paranormalfikir Oluşturma zamanı: Ocak 12, 2016 Paylaş Oluşturma zamanı: Ocak 12, 2016 Kitaptan beğendiğim kısımları paylaşıyorum... Tüm yazdıklarım senin hakkındaydı. Zaten yazarken yaptığım tek şey, göğsüne uzanıp ağlayamamanın acısını yazmaktı. - İnsanlarla birlikte yaşamaktan âcizim. Konuşmaktan âciz. Sadece ve sadece kendimle meşgulüm. Kendim hakkında düşünüyorum. Duygusuz, düşüncesiz ve korku doluyum. Hiç kimseye söyleyecek bir sözüm yok. Hiç! - Edebiyatla alakası olmayan her şeyden nefret ediyorum. Edebiyat hakkında bile olsa, sohbet etmek beni sıkıyor. İnsanlarla buluşmak beni sıkıyor. Akrabalarımın dertleri ve mutlulukları ise, beni âdeta çileden çıkartıyor. Sohbet etmek; konuşulan şeylerin önemini, ciddiyetini ve gerçekliğini alıp götürüyor bence. - Ölümden delicesine korkuyor; çünkü henüz yaşamamış. - İnsanlar kendilerini her tür sıfatla nitelendiriyorlar. Ben ise kendimi ancak "mide bulandırıcı derecede sefil ve çaresiz" olarak tanımlayabilirim. - Sadece kendimden yükseğe koyabileceğim ve dolayısıyla da ulaşamayacağım şeyleri severim. - "Özgürsün demek?" diye sordu kız. "Evet, özgürüm," dedi Karl ve o anda hiçbir şey özgürlüğünden daha değersiz görünmedi kendisine. - Tartışmalar sırasında yapılan benzetmeler tıpkı aşk şarkıları gibidir; çok şey anlatırlar, ama hiçbir şey ispat etmezler. - Ben çok az insanın hissedebileceği şekilde hissederim hayatı. Ve hayat gerçekten çok korkunç. İnsan olup olmadığımdan bile çoğunlukla -hatta kendi iç dünyamda her zaman- şüphe ederim. - Tüm talihsizliklere rağmen aşkı -hem de dünyevi nesnelere duyulan uhrevi bir aşkı- hâlâ hissedebildiğim için şükür mü etmeliyim, yoksa lanet mi okumalıyım? - Yazdığın kelimelere bakınca seni çok net görebiliyorum. Vücudunun hareketlerini, ellerinin aceleyle ve kararlılıkla nasıl gidip geldiğini çok net hissedebiliyorum. - Yalnız olmanın asla azalmayan bir etkisi var üzerimde. Yalnız olunca içim erir adeta ve benliğimin derinliklerinde her ne varsa ortaya çıkmaya hazır bir hâle gelir. Bilerek ve isteyerek yalnız kaldığım zamanlalrda ise, içim hafiften toparlanmaya başlar ve ben artık hiçbir şeye ihtiyaç duymam. - Biraz daha uyusam ve tüm bu saçmalıkları unutsam ne olurdu! - Daha fazla istiyorum seni. Hayallerimde rengârenk ışıklar giydiriyorum sana. Mutlak kabulleniş battaniyelerine sarıyorum seni. Sonra da kendimi sana teslim ediyorum. Sanki bilincini kaybetmiş ve tamamen tarafsızlığa ve duygusuzluğa gömülmüş gibi, normalde hiçbir şeyi gerçekten arzulayarak özlemeyen ben, senin her bir hücreni delicesine özlüyorum. - İnsan yalnız olduğu zaman, hissettiği o eksiklik duygusuna tüm gün boyunca katlanmak zorundadır; ama çiftler böyle bir şeye katlanmak zorunda değildir. Gözlerimiz ağlamak için değil midir? Kalplerimiz ise parçalanmak? Böyle olması aslında çok da kötü bir şey değil. Bu bir abartı ve aynı zamanda bir yalandır. Aslında her şey bir abartıdır. Asıl gerçek özlemdir. Ama özlem gerçeği bile aslında o kadar gerçek değildir. Diğer her şeyin yerine kullanılan bir ifadedir sadece. Kulağa saçma ve çılgınca geliyor olabilir; ama doğrusu bu. Hatta benim "seni çok seviyorum" demem bile gerçek aşk değildir belki. Gerçek aşk, "sen, alıp yüreğime sapladığım bir bıçaksın" demektir. Aşk budur sevgilim. Aşk budur. - Her şeyi unutuyorsun. Pencereleri açıyor ve odayı boşaltıyorsun. Rüzgâr esiyor içeri. Odanın