Jump to content

Hallac-ı Mansur ve Şeytan'ın Savunulması


nameste

Önerilen Mesajlar

“(…)Hallac’ın konuşmaları Şeytan’ın savunulması değil, “ŞEYTAN” ismi ile ne anlamamız gerektiğidir.

Hallac, Şeytan’ın varlığını inkar etmemiştir. Tam aksine İslam’daki Şeytan kavramının, Allah ile çatışmaya giren ilkel dinlerin ve tekrar ilkelleşmiş olan tek tanrılı dinlerin şeytan anlayışından tamamen farklı olduğunu kanıtlamıştır. Kur’an’daki anlatımın mecazlardan sıyrılarak anlaşılması gerektiğini izah etmiştir…”

* * *

11-) Ve lekad halaknaküm sümme savvernaküm sümme kulna lil melaiketiscüdu liAdeme, fesecedu illâ ibliys lem yekün mines sacidiyn;

(Ey Ademoğlu) andolsun (ki) sizi halkettik (insani manayı takdir ve izhar ettik)… Sonra sizi tasvir ettik (sûretlendirdik)… Sonra melaike’ye (kuvvelere): “Secde edin Adem’e” dedik… İblis (vehim) hariç (hepsi) secde ettiler… (O) secde edenlerden olmadı.

12-) Kale ma meneake ella tescüde iz emertük kale ene hayrun minhu, halakteniy min narin ve halaktehu min tıyn;

Buyurdu: “Sana emrettiğimde seni secde etmekten ne menetti?”… “Ben daha hayırlıyım ondan; beni Nar’dan (manyetik beden?) halkettin, onu tıyn’den (hücresel yapıdan) halkettin” dedi.

13-) Kale fehbıt minha fema yekûnü leke en tetekebbera fiyha fahruc inneke mines sağıriyn;

Buyurdu: “(O halde) in oradan!.. Orada büyüklük taslamak senin için olacak şey değildir… Çık!.. Muhakkak ki sen küçülenlerdensin”.

14-) Kale enzırniy ila yevmi yüb’asun;

“(İnsanların) ba’solacakları güne (vefatlarına) kadar bana mühlet ver” dedi.

15-) Kale inneke minel münzariyn;

Buyurdu: “Muhakkak ki sen mühlet verilmişlerdensin”.

16-) Kale feBima ağveyteniy leak’udenne lehüm sıratakel müstekıym;

“Beni (B sırrınca) sapıttırmana (mukabil, sebebiyle, onun gereği) yemin ederim ki (Hakkın Zatından gafil?), elbette senin sırat-ı müstakiym’ine onlar için oturacağım (onlara engel olacağım; da vasıl olamayacaklar)”. ( A’RAF SURESİ- B MEAL H. GÜLER)

Hallac’ın başını derde sokan açıklamalarından birisi, belki de en başta geleni, Azazil’in yani sonradan “İblis ve Şeytan” olarak isimlenenin savunmasını yapmış olmasıdır.

Hallac’ın bu savunması karşısında dönemin devlet idaresinde etkin olan “yüzeysel şeriat bilginleri” verecek cevap bulamamışlardır. Ancak; “Bu sözler küfrü icâp ettirir ve katli câizdir” fetvasını tekrar ederek zaten ölümü kesinleşmiş olan Hallac’ı bir kez daha ölüme mahkum etmişlerdir.

“Derme çatma mahkeme” heyetinden başka “asil bir mahkeme” daha vardır ki asıl yargılama ve hüküm orada verilir. Bu mahkeme insanlık ile birlikte kurulan “halk mahkemesi” olan “halkın gönlüdür”. Hallac’ı halkın gönlü öyle bir yargılar ki “şehit” hükmünü verir ve “ halkın gönlüne defnedilir”. Şehitlerin diri olma sırlarından biri de budur. Halkın gönlüne giren Hak’kın gönlüne girmiş olacağı için “ebedi diri” hükmünü alır. Şimdi Hallac’ın muhteşem “savunmasını” inceleyelim.

Azazil ve Âdem ve diğer melekler yok iken,

sadece Allah var idi.

Allah, kendisine ibadet edecek ve isyan edecek

kendinden “başka”

iki varlık daha olsun diledi.

O’nun dilemesi “olmak“ tır.

Olan O’nun ilmidir.

Olmak, başkasını yaratmak değildir

Yaratmanın sırrı budur.

Allah,

ezeli itaat ve ebedi kulluk halinde kalan melekler olarak

teklik’ten

(ahadiyetten);

sayısız sonsuz melekler olarak

çokluk (kesret) âleminde tecelli etti.

Bundan dolayı “melekler” Hak’tır.

Allah;

kendisine “evvel”de itaat

“şimdi”de isyan

ve

sonsuza kadar da isyanına devam edecek

varlık olsun diledi.

Allah’a, kendisine ezelde isyan eden bir varlık olamazdı.

Çünkü ezelde sadece kendisi vardı.

Fakat Allah’da

ezelde kendisi ile birlikte var olan

“isyan”edeceklerin ilmi mevcuttu.

Bu isyan ilmi ile birlikte mevcut olan “itaat” ilmi de vardı.

İsyanın itaate, itaatin isyana dönüşebilmesi de vardı.

Tüm bu ilimler birleşerek ”AZAZİL“ mânâsı ZAHİR oldu.

Bundan dolayı

AZAZİL’in

BÂTIN’ı, ZÂHİR’i, EVVEL’i ve ÂHİR’i

HAK’tır.

HAK kendisindeki “ÂSİYE” (isyan eden itaat etmeyen, başkaldıran) mânâsına İBLİS libasını giydirerek

“BÂTIL” boyutuna Şeytan yansıması yarattı.

Hak, ona “secde et” diye emir verdi;

İblis, “Senden gayrıya secde etmem” dedi.

Hak, “O halde ebedi olarak ben’den uzaklaştırılacaksın” dedi.

İblis, yine aynı cevabı verdi; “Sen’den başkasına secde etmem!“

Ve İblis şu şiiri okudu:

“İnkârlarım seni takdis

aklım, önünde tehvis (hevesle itaat halinde)

senden ayrı bir şey mi ki Âdem?

orta yerde kimmiş iblis?

senden başkasına yok benim yolum

seni seven boynu bükük bir kulum”

“Secde et” emrine “melekiyet” tecellileri hemen uydu.

