Amon35 Oluşturma zamanı: Temmuz 4, 2006 Paylaş Oluşturma zamanı: Temmuz 4, 2006 Salem cadılarının bilinen öyküsü şöyle; Aslında Salem Cadılarının (gerçek cadı oldukları şüphe götürür bir gerçek) 1692-93 yılları arasında yaklaşık 130-140 kişinin tutuklanmasına ve 19 kişinin asılmasına ve 1 kişininde ezilerek öldürülmesine sebep olan kızlar oldukları sanılmaktadır. İngiliz kolonilerinin yaşadığı Massachusetts yakınlarında bulunan Salem Kasabasının önde gelen tüccarlarından, Samuel Parris, bir dönem Barbados'la ticaret yapmış, oradan gelirken de yanında eşine ev işlerinde yardımcı olabileceklerini düşündüğü bir çift köle getirmişti;Jhon ve Tituba. Tituba, Parris'lerin 9 yaşındaki kızı Betty ve 11 yaşındaki yeğenleri Abegail'in bakıcılığını yapıyordu. Özellikle kışın soğuk havalarda kızlar evin dışına çıkamıyorlar ve vakitlerinin çoğunu Tituba'nın yanında geçiriyorlardı. O da onlara can sıkıntılarını atmaları için bir sürü vudu büyücüleri ve büyüleri içeren Barbados hikayeleri anlatıyordu. Onları şok edebilecek kadar ilginç ve kötü öğeler içeren bu hikayelerden etkilenmeye başlayan kızlar, çok geçmeden Tituba'dan aldıkları bilgilerle kasabadaki yaşıtları olan diğer kızlarla birlikte karanlık işlerle uğraşmaya başladılar. İlk zamanlar bir bardak içindeki suya yumurta akı koymak süretiyle ilkel olarak oluşturdukları kristal kürelerde birbirilerinin fallarına baktılar, birbirlerinin kocalarının neye benzeyeceği konusunda yorumlar getiriyorlar ve eğleniyorlardı. Ancak eğlenceli ve can sıkıntısını gideren bir oyun gibi devam eden olay, bir kabusa dönüşmeye başladı. 1692 yılının Ocak ayından sonra, kızlar sara gibi nöbetler geçirmeye, garip sesler çıkarmaya, yerlerde ve çukurlar içinde sürünmeye, acı içinde vücutlarının eğip bükmeye başladılar. Kızlar, Tituba'nın büyüleriyle olan ilgilerini gizlemek için mi yoksa gerçekten büyülenmiş olabileceklerinden korktuklarından mı bilinmez; kasabada o güne kadar bu tür olaylarla hiç adları geçmemiş cadıları (!) suçladılar. O dönemlerde cadı büyülerinin hastalık ve ölüm sebebi olduğuna ve cadıların güçlerini Şeytan'ın kendisinden aldıklarına inanılırdı. Bu sebeple bu acılar içindeki masum (!) görünüşlü kızların acılarının sona erdirilmesi için onları bu hale koyan cadıların bulunmasına karar verildi. Soruşturma sırasında kendi yaptıklarının ortaya çıkmasından korkan kızlar bazı isimler vermeye başladılar. Soruşturmadan hemen önce, Mary'nin teyzesi cadıları bulmak için büyüden yararlanmak istedi ve Tituba'ya tarifi eski İngiliz reçetelerinden alınan bir Cadı Pastası yapmasını emretti. Çavdar ve büyülenmiş kızların çişleriyle yapılacak olan pasta, bir köpeğe yedirilecekti. Sonrasında da köpek ya çıldıracaktı ya da gidip yeni sahibi olan cadıyı bulacaktı. Parris, Şeytan'dan kurtulmak için Şeytan'dan fayda bekleyen bu kadına çok kızmıştı, fakat artık olanlar olmuştu. Parris kilisede; "Aramızda Şeytan geziniyor, Öfkesi yıkıcı ve korkunç olacak ve en kötüsü ne zaman susturulabileceğini ancak ve ancak Tanrı bilir" diye konuşma yaptı. İlk suçlananlar; Tituba, kocasının yokluğu zamanında ailesiyle tek başına kalan Sarah Good ve uşağı ile evlenmeden aynı evde nikahsız yaşayan yaşlı kadın Sarah Osborne oldular ve bu üç kadın