2: “İkinci sorun, kötülük, karanlık, olumsuzluk ve günaha ilişkindir. Bu halin yaratılışın gerekli bir unsuru olarak mevcut olduğu ve hür iradeye sahip ruhun kendini buna kaptırmak ve kendini bunun içinde kaybetmek imkanına sahip olduğu mu düşünülmelidir? Ya da kötülüğün, günahın, ruhun bizzat kendi faaliyetleri ile yaratılmış oldukları söylenebilir mi? C. 2: “Sahip olduğu hür irade, ruha, kendini ve Tanrı ile olan bağlarını kaybetme imkanını verir.” Diğer ruhların bu elektro ruhsal aleme gelmesine sebep olan, Amilius’tur;çünkü bütün ruhlar başlangıçta yaratılmışlardır; hiç biri asla daha sonra yaratılmış değildir. Akılları ve hür iradeleri sayesinde, çocukken bile, kaynaklarının ilahi iradesi ile tam uyum içinde; bir tekamül hali içinde mevcutturlar. Ruhun, bu cinsiyeti olmayan, gerçek bir ruhsal alemde gerçek bir ruhsal hayatın zevkini çıkaran sayısız tezahürleri, şefkatli bir Baba’nın kusursuz evlatları idiler. Yüce İrade ile Amilius gibi tam bir uyum içinde olarak, onlar Baba’nın istemiş olduğu gibi arkadaşları idiler. Bütünün bir parçası idiler; ama kendi bireyselliklerinin de şuurundaydılar. Bu varlıkların her biri hür irade sahibi olduğu için, ilk düşünceleri, ilk tepkileri ve ilk ifadeleri birbirinden az da olsa farklı idi. Böylece her bireysel fikir, her gerçekleştirme, her harekete geçirici güç, varlığın bir parçası haline geldi. Kendi öz karakterini keşfetti ve düşüncesi sayesinde kendini oluşturdu. Her biri, olmak istediği gibi oldu. Kısa bir sürede, ruhların iradesi kaynağın iradesinden ayrıldı. Kendi yaratıcı öz bireyselliklerinin gücünden ötürü büyülenmiş bir halde, tecrübelere daldılar. Arzu ve kibir, yıkıcı güçlere, iyi olana karşıt olan her şeye, ilahi iradenin iyiliğine karşıt olan her şeye hayat verdi. Kendi öz iradelerini ve bağımsızlıklarını azdırarak egoizmayı keşfettiler: Ayrılığa, tekamül halinin son bulmasına yol açan da, Tanrı’nın iradesine bu karşı gelişleri oldu. Bu, meleklerin isyanı, insanın da düşüşü idi. Ruhlar kendi iradelerine hizmet etmek amacıyla Tanrı’nın iradesini reddettiklerinde, uzun bir süre için ruhsal merkezlerinden, doğal ülkelerinden de ayrıldılar. Kendi öz iradeleri ile bu bağ kopmuştu ve yeniden kurulabilmesi de yine onların iradelerine bağlıydı. Kısa süre içinde geriye dönüş imkansız hale geldi ; doğmuş oldukları esnadaki kuşursuz tekamül halini yeniden elde etmeleri çok çok zordu. Özerk bir tekamül başladı. Ruhlar, gerçek evlerine gen dönmelerini sağlayabilecek en küçük bir mücadele ümitlerini dahi yitirecek denli ilahi iradeye sırtlarını çevirdiler. Amilius neler olup bittiğini anlamıştı. “Kayıp” ruhların, kendilerini koruyabilmeleri için bir plan tasarlandı. Onların lehine olarak araya girdi, kendi isteği ile gelecekte dünyanın yükünü sırtlanmayı, ezici büyüklükteki bir vazifeyi kabullendi. Bu, uzun bir fedakarlıklar dizisinin ilk merhalesiydi. Plan, maddiyatın yaratılmasını öngörüyordu; çünkü madde, ruhların, içinde bulundukları düşüşün şuuruna varabilmeleri için, ruhun ayrılışını fiziksel olarak gösterebilmek açısından esastı. Bu arada, dünya sadece insan için yaratılmış değildi. Güneş Sistemleri, gezegenler ve dünya, Tanrı’nın ruhundan sadır olan aynı düşünce titreşimleri ve aynı hayati öz tarafından yaratılmışlar ve şekillenmişlerdi. Kutuplar – dünyanın çevresinde döndüğü pozitif ve negatif kutuplar – kubbenin anahtarları idiler. Pozitif protonlarla beraber dönen negatif elektronlardan meydana gelen atom, açı taşıydı Her bir atom, her bir hücre, Yaradan’ın kendisi tarafından değil, ama Yaradan’ın tezahürü olan aynı hayat dağıtıcı ruh tarafından meydana getirilmişlerdi ve her biri kendi içinde bir alem idi. Edgar Cayce : İnsanın kaderi .. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hghgj Yanıtlama zamanı: Aralık 29, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 29, 2015 aaaaaaaaaa Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
leterefuru Yanıtlama zamanı: Aralık 29, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 29, 2015 nasıl bir yazı ya bence saçma geldi bu..* Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.