Jump to content

Önerilen Mesajlar

Osmanlı’da Hanedan Kanı Dökülmemesi ve Kansız Kurban Biçimi Olarak Adanan Hayvanın Serbest Bırakılması

Roux gibi tarih araştırmacıları, Osmanlı’da Hanedan kanının dökülmesinin yasaklanmasını, Türklerin eski inançlarına bağlamaktadır.

 

Eski Türklerde kurban kanının dökülmesi yasaklanmıştır. Özellikle Cengiz Han döneminden kalan kayıtlarda bu fikri destekleyen birçok kanıt bulunmaktadır. Türklerde kanın kendisi kutsal sayılmaktadır. Ancak gerçekte kanın dökülmesinin önlenmesindeki amaç ona duyulan saygının gösterilmesi değil,diğer canlılara ve kuşkusuz bazı koşullar alt oda özellikle katillere yarayabilecek olan temel bir gücün, yani ruhun toprak tarafından emilmesine engel olmaktır. Genelde bir iple veya bir yay kirişiyle boğma yöntemi uygulanmaktadır. Bu son şekil Osmanlı İmparatorluğu geleneklerinde de sadık bir biçimde korunmuştur.

 

Kansız kurbanların en önemlisi ruhlara bağışlamak için serbest bırakılan hayvanlar sayılmaktadır. Bu tür hayvanlara yük taşıtılması, sütlerinin sağılması, yününün kırpılması yasaklanmıştır. Bu hayvanlar sahibinin adağı olarak saklanmakta ancak uzun süre geçtikten sonra kurban edilebilmekteydi.. Bu gelenek Anadolu’da halen yaşamaktadır. Evlerde kurban niyetedilmiş kurbanlık koç ve kurbanlık boğaya rastlamak mümkündür.

Kurban Edilecek Hayvanın Süslenmesi

Şamanizm inancında kurban edilecek hayvan çeşitli boyalarla, boncuklarla,mendillerle süslenmekteydi. İslamiyet inancında kurban edilecek hayvanın süslenmesine dair herhangi bir şey bulunmamasına rağmen günümüzde Türkler arasında kurban edilecek hayvan çoğu zaman süslenmektedir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kansız Kurban Biçimi Olarak Saçı

Türklerde kurban kanlı ve kansız olmak üzere ikiye ayrılmaktaydı. Kansız kurbana saçı denilmektedir. Saçının birçok çeşidi bulunmaktadır. Anadolu’da günümüze kadar ulaşan saçı inançları ise çok çeşitlilik göstermektedir. En önemli saçı geleneği ağaçlara ve kutsal kabul edilen mezarlara bez parçaları bağlayarak yapılan adaklardır. Ancak bunlar temelde Şamanistlerin dağ, orman, ağaç, su ruhlarına Yer-Su Kültleri bağlamında yaptıkları ibadetlerdendir. Bunlar Yer-Su Kültleri bölümünde incelenmiş ancak saçı geleneğini de ilgilendirdiğinden tekrar ele alınmıştır

.

Anadolu’da ulu görülen ağaçlara, kutsal sayılan mezarlara bez parçaları bağlanarak adak adanmaktadır. Bu inanç kansız kurban biçimi olan saçının günümüze yansımış biçimidir. Divriği’nin köylerinde ve Sivas yöresinde de adak yerlerine pişmiş yumurta,kaynamış bulgur, çörek türünden şeyler, bir avuç tuz, yerine göre şeker, kuru üzüm, ceviz, kayısı kurusu bırakılmaktadır.Bunlar da bir çeşit saçı olarak kabul edilmektedir. Özellikle küçük dilekler için adak olarak saçı nevinden şeyler kullanılmaktadır. Süt pınarına giden yeni doğum yapmış genç gelin saçı olarak göğsünden birkaç damla süt sağmakta, ağrı sısızısı olan, kutsal ağaca bir çivi çakmakta, sıtmalı hasta adak yerinden aldığı çaputu bileğine bağlamakta ve orada bulunanlara çörek gibi şeyler dağıtmaktadır.

 

Günümüzde İslam hukukçuları saçı geleneğine karşı çıkmaktadırlar. Ayn bir aileye mensup olan kızın, getirildiği ailede şansının tutması, kısmetinin açılması ve beklediklerine kavuşması için yapılan saçılara örnek olarak,gelin alınırken gelinin yüzünün duvakla örtülmesi, onu dış etkilere, özellikle kötü nazara karşı koruma amacına yönelik olarak sayılmaktadır. Türk topluluklarında gelinin babanın evinden alınışından gerdek anma kadarki süre içinde değişik saçılar dağıtılmaktadır.

 

Gelin oğlan evine getirildiği zaman, yakın akrabalarından birisi,gelinin başına para, üzüm, şeker ve leblebi gibi nesnelerin terkibinden oluşan saçıyı, uğur ve bereket getirmesi için serpmektedir. Bu sırada orada hazır bulunan büyük küçük bütün davetliler, bunlardan en az bir tanesini almaya çalışırlar. Alman bu saçı; evde, cepte veya cüzdanın bir köşesinde uğur ve bereket getireceği amaç ve inancıyla yıllarca saklanmaktadır.

 

Bu saçı, her devirde topluluğun geçim kaynağı olan mahsulünden olmuştur. Avcılık devrinde avın kam, yağı ve eti, çobanlık devrinde süt, kımız ve havyarların yağı, çiftçilik devrinde dan, buğday, muhtelif meyveler saçı olarak kullanılmıştır.Saçı, yabancı soya mensup olan bir gelinin, kocasının soyundan olan atalar ve koruyucu ruhlar tarafından kabul edilmesi için yapılan bir kurban ayininin kalıntısı olma özelliği taşımaktadır.

