nevermore Oluşturma zamanı: Ocak 21, 2016 Paylaş Oluşturma zamanı: Ocak 21, 2016 Tarihe baktığımızda insanların tarih boyunca Tanrı dışında bir takım görünmeyen, sıra dışı başka varlıklara da inandıklarını görürüz. Hatta insanların değişik devirlerde ve coğrafî bölgelerde bu varlıkların iyilerine ve kötülerine farklı isimler verdiklerini görmekteyiz İlkel dinlerde ve Hristiyanlık, Musevilik gibi dinlerde cin inancına rastlanmaktadır. Ancak bunlar bazen cinleri tanrısal varlıklar olarak görmüş, bazen de insanî özellikler içinde düşünmüşlerdir. Ancak Tanrı, melek, cin, şeytan gibi kavramların içi net olarak doldurduğundan ve bunların görev ve niteliklerini belirlediğinden, karışıklığa bir meydan verilmemiştir. Cinlerin özellikleri, kılık değiştirmeleri, yaşayış tarzları,barındıkları yerler, insanlarla ilişkileri, isimleri vb. bir çok husus değişik toplumların dînî ve din dışı literatürlerinde genişçe bir yer tutmaktadır. Eski Asurlular ve Babilliler arasında toplumun her kesiminde kötü ruh ve cinlere inanılırdı. Babillilerin bu hususta kullandıkları kelimelerin Sümerce olması, bu inançları Sümerler’den aldıklarını göstermektedir .Asurluların “edimmu” dedikleri kötü ruhlar, öldükten sonra kendileri için ayin yapılmaması ve yeterli takdime sunulmaması yüzünden dünyaya geri döndüğüne inanılan ölü ruhlarıydı.Bunların insanlara musallat olduklarına inanılmış ve insandan uzak tutulmaları için çeşitli yöntemler kullanılmıştı . Buna örnek olarak, bir kötü ruhları kovma duası örneğini şu şekilde vermek mümkün: Varın gidin, uzaklaşın, bırakın gidin, utanın,utanın da kaçıp gidin, varın gidin, savuşun, uzaklaşıp gidin, büyünüz duman gibi çıksın göklere: varın gidin gövdemden, uzaklaşıp gidin gövdemden, utanın gövdemden, savuşup gidin gövdemden, varın gidin gövdemden. Gidinde bir daha yaklaşmayın gövdeme, dolaşmayın gövdeme, İlişmeyin gövdeme, yerleşmeyin gövdeme. Asurlular ve Babillilerin şüphesiz en meşhur Tanrısı “Marduk”tu. Ancak bunun yanı sıra oldukça fazla ve antropomorfik tanrı anlayışına sahiptiler. Bu tanrılardan biri de doğanın öfkeleri, öbür dünya, ateş ve cehennemler tanrısı olan Nergal’dir. Nergal’in adı Sümerce dilinde “Büyük Şehrin Beyi” anlamına gelmektedir. Eski bir veba ya da salgın hastalıklar tanrısı olan İrra ile özdeşleştirildiği sanılır. Nergal, krallığının nüfuzunu arttırmak isteyen korkunç bir tanrıdır. Özellikle yeraltı ülkesinde yaşar; hem oramn hükümdarı, hem de dev, cin vb. gibi varlıkların ilahıdır .Eski Asur, Babil, Sümer kalıntılarında ve resimlerde cinler kartal başlı insanlar şeklinde tasvir edilmektedir. Özellikle kutsal ağaçtan su alan kartal başlı Asur cini gibi resimler bu konuda ilgi çekici örneklerdendir Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ocak 21, 2016 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 21, 2016 YAHUDİLİKTE CİN İNANCI Yahudilik’te,Tevrat’ta yer alan bazı ifadelerden anlaşıldığı üzere, cin inancının mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Eski Ahid,ruhlarla ve cinlerle ilgili malzeme yönünden çok zengin sayılmaz.Buna rağmen, Yahudi kültürü cin ve büyü açısından oldukça zengin bir birikime sahip olabilmiştir. Hatta bu zenginlik,özellikle Yahudilerin çoğunlukta yaşadığı bölgelerdeki Müslüman toplumun cin anlayışlarını da etkilemiştir Eski Ahid’de, Yahve cinlere atfedilen bütün işleri kabul etmekte ve üzerine almaktadır. Bilhassa Tevrat, Yaratılış 32, 23 vd. ve Çıkış 4, 24-26’da ki hikâyeler de bu net olarak görülmektedir.I. Samuel 5’de Yahve, bir toprak cini gibi kabul edilmekte ve hikâyenin ilerisinde salgın hastalık ve fare cini uzantıları benimsenmektedir. Eski Ahid’de teke sureti, tarlaların cini olarak çokça zikredilmektedir .Babil’in vampir cini de Lîlit ismiyle meşhurdur .İnsanların cinlerle ilişkileri Yaratılış 6/4’te kabul edilir.Yine Eyyub kitabında Yunan Erinnyen’leri yönündeki intikam ruhlarından söz edilir. Onlara korkutucular da denmektedir ki bu korkutucuların kralının“cin kralı” olduğu bazı Yahudi tefsircilerle dile getirilmektedir Eski Ahid’in bazı yerlerinde hastalık ve salgın cinlerinden bahsedilmektedir. Hastalıkların cinlerin eseri olduğu anlayışı Eyyub kitabının pek çok yerinde görünmektedir Tesniye bölümünden, Hz. Musa döneminde bir kısım Yahudilerin cinlere kurban kesmek suretiyle tapındıkları anlaşılmaktadır.Tesniye’de Hz. Musa’dan nakledilen bir ilahide bu husus şöyle anlatılmaktadır: Yabancı ilahlarla onu kıskandırdılar, Mekrûh şeylerle onu öfkelendirdiler, Allah olmayan cinlere, Bilmedikleri ilâhlara Atalarınızın korkmadıkları, Son zamanlarda çıkan yeni ilâhlara kurban ettiler Tevrat’ta diğer semavî dinlerde de olduğu gibi, inananların cinlere ve diğer ilahlara tapmaları kesin olarak yasaklanmıştır (Ve artık kurbanlarını ardlarınca zina ettikleri er geçlere (taptıkları ilahlara) kurban etmeyecekler. Bu onlar için nesillerinde ebedî kanun olacak) Kitab-ı Mukaddes’te yer alan bilgilerden, Yahudilerin Hz. Musa’dan sonra tekrar tevhid inancından saptıkları ve yeniden cinlere tapmaya döndükleri anlaşılmaktadır. Mezmurlar bölümünde yer alan satırlardan bu dönemde onların, çocuklarını kurban etmek suretiyle cinlere tapındıkları ortaya çıkmaktadır. Hâlbuki Hz.Musa insan kurban edilmesini yasaklamış ve yine Tevrat’ta Allah’tan başkasına kurban kesmek Yahudilere ebediyen yasaklanmıştı. “Fakat milletler ile karıştılar ve onların işlerini öğrendiler ve putlarına kulluk ettiler, onlar da kendilerine tuzak oldular ve oğulları ile kızlarını cinlere kurban ettiler. Eski Ahit’te anlatılan bu bozulmaların İsrailoğulları’na dışarıdan bir tesirle oluştuğunu anlamak mümkün. Nitekim bahsi geçen ayetlerde de İsrailoğulları’nın diğer milletlerle karıştıkları ve Allah’tan başka şeylere ibadet etmeye başladıkları vurgulanıyor. Yahudilik’te özellikle İran düalist sisteminin tesiriyle iyi ve kötü varlıklar arasında ayırım başlamış, kötü varlıklar arasında kötü cin ve ruh anlayışı ortaya çıkmıştır Yahudi kutsal metinlerinde iyi ve kötü tüm varlıklar Tanrı’nın kontrolünde kabul edilir.Bununla beraber halk inanışlarının kutsal kitabı etkilemesine örnek olarak görülebilecek “şedim”(kötü ruhlar) veya “lilit”gibi deyimler de Yahudi kutsal metinlerinde yer almaktadır. Aslında bunlar değişik putperest milletlerde tapınılan ilahlardı.Bunlardan şedim putperestlerin tanrıları “Seirim” , lilit ise Mezopotamyalıların “Lilitus”u ile bir tutulmaktadır. Bu putperest tanrıları satir (yarı insan, yarı keçi) ve tüylü olarak tasvir edilmekteydi. Putperestlerin bu tanrıları Yahudilerce harabelerde mevcut olduğuna inanılan cinler hâline dönüştürülmüştür. Yahudilik’te önemli olan iki cinnî şahsiyet de kippur denilen kefaret günü günah keçisinin salıverildiği çöplük yerlerde yaşayan ve Levililer’de adı geçen “Azazel” ile kutsal kitap sonrası Yahudi menkıbelerinde geçen, çocuklara saldırması ve Âdem’in ilk karısı olmasıyla bilinen dişi cin “Lilith”tir(Lilit’in müennesi). Bununla beraber Eski Ahid ve Yahudi kutsal metinlerinde ağrı ve felaket veren,kan emici cinlerden de bahsedilmektedir. Yahudi geleneğinde cinlerin menşei hususunda farklı teoriler ortaya atılmıştır. Buna göre onlar ilk sebt gününün akşamının alaca karanlığında Allah tarafından yaratılmış veya Âdem’in Lilith’ten olan zürriyetidir ya da kadınlarla cinsi yakınlığa giren kovulmuş meleklerin zürrüyyetidir . Başka bir anlayışa göre de şeytanın başkanlığı altındaTanrı’ya isyan eden kovulmuş meleklerdir. Klasik Yahudi anlayışında yer alan Leviathan telakkisi, Yahudilerin cin anlayışını güzel izah edebilecek örneklerdendir. Leviathan,Habeşlilerin yedi başlı dişi deniz canavarı, daha eski kökeniyle Bâbilliler’in Tiamat’ı ya da Kenânîler’in Lotan’ı ile eş tutulabilen bir tür kötülük kaynağıdır . Yine Cinî bir çöl varlığı olan Behemoth ve Rahab ile Leviathan yakından alakalıdır. Hz. İsa dönemi Yahudilerinin kabul ettiği diğer bir cin daha vardır ki onun adı da Beeizebul’dur. O cinlerin prensi kabul edilirdi. Yahudilik’te şeytanın cennetten kovulması cinlerin başına geçmesi ve sonunda Mihael ve semavî ordu tarafından mağlub edilmesi önemlidir. Nitekim bu anlayış daha sonraki dönemlerde de yaygın kabul görecek bir anlayıştır. Öyle ki İslâm dünyasında vaaz ve mev’iza kitapları ve çeşitli tefsirlerde şeytan ve cinlerle alakalı izahlarda buna benzer hikâyelere oldukça sık rastlanmaktadır . Bu da İslâm kaynaklarında yer alan bu tip haberlerin israiliyyat olduğunu ortaya koymaktadır. Yahudilerde,cinlerin varlığının kabulünün yanı sıra, cinlerin insan ve hayvanların içine girerek onları delirttiğine inanıldığını gerek Yahudi ve Hristiyan kutsal metinlerinden gerekse de Kur’an-ı Kerimde geçen ayet-i kerimelerden anlamaktayız. Kur’an, Firavun ve adamlarının Hz. Musa’nın tebliğine karşı çıkarak, ona“Sihirbaz” ve “Cinlenmiş” dediklerini aktarmaktadır . Bu durum Hz. İsa’nın peygamberliğini ilan ettiği sırada da Yahudi toplumunda tekrarlanmıştı. Yuhanna İncili’nde yer alan ifadelerden, Hz. İsa’nın tebliğlerine karşı çıkan o devir Yahudilerinin kendisine “Cinli” ya da “Deli” diyerek onu halk nazarında etkisiz kılmak istedikleri anlaşılmaktadır. Yuhanna İncili’nde yer alan ifadelere göre Hz. İsa’ya şöyle iftira atılmıştı: “Yahudiler cevap verip ona dediler: Sen Samiriyelisin ve Sende cin var,dediğimiz doğru değil mi? Hz. İsa: “ Bende cin yoktur, fakat Babama hürmet ederim ve siz beni tahkir ediyorsunuz”“Size Şeriatı Musa vermedi mi? Ve sizden kimse Şeriatı yapmıyor. Neden beni öldürmeye