Jump to content

Ahşap ve Deniz Kokusu


adEda

Önerilen Mesajlar

Şaşırmıştım. İçeriyi boş sanmamın yanı sıra bu saatlerde hepsi okulda olduğu için benim yaşlarımda birini görmeyi beklemiyordum. İçeriye girip bir kaç adım attım. Konuşurken kafasını kitabından kaldırıp bakmamıştı bile.

-Evet baba, yine çıktım okuldan. Çünkü dayanamıyorum artık !

Sessizliğimi koruduğum bi kaç saniye sonrasında nihayet kafasını kaldırıp baktı.

-Hey kimsin sen? Ne işin var burda?

Ne tesadüf ki ben de tam olarak aynı soruları sormak istiyordum.

-Çalabileceğim bir kapı yok. Deniz feneri tamamen limana ait. Ve ben sana okulda olman gerekirken neden burada olduğunu sormuyorum değil mi?

-Afedersin... Devam et.

Daha sonra tekrar kitabına gömüldü. O denize karşı kitabını okurken, ben şehire bakıyordum.

Önümdeki geniş alan sık evlerle döşeliydi, aynı zamanda yeşilliğini koruyabilmişti. Daha ileriye baktıkça bulutlara karışmış ormanlık alanı görüyordum.

Arkamın dönük olmasına rağmen çocuğun ara sıra bana baktığını sezmiştim. Neyi yadırgadığını da tahmin edebiliyordum ama dayanamadım, ona dönüp çıkıştım.

-Hey, neden bakıp duruyorsun ?

-Şey... sadece, garipsedim biraz.

-Neyi?

-İnsanlar buraya denizi seyretmeye çıkar. Neden şehre bakıyorsun ki? Hem sen okula gitmiyor musun?

-Gitmiyorum!

-Nasıl yani? İyi de yasal değil bu.

-Dedem kurallarla oynamanın kolay olduğunu söyler hep.

Başka bir şey söylemedi. İçine kitabını koyup çantasını sırtına aldı.

O merdivenleri inerken bir anda yanlış bir şey yapmış gibi hissettim. Koşup kafamı demir korkuluktan aşağı uzattım.

-Hey çocuk, bekle!

Kafasını kaldırıp yukarı baktı. Şaşırmıştı, olduğu yerde bekledi. Hızlı adımlarla yanına kadar indim.

-Bana bak, eğer okula gitmediğimden herhangi birine bahsedersen falan seni... seni... Köpek balıklarına yem ederim seni!

Dedemden dinlediğim korsan hikayelerinin de etkisiyle, tam olarak yaşıma göre bir tehditte bulunmuştum.

-Deli misin kızım sen? Ne bağırıp çağırıyorsun? Hem merak etme, kimseye söylemem. Ağzım sıkıdır. Ayrıca birini o lanet yere katlanmak zorunda bırakacak kadar kötü değilim.

-İyi öyleyse.

On bir yaşındaydım ve hayatımın çoğunu denizin ortasında geçiriyordum. Hiç arkadaşım olmamıştı. Yaşıtlarımla nasıl iletişim kuracağımı bilmemem olası bir durumdu elbette.

Gemiye döndüğümde babam nihayet gelmiş, yanında da bir kaç küçük koli eşya getirmişti. İçlerinde neler olduğunu merak ederken annemin sebze yemeği pişiriyor olduğunu farkettim. Benim için nasıl bir lüks olduğunu anlatmam mümkün değil. İnsan denizin ortasında taze sebze bulamıyor pek. O kadar sabırsızlandım ki çok nadir yaptığım şeyi yapıp yemek masasının hazırlanmasına yardım ettim. Kısa süre sonra kendimi tek çatala tabaktaki bütün sebzelerden almaya çalışırken buldum.

Sofrada herkesin tüm odağı yemekteyken konuşu verdim.

-Bugüm deniz fenerinde çocuğun birine okula gitmediğimi söyledim yanlışlıkla.

Herkes bakışlarını bana çevirdiğinde daha sakin bir tavırla devam ettim.

- Ama merak etmeyin, gerekli tedbiri aldım. Kimseye söylemeyecek.

Babam sırtını sandalyeye yaslayarak dikleştirdi.

-Nasıl bir tedbir bu?

