Burccu Oluşturma zamanı: Mayıs 6, 2016 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 6, 2016 (düzenlendi) Günümüzde bilimsel kavramların belli ideolojilere sahip bazı insanların kendi çıkar ve düşünceleri doğrultusunda saptırılması nedeni ile anlaşılmasında büyük bir karmaşa mevcut. Hele ki okullarda lise çağlarındaki öğrencilere papağan eğitir gibi ezberletilen Kanun>Teori>Hipotez hiyerarşisi, bilimsel yöntemin eğitmenler tarafından da eksik ve hatalı anlaşıldığını kanıtlar durumdadır. Unutmayalım ki; bilimi diğer yöntemlerden ayıran ve bilime gücünü veren en önemli unsur bilimsel metodolojidir. Ülkemizde bilimsel terimlerin halk tarafından doğru anlaşılamamasının bilimde geri kalmışlığımız ile doğru orantılı olduğunu düşünmekteyim. Bu nedenle bu yazımda bilimsel kavramları klasik (ve eksik, hatta kısmen hatalı) açıklamalarından bağımsız olarak ele alıp, örneklendirerek açıklamaya çalışacağım. KANUNLAR KANITLANMIŞ TEORİLER DEĞİLDİR!.. Bilimsel kavramları açıklamaya kanun ve teorilerden başlamamı belki ilk görüşte yadırgamış olabilirsiniz. Çünkü genel olarak bilimsel yöntem, giriş yazısında hatalı olduğuna değindiğim bir hiyerarşik yapıya göre anlatılır. Bu hiyerarşiye göre ortada bir problem vardır. Bu probleme ilişkin gözlemler yapılarak ortaya “hipotez” denilen bir fikir atılır. Hipotezin deneyler ile doğru sonuç vermesi durumunda hipotez, teoriye dönüşür. Teorinin de hiç bir şekilde çürütülememesi durumunda bu teori, kanuna dönüşür. İşte bu kesinlikle yanlış bir açıklamadır. Özellikle çoğu teist arkadaşın dediği üzere “eğer teori kanıtlansaydı kanun olurdu” iddiası bilimsel olarak mutlak bir hatadır. Şimdi bu yanlışı teist arkadaşların da ikna olacağı bir örnek vererek düzeltmek istiyorum. İslam dinine inanan Müslüman arkadaşların inançları doğrultusunda Kuran, Allah’ın Cebrail aracılığı ile Peygambere indirdiği kanunlar bütünüdür. Bu durumda Kuran’da yazılı olan her ayet, mutlak ve değişmez olan bir kanundur ve bu kanunları ise ancak ve ancak Allah koymuştur. (Eğer Müslüman yerine, örneğin Hıristiyan olan teist arkadaşlardan bu yazıyı okuyan varsa, aynı cümleleri İncil için kurmak mümkündür veya Yahudiler için Tevrat.) Şimdi ise bir tefsir yazarını ele alalım. Bu tefsir yazarı Ayetler (yani Kanunlar) üzerinde detaylıca düşünerek bir takım fikirler (yani Hipotezler) üretecektir ve bu Hipotezlerini gerek doğada gördüğü bazı gerçekler, gerekse Hadis veya benzeri tarihi belgelere dayanarak doğrulamaya çalışacaktır. Eğer bu tefsir yazarının yaptığı araştırmalar ve başvurduğu kaynaklar Hipotezleri desteklemiyorsa, yazar edindiği bilgiler doğrultusunda ayete ilişkin yeni Hipotezler (fikirler) üretecektir. Eğer tefsir yazarının yaptığı araştırmalar, incelemeler ve güvenilir tarihi belgeler, yazarın oluşturduğu son Hipotezleri destekliyor ve oluşturulan Hipotezler Kuran’daki başka ayetler (başka kanunlar) ile de çelişmiyorsa, yazar belli bir ayete ilişkin Teorisini oluşturmuş demektir. Şimdi sadece buraya kadar olan bilgimiz dahilinde Teoriye ilişkin şu tanımı yapabiliriz: ***Teori, belli bir gerçeğe ve hatta kanunlara dayalı olarak oluşturulan ve pek çok deney, gözlem ve kanıtlara bağlı olarak doğrulanmış Hipotezler bütünüdür.*** Şimdi işin asıl can alıcı noktası burada başlıyor. Az önce sözünü ettiğimiz tefsir yazarının gerçekten kusursuza yakın ve mükemmel bir tefsir yazdığını farz edelim. Bahsi geçen tefsir ne kadar mükemmel olursa olsun Kuran’daki ayetin yerine geçebilir mi? Bahsi geçen tefsir ne kadar çok islam alimi tarafından onay alırsa alsın, ne kadar çok kişi tarafından tescillenirse tescillensin, bu tefsir hiç ayet olur mu? Tabiki de olmaz. İşte bizim bahsettiğimiz bilimsel teoriler de ne kadar çok kanıtlanırsa kanıtlansın, ne kadar çok bilim adamı tarafından desteklenirse desteklensin hiç bir zaman kanunlaşamaz. O zaman kanun ve teorilerin arasındaki temel farkı da şu tanımlama ile belirtebiliriz: ***Kanunlar, doğanın kendisinde bulunan fiziksel yasalardır. Teoriler ise, bu kanunların nasıl işlediğini anlayabilmek amacı ile insanlar tarafından yapılan ve doğanın hiç bir kanunu ile çelişmeyen açıklamalar veya tanımlamalardır.