MAVI DENIZ Oluşturma zamanı: Ağustos 31, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Ağustos 31, 2007 ORDO TEMPLIS ORIENTIS (O.T.O) http://img404.imageshack.us/img404/2814/otologohl5.jpg Karl Kellner ve Theodor Reuss adli atesli iki Alman milliyetçisi tarafından kurulmuştu. Kellner ve Reuss'un önemli bir ortak özellikleri ise her ikisinin de yüksek dereceli birer mason olusuydu. Bu iki üstad mason, OTO'yu Memphis and Mizrahim adli bir Ingiliz locasının obediyansi altinda kurmuslardi. OTO'nun kurulusunda önemli rol oynayan bir üçüncü isim ise çesitli Gül-Haç localarina üye olan Dr. Franz Hartmann'di. Theodor Reuss da Almanya'nin çesitli sehirlerinde Gül-Haç ve mason localari kurmustu. OTO'nun amaçlari arasinda, "tüm masonik ritlere açilan anahtarlarin ve seksüel büyü"nün ilerletilmesi vardı.7 Bu "seksüel büyü", büyük olasilikla Tapinakçilar'in sapkin özelliklerinden biri olan homoseksüelligin yeni bir varyasyonuydu. OTO'nun mason kurucusu Theodor Reuss, 1912 yılında yazdigi bir kitapta, örgütün ritleri arasinda "karsilikli oral seks"in de yer aldigini açiklamisti. OTO'nun Ingiliz destekçilerinden Aleister Crowley'e göre ise bu "oral seks" ritüelinin kökeni, Illüminati örgütünün kurucusu Adam Weishaupt'un bir "bulusu"ydu ve ondan sonra da çesitli Gül-Haç localarinda uygulanir olmustu.8 Aleister Crowley, bir süre sonra OTO'nun Ingiliz kolunun üstadi oldu ve kendisine "Bafomet" adini takti. Bafomet, 2. bölümde degindigimiz gibi Ortaçag'daki Tapinakçilar'in kendisine tapindiklari bir tür puttu. OTO ile ayni dönemde faaliyet gösteren bir ikinci pan-Cermenik Tapınakçı örgütü ise az önce belirttigimiz gibi Ordo Novi Templi, yani "Yeni Tapinakçilar Tarikati"ydi.http://www.criesofhate.com/wp/wp-content/uploads/2007/04/aleister-crowley.jpgResim:Ingiliz Manyagi Crowley Ordo Novİ Templİ Ordo Novi Templi, yani "Yeni Tapinakçilar Tarikati"ydi. Örgüt, kendini bir Ortaçag kontunun reenkarnasyonu sayan Lanz von Liebenfels adli bir okültist tarafından kurulmuştu. Liebenfels, yeni-putperestlik düşüncesine şiddetle inanıyordu. Sonradan Nazi partisinin sembolü haline gelecek olan gamalı haç sembolünü, eski putperest kaynaklardan bulup kullanan ilk kişi oydu. örgütün Tapınakçı geleneği korudugunu açikça söylüyordu. Ingiliz yazar Nicholas Goodrick-Clarke, The Occult Roots of Nazism (Nazizm'in Okült Kökenleri) adli kitabinda, bu örgütün "1300'lü yillarda kafirlik suçundan dagitilmis olan Tapinak Sövalyeleri örgütünün mirasçisi" oldugunu yazar. Örgüt, 1907 yılında Burg Werfenstein'deki bir Ortaçag satosunda bir "Aryan Sövalye Tarikati" kimliginde kurulmuştu. Bu Aryan-Tapınakçı örgütün satonun burçlarina asilmis olan bayragi ise gamalı haçtı.9 Lanz'ın kurduğu Ordo Novi Templi adlı örgüt, kendini tamamen putperestliğin yeniden doğuşuna adamıştı. Lanz, eski putperest Alman kavimlerinin tanrılarından biri olan "Wotan"a taptığını açıkça ilan etmişti. Ona göre Wotanizm, Alman halkının özgün diniydi ve Almanlar ancak bu dine dönmekle kurtulabilirlerdi. Naziler'in öncülerinden biri olan Ordo Novi Templi, tahmin edilebilecegi gibi asiri sagci bir ideolojiye sahipti ve dahasi, Avrupa'daki çesitli asiri sagci gruplarla da iliski içindeydi. Ingiliz tarihçi Michael Howard, örgütün 1910'lu ve 20'li yillarda Avrupa ve Amerika'daki asiri sagci gruplar için "uluslararasi koordinatör" islevi gördügünü yaziyor.10 Bu gruplar içinde, Sirp milliyetçileri en dikkat çekenlerden biriydi. Ordo Novi Templi, I. Dünya Savasi'nin