-Birine bir şey söylerse onu köpekbalıklarına atacağımı söyledim. Korktuğuna eminim, kimseye söylemez.

Ben, egom okşanmış şekilde ağzıma kocaman bir lokma daha koyarken herkes kahkahalar atmaya başladı. Ne olduğunu anlamamıştım bile. Yanaklarım kırmızıya dönerken ağzımdaki yudumu zar zor yuttum. Kaç çatmakla gülümsemek arasında kaldığım saniyelerden sonra kısa, yapay bir kahkahayla eşlik ettim.

İşaret parmağıyla gözlerinde birikn yaşı toplayan ablam alaycı bir tavır takınmıştı.

-Kızım sen var ya... sen.. harikasın!

Ve gülmeye devam etti.

Çatalını ucunu tabağının kenarına dayayan annem ciddileşerek bana doğru eğildi.

-N'apıcaz biz seninle?

-Ne?

-Bu tavırlarını n'apıcaz?

-Ne var yahu?

-Ahh... iyice babana çektin sen. Yarın git de özür dile en azından.

-Aman, neden büyütüyorsun ki? Görürsem dilerim işte... Eline sağlık.

Kalan son lokmayı da ağzıma tıkıp masadan kalktım.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

 

Kamarama gidip aldıklarımıza bir kez daha göz attım. Sonra da valizi kapatıp sürükleye sürükleye güverteye götürdüm. Annem masayı çoktan toplamıştı. Ablam çizimlerine, dedem kitabına gömülmüştü. Babam bozuk kol saatini parçalara ayırmış tamir etmeye çalışıyordu. Beni görünce yerinden kalktı. Çekiştirip durduğu valizi alıp masanın üstüne yatırdı.

-Kızım göbeğini düşüreceksin, çağırsana beni.

-Getirdim işte. Açalım hadi.

Babam metal tokaları gevşetirken dedem göz ucuyla bizi izliyordu. Valiz tamamen açıldığında uzun bir papağan tüyünden yaptığı ayracını özenle kaldığı sayfaya yerleştirdi. Kitabını kapatıp masanın kenarına bıraktı ve sandalyesini yaklaştırdı.

-Ee baba, beğendin mi?

-Dur bakalım, acele etme...

Babam her şeyi tek tek incelemeye başladıktan kısa süre sonra heyecanım uçup gitti. Her birini eline alıyor, kendi kendine konuşup fiyat belirliyordu. Bir kaç parçayı dedeme uzatıp fikrini sorduğu da oldu.

Kendimi bütün hevesim kaçmış şekilde, başımı masaya dayadığım koluma yaslamış, düşünürken buldum.

Özenle seçip aldığımız o şeylerin değeri bir anda yitip gitmişti sanki. Ben kendimi güzel bir sohbete hazırlayıp babamın gözlerinin içine bakarken onun işine dalıp gitmesine içten içe kırılmıştım. Ne gerek vardı ki zaten? Sadece güzellerdi işte. Benim için, sadece güzellerdi...

Bakışlarımı ablama çevirdim. Bu konuda ilgisiz davranmasını yadırgamıştım hep. Nedenini şimdi anlıyordum.

Limanı seyretmeye başladım. Gözüm deniz fenerine takıldı. Gerçekten kaba mı davranmıştım? Bir anda borçlu hissettim. Bu tavrı hakedecek bir şey yapmamıştı ki. Özür dilemeliydim belki de...

Babamın sesiyle sıyrıldım düşüncelerimden.

-İyi iş çıkartmışsınız kızlar, afferin size!

-Ne demek...

Tavrım ister istemez yansıtmıştı hislerimi. Ayaklarım yere deymediği için sandalyemi masaya tutunarak geri ittim.

-Ee benim getirdiğim kolilere bakmayacak mısın?

-Şey... çok uykum var benim. Sonra bakarım.

-Haydi, git yat öyleyse. İyi geceler.

-İyi geceler.

Kamarama gidip kendimi yumuşak yatağıma bıraktım. Bi süre sonra eskimiş ahşap çerçevenin içinde titreyen camların ritmini duydum. Kapımı çalıp da gerçekten cevap bekleyen tek kişi dedemdi. Yattığım yerden doğruldup bağdaş kurdum.

-Gelebilirsin dede.