*** Bu tanım dahilinde şunu artık rahatlıkla söyleyebiliriz: Kanunlar doğada gördüğümüz gerçeklerin ta kendisidir. Bir elmayı bıraktığımız zaman yere düşeceği gerçeği bir kanundur. Fakat bu elmanın nasıl ve hangi doğal mekanizma ile yere düştüğüne ilişkin yaptığımız açıklama ise; bu kanuna ilişkin teorimizdir. Teori ile ilişkin yapılan bir hata da, Teori ile Kuram kelimelerinin farklı anlamlar taşıdıklarının sanılmasıdır. Oysa ki; Teori ile Kuram eş anlamlı iki kelimedir. AMA YERÇEKİMİ BİR KANUN DEĞİL MİDİR? İşte bu belki de bilimsel terimlerin karmaşasına en çok yol açan konulardan bir tanesidir. Günümüzdeki pek çok insan bilimsel gelişmeleri yakından takip etmediği için Newton’un oluşturduğu Kütle Çekim Yasasını halen bir kanun sanmaktadır. Eskiden, klasik fiziğin hüküm sürdüğü zamanlarda, insanlar doğa olaylarına ilişkin kesin bir açıklama getirebildikleri zaman bu doğa olayına ilişkin kanunu çözmüş olacaklarını sanıyorlardı. Zamanın koşullarını da dikkate alırsak, Newton’un gök cisimlerinin hareketlerine ilişkin çekim denklemi belki de bilim tarihinde şimdiye kadar ortaya çıkmış olan en dahiyane buluştur. Newton bu buluşu ile, Ay’ı Dünya etrafında döndüren mekanizma ile elmanın yere düşmesini sağlayan mekanizmanın aynı olduğunu çözdü. Newton’un denklemine bağlı yapılan hesaplamalar mükemmel sonuçlar veriyordu ve insanlar kütle çekimi kanununu kesin bir şekilde bulduklarına talihsiz bir şekilde inandılar. Fakat zaman içinde modern fiziğin gelişmesiyle bilimde kesinlik kavramının mümkün olamayacağı anlaşıldı. Öyle ki; Einstein’ın “Genel Görelilik Teorisi” kütle çekimi fenomenine yepyeni bir bakış açısı kazandırdı ve Genel Görelilik Teorisinin pek çok kere test edilerek kanıtlanması ile Newton’un kütle çekim kanununun belli ölçülerde hatalı olduğu ortaya çıktı. İşte bu nedenle artık bilimde aynı hataya düşmemek amacı ile kesin olduğu iddia edilen kanunlar üretmeye çalışmak yerine; sürekli test edilen, yanlışlanabilir teoriler üretiyoruz. Teorilerin yanlışlanabilir olması demek; onların illaki de eksik veya hatalı olduğu anlamına gelmez. Teorilerin yanlışlanabilir olması, onların her an test edilmeye açık olmaları anlamına gelmektedir. Bu sayede teorilerin (eğer varsa) eksik ve hatalı kısımlarını düzeltmek ve hatta daha iyi bir teori sunmak mümkündür. Sırf bir teoriye muhalif olmak için ortaya atılan sahte kanıtlar ve bilimsel olmayan görüşler, bilimsel metod sayesinde kolaylıkla çürütülecektir. Bu nedenle bilimsel bir teoriyi tamamen çürütmek neredeyse imkansıza yakındır. İşte bu nedenden dolayıdır ki; günümüzde hala Newton Fiziği kullanabiliyoruz. Çünkü Newton fiziği ne kadar hata barındırırsa barındırsın, tamamen yanlış değildir. Rölativistik etkilerin sıfıra yakın olduğu Dünya’daki yaşantımızda Newton fiziğini halen gerçeğe çok iyi bir yaklaşım olarak kullanabilmekteyiz. Fakat rötativistik etkilerin arttığı ışık hızına yakın durumlarda Newton fiziği büyük hatalar vermekte ve bu nedenle Einstein’ın teorilerini kullanmaktayız. Lafımızı toparlayacak olursak; günümüzde artık doğa gerçeklerini açıklamak için kanunlar üretmiyoruz. Bunun yerine bu doğa gerçeklerini açıklayıcı Teoriler geliştiriyoruz. Burada “geliştiriyoruz” kelimesi çok önemli çünkü Teoriler, bilim ve teknolojik ilerlemenin gücü ile sürekli gelişim halindedirler. Sürekli olarak gerçeğe bir adım daha yaklaşabilme çabasının bilimsel adıdır Teori. HİPOTEZLERİN GÜCÜ Bilimsel terimlerin klasik öğretimindeki (lise düzeyi öğretim) en büyük yanlışlıklardan bir tanesi de hipotezlerin zayıf, önemsiz fikirler gibi gösterilmesidir. Öyle ki; bu hipotezler sanki bilim adamının aklına gelen zayıf fikirlermiş gibi algılanırlar öğrenciler tarafından. Bilimsel bir problemin ortaya konması sürecinde zayıf ve anlamsız hipotezler zaten bu hipotezleri öne süren bilim adamı tarafından hemen çürütülürler. Aslı olmayan hiç bir hipotez üzerinde bilimsel yönteme sadık kalan bir bilim adamı fazla durmaz. Çünkü açığa çıkarılmayı bekleyen çok önemli doğal ihtişamlar mevcuttur. Doğanın bu ihtişamları asılsız ve test edilebilme imkanı olmayan hipotezler üzerinde direterek açığa çıkarılamazlar. Dolayısı ile bilim adamı yukarıdaki şemada da gösterildiği gibi, bilimsel bir problemi anlayabilmek için önünde bulunan gerçeklere bağlı bir açıklama (hipotez) getirerek teorisini oluşturmaya çalışır. Daha sonra teorisini deney ve gözlemlerle test ederek, test sonuçlarının gerçeklerle örtüşüp örtüşmediğini inceler. Gerçekler ile örtüşen her test sonucu, bilim adamının teorisine birer kanıt niteliğindedir. Bilim adamı teori oluşturmak için sadece bir tane hipotez üretmek zorunda değildir. Doğadaki farklı gerçeklerden (yani doğa kanunlarından) edindiği farklı fikirleri deneyler ile test ederek