patlak vermesine neden olan milliyetçi Sirp gruplari ile çok yakin iliskilere sahipti.11 19. yüzyilin basinda, Almanya'da asiri sag egilimlere sahip ve birbirleriyle de yakin iliskilere sahip olan üç Tapınakçı örgüt kurulmus durumdaydi: Armanenschafft, Ordo Templi Orientis ve Ordo Novi Templi. Her üçü de Tapınakçı gelenege bağlı, yani Kabala mistisizmine ve masonik ideolojiye sahip olan bu üç örgütün en önemli icraatlarindan birisi, Michael Howard'a göre, Germenorden (Alman Tarikati) adli örgütün kurulusuydu. I. Dünya Savasi'nin hemen öncesinde kurulan örgüt, Aryan ırkının üstünlügünü savunuyor, pan-Cermenik bir Alman Imparatorlugu'nun kurulmasini ve Hiristiyanlik öncesi (pagan) antik Alman kültürünün yeniden uyandirilmasini hedefliyordu. Örgütün amblemi gamalı haçtı ve tüm ritüellerini de mason ritüellerinden almisti.12 I. Dünya Savasi sirasinda atesli Alman milliyetçilerini organize eden Germenorden'in ortaya çikardigi en önemli sonuç ise savasin hemen bitiminde kurulan ünlü Thule Dernegi'ydi. THULE DERNEGI Thule Derneği, ya da Almanca adiyla Thule Gesselschaft, Baron Rudolf von Sebottendorff adli bir Alman milliyetçisi tarafından Germenorden'in devami niteliginde 17.08.1918’de kuruldu. Thule Örgütü’nün adını nereden aldığı konusunda çeşitli rivayetler vardır. Bir rivayete göre Örgüt, adını “ Thule Kornen”den almıştı. “ Thule ”, İzlanda efsanelerindeki batık bir kıtanın adıdır. Başka bir rivayete göre Bir Tibet efsanesine göre, üç-dört bin yıl önce, Orta Asya’ da, Gobi’ de çok büyük bir uygarlık vardı. Bu uygarlık, bir felaket, belki de bir atom savaşı sonucu yıkılır; Gobi bir çöle dönüşür. Bu felaketten canını kurtarabilenler, Kuzey Avrupa’ya ve Kafkasya’ ya göç ederler Sebottendorff'u bu denli önemli kilan icraati ise kuskusuz kurduğu ünlü Thule dernegiydi. Baron, 1910 yılında, Istanbul' da bulundugu sıralarda, masonluk ve simya prensiplerini anti-komünizm ve asiri sag felsefe ile birlestiren kendine bağlı yeni bir örgüt kurmaya karar verdi. 1916 yılında Germenorden ile baglantiya geçti ve sonraki iki yil içinde örgütün en etkin üyesi haline geldi. Sonuçta, 1918 yılında Germenorden'in adi Thule Gesselschaft' a dönüştürüldü ve Sebottendorff da örgütün büyük üstadi oldu. Umberto Eco, Thule'nin kurulusunu söyle anlatiyor: “ 1912'de Ari irkin üstünlügünü öne süren Germenorden diye bir grup olusuyor. 1918'de Baron von Sebottendorff diye biri buna bağlı bir grup kuruyor: Thule Gesselschaft; gizli bir dernek. Tapınakçı Gelenege Baglilik'in çesitlemelerinden biri ama güçlü irksal, pan-Cermenist, Yeni-Arilik egilimleri var. ” Sebottendorff ilginç birisiydi. Doguya geziler yapmis, Misir ve Istanbul'da uzun süre kalmisti. Bu gezileri sirasinda simya, astroloji ve Kabala üzerinde çalismis, Gül-Haç felsefesi üzerinde de uzun arastirmalar yapmisti. Bu gizemli örgütün kurucusu İslâm-doğu mistizminden, simyacılığından etkilenen; Almanca, Osmanlıca, Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca, Rusça ve Latince bilen Baron Rudolf von Sebottendorff ( asıl adı Adam Alfred Rudolf Glauer ), 1899-1901 yılları arasında Kahire’de bulunmuş, burada ve geldiği İstanbul’da İslâmiyetteki rafîzî akımları temsilcileri ile ilişkiler kurmuştu; Enver Paşa ailesi ve İttihat ve Terakki ile yakın ilişkilerine dayanarak, 1911’de Osmanlı-Türk vatandaşlığına geçmiş; hem düzensiz mason locası, hem de ünlü Germen asıllı Hıristiyan “ Gül ve Haç ”(Christian Rosenkreutz)ları örgütü ve de Bektaşi tarikatı üyesi olmuş; 1912 yılında Leipzig’de monarşist Alman aristokratları etrafına toplayarak Thule örgütünü kurmuştu. 