çalışıyorsunuz? Halk cevap verip dedi: Sende cin var, kim seni öldürmeye çalışıyor?” Yuhanna İncili’ne göre Yahudilerden birçoğu, Hz. İsa’da cin var delidir, onu dinlemeyin diye halkı menetmeye uğraşmaktaydı. Fakat Hz. İsa’nın mucizesini gören bir kısım Yahudiler de tereddüt içindeydiler ve “Bunlar cine tutulmuş bir adamın sözleri değil.Körlerin gözlerini cinler açabilir mi? diye soruyorlardı. Buradan da anlaşıldığına göre Yahudilerin cinleri, cinlerin insanların içine girebileceğini kabul etmekle beraber, cinlerin gücünün kör bir adamın gözlerini açmaya yetmeyeceğinin idrakinde oldukları anlaşılmaktadır. Bu durum o dönemde Yahudi toplumunun cinlerle uğraşan kimselerin de âmâ kimselerin gözlerini açamayacaklarına inandığını göstermektedir. DEVAM EDECEK Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sidar Yanıtlama zamanı: Ocak 21, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 21, 2016 Sümerlilerin nergali , avrupalı büyücülerin Azazaellerine denk geliyor sanırsam ( cinlerin ateş ruhları ailesine mensup olduklarına ve onlar gibi göründüklerine inanıgelindiği için efendileri azazaelin emrindeki ateş ruhlarıyla birlikte çağırılır). İster elemental bir varlık olarak , ister iblisler ile özdeştirilmiş olsun . Çoğu gelenekte ateş elementi ile ilişkilendirilmiştir cinler . Bazı kültürlerde ise cinler , hava elementinden yaratılmış varlıklardır . havada şimşek hızı ile hareket edebilir , insanları ve nesneleri bir yerden bir yere çok hızlı götürebilirler . Tabi benim inancıma göre bu , ateşin buharından yaratıldıkları ile ilgili birşey . Ve gene benim inancıma göre ; Düşük gelişim seviyesindeki ateş ruhlarıdır cinler , bundan dolayı akla gelebilecek her şekle bürünebilirler . Farklı varlıkların karışımından oluşan bir görüntüyede sahip olabilirler . O yüzden çoğu inanç ve öğretinin cinleri farklı bir şekilde tasvir etmesi , son derece doğaldır . Konunun devamı gelecekmiş gibi duruyor , teşekkürler . Bir ateş varlığının biçimi , onun gelişim derecesine göre değişir . Cinlerinde kendilerine ait bir tekamül zinciri vardır elbette ve gelişebilirler . Ateş hem yok edici , hemde yaratıcı bir güçtür . Daha çok yaratıcı olmaları dileği ile ... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Şubat 4, 2016 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 4, 2016 HRİSTİYANLIKTA CİN İNANCI Hristiyanlık’taki cin anlayışı adeta, Yahudilik, Maniheizm, Greko-Romen, Gnostisizm,Yahudi geleneklerinin bir karışımıdır. Fakat hristiyanlıktaki cin telakkisi daha çok M.Ö II. ve I. yüzyıllardaki Yahudi apokrif ve apokaliptik literatüründen etkilenmiştir. Buna göre cin anlayışı, meleklerle birlikte yaşayan insan kızlarından yasak ilişki sonucu oluşan dev sınıfının zamanla kötü ruhlar zümresine dönüşmesi bahsinin Yeni Ahid yazarlarında şeytan ve emrindeki cinî topluluk hâline getirilmesi neticesinde şekillenmeye başlamıştır. Cinlerin varlığına Hristiyanlar da inanmaktadır. Gerek İnciller’de gerekse Pavlus’un Mektupları gibi Hristiyanlarca kutsal sayılan metinlerde cinlere oldukça çok yer verildiği görülmektedir. Tabi burada, Hz. İsa’nın mucizeleri arasında deli veya cin çarpmış kimseleri iyileştirmesinin de yer alması önemli rol oynamıştır. Yakub’un mektubunda cinlerin Allah’ın varlığını ve birliğini kabul ettikleri kaydedilmektedir. Burada şöyle geçmektedir: “Sen Allah bir olduğuna inanıyorsun, iyi ediyorsun, cinler de inanıyorlar ve titriyorlar. Fakat ey boş adam, imanın ameller olmayınca faidesiz olduğunu bilmek ister misin? ”Buradan o dönem hristiyanlarımn cinlerin de mükellef olduklarına ve Allah’ın buyruklarına itaat etmekle yükümlü olduklarına inandıkları anlaşılmaktadır. Hristiyanlık cinleri kabul etmekle beraber, cinlere tapınmayı yasaklamıştır.Pavlus, Milletler kurban ettikleri şeyleri Allah’a değil, cinlere kurban ediyorlar ve cinlerle iştirak etmeni istemem. Rabbin kâsesinden ve cinlerin sofrasından içemezsiniz. Rabbin sofrasından ve cinlerin sofrasından hissedar olamazsınız”demektedir. Aynı şekilde Yuhanna’nın Vahyi’nde de cinlere secde etmek yasaklanmıştır. Hristiyanlara göre Hz. İsa’nın deli (mecnun) olan kimselerden cinleri kovup çıkararak onları iyileştirmesi peygamberliğinin bir alâmeti ve onun bir mucizesi olarak kabul edilmiştir. İnciller’de yer alan ifadelerden Hz. İsa’nın birçok defa, birçok yerde deli olan kimselerden cinleri kovarak onları iyileştirdiği nakledilmektedir.