bomboş olduğunu görüyorsun, her bir köşeye bakıyorsun, ama kendini bulamıyorsun. - İnsanlara kral olmak ile kralın elçisi olmak arasında seçim yapma şansı tanındı. Onlar ise, tıpkı çocukların yapacağı gibi, elçi olmayı seçtiler. Bu yüzden dünyanın etrafı, ortalıkta herhangi bir kral olmadığı için, birbirlerine anlamsız mesajlar taşıyan ve durmadan bağırıp çağıran insanlarla dolu. Onlar da bu sefil hayatlarına bir son vermek istiyorlar elbet; ama ettikleri sözde hizmet yemininden dolayı bunu yapmaya cesaret edemiyorlar. - Biliyor musun sevgilim? Başkalarıyla ilişki yaşadığın zamanlarda muhtemelen bir veya iki seviye aşağıya düşüyordun. Ama benimle ilişki yaşarsan, kendini uçurumdan aşağı atmış olursun. - Uyudum, uyandım, uyudum, uyandım, uyudum, uyandım. Acınası bir hayat. - Hastalığımı ve sağlığımı düşünüyorum hep. Bunların ikisi de sensin aslında. Sen benim hem hastalığım hem sağlığımsın. - Ortalama, basit bir hayatın bile bu kadar çok şey içermesi ve herkesin bu hayatta bir şekilde başarılı olabilmesi ihtimali, bazen gerçekten çok şaşırtıcı. - Hikâye anlatmanın nihai bir amacı, içimizdeki donmuş denizlere sağlam bir balta vurmak olmalıdır. - Dedem hep derdi ki, "Hayat şaşırtıcı derecede kısa." Şimdi dönüp geriye baktığımda, hayat o kadar kısa görünüyor ki bana, genç bir insanın bir şehirden diğerine giderken -yol üzerinde başına gelebilecek çeşitli kazalar bir yana- ömrünün bu yolculuğa yetip yetmeyeceğini düşünmeden ve bundan hiç korkmadan nasıl yola çıktığını hiç anlayamıyorum. - Ortada iyi niyet diye bir şey olmadıktan sonra, bir insanı savunmak imkânsızdır. - Yeraltından yeryüzüne çıkmak için herkesin kendince yöntemleri vardır. Benimki ise yazmaktır. İşte, olur da devam edersem eğer, devam edebileceğim tek yolun oturup yatmak değil de oturup azmak olmasının sebebi budur. Huzur içerisindeyken yazmaktan ziyade, yazarken huzur bulmak benim için çok daha kolay. - Artık şuna iyice ikna olmuş durumdayım: Evlenip aile kurmak, çocuk sahibi olmak, o çocukları böylesine tehlikeli bir dünyada büyütmek ve hatta bir dönem onlara rehberlik etmek, bir insanın elde edebileceği en büyük başarıdır. - Yazacak hiçbir şey bulamıyorum. Sadece oturmuş, satırlar arasında gidip geliyor ve başımdaki ağrı ve yorgunluğa rağmen, sanki hiç bitmeyen mutlu ve güzel bir günün ortasında, gözlerinin aydınlığı altında ve dudaklarının genişliğinde yürüyormuşum gibi hissediyorum. - Soruldukları anda kendi kendilerini cevaplamayan sorular, hiçbir zaman cevaplanmazlar. - Yetkililerin tek yaptığı; uzağı, uzağın görünmeyen çıkarlarını ve görünmeyen efendilerini korumaktı. - Kalkıp da Güneş'e gitmemiz gerekmez. Tek yapmamız gereken, Dünya üzerinde Güneş'i gören küçük ve temiz bir yere gitmek. Böylece biraz güneşlenip ısınabiliriz. - Benimkisi mutsuzluk değil. Ama mutluluk da değil. Umursamazlık, zayıflık, yorgunluk ya da bitkinlik de değil. Peki ya ne? - Acı çekmesini kesinlikle istememiştim. Ama istemeden de olsa acı çekmene sebep oldum. Şunu bil ki, hiçbir zaman acı çekmeni istemem ben. Ama gene de her zaman acı çekmene sebep olacağım. - Hiçbir güç iki insanı tam anlamıyla birleştiremez. Hele de -tıpkı bizim gibi- sahip oldukları tek şey kelimelerse. - O kadar zayıf ve o kadar mutsuz hissettim ki kendimi, başımı kumlara gömdüm. Etrafımda dünyaya ait şeyleri görmenin baskısını artık kaldıramıyordum. O anda, her hareketin