13 1901 yılında, Fransiz Grand Orient obediyansina bağlı olan bir mason locasina katildi. Sebottendorff'un bağlı oldugu loca politik amaçlari olan bir locaydi ve o dönemde Halife Abdülhamid'e karsi devrim hazirligi yapan Ittihat ve Terakki derneği ile de çok yakin iliskilere sahipti. Baron 1919’da Thule’nin yönetiminden ayrılarak İsviçre’ye gitmiş; 1924’te İstanbul’a dönmüş; Sebottendorff, " Bursa'da Abraham Termudi adli bir Yahudi bankerin delaletiyle Memphis adiyla taninan mason locasina üye yapilmisti. " Baron, o yillarda bir de Türk Masonlugu ve Bektasilik adli bir kitap yazmisti. 1929-31 yılları arasında ABD’de bulunmuştu; 1933’de Hitler’in Şansölye olmasından sonra Almanya’ya dönmüştü. 1934 yılında “ Uzun Bıçaklar Gecesi” nde SA’ların tasfiyesi sırasında tutuklandığı ve öldürüldüğü iddia edilmişse de; Türk vatandaşı kimliği taşıdığı için eski İttihatçı Türkiye Büyükelçisinin çabası ile serbest bırakılmış o da sahte bir kimlikle önce İsviçre’ye sonra da İstanbul’a gelmiştir. Bu sırada Türkiye’deki görevi sırasında Türkçe öğrenmiş olan Kardinal Angelo Roncalli (daha sonra Papa 23. John “ Türk Papa ” olarak taç giyecektir) İstanbul’dadır ve “ Gül ve Haç ” örgütüne insinye edilmiştir. (Bu olay 6 Eylül 2000 Çarşamba tarihli milliyet gazetsinde de yer almıştır.) Yukarıda yazılanlardan da anlaşıldığı gibi "Tapınakçı Gelenege Baglilik'in çesitlemelerinden biri" ya da daha basit bir ifadeyle özgün bir mason locasi olan Thule, Nazi partisinin öncüsü ve hatta gerçek kurucusuydu. Örgüt kurulduktan sonra hizla büyüdü. 1918 yılında yalnizca Münih kentinde 250, tüm Bavyera'da ise 1.500 üyeye sahipti. Üyeler arasinda; yargiçlar, avukatlar, polis sefleri, aristokratlar, doktorlar, üniversite hocalari, bilim adamlari, subaylar, sanayiciler ve is adamlari vardı. Önde gelen üyelerden Bavyera Adalet Bakani Franz Gurtner, ayni makama Nazi rejimi sirasinda da atandi. Thule üyelerinden polis sefi Wilhelm Frick ise Nazi Almanyasi'nda Içisleri Bakanligi yapacakti. Thule'nin Nazi partisine dönüsümü bir dizi olayin sonucunda gerçeklesti. Örgüt, kuruldugu günden itibaren komünistlerle sürekli çatisma halindeydi. 1919'daki komünist ayaklanma sirasinda Thule yeraltina çekildi ve asiri sagci karsi-devrimcileri organize ederek silahli bir terör gücü olusturdu. Komünistlere karsi halk destegi kazanmak içinse, Alman Isçi Partisi'ni kurdu. Iste bu sıralarda Adolf Hitler de Thule'ye katildi. Hitler, savas öncesi dönemde okültizmle yakindan ilgilenmis, özellikle Armanenschafft'in kurucusu Guido von List'in teorilerinden çok etkilenmişti. Bu nedenle, bir Tapınakçı örgütü olan Thule'ye kolayca adapte oldu. Thule'nin siyasi uzantisi olan Alman Isçi Partisi'nin kendisine amblem olarak gamalı haçi seçmesi ise Hitler'in etkisiyle olmustu. 1920 yılında Alman Isçi Partisi'nin adi Nasyonal Sosyalist Parti (Nazi Partisi) olarak degistirildi. Partinin lideri ise elbette Hitler'di. Hitler'in bu hizli yükselisi, Thule'nin destegi ile olmustu. Theosophical Society'den başlayarak; Viril, Armanenschafft, Ordo Templi Orientis, Ordo Novi Templi, Germenorden ve Thule gibi okült derneklerin birbirlerinden aktararak taşıdıkları Tapınakçı-mason geleneği, Nazi partisinin gerçek kökenini oluşturmuştu. Naziler, 1314 yılında kesin olarak yasaklanmalarının ardından yer altına giren ve Gül-Haç ve masonluk gibi örgütlerle yeniden ortaya çıkan Tapınakçı geleneğin yeni bir varyasyonundan başka bir şey değildiler. Bunu açıkça ifade etmekten de çekinmediler. Hitler, Nazi parti sistemini mason localarının sistemine uygun bir biçimde düzenlemiş ve bunu da açik açik söylemisti. 