 

Bu pratiklerde amaç, gelin ve güveyin birleşmesine engel olabilecek iyeler/cinler için bir tedbir almaktır. Böylece saçıyı saçanlar, kazayı belayı def ettiklerine inandıkları gibi, saçıdan nasibini alanlar da bunun kendilerine uğur ve bereket getireceği inancıyla onu uzun süre saklamaktadırlar. Anadolu’nun hemen her yerinde rastlanan, gelin baba evinden çıkarılırken kapı tutularak veya düğün alayının önü kesilerek bahşiş alınması da çok yaygın inançlardan biri olarak sayılmaktadır.

 

Harput yöresinde de ulu ve bilge kişilerin türbe ve mezarlanna taş yapıştırma, mum yakma, buğday serpme, kutsal sayılan ağaçlara renkli iplik ve paçavralar bağlama, kutlu pınar başlarına para,çamaşır gibi nesneler bırakma gibi saçı örneklerine rastlanmaktadır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bir Saçı Biçimi Olarak Mum Yakmak

 

Mum yakma inancı eski Şaman görüşlerinde ateşle bir takım dileklerin yerine getirilmesi düşüncesine dayanmaktadır. Alevi Türkmenlerinde de görülen mum yakma veya ocağı uyandırma inancı Şamanlığın bu konudaki inanç sisteminin İslamlaşmış şekli olarak tanımlanmaktadır. Bilindiği gibi Şamanların katılmadığı umumi merasimlerde ateşe adak sunarak eski Türkler dilekler dilemekteydiler. Hamam, türbe, cami gibi yerlerde mum yakılmasının tek sebebi sadece dilek dilemek olmayıp insana zarar verebilecek kötü ruhları kovmak amacı da bulunmaktadır.Ancak İnan gibi araştırmacılar bu inancın Türklere Hıristiyanlıktan geçmiş olabileceğini iddia etmektedir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Şeyhler ve Türkmen Babaları

Şamanizm kalıntıları örf ve adet şeklinden çıkarak yan Şaman olan şeyhlerin kurdukları tekkelerde dini bir unsur gibi yerleşmeye başlamıştır. Barak Baba, San Sal tuk, Geyikli Baba, Hacı Bektaş Veli’nin uygulamaları, bugünkü Altay Kamlarının uygulamalarından farksız görünmektedir.

Roux da, Türkmen babalarını Şamanların mirasçıları, eski dinin büyücü rahipleri olarak tanımlamaktadır.

Anadolu tarikat şeyhleri ile Şamanların ortak yanlarına bakıldığında,hem Şamanların, hem de şeyhlerin müziğin ve oyunun aracılığıyla kendinden geçtikleri, Şaman’nın hayvan kılığında tasavvur edilen yardımcı ruhlara sahip oldukları ve şeyhlerin de bizzat kendilerinin hayvan donuna girdikleri, Şamanların ve Kamların tören sırasında benzer davranışlarda bulundukları, hem Şaman’m hem de şeyhin ruhi hastalıkları ve birtakım rahatsızlıkları tedavi ettikleri, Şaman’m ve şeyhin transa girerek ateş üzerinde yürümek, karınlarına şiş veya kılıç sokmak gibi birtakım gösterilerde bulunabildikleri gibi sonuçlar çıkmaktadır. Aynca Şamanlar gibi Türkmen babalarının da İslamiyet’te tamamen yasaklanmış olmasına rağmen sihir ve büyüye başvurdukları bilinmektedir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hastalan İyileştirme ve Halk Hekimliği

Türk Şamanlarının en önemli görevlerinden birinin de ayinler yaparak hastalarını vücuduna giren cinleri ve kötü ruhları kovarak hastaları iyileştirmek olduğu bilinmektedir. Günümüzde Anadolu’dada aynı durum söz konusudur. Okuyup üflemek, ip bağlamak, muska yazmak, gibi usullerle hastalık tedavi etmeye çalışan kimseler bulunmaktadır. Halk arasında genellikle “hoca” diye tanınan bu şahıslar gerçekte Şamanizm’in devamı niteliği taşıyan kimseler olarak tanımlanmaktadır.

 

Eskiden halkın daha çok başvurduğu kırık-çıkıkçı ve bu gibi yeteneği olan kişiler Şamanizm’in birer kalıntısı olma özelliği taşımaktadır. Hatta İslamiyet’in kabulünden sonra bu kişiler dini içerikli dualar okumakta, ve bunun yanı sıra Kuran’dan alman bazı dualarla hastalara muskalar yazmaktadırlar.Muska ise tamamen Müslüman kültürün etkisi sonucu ortaya çıkmış bir inançtır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kurşun Dökme

 

Kurşun dökme adeti Şamanizm geleneklerinden kalan bir adet olma özelliği taşımaktadır. Şamanistler bu ritüele “Kut Dökme” anlamına gelen “Kut Kuyma” demekteydiler. Bu, insana musallat olan kötü ruhların negatif etkisini ortadan kaldırmaya yönelik çok eski dönemlerde uygulanan bir ritüeldi.