ve her düşüncenin birer zorlama olduğuna ve insanların tüm bunlara karşı birbirlerini koruması gerektiğine iyice ikna oldum. - Hayvan, kırbacı sahibinin elinden alır ve kendi sahibi olmak için kendi kendini kırbaçlamaya başlar. Ama bunun, sahibinin elindeki kırbaca yeni bir düğüm atılmasından kaynaklanan bir fantezi olduğunun farkında değildir tabii. - Bazı şeyler vardır ki, insan bunlarda ancak tam tersi yöne doğru sıçrayarak başarılı olabilir. - Eğer evde kalıp her günkü normal hayatına devam etseydi, bu insanlardan bin kat bile daha üstün olabilir ve sadece bir hareketle hepsinden kurtulabilirdi. - Her şeyi alıp bir kenara fırlatmak ve sadece eve gidip yatağımda uzanmak istiyordum. Ama bu, yapabileceğin en saçma şey olacaktır. Yatağında huzur içerisinde uzanacağını sanıyorsan da yanılıyorsun. - Aylaklık, tüm kötülüklerin kaynağı ve tüm erdemlerin tacıdır. - Belki de en iyi yöntem; her şeyi pasif bir şekilde karşılamak, kendini hareketsiz bir kütle haline getirmek, insanlara hayvanların gözünden bakar gibi bakmak ve içindeki manevi hayatı kendi ellerinle boğduğun için hiçbir pişmanlık duymamaktır. - Kısaca şunu demek istiyorum Milena: Etrafındakilerin o ulaşılmaz zekilikleri ile hayvanca sersemliklerine karşı senin haklı olduğuna inanmamış olsaydım eğer, seninle bu kadar ilgilenir miydim? Koskoca okyanuslarındibindeki bir avuç toprak o baskıya nasıl dayanıyorsa, sen de öyle dayanmalısın Milena. Bugüne kadar insanlara tahammül edebileceğimi, dünya ile başa çıkabileceğimi düşünmezdim hiç. Ama sen şunu öğrettin bana: Dayanılmaz olan aslında hayat değil, insanlardır. - Tıpkı boğulmakta olan bir insanın boğazına kaçan sular gibi, dünyanın tüm zehri de benim içime kaçıyor. - Bir gece, fareler dünyasının en sevilen üyesi olan küçük fare, kokusunu aldığı et parçasını almak için tuzağa kapılıp acı bir çığlık atarak hayatını kaybettiğinde, mahalledeki tüm fareler şiddetli bir korkuya kapılıp titremeye başladılar. Kuyrukları aceleyle ve anlamsızca yerlere sürünürken, kontrolsüz bir şekilde açılıp kapanan gözleri birbirini süzüyordu. Derken tereddütler ve itişmeler içerisinde dışarı çıkıp olay yerine doğru gittiler. Zavallı küçük fare orada cansız yatıyordu. Boynunu o öldürücü demire kaptırmıştı. Küçük pembe bacakları havaya dikilmişti. Küçük bir parça eti fazlasıyla hak eden o küçük ve çelimsiz vücudu kaskatı kesilmişti. Sonra anne-babası gelip çocuklarından geriye kalanlara acıyla baktılar. - İnsanın ruhuna bir kılıç saplandığında, yapması gereken şey; sakin bir şekilde durup bunu izlemeki kan kaybetmemek ve bir taşın soğukluğunu kabullenircesine o kılıcın da soğukluğunu kabullenmektir. Nitekim, o darbeden sonra artık o kişiye kılıç işlemeyecektir. - İnsanlarla konuşmakta çektiğim sıkıntılar (diğer insanlar buna pek inanmıyor tabii), düşüncelerimin veya bilincimin içindeki, şeylerin tamamen bulanık ve bulutlu olmasından kaynaklanıyor. Sadece beni ilgilendirdiği müddetçe, bu durum beni hiç de rahatsız etmiyor aslında. Hatta bazen tatmin olmuş bile hissediyorum. Ancak, insanlarla sohbet etmek; belli bir keskinlik, netlik ve devamlı bir tutarlılık ister. Yani, bende olmayan özellikler. Hiç kimse benimle birlikte sis bulutları altında uzanmak istemeyecektir. Eğer olur da biri bunu yapmak isterse, ben kafamdaki sisleri çıkarıp atamam. Çünkü iki insan bir araya geldiğinde, o sis kendini