hemen tutuklanarak mahkemeye çıkarıldılar. Kadınların sorguları esnasında ise küçük kızlar (Cadılar) sara nöbetleri geçirmeye başladılar ve cadıların hayaletlerinin mahkeme salonunda dolaştıklarını, onlara; saldırıp tırnakladıklarını, ısırdıklarını söylediler. Mahkeme heyeti tarafından bunları yaptırmamaları konusunda uyarı alan Sarah Good ve Sarah Osborne masum olduklarını ve olaylarla bir ilgileri olmadıklarını yinelediler. Cadı pastası olayından bu yana sürekli olarak Parris'ten dayak yiyen ve küçük kızlara anlattığı hikayelerin ortaya çıkmasındna korkan Tituba, cadı olduğunu itiraf etmek zorunda kaldı. Kendisini kurtarmak için ise; kapkara bir köpeğin onu tehdit ettiğini ve kızlara işkence yapması için zorladığını, biri kırmızı diğeri siyah iki kedininde onu emri altına almış olduğunu söyledi. Ayrıca geceleri her iki Sarah ve onların hayvanları ile birlikte cadı toplantılarına uçarak gittiklerini anlattı. Bununla birlikte onu evvelki gece küçük Ann'iye saldırmak için zorladıklarını söyledi. Bu itiraflar sırasında "Bir evvelki gece cadılar benim kafamı kesmeye çalıştılar" diyerek bağırdı Ann. Bunun üzerine küçük Ann'iden de tasdik gelince kadınların üçününde cadı (!) olduklarına kesinlik getirildi. Tituba ölüme gideceğini anlayınca esas büyük darbeyi Salem Kasabasına indirmeye karar verdi ve cadıların üç kişiyle sınırlı olmadığını açıkladı. Ona göre Salem'de 6-7 kişilik bir cadı grubu vardı ve bu grup uzun boylu, beyaz saçlı ve hep siyah cübbeler giyen gizemli bir adam tarafından yönetiliyordu. Sonraki günlerdeki sorgularında Tituba siyahlar içindeki bu adamın gelip kendisine defalarca Şeytan'ın defterini imzalatmaya çalışmıştı ve o arada defterde Salem'de yaşayan 9 kişiye ait imzayı gördüğünü anlattı. Kızların üzerinden hayaletleri çekmesi için uyarılan kadınlardan yaşlı olan Sarah Osborne ağır zincirlere dayanamadı ve öldü. Bu dava içindeki ilk ölümdü. Böylece ilk iki Cadı (!) Boston hapishanesine gönderilirken mahkeme heyeti diğer cadıların peşine düşmeye karar verdi. Kasabada yaşayan cadı grubunun haberini alan mahkeme kızları daha fazla isim vermeleri için zorlayınca, Ann Jr. daha önceden intikam duygusuyla dolu olan annesininde zoruyla kasabanın kongre üyelerinden birisinin karısı olan Martha Corey'i suçladı. Martha küçük Ann'iyi bu saçma suçlamadan vazgeçirmek için onu ailesinin yanında ziyarete gitti. Ancak Ann korkunç nöbetler geçirmeye başladı ve onun hayaletinin bir adamı kazan içinde pişirirken gördüğünü söyledi. Kızlardan Mercy ise, başka cadılarında ona katıldığını ve kendisini Şeytan'ın defterini imzalaması için zorladıklarını anlattı. Marta Corey mahkemede kendisini savunurken oldukça başarılı idi. Ne varki kızlar onun savunması sırasında derin acılar içindeydiler ve mahkemeye ısırık izlerini gösteriyorlardı. Kasaba Heyetinden olan Kocası bile onu itiraf etmesi için zorlamıştı. Bir sonraki sanık ise bölgenin önde gelen isimlerinden Rebecca Nurse idi. İlk mahkeme sırasında eğer bu iki kadın suçlanmış olsalardı sanırız ki mahkeme heyeti kızları yalancılıkla suçlayacaktı. Ancak olaylar öyle bir hal almıştı ki herkes kızların ağızlarından çıkacak isimlere bakıyordu. Rebbeca'yıda yine Ann Jr. annesi suçlamıştı. Diğer kızların