Örneğin Matta İncili’nde bu hususta şöyle denmektedir: “Ve onun haberi bütün Suriye’ye yayıldı ve ona çeşit çeşit hastalıklara ve dertlere tutulmuş bütün hastaları, cinlere tutulanları, saral ıve inmeli olanları getirdiler ve onları iyi etti. ” Yine Luka ve Markos İncili’nde bildirildiğine göre Hz. İsa,Mecdelli Meryem adlı kadından yedi tane cin çıkararak, onu iyileştirmiştir.Markos İncili’ne göre cinler, Hz. İsa’ya itaat etmek zorundaydılar, çünkü onu tanıyor ve kendisinden korkuyorlardı. Luka İncili’ne göre de cinler, Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu itiraf ediyorlardı: “Bir çoklarından da cinler: Sen Allah’ın oğlusun diye bağırarak çıkarlardı.Onları azarlayarak söylemeye bırakmazdı, çünkü kendisinin Mesih olduğunu biliyorlardı” O dönem halkından bir kısmı Hz. İsa’ya inanmakta bir kısmı da onun cinli (deli) olduğunu iddia etmekteydiler. Yine İncil’lerden anladığımıza göre onun, bu cin çıkarma mucizelerini cinlerin başkanı Beezbul vasıtasıyla yaptığını ileri sürenler de bulunmaktaydı. Bu da halkın, cinlerin bir hükümdarı olduğuna ve isminin Beezbul olduğuna inandıklarım göstermektedir. Bu nedenle Hz. İsa’ya inanmayanlar onun cinleri Beezbul vasıtasıyla çıkarıp kovduğunu iddia etmişlerdi. Ancak İncil’lere göre Hz. İsa, cinleri Allah’ın ruhu ile çıkarıp kovduğunu söylemiştir Luka İncili’nde yer alan ifadelerden, Hz. İsa’nın yaşadığı dönemde halkın cinlerin murdar olduklarına inandıklarını anlıyoruz.Yine İnciller’den, halkın, cinlerin sara hastalığına, deliliğe ve dilsizliğe sebep olduklarına inandıkları anlaşılmaktadır.Nitekim Hz. İsa, saralı bir çocuğu onu hastalandıran bir cini kovarak iyileştirmiş ;cine tutulmuş dilsiz bir adamı, cinini kovarak iyileştirmiş ve konuşmasını sağlamıştır İnciller’de cinlerle alakalı anlatılanlardan oldukça meşhur olan bir rivayetde, Matta ve Luka İncil’lerinde kaydedilen, Hz. İsa’nın Gadarinîlerin veya Gerasinîlerin memleketinde cinler tarafından delirtilmiş, kabirlerde yatıp kalkan, çıplak dolaşan bir veya iki kimseyi, cinleri onlardan kovarak iyileştirmesi, ancak adamdan çıkan cinlerin kendilerini cehenneme göndermemesi için Hz. İsa’ya yalvarmaları, Hz. İsa’nın da onların bir domuz sürüsüne girmesine izin vermesi; cinlerin musallat olduğu domuz sürüsünün ise uçurumdan aşağı göle atılarak boğulması hadisesidir. Bu olay, Matta ve Luka İncil’lerin de farklı şekilde nakledilmiştir. Luka İncil’inde hadise, Galile karşısında olan Gerasinîler’in memleketinde cereyan etmişken, Matta İncili’ne göre olay, Gadarinîler’in memleketinde meydana gelmiştir. Luka İncili’ne göre bu olayda Hz. İsa’nın cinlerini kovarak iyileştirdiği kimse bir kişi ve adı Lejiyon iken, Matta İncili’ne göre aym olayda Hz. İsa’nın iyileştirdiği iki kişi söz konusudur .Tabi Hristiyanlığın muteber kabul ettiği ve vahiy mahsulü saydığı iki kutsal metin olan her iki İncil’de yer alan bu açık farklılık dikkat çekicidir. Buna benzer bir durum Matta ve Markos İncil’lerinde nakledilen diğer bir cin çıkarma hadisesinde de görülür. Matta ve Markos İncil’lerinde nakledildiğine göre,cinli kızının iyileştirilmesini isteyen İsrailoğulları’na mensup olmayan bir kadına Hz. İsa “Ben,İsrail evinin kaybolmuş koyunlarından başkasına gönderilmedim”diye cevap vermiş ve onun isteğini ilk önce reddetmiştir. Daha sonra Hz. İsa kadına şöyle demiştir: “Çocukların ekmeğini alıp, onu köpeklere atmak iyilik değildir”sonuç olarak kadının ısrarı ve “Ya Rab, zira köpekler de efendilerinin sofrasından düşen kırıntılardan yerler” demesi üzerine İsa, kadının çocuğunu iyileştirmiştir. Matta ve Markos İncilleri’nde anlatılan bu olayda da geride bahsedilenlere benzer farklılıklar bulunmaktadır. Markos, Hz.İsa’dan yardım isteyen kadının Yunanlı olup, Suriye’li Fenike ırkına mensup olduğunu söylerken Matta İncili, kadının Kenanlı olduğunu kaydetmiştir İnciller’e göre Hz. İsa, cinleri çıkarma yetkisini Havârîlerine de vermiştir. “Ve Cinleri çıkarmaya kudretleri olsun diye on iki kişi tayin etti”. Havariler de Hz. İsa’dan aldıkları bu imtiyazla murdar ruhlar üzerine hâkim olmuşlar ve cinleri çıkararak, hastaları iyileştirmişlerdir. Yine Luka İncili’ne göre Hz. İsa Havarîlerden başka yetmiş kişi daha tayin ederek, onlara cinleri çıkarma yetkisi vermiştir.“Ve yetmişler: ‘Ya Rab, cinler bile senin isminle bize itaatediyorlar’ diyerek sevinçle döndüler” İncil’lerde yer alan ve Hz. İsa’nın cin çıkarma yetkisini başkalarına da verme durumu, daha sonraki yıllarda hristiyanlar arasında artan ve bugün de hâlâ hristiyan din görevlileri tarafından devam ettirilen cin çıkarma hadisesinin kaynaklarını ve zeminini göstermesi açısından önemlidir. Markos İncili’ne göre cin çıkarmak Hz. İsa’ya iman eden kimselerin bir alameti olmuştur. Hz. İsa, çarmıha gerilip öldürüldükten sonra tekrar dirilmiş ve sofrada oturan Havarîlerine görünmüş ve onlara şöyle demiştir: “Şu alâmetler imân edenlerle beraber gidecektir: Benim ismimle cin çıkaracaklar, yeni dillerle söyleyecekler, yılanlar tutup kaldıracaklar, ödürücü bir şey içseler onlara hiç zarar