dağıtır ve geriye hiçbir şey kalmaz. - İnziva, kendimizi tanımanın bir yoludur. - Gönderdiğin mektubu bir kez okuduktan sonra bir kenara koyuyor, sonra gene okuyorum. Raftan bir dosya alıyorum elime sözde; ama gerçekte sadece senin mektubunu okuyorum. Bir şeyler söyleyip yazdırmam gereken daktilocuyla birlikteyim mesela; ama mektubun birden parmaklarımın arasından usulca kayıveriyor ve cebimden çıkartıp okumaya başlıyorum gene. Birileri gelip bana bir şeyler sorunca, artık senin mektubunu düşünmemem gerektiğini çok iyi biliyorum; ama sadece bilmemle kalıyorum. Sonuç olarak, gene her zamanki gibi aç ve her zamanki gibi kıpır kıpırım. Sonra kapı gene neşe ve mutluluk içerisinde açılmaya başlıyor ve ben mektubu bana getiren o adamın tekrar geldiğini sanıyorum. Mektuplarının bana verdiği "küçük haz" dediğin şey bu olmalı. - Kendimi herkesten dışlayacağım. Duygusuzluk seviyesine gelinceye kadar yapacağım bunu. Sonra da herkese düşman olup hiç kimseyle konuşmayacağım. - Burada yazdıklarımı hiç kimse okumayacak . Hiç kimse bana yardım etmeye gelmeyecek. Tüm insanlara bana yardım etmeleri emredilse bile, herkes tüm kapı-pencerelerini kapatıp yatağına girer ve yorganının altına saklanıverir. Tüm dünya o geceliğine bir otel olur âdeta. Neden böyle olduğunu anlayabiliyorum aslında. Çünkü hiç kimse beni tanımıyor. Eğer birileri beni tanısaydı bile, nerede olduğumu bilemezlerdi. Eğer nerede olduğumu bilselerdi bile, benimle nasıl ilgileneceklerini, bana nasıl yardım edeceklerini bilemezlerdi. Bana yardım etme düşüncesi, gidip yatağına uzanarak ve yorganın altına saklanarak tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. - Çok başarısız bir kariyer bu. Ama sadece başarısız bir kariyer dünyaya ışık saçabilir. Kusurları olan iyi bir yazarın her ne pahasına olursa olsun üretmeye çalıştığı o ışığı, sadece başarısız bir kariyer yayabilir dünyaya. - Ben kendi içine kapanık, sessiz, çekingen ve huzursuz biriyim. - Ben yazarken yanımda oturmak istediğini söylemiştin bir defasında. Ama sen yanımda oturursan ben yazamam ki! Çünkü yazmak, insanın iç dünyasını açığa çıkarmasıdır. Kendini açığa vurmanın en zirve noktasıdır. Yazmak, teslim olmaktır. Eğer insan yazarken başkalarıyla iletişim halinde olursa, kendini kaybediyormuş hissine kapılır. Böylece, aklı başına gelinceye kadar sürekli kendini çekmeye ve küçülmeye başlar. İşte, insanın yazarken yeterince yalnız olamamasının, ortalığın yeterince sessiz olamamasının ve gecenin bile yeterince gece olamamasının sebebi de budur. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Ocak 12, 2016 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 12, 2016 Kitaplar, içimizdeki kalenin gizli odalarını açan anahtarlar gibidir. - Asla boyun eğme, sulandırma, mantıklı olmaya çalışma ve ruhunu modaya göre şekillendirme! Aksine, en şiddetli takıntılarının peşinden git. Hem de amansızca! - Konuştuğumdan farklı yazıyorum, düşündüğümden farklı konuşuyorum ve düşünmem gerekenden daha farklı düşünüyorum. Böylece, tüm bunlar sonsuz ve derin bir karanlığa doğru devam edip gidiyor. - Özgürüm ve işte tam da bu yüzden kayıplardayım. - Ben bir kafesim kuşunu arayan. - Anlatamam. İçimde neler olup bittiğini hiç kimseye anlatamam. Kendime bile anlatamıyorum. - Benliğimin gerçek hissiyatına sadece dayanılmaz derecede mutsuz olduğum zamanlarda ulaşabiliyorum. - Yazmak, mutlak