da kendilerini tasdiklemesi üzerine aslında kilise mensubu olan bu kadında okkanın altına gitti. Bu arada Sarah Good'un 4 yaşındaki kızıda bu suçlamalardan nasibini aldı ve annesi ile birlikte çalışmaktan suçlandı. Bu karambol esnasında Mary'nin yanlarında hizmetçi olarak çalıştığı Procten ailesi (Ki bu aile eğer nöbetler geçirmeye devam ederse Mary'i çok kötü döveceklerini söylemişlerdi ve bu da bir nevi cadılık sayılırdı), Rebbeca'nın kızkardeşi (çünkü ablasının asılsız olarak suçlandığını iddia ediyordu) ve tabiki meşhur Tituba'nın herşeyden habersiz kocası Jhon tutuklandılar. Kızlardan Abegail ise Mary'i defteri imzalamış olmakla suçladı (Çünkü Mary yanında çalıştığı aileden korkmuş ve yaptığı suçlamaları geri çekmek zorunda kalmıştı). Böyle küçük kızlar kendi aralarında bir oto kontrol mekanizmasını oluşturdular. Ya cadı olarak birilerini suçlamak zorundaydılar ya da kendileri cadı olarak suçlanacaklardı. Mary ile Martha'nın kocası olan Giles, uzun yıllardır Salem Kasabasında yaşayan ve Sansasyonel partiler veren Bridget Bishotl ve zaten aklı yerinde olmayan ve cadı suçlamasını seve seve kabul eden Abegail Hobes'ta tutuklandılar. Nisan ayında mahkeme, bu aklı bozuk kadının suçlamalarına dayanarak kasabadan 9 kişiyi daha tutukladı. (Çok yaşlı bir adam olan Nenemiah, kendi anne ve babası, Birdget'in oğlu ve karısı, Rebbeca'nın diğer kardeşi Mary Esty, Zenci bir köle, Sarah Wilds ve Zengin bir tüccarın karısı olan Lina English). Artık mahkemeye sanık olarak sadece Salem Kasabasındakiler değil komşu kasabadakiler bile çağrılır hale gelmişti olaylar. Sanıklar sürekli iddiaları reddediyor, kızlar ise ısrarla nöbet ve çığlık krizleri ile birlikte onları suçlamaya devam ediyorlardı. Yeni sanıklardan ise sadece Nenemiah'ın bir cadı olmadığını açıkladılar. Bu hesaplarına göre onlar; yaşlı, savunmasız ve suçsuz insanları suçlamayacak kadar masum (!) ve acı çeken zavallı (!) kızlardı. Diğerleri ise tutuklandılar. Olaylar çok kısa süre içinde gelişiyordu. Nisan ayının sonuna gelindiğinde ise 6 cadı (!) daha tutuklandı. Artık sanıklar ve hikayeleri o kadar çok artmıştı ki herkes olayın başlangını bile unutmaya başlıyordu nerdeyse. Bu hikayeler içinde en ilginç olanlardan birisi ise şöyle gelişmişti: Maine'de oturan George Burroughs tutuklandı ve mahkemeye çıkarıldı. Eski zamanlarda Salem Kasabasında bir süre papazlık yapmış bir adamdı ve o dönemde kasaba sakinlerinin bir kısmı ile tabiki özellikle Ann Jr. annesi ile pek geçinememişti ve bu da intikam için oldukça iyi bir yoldu. Onu ilk suçlayan Ann Jr., bir papazın kendisine imzalaması için defteri getirdiğini ve adının ise Burroughs olduğunu söylediğini, bundan önce ise bir çok insanı kurban ettiğini artık kendisinin cadı'dan bile üstün mertebede şeytana çok yakın bir varlık olduğunu anlattı. Senaryo birbirine çok iyi bağlanıyordu. Herkes Tituba'nın bahsettiği siyah cübbeli adamın bu olduğuna emin olmuştu. Mahkeme cadı grubunun efendisini, şeytanın uşağını yakalamış olmakla müthiş bir gurur duymaya başladı ve tutuklanmalar son hızıyla devam etti. 1692 yılı Mayıs ayının sonu geldiğinde küçük kızların suçlamaları yüzünden hapiste ve sorguda olmak üzere nerdeyse 95-100 kişi kadar tutuklanmıştı. Bazı