 

Kurşun dökme inancında, kurşunun eritilmesiyle Demir Kültü inancının izleri, kurşunun suya atılmasıyla Su Kültü’nün izleri ve kurşunun suya atılmasıyla çıkarılan gürültüyle de kötü ruhları kovma pratiğinin izlerine rastlanmaktadır.

 

Ölünün 40’ından Sonra Mevlit Okunması

 

Günümüzde îslami motiflerin de dahil edildiği, ölenin ardından kırk gün geçtikten sonra gerçekleştirilen Kur’an ve Mevlit okutma adetlerinin kökeninde, o devirlerden kalma Şaman gelenekleri yatmaktadır. Ölen birinin “kırkı çıktıktan sonra” Mevlit okutmak tam bir Şaman adetidir.

 

Mevlit, Muhammed Peygamber’in doğumunu anlatan manzum yapıttır. Bu manzum yapıtın ölenlerin arkasından okutulması dini bir emirmiş gibi halk arasında kabul görmüş ve bir adet haline gelmiştir. Aslında böyle bir dini emir bulunmamaktadır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Falcılık

 

Şamanizm inancında Şamanların en önemli özelliklerinden biri kehanette bulunup gelecekten haber verebilmeleridir. Falcılığın kesin olarak Şamanizm kökenli olduğunu söylemek yanlıştır. Çünkü falcılık dünyanın hemen her yerinde, her dinde, her kültürde bulunmaktadır. Ancak birçok kültürde falcılık eğlence olarak kabul edilmekteyken, eski Türklerde din adamlarının bilinçli olarak yaptığı meşru bir davranış biçimidir. Falcılığın Türklerde bu derece ciddi olması ve sürekli olarak uygulanması, günümüzde de Türkler arasında yaygın olmasını getirmiştir. Ergun Candan, eski Türklerde kürek kemiğinin ateşle ısıtılmasıyla ortaya çıkan şekillerle gerçekleştirilen fal bakma yönteminin, Anadolu’da yerini kahve telvesinin şekillerine bırakmış olduğunu iddia etmektedir.

 

Darısı Başımıza Sözünün Kullanımı

 

Bu sözün ortaya çıkışı bir Şaman ayinine dayanmaktadır. Darı saçma sözünün Şamanların ayinlerinde kullandıktan bir ritüelle ilgili olduğu bilinmektedir. Gerek dan tanelerinden yani mısırdan, gerekse de buğday tanelerinden öğütülmek suretiyle ekmek yapılmaktadır.

 

Bilindiği gibi Şamanistlerde saçı bir kansız kurban biçimidir. Çeşitli törenlerde, etrafa saçı saçılmaktadır. Saçılan bu saçılar o yöre insanın geçim kaynağı olan darı, buğday tanesi, para gibi nesneler olmaktadır. Türklerin saçı uygulamalarında ise saçı olarak çoğu kez darının saçılması görülmektedir. Bu yüzden “dansı başımıza” deyimi bu inançtan kalan bir söz olma özelliği taşımaktadır.

 

Nevruz

 

Türkler baharın gelişini bayram şeklinde kurbanlarla kutlamaktaydı. Bu bayram “Nevruz Bayramı” olarak bilinmektedir. Kökeni, İslam öncesi Şamanik öğelere dayanan, temelde uyanışı simgeleyen bir bayram niteliği taşımaktadır. Nevruz bayramında ateşlerin yakılması arınmanın ve uyanmanın bayramı olmasından dolayıdır. Bu uyanış hem doğanın hem de insanların uyanışı olarak kabul edilmektedir. 21 Martta kutlanan Türklerin Orta Asya’dan getirdikleri bu gelenekleri, İslamiyet’le bağdaşmadığı için uzun süre Sünni Müslümanlar tarafından kabul görmemiştir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Evlilikle İlgili Olarak Gelin Tabuları

 

Anadolu’nun birçok yöresinde gelinler için birçok şey tabu sayılmaktadır. Kocasının ve onun soyuna mensup erkeklerin adını söylemek, büyük baba çadırının ocağından yukarıya geçmek, muayyen zaman içinde kayınbaba ve kayınbiraderleriyle hatta ihtiyar kadınlarla bile konuşmak yasak sayılmaktadır. Âbdiilkadir İnan, bu adetlerin temelinin Şamanizm inancıyla ilgili olduğunu iddia etmektedir.

 

Çocuğu Olmayan Kişilerin Çocukları Olduğunda Çocuklarına Satılmış Gibi İsimler Vermeleri İnancı

 

Türklerin eski inançlarında insanları her konuda iyi ve kötü ruhların etkilediğine ve dünyada olup biten her şeyden ruhların sorumlu olduğuna inanılmaktaydı. Ruhların kötülüklerinden korunmak için, ruhları kandırmak gibi değişik uygulamalar da bulunmaktaydı. Günümüzde, Anadolu’da çocukları yaşamayan kişilerin çocuklarına değişik isimler vermeleri, çocukların isimlerim değiştirmeleri, kıyafetlerini ters giydirmeleri hatta erkek çocukların kız gibi giydirilmesi uygulamaları bu inancın günümüze yansımış biçimidir.

 

Çocukları yaşamayan aileler çocuğun yaşamasını sağlamak için Şamanizm’de uygulanan bir yöntem olan aileye musallat olan ölüm ruhunu aldatmak için çocuklarını komşularından birine satmaktadırlar. Ve çocuklarına Satılmış gibi adlar vermektedirler. Aynca çocuğun yaşamasını sağlamak için Yaşar, Dursun, Ölmezbay, Taştan, Çelik gibi adlar verildiği gibi, kötü adlar vermek adeti de bulunmaktadır. Bunun nedeni ise kötü isimli insanlardan ölüm meleğinin nefret ettiği ve onlara gelmediği inancıdır.