İçeri girip yatağımın ucuna oturdu.

- Yosun bak ne getirdim. Eğer dikkatin dağılmasaydı mutlaka kendin için ayırırdın sen bunu.

Metal kolye ucunu çarşafın üzerine bıraktı. Göğe doğru uzanmış, ellerinin arasında Ay'ı tutan bir kadın figürüydü.

-Evet, aklımdam geçmişti. Teşekkür ederim.

-Rica ederim.

Sessizliğiyle soru soruyordu sanki bana. Yine de konuşmaya niyetim yoktu. Bu yüzden esnememe de engel olmaya çalışmadım.

Hırıldayan nefesiyle kısa bir kahkaha attı.

-Haydi yat uyu bakalım sen, iyi geceler.

-İyi geceler dede.

***

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

 

Ertesi sabah uyandığımda güneş tam olarak doğmamıştı bile. Kulak tırmalayan kapı gıcırtısı, ve aldığım derin nefesle yerine oturan kemiklerimin çıkarttığı ses birbirine karıştı. O çok yakından tanıdığım sabah esintisi, saçlarımı ayılmamı istercesine yüzüme vururken gözlerimi tamamen açmayı zar zor başardım. Birbirine yapışmış dudaklarımı ısladım, yutkundum ve günü selamladım.

"Günaydın..."

Henüz kimse uyanmamıştı. Gidip koca bir bardak su doldurdum kendime. Bardağı iki elimle kavrayıp kafama diktiğim ve ilk yudum boğazımdan geçtiği anda, kalbim hızla çarpmaya başladı. Sabahları ilk işim su içmek oluyordu ve her seferinde nabzım hızlanıyordu. Bu yüzden kalbimi bir su değirmenine benzetirdim. Günü yaşamaya o anla başlamış olurdum; değirmenin dönmeye başladığı anla. İsteksizce yüzümü yıkadım soğuk suyla.Teneke kutudan kocaman bir bisküvi alıp kemirmeye başladım.

"Ahh, tap taze süt olacaktı bir de yanında... "

Masanın üzerinde duran listesinin en altına ekledim aklımdayken.

 

 

-Süt.

 

ÇOK ÖNEMLİ NOT: LÜTFEN taze olsun!!

 

Yosun.

Bir keresinde anlamayıp bayat süt içtiğim için zehirlenmiştim. Midemin temizlenmesi adına, annemin kaynattığı iğrenç otların suyunu içip de bütün gün kusmam gerekmişti. Evet, mideme dokunuyor olmasını da kabullenmiştim. Böylece kırk yılda bir bulduğum ılık sütten vazgeçmedim ama bu olaydan sonra taze olduğundan emin olana kadar ağzıma da sürmedim. O yüzden not, benim için oldukça önemliydi.

 

Gidip geminin burnuna oturdum. Ayaklarımı aşağı sarkıtıp güneşin doğuşunu bekledim.

Geminin burnundaki deniz kızı figürüne tutunuyordum. Nazikçe vücudunu saran turuncu saçları göğüslerini örtüyordu. Koyu renk gözleri kararlılık içinde ileriye bakıyordu. Kuyruğundaki zümrüt yeşili pulların suda nasıl parlayacağını hayal edebiliyordum. Göz kamaştırıcı bir güzelliğe sahipti. "Acaba şu beden canlansa," diye geçirdim aklımdan, "kaç aşık peşinden atlayıp da boğulurdu derin sularda?"

 

Aslında bir nevi canlı sayılırdı. Evet yemek yemiyordu, konuşmuyordu, ama bir ruhu vardı.

Dedem uzunca bahsetmişti bundan. Denizciler, pruva heykellerinin kendilerini koruduğuna inanırlarmış. Geminin ruhunu taşıyan tılsımlarmış bu heykeller. Tanrıyı memnun etmek adına duruyorlarmış orada.

Bu yüzden kutsaldı. Geminin en önemli parçasıydı belki de.

 

 

"Merhaba," dedim.

 

 

Babama göre, tüm bu inançlar safsatadan ilerisi değildi. Ama nasıl bu kadar emin olduğunu merak ediyordum. Bunu söylerken neden hiç çekinmiyordu? İnsanların inandıkları şeyleri hiçe sayarken nasıl bu kadar rahat olabilirdi?