1934 yılında ise söyle demisti: "Biz bir örgüt kuracagiz, saf kan ilkesinin etrafinda toplanmis Tapinak Sövalyeleri Biraderligi." 18 Bu "Tapinak Sövalyeleri Biraderligi"ni kurmakla görevlendirilen kisi ise kısa zamanda III. Reich'in Hitler'den sonraki ikinci adami haline gelecek olan Heinrich Himmler'di. Himmler, 1920'li yillarda Hitler'in bodyguardlari olarak görev yapmis olan SS (Schutzstaffel) örgütünü Tapınakçı ve mason sistemine göre düzenleme isini üstlendi.19 Himmler, SS'ler içinde özel bir arastirma grubu da olusturdu; bu grup, Tapinakçilar'in ve diğer okült derneklerin tarih içindeki yerini arastirmakla görevliydi. SS'ler ayni zamanda Tapinakçilar'in belirgin özelligi olan anti-Hiristiyan ritüellere de sahiptiler. Himmler'in liderliginde yapilan SS törenlerinde Nasyonal-Sosyalist marslar söylenerek Hiristiyan haçi yakilir ve yerine gamalı haç yerlestirilirdi.20 Anton Szandor Lavey (1930-1997) Şeytan Kilisesi'nde 'Kara Papa' matemi Şeytan Kilisesi'ni ilk o kurdu. Kendisini Kara Papa ilan etti; Satanist İncil'i kaleme aldı; Şeytan'a dünyanın dört bir yanında onbinlerce mürit kazandırdı. Anton Szandor LaVey içimizdeki şeytanların en ünlüsü ve belki de en masumuydu. Vaazlarında "kurban" geleneğine karşı çıktı; sübyancılığı, tecavüzü, cinayeti "çağdaş uygarlıkla bağdaşmayan zararlı ve gereksiz eylemler" ilan etti. Yine de "erdemliler"in baş hedefiydi. Hayatının en büyük "kötülüğünü" müritlerine, tam da Cadılar Bayramı kutlanırken yaptı: Öldü. Hem de yerine halife bırakmadan... 1967 yılının yağmurlu bir sonbahar akşamı ünlü oyuncu Jane Mansfield avukatı ve sevgilisi Sam Brody ile New Orleans yakınlarında o korkunç trafik kazasını geçirdiğinde, ilk akla gelen kişi "Şeytan'ın Papa"sı Anton LaVey olmuştu. Brody'nin Şeytan Kilisesi'ne karşı kampanya yürüttüğü için lanetlendiği biliniyordu. Üstelik LaVey, müridi Mansfield'i bir süre önce açıkça uyarmıştı: "Onun başına müthiş bir felaket gelecek, uzak dur!" Brody kaza anında beyin kanamasından öldü. Mansfield'in sonu ise çok daha korkunç olmuştu. Çarpmanın şiddetiyle arabanın kaportası bir giyotine dönüşüp güzel oyuncunun kafasını kopartıverdi. Kaza sonrasında kapısını çalan gazetecilere çok üzgün olduğunu söyledi LaVey. Haberlerde ona ithafen şu demeç de yer aldı: "Olay saatlerinde Jane'in bir dergide yayımlanan fotoğrafını kesiyordum. Makasın ucu kaçtı, kafasını da koparttım. Ne garip rastlantı!" LaVey efsanesi Amerika'da bu olaydan sonra büyümeye başladı. San Francisco varoşlarından birinde, eski bir randevuevinden bozma "Şeytan Kilisesi"nin kapısı tarikata girmek, Satanist ayinlere katılmak isteyenlerle dolup taştı. 1968'de Roman Polanski'nin, korku klasiği "Rosemary'nin Bebeği"ni çekerken kapısını çaldığı ilk "uzman" LaVey oldu. Üstada ayrıca Şeytan rolü uygun görülmüştü. Yıllar sonra bir röportajda, Polanski'ye olan hayranlığından söz ederken "Bir Ulusun Doğuşu, Ku Klux Klan için ne kadar önemliyse Rosemary'nin Bebeği de Satanizm açısından aynı öneme sahiptir, engizisyondan sonra bizim için en büyük reklam oldu" diyordu Anton LaVey. Film sayesinde Satanizm Amerika'da beklenmedik bir popülerliğe ulaşmıştı. Bir yıl sonra Polanski'nin eşi ve çocukları Charles Manson Çetesi tarafından vahşice katledilince, faturası