bir yalnızlıktır; kişinin kendi benliğinin soğuk boşluğuna düşmesidir. - Diyorlar ki, cehalet mutluluktur... Yanılıyorlar. - İnsanın dünyayla mücadelesi karşısında, dünya üzerine bahse gir. - Sorunları, beni yiyip bitirmelerine müsaade ederek çözerim genelde. - Yazabilmek için yalnız olmalıyım. Ama inzivaya çekilmiş bir kesiş gibi değil. Çünkü bu yetmez. Ben, ölü bir adam gibi yalnız olmalıyım. - İlk izlenimlere hiçbir zaman güven olmaz. - Akranlarım son zamanlarda alkol ve uyuşturucuda teselli aramaya başladılar. Bu maddeler onları daha sosyal yapıyormuş sözde. Ancak, ben yalnızlığımı yenmek için bunları kullanmaya kendimi zorlayamam. Aslına bakarsanız, yalnızlık sahip olduğum tek şey ve onu aldatamam. Aldıkları alkol ve ilaçların etkisi geçince, sevgili akranlarımın da sahip olacağı tek şey gene yalnızlıktır. - Aşk çelişkiler tiyatrosudur. - Kendinizi dünyanın acılarından koruyabilirsiniz. Bunu yapmaya hakkınız var ve doğanıza uygun olan da budur. Ancak, belki de bu koruma, asıl sakınmamız gereken acının ta kendisidir. - Kolay anlaşılan bir insan olmayı asla arzu etmiyorum. İnsanların zihninde tamamen akışkan, değişken ve algılanamayan bir şey olarak yer etmek istiyorum. Normal bir insan gibi algılanmaktansa, şeffaf ve aynı zamanda sürekli renk değiştiren bir yaratık olmayı tercih ederim. - Geçen gece seni gördüm rüyamda. Tam olarak neler olduğunu çok iyi hatırlamıyorum. Tüm hatırladığım, birbirimize karışıp kaybolduğumuz. Ben sen olmuştum, sen de ben. Ve en sonunda sen birden ateş alıp yanıyordun. - Tüm hayatımı onu sonlandırma arzusuna direnerek geçirdim. - Edebiyat dışındaki her şey canımı çok sıkıyor ve ben bundan nefret ediyorum. Olaylara dışarıdan bakan bir gözlemci olmak dışında -olsa olsa bunda iyiyimdir- aile hayatı için gerekli olan her türlü yetenek ve mizaçtan yoksunum. Ailevi duygularım yok ve eve gelen ziyaretçiler, sanki dört bir yandan saldırıya uğruyormuşum gibi hissetmeme sebep oluyorlar. - İnsanlar kendilerini her tür sıfatla nitelendiriyorlar. Ben ise kendimi ancak "mide bulandırıcı derecede sefil ve çaresiz" olarak tanımlayabilirim. - Yazmak, ölümden bile daha derin bir uykudur. Tıpkı mezara konulan bir cesedin bir daha yerinden çıkartılmaması gibi, yazı yazarken hiçbir kuvvet beni masamdan kaldıramaz. - Mantık sarsılmaz bir şey olabilir; ama yaşamaya kararlı bir insan karşısında asla direnemeyecektir. - Her devrim yavaş yavaş buharlaşır ve geride sadece yeni bir bürokrasinin artıklarını bırakır. - Kendimle ortak bir yönüm neredeyse hiç yok. Sessizce bir köşeye çekilip hâlâ nefes alabildiğim için memnun bir şekilde öylece durmalıyım. - İnsanların çoğu, bilgelerin anlattığı şeylerin sadece birer hikâyeden ibaret olduğundan ve bu hikâyelerin sahip olduğumuz tek hayat olan günlük hayatta hiçbir işimize yaramadığından şikâyet ederler. Mesela, bilge bize, "Oraya gidin," dediğinde, aslında başka bir yere gitmemiz gerektiğini ima etmiyor. Eğer emeğimize değecek olsaydı, onu da yapardık. Bilgenin asıl işaret ettiği yer; aklın alamayacağı, efsanevi bir "ora"dır. Öyle bir yerdir ki orası, ne biz bilebiliriz ne de bilge daha net ve daha açık bir şekilde anlatabilir. İşte bu yüzden, hiçbir şekilde bize yardım edemez bilge. Tüm bu hikâyeler aslında anlaşılamayanın anlaşılmaz olduğunu bizlere göstermek için anlatılır. Biz de bunu zaten biliriz. Ancak, hayatta her gün mücadele