tek bir teori altında birleştirebilir. Bu durumda bilim adamının oluşturduğu teori, bir hipotezler kümesi haline gelecektir. Yani yazının başlarında yaptığım tanımlama doğrultusunda; Teori, doğrulanan hipotezler bütünü haline gelecektir. İşte bu şekilde pek çok hipotez ile oluşturulan teoriler çok güçlü teorilerdir. Ve bu güçlü teorileri çürütmek için ortada olan hipotezlerin her birinin teker teker çürütülmesi gerekmektedir. Hipotezler, gerçekler ile teoriler arasında kurulan bağlardır. Eğer bir inşaat örneklemesi yapacak olursak; doğa kanunları inşaatın temelini oluşturacaktır. Teoriler ise; zaman ile inşaa edilen katlardır. Zaman geçtikçe binaya teker teker katlar eklenecektir. İşte bu katların yıkılmamasını sağlayan unsurlar ise kolonlardır. Yani bilimsel yöntemde hipotezler, teorilerin yıkılmamasını sağlayan kolonlardır. Bir binayı tamamen yıkmak için bu kolonların hepsini yıkmak gerekmektedir. Aynı şekilde bir teoriyi tamamen çürütmek için de var olan hipotezlerin hepsini teker teker çürütmek gerekmektedir. Bina tamamen yıkılsa bile geriye inşaatın temeli yine kalacaktır. Dolayısı ile bir teori tamamen çürütülse bile, bu teorinin temeli olan doğa kanunları, üzerine yeni teorilerin inşaasını bekleyecek şekilde, her zaman orada olacaklardır. İşte hipotezlerin bilimdeki yeri bu kadar hayati bir önem taşımaktadır. Yıkılmaz teoriler üretebilmek için, sağlam hipotezlere ihtiyacımız vardır. ÇOKLU EVRENLER GİBİ DENEYİ YAPILAMAYAN TEORİLER O ZAMAN NASIL TEORİ OLDULAR? Bilimde, özelliklede fiziksel teorileri oluşturmada farklı bir dil kullanıyoruz. Burada bilimin anadili olan matematikten faydalanıyoruz. Matematik bir bakıma doğal gerçeklikleri sayısal verilere indirgeme yöntemidir. Bu yöntem ile doğada gerçekleşen öngörülemez kaotik olguları, sanal alemde sayısal parametrelere ayırarak öngörmeye çalışıyoruz. Bu öngörme işini mükemmele yakın yaptığımızı söylemek zorundayım. Çünkü kullandığımız teknolojik aletler (uçaklar, cep telefonları, bilgisayar ve nice aletler) hep bilimde matematik dilinin kullanılması ile mümkün olmuştur. Öyle ki; matematiksel denklemler ile ifade edeceğimiz fiziksel bir teori, yine yukarıda anlattığım bilimsel yönteme sadık kalınarak oluşturulacaktır. Doğada yaptığımız bazı ölçümler, bize doğa gerçeklerine ilişkin sayısal değerleri verecektir. Daha sonra bu veriler matematik denklemlerinde uygulanarak bir sonuç alacağız ve elde ettiğimiz sonucun doğru olup olmadığını yine doğa gerçeklerinde arayacağız. Yani burada matematik denklemleri bir bakıma hipotez görevi görecek. Matematik denklemlerimiz ne kadar sağlam olursa, bu denklemler ile ifade ettiğimiz teorimiz de o kadar yıkılmaz olacaktır. Bu bağlamda, çoklu evrenler ile ilgili hiç deney yapılmadığı kanısı yanlıştır. Çoklu evrenler teorisi, matematik denklemleri ile ortaya çıkan ve bu denklemlerin sonuçlarının doğa gerçekleri ile örtüştüğü modern fizik teorilerinden birisidir. Çoklu evrenler ile ilgili çeşitli deneyler yapılmıştır ve bu deneylerden çok iyi neticeler alınmıştır fakat çoklu evrenler ile ilgili var olan bazı hipotezleri günümüz teknolojisinin yetersizliği nedeni ile kanıtlayamıyoruz. Zaman ile gelişen teknoloji sayesinde günün birinde bu hipotezleri de kanıtlayacağız veya çürüteceğiz. Eğer çürüttüklerimiz olursa yerine daha sağlam hipotezler üreteceğiz. Burada önemli olan, var olan hipotezlerimiz tamamen test edilebilir ve yanlışlanabilir özelliktedir. Bilimsel yöntemi uygularken en önemli ilkelerin bunlar olduğunu önceden açıklamıştım. Bu nedenle yeni gelişen çoklu evrenler teorisi ile ilgili gelişmeleri hepbirlikte yakından takip etmekte fayda var. PEKİ YA EVRİM TEORİSİ? İşte teist arkadaşların bir çoğunun şiddetle itiraz ettiği teorilerin başında gelmektedir Evrim Teorisi. Ben bir ateist olmama rağmen Kuran’da evrim teorisine aykırı herhangi birşey göremiyorum. Hatta Kuran’da evrim teorisini destekleyici belli ayetler olduğu kanısına varmaktayım. Bu ayetlerin hangileri olduğunu daha sonra açıklayacağım. Şimdi evrim teorisinin yapısı ile ilgili birkaç cümle yazmak istiyorum. İlk olarak evrim teorisi ile evrim gerçeğinin farklı iki olgu olduğunu iyice anlamak lazım. Teorilerin doğa gerçeklerini açıklayıcı bilimsel olgular olduğunu önceden tartışmıştık. Bu nedenle bir Evrim Teorisini ancak bir Evrim Gerçeğine bağlı olarak oluşturabiliriz. Öyle ki; insanlar milat öncesi yıllarda bile farklı canlıların fosillerine rastlıyorlardı ve bu fosillerin