Çünkü melekler sadece itaat kökenli esmadandı.

Bu arada;

evvel, âhir, zâhir, bâtın…

zât, sıfat, esmâ, ef’al

ve

itaat ve isyan…

vahdet ve kesret…

asıl ve tecelli…

gibi bir ayrıma düşmeden

Allah,

Hak olarak

İNSAN gerçeğinde

kendisine secde eden ve secde etmeyen mânalarını seyrediyordu.

İnsan;

tüm esmayı kendisinde seyretti.

Hiçbir var oluş ve tecelli ile sınırlanamayan

Allah ismi ile işaret olunanın

Hak, Batıl, Âdem, Melek ve İblis

olarak kendi nefsinde “cem” olduğunu fark etti.

Hak, Şeytan’a sordu; ”Kibirlendin mi?”

Şeytan cevap verdi;

“Seninle birlikteliğim sonradanlık şeklinde olsaydı

senden ayrı fakat senin mahlukun olarak kibirlenmek bana yaraşırdı.

Halbuki benim seninle olan birlikteliğim ezelidir.

Bundan dolayı kibirlenen ben değilim sensin ! “

Ve şu şiiri okudu;

“Ondan üstünüm ben!

Hizmetim ondan kıdemli

Şu âlemlerde seni benden iyi tanıyan var mı ki?

Benim sende muradım

Senin de bende muradın var.

Ve senin beni isteyişin daha eski.

Ya senden başkasına secde etseydim?

Secde etmeyince aslıma dönmem gerekti.

Çünkü sen beni ateşten yaratmışsın.

Bu bir gerçek.

Ve ateş ateşe dönecek

Netice olarak,

Takdir edip seçme senin elinde.

Ne kaldı kopacak, ne var korkacak?

Nasıl olsa uzak düşmüşüm sana

Anladım bir bana, yakınla uzak,

Sevgiyle ayrılık olur mu yoldaş?

Ayrıldım, ayrılık oldu arkadaş.

Ey tek kudret, sana hamd sana senâ

Seçkin bir kul eğilmez başkasına.”

Şeytan’ın kendisinin Âdem’den eski olduğunu, hizmetinin daha kıdemli olduğunu söylemesi zamansallıkla ilgili değildir.

Üstünlük iddiasında da (kendine göre) haklıdır. Bazı yönlerden (kendine göre) üstündür.

Mesela tenzih;

(Allah’ın varlığı yanında başka varlıklar kabul etmemek)

ve

teşbihte

(varlıkların Hak’kın tecellileri olduğunu kabul etmek)

o an için Âdem’den daha üst bilgiye sahiptir.

Tenzih ilminde, kendi varlığının Allah’dan ayrı bir varlık olmadığını bilir. Allah’ı başka varlıkla var olmaktan böylece tenzih eder.

Teşbih ilminde, kendi sanal varlığının ÂSİ kökenli esmâ topluluğu olduğunu bilir. Böylece kendi varlığının Hak olduğunu teşbih eder.

Âdem, Şeytan’ın bu ilmine onda olmayan başka bir ilimle cevap verir. Bu ilim aslında tenzih ve teşbih ilminin birleştirilmesi olan TEVHİD ilmidir.

Âdem; Allah’ın tecelli etmek (teşbih) ve tecelli etmemek(tenzih) gibi bir durumu olmadığını, her an kendisi olarak var olduğunu TEVHİD ilmi ile bilir. Böylece melek ve şeytan kavramlarının kendi hakikatindeki itaatkarlık ve isyankarlık kuvvetleri olduğunu fark eder.

Şeytan’ın kendisine secde ettiğini görür

ama Şeytan secdesinin Allah için olduğunu itiraf edince

“secde etmedi” kabul eder.

Ve Şeytan’ın secdesinde

“Ey âdem! Zâhiren secdem seni meydana getiren esmâ topluluğunadır.

Yoksa senin toprak varlığına değildir.

Secdem sana değil Hak’kadır.

Sen kendini Âdem olarak görüyorsan secdem sana değildir.

Sen kendini Hak olarak biliyorsan secdem Hak’kadır.

Her halükarda secdem sana değil Hak’kadır !”

Dediğini işitir.

Melekler ise hiçbir yorum yapmadan secde etmişlerdir. Çünkü melekler Hak’kın varlığını hangi isim ve resim altında olursa olsun tanırlar ve secde ederler. Meleklerin boyutunda tek varlık Hak’tır. Hatta melekler hâlâ Âdem’in varlığından dahi haberdar değillerdir.

Âdem ise meleklerin, Şeytan’ın ve kendisinin var olmadığını, var olanın Hak olduğunu TEVHİD ederek ezeli ve ebedi yalnızlığını yaşamanın hüznü ile dolu olarak GÖZ YAŞI (ilim, irfan) dökmektedir.

Hallac, varlığın hakikatini “ ÇIPLAK KELİMELERLE ” ortaya dökünce birazcık aklı olan herkes MÂRİFET’den payına düşeni anlar.

Hallac’ın meczub olmadığını, hakikata tam uyanmış olduğunu, aklı başında hatta “ilahi akıl”a (küllî akıl-evrensel akıl) ulaştığını anlarlar.

Hallac’ın konuşmaları Şeytan’ın savunulması değil “ŞEYTAN” ismi ile ne anlamamız gerektiğidir.

Hallac Şeytan’ın varlığını inkar etmemiştir. Tam aksine İslam’daki Şeytan kavramının, Allah ile çatışmaya giren ilkel dinlerin ve tekrar ilkelleşmiş olan tek tanrılı dinlerin şeytananlayışından tamamen farklı olduğunu kanıtlamıştır. Kur’an’daki anlatımın mecazlardan sıyrılarak anlaşılması gerektiğini izah etmiştir.

Yine de tek tanrı inancından ALLAH gerçeğine yükselemeyen din adamlarının ve din adamlarının güdümündeki saltanatın,

“Şimdi de Şeytan’ın varlığını ve Tanrı’ya kafa tutuşunu inkar ediyor,

Kur’an’ı sapıkça yorumluyor,

bir kez daha ölüme mahkum edildi zındık!”

fetvası ile şehid olmaktan kurtulamamıştır.