etmemiz gereken çeşitli kaygılar vardır ki bu da ayrı bir konudur. Bununla alakalı olarak, bir defasında şöyle demiş adam, "Neden böyle bir isteksizlik söz konusu ki? Eğer anlatılan hikâyelerin izinden gidersen, sen kendin de bir hikâye olabilirsin ve böylece tüm günlük kaygılarından da kurtulursun." Başka bir adam da demiş ki, "Eminim ki bu da ayrı bir hikâyedir." Sonra ilki şöyle karşılık vermiş, "Sen kazandın. İkincisi ise şöyle demiş, "Ama maalesef sadece hikâyelerde." "Hayır, gerçekte," demiş ilki. "Hikâyede kaybettin sen." - Tramvayın en son vagonuna geçmiş öylece duruyorum. Ne bu dünyadaki, ne bu şehirdeki ve ne de aile içerisindeki hâlimden eminim. Herhangi bir yönde emin adımlarla ilerlediğimi katiyen iddia edemem. Hatta şu anda bu tramvayda yolculuk ettiğimi, bu vagonda durmakta olduğumu ve düşmemek için tam da bu kayışa tutunduğumu ispat etmek için bile öne sürecek hiçbir kanıtım yok. Bunu ne tramvaya yol veren insanlara, ne sessizce yürüyüp gidenlere ve ne de kaldırımlarda durup mağazaları seyredenlere ispat edebilirim. Aslında, hiç kimsenin benden bir şeyleri ispat etmemi beklediği de yok; ama bu hiç önemli değil. - Uyumak mı? Hem de böyle bir gecede? Bir insan yatağa yalnız başına uzandığında, üstüne örttüğü battaniyenin o kişinin düşüncelerini nasıl boğup öldürdüğünü ve bunaltıcı rüyalarını nasıl sürekli sıcak tuttuğunu bir düşün. - Her şeyim tastamam. Sadece biraz daha kendime ihtiyacım var. - Hiçbir zaman hayatta olduğuma tam anlamıyla ikna olamadım. Etrafımdaki şeyler hakkındaki farkındalığım sadece geçici bir farkındalıktır. Tüm bu şeylerin bir zamanlar gerçek olduğunu, şimdi ise birer birer solup gittiğini düşünürüm hep. Ve bana görünmeden önce nasıl olduklarını şöyle bir göz ucuyla da olsa görebilmek için can atıyorum adeta. Sessiz, sakin ve güzel olduklarını hayal ediyorum. Böyle hayal ediyorum; çünkü insanlar onlardan hep böyle bahsediyorlar. - Aldığım eğitimin beni şu anda olduğumdan çok daha farklı bir kişiliğe bürümeye çalıştığını çok rahat söyleyebilirim. Beni eğiten insanlara olan sitemim, besledikleri niyetler neticesinde bana vermiş olabilecekleri her türlü zarardan dolayıdır. Benim onlardan istediğim şey, bana şu anda olduğum kişiyi vermeleridir ve bunu yapamayacaklarını bildiğim için de onlara sitem ediyor, kahkahalar atarak gülüyorum. - Eğer öğrenmek zorundaysan, öğrenirsin. Eğer çaresizce bir çıkış yolu arıyorsan, öğrenirsin. Hem de hiç acımadan öğrenirsin. Alırsın eline bir kırbaç, dikilirsin kendi başına ve en ufak bir direniş sezdiğin anda vurursun kırbacı kendine. Hem de hiç acımadan. - Korkum benim özümdür; muhtemelen de benliğimin en kıymetli parçasıdır. - "Özgürsün demek?" diye sordu kız. "Evet, özgürüm," dedi Karl ve o anda hiçbir şey özgürlüğünden daha değersiz görünmedi kendisine. - Gidecek bir yer var; ama ona giden bir yol yok. Yoldan kastım tereddüttür. - Kendinizi insanlık üzerinde test edin. Bu öyle bir şeydir ki, şüphecileri şüphe etmeye, inananları ise inanmamaya sevk edecektir. - Sen bir şiirsin. Çözebilmek için tüm ömrümü vermeye razı olduğum gizemli inceliklerle dolusun. Kelimeler ruhunda parçalanıp tuzla buz oluyor ve sen onlardan çıkan tozları uhrevi kişiliğinin gözeneklerinde taşıyorsun. - Hem iyiyim hem de kötü. Sen nasıl istersen. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2016 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2016 Gene çok az şey anlattım sana, gene hiçbir şey sormadım ve gene burada bitirmek zorundayım. Ama tek bir cevap, hatta tek bir soru bile kaybolmayacaktır. İki insanın birbirini hiç görmeden, birbiriyle hiç konuşmadan ve her şeyi birbirlerine anlatmadan birbirlerinin geçmişi hakkında -kelimenin tam anlamıyla- bir çırpıda çok şey öğrenebildiği bir çeşit sihir vardır. Ama bu sihir, hiç öyle görünmese de, aslında Kara Büyü'nün bir parçasıdır. Ve her ne kadar ödülsüz kalmasa da, insan bu sihre başvurunca cezasız da kalmayacaktır. Bu yüzden, ilk önce sen söylemeden ben söylemeyeceğim bu sihrin ne olduğunu. Tüm sihir formülleri gibi, bu da çok kısa. Kendine iyi bak ve bu selamımı ellerinin üzerinde yavaşça gezinerek daha da güçlendirmeme müsaade et. - Benim yalnızlığım insanlarla dolu. - En kötüsü de, sahip olamadığın şeylere ait olmaktır. - Böylesine anlaşılmaz ve sorumluluk duygusunu tüm acılarıyla hisseden bir insan olacağıma, keşke odandaki o mutlu dolap olsaydım da her daim seni görebilseydim. Böylece doya doya seyredebilirdim seni. Koltukta oturuşunu, mektup yazışını, yatışını, kalkışını... - İçimde hep bir ölme isteği ve "şimdi değil" yakarışı var. Bu bile aşktır aslında. - İçimdeki her şey engelledi beni. Kötü ve zayıf olan her şey. - Acı, sadece burada acıdır. Ama burada acı çekenlere, sırf burada acı çektikleri için başka bir dünyaya gittiklerinde soyluluk derecesi verilmez. Ancak, bizim burada acı dediğimiz şeye, başka dünyalarda mutluluk diyorlar. - İnsan kapının önünde durup içeri girmek için ne kadar tereddüt ederse, o kadar yabancılaşır. - Gözlerimi kapatmak için yazıyorum. - Sakin bir derin düşünce, en karmaşık kararlardan bile daha iyidir. - Huzur mu istiyorsun? Az insan, az eşya. - Bizlere hep olumsuz şeyleri yapmayı öğretirler; çünkü olumlu şeyler zaten içimizde mevcuttur. - Aynı insan öyle algılara sahip olabiliyor ki, bu algılar birbirinden çok farklı olmasına rağmen nesneleri ortak olabiliyor. Bu da bizi aynı kişinin içinde farklı kişilerin olduğuna inanmaya sevk ediyor. - Alçakgönüllülük, yalnız ve çaresiz olanlar da dâhil olmak üzere, tüm insanların diğer insanlarla güçlü bağlar kurmasını sağlar. Yeter ki tam ve sürekli olsun. Alçakgönüllülük bunu yapabilir; çünkü alçakgönüllülük ibadetin dilidir, ibadethanenin kendisidir ve bağların en kuvvetlisidir. İnsanların diğer insanlarla kurduğu ilişki, ibadet ile aralarındaki ilişkiye benzer ve insanların kendileriyle kurduğu ilişki, mücadele ile aralarındaki ilişkiye benzer. İbadetten mücadele etme gücü çıkar ortaya... - Kalkıp odandan çıkmana hiç gerek yok. Olduğun yerde oturmaya devam et ve dinle. Hatta dinleme bile. Sadece bekle. Sessiz, sakin ve tek başına. İşte o zaman, dünyanın tüm çıplaklığıyla kendini sana teslim etiğini göreceksin. Başka çıkar yolu yok çünkü. Büyük bir zevkle kapanacaktır ayaklarına. SON Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
GOZ Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2016 Size huzur içinde bakabilirim; artık hiçbirinizi yemeyeceğim. Bütün soruların cevapları bir köpeğin bakışlarında gizlidir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sidar Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 13, 2016 Umutsuzluğun formları vardır . Bu eleman da ; Kendisi olmak istemeyen umutsuzlardan biri . Pesimizm ve enerji düşüklüğü bu ikisi eğer mükemmel bir uyumu sağlarsa .Yukarıdaki tablo açığa çıkıyor işte ; Zihinsel\Ruhsal buhranlık ... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