bir kısmı o zaman bulunan canlılara benzer fakat farklı canlılardı. İnsanlar canlıların bir şekilde zaman içerisinde değişim geçirmiş olduklarını anlıyorlar fakat bu değişimin nasıl ve hangi mekanizma dahilinde gerçekleştiğine akıl erdiremiyorlardı. Evrim Teorisi sanılanın aksine ilk olarak Darwin tarafından oluşturulmuş bir teori değildir. Darwin’den önce de uzun zamanlar tartışılmış ve test edilerek sınanmış farklı farklı evrim teorileri ortaya atılmıştır. Mesela bunların arasından Lamarck’ın evrim teorisi çok meşhurdur. Fakat Darwin’den önceki bu teoriler zayıf hipotezler üzerine kurulu idi ve yapılan testleri başarı ile geçemediler. Fakat Darwin yaptığı dikkatli inceleme ve araştırmaları sonucunda temelde çok basit fakat bir o kadar da dahiyane bir fikre imza attı. İşte o fikir bugün evrim teorisinin en temel mekanizması, yani doğal seçilim mekanizması idi. Doğal seçilim mekanizmasını oluşturan fikir, 150 yıllık geçmişi boyunca her türlü testten başarı ile geçti. 150 yıl içinde pek çok bilim adamının da katkıları ile biyoloji, psikoloji, tıp, antropoloji, paleontoloji, genetik, mühendislik ve daha pek çok alanda evrim teorisini doğa gerçeklerine bağlayan hipotezler kuruldu ve bu hipotezlerin de hemen hepsi her türlü testten başarı ile geçti ve halen de geçmekte. Evrim teorisi Darwin’den beri çok değişti. Teorinin hatalı ve zayıf halkaları bilim adamları tarafından çürütüldü ve yerlerine çok sağlam yeni zincirler eklendi. Sürekli gelişen teoriler, güçlü teorilerdir. Çünkü gerçeğe bir adım daha yaklaşabilmeyi mümkün kılan alt yapısı mevcuttur. Fazla gelişim gösteremeyen teorilerin gerçekler ile olan bağlantıları zayıf olduğu için yıkılmaya mecburdurlar. Aynı Darwin’den önceki evrim teorileri gibi. Darwin teorisini çok sağlam temeller üzerine kurdu. Bu nedenden dolayıdır ki; teori hatalarından arınarak müthiş bir gelişim gösterdi. Unutmayınız ki, bir teoriyi çürütmek için o teoriye ait olan tüm hipotezleri teker teker çürütmeniz gereklidir. Darwin’in hipotezlerinin çoğu gerçekler ile teori arasında çok güçlü bir bağ kurabildiği için bugün halen evrim teorisi müthiş bir hızla gelişebilmektedir. İSLAM’DA EVRİMİN YERİ Müslüman arkadaşlarımızın çoğu malesef İslam dinini Kuran’dan değil de, dogmatik yollardan öğreniyor. Dogmatizmin bilimsel yöntem ile taban tabana zıt bir anlayışı vardır. Dogmalar ile yetişen bir bireyin bilimsel yöntemi anlayıp, kavraması bu yüzden çok zor bir hal almaktadır. Fakat İslam dininin bir mensubu iseniz; dogmalarınızdan vazgeçip, inandığınız dinin kitabında mevcut olan mesajları iyi kavramanız gerektiği düşüncesindeyim. İlk olarak; Kuran’da çoğu Müslüman’ın iddia ettiğinin aksine yaratılış ile ilgili açık bilgiler yer almamaktadır. Ankebut suresinin 20. ayetinde belirtildiği üzere; yaratılışa ilişkin fikir edinebilmenizin tek yolu, yeryüzünde bazı araştırma ve incelemelerin yapılmasından geçmektedir. ***Ankebut 20: De ki: “Yeryüzünde dolaşın da yaratılışın nasıl başladığına bir bakın. İleride Allah öteki oluşmaya da vücut verecektir. Allah, her şeye Kadîr'dir.”*** Bilimsel yöntemde yapılması gereken ilk işin, gerçeklere ilişkin bilgiler elde edip, bu gerçekleri açıklamak üzere hipotezler oluşturmamız gerektiğini hatırlayın. Ayette açık olarak emredilen şey; yeryüzünde araştırma yaparak, gerçeklere ilişkin bazı ipuçlarının bulunmasıdır. Ancak bu ip uçlarının bulunması sayesinde yaratılışın nasıl başladığının anlaşılabileceği belirtilmektedir. Bu ayette çok açık bir şekilde bilimsel yöntemin gerekliliğine ilişkin bir bilgi var. Bunun haricinde Kuran’da mevcut olan “biz her canlıyı sudan yarattık” ve “insanı çamurdan yarattık” ifadeleri günümüzde canlılığın oluşumunu açıklayan teoriler ile bire bir örtüşmektedir. Öyle ki; bu teorilere göre, canlılık Dünya’da ilk olarak suda, yani okyanus derinliklerinde, çamurumsu yapıya sahip volkanik bacaların bulunduğu yerlerde bir takım kimyasal tepkimeler zinciri sonucunda oluşmuştur. Okyanus derinliklerinde oluşan bakteri türü bu ilkel canlılar, 4 milyar yıl boyunca evrim mekanizmaları altında değişim geçirerek günümüzdeki kompleks sistemlere sahip canlıları oluşturmuştur. Zaten Kuran’daki yaratılışa ilişkin ayetlerde, yaratılışın belli bir süreç içerisinde gerçekleştiği apaçık bellidir. İslamı’ı dogmatikleştirmeye çalışan bazı ideolojilerin tersine, Kuran’da bilimsel yöntem ile yaratılışın anlaşılabileceğine değinilmiş ve çeşitli ayetlerde de Evrim Teorisine paralel