Not:

Bu yazıda da diğer yazılarımızda olduğu gibi; Kitab’üt-Tavasin”in ilgili bölümünü olduğu gibi aktarmadım, kişisel penceremden olayı nasıl anladıysam… anladıklarımın bir kısmını anlatmaya çalıştım. Konu hakkında akademik bilgilere Prof. Dr. Y. N. ÖZTÜRK’ün Hallac-ı Mansur ve Eseri “Kitab’üt-Tavasin” isimli kitabından ulaşılabilir.

 

KAYNAK

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Telden giriyorum, bi ara ayrıntılı yanıt verebilirim bu konuya... Şeytan ve diğer yaratılmışlar ezeli değildir ancak ebedidir. Bilgiler ve kayıtların varlığı hakkındaki her şey Yaratıcının hayalinde sonsuza kadar var olur... Hiçbir şey yok iken yalnızca Yaratıcı vardi ve yarattığı ilk şey Hz. Muhammed'in (sav) ruhaniyeti idi... Yaratılmışın ezeli olmaz sadece başlangıcı olur ve varlığın bilgisi de ebedi olur... Tabi İslami pencereden bir yorum bu...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Telden giriyorum, bi ara ayrıntılı yanıt verebilirim bu konuya... Şeytan ve diğer yaratılmışlar ezeli değildir ancak ebedidir. Bilgiler ve kayıtların varlığı hakkındaki her şey Yaratıcının hayalinde sonsuza kadar var olur... Hiçbir şey yok iken yalnızca Yaratıcı vardi ve yarattığı ilk şey Hz. Muhammed'in (sav) ruhaniyeti idi... Yaratılmışın ezeli olmaz sadece başlangıcı olur ve varlığın bilgisi de ebedi olur... Tabi İslami pencereden bir yorum bu...

 

Evet bende onu diyorum hallac diyor ki şeytan yaratıcının hafızasında ezeli. E her şey tanrının hafızasında vardı. Yani hallac sadece şeytan hakkında demese işkillenmeyeçeğim ama sanki şeytanı haklı tutma cabasında.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

...Hz. Peygamber şöyle buyurur: "Âdem su ve toprak arasında iken ben peygamberdim." Böylece Hz. Peygamber bu konuda bir bilgiye sahip olduğuna işaret etmektedir...

 

...Feleğin hareketiyle zaman ilk yaratıldığında Allah yönetici ilk ruh olarak Hz. Muhammed'in ruhunu yarattı. Sonra ruhlar feleklerin hareketleri vesilesiyle (ondan) meydana çıkmıştır. Hz. Peygamber'in ruhu şehadet âleminde bulunmadan gayb âleminde var oldu. Allah ona peygamberliğini bildirmiş, Âdem, Hz. Peygamber'in buyurduğu gibi henüz 'su ve toprak arasında iken' onu müjdelemiştir. Zaman Hz. Muhammed hakkında bedeninin var oluşu ve ruhun onunla irtibat kurmasına el-Bâtın ismiyle ulaşmıştır. (Bedeni var olup ruh ona bitiştiğinde) Bu esnada zamanın hükmü, akışta ez-Zahir ismine geçti. Hz. Muhammed cisim ve ruh olarak zâtıyla ortaya çıktı. ...

 

Âdem bu cinsten Allah'ın hükmü ile ortaya çıkan ilk varlıktır. Fakat onun ortaya çıkışı, daha önce de ifade ettiğimiz gibi Hz. Peygamber'e vekil olması yönündendir. Sonra Allah ondan ikinci babamızı çıkartmış ve onu anne diye isimlendirmiştir. Bu birinci baba, ondan bir derece üstün olmuştur, çünkü onun aslıdır. Allah ihsanın kendi elinde olduğuna ve bu işi birinci babanın özü gereği gerektirmediğine dikkat çekmek için mülk devrindeki vekilleri başladığıyla bitirdi. Allah İsa'yı Meryem'den yaratmış, böylece Meryem Âdem, İsa ise Havva mesabesine inmiştir. Dişi erkekten meydana geldiği gibi erkek de dişiden meydana gelmiştir. Böylece Allah, Havva annesiz var olduğu gibi çocuğu da babasız yaratarak başladığıyla bitirmiştir. Bu nedenle İsa ve Havva iki kardeş olduğu gibi Âdem ve Meryem de onların iki babası olmuştur. ...

 

Kaynak: Fütûhât-ı Mekkiyye - Âlemin Yaratılışı - İbn Arabi

Çeviri: Ekrem Demirli

Litera Yayıncılık

Sayfalar: 104, 110, 141, 142

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

...Hz. Peygamber şöyle buyurur: "Âdem su ve toprak arasında iken ben peygamberdim." Böylece Hz. Peygamber bu konuda bir bilgiye sahip olduğuna işaret etmektedir...

 

...Feleğin hareketiyle zaman ilk yaratıldığında Allah yönetici ilk ruh olarak Hz. Muhammed'in ruhunu yarattı. Sonra ruhlar feleklerin hareketleri vesilesiyle (ondan) meydana çıkmıştır. Hz. Peygamber'in ruhu şehadet âleminde bulunmadan gayb âleminde var oldu. Allah ona peygamberliğini bildirmiş, Âdem, Hz. Peygamber'in buyurduğu gibi henüz 'su ve toprak arasında iken' onu müjdelemiştir. Zaman Hz. Muhammed hakkında bedeninin var oluşu ve ruhun onunla irtibat kurmasına el-Bâtın ismiyle ulaşmıştır. (Bedeni var olup ruh ona bitiştiğinde) Bu esnada zamanın hükmü, akışta ez-Zahir ismine geçti. Hz. Muhammed cisim ve ruh olarak zâtıyla ortaya çıktı. ...