vermeyecek, hastalar üzerine ellerini koyacaklar ve onlar iyi olacaklar” Yeni Ahid cinlerin putperestlerin tanrıları olduğunu bildirmekteyse de onların bedenî ve ruhî hastalıkların kaynağı olduğunu da açıklamaktadır. Yeni Ahid’e göre cinler insanın içine girip hasalık yapmakta ve onlar ancak Tanrı’nın adı anılarak bedenden çıkarılabilmektedir XII. Yüzyıldan itibaren cinler hristiyan sanatında her çeşit talihsizlik, felaket, sel, zelzele, ölüm ve ferdî ıstırapların kaynağı olarak tasvir edilmeye başlanmıştır. Yine Yuhanna’nınVahyi’nde kaydedildiğine göre sapıklık ve küfre destek olan alametleri yapanlar murdar cinlerdir. Cinlerin aldatıcı olduğu her fırsatta dile getirilmektedir.Pavlus’un Timoteos’a yazdığı mektubunda, Ruh’un kendisine,daha sonraları imandan irtidad edenlerin aldatıcı ruhları ve cinlerin öğretişlerini dinleyeceklerini, bunların evlenmeyi men edeceklerini haber verdiğini söylemektedir .IV. Lataron Konsili’nde cinler ve kâfirlerin şeytanla birlikte ebedî cezaya çarptırılacağı açıklanmış, XV ve XVI yüzyıllarda cinnî inançlar zirveye çıkmış, ayrıca önce Avrupa’da daha sonra da Amerika’da cadı ve büyücülük büyük bir ilgi görmüştür. Hristiyanlıkta cinlerle alakalı anlayış, özellikle de İncil’lerde cinlerle alakalı anlatılanlardan da beslenerek büyümüş ve kendine has bir yön izlemiştir. Bu izlenen yön, özellikle Hz. İsa’nın cinli hastaları iyileştirmesi ,cin çıkarma yetkisini başkalarına da vermesi ve nihayet iman edenlerin alameti olarak kendi ismiyle cin çıkarmalarını göstermesi asırlar geçtikçe büyü yapma ve cinleri kullanma uygulamalarının artış göstermesine neden olmuştur. Tüm Orta Çağ boyunca cin çıkarma adı altında, deliler çok kötü şartlarda, çok ilkel metotlarla tedaviye çalışılmıştır. Hatta çok eski değil,daha 16. Yüzyılda John Weyer isimli ruh hekimi Kâinatta yedi milyon şeytanın bulunduğunu (!) hesaplamış ve bunları vücutlarında taşıyan delilere tatbik edilecek işkence metotları hakkında bir de kitap yazmıştı. Cin çıkarma uygulamalarının Protestanlığın bir kolu olan Reforme Hristiyan Kilisesi ile Doğu Kiliseleri’nde hâlâ uygulandığı kaydedilmektedir.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2016 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2016 İSLÂMİYET’TE CİN İNANCI İslâm’a göre cinler, akıl sahibi varlıklardır ve bu özellikleriyle Peygamberlerin tebliğine muhatap olmuş, mükellefiyet sahibi varlıklardır. Bu hususta Kur’an’da En’am Suresi 130. ayette şu şekilde buyrulmaktadır: “(Allah)Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bugününüze kavuşacağınız hususunda sizi uyaran peygamberler gelmedi mi? deyince onlar: ‘Kendi aleyhimize şahidiz’ derler.Dünya hayatı onları aldattı ve kendilerinin kâfir olduklarına şahitlik ettiler”. Kur’an-ı Kerim’de cinlerin zikredildiği pek çok ayet bulunmaktadır. Hatta“el Cin” adıyla müstakil bir sure bulunmaktadır. Bu sure Hz. Muhammed’in Mekke devrinde risaletin 5. veya 6. yıllarında nazil olmuştur Kur’an-ı Kerim’de “cinne, cenne, ecinne, cân ve cin” kelimeleri yer almaktadır. Bunlardan “delilik” anlamındaki “cinne”kelimesi üç yerde, “cin topluluğu” anlamındaki “cân”kelimesi de iki yerde “yılan” beş yerde de “cin”anlamına gelmektedir. Yirmi iki yerde geçen cin kelimesi de melek ve insan dışındaki üçüncü varlık türü anlamında kullanılmıştır. Kur’an’da cin kelimesine özellikle Mekke’de nazil olan surelerde rastlanmaktadır. Bazı ayetlerde cin yerine “cân” kelimesiyle çoğul olarak kullanılmaktadır. İslâmda ki cin anlayışını doğru şekilde anlayabilmek için İslâm öncesi“cahiliye dönemi” olarak isimlendirilen döneme ve dinin iki temel kaynağı olan Kur’an ve Sünnet’e bakmak gereklidir.Kur’an’da ve hadislerde cinlerle ilgili oldukça bol bilgi bulmak mümkündür. Bunun yanı sıra geleneksel aktarımlar ve farklı kültürlerin etkileri de müslüman toplumların cin telâkkisini etkilemiştir. Cinler hakkındaki tasavvur Kur’an’da değişik şekillerde yer almaktadır. Birinci olarak eski Arap put perestliğinde de yer alan yılan şeklindeki görünümüyle insanları korkutan ve insanlara zarar verdiği düşünülen cin inancı ki buna Hz. Musa’nın asa mucizesinde de rastlamaktayız. Buna göre Hz. Musa’nın asası yılana dönüşmekte ve tüm sihir aletlerini yutu vermektedir Burada âsâmn yılana dönüşmesini, o dönemde yaygın olan yılan şeklindeki cinler anlayışıyla açıklayabiliriz. Kur’an’da yer alan ikinci cin tasavvuru, gökleri dinleyen ve semavi bilgileri elde etmeye çalışan, yerle gök arasında dolaşan varlıklardır. Kur’an’a göre cinlerin bazıları haber çalmak, kulak hırsızlığı yapmak için göklere yükselmeye çalışırken üzerlerine yakıcı ışıklar fırlatılarak uzaklaştırılırlar. Kur’an’da yer alan üçüncü tasavvur ise mahiyet olarak farklı olmakla birlikte cinlerin