KATA Oluşturma zamanı: Ağustos 31, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Ağustos 31, 2007 Curriculum Vitae / Ingeborg Bachmann Uzundur gece, uzundur, ölemeyen adam için, uzun süre yalpa vurur çıplak bakışları sokak lambalarının altında, içkili soluğuyla körleşen gözleri ve tırnaklarının altındaki et kırıntılarının kokuları, uyuşturmaz her zaman, Tanrım, uzundur gece. Beyazlaşmıyor saçlarım, çünkü ben, makinelerin rahminden çıktım sürünerek, çamkatranı pembe bir çizgi çekmiş alnıma ve saç örgüsüne, saçlarda karbeyazı boğulmuş. Ama ben, büyük reis, yürüdüm onçarpıyüzbin ruhluk kent boyunca ve ayaklarım, onçarpıyüzbin soğumuş barış çubuğunun sarktığı, deri kaplı gökyüzünün altında kırkayaklar gibi kaynaşan ruhlara bastı. Çoğu kez meleklerin huzurunu istedim kendime, bir de dostlarımın çaresizlik çığlıklarıyla dolmuş av bölgelerini. Ayakları ve kanatları iki yana açılmış, herkesin bildikleriyle havalandı gençliğim, kirli su birikintilerinin ve yaseminlerin üzerinden uçularak varıldı, kare köklerinin gizini saklayan gecelere, şimdi ölümün söylencesi, sanki her saat penceremde, kurt sütü verin bana ve gırtlağıma benden öncekilerin kahkahalarını akıtın, eğer safaların üstünde uyuya kalırsam, ve eğer görürsem utandırıcı bir düşte düşünmeyi beceremediğimi, ancak yılan biçimi saçakların püskülleriyle oynayabildiğimi. Annelerimiz de düşlemişlerdi erkeklerinin geleceğini, pek etkileyiciydi gördükleri, her biri devrimci ve yalnızlığına gömülmüş, ama bahçede, duanın ardından, yalazlanmış otların üstüne eğildiklerinde, aşklarının geveze çocuğuyla eleleydiler. Söyle, benim kederli babacığım, neden susmuştunuz o zamanlar, düşünmeyi sürdürecek yerde? Gecelerden birinde yitip gittiğinde insan, ateş etmeyen bir topun yanında ve ateş fıskiyelerinin ortasında, kahredesiye uzundur gece; sarılık olmuş ayın atığının, safra rengi bir ışığın altında, iktidar özlemiyle dolu bir düşün ardından fırtına gibi geçip gitti (engelleyemediğim) kızak, içinde kürklere bürünmüş tarihle birlikte. Uyuduğumdan değil: Uyanıktım aslında, buz iskeletlerinin arasında aradım yolumu, eve döndüm, kollarıma sarmaşıklar doladım ve bacaklarıma, güneşin kalıntılarının yardımıyla yıkıntıları aklaştırdım. Kutladım büyük bayramları, ve ancak müjdelendikten sonra, ekmeği ikiye ayırdım. Büyük izler bırakan bir zamanda, çabuk gitmelidir insan, bir ışıktan ötekine ya da bir ülkeden bir başkasına, gök kuşağının altında, pergelin ucu yürekte, odak noktası alınan ise, gece. Alabildiğine açık. Dağlardan göller, göllerin içinde dağlar görünür, ve bulutların arasında, çalar birinin dünyasının çanları. Kimin dünyası olduğunu öğrenmek ise bana yasaklanmıştır. Bir Cuma günü oldu -oruçluydum yaşamım adına, havadan sanki limon suyu damlamaktaydı ve kılçıklar saplanmıştı damağıma- o sırada bir yüzük çıkardım açılan balığın içinden, doğumumda gecenin nehrine atılmış ve batmıştı. Onu geceye geri verdim. Ah, keşke korkmasaydım ölümden! Bulabilseydim sözcükleri, (kaçırmasaydım), dikenler olmasaydı yüreğimde, (güneşi vurabilseydim), olmasaydı ağzımda bu susamışlık, (vahşi suları içmeseydim), açmasaydım kirpiklerimi, (sicimi görmeseydim). Gökyüzü mü çekip götürdükleri? Taşımasaydı eğer yeryüzü beni, çoktan uzanmış yatıyor olurdum, çoktan yatardım, gecenin olmamı istediği yerde, daha kabartmadan burun deliklerini, ve ayağını kaldırmadan yeni darbeler için, hep peşinde yeni darbelerin. Hep gece. Ve gün, hiç yok. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nickmickyok Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 Uzundur gece, uzundur, ölemeyen adam için, uzun süre yalpa vurur çıplak bakışları sokak lambalarının altında, içkili soluğuyla körleşen gözleri ve tırnaklarının altındaki et kırıntılarının kokuları, uyuşturmaz her zaman, Tanrım, uzundur gece. keşke imzama sığabilse Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 31, 2007 cok guzel degıl mı..sokak