 

Âdem bu cinsten Allah'ın hükmü ile ortaya çıkan ilk varlıktır. Fakat onun ortaya çıkışı, daha önce de ifade ettiğimiz gibi Hz. Peygamber'e vekil olması yönündendir. Sonra Allah ondan ikinci babamızı çıkartmış ve onu anne diye isimlendirmiştir. Bu birinci baba, ondan bir derece üstün olmuştur, çünkü onun aslıdır. Allah ihsanın kendi elinde olduğuna ve bu işi birinci babanın özü gereği gerektirmediğine dikkat çekmek için mülk devrindeki vekilleri başladığıyla bitirdi. Allah İsa'yı Meryem'den yaratmış, böylece Meryem Âdem, İsa ise Havva mesabesine inmiştir. Dişi erkekten meydana geldiği gibi erkek de dişiden meydana gelmiştir. Böylece Allah, Havva annesiz var olduğu gibi çocuğu da babasız yaratarak başladığıyla bitirmiştir. Bu nedenle İsa ve Havva iki kardeş olduğu gibi Âdem ve Meryem de onların iki babası olmuştur. ...

 

Kaynak: Fütûhât-ı Mekkiyye - Âlemin Yaratılışı - İbn Arabi

Çeviri: Ekrem Demirli

Litera Yayıncılık

Sayfalar: 104, 110, 141, 142

 

 

2. paragrafı oldukça tatmin edici buldum. Güzel, hoş da, 2 kere okumama rağmen hala nasıl Muhammed'in ilk yaradılan olduğunu anlayamadım. Arabi'nin bu açıklamasını yavan ve yetersiz buldum. Konuyla alakalı biraz daha destek niteliğinde kaynak paylaşman mümkün müdür? :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Nameste, kitaptan yazdığım için sadece ilgili yerleri alıntıladım. 170 sayfalık bir kitap, ilgini çekerse; okuyup daha geniş bilgiye ulaşabilirsin... :)

 

Bu arada yaratılmışların ezeli olmadığı konusunda yanılmışım. İlk mesajımda yanlış bir düşünce paylaşmışım. Aşağıdaki yazının sonlarına doğru çok güzel açıklanmış bu konu. (Varlıkların bilinirliği ve bilgisi Yaratıcı tarafından ezeli olması...) (Ezeli olanın bilgisinin de ezeli olması...) (Yani ezeli olan Hakkın zâtı sebebiyle, bizlere ait bilgisinin de ezeli olması...)

 

Âlemin Başlangıcı: Hebâ ve Hakikat-i Muhammediye

'Allh var idi ve O'nunla beraber başka bir şey yoktu.' Sonra bu rivayete 'O, şimdi de olduğu gibidir.' ifadesi eklenmiştir. Hakka âlemi yaratmadan dolayı daha önce sabit olmayan bir nitelik dönmemiştir. Bilakis Âllah âlemi yaratmadan önce kendisi nedeniyle sıfatlarla nitelenmiş, yaratıklarının kendileriyle O'na dua ettikleri isimleriyle isimlenmişti. Allah âlemi var etmek ve kendisine dair bilgisiyle onu bildiği tarzda (yaratılışını) başlatmak isteyince, tenzih tecellilerinin bir tarzıyla bu yüce iradeden tümel hakikate yönelik bir tecelli gerçekleşmiştir. Başka bir ifadeyle ondan Hebâ diye isimlendirilen bir hakikat meydana gelmiştir. Hebâ, içinde istenilen şekil ve suretlerin meydana getirilmesi için binanın harcı ve toprağı gibidir ve o âlemde yaratılmış ilk varlıktır. Kuşkusuz Ali b. Ebû Talib, Sehl b. Abdullah gibi tahkik sahibi keşf ve vecd ehli onu zikretmiştir.

 

Sonra Allah nuruyla bu Hebâ'ya tecelli etmiştir. Söz konusu Hebâ'yı akılcılar bütün Heyula diye isimlendirmiştir. Bütün âlem, onda bilkuvve ve uygunluk olarak bulunur. Her şey bu Hebâ'dan kendi güç ve istidadınca bir şey kabul etmiştir. Bu durum evin duvarlarının kandilin ışığını kabul etmesine benzer. Işığa yakın olduğu ölçüde aydınlanma artar. Allah şöyle buyurur: "O'nun nurunun misaliiçinde lamba bulunan ir kandillik gibidir. Böylelikle Allah nuruu lambaya benzetmiştir.

 

Bu Hebâ içinde akıl diye isimlendirilmiş olan Muhammedî hakikati'nden (hakikat-i Muhammediye) başka Allah'a daha yakın bir şey bulunmamıştır. Böylelikle o, bütün âlemin efendisi ve varlıkta ilk ortaya çıkan şey olmuştur. Dolayısıyla onun varlığı, bu ilâhî nurdan, Hebâdan ve tümel hakikatten meydana gelmiştir. Ona en yakın kişi ise Hz. Ali b. Ebû Talib ve peygamberlerin sırlarıdır.

 

Bütün âlemin ayrışmaksızın kendisine göre var olduğu örneğe gelince, söz konusu örnek, Hakkın varlığıyla bilfiil varlık kazanan bilgidir. Çünkü Allah kendisini bildiği bilgiyle bizi bilmiş ve bilgisine göre de yaratmıştır. Bizler de O'nun ilminde belirlenmiş bu şekle göre var olduk. Böyle olmasaydı, bu şekil -Hak kendisini bilmediği için- kasıtla değil, tesadüfen meydana gelmiş olurdu. Varlıkta hiçbir suretin tesadüfen ortaya çıkması mümkün değildir. Bu belirli şekil, Allah tarafından bilinmiş ve irade edilmiş olmadaydı, bizi ona göre var etmez ve bu şekil de başkasından farklılaşmış olmazdı. Çünkü 'Allah var idi ve O'nunla beraber başka bir yoktu.' hükmü sabittir. Şu var ki söz konusu olan kendiliğinde zuhur ettiği suret olmalıdır. Böylelikle Allah'ın kendisini bilmesi, bir yokluktan olmaksızın ezelî olarak bizi bilmesidir. Binaenaleyh O'nun bizi bilmesi de böyledir. Dolayısıyla Hakkın bizi bilmesinden ibaret olan örneğimiz, Hakkın kadimliği nedeniyle kadîmdir. Çünkü hakkın bizi bilmesi, Hakkın bir niteliğidir ve sonradan yaratılanlar, O'nun zatıylavar olamaz. Allah böyle bir şeyden münezzehtir!

 

Sayfalar: 37, 38

paranormalfikir tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İnci bunlar, altın bunlar; ovaladıkça parlıyor :D.