 

Tüm bu uygulamalar ruhları kandırmak amacı taşımaktadır. Kahramanmaraş’ta çocuğu yaşamayan aileler çocuklarının ölmesini engellemek için çocuklarına Duran, Dursun, Ömür, Yaşar gibi isimler koymaktadırlar. Koyulan isimlerden hareketle öteki aleme mesaj gönderme ve dileklerini gerçekleştireceklerine inanma, bu uygulamalara! sebebi olarak bilinmektedir.

 

Harput yöresinde ise, kız çocukları olduğu halde oğlan çocuğu olmayan aileler, oğlan çocukları olduğu zaman, yedi yaşına kadar çocuğun saçlarım uzatmakta, örmekte ve hatta bu zaman içerisinde çocuğa kız elbisesi giydirmektedirler. Ters giyme adı ile bilinen bu uygulamanın değişik bir biçimi de, çocuğa bu süre boyunca yeni elbise giydirilmemesidir. Çocuğa yedi yıl boyunca komşu ve akrabalardan alman eski, yamalı, hatta yırtık elbiseler giydirilmektedir. Bu inançlarda da çocuğa ölmüş süsü verilerek, ölüm ruhunu şaşırtmak, ölüm ruhunu aldatmak gibi eski Türk inançlarının izleri görülmektedir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kına Yakılması

Kına, Türklerin eski inançlarından günümüze kalan en önemli öğelerden birisi olma özelliği taşımaktadır. Kına, Türklerin eski inançlarında adanmışlığı simgelemektedir. Evlenen kişiler kına yakarak birbirlerine adanmış olmaktadır, yaşlı hanımlar ise kına ile ahirete adaylıklarını ilan etmektedirler. Kurbanlık koçlara kına yakılması da, bu inancın uzantılarından sayılmaktadır.

 

Kına yakılan genç ve bekar kız, sahiplenilmek suretiyle muhtemel Kara iyelerden korunmuş olmaktaydı. Müslümanlıkta kına yakmak gibi bir uygulama yer almamaktadır. Oysa kına, geçmiş inançlarımızın bir yansıması olarak Anadolu’da çok yaygın olan bir uygulamadır.

 

Hatta evlenirken düğün günü öncesi kına gecesi düzenlemek de Anadolu’nun her yerinde bilinen ve halen süren bir uygulamadır. Kına gecesinde, düzenlenen yöreye ait çeşitli oyunlar oynanmakta, türküler söylenmekte ve gelinin ellerine ve ayaklarına kına yakılmaktadır. Aynca gelinin saçları kesilerek, başına paralar da saçılmaktadır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Gürültü Çıkararak Kötü Ruhların Kovulması înancı

 

Gürültü çıkararak kötü ruhların kovulacağı inancı Şamanizm’in temel inançlarından birini oluşturmaktadır. Anadolu’da bu konuda günümüzde halen süren, Ay ve Güneş tutulması sırasında boş tenekelere vurmak, silah atmak gibi uygulamalar bulunmaktadır. Bolu ve Düzce’de Ramazan ayı ve dini bayramlar silah atılarak karşılanmaktadır.

 

Ayrıca Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi İzmir’de de kişinin kulağına dokunulup 3 defa ses çıkarabilecek bir yere vurulmasının kaza veya afete karşı koruyucu olacağına inanılmaktadır. Ayrıca Sinop’ta da gelin ve damat evin eşiğinden girerken, şişe kırılmaktadır. Şişe kırılması, boş teneke çalınması, silah atılması, bardak kırılması, tahtaya üç defa vurularak ses çıkarılması, kara güçlerin kovulup çocuklara, evlilere ve cenazeye kötülük yapmalarını önlemek amacını taşımaktadır.

 

Düğün sırasında silah atılması, zifaftan sonraki kara güçlerin muhtemel zararlarından korunmak, onları korkutup kaçırmak içindir, insanlar silah atarak gürültü yapmış olmaktadırlar. Ancak günümüzde İslamiyet öncesi dönemden kalan bu dini uygulamalar İslamiyet inançlarıyla birleşmektedir. Namzet Duası, Bayrak Duası, Kına Duası bu uygulamalar arasında sayılabilmektedir.

 

Gürültü çıkarmaya dayalı uygulamalar arasında, Anadolu’da oldukça yaygın olan bir pratik de kaynana zırıltısı çalmaktır. Kaynana zırıltısı, iki tahta parçası ve bir çarka bağlı kolu olan ve havada sallanarak salt bir tıkırtı sesi çıkartan bir alettir. Bu aletin, Şamanlar tarafından büyü yapılırken kullanıldığı bilinmektedir.

 

Kara İyelerden Korunmak İçin Gerçekleştirilen Uygulamalar

 

Anadolu’nun birçok yerinde bulaşık suyu, bir yere besmele okunduktan sonra dökülmektedir. Besmele okunmadan dökülürse dökeni cinlerin çarpacağına inanılmaktadır.

Bu inanç aslında tekin olmayan yerlerde kara iyelerin dolaşabileceği ve insana zarar verebileceği inancından kalmadır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Yağmur Duası ve Yada Taşı

 

Yağmur Duası ve Yada Taşı inancı Türklerin en eski inançlarından biri olarak kabul edilmektedir. Türklerin tarihin hemen her evresinde Yada Taşının yardımıyla istedikleri zaman yağmur yağdırabildikleri bilinmektedir.