de haşir günü hesaba çekilecekleri ve onlarında inanç ve davranışlarından sorumlu oldukları düşüncesidir.Bu üçüncü tasavvur tamamen Kur’an’a has özel bir görüştür.Binaenaleyh, cinler de Allah’a kulluk etmek için yaratılmışlardır ve Allah, söz dinlemeyen isyankar toplulukları yok ettiği gibi,cin topluluklarını da söz dinlememelerinden dolayı cezalandırmıştır. Yine Kur’an, cinlere de insanlara da elçiler gönderdiğini bildirerek, ahirette yaptıklarının kendilerine sorulacağı belirtilmiştir. Cinlerin sorumlulukları yalnız dünyada kalmayıp yaptıklarının karşılığını tıpkı insanlar gibi ahirette göreceklerdir.Onlar da cennete ve cehenneme gideceklerdir .Rahman Suresi 56. ayeti, cinlerin cennet kızlarıyla ilişkiye dahi girebileceklerine, dolayısıyla da cennette cinlerin de yer alacaklarına delil olarak gösterilebilir. Ayet şöyledir;“Oralarda gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş dilberler var ki, bunlardan önce onlara ne insan ne de cin dokunmuştur" Kur’an’da cinlerin tabiatüstü güçleri olduğu ve değişik işler yapabildikleri anlatılmaktadır. Özellikle Hz. Süleyman’ınanlatıldığı bölümlerde onun cinleri çeşitli işlerde çalıştırdığı, hatta bu cinlerden bazılarının dalgıç olanların olduğu ifade edilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de bu cinlerin ona mihrablar, timsaller (heykeller) ve havuzlar gibi çanaklar ve sâbit kazanlardan her ne isterse yaptıkları ve Hz Süleyman’ın cinleri kontrol edişinin Allah’ın izniyle olduğu yer almaktadır İslâm’a göre cinler gaybı bilmez. Gaybı bilen yalnız Allah ve onun bildirdikleridir. Nitekim Kur’an’da bu hususta şöyle denilmektedir: “Ne zaman ki Süleyman'a ölümü hükmettik, cinlere onun ölümünü sezdiren olmadı. Yalnız bir güve böceği yere dayandığı asâsını yiyordu. Bu sebeple Süleyman yere yıkılınca ortaya çıktı ki, cinler eğer gaybı bilir olsalar o zilletli azab içinde bekleyip durmazlardı” . Kur’an-ı Kerim, eski Araplar arasında, cinlerin insanları delirttiği ve şairane ilhamlar verdiği şeklinde inanışlar olduğunu da belirtmektedir. Mecnun (cinlenmiş) kelimesi bu inanışı ifade etmektedir. Nitekim Hz. Muhammed’e muhalif olanların onu “mecnunlukla”“cin tutukluğu” ile nitelemeleri Kur’an’da anlatılmaktadır. Yine Kur’an’da İslâm öncesi dönemlerde insanların cinlere sığındıkları ve onları şımarttıkları anlatılmakta, bazı insanların cinlere taptıkları belirtilmekte ve Allah’a ortak koştukları bildirilmektedir. Hatta bazılarının cinlerle Allah arasında bir neseb(akrabalık bağı) olduğunu iddia ettikleri Kur’an’da bildirilmektedir. Kur’an’a göre cinler görünmez varlıklardır ve onlar sadece hissedilir.Cinler de kuşlar hayvanlar gibi yaratılmışlar sınıfındandır. Kehf Suresi 50. ayette şeytanın cinlerden olduğu söylenmektedir. Bu da halk inancında ifrit kelimesinin kötü cinler için kullanılmasını açıklamaktadır . Buna mukabil, Kur’an’ın insan ve cin şeytanlardan bahsettiği düşünüldüğünde, kötü cinlere şeytan denildiği yorumu da yapılabilir. Cinlerle ilgili bir diğer önemli İslâm kaynağı hadislerdir. Hadislerde cinlerle alâkalı Kur’an paralelinde bilgiler bulunmaktadır. Hadislerin tamamına yakını Kur’an’ın temel fikirlerine bağlı olarak cinlerin ateşten yaratıldıklarını söyler. Hadis kaynaklarında cinlerle alakalı oldukça bol malumat bulunmaktadır.Bunlardan dikkat çekenleri, Hz. Muhammed’in ashabına ihtiyaç gidermede cinlerin yiyeceği olarak takdim ettiği kemik ve tezek kullanılmasını yasaklaması ; ev yılanlarını öldürmeyi yasaklaması, buna karşı iki çizgili ve kuyruksuz her sürüngeni ve gece timsahlarının öldürmelerini istemesi gibi rivayetlerdir. Burada ev yılanlarıyla ilgili rivayet, cinlerin insanlarla aynı evde yaşadıkları ve zaman zaman onlara yılan şeklinde göründükleri inancından ileri gelmektedir. Her insanın yanında bir cin bulunduğu, cinlerin mü’minlere vesvese vermeye çalıştıkları, ancak Kur’an okunan yerlerde etkilerini kaybettikleri yine hadislerde yer alan ifadelerdendir. Burada bahsedilen cinler muhtemelen Kur’anda “cin şeytanları” olarak kendilerinden sözü edilen kötü cinler olmalıdır. Hadis rivayetlerinde Hz. Muhammed’in cinlerle konuşmuş olduğu ,hatta rivayete göre namazını bozmaya çalışan bir cini yakaladığı ve onu ashaba göstermek için bir yere bağlamak istemişse de daha sonra bundan vazgeçip serbest bıraktığı ,başka bir hadis rivayetinde de Hz. Muhammed geceleyin bir grup cinle bir arada bulunmuş, onlara Kur’an okumuş, sabah olunca da durumu ashabına anlatıp yaktıkları ateşin kalıntılarını kendilerine göstermiştir. Yine çeşitli rivayetlerde cinlerin yiyip içtiği; Hz. Muhammed’in cinlere de peygamber olduğu , cinlerin Kur’an dinledikleri ve müslüman oldukları ;cinlerden Allah’a sığınılması gerektiği çeşitli deliklerin cinlerin