Yani senin rızka ihtiyaçın olduğu Allah rezzak değil, o rezzak olduğu için sen rızka ihtiyaç duyuyorsun :) evrenin canlıların esmalara göre şekillendiğini anlatmanın iyi bir yolu. Buna göre evrenin yaradılış sırları Allah ın esmalarında gizli. Tabi bütün isimlerini biliyormuyuz o muamma.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

C. G .Jung 'tan arketip kavramını incelrseniz belki bu konuda bir fikre ulaşabilirşiniz. kabalada 'da da mevcuttur.Hayat ağacı kavramını irdeyebildiğinizde bununla ilgili fikriniz olacaktır.

Bu konuda Dion Fortune nın Mistik kabala kitabını şiddetle öneririm. Aslında ilginen herkese önerimdir.

Muhiddin İbni Arabi ve Hallac_ı Mansur gerçekten efsanevi kişiliklerdir.Bilgi denizi gibi...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Ryze ..

Esmalar ve bu konuda biraz daha araştırmak lazım olabilir.

Rezzak sadece rızk veren değildir mesela..

Esmalar konusu çok derin bir konudur kanımca. Bunu sadece islamiyete bağlamakta konuyu kısmen dar bir alana hapsetmek gibi birşey.

La ilahe illallah yada La ilahe illa Hüve

Farkı irdeleyebilmek gerek herkes için..

Aslında Crowley'in La ilahe illallah kavramı ve Alla(Ella) kavramınada şöyle bir göz atılabilir.

Bilirsinizki Muhammed ve Atatürk Crowley için çok önemli yaşamışlardır..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Ryze ..

Esmalar ve bu konuda biraz daha araştırmak lazım olabilir.

Rezzak sadece rızk veren değildir mesela..

Esmalar konusu çok derin bir konudur kanımca. Bunu sadece islamiyete bağlamakta konuyu kısmen dar bir alana hapsetmek gibi birşey.

La ilahe illallah yada La ilahe illa Hüve

Farkı irdeleyebilmek gerek herkes için..

Aslında Crowley'in La ilahe illallah kavramı ve Alla(Ella) kavramınada şöyle bir göz atılabilir.

Bilirsinizki Muhammed ve Atatürk Crowley için çok önemli yaşamışlardır..

 

''La ilahe illallah'' fazlasıyla kilit rol oynuyor sistemimizde. Ezoterizm ve okültizm ile ilgilenen pek çok insan var, belirli bir noktaya gelmiş de pek çok insan var lakin ''La ilahe illallah'' tartışması bana göre epey riskli çünkü okült konularda bir noktaya gelip de o eşiği geçemeyen, titreşimi ve anlayışı semavi dinler/kadim öğretiler çatışmasında bilgeliğin baltalanmasına getirebilen pek çok birey mevcut. İşte Hallac-ı Mansur bu eşiğin ötesinde olanlardandır, belki Crowley de öyle...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Muhiddin Arabi ki bencede sizin eşik diye tabir ettiğinizin üstündedir.

Zikirde Lailahe illa Hüve yi daha çok dile getirmiştir yanlış hatırlamıyorsam.Hallac ı Mansur yaşamı büyü teknikleri ve Tavasin tam bir ekoldür bence.Ki Tavasin de Şeytan kavramına yaklaşımı..!!! Çok çok çook ötesindedir..O yüzden korkulup cezalandırrılmıştır belkide.. Herkesin evinde Hac ibadetini gerçekleştirebileceği gibi ..o zaman ve gunumuzde çok uçuk sözleri.. onun ölümü oldu belkide.

La ilahe illallah bunu Crowley kendi anlayışınca anlatıyor..

La Al La kavramlarını kabalastik hayat ağacına göre çözümlüyor..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

22.09.2016 - 22:45 tarihinde, paranormalfikir yazdı:

Telden giriyorum, bi ara ayrıntılı yanıt verebilirim bu konuya... Şeytan ve diğer yaratılmışlar ezeli değildir ancak ebedidir. Bilgiler ve kayıtların varlığı hakkındaki her şey Yaratıcının hayalinde sonsuza kadar var olur... Hiçbir şey yok iken yalnızca Yaratıcı vardi ve yarattığı ilk şey Hz. Muhammed'in (sav) ruhaniyeti idi... Yaratılmışın ezeli olmaz sadece başlangıcı olur ve varlığın bilgisi de ebedi olur... Tabi İslami pencereden bir yorum bu...

Ama Şeytan Yaratıcın'nın  daha orijinalidir. Her parçanın orjinalinden uzak olarak düşünecek olursak, yaratıcıya en yakın ve en bilgili  olanın ne olduğu zaten kanıtı ortadadır...bu daha geniş bir yelpazeye girecek olursa, sonuçta  makrokosmoz ve mikokosmoz'a kadar gelecektir.  Sonuçta tekten ayrılmış parçalar olarak ele alınan Adem figürü, Şeytan'ın savunmasını   yine haklı çıkacaktır. Tabi  Şeytani pencereden bir yorum da bu!...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

24.09.2016 - 19:55 tarihinde, Ryze yazdı:

 

Evet bende onu diyorum hallac diyor ki şeytan yaratıcının hafızasında ezeli. E her şey tanrının hafızasında vardı. Yani hallac sadece şeytan hakkında demese işkillenmeyeçeğim ama sanki şeytanı haklı tutma cabasında.

Özür  dilerim,  kaba bir tabirle şöyle  desem " Şeytan ilk göz ağrısı " 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

21.09.2016 - 17:10 tarihinde, nameste yazdı:

“(…)Hallac’ın konuşmaları Şeytan’ın savunulması değil, “ŞEYTAN” ismi ile ne anlamamız gerektiğidir.

 

 

Hallac, Şeytan’ın varlığını inkar etmemiştir. Tam aksine İslam’daki Şeytan kavramının, Allah ile çatışmaya giren ilkel dinlerin ve tekrar ilkelleşmiş olan tek tanrılı dinlerin şeytan anlayışından tamamen farklı olduğunu kanıtlamıştır. Kur’an’daki anlatımın mecazlardan sıyrılarak anlaşılması gerektiğini izah etmiştir…”

 

 

* * *

 

 

11-) Ve lekad halaknaküm sümme savvernaküm sümme kulna lil melaiketiscüdu liAdeme, fesecedu illâ ibliys lem yekün mines sacidiyn;

 

 

(Ey Ademoğlu) andolsun (ki) sizi halkettik (insani manayı takdir ve izhar ettik)… Sonra sizi tasvir ettik (sûretlendirdik)… Sonra melaike’ye (kuvvelere): “Secde edin Adem’e” dedik… İblis (vehim) hariç (hepsi) secde ettiler… (O) secde edenlerden olmadı.

