adEda Yanıtlama zamanı: Haziran 4, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 4, 2017 Bugün de ters yüz oldum, hayatla yüz göz oldum. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Haziran 4, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 4, 2017 https://youtu.be/nBgkw06JhFA They say everything can be replaced They say every distance is not near So I remember every face Of every man who put me here I see my light come shinin' From the west down to the east Any day now, any day now I shall be released Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Temmuz 3, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 3, 2017 Zamanda Biri Biri yaşarmış zamanın birinde. Zamanın birinde, biri yaşarmış. Ben sormuştum kim diye, kimse söylememişti. “Zamanın hangi birinde?” diye sordum sonra Çünkü çok zaman taşımıştım ben aklımda, yüreğimde… Yine de söylemediler. Oysa ki söyleseydiler, tanırdım elbet bir yerlerden. Zamanın birinde, birine denk gelmiştim mesela. Çok şey denemiş biri, En son her şeyden vazgeçmişti. Başka bir zamanda, başka biri bileklerini kesmişti. Oysa ki her yeri sarardı neşesi. Çok keyifli zamanlar vardı sonra, sohbeti hoş insanlar vardı. Pek çok, pek çok zamanlar oldu böyle. Nice nice insanlar oldu. Aynı zamanda aynı düşü kuran insanlar da görmüştüm, aynı düşü farklı zamanlarda kuranlar da. Evet, Zamanlar dışında, düşlerde de gezmiştim. Ama herkes gezer düşlerde, zamanda biri de gezmiştir elbet. Bu yüzden diyorum ya, tanımalıydım. Söyleseydiler, bir yerlerden tanırdım. Biliyorsunuzdur, düşünde düşen bile var. Bir kaç kere ben de düşmüştüm düşümde. Ama düştüğüm yerde bile, çok insan tanıdım. Bu yüzden diyorum hep… Söyleseydiler kim olduğunu, bir yerlerden tanırdım. Az evvel yine sordum. Meğer onlar da bilmiyormuş kim olduğunu. O zaman tanıdım; Zamanda biri, herkesten bir idi. Azıcık senin, azıcık benim kanımdan çalmış mayası. Sormuştum ya kim o diye, birilerine onların kanından bile. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Temmuz 3, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 3, 2017 Is this the real life? Is this just fantasy? Caught in a landslide, No escape from reality. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
PiaA Yanıtlama zamanı: Temmuz 3, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 3, 2017 “Zamanın hangi birinde?” diye sordum sonra Çünkü çok zaman taşımıştım ben aklımda, yüreğimde… Ah benim küçük dostum... Ahh... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ufikk Yanıtlama zamanı: Temmuz 3, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 3, 2017 “Zamanın hangi birinde?” diye sordum sonra Çünkü çok zaman taşımıştım ben aklımda, yüreğimde… Ah benim küçük dostum... Ahh... “Zamanın hangi birinde?” diye sordum sonra Çünkü birçok zamanda yitirilişlerine şahit olmuştum aklımın,yüreğimin,umutlarımın... Ah benim acınası ruhum... Ahh... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2017 hayatı eline almak niyetiyle hayatı ele almak Doluyum, yağacağım. ••• İnsanın yüreği hevesle, sevgiyle, düşlerle ve cesaretle doluyken, kendisini hareketlerini kısıtlayıcı bir durum içinde bulması kadar acı başka bir hal daha tanımıyorum. Hüznü, kederi tatmış olmakla beraber bunların insanı yaşamaya biraz daha yaklaştırdığına inanıyorum; tıpkı sevmek gibi, paylaşmak, öğrenmek gibi. Fakat olduğun yere saplanıp kalmak, insanın ancak kafasının içinde umutları, girişimleri, hayal