Yüzüme düşen saçı, kulağımın arkasına atmak için tutunduğum yeri bıraktım. Heykelin turuncu saçları, kepek kepek elime yapışmıştı. Sürekli rüzgarlara, dalgalara dayanan heykelin boyası soyuluyordu artık.

 

 

"Ah, ne kadar bakımsız kalmışın böyle? Seninle kimse ilgilenmiyor değil mi? Bu geminin ruhuyla kimse ilgilenmiyor... "

 

 

Elimi dizime sürterek boya parçalarından kurtuldum. Saçımı kulağımın arkasına koydum ve kafamı yaslayıp ahşaptan gelen tıkırtıları dinledim.

 

"Hayır hayır, endişelenme. Ben seni korumaya çalışırım. Sen bizi hep korudun, değil mi? Çoktan hak ediyorsun bunu."

 

 

 

 

Kısa süre sonra gemidekilerin uyanmasıyla sessizliğim bozuldu. Kahvaltıdan sonra ablamla dama oynarken, annemin birisiyle konuştuğunu duydum. Dönüp baktım.

 

 

-Haydaa! Yine mi se..

 

Annem lafımı bitirmeme izin vermedi.

 

-Yosun!

 

- Şey yani.. Selam! Hoş geldin.

-Yosun mu? tuhaf bir isim... Selam.

 

 

Anneme yaklaştım.

 

-Anne, neden burada?

-Gemiyi gezmek istemiş.

-Haa...

-Sen ona gemiyi gezdirirsin, değil mi?

-Size selam veren borçlu çıkıyor yemin ederim.

-Yosun?

-Ah tabi ki! Canım sıkılıyordu zaten.

-Güzel.

 

Çocuğa döndüğümde meraklı gözlerle etrafa bakındığını gördüm.

 

-Ee, nereden başlamamızı istersin?

-Bilmem. Fark etmez.

-Tamam öyleyse. Burayı mutfak olarak kullanıyoruz. Annemin gemideki bayat malzemelerle en iyisini başarmak için kıvranıp durduğu yer burası.

-Yiyecekleri taze tutmak zordur tabi.

-Evet. İstersen yiyecekleri sakladığımız yeri de gösterebilirim. Gerçi loş ve sıkıcıdır ama görmek istiyorsun madem...

 

Hemen yan kapıyı açtım. Çivide asılı duran el fenerini aldım. Yakıp aşağı uzanan merdivenlerden inmeye başladım. Tedirgin adımlarla ardımdan geliyordu.

 

-Korkunçmuş.

-Çok sıkıcıdır.

-Az önce de söylemiştin.

 

Aşağı indiğimizde dikkatini ilk çeken şey ahşap fıçılar oldu.

 

 

-Hey, bu fıçılarda ne var? Aynı filmlerdeki gibi

-İçme suyu. Arıtılanları dolduruyoruz içlerine.

-Eh, ben rom falan sanmıştım.

-Ah tabi, avladığımız deniz kızlarını da kazandairesinde saklıyoruz...

-Ne diyorsun anlamıyorum. Ağzında gevelemesen ya.

-Ben sen anla diye konuşmuyorum ki zaten. Kendi kendime konuşuyorum.

-Hep böyle yapıyorsun ama.

-Hep böyle mi yapıyorum? Ne kadar zaman geçirdin ki benimle? Hem n'apayım, konuşacak insan mı oluyor denizin ortasında? Gerçi olsa da anlamazlar ya. Ben de kendimle konuşuyorum. Alışmışım. Yıldızlarla, bulutlarla... denizle, kuşlarla falan sohbet ediyorum... gerçi onlarla konuşurken de kendi kendime konuşmuş oluyorum sanırım ama... olsun daha iyi.

-Belli pek konuşmadığın. Başladın mı susmuyorsun...

-Ne? Sana da yaranılmaz olum! Bir diyorsun ağzında geveliyorsun, bir diyorsun...

-Tamam yahu, kızma.

-Kızmadım zaten.

-Doğru, kızınca tehtitler falan savuruyorsun sen.

-Şey... özür dilerim onun için.

-Ciddi misin? Sorun değil... ama sen nasıl gitmiyorsun ki okula?

-Gitmiyorum işte.