 

 

12-) Kale ma meneake ella tescüde iz emertük kale ene hayrun minhu, halakteniy min narin ve halaktehu min tıyn;

 

 

Buyurdu: “Sana emrettiğimde seni secde etmekten ne menetti?”… “Ben daha hayırlıyım ondan; beni Nar’dan (manyetik beden?) halkettin, onu tıyn’den (hücresel yapıdan) halkettin” dedi.

 

 

13-) Kale fehbıt minha fema yekûnü leke en tetekebbera fiyha fahruc inneke mines sağıriyn;

 

 

Buyurdu: “(O halde) in oradan!.. Orada büyüklük taslamak senin için olacak şey değildir… Çık!.. Muhakkak ki sen küçülenlerdensin”.

 

 

14-) Kale enzırniy ila yevmi yüb’asun;

 

 

“(İnsanların) ba’solacakları güne (vefatlarına) kadar bana mühlet ver” dedi.

 

 

15-) Kale inneke minel münzariyn;

 

 

Buyurdu: “Muhakkak ki sen mühlet verilmişlerdensin”.

 

 

16-) Kale feBima ağveyteniy leak’udenne lehüm sıratakel müstekıym;

 

 

“Beni (B sırrınca) sapıttırmana (mukabil, sebebiyle, onun gereği) yemin ederim ki (Hakkın Zatından gafil?), elbette senin sırat-ı müstakiym’ine onlar için oturacağım (onlara engel olacağım; da vasıl olamayacaklar)”. ( A’RAF SURESİ- B MEAL H. GÜLER)

 

 

Hallac’ın başını derde sokan açıklamalarından birisi, belki de en başta geleni, Azazil’in yani sonradan “İblis ve Şeytan” olarak isimlenenin savunmasını yapmış olmasıdır.

 

 

Hallac’ın bu savunması karşısında dönemin devlet idaresinde etkin olan “yüzeysel şeriat bilginleri” verecek cevap bulamamışlardır. Ancak; “Bu sözler küfrü icâp ettirir ve katli câizdir” fetvasını tekrar ederek zaten ölümü kesinleşmiş olan Hallac’ı bir kez daha ölüme mahkum etmişlerdir.

 

 

“Derme çatma mahkeme” heyetinden başka “asil bir mahkeme” daha vardır ki asıl yargılama ve hüküm orada verilir. Bu mahkeme insanlık ile birlikte kurulan “halk mahkemesi” olan “halkın gönlüdür”. Hallac’ı halkın gönlü öyle bir yargılar ki “şehit” hükmünü verir ve “ halkın gönlüne defnedilir”. Şehitlerin diri olma sırlarından biri de budur. Halkın gönlüne giren Hak’kın gönlüne girmiş olacağı için “ebedi diri” hükmünü alır. Şimdi Hallac’ın muhteşem “savunmasını” inceleyelim.

 

 

Azazil ve Âdem ve diğer melekler yok iken,

sadece Allah var idi.

 

 

Allah, kendisine ibadet edecek ve isyan edecek

kendinden “başka”

iki varlık daha olsun diledi.

 

 

O’nun dilemesi “olmak“ tır.

Olan O’nun ilmidir.

Olmak, başkasını yaratmak değildir

Yaratmanın sırrı budur.

 

 

Allah,

ezeli itaat ve ebedi kulluk halinde kalan melekler olarak

teklik’ten

(ahadiyetten);

sayısız sonsuz melekler olarak

çokluk (kesret) âleminde tecelli etti.

Bundan dolayı “melekler” Hak’tır.

 

 

Allah;

kendisine “evvel”de itaat

“şimdi”de isyan

ve

sonsuza kadar da isyanına devam edecek

varlık olsun diledi.

 

 

Allah’a, kendisine ezelde isyan eden bir varlık olamazdı.

Çünkü ezelde sadece kendisi vardı.

 

 

Fakat Allah’da

ezelde kendisi ile birlikte var olan

“isyan”edeceklerin ilmi mevcuttu.

 

 

Bu isyan ilmi ile birlikte mevcut olan “itaat” ilmi de vardı.

İsyanın itaate, itaatin isyana dönüşebilmesi de vardı.

 

 

Tüm bu ilimler birleşerek ”AZAZİL“ mânâsı ZAHİR oldu.

 

 

Bundan dolayı

AZAZİL’in

BÂTIN’ı, ZÂHİR’i, EVVEL’i ve ÂHİR’i

HAK’tır.

 

 

HAK kendisindeki “ÂSİYE” (isyan eden itaat etmeyen, başkaldıran) mânâsına İBLİS libasını giydirerek

“BÂTIL” boyutuna Şeytan yansıması yarattı.

 

 

Hak, ona “secde et” diye emir verdi;

İblis, “Senden gayrıya secde etmem” dedi.

Hak, “O halde ebedi olarak ben’den uzaklaştırılacaksın” dedi.

İblis, yine aynı cevabı verdi; “Sen’den başkasına secde etmem!“

 

 

Ve İblis şu şiiri okudu:

 

 

“İnkârlarım seni takdis

aklım, önünde tehvis (hevesle itaat halinde)

senden ayrı bir şey mi ki Âdem?

orta yerde kimmiş iblis?

senden başkasına yok benim yolum

seni seven boynu bükük bir kulum”

 

 

“Secde et” emrine “melekiyet” tecellileri hemen uydu.

Çünkü melekler sadece itaat kökenli esmadandı.

 

 

Bu arada;

evvel, âhir, zâhir, bâtın…

zât, sıfat, esmâ, ef’al

ve

itaat ve isyan…

vahdet ve kesret…

asıl ve tecelli…

gibi bir ayrıma düşmeden

Allah,

Hak olarak

İNSAN gerçeğinde

kendisine secde eden ve secde etmeyen mânalarını seyrediyordu.

 

 

İnsan;

tüm esmayı kendisinde seyretti.