meskenleri olduğu ve buralarda hacet gidermenin yasaklandığı ; şeytanın ezan okunurken kaçtığı ,cinlerin kahinlerin kulaklarına haber taşıdığı ;cinlerin ve şeytanların Ramazan ayında bağlandıkları gibi daha pek çok bilgi bulmak mümkündür. Cinlerle ilgili olarak İslâm toplumlarında oluşan kültürün ardında, bu konuda varid olan hadislerin etkisi oldukça büyüktür. Bunların yanında toplumların tarihten getirdikleri malumatlar ve israiliyyatda İslâm toplumlarında mevcut olan cin anlayışını oldukça etkilemiştir. Binaenaleyh, bu gün bile yaygın olan bazı cin tasavvurlarından en dikkat çekici ve yaygın olarak görülen,cinlerin insan bedenine girebilmesi ve insanlara zarar verebilmeleri meselesi konusunda da bazı dinî kaynaklar bulumaktadır. Nitekim Mu’tezileden bir grup hariç olmak üzere, Ebu’l-Hasan el-Eş’arî’ye göre ve Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat, cininsar’alatmak için insan bedenine girebileceğini ileri sürmüşlerdir. Buna göre cinlerin insan bedenine girebileceğine delalet eden Kur’ânî delil Bakara Suresinin 275. ayetidir. Meâlen“Faiz yiyen kimseler, kendisine şeytan çarpmış olan nasıl kalkarsa, mezarlarından öylece kalkarlar” buyrulan ayette şeytanın insan ruhuna, düşüncelerine hatta bedenine tesir edebileceğine delil olarak düşünülmektedir. Yine şeytanın insana tasallut olması anlamına gelen vesvesenin varlığı da Kur’an’da Nâs suresinde anlatılmaktadır. Ayrıca cinlerin insan bedenine girebileceği yönündeki bir hadis Şüphesiz şeytan, kanın aktığı yerde akar” anlamındaki hadis de cinlerin insan bedenine girebileceğinin hadisten delili olarak sunulmaktadır. Bütün bunların haricinde cinlerin musallat olduğu kimselere (mecnun)ilişkin tedavi usullerinin başında olan cin kovma tedavilerine dair de hadislerde, Hz. Muhammed’in kendisine cin musallat olduğunu iddia eden insanları tedavi ettiği yönünde rivayetler bulunmaktadır. İbn Abbas’tan rivayet edilen bir habere göre, bir kadın, yanında bir çocukla birlikte Rasûlullah’a gelerek, “Ey Allah’ın Rasûlü! Benim bu oğlumda delilik (cünûn) var. Sabah akşam hastalığın krizi tutuyor” dedi. Bunun üzerine Peygamber,çocuğun göğsünü meshederek ona duada bulundu. Çocuk kustu;karnından siyah bir hayvan yavrusu çıkıp gitti . Yine Ahmed bin Hanbel ve Taberânî Ümmü Ebân Binti’l-Vâzi’den,rivayet edilen bir haberde; torunu üzerinde delilik olan bir dede torununu Allah Rasûlü’ne götürdü. Allah’ın Rasûlü, “onu bana yaklaştır” dedikten sonra çocuğun arkasını çevirerek elbisesini yukarı doğru sıvadı ve sırtına vurarak “çık ey Allah’ın düşmanı!” dedi. Çocuğun bundan sonra gözü açıldı ve kendine geldi. Başka bir rivayette, uzun bir kıssa için de şu ibareler yer almıştır:“...kadının biri, kendisinde hafif bir delilik bulunan çocuğunuAllah Rasûlü’nün huzuruna götürdü. Allah’ın Rasûlü de“Çık ey Allah’ın düşmanı! Ben Allah’ın Rasûlüyüm”diye çocuğu okudu. Çocuk iyileşince kadın, Rasûlullah’a iki koç, biraz para ve biraz da tereyağı verdi. Rasûlullah taYa’lâ’ya, “Ey Ya’lâ bu para ile yağı al! İki koçtan birini al, diğerini ise geri ver!” buyurdu . Bu rivayetler haricinde, Hz. Muhammed’in, üzerinde delilik şikâyetiyle gelen bir kimseye, Kur’an’dan bazı ayetler okuyarak ve kendisinin Allah’ın Rasûlü olduğunu söyleyip gitmelerini isteyerek itedavi ettiği ;kendisine cin musallat olan birine Allah’a sığınması ve tükürmesini tavsiye ettiği ,cinlerle ilgili bir sıkıntı hissettiğinde Felak ve Nas Surelerini okuduğu gibi çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Hz. Muhammed’in cinlerle ilgili hadislerinde bahsedilen, tedavi yöntemleri, İslâm dünyasında din adamı sıfatıyle bu tip tedavilerle iştigal ettiğini iddia eden kimselerce işlerinin dinî delili olarak öne sürülmüştür. Hatta hastayı döverek (darb)cin çıkarma usulü, elini hastanın sırtına veya başına koyarak şeytana “çık” diye seslenerek kovma usulü ve tedaviler sonrasında hastaların hediyeler getirmesi ve bu hediyelerin yarısının alınması, gibi adet ve uygulamalar, hadislerde Hz.Peygamberin tedavi şekilleri olarak aktarılanlardan esinlendiği bu uygulamları yapanların yazdıkları kitaplarda belirtilmektedir . Cinlerin varlığı bilim açısından oldukça tartışmalı bir mevzu olmasına karşın, kelâm âlimleri, cinlerin varlığının sadece vahiy yoluyla bilinip ispat edilebileceğini (dînî anlamda), ancak aklın da bu varlıkların varlığını muhâl görmediğini söylerler. Yukarıdaki bilgilerden de anlaşıldığı gibi İslâm dinince cinin varlığı Kur'an ve sünnet ile sabittir. Mevcudiyeti tartışma götürmeyecek şekilde Kur’an’la sabit olduğundan cinleri inkâr edenlerin küfrüne hükmeden kelâm âlimleri,cinlerin mahiyeti konusunda farklı görüşler benimsemişlerdir . İslâm âlimlerine göre cinler de insanlar gibi mükellef