bilgilere yer verilmiştir. Artık sizlerin, yani müslümanların, Allah’ın kanunları olarak inandığınız Kuran’ın ayetlerine sadık kalarak evrim gerçeğine farklı bir perspektiften bakacağınızı düşünüyorum. Burada bilimsel teoriler ile ilgili araştırma yaparken konusunda uzman bilim adamlarının yazdıkları kitap ve makaleleri okumanız gerektiğini hatırlatmak istiyorum. Günümüzde o kadar çok kişi bilim konusunda atıp tutuyor ki, neredeyse hepsinin anlattıkları bilim ile yakından uzaktan alakası olmayan safsatalardan ibaret. Uzun zamandır yazmak istediğim, fakat bir türlü vakit bulamadığım bu makaleyi burada sonlandırmak istiyorum. Vaktini ayırıp okuyan herkese şimdiden teşekkürlerimi sunarım. Bilimsel kavramlar ile ilgili karmaşa yaşayan kişilere faydam dokunabildiyse ve bilimsel yönteme hakim kişilere konuya ilişkin az da olsa değişik bir bakış açısı sunabildiysem ne mutlu bana. KaynaK: https://anonimfikir.wordpress.com/author/anonimfikir/ Mayıs 7, 2016 Burccu tarafından düzenlendi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
DenizFeneri Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 Bilimselliğe yeni bir soluk getirmişsiniz.Tebrikler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Burccu Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 Bilimselliğe yeni bir soluk getirmişsiniz.Tebrikler. Çok teşekkür ederim Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
PiaA Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 Gerçekten de güzel bir paylaşım olmuş eline sağlık.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Cronos Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 Açıkça söylemek gerekirse 1 paragrafta anlatılacak şeyi uzunca büyük bir şevkle yazmışsınız.Madem bilime bu kadar bağlısınız sperm ile bilinçaltının bağını ve yapısındaki benzerliği de bilimsel yöntemleriniz ile araştırarak bize katkıda bulunabilirsiniz diye düşünüyorum.Size de yeni soluk kazandıracaktır.Demonları inkar etmekten daha yararlı bir araştırma olacaktır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
GOZ Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 İnancın bilimle kanıtlanması, örtüşmesi veya çürütülmesi bence gereksiz. İnanç, adı üstünde, inanmakla ilgili. Ben bir şeye inanmak için onun bilimsel olarak kanıtlanmasına ihtiyaç duymam zaten. Bilimsel olarak kanıtlanmış olsa zaten inandığım bir şey olmaktan çıkar, bildiğim bir şey olur. Dini bilimle açıklamak ya da tam tersi, iki kavramı da yozlaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Din sorgulanmadan kabul edilir. En fazla yorum yapabilirsiniz ama doğruluğunu sorgulayamazsınız. Yoksa zaten din olmaz. Ben inancım için bilimsel bir açıklamaya gerek duymuyorum. Bilimsel olarak gerçekliği kanıtlanmadığı zaman ondan şüphe duymuyorum. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
PiaA Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 Buyurun cenaze namazına hadi bakalım .. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paganlaw Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 "ARAF-46; ”Doğrusu Biz, görünen görünmeyen iradeli varlıklar içinden akleden kalpleri olup da kavramayan, gözleri olup da görmeyen, kulakları olup da işitmeyen birçoklarını cehennemlik yapmışızdır. Hayvan gibidir onlar, belki daha da aşağı! Onlar gaflete gömülmüş olan zavallılardır.” HAC-46; ” İyi ama, onlar hiç mi yeryüzünde gezip dolaşmazlar? Bu sayede kendisiyle akledecekleri bir kalbe ya da işitecekleri bir kulağa sahip olsalardı ya! Ama şu da var ki; gözler kör olmaz, fakat asıl kör olan göğüslerdeki kalplerdir.” İSRA-46; ”(akleden) kalplerinin üzerine onu anlamalarını engelleyen bir kapak, kulaklarına ise bir tıkaç yerleştiririz. Bu yüzden sen ne zaman Kur’an (okuma anın)da Rabbini birleyerek ansan, nefretle gerisin geri dönüp uzaklaşırlar.” MUHAMMED-24; ”Onlar hiç Kur’an üzerinde derin derin düşünmezler mi? Yoksa kilit vurulmuş kalplere mi sahipler?” İSRA-36; ”Ve bilmediğin bir şeyin peşinden gitme! Çünkü kulak, göz ve gönül; bütün bunlar (hesap günü) ondan dolayı sorguya çekilecektir.” kuranın bu ayetlerini ve geri kalan kalp ayetlerini incelediğimizde şu sonuca varıyoruz; kuran insan yazmasıdır çünkü; kuranın yazıldığı dönemlerde ayetleri incelediğimizde görüyoruz ki o zamanlar düşünme ve yaşamsal faaliyetler gerçekleştirme organı olarak kalp görülmekte.. ha kuranın kalpten ziyade orada mecazi bir anlam olduğunu söyleyecek olsak ki söyleyemeyiz çünkü yukarıda