şaşırtıcı biçimde LaVey'e çıkartıldı. Çetenin "Kara Papa"nın Satanik görüşlerinden etkilendiği söyleniyordu. Oysa Manson'ın "efendi"si, "Phais" tarikatının kurucusuydu. Bunu sadece karanlık dünyanın müdavimleri biliyordu. Manson Çetesi'nin irkiltici cinayeti Anton LaVey'in yaşamında bir dönüm noktasını oluşturacaktı. O ana kadar Satanistler'in faaliyetlerine tolerans gösteren dindar Amerikalılar harekete geçti. Satanistler'in faaliyetleri yakından izlenmeye, hatta baskı grupları kanalıyla engellenmeye çalışıldı. Bununla birlikte Anton LaVey adı Satanist dünyada bir fenomene dönüşüverdi. Peki kimdir bu herif?[ Biyografisine bakarsanız Howard Stanton LaVey ya da bilinen adıyla Anton Szandor LaVey, üstadı Şeytan'a bile pabucunu ters giydirecek kadar zeki, marifetli bir fani. Kökü Avrupa'ya uzanan göçmen bir ailenin çocuğu. Chicago doğumlu. İlk uğraş alanı müzik. Piyanodan obuaya geçmiş. 15 yaşında San Francisco Senfoni'de ikinci oboist olmuş. Sonraları trompet, trombon, klarnet ve keman çalmayı öğrenmiş. Paganini'nin şöhretini sarsmamak, müzik dünyasında "ikinci şeytan kemancı" vakasına yol açmamak için olsa gerek, 20'li yaşlarında müziği bırakıp sirk dünyasına adım atmış. LaVey'in sirkteki ilk işi kafes bakıcılığı. Ahbaplığı ilerletince aslanlarla gösterilere çıkmaya başlamış. O zamanlar en büyük numarası, aslanların ağzına kafasını sokmak. Fakat günün birinde dostlarından biri ağzını kapatıp ensesinden et koparınca LaVey meslek değiştirme gereği duymuş. Bir sonraki işi morgda polis fotoğrafçılığı. San Francisco polis yetkilileri ceset fotoğrafları çeken genç adamın egzantrik karakterini çabuk farketmiş. LaVey, merkeze alınıp gerçeküstü olaylarla ilgili telefonları cevaplandırmakla görevlendirilmiş. "Ceset fotoğrafları çekerken kötülüğün binbir boyutuna tanık oldum. Çevremdekiler, kaderi böyleymiş, tanrı istemiş, diyordu. Dünya gittikçe garip gelmeye başlamıştı. Gece kulüplerinde piyanomun eşliğinde striptiz yapan kızlara şehvetle bakan adamları pazar günü org çalarken kilisede görüyordum. Çocuklarını da alıp geliyor, bağışlanmak için yakarıyorlardı. Anladım ki gerçekte kilise ikiyüzlülüğün mabedidir.Alin size bir Manyak daha Anton Szandor LaVeyhttp://medersson.free.fr/lavey.jpghttp://www.purgingtalon.com/nlm/lavey2.gifhttp://www.alkablog.com/uploads/erzebethbathory1560_MarilynMansonAntonLaVey.jpgsoldaki Marilyn Manson Bu bir E.T.Bhttp://www.geocities.com/CapitolHill/Congress/1881/cyprus74/propaganda.jpg Produksyonudurhttp://www.ozturkler.com/forum/images/avatars/gallery/avatar1/CAUBKJ4R.jpg 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Elesis Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 Ben Anton Szandor LaVey'in manyak değil bir dahi olduğuna inanıyorum... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MALCOLMX Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 Güzel paylaşım sağol.Bu arada delilikle dahilik arası ince bir çizgidir:) tabi yine de herkesin kendi düşüncesi;) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
zoberyum Yanıtlama zamanı: Eylül 1, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 1, 2007 malcolmx e katılıyorum --- ufolara ilginvarsa Ufolar ve Teknolojilerine gel Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MAVI DENIZ Yanıtlama zamanı: Eylül 1, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 1, 2007 Evet Bayanlar Baylar yogun ilginiz icin Tesekür ederiz!!!!!Sagolun! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.