 

Yada Taşı, Dağ Kültü’nün bir uzantısı olarak kutsal, yağmur yağdırabilen bir taş olma özelliği göstermektedir. Ancak günümüze Yada Taşı bütün özellikleriyle gelmemiş, Yağmur Duası ritüeli sırasında çeşitli küçük taşların kullanımıyla bugüne ulaşmıştır. Yağmur Duası ise, İslamiyet’te bulunan yağmur duası ayeti ve İslamiyet’in getirdiği bazı uygulamalarla birleşerek günümüze gelmiştir.

 

Yağmur duası ritüeli günümüzde İslami motiflere büründürülmüş şekliyle halen sürdürülmektedir. Yağmur duası ritüeli çeşitli yörelerde kısmen değişiklik gösterse de, genellikle köy halkının meydanda toplanmasıyla başlamaktadır.

Köyden bulgur toplanmakta, büyükbaş bir hayvan kesilmekte ve etli yemek yapılmaktadır. Yemekten önce, köyün dışındaki bir yerde duaya çıkılır. Köyün hocaları cübbelerini ters giymekte, çocuklara ise ayakkabıları ters giydirilmektedir.

 

Dua ile birlikte kırk bir adet taş toplanmaktadır. Duaya katılan herkes iki rekat namaz kılmakta ve namazdan sonra yemekler yenip, toplanan taşlar bir torbanın içine konmaktadır. Taşlarla dolu olan torba, tekbir sesleriyle köyün pınarının başına getirilmekte ve taşlar suya bırakılmaktadır. Böylelikle suya taşın temas etmesi sağlanmaktadır. Bu sırada bir olayı meydana getirmek için; küçük de olsa onun bir taklidini yapmanın yeterli olduğu anlayışından hareketle, elbiseleri ters giymek, ellerle yağmur yağışını taklit etmek, gök gürültüsünü andıran sesler çıkartmak yağmur duası ritüeline eşlik eden öğeler arasında kullanılmaktadır. Buradan da anlaşılacağı gibi, Yada Taşı, küçük taş parçalan olarak değişmiştir. Elbiseleri ters giymek ise, eski inançlardan kalan, ruhları kandırmaya yönelik bir pratiktir. Her şeyin tersine dönmesiyle birlikte, kuraklığın yerini yağmurun almasına yönelik bir uygulamadır. Duaya köyün hocalarının katılması, dua sırasında namaz kılınması ve tekbir sesleri İslamiyet’in yağmur duasına getirdiği unsurlar arasında sayılabilmektedir.

 

İsparta yöresinde ise yağmur duasına çıkılmadan önce, namaz kılan kişilere dere veya göl kenarından nohut büyüklüğünde yetmiş bin adet taş toplatılmaktadır. Bu taşlardan her on bini bir çuvala doldurulmaktadır. Erkekler abdestli olarak camiye gelip, yedi büyük küme halinde farklı yedi yere oturmakta ve her çuval bir gruba verilerek, taşlar dökülmekte ve her bir taşa bir besleme ile İhlas Suresi okunarak üflenmektedir.

 

Bu okuma işi yaklaşık üç gün sürmektedir. Okuma işi bitince her bir çuvalda onar bin taş olmak üzere yedi çuvalın ağızlan dikilmekte ve yine yüksek bir yerde muhafaza edilmektedir. Genellikle bir Cuma günü, bütün köy halkı hayvanlarıyla birlikte yüksek ve suyun olduğu bir yere, türbeye veya yatırın önüne gelmektedirler. İmamın veya müftünün önderliğinde dua edilmekte, namaz kılınarak Kuran okunmaktadır. Bundan sonra çuvallardaki taşlar, dere, değirmen suyu gibi yerlere boşaltılmakta ve bütün bunlardan sonra ortaklaşa bir keçi kurban edilmektedir.

 

Yağmur duaları, toplumsal niteliklidir. Genellikle iki şekilde yapılmaktadır. Birinci olarak bütün bir köyün veya büyük bir grubun katılmasıyla yapılan uygulamalar, ikinci olarak da sadece çocukların toplanarak yaptıkları uygulamalar olarak sayılabilmektedir. Büyüklerin katıldıkları yağmur yağdırma törenlerine yaşlı, genç, kadın, erkek ve çocuklar katılmaktadır. Yağmur duasına çıkılmadan önce oruç tutma, mevlit okutma, yemekler hazırlama, kurban kesilecekse kurban temin etme, kurban sonrası toplu yemek için yemek kaplarını sağlama, suya dilek için atmak üzere taş toplama, hayvan kafatasları toplama, taş çuvallarım okuma gibi hazırlıklar yapılmaktadır. Törenin ikinci aşaması yağmur duası yürüyüşüdür. Önde hoca yürümekte, köylüler onu izlemektedirler. Bazı yörelerde ceketler ters giyilmektedir. Dualar edilmekte, ilahiler söylenmektedir. Törenin üçüncü aşamasında bir meydan, su kenarı veya bir yatır türbesinde toplanılmaktadır. Koyunlar kuzularından, bebekler annelerinden ayrılmakta, çocuklar ağlamakta, hayvanlar meleşmektedir. İnanışa göre ayrılan hayvanların melemeleri yağmur duası olarak nitelendirilmektedir. Hayvan bağırışlarının yağmurun gelmesini kolaylaştırdığı inancı yaygıdır. Hocalar da cübbelerini ters giyerek dua etmektedirler. Bu arada getirilen taşlar ve iskeletler suya atılmakta, bazı yörelerde ağaca akrep ve kaplumbağa asılmakta, diri diri yılan yakılmaktadır. Toplu halde yemek yenmekte, akşam olunca tören sona ermekte eve dönülmektedir. Tören sonrasında hala yağmur yağmazsa bu durum meleklerin uyuduğuna, işlenen günahlara bağlanmaktadır. Türk yağmur yağdırma törenlerinde Orta Asya kültüründen izler bulunmaktadır. Elbiselerin ters giyilmesi, yağmur yağdırma temsilleri, yağmur taşlan ve Yada Taşı bağlantısı, çocukların ağlatılması, hayvan kafatası ve iskeletlerinin toplanması, toplu yemek adetleri, İslamiyet’te olmayan eski kültür izleri bizi Orta Asya yağmur yağdırma törenlerine kadar götürmektedir.