-İyi de nasıl?

-Bilmiyorum. Ben de bilmiyorum tam olarak. Bak, bundan birine bahsedersen, söylediklerim geçerli he!

-Tamam, anlaştık dedim ya.

-İyi. Haydi çıkalım buradan. Çok sıkıcı!

 

 

Ardından dümeni gösterdim, kendi kamaramı, hatta tuvaleti. Her detaya dikkat etmesi, bir bir incelemesi hoşuma gitmişti. En son tekrar güverteye çıktık. Hem gurur, hem de heykelin bakımsız durumu yüzünden hissettiğim utançla ona geminin ucundaki deniz kızını gösterdim.

 

-Çok güzelmiş... Sence deniz kızları var mı? Bence yok. Bir insan suyun altında nefes alamaz ki.

-Bilemiyorum, ama bir zamanlar varsa da, artık çok az kalmışlardır.

-Nasıl yani?

-Korsanlar. Korsanlar bütün deniz kızlarını avlamış. Onları bir bir yakalamışlar. Değerli avlarıyla ün kazanmak, hatta satıp zengin olmak için. Ama bu korsanlara karaya bir daha asla ayak basamamışlar çünkü yakaladıkları deniz kızları onları lanetlemiş. Bir romanda okumuştum.

-Vay... Şu kitabı bana da verebilir misin okumam için?

-Olur.

 

Kafasını aşağı doğru uzattı.

 

-Ne kadar derindir burası?

-Çok değil.

-Ne kadar yani? Kaç metredir?

-Ne bileyim, çok değil işte.

-Benim kaç katımdır mesela?

-Üç, dört... belki beş. Çok merak ediyorsan atla da bak.

-Yok artık!

-Ne var?

-Korkunç...

-Neyi korkunç? Su kaldırıyor işte.

-Çok iyi yüzücü sayılmam.

-Hadi ordan! Babam aslında herkesin iyi bir yüzücü olduğunu söylüyor, doğamızda varmış.

-Benim doğamda pek yok sanırım...

-Dene o zaman. Ağzını kapatsan yeter.

-Yok, ben hiç..

-Kapat bak ağzını!

-Yosun, dur!

 

 

Uzaktan, beni onu iteklerken gören annem gözlerini kocaman açıp kızgın bakışlar attı.

 

 

-Eyvah, bak annem kesecek beni. Kaçmamız lazım. Uçalım haydi!

 

 

Kolunu sıkıca tuttup ayaklandım.

 

 

-Zıpla şimdi!

-Yosun saçmalama! Uçabileceğine inanıyor musun cidden?

-Neden uçamayacak mışım? Hem oldu ki uçamadım, aşağısı su.

-Ben de ondan korkuyorum ya!

-Ölür müsün biraz eğlensen?

-Ölebilirim, evet! Hem hiç eğlenceli durmuyor!

-Uçabilirim uçabilirim! Bak sen de söyle, uçamazsan çakılırsın suya. Sonra yok efendim ben...

-Saçmalama lütfen!

-Uçabilirim uçabilirim uçabiliriim!

 

 

Onu da kolundan tutup çekerek aşağı atladım. Kulaklarım çocuğun çığlıkları, ve annemin bağırışlarıyla çınladı.

 

 

-Yosuuun!

 

Kafamı sudan çıkarttığımda, boğuk sesini duyuyordum.

 

 

-Yosun, öleceğim bak! Yosuuun!

 

 

Nasıl bir risk aldığımdan habersiz gülmeye devam ettim.

 

 

-Tamam, sakin ol.

-Uçabilirimmiş!

-Senin yüzünden uçamadık. Dedim ben sana!

-Şu sudan boğulmadan çıkarsam... Keseceğim seni!

-Lan yüzüyorsun işte!

 

 

Yukarıdan annem seslendi.

 

 

-Yosun napıyorsun sen? Çıkın sudan! Hemen şimdi!

-Tamam ya, bir şey yok!

-Ayy baba, çıldırtacak bu kız beni!

 

 

Çocuğa döndüm. Derin derin nefes alıyordu. Bi süre sonra sakinleştini hissettim. Kendini suya bırakmaya başlamıştı bile.

 

 

-Nasıl? O kadar korkunç değilmiş, değil mi?