Hiçbir var oluş ve tecelli ile sınırlanamayan

Allah ismi ile işaret olunanın

Hak, Batıl, Âdem, Melek ve İblis

olarak kendi nefsinde “cem” olduğunu fark etti.

 

 

Hak, Şeytan’a sordu; ”Kibirlendin mi?”

 

 

Şeytan cevap verdi;

“Seninle birlikteliğim sonradanlık şeklinde olsaydı

senden ayrı fakat senin mahlukun olarak kibirlenmek bana yaraşırdı.

Halbuki benim seninle olan birlikteliğim ezelidir.

Bundan dolayı kibirlenen ben değilim sensin ! “

 

 

Ve şu şiiri okudu;

 

 

“Ondan üstünüm ben!

Hizmetim ondan kıdemli

Şu âlemlerde seni benden iyi tanıyan var mı ki?

Benim sende muradım

Senin de bende muradın var.

 

 

Ve senin beni isteyişin daha eski.

Ya senden başkasına secde etseydim?

 

 

Secde etmeyince aslıma dönmem gerekti.

Çünkü sen beni ateşten yaratmışsın.

 

 

Bu bir gerçek.

Ve ateş ateşe dönecek

Netice olarak,

Takdir edip seçme senin elinde.

 

 

Ne kaldı kopacak, ne var korkacak?

Nasıl olsa uzak düşmüşüm sana

Anladım bir bana, yakınla uzak,

Sevgiyle ayrılık olur mu yoldaş?

Ayrıldım, ayrılık oldu arkadaş.

 

 

Ey tek kudret, sana hamd sana senâ

Seçkin bir kul eğilmez başkasına.”

 

 

Şeytan’ın kendisinin Âdem’den eski olduğunu, hizmetinin daha kıdemli olduğunu söylemesi zamansallıkla ilgili değildir.

 

 

Üstünlük iddiasında da (kendine göre) haklıdır. Bazı yönlerden (kendine göre) üstündür.

 

 

Mesela tenzih;

(Allah’ın varlığı yanında başka varlıklar kabul etmemek)

ve

teşbihte

(varlıkların Hak’kın tecellileri olduğunu kabul etmek)

o an için Âdem’den daha üst bilgiye sahiptir.

 

 

Tenzih ilminde, kendi varlığının Allah’dan ayrı bir varlık olmadığını bilir. Allah’ı başka varlıkla var olmaktan böylece tenzih eder.

 

 

Teşbih ilminde, kendi sanal varlığının ÂSİ kökenli esmâ topluluğu olduğunu bilir. Böylece kendi varlığının Hak olduğunu teşbih eder.

 

 

Âdem, Şeytan’ın bu ilmine onda olmayan başka bir ilimle cevap verir. Bu ilim aslında tenzih ve teşbih ilminin birleştirilmesi olan TEVHİD ilmidir.

 

 

Âdem; Allah’ın tecelli etmek (teşbih) ve tecelli etmemek(tenzih) gibi bir durumu olmadığını, her an kendisi olarak var olduğunu TEVHİD ilmi ile bilir. Böylece melek ve şeytan kavramlarının kendi hakikatindeki itaatkarlık ve isyankarlık kuvvetleri olduğunu fark eder.

 

 

Şeytan’ın kendisine secde ettiğini görür

ama Şeytan secdesinin Allah için olduğunu itiraf edince

“secde etmedi” kabul eder.

 

 

Ve Şeytan’ın secdesinde

“Ey âdem! Zâhiren secdem seni meydana getiren esmâ topluluğunadır.

Yoksa senin toprak varlığına değildir.

Secdem sana değil Hak’kadır.

Sen kendini Âdem olarak görüyorsan secdem sana değildir.

Sen kendini Hak olarak biliyorsan secdem Hak’kadır.

Her halükarda secdem sana değil Hak’kadır !”

Dediğini işitir.

 

 

Melekler ise hiçbir yorum yapmadan secde etmişlerdir. Çünkü melekler Hak’kın varlığını hangi isim ve resim altında olursa olsun tanırlar ve secde ederler. Meleklerin boyutunda tek varlık Hak’tır. Hatta melekler hâlâ Âdem’in varlığından dahi haberdar değillerdir.

 

 

Âdem ise meleklerin, Şeytan’ın ve kendisinin var olmadığını, var olanın Hak olduğunu TEVHİD ederek ezeli ve ebedi yalnızlığını yaşamanın hüznü ile dolu olarak GÖZ YAŞI (ilim, irfan) dökmektedir.

 

 

Hallac, varlığın hakikatini “ ÇIPLAK KELİMELERLE ” ortaya dökünce birazcık aklı olan herkes MÂRİFET’den payına düşeni anlar.

 

 

Hallac’ın meczub olmadığını, hakikata tam uyanmış olduğunu, aklı başında hatta “ilahi akıl”a (küllî akıl-evrensel akıl) ulaştığını anlarlar.

 

 

Hallac’ın konuşmaları Şeytan’ın savunulması değil “ŞEYTAN” ismi ile ne anlamamız gerektiğidir.

 

 

Hallac Şeytan’ın varlığını inkar etmemiştir. Tam aksine İslam’daki Şeytan kavramının, Allah ile çatışmaya giren ilkel dinlerin ve tekrar ilkelleşmiş olan tek tanrılı dinlerin şeytananlayışından tamamen farklı olduğunu kanıtlamıştır. Kur’an’daki anlatımın mecazlardan sıyrılarak anlaşılması gerektiğini izah etmiştir.

 

 

Yine de tek tanrı inancından ALLAH gerçeğine yükselemeyen din adamlarının ve din adamlarının güdümündeki saltanatın,

 

 

“Şimdi de Şeytan’ın varlığını ve Tanrı’ya kafa tutuşunu inkar ediyor,

Kur’an’ı sapıkça yorumluyor,

bir kez daha ölüme mahkum edildi zındık!”

 

 

fetvası ile şehid olmaktan kurtulamamıştır.

 

 

Not:

Bu yazıda da diğer yazılarımızda olduğu gibi; Kitab’üt-Tavasin”in ilgili bölümünü olduğu gibi aktarmadım, kişisel penceremden olayı nasıl anladıysam… anladıklarımın bir kısmını anlatmaya çalıştım. Konu hakkında akademik bilgilere Prof. Dr. Y. N. ÖZTÜRK’ün Hallac-ı Mansur ve Eseri “Kitab’üt-Tavasin” isimli kitabından ulaşılabilir.