 

Günümüzde yağmur yağdırmak için yapılan bu büyü Müslümanlığın etkisi altında yapılmaktadır. Yağmur duası, toplumun, kendi gücüyle üstesinden gelemeyeceği bir durumda İslami öğeleri de birleştirerek büyüye başvurması olarak tanımlanmaktadır. Aynca yağmur duası Kuran’a değil, hadislere dayanmaktadır. Hemen hemen bütün İslami ülkelerde görülmektedir ancak uygulanış biçimi o yörenin kültürel özelliklerine göre değişiklik göstermektedir. Anadolu’da da bu dua Şamanizm etkileriyle uygulanmaktadır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Saçın Çöpe Atılmaması, Geceleri Tırnak Kesilmemesi Uygulaması

Geceleri yemek yedikten sonra ağzı silmeden ya da ateşe üflemeden çocukların dışarı çıkması yasaklanmıştır. Çünkü, kötü ruhların dudaklardaki kalan yağı, yemeği yaladıklarına ve böylelikle kişinin ağzında uçuk çıktığına inanılmaktadır.

 

Başka bir inanç da, Anadolu’nun birçok yöresinde saçın çöpe atılmamasıdır. Kadınlar saçlarını taradıktan sonra onları toplamakta ve bir yerde saklamaktadırlar. Bu inancın nedeni de, insanın öldükten sonra ruhunun o saçları bütün dünyayı dolaşarak bulmaya çalışmasıdır.

 

Anadolu’da günümüzde de yaşayan tüm bu inançlar Şamanizm’in izleri olarak değerlendirilmektedir. Çocukların ilk saçı da toplanıp hayat sonuna kadar saklanır. Anadolu’da saçla ilgili inançların Şamanizm inancı ile hemen hemen aynı olduğu söylenebilmektedir. Bir örnek de, sabah kalkıldığında yüzün yıkanması gerektiği inancıdır. Gece, kişinin yüzünün şeytan tarafından yalandığına inanılmaktadır. Bu inanç da, Şamanizm öğelerinden kötü ruhlarla, İslamiyet’te kötü ruh olan şeytanın birleşimi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Semah

 

Günümüzde Alevi ve Bektaşi semahlarının, Şamanların davul ile birlikte dua okuyarak oynamasıyla benzerlik göstermesi açısından, Şaman oyununun gelişmiş bir biçimi olduğu düşünülmektedir. Müzik, şiir ve dans, her iki ibadette de bir aradadır. Aynca, bugün Alevi olarak adlandmlan göçebe Türkmenlerin müzikli, içkili ve oyunlu semahları eski Türk dini inançlarının Müslümanlıkta yaşatılma biçimi olarak değerlendirilmektedir.

 

Alevi ve Tahtacılarda, toplu halde içki içilip ibadet edilmektedir. Türkler de, eski dinlerinde aynı şekilde ibadet etmekteydiler.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Gelin Kuşağı

Anadolu’nun hemen her yerinde, evlenen kızın beline kırmızı bir kuşak bağlanmaktadır. Bu kuşağı, gelinin erkek kardeşi, babası, dayısı veya amcası bağlamaktadır. Bu kuşağa “gelin kuşağı” adı verilmektedir. Kuşağı, sorumlu kişi, orada bulunanların önünde, gelinin beline üç defa çözerek bağlamaktadır. Bu davranışla gelinin, gideceği eve bolluk, bereket ve uğur getireceğine inanılmaktadır.

 

Aynca bu kuşak günümüzde kızın bakire olduğunun da bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Kuşağın bu şekilde gelinin beline bağlanması, Şamanizm’in günümüze yansımalarından bir inanç olarak kabul edilmektedir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hastalan İyileştirme ve Halk Hekimliği

Türk Şamanlarının en önemli görevlerinden birinin de ayinler yaparak hastalarını vücuduna giren cinleri ve kötü ruhları kovarak hastaları iyileştirmek olduğu bilinmektedir. Günümüzde Anadolu’dada aynı durum söz konusudur. Okuyup üflemek, ip bağlamak, muska yazmak, gibi usullerle hastalık tedavi etmeye çalışan kimseler bulunmaktadır. Halk arasında genellikle “hoca” diye tanınan bu şahıslar gerçekte Şamanizm’in devamı niteliği taşıyan kimseler olarak tanımlanmaktadır.