da görüldüğü gibi ayetlerde bütün bariz organların görevi doğru tayin edilmişken kalp yanlış vasıflandırılmış.. vs.vs.vs " Yani kalp gerçek anlamda maddi olarak kalp öyle mi? Bilimsel çıkarım ve okuduğunu anlama yeteneği ancak bu kadar gelişebilir. Mesela kilit vurulmuş kalbe sahip bir arkadaşm var, dedim hayırdır bu kilit de nedir? Kilit vurulmuş kalbim var benim de dedi, yazık çocuğa kilitle dolaşıyor, güvenlik kapısından geçerken ötüyor hep. Başka bir arkadaşımın da kalbinde kapak vardı, bu ne dedim, anlamadı. Bu ne söylesene dedim, yine anlamı. Meğerse akledemiyormuş, onu engelleyen bir şeymiş bu kapak. Geçen gün ameliyatla aldıracaktı kapağı. Hatta kapakçık ameliyatı deniyor sanırım buna, herşeyi bilen bilim insanımız bilir bunu, değil mi bilim insanı? Ha bir de gönül var, tüh demek ki yanlış çeviriye denk gelmiş, kalp diye çeviren bir çevirmen bulamadın mı acaba? Kalp kalbe karşı derler, yani üst üste mi yatıyorlar nedir nasıl karşı karşıyaysa? Kalbi kırılanlar da hemen acile kaldırılıp ameliyata alınıyor mesela. O yüzden bu bilimsel çıkarım, düşünüş ve okuduğunu anlayıp yorumlayabilme kabileyeti ancak bir.bilim insanında olabilir. Takdir edilesi. Bir de 14 yıllık eğitim hayatıyla nasıl yüksek lisans seviyesine gelinebiliyor merak ettim. Biz liseyi anca bitirebiliyoruz da. Ha pardon, lisans eğitiminin de iki yılıi bitmiş oluyor. Kalıyor geriye lisansın bitmesine iki yıl. Not: Burada dini tartışma yapılmamakta olup yazarın bilimsel ufku ve uçsuz bucaksız anlayış kabiliyeti dile getirilmiştir. Dini mülahazalarla bir dinin söylediğinin doğru olup olmadığı konusunda tarafsızlığım korunmaktadır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Burccu Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 İnancın bilimle kanıtlanması, örtüşmesi veya çürütülmesi bence gereksiz. İnanç, adı üstünde, inanmakla ilgili. Ben bir şeye inanmak için onun bilimsel olarak kanıtlanmasına ihtiyaç duymam zaten. Bilimsel olarak kanıtlanmış olsa zaten inandığım bir şey olmaktan çıkar, bildiğim bir şey olur. Dini bilimle açıklamak ya da tam tersi, iki kavramı da yozlaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Din sorgulanmadan kabul edilir. En fazla yorum yapabilirsiniz ama doğruluğunu sorgulayamazsınız. Yoksa zaten din olmaz. Ben inancım için bilimsel bir açıklamaya gerek duymuyorum. Bilimsel olarak gerçekliği kanıtlanmadığı zaman ondan şüphe duymuyorum. Yok arkadaş bilime tapacaksınız!.. Ben onu bunu anlamam Şaka bir yana; bu yazıyı zaten inançların kanıtlanması gerektiği için yazmadım. Daha çok bilimsel terim ve teorilerin, belli inanç ve ideolojiler tarafından çarpıtıldığı kaygısı ile yazdım. Yoksa yukarıda yazdıklarına katılıyorum. Bildiğin birşey inanç olamaz Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paganlaw Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 "dünya görüşüm bilimsel düşünce yöntemine dayalı, bilim insanı olmak istiyorum, daha doğrusu bilimin ta kendisi olmak istiyorum, ona tapıyorum! bilimsel yöntemlerle hiçbir problemi, sıkıntıyı gideremeyeceğimizi düşünemiyorum. bilim insanları kadar çok şey bilen, aynı zaman da bir o kadar da mütevazi, kendini bilen, kibirsiz ve na bencil karakter düşünemiyorum" Bilimsanları çok şey bilir, aynı zamanda bir o kadar da mütevazi, kendini bilen, kibirsiz ve bencil olmayan özgecil karakterlerdir. Evet, ama niyeyse bunu söyleyen muhterem yazar kardeşle bir eşleştirememe sorunu yaşadım. Bilimin ta kendisi olunca kendinize tapmış mı oluyorsunuz? Bilime tapınca bilimin kulu mu olunuyor? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paganlaw Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 (düzenlendi) "25 mart sabah saatlerinde 13 martta girdiğim yegane sınav ygsnin sonucunu öğrendim. benim için tam manasıyla bir yıkımdı ama aynı zamanda devrimdi. sabah uyandığımda karşılaştığım görüntü adeta suratıma tokat gibi indi. ben üniversite sınavının mezun adaylarındanım ve üzücü taraf ise geçen sene kazandığım fakat beğenmediğim ODTÜ yü bu sene mumla arıyor oluşumdu. evet hayal bile edemezken böylesine rezalet bir sonuçla karşılaşmak beni mahvetti beni.. lakin çok da güzel bir ders oldu. ne denli güzel ütopyalar yaratırsak yaratalım başkalarının kurguladığı oyunu başkalarının kurallarına göre oynamamız gerektiğini öğrendim ve asıl kaybetmenin pes etmek, asıl kazanmanın ise vazgeçmemek, istikrarlı davranmaktan geçtiğini öğrendim. bir hedef belirledim ve o hedefe