kırıklıklarını korkunç bir döngü içinde yaşayıp durması ne yazık! Yaşamak gerek. Yalnız öyle ürkmüş ki büyüklerimiz hayattan, ellerinde olsa bizi bir kutuya yerleştirip yaşamdan uzak bir yerde saklayacaklar. Varoluş nedenimiz değillermiş gibi. Sanki yaşamdan hiç zevk almamışlar gibi. Biz de bu evrimden payımızı alıyoruz tabi. Büyük bir hevesle atıldığımız hayattan şüphe duyup uzaklaşma düşünceleriyle yüz göz oluyoruz sık sık. Benim anladığım kadarıyla, anladığım tarafıyla, şöyle bir düşünce sunuyor Montaigne denemelerinden birinde: İnsan aşk yapmayı ahlaksızlık olarak görmeye, onu günah saymaya başlamıştır çünkü bunun sonucunda doğan, insan denen varlığın yanlışlığını görüp pişmanlık duymuştur yarattığıyla. İnsanlığın tüm ahlaksızlığı yaşama sırt çevirmesi benim için. Kendi kendisini tüm güzellikleriyle, kusurlarıyla kabul etmektense reddetmesi. Bir adım daha önde dursun diye, ipin ucunu kaçırması. Tanrı'ya karşı işlenebilecek tek günah bu belki de. Ruhsuzlaşmak, tatsızlaşmak… Bile isteye… Utana sıkıla… Kalpler etrafınızı kaplayıp da sizi kısıtlamaya başladığında, bir de katılaşmışlarsa, kırıklara neden olma cesaretini edinmek gerek yaşamın kucağına atılmak adına, her ne kadar zor da olsa. Aldanmamak gerek yanlış duyulan sevgiye, ona karşı mahcup olmamak gerek belki de ama zaten insan yüreğine akıl mayalayabilseydi biraz olsun, daha nice güzellikere varırdı… Yemin ederim, aynı hayata bir kez daha gelmeyeceğiz. Yeniden doğuşu öngören inançlar dahi hak veriyor bu söylediğime, elini çabuk tut diyor. “Eğer sana seçme şansı verselerdi, kısacık hayatın ardından öleceğini bile bile yaşamayı kabul eder miydin?“ diye soruyor Jostein Gaarder bir kitabında. “Evet” demek istiyorum. Kocaman bir eeeveeet! Lakin bilemiyorum nasıl… 10.08.2017 04:22 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 10, 2017 Çok kızgınım, çok… İçimde kıpırdanıp duran bir şey var. Aman sakın yorma nefesini deyip dindiriyorum. Sarılıp ağlıyoruz, ama sessiz. Susturuyorum çünkü onlar öyle kendilerinden emin ki; öfkemin sebebini dışarıda ararlar, anlamazlar anlatsam. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Ağustos 15, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 15, 2017 Ölüm. Siz neye ölüm diyorsunuz mesela? Ben bilmiyorum. Ki zaten genelde sığmayı beceremiyorum kelimelere. O yüzden hiç bulaşmadan tıp! diye susmalarım ya da açtım mı ağzımı uzun uzun konuşmalarım. Üç kelimeyi bir araya getirmek için beş dakika düşündüğüm olur, iki kelimeye inmek istersem eğer, bi’ beş dakika daha… Ölüm hakkında öyle çok fikrim var ki, sanki hiç bir fikrim yok gibi. Değişim sona erdiyse ölüm gelmiştir, diyorum. Çünkü yaşam bir hareketliliktir, dönüşümdür benim için. Yaşam doğanın kalp atışlarını duyabildiğiniz yerdedir. Öyle ki bir taş senden benden çok yaşar özünde. Çünkü parçalanacak olmanın endişesini taşımaz. Küçülecek olmak ürkütmez onu, hafifletir aksine. Ağaçlar da ölürmüş. Bir ağaç daha fazla büyüyemiyorsa, meyve vermiyorsa ve uzanmıyorsa dalları göğü kucaklarcasına; ölmüş derler ona. (Yalnız ağacın ölümüne kimse şahit olmaz, bu yönüyle gizemlidir.) Ya ben de hiç büyüyememişsem bugün, hiç bir meyve vermemişsem, uzanmamışsam maviye, ya ben de hiç gelişmemişsem? Ben de ölmüşümdür. Ölüleri bem beyaz bir kefene sararlar. Neden bilmiyorum. Belki amaç örtmektir ayıpları, günahları; gizlemektir tüm acayipliği. Öyleyse eğer, demek beni de kat kat kefene sarmışlar! Haklıysam eğer, ben de ölmüşümdür. Bilmiyorum, ölüm hüzün mü getiriyor size yoksa kavrayış mı. Bilmiyorum yaşamın değerini ölüm üzerinde konuşarak bulabilir miyiz. Bilmiyorum rengini, derinliğini. Bilmiyorum bir kapıya mı yoksa uzayın karanlık soğuk bir noktasına mı daha çok benzer. Bilmiyorum vaktim ne kadar ama her kanat çırpışında benden uzun yaşıyormuş gibi geliyor kelebek. Bilmiyorum…. En önemlisi şu ki nerede dondurulmuş bir ruh görsem, pek yanar canım. Tuttuğum yas ölenlere değil, hiç yaşayamamış olanlara! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2017 Bi tanrının tüm bunların sorumlusu olmasını ben de isterdim. İsyan etmek kolay olurdu elbet, cesaret göstermekten. Lakin ne yazık ki, sevgili insanlar, tüm bunların sorumlusu biziz. Hayatı iğne iplikle bu kadar detaylı, bu kadar kasıntı işleyerek felaketin kanaviçesini yarattık. İşin umut verici tarafı şu ki durumu bu hale getiren bizsek, aksini sağlama şansımız da var. Yani sadist bir tanrının keyfini beklemek zorunda değiliz iyiye doğru yol almak için. Ne istediğimizi bilmemiz ve özverili davranmamız gerek. Sahi siz ne istiyorsunuz? Bir düşünün. Benim istediğim böyle bir şey değil mesela. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2017 saymak Bir taş olsun, senden benden daha yalnız değil. Kimse “sen burada duramazsın az öteye!” demiyor çünkü ona. Bir sarmaşıktan daha çok güven uyandırmıyoruz mesela. Söyler misiniz hangi birimiz kendisini bir başkasının kollarına bırakır saf güvenle, aşk görüşü bulandırmadıkça? “Ben bir buluttan daha hafifim” diyen varsa, el kaldırsın. Su kadar sevemeyiz mesela çünkü su kadar hayat vermeyiz hiç bir canlıya. Karahindiba tek suretiyle beş yüz mil yol alır, biz beş yüzle iki adımı anca gideriz. Kabul edelim, onun kadar özgür değiliz ve rüzgar kadar fedakar. Bir ağaç gibi niyetli değiliz gök yüzünün gizini öğrenmeye. Doğada hiç bir şey bir başkasının varoluşuna saygısını yitirmediğinden; yalnızlık, kibir insana mahsus. Biz de insanlık olarak evrenin mucitleriyiz, belki her birinden zekiyiz ama akılsız. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2017 İnsanlara, yanlarına kendimizi rahat hissettiğimiz için yakınlaşıyoruz. Ve insanlardan, yanlarında gerildiğimiz için uzaklaşıyoruz. İnsanlar-a, ve insanlar-dan. 30.08.17 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Eylül 1, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 1, 2017 Let the seasons begin Take the big game down Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Eylül 6, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 6, 2017 Bügün hayat çok kolay olsun dedim, çarşambaya şiir yazdım. Çarşamba Merhaba, benim adım Çarşamba. Ben her şeyin ortasıyım. Bir vaktin içinde, belki bi parça alışkanlığım. Caddenin birinde kurulan, gürültülü bi pazarım. O pazardan iki liraya aldığın iki kuruşluk çamaşırım. Gizlerken ayıplarını, değerimle ayıplanırım. Merhaba, be nim a dım çar şam ba üç heceyim parça parça. Yarının planı, dünün olayı, bugünün adı olmaya meraklıyım. Benim adımdır Çarşamba! Dizinin üstüne oturup da yazılmış bi şiir oldum nasıl ama? Pek bi sıradanım aslında. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Eylül 7, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 7, 2017 #S2 ------------- Öyle görünüyor kiintihar eğilimin var. İntihar eğilimi mi?A, hayır. Evet, zaten kabul edenine az rastlanır. İzninizle ben bir şey sorabilir miyim? Hayatın gizini çözmüş gibisiniz. Bunun yanlış bir eylem olduğuna nasıl kanaat getiriyorsunuz? İşte kabulleniyor gibisin şimdi. Lütfen soruma cevap verin. Ee, şey… çünkü insan doğası hayatta kalmaya programlıdır. Bu doğal değil. Burada bir problem var demekt-… Yani, yararlı olmaya mı çalışıyorsunuz? Tabii ki! İnsana. Ve doğaya! Hıhı… Elbette. Ahahaha! Neden gülüyorsun? Neden sorguladınız ki? Bu hoş bir şey değil mi? Tabii, ama insanlar hayatlarını sonlandırmaya karar verdiğinde de aşırı neşeli halle-… Biliyorum, biliyorum. Yine de söyleyin bana, benim kadar gülümseyen başka birini daha gördünüz mü? Size öyle olduğunu düşündüren şey intihar eğilimime olan inancınız. Bakın, gerçekten keyif aldığım için gülümsüyorum. Siz üstüme üstüme gelirken, kendimi savunurken bile, bundan keyif alıyorum. Görmüyor musunuz? Lütfen, üstüne gelmiyoruz. Yardımcı olmaya çalışıyoruz.Bu kadar saldırgan davranması beni hiç şaşırtmıyor… Saldırgan davranmıyorum. Aslolanı mevzubahis ediyorum sadece. Yararlı olmaya çalışıyordunuz. … Bakın, size intihar için bir ton neden sunabilirim. Öncelikle bir insan olarak şu dünya üzerinde boşu boşuna yer kaplıyorum, hem de her şeye zarar vererek. Tüm tüketiminizi hayvandan çaldığımız sütten, bulaşığımızı yıkarken harcadığımız, kirlettiğimiz sudan ibaret mi sanıyorsunuz? Bunun üretim aşamasında kullanıllan tonluk kısmı da var. Yediğimiz faydasız besin için harcadığınızdan kıçımızı sildiğimiz tuvalet kağıdına kadar, zarar veriyor ve tüketiyoruz! Peki karşılığında gerçekten yararlı ne katıyoruz? Hiç! Her şey öyle bir hale gelmiş ki insan kendisini her şeye zarar veren aç bir canavar gibi hissediyor. İnsanlıktan tiksiniyorum… Hem de canlı, cansız her şey gibi insana da bu kadar değer verirken. Bakın. En basitinden, bir doğa-severin bile intihar etmek için yeterince nedeni var. Tüm bunlara rağmen; merak etmeyin yeterince bencilim, yaşamak istiyorum. Dediğiniz gibi, bir insan olarak yaşamaya programlıyım ve bu hayatı deneyimlemek istiyorum. Ayrıca biliyorum ki ben durumun farkındayım, bu canavardan ibaret değilim. Ve bundan fazlası olmak için gösterdiğim koca bir çabam var. Ve siz… Siz her ne kadar durumu inkar ettiğim yönünde kendinizi kandıracak olsanız da söyleyeyim; ortada çözülmesi gereken bir sorun yok, sorunu siz yaratıyorsunuz çünkü benim problelerimden başka bir şeyle uğraşacak gücünüz yok, ne yazık ki. İşte söylüyorum, ben gerçekten iyiyim. En kötüsü ne olur söyleyeyim mi? İsteğin ölmesi. Heveslerin çürütülmesi. İşte o zaman ortada hiç bir şey kalmaz. Her şey içi boş bir hal almaya başlar. Tebrik ediyorum, bunu iyi başarıyorsunuz. İntihar eğilimim yok fakat şu işe bakın ki siz beni öldürmek istiyormuşsunuz gibi hissediyorum! Sanırım bugünlük süremiz doldu. Öyleyse, bu koltuğu; karşısında sık sık onu anlıyormuşsunuz gibi kafa sallayacağınız, ara sıra güzlüğünüzün üstünden süzeceğiniz ve sessizliğini not defterinizin sayfalarını karıştırarak kapatacağınız başka bir kurbanınıza bırakıyorum. İyi günler. Bi kahve daha için ve beyaz giyin, daha ciddi duruyorsunuz. Ben de saygımı yitirmemek adına siz diye hitap edeceğim ne de olsa. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Eylül 25, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 25, 2017 Sonbaharda dalgalar. Genzimde yosun kokusu var. Günlerden pazartesi. Bu hüzün de neyin nesi? Ah dostum, liğme liğme bak dostun. Gerginiz. Yorgunuz. Yine de denize dönük yüzümüz. Yani, en güzel ve en buruk anlar. Suyun çekiminden belki, döküldük denize. Direnmek aklımızdan geçti tabi; geçti, gitti... İçini dökmenin bencil, anlaşılmanın haklı isteği ile bir olduk bin sözle. Senin hikayen uzundu. Benim hikayemin başlangıcıysa şöyleydi: "Yüreğin gülümsediği zamanlardı ve gözyaşı cilde iyi gelirdi." Ama zaten, Kibritçi Kızı saymazsak, kaç hikaye başladığı gibi biter ki? "Gözyaşı, içime içime yağmaya başladı sonra." Bu kadar çok su, kalpte ağırlık demektir. "Ben de güldüm ona. Ben de hissettim onunla. İtiraf etmek gerekirse şayet, evet ben de sevdim onu." Sevdim. Ve kızdım sonra. Anlatmak, hatırlamaktır. Hatırlamak, tekrardan hissetmektir. Ve hissetmek dişlerini sıkmak, ve hissetmek kasılması kaslarının, ve hissetmek mideni boşaltma isteğidir bazen. Yine de anlattım. Öteki yandan, madem rüzgar böylesine ısrarlıydı koca bir yakarış uğultuya karıştı: "Es daha da es! Şimdi, yok et bari her şeyi. " ... Susalım. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
PiaA Yanıtlama zamanı: Eylül 25, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 25, 2017 Bugüne kadarkilerin en iyisiydi bu. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Ekim 1, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 1, 2017 Çok özlemişim seni. Seni çok özlemişim. Öyle çok özlemişim seni. Bir yanım, öyle çok özlemiş ki seni! Dönüp baksam bulamam. … Bol yıldızlı kış günlerinde sıcacık bir dokunuş gibi hafif bir selamdı gelişi Ardından tanıdık bir melodi Ve hatırlattığı çocuksu bir melankoli Hevesler, içinde düşler. Zaten yıldızlardan bizim payımıza ancak bir avuç yaldız düşer. Bir paltonun içinde iki büklüm olmuş hayalin. Neredeyse dokunmak üzereyim. Karton kapak, sayfalar… Kitap yine paltonun cebinde Bitmeyi bekliyor bir hikaye Sarılmak üzereyim… Ama karşıma çıkı verir ketum bakışların, o ruhsuz halin, hayata köleliğin! Ne yapmalı? Benim saçlarım üç yıldız taşırdı en fazla Ve sönüp gideceklerini içten içe bilirdim Bir ağaca emanet ettim onları Ne de olsa vazgeçebilmeliydim. Vazgeçemiyorsa insan, sırf o yüzdendir kalışı. Yoksa sevginin ipleri, öyle çelikten değildir çünkü sevgi en azından bir kuş kadar hafiftir! Uçamayacaksak, kuş olmanın ne anlamı var? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Ekim 13, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 13, 2017 çobanın değeri … Atlas'ın yükü beş ise, üçtür benim yüküm. Süzülür yaşlar, bir tutam neşeyle büklüm büklüm. Oysa ki ben, yoluma taş koysalar memnun olurdum. Dökülür damla damla belki yağmur, su, diyar diyar gezer bulut olurdum! Lakin kural çok. Dahası, kural çokken oyun yok! Yasak biliyorsan konuşmak, bilmiyorsan susmak. Bu terslikte bir iş var. “Bu işte ne çorba var?” Çorbanın tuzu yok, çobanın değeri. Ne işe yarasın eşşeğin semeri? Satsan satamazsın, ne ki semerin ederi? Yarım yarım harcayıp da kendini bitememek paradoksudur bu çağın adeti. Bilmiyorum neyin savaşı. Kokutuyor ortalığı, up uzun bir sidik yarışı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Ekim 13, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 13, 2017 “Ben de onlar gibiyim” hissiyle “çok başkayım onlardan” hissinin, fikrinin arasında git-gel yapmaktan; önce yılmaktan, sonra anlamaktan; şaşırıp durmaktan; gerilip gerilip kopmaktan çok yoruldum. #bugündeböyle Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Ekim 13, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 13, 2017 [video=youtube_share;O0YcfiSR-wg] Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Ekim 20, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 20, 2017 boşluk.doğum.bir-yarım-ölüm “Ben biraz boşluğa düşmüştüm. Öyle uzak zamanlar idi şimdiden, istesem dönemem. Up uzun bir ara idi ve hiç bir yaprak düşmemişti veyahut anam bana gebe değildi henüz. Kurt karıncayı kovalardı. Kimse kimseye "aptal” demezdi. Akıl yoktu, akıllı yoktu, aklı olmasa da aklıyla övünen yoktu. Aslı yoktu. Hiç bir şey yoktu! “ * "Bir gün, güneş diyarın bir başka zamanındayken, güneşten çoook uzakta doğu verdim ben. Feryat figan!. Zarar ziyan. ‘Ölü’ diye korktum dediğinden anamın bilirim ben. Doğdu’m diye korktuğumdan hatırlarım.” * “ Ben biraz ölüme düşmüştüm, günlerden varsın samantesi olsun. Yüküm saman kabası, yüküm demir okkası. Olsun. Ben samanın yeşil olduğu zamanı düşlemiştim, ben demirin değerini unutmuş idim, altında ezilir iken. Ölüme düşmek de değil, ben ölüme ezilmiş idim. ” Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
FORNEUS Yanıtlama zamanı: Ekim 20, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 20, 2017 2 rekat namaz kılsan manevi huzura erersin. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Kasım 7, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 7, 2017 Gümüş suyu. Çocuğum, su gibi berrak olsun hislerin. Aman çocuğum, gümüş karışmasın suyuna. Arınayım, diye her baktığında etrafına kendi yüzünü görürsün şayet çünkü geceleri yatağına uzandığında ay ışığı yansıyıp da çoğalmayacak her zaman o gümüşten aynaya eğer ki gümüş karışırsa suyuna. Sakın çocuğum, öyle çok değer yükleme hislerine, akışını ağırlaştırma duygularının. Her yansımada kendi yüzünü gördüğünde hatalarını tartarsın yoksa sakın karıştırma gümüş suyuna çok ağlarsın sonra. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Kasım 12, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 12, 2017 yarım-ölüm sualinde hindiba ile korkarca Yarım-ölüm diye demiştik bundan evvel. Dilimizin ucunda yuvarlamıştık hal'imizi. Yazının ucundan tük!ürmüştük. "Ölmek nasıl olur da bir yarım alır yamacına, hindiba?" diye sorar bana korkarca. "Ölmek, tamamlamaktır nihayetinde yaşamı." Öyle ya! Ama ama'sı var her şeyin, doğada yeri olmamasına rağmen, yarım-ölüm'ün bile bir manası var. Titrer yüreği korkarcanın. Sual eder. Onun halidir ki ne varsa tartar, ölçer. Tartamazsa, ölçemezse korkarca; pırpır eder yüreği. Bir yarım-ölüm demek insanın yarısını gömmek değil. Bir yarım-ölüm demek neleri istemediğinden emin olup da, ne istediğini bilememek gibi bir şey, canım korkarca. Bir yarım-ölüm, kafanın üstünde asılı duran kocaman, çok keskin bir bıçak gibi, yaşamdan kopma tedirginliğidir ama o ipi kimse kesmez aslında. Ne zaman gözlerini kapatmaya karar verirsen yaşamsı tavra, içinde onu iyileştirebileceğine dair bir ses duyacak, ufukta bir ışık göreceksin. Sıkışıp kalacaksın daracık oluşuna. Ne ciğerin ne yüreğin titresin isterim, dostum korkarca, lakin tartıp ölçmek mümkün değil bu yarım hali. İlla ki istiyorsan hesap kitap, şuna bak: Benim kara'm eksik hala, senin de bi-r fazlan var. Ben gözlerimi açmadıkça, sen huyundan kurtulmadıkça, doğanın içine doğamayacağız. Ben büyümeden, sen küçülmeden biraz, yaşayamayacağız anamızın koynunda. Yarım-ölüm öyle haldir ki, keşke masallarda anlatılmış kocaman bir yalan olsaydı, korkarca! Keşke uydurmuş olsaydım da dilimi eşek arısı soksaydı. Ölüm çalsaydı kapımı, ama böyle bir hal olmasaydı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.