olup onlara da peygamberler gönderilmiştir: "Ey cin ve insan topluluğu;size, içinizden, ayetlerimi anlatan ve şu (korkunç haşr)gününüzün geleceğini haber verip sizi korkutan peygamberler gelmedi mi?" (el-En'âm, 6/130) ayeti buna delil olarak gösterilmektedir. Ayrıca; “Ben cinleri ve insanları ancak ibadet etsinler diye yarattım. " (ez-Zariyat, 51/56) ayeti de buna delil olarak gösterilmektedir. Ancak bu konuda, cinlere gelen peygamberler cin miydi yoksa “insanlara gönderilen peygamberler aynı zamanda cinlere de mi gönderilmişti” konusunda tartışma bulunmaktadır. İnsanların cinleri görüp göremeyecekleri konusu islâm âlimlerince tartışılan bir mevzudur. İbn Abbas’a atfedilen bir rivayeti delil kabul edenlere göre Hz. Peygamber bile cinleri görmemiş, İbnMes’ud’a dayandırılan bir rivayette ise Hz. Muhammed cinleri görmüş ve onlarla beraber bulunmuştur . Müfessir İmam Kurtubî, bu iki rivayeti şu şekilde yorumlar: İbn Abbas’ın rivayetine göre, Hz. Peygamber o olayda, cinni görmemiş;onların Kur’an dinleyip müslüman olduklarını, Cenâb-ı Hakk daha sonra haber vermiştir. Fakat bu olayla İbn Mes’ud’un rivayet ettiği olay farklıdır. Nitekim İbn Mes’ud (r.a.) şöyle demiştir: "Bir gece Hz. Peygamber (s.a.s.) ile beraberdik.Derken aramızdan kayboldu. Vadilerde, dağlarda aradık bulamadık.O geceyi hep endişe içinde geçirdik. Nihayet sabah olunca bir baktık ki Hîra tarafından geliyor. "Ya Rasûlallah dedik,sizi kaybettik. Aradık bulamadık. Bu yüzden bütün gecemiz endişe içinde geçti." şöyle buyurdu: "Bana cin(ler)den bir davetçi geldi. Onunla beraber gittim. Onlara Kur’an okudum". Kaynaklarda,İmam Şafiî’nin, cin gördüğünü söyleyen birine ta’zircezası verdiği, hatta şahitliğini kabul etmediği, yine bazı hadisçilerin de böyle bir iddiada bulunan kimsenin adalet(dürüstlük) vasfını kaybettiğine, bu kimseden hadis rivayet edilemeyeceğine hükmettikleri nakledilmektedir. Cinlerin görüldüğüne ilişkin örnekleri incelediğimizde, cinleri gören kişilerin rivayetlerde hep peygamber olmaları veya onun delâl etettiği kişiler olduğu göze çarpmaktadır. Bundan hareketle cinleri hakiki şekliyle sadece görevli peygamberlerin görebileceğini, diğer insanların ise cinleri başka varlıkların şekline bürünmüş olarak görebileceklerini, ancak gördüklerinin gerçekten cin olup olmadığını söylemek için yine peygamberlerin haberlerine ihtiyaç duyulduğunu söyleyebiliriz. Günümüzde ise Kur’an’da cinlerin mahiyetlerinin “dumansız ateşten,nüfuz edici ateşten” (mâric) varlıklar olarak betimlenmesinden hareketle, onların karbon asidinden,d umansız ateşten yaratıldıkları göz önüne alındığında canlılığını ruhtan alan ve ezelde var edilen ışınlardan, buna ek olarak nüfuz edici ateşten ibaresinin onların radyoaktif ışınlardan yaratıldığını gösterdiği, ufoların ve uzaylıların aslında cinler olduğu yönünde bazı iddialar bulunmaktadır .Yine bazı hadislerde hastalıkların sebebi olarak gösterilmeleri ve yiyeceklerinin tezek, atılmış kemik vb. olması, helâ, banyo,pis yerler, kuyu, mağara ve delikler gibi yerlerde yaşadıklarının anlatılması onların aslında mikroplar olduğunu söyleyenler de bulunmaktadır. Ancak bu iddialar henüz ilmî bakımdan üzerinde ittifak edilecek düzeyde temellendirilememiştir. Cinlerle alâkalı olarak naslarda yer alanların dışında fazla bir malumatımız olmadığı için farklı yorumlar yapılması normaldir. Ancak özellikle cinlere inancın kültürel ve alt kültürel boyutları hâli hazırda insanların psiko-sosyal yapılarında oldukça etkili olmakta ve bu konu üzerinde de özenle durulması gerekmektedir. Kur’an ve sünnette ve bu temel kaynaklar paralelinde oluşturulmuş eserlerde mevcut olan cinlerle alakalı hususlar, toplumun kültürel bilinçaltını etkilemiş, yaşanan bazı tecrübelerin de eklenmesiyle kendine has bir hâl almıştır.Bu bakımdan toplumda mevcut cin telakkisinin kökenlerini daha iyi anlamak ve bu sayede bu inançların insanlar üzerinde ne tür psiko-sosyal etkilerde bulunduğunu daha iyi idrak edebilmek için cinlerin temel İslâm kaynaklarında ve kültürel düzeyde ne şekilde ele alındığını bilmek gerekmektedir. Şüphesiz cinlerle alâkalı kültürün oluşturduğu en önemli sosyolojik etki, cinlere inancın sosyolojik boyutunu oluşturan cincilik-büyücülük vb. faaliyetlerdir. Bu gibi hususlarda İslâm dininin görüşü nettir. Buna göre İslâm, Allah’tan başkasından yardım istemeyi ve şeriat hudutları dışında bulunan her türlü uygulamayı kesin bir dille reddetmiştir . İnsanlara model olarak Hz. Muhammed’i göstermiş ve onun yaptıklarının ölçü olduğunu bildirmiştir .Aynı şekilde ne müslümanlara örnek gösterilen Hz. Muhammed nede onun ashabı kâhine, arrâfa, cinciye gitmiş ne de gidilmesini tavsiye etmişlerdir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.