umutsuzluğa kapılmadan, kendimden emin tam takır ilerleyeceğime şuan söz veriyorum. gayem belli ve hidayete erene kadar uykuyu dahi kendime haram kılıyorum. bugün milattır ki şuan uzatmadan buraya yazmak istiyorum; BEN LYS’DE 400 PUANI GEÇECEĞİM!" Sen lys çalış kardeşim. Vanessa Jade fotoğraflarıyla, yüksek lisans yapıyorum fizikçi bilim insanıyım ben laflarıyla buralarda zaman geçirme. Ciddiyim burada harcadığın şu "emeğe" yazık. Ygs sonucun zaten kötü gelmiş. Lys iyi geçmezse ne yapacaksın? Abi tavsiyesi olarak gör bunu. Ciddiye almanı öneririm. Tüm lys'ye çalışanlara da tavsiyem aynıdır. Sınavlarınıza iyi çalışın. Bir de bilim insanı olmadan bilim insanıcılık oynamaya kalkmayın. Geç kalmış bir ekleme: Kendisi 18 yaşındadır. Yüksek lisansla uzaktan yakından alakası yoktur. Zira lisansa girme aşamasındadır. Mayıs 7, 2016 paganlaw tarafından düzenlendi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Burccu Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2016 Gerçekten de güzel bir paylaşım olmuş eline sağlık.. Çok teşekkürler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
SilverCavalry Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Yazı iyi güzel de benim anlamadığım birşey var, o kadar demişsin hipotezler deneylerle testlerle kanıtlanır ya da çürütülür,Darwin'in teorisi de gelişebildi çünkü altyapısı vardı gerçeklik payı var o yüzden ayakta duruyor falan,sonra evrim teorisini islamla kanıtlamaya çalışmışın sonra islamı kanıtlamaya çalışmışın bu ne? Siz deneyleri belli bir dine göre mi yapıyonuz ben anlamadım ki? Darwin Kuran'da böyle yazıyor kesin evrim var falan mı dedi arkadaş o teoriler ve testlerini,deneylerini yazsana banane ayetlerden? Bilim değil mi bu? Doğal seçilim teorisinin 150 yıllık geçtiği başarılı testleri yazsana yazının son kısmını sadece müslümanlara ayırmışın bildiğin. Bende eskiden ateistim diyip ateistlerin arasında islamı savunurdum baya da ikna edici olurdum o günler geldi aklıma benim eskim milletin yenisi.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Lütfen alıntıladığınız kaynağı açtığınız konularda paylaşınız. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Burccu Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Yazı iyi güzel de benim anlamadığım birşey var, o kadar demişsin hipotezler deneylerle testlerle kanıtlanır ya da çürütülür,Darwin'in teorisi de gelişebildi çünkü altyapısı vardı gerçeklik payı var o yüzden ayakta duruyor falan,sonra evrim teorisini islamla kanıtlamaya çalışmışın sonra islamı kanıtlamaya çalışmışın bu ne? Siz deneyleri belli bir dine göre mi yapıyonuz ben anlamadım ki? Darwin Kuran'da böyle yazıyor kesin evrim var falan mı dedi arkadaş o teoriler ve testlerini,deneylerini yazsana banane ayetlerden? Bilim değil mi bu? Doğal seçilim teorisinin 150 yıllık geçtiği başarılı testleri yazsana yazının son kısmını sadece müslümanlara ayırmışın bildiğin. Bende eskiden ateistim diyip ateistlerin arasında islamı savunurdum baya da ikna edici olurdum o günler geldi aklıma benim eskim milletin yenisi.. Evrim teorisini islamla falan kanıtlamaya çalışmadım. Onu bırak müslüman bile değilim. Sadece, Kuran'da yaratılış ile ilgili ayetlerin evrim teorisi ile çelişmediğini söyledim. Bir bakıma müslüman olan kişilerin, dogmatik inançları yüzünden bilim ve gerçeklerden uzaklaşmaması gerektiğini belirttim. Yoksa inanç ile bilim zaten yapamazsın. Bir inancın olsa bile, bilim yaparken bu inancını bir kenara bırakır ve objektif olursun. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Burccu Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Lütfen alıntıladığınız kaynağı açtığınız konularda paylaşınız. Yazımın hiç bir cümlesi alıntı değildir. Tamamen benim yazımdır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
breamseces Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Anonimfikir yazarı siz misiniz bir blogda ? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sidar Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Bu bilimsel metodolojiye sürekli evrim teorisi ve genel görelilik teorisi üzerinden örneklem oluşturulması . Günümüzün popüler kültü ve kültür empozesi . İnsanların emin olma \belirsizlik ihtiyaçları arasındaki paradoksal yapısına bağlıyorum ben bunu . Sözde freudun keşfettiği bilinçdışı bin seneler önce upanişadlarda dile getiriliyordu . Sözde newtonun keşfettiği yer çekimi ve newton fiziği icadını mezopotamya uygarlıklarından asurlular savaş sanatlarında tanımlamış ve bilinçli olarak kullanmışlardı ( İbni-sina zaten açık bir şekilde 13.yüzyılda dile getirdi ) . Ama kabul etmemiz için laboratuvar ve teknoloji ortamı kurulacak , dünya küreselleşecek , bilimsel örgütler ve dernekler kurulacak ve onlar onaylayacaklarki , bizde toplumun düşüncelerinden yalnız kalmamak için benimseyecez onları . Hatta son derece safsata olsalar bile yapacaz bunu .. Neyse biraz alakasız oldu ama . Bilim felsefesi yapmak , bilim yapmaktan daha soyut bir iş . Bilim , sanat , kültür çok muğlak terimler bunlar . Binbir dilde , binbir düşünürde birçok açılımları var . Bana göre çay demlemek , kız tavlamak falan hepsi bilimdir . Bunu tartışma bilimi olan eristik diyalektik içerisinde tartışabiliriz . . Ben şimdi bir bilişim bilimini kullanarak pcden çıkıyorum , sinir bilimimi kullanarakta parka falan gidecem . Sizlere iyi tartışmalar . Bunca işin arasında yazdım zaten .. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Burccu Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Anonimfikir yazarı siz misiniz bir blogda ? Hayır. Herhangi bir blogda yazmıyorum. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ninque Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Hayır. Herhangi bir blogda yazmıyorum. O zaman birisi sizin yazılarınızı çalmış olmalı, tarihler tutmuyor ya gerçi... Bu yazınızı daha önceden bir yerde paylaştıysanız bilemem tabi. https://anonimfikir.wordpress.com/2016/04/25/bilimsel-yontem-uzerine/ Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ninque Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Arkadaşlar; birisi benim ilk mesajımı değiştirmiş ve sahte bir kaynak koymuştur. Yazı tamamen bana aittir. Yazının her cümlesi teker teker bana aittir. Sahte kaynak olduğuna emin misiniz? Birebir aynı yazı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
reincarnated Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Onu değiştiren admin, yazı tamamen sana ait ise başka bir yerde paylaşmış olmalısın ki alıntı yapsınlar? Linkini verdiğim bloktaki yazının tarihinden daha eski bir tarihte paylaştığın bir yazı var mı, yada blog sana mı ait? https://anonimfikir.wordpress.com/2016/04/25/bilimsel-yontem-uzerine/ Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ninque Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Açıkçası bu şekilde girmek istemezdim bu konuya, dün okudum ve son yazılanları henüz görmeden aklımda cevaplar oluşturmuştum, beğenimi belirtecektim ama son paylaşılanlar beni düşündürdü. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Burccu Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Evet arkadaşlar.. Şimdi sorun çözüldü.. Facebook'tan bir arkadaş kendi yazılarımı blog sitesinde paylaşmak için izin istemişti. Bende paylaşabileceğini söylemiştim. Yazı bana aittir fakat o blogdaki herhangi bir şahıs ben değilim. Yazımı ilk olarak 15 Nisan 2016 tarihinde facebook üzerinden paylaştım. Herhangi bir blog ile ilişkim yoktur. Bloglarda benim yazım alıntılanmıştır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ninque Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 7, 2016 Afedersiniz öyleyse. Bu konunuzda beğendiğim kısımlar oldu. Özellikle teori, hipotez, kanun terimlerine açıklık getirmeniz çok güzel. Benim değinmek istediğim şey şu; siz ateistsiniz, aynı zamanda bilim insanısınız. Yani müslüman iken ateizme geçişiniz sorgulayarak ve bolca araştırma yaparak olmuştur tahminimce(aileden müslüman olduğunuzu düşünerek yazdım). İslam dininin temelinin eski pagan inanışlarına dayandığını, peygamberinin bu inanışlar ve diğer İbrahimi dinlerin içerikleriyle İslam dinini meydana getirdiğini biliyor olmanız gerekir. İslam dini tıpkı diğer dinler gibi inanç üzerine kuruludur. Ama siz bu forumda diğer inançları safsata, batıl inanç, şizofrenik hayaller olarak yaftalayıp bu yazıda tamamen bilimsel olan evrim olgusunu tamamiyle inanç üzerine kurulu olan İslam dini ile bağdaştırmaya çalışıyorsunuz. Bilimin işleyişinde böyle bir şey söz konusu olamaz. Aynı şekilde inançlara da bilimsel açıdan bakamazsınız. Daha yeni bunun tartışmaları yapıldı bu forumda.Tamamen ayrı tutulması gereken iki olguyu bağdaştırmaya çalışıyorsunuz. O zaman ayın ikiye yarılması vb mucizeleri de bilimsel olarak açıklayalım. Bir bilim insanının inançlılara bilimsel olguları kanıtlama ve inançlarına uydurma gibi bir kaygısı olmamalı. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.