-Eh.. ölmedim en azından.

 

 

Dedem de kafasını uzatıp aşağı seslendi.

 

-Yosun?

-Dede? Nasıl çıkacağız biz burdan ya? Bir şey yapsana?

-Ahh yosun ah! Bekle...

 

 

 

-Adın neydi senin?

-Aklına yeni mi geliyor sormak?

-Ne bileyim, çok da gerek duymadım.

-Deniz adım.

-Ne, adın Deniz mi bir de? İnanmam.

-Uçabileceğine inanıyorsun da buna mı inanmıyorsun?

-Ben de Yosun. Biliyorsun ya.

-Sen... delisin sen!

 

 

İnkar edecek- Yok hayır, inkar edebilcek değildim.

 

 

-Yanağın şey olmuş...

-Ne olmuş yanağıma?

-Kızarmış. Suya çarpınca oldu herhalde. Benim de olmuştu bi kaç kez.

-Acıdı zaten, tokat yemiş gibi oldum.

-Komik duruyor, kırmızı kırmızı.

-Off Yosun...

-Olsun geçer iki güne. Bak yüzüyorsun işte.

-Yüzüyor muyum cidden?

-E batmadığına göre...

 

 

Dedemin sudan çıkabilmemiz için bir şey getirmesini beklerken, yüzerek kısacık süremi değerlendirmeye çalışıyordum. Evet, suda yaşıyordum ama okyanusun ortasında yüzmek imkansız sayılırdı.

 

Dedem halattan merdiven ve iki havluyla iskelede belirdi.

 

----------------

 

-Bu seferlik de bu kadar. Okuduğunuz için teşekkürler. :rolleyes:

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Uzun yazıları okurken çok sıkılırım, sırf bu yüzden okuduğum kitap sayısı 3'ü geçmez hayatımda. Ki; bunlardan biri ilkokul dönem ödemiydi "Heidi". : o ) Kitaplara uzak biri de değilim üstelik, yıllarca kitap tezgahı açtım. Girişlerini okumam yeterdi hep. Tabi bir sebebi daha var kitap okumamamın; o da etkisinde kalmamak. Çocukluğumdan beri bir şeyler karaladığım için; hiç bir şairin ya da yazarın etkisinde olmak istemedim. Ez cümle; bu kadar akıcı ve yüksek hayal gücüyle yazmana şaşırıyorum adEda. Daha önce de dediğim gibi "sakın bırakma yazmayı!"

 

Sevgiler...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bayram tatil vs derken epey boş bırakmıştın bu konuyu :) Yeni yazını görünce pek sevindim ama dişimizin kovuğuna yetmedi, benden demesi :D Ellerine sağlık...

 

Ama yazarken uzun sürüyor. :rofl:

 

Evet, bi türlü oturup da daha önceden yazdığım diologları bağlayacak fırsat bulamadım, uzun zaman geçti böylece. Umarım okuldan kaynaklı yorgunluğumla mücadelemde başarısız olmam ve gerekli zamanı ayırabilirim. Elimden geldiğince artık. :D

 

 

Uzun yazıları okurken çok sıkılırım, sırf bu yüzden okuduğum kitap sayısı 3'ü geçmez hayatımda. Ki; bunlardan biri ilkokul dönem ödemiydi "Heidi". : o ) Kitaplara uzak biri de değilim üstelik, yıllarca kitap tezgahı açtım. Girişlerini okumam yeterdi hep. Tabi bir sebebi daha var kitap okumamamın; o da etkisinde kalmamak. Çocukluğumdan beri bir şeyler karaladığım için; hiç bir şairin ya da yazarın etkisinde olmak istemedim. Ez cümle; bu kadar akıcı ve yüksek hayal gücüyle yazmana şaşırıyorum adEda. Daha önce de dediğim gibi "sakın bırakma yazmayı!"

 

Sevgiler...

 

Okuduğun başka bir şeyin etkisinde kalmak beni hep tedirgin etmiştir. Yererince özgün bulmadığım, yırtıp atmak gibi bi hata yaptığım çok şey var. Bi noktaya kadar sorun değil, hatta ilham veriyor. Ama ben de senin gibi fazla takıntılıyım bu konuda.

 

Okuyor olmana sevindim. Teşekkür ederim her ikinize de.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...