 

KAYNAK

Eski bir paylaşım ve yeni üyeyim. Sanırım kişisel bir yorum; lakin düşündürücü olması hoşuma  gitti. Yanlış bir mantık olarak göremem ama, tek yaratıcı hakkında da biraz şüphem uyandı...Sanırım  bu konu iyice dallanıp  budaklanacak ve Adem şuurunu aşacak gibi görünüyor.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

1 dakika önce, Binah yazdı:

Eski bir paylaşım ve yeni üyeyim. Sanırım kişisel bir yorum; lakin düşündürücü olması hoşuma  gitti. Yanlış bir mantık olarak göremem ama, tek yaratıcı hakkında da biraz şüphem uyandı...Sanırım  bu konu iyice dallanıp  budaklanacak ve Adem şuurunu aşacak gibi görünüyor.

Şunu ilave etmeliyim; tabi simdi farkettim,kişisel fikrim. Paylaşım saati: toplamı,  3-9-9-9

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

09.11.2016 - 15:53 tarihinde, paranormalfikir yazdı:

Nameste, kitaptan yazdığım için sadece ilgili yerleri alıntıladım. 170 sayfalık bir kitap, ilgini çekerse; okuyup daha geniş bilgiye ulaşabilirsin... :)

 

Bu arada yaratılmışların ezeli olmadığı konusunda yanılmışım. İlk mesajımda yanlış bir düşünce paylaşmışım. Aşağıdaki yazının sonlarına doğru çok güzel açıklanmış bu konu. (Varlıkların bilinirliği ve bilgisi Yaratıcı tarafından ezeli olması...) (Ezeli olanın bilgisinin de ezeli olması...) (Yani ezeli olan Hakkın zâtı sebebiyle, bizlere ait bilgisinin de ezeli olması...)

 

Âlemin Başlangıcı: Hebâ ve Hakikat-i Muhammediye

 

'Allh var idi ve O'nunla beraber başka bir şey yoktu.' Sonra bu rivayete 'O, şimdi de olduğu gibidir.' ifadesi eklenmiştir. Hakka âlemi yaratmadan dolayı daha önce sabit olmayan bir nitelik dönmemiştir. Bilakis Âllah âlemi yaratmadan önce kendisi nedeniyle sıfatlarla nitelenmiş, yaratıklarının kendileriyle O'na dua ettikleri isimleriyle isimlenmişti. Allah âlemi var etmek ve kendisine dair bilgisiyle onu bildiği tarzda (yaratılışını) başlatmak isteyince, tenzih tecellilerinin bir tarzıyla bu yüce iradeden tümel hakikate yönelik bir tecelli gerçekleşmiştir. Başka bir ifadeyle ondan Hebâ diye isimlendirilen bir hakikat meydana gelmiştir. Hebâ, içinde istenilen şekil ve suretlerin meydana getirilmesi için binanın harcı ve toprağı gibidir ve o âlemde yaratılmış ilk varlıktır. Kuşkusuz Ali b. Ebû Talib, Sehl b. Abdullah gibi tahkik sahibi keşf ve vecd ehli onu zikretmiştir.

 

Sonra Allah nuruyla bu Hebâ'ya tecelli etmiştir. Söz konusu Hebâ'yı akılcılar bütün Heyula diye isimlendirmiştir. Bütün âlem, onda bilkuvve ve uygunluk olarak bulunur. Her şey bu Hebâ'dan kendi güç ve istidadınca bir şey kabul etmiştir. Bu durum evin duvarlarının kandilin ışığını kabul etmesine benzer. Işığa yakın olduğu ölçüde aydınlanma artar. Allah şöyle buyurur: "O'nun nurunun misaliiçinde lamba bulunan ir kandillik gibidir. Böylelikle Allah nuruu lambaya benzetmiştir.

 

Bu Hebâ içinde akıl diye isimlendirilmiş olan Muhammedî hakikati'nden (hakikat-i Muhammediye) başka Allah'a daha yakın bir şey bulunmamıştır. Böylelikle o, bütün âlemin efendisi ve varlıkta ilk ortaya çıkan şey olmuştur. Dolayısıyla onun varlığı, bu ilâhî nurdan, Hebâdan ve tümel hakikatten meydana gelmiştir. Ona en yakın kişi ise Hz. Ali b. Ebû Talib ve peygamberlerin sırlarıdır.

 

Bütün âlemin ayrışmaksızın kendisine göre var olduğu örneğe gelince, söz konusu örnek, Hakkın varlığıyla bilfiil varlık kazanan bilgidir. Çünkü Allah kendisini bildiği bilgiyle bizi bilmiş ve bilgisine göre de yaratmıştır. Bizler de O'nun ilminde belirlenmiş bu şekle göre var olduk. Böyle olmasaydı, bu şekil -Hak kendisini bilmediği için- kasıtla değil, tesadüfen meydana gelmiş olurdu. Varlıkta hiçbir suretin tesadüfen ortaya çıkması mümkün değildir. Bu belirli şekil, Allah tarafından bilinmiş ve irade edilmiş olmadaydı, bizi ona göre var etmez ve bu şekil de başkasından farklılaşmış olmazdı. Çünkü 'Allah var idi ve O'nunla beraber başka bir yoktu.' hükmü sabittir. Şu var ki söz konusu olan kendiliğinde zuhur ettiği suret olmalıdır. Böylelikle Allah'ın kendisini bilmesi, bir yokluktan olmaksızın ezelî olarak bizi bilmesidir. Binaenaleyh O'nun bizi bilmesi de böyledir. Dolayısıyla Hakkın bizi bilmesinden ibaret olan örneğimiz, Hakkın kadimliği nedeniyle kadîmdir. Çünkü hakkın bizi bilmesi, Hakkın bir niteliğidir ve sonradan yaratılanlar, O'nun zatıylavar olamaz. Allah böyle bir şeyden münezzehtir!

 

Sayfalar: 37, 38

Allaha daha yakın olanın medde formuna girmesi ve yaşam  biçimi zamanını düşündüm, ardından isa ve ruhani  örneğini düşündüm??? 

Umarım isa aslında  muhammetti denilmez... ayni enteresanlık devam ediyor🙂

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...