stigma diabolis Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2016 Aforizmalarda da kendi aralarında çelişkiler var biraz ne yapacağını ne düşündüğünü kestiremez bir psikolojinin elinden çıkma gibi bu yönden bakarsak yinede ćok güzel duygularla yazılmış ve o duyguları yüceltme yoluyla onurlandiran aforizmalar da var Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sidar Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2016 Kendi içerisinde çelişkileri olmayan herhangi bir kült yazar var mı ki zaten ? . Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2016 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2016 Aslında Aforizmalar Kafka'nın günlüklerinde, defter kenarlarına gelişigüzel aldığı notların toplanmasıyla oluşturulmuş. Mesela kasvetli bir havada canı sıkkınken evine kapanmış bir halde bir not düşmüş, aradan 5 yıl sonra mutlu bir anında kırlarda uzanırken başka bir not düşmüş. Haliyle o an ki ruh haline göre yazılmış şeyler. Kurgudan ziyade o an yoğun olarak hangi duyguyu hissetmişse artık... Aslında Dostoyevski, Kafka gibi yazarlar insanların kendine bile itiraf edemediği içsel buhranları çok güzel yansıtmışlar. Aslı Erdoğan da bu açıdan çok iyi bi yazar... Aynı yoldalar. Aforizmalarda da kendi aralarında çelişkiler var biraz ne yapacağını ne düşündüğünü kestiremez bir psikolojinin elinden çıkma gibi bu yönden bakarsak yinede ćok güzel duygularla yazılmış ve o duyguları yüceltme yoluyla onurlandiran aforizmalar da var Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MrColt Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2016 "İnsanlarla birlikte yaşamaktan âcizim. Konuşmaktan âciz. Sadece ve sadece kendimle meşgulüm. Kendim hakkında düşünüyorum. Duygusuz, düşüncesiz ve korku doluyum. Hiç kimseye söyleyecek bir sözüm yok. Hiç!" Korku gibi bir duyguyla dolu olup nasıl duygusuz olabilir ki .Acı gerçekleri söylemek yerine herşeye acı gözüyle bakıyor gibi.Franz Kafka benim için fazla pesimistik ve zavallı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2016 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2016 Şu iki cümle tartışmayı bitirici nitelikte. Bence Kafka'nın kişiliğini tartışmanın hiçbir anlamı yok... -Kolay anlaşılan bir insan olmayı asla arzu etmiyorum. İnsanların zihninde tamamen akışkan, değişken ve algılanamayan bir şey olarak yer etmek istiyorum. Normal bir insan gibi algılanmaktansa, şeffaf ve aynı zamanda sürekli renk değiştiren bir yaratık olmayı tercih ederim.- -Aynı insan öyle algılara sahip olabiliyor ki, bu algılar birbirinden çok farklı olmasına rağmen nesneleri ortak olabiliyor. Bu da bizi aynı kişinin içinde farklı kişilerin olduğuna inanmaya sevk ediyor.- Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
stigma diabolis Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2016 Söylenen sözler düşünceler kişilik ve karakterden ayrı düşünülemez bu aforizmalar da kişiliğin dışavurumu olduğu için yorumumu da bunu düşunerek yaptım Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AurorA Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2016 Tartışma içeren mesajlar silinmiştir. Lütfen konu içeriğini bozmadan devam edin. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.