yasal zorunluluklardan dolayı bu suçlular bir üst mahkemeye çıkana kadar beklemek zorundaydılar. Massachusetts'den yetkili bir yargıç gelince asıl davalar Haziran ayını buldu. Davası ilk sonuçlanan Bridget Bisholt oldu iki gün sonrada asıldı. Bu arada Yargıçlardan birisi kızların mahkeme sırasında gördükleri hayaletlerin yeterli delil oluşturmayacağını ve davaların düşmesi gerektiğini savunarak mahkeme heyetinden ayrıldı. Tabiki onun bu hareketi cadılıkla suçlanmasına sebep oldu. Masum (!) kızlar önlerinde hiçbir engel tanımıyorlardı. Bu hayalet görme olayları mahkeme heyetince de çeşitli uzun tartışmalara konu oldu ve sonuç olarak bunların tam bir delil teşkil edilemeyeciğine karar verildi ve başka güvenilir yollar aramaya başladılar. Cadıları kızlara dokundurmaya karar verdiler ve bu da diğerinden farklı değildi. Kızlar acı dolu çığlıklarla nöbetler geçirmeye devam ettiler ve sonuçta 20 Hazirana gelindiğinde 6 kişinin daha asılmasına karar verilmişti bile. Bu arada mahkeme sırasında ilginç bir lanet olayıda oldu. Mahkeme başladığından beri cadı avcısı olarak bulunan Peder Noyes Sarah Good'u itiraf etmeye zorluyordu. Fakat Sarah kendisine "Ben senin bir büyücü olduğundan daha fazla cadı değilim. Eğer sen şimdi canımı alırsan, bir gün Yüce Tanrı sana içmen için bolca kan verecek" diye haykırdı. Peder Noyes olaylardan yaklaşık 25 yıl sonra büyük bir iç kanama geçirdi ve öldü. Kızlar artık kasaba içinde erişilmez bir güce sahip olmuşlardı. Bu arada komşu kasabadaki cadıları (!) tanımadıkları için isimlerini bilmiyorlar ve oradaki halktan bazılarını çağırıp dokunma testi yapıyorlardı. Bu arada bazı sanıklarda kendilerini idamdan kurtarabilmek için başkalarının isimlerini veriyor beni olaya bu zorladı, bana şöyle yapmamı söyledi gibi yalanlarla davayı dallandırıp budaklandırıyorlardı. Komşu kasabadan bir yargıç ve eski bir valinin oğlunu suçladılar, işin en ilginci ise aynı kasabadan iki köpekte bu suçlamalardan nasibini aldı. Yüzlerce insan yargılandı bir o kadarı dokunma testinden geçti. Ağustos ayına gelindiğinde 4 kişi daha darağacında sallandı. Peder Burroughs ise tam asılmadan önce yüksek sesle dua ederek izleyenler ve halkın arasında söylentilere neden oldu. Çünkü o zamanki inanışlara göre Şeytan ya da onun uşakları dua edemezlerdi. Ancak kızların bastırılamaz hırsları sayesinde o da asılmaktan kurtulamadı ve hristiyan adetlerine göre gömülmeyi haketmediği için bir tepe üzerindeki sığ ve küçük mezara diğerlerinin yanına gömüldü. Eylül ayında ise aynı tepedeki mezarlara 8 kişi daha gönderildi. Yargılama sırasında suçlamaları asla kabul etmeyen zengin ve varlıklı Giles Corey, dava sonucunda mal varlığına el konulacağını biliyordu. Bunun olmasını istemediği için davaya bakan mahkemeyi tanımadığını söyledi. Böylece mahkeme dayava bakamayacağı gibi mal varlığınıda korumuş olacaktı. Ancak Mahkemenin buna tepkisi hiçte Corey'in beklediği gibi olmadı. Salem meydanında halka açık bir yerde Corey yere zincirlendi ve üzerinde büyük bir tahta plaka konuldu. Bu plakanın üstü çok ağır bir taş yığını ile kapatıldı. Corey ezilmeye başlamıştı ancak yinede itiraf etmiyordu suçunu ve üstüne üstlük daha fazla taş koymaları için onlara bağırıyordu. Bir ara fazla