 

Eskiden halkın daha çok başvurduğu kırık-çıkıkçı ve bu gibi yeteneği olan kişiler Şamanizm’in birer kalıntısı olma özelliği taşımaktadır. Hatta İslamiyet’in kabulünden sonra bu kişiler dini içerikli dualar okumakta, ve bunun yanı sıra Kuran’dan alman bazı dualarla hastalara muskalar yazmaktadırlar.Muska ise tamamen Müslüman kültürün etkisi sonucu ortaya çıkmış bir inançtır.

 

 

Tatarca diye bir hastalık var bilmiyorum ismini duydunuz mu. Hasta kişinin karnı ağrır arasıra sancıları artar.

Ocak olan kişi ( işin ehli branş dokturu gibi bişey :) ) hastayı yere yatırı üzerinden 5-6 defa atlar. Her atladığından ayet veya benzeri şeyler okur.Sonunda hastalığın geçer.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Gelin Kuşağı

Anadolu’nun hemen her yerinde, evlenen kızın beline kırmızı bir kuşak bağlanmaktadır. Bu kuşağı, gelinin erkek kardeşi, babası, dayısı veya amcası bağlamaktadır. Bu kuşağa “gelin kuşağı” adı verilmektedir. Kuşağı, sorumlu kişi, orada bulunanların önünde, gelinin beline üç defa çözerek bağlamaktadır. Bu davranışla gelinin, gideceği eve bolluk, bereket ve uğur getireceğine inanılmaktadır.

 

Aynca bu kuşak günümüzde kızın bakire olduğunun da bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Kuşağın bu şekilde gelinin beline bağlanması, Şamanizm’in günümüze yansımalarından bir inanç olarak kabul edilmektedir.

 

 

Belki gereksiz görülebilir fakat bu bölümde eksik olduğunu düşündüğüm ufacık bir şeyi eklemek istedim.Gelin kuşağı kırmızı olur sürekli.Düğünlerde gören olmuştur.Bunun sebebi de nevermore'un dediği gibi kan vs. bekareti sembolize ettiği içindir.(En azından benim okuduklarım bu yönde idi.)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Şamanizm İnananın Halı Kilim Desenleri Üzerindeki Yansımaları

 

Şaman’ın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çıyan, kunduz gibi yabani hayvan şekilleri çizerek onların kaçırılacağına inanılmaktaydı.

Bugün Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim gibi örgüler Şaman giysilerinden aynı izleri taşımaktadır. Türkmen halı ve kilimleri üzerindeki akrep, yılan, kırkayak gibi hayvan resimleri, eski Türk inanış ve geleneklerinden kalma özellik olarak sayılabilmektedir. Bunun amacının zararlı olan, resimdeki hayvanları kaçırmak olduğu kabul edilmektedir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ölüm İle İlgili Olan İnançlar

Anadolu’nun çeşitli yörelerinde ölüm ile ilgili değişik inançlar uygulanmaktadır. Örneğin, Muş ilinde ölenin evinde yas tutma haftalarca sürmektedir. Bu zaman içinde, ağlayıcılar, ağıtçılar,ölenin ardından acılan dile getirmektedirler. Yas sırasında ölü evinde badana yapılması, hamama gidilmesi, kına yakılması ve takı takılması yasaklanmıştır. Başsağlığına gelen kişiler de bu hükümlere uymak zorundadırlar. Aynca, bu süre içinde düğüne gidilmesi ve evde ocak yakıp yemek pişirilmesi de yasaklar arasında sayılmaktadır.

Bütün bu hareket ve davranışların altında da ölünün ruhunu memnun etme, onun gazabına uğramama inancı ve korkusu yatmaktadır. Bütün bu pratikler Türklerdeki yas tutma inancının zengin izlerini taşımaktadır.

 

Ölen kişinin ruhunun memnun edilmesi için yapılan uygulamalardan biride, ölü aşı vermek olarak sayılmaktadır. Türklerde ruhun ölümsüzlüğüne inanıldığından ve öldükten sonra da dünyevi ihtiyaçlarının sürdüğü inancından dolayı, bu inanç günümüzde halen sürmektedir.

 

Kalafat’a göre ölü aşı,ölünün adına dağıtılan yiyecekleri ifade etmektedir. Bunlar,ölünün ruhu için adanmış, ölünün ruhunu memnun etmek için dağıtılan yiyeceklerdir. Bu inanç Anadolu’nun hemen her yerinde sürmektedir. Örneğin Urfa yöresinde, ölü çıkan evdeki insanlar, onun adına komşu ve akrabalara helva ve tuz dağıtmaktadırlar. Bu yolla, ölen kişinin ruhunun huzura kavuşturulmuş olacağına inanılmaktadır.

 

Aynca helva kavrulurken yayılan kokunun, kötü ruhları kovmaya yaradığı da bilinmektedir.

Ağrı köylerinde ise, yasta olan kadın, kara renkli elbise giymektedir. Saçlannı toplayıp kimseye göstermez. Yüzünü yırtmakta hatta kanatmaktadır. Böylece eski Türk inançlarındaki kanlı gözyaşını dökmektedir. Elbiselerini ters giyer, kırk gün yas tutar ve yörede bunu yapmayanlar hem ayıplanmakta ve hemde o kişinin başına felaketlerin geleceğine inanılmaktadır.Aynca bunlar uygulanmazsa ölenin ruhunun da eziyet çekeceğine,huzura kavuşamayacağına inanılmaktadır.