basınçtan dili bile dışarıya fırlamıştı. Daha fazla taş konulduğu zaman Corey dayanamadı ve öldü. Daha sonra olaya bir açıklık küçük Ann'iden geldi. Corey Şeytanın defterini imzalarken asılarak ölmeyeceğine dair Şeytandan garanti almıştı. O dönemde kimse tarafından tam olarak bilinmese bile bunlar son idamlardı. Kızların suçlamaları tam bir histeri krizi durumuna ulaşmıştı ve en sonunda Mahkeme Heyeti Başkanı Phips'in karısını bile cadılıkla suçladılar. Bunun sonrasında 29 Ekim tarihinde Phisp mahkemeyi dağıttı, fakat hapishaneler cadılarla (!) doluydu. İşlemlerin bitirilmesi için umumi mahkemeler görevlendirildi, artık davalara Salem'de değil her cadının kendi yaşadığı kasabada bakılıyordu. Olayların sonuna doğru kızların gördüğü hayaletler mahkemece delil olarak kabul edilmeyince suçlamaların büyük bir kısmı düşmüş oldu. En son davaya ise Mayıs 1693 yılında bakıldı ve kalan diğer tüm sanıklar suçsuz bulundu. Böylece kabus artık sona eriyordu. Aslında olayların başlamasına sebep olduğuna inanılan Tituba serbest bırakıldı ve mahkeme masraflarının karşılanabilmesi için bir köle tacirine satıldı. (Mahkemeye Özel Not: O dönemlerde sanıkların çoğu suçlamaları inkar ettikleri için tutukluluk süreleri ve davaları uzun sürmüştü ve tabiki işkence gördükleride katılırsa ortaya çıkan tüm masraflar sanıklara ödettirildi.) O dönemlerde yaşanan olaylar bu güne kadar video film piyasalarında bulunan bir çok filme konu olmuştur ve hala Salem kasabasına bir çok turist çekiyor. Cadıların (!) gömüldükleri o sığ mezarların bulunduğu tepe aslında çoktan yüksek binalarla kaplanmış durumda ama söylentilere göre hala asılanların hayaletleri ortalıklarda dolanmaktadır... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
kastle Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2006 güzel paylaşım sağol.. paganizm ve cadılık arasında farklar var diyolardı onlar ne acaba.. panter emel hangi guruba giriyo bide:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
doors Yanıtlama zamanı: Ağustos 15, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 15, 2006 Paganizm ile cadılık arasında pek fark yoktur çünkü paganizm bir dindir.Ve cadılık uygulamasını hayata geciren insanlar genellikle pagan dinine mensuptur.(Farklı dinlerde ve ateist olanlarda vardır. ) Ama paganizmin esası dogaya dayandıgı için cadıların uygulamalarıyla cok daha fazla örtüşür.Yılda 8 kere paganizme dahil edilen bayramlar kutlanır.Bunlar mevsim donguleri ile ilintilidir.Ve paganizmin sembolu olan (ucu yukarıya bakan )pentegramı cadılarda kullanırlar. Umarım acıklayıcı olabilmişimdir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
cancanan Yanıtlama zamanı: Ağustos 19, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 19, 2006 paylaşım içn teşekkürler. geçen sene Amerikadan bir arkadaşımız geldi. orada bir kasabadan behsetti. halk eski geleneksel kıyafetlerini hiç değiştirmemişler ve modern hayat orada kesinlikle yokmuş. Elektrik yok , buna bağlı olarak tv radyo veya elektrikli ev aletleri hiç yok, telefon yok. Çok soğuk insanlar olduklarını , fazla konuşmadıklarını ve bu nedenle orayı ve onları görmek için çok turist gittiğini anlattı. o yöre insanlarının kıyafetlerinin giydirildiği oyuncak bebek veya el yapımı bazı süsler ve malzemelerin yapımından geçim sağladıklarını anlattı. bu bebeklerin resimlerini çekip en kısa zamanda linke ekleyeceğim. burası orası olmasın. bide şu kasabanın ismini öğreneyim ayrıca. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