 

Türklerin eski inançlan arasında yer alan, ruhi an kandırma uygulamasına günümüzde ölümle ilgili olan inançlarda da rastlanmaktadır.Örneğin Van yöresinde, ölü çıkan evin kadınlan, kızlan elbiselerini ters giymektedirler. Bu, ölenin ruhunun geride kalanlan beraberinde alıp götürmemesi için alman bir tedbir olarak bilinmektedir. Türk inancına göre, ölen, kimi zaman çok sevdiği veya kötülük etmek istediği kişileri de beraberinde alıpgötürmektedir. Söz konusu inancın bir neticesi olarak, ölenin ruhunun şaşırtılması amacıyla, elbise ters çevrilmektedir. Bu uygulama yedi gün sürmektedir. Bu inanç ile, ruhun geride kalanlan beğenmemesi sağlanmaya çalışılmaktadır. Siverek kasabasında ise, ölü çıkan evin mensuplan ve akrabalan ile yakın komşulanda yas olarak kara giyinmektedirler. Üç gün süren yas sonunda,akraba ve komşular, kara elbiseleri çıkanp renkli giyinmekte ve yas evine de renkli elbiseler götürüp oradakilere giydirmektedirler. Böylece ölü çıkan evde yas kaldırma yapılmış olmakta ve hane halkı normal hayatına dönmek imkanı bulmaktadır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Göktürklerde Kadınların, Eşleri Öldüğünde, Eşlerinin Erkek Kardeşiyle Evlendirilmeleri Geleneği

 

 

 

Günümüzde Doğu Anadolu bölgesinde görülen bir inanç da, kadının eşinin ölmesi durumunda, kaynıyla evlendirilmesi uygulamasıdır. Bu inancın Göktürklerde de aynı olduğu görülmektedir. Tarihi kayıtlarda, baba, amca ve kardeş öldükten sonra, ölenin oğlu,erkek kardeşi veya üvey annesi ile veya kardeşinin kansı ile evlenmekteydi. Aynı şekilde amca öldükten sonra, yeğeni onun sağ kalan kansıyla evlenmekteydi. Sadece kabile reisleri kendilerindenbir sonraki kuşağa mensup olanlarla evlenememekteydiler. Bu tür bir geleneğin ortaya çıkış nedenlerinden birisi, ilkel toplumlarda görülen grup evliliğinin kuşaklar boyunca aktarılarak süregelmesi, bir diğer neden de klanlarda görülen dış evlilik sisteminin varlığı olarak kabul edilmektedir. Baba veya küçük-büyük kardeş öldükten sonra, dul kalan anne ve dul yengeyi aynı klan içinde alıkoymak amacıyla, ölümden sonra sağ kalanla evliliğin devam ettirilmesi geleneği tatbik edilmiştir.Böylece dul kadının kendi klanından ayrılması, tekrar evlenerek başka bir klana gitmesi önlenmiş olmaktaydı. Daha sonra toplumlann üretim gücünün artmasıyla özel mülkiyet sisteminin gelişimi, şahsi mülkiyete ait ailelerin toplumda başlattığı ekonomik fonksiyon giderek klanın fonksiyonunu geride bırakmıştır.Bu dönemde dul anne ve dul kardeşin klanda alıkonulması ve çeşitli geleneksel uygulamaların kuşaklar boyunca devamettirilmesi geleneği ve klan nüfusunun korunması, bir ailenin veyabir kabilenin çalışan insan gücünün ve aile-kabilenin üretim gücünü arttıran ekonomik fonksiyona dönüşmüştür.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Eşiğin Kutsal Sayılması

Kapıdan içeri girilirken eşiğe basılmaması inancının da Şamanizm’den kalma bir inanç olduğu bilinmektedir. Eski Türklerde eşik kutsal kabul edilmekteydi. Günümüzde de Anadolu, Balkanlar ve Türkistan’da ki din büyüklerinin yattığı yatırlar kitleler tarafından ziyaret edilirken eşiklerine dua edilmekte ve eşiklerden dileklerinin yerine getirilmesi beklenmektedir. Anadolu’da evlenip yeni evine giren gelin, yeni evine girerken de evin eşiğine dua edip eve öyle girmektedir.

Sihir Büyü ve Muska

 

Sihir ve büyü, İslam dünyasında da görülmekle birlikte, Hıristiyan ülkelerdeki kadar yaygınlık kazanamamıştı. Müslüman toplumlarda sihir ve büyü, genelde muskacılık ve üfürükçülük olarak varlığım sürdürmüştür. Arapça nüsha sözcüğünden türetilen muska, üçgen şeklinde katlanmış bir kağıttır.Üzerinde, gözetilen amaca göre seçilmiş kimi ayet ve dualarla bazı özel işaretler yazılı olan kağıt, 3-40 kez katlanıp muskalara sarıldıktan sonra, vücudun belden üst kısmında ve genellikle görünmeyecek bir yerde taşınır. Muskaların yapılış amacı çok değişik olmakla birlikte bunlar 3 grubta toplanabilir: a) Günahlardan, kötülüklerden ve cinlerden korunmak, b) Nazardan sakınmak, c) Birine büyü yapmak ya da yapılmış olan bir büyüyü bozmak. Üfürükçülük ise; hastayı iyileştirmek ya da kötülüğe uğramış birisini ondan kurtarmak için, bazı duaların ya da gelişigüzel sözlerin söylenip sonunda kişinin yüzüne üflenmesi demektir. Ne var ki uygulamada bununla kalınmamakta, kişinin bedenine kimi işaretlerin çizilmesi ve benzeri eylemlere de dönüştürülmektedir

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...