YankeeRose Yanıtlama zamanı: Kasım 18, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 18, 2006 İngiliz kolonilerinin yaşadığı Massachusetts yakınlarında bulunan Salem Kasabasının önde gelen tüccarlarından, Samuel Parris, bir dönem Barbados’la ticaret yapmış, oradan gelirken de yanında eşine ev işlerinde yardımcı olabileceklerini düşündüğü bir çift köle getirmişti;Jhon ve Tituba. Tituba, Parris’lerin 9 yaşındaki kızı Betty ve 11 yaşındaki yeğenleri Abegail’in bakıcılığını yapıyordu. Özellikle kışın soğuk havalarda kızlar evin dışına çıkamıyorlar ve vakitlerinin çoğunu Tituba’nın yanında geçiriyorlardı. O da onlara can sıkıntılarını atmaları için bir sürü vudu büyücüleri ve büyüleri içeren Barbados hikayeleri anlatıyordu. Onları şok edebilecek kadar ilginç ve kötü öğeler içeren bu hikayelerden etkilenmeye başlayan kızlar, çok geçmeden Tituba’dan aldıkları bilgilerle kasabadaki yaşıtları olan diğer kızlarla birlikte karanlık işlerle uğraşmaya başladılar. İlk zamanlar bir bardak içindeki suya yumurta akı koymak süretiyle ilkel olarak oluşturdukları kristal kürelerde birbirilerinin fallarına baktılar, birbirlerinin kocalarının neye benzeyeceği konusunda yorumlar getiriyorlar ve eğleniyorlardı. Ancak eğlenceli ve can sıkıntısını gideren bir oyun gibi devam eden olay, bir kabusa dönüşmeye başladı. Tarihte ilk olarak eski Roma’da karşımıza çıkan cadıları Ortaçağ boyunca ve yakın tarihe kadar Avrupa’nın her ülkesinde ve yakın bir döneme kadar da Güney Afrika’da bulmak mümkün. 430′lu yıllarda büyü, iyi veya kötü bir özellik taşıyıp taşımamasına bakılmaksızın şeytanla yapılmış bir anlaşmanın sonucu olarak kabul edildi; oysa eski Roma’da sadece kötü büyüler bir yargı suçu sayılıyordu. Büyünün suç sayılmaya başlaması ile cadı avcılığının temelleri de atılmış oluyordu. Teolog B.von Worms (965-1025) cadıların şeytanla işbirliğine girdiğini ve Hıristiyanlığa karşı savaşan kafirler olduğunu açıkladı. Bu, özel olarak kadınları ifade etmemesine rağmen kadınların maruz kaldıkları bir suçlamaydı. Yasal olarak ilk cadı yargılanması 1204 yıllında gerçekleşti. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
boggyhillocks Yanıtlama zamanı: Şubat 6, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 6, 2007 The Crucible(1996) -cadı kazanı- diye bir film vardır.. Arthur Miller 1953’te yazdığı ve bugün en popüler oyunları arasında başı çeken “The Crucible / Cadı Kazanı” (Tony ödülü) 17. yüzyılda Massachusetts’in Salem kasabasında yaşanmış olan cadı avlarını konu alarak, yazıldığı dönemde A.B.D.’de yaşanmakta olan Amerikan Aleyhtarı Faaliyetler Komitesi’nin komünizm soruşturmalarına gönderme yapmaktadır. ayrıcada hoş bir filmdir.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
kirke Yanıtlama zamanı: Haziran 17, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 17, 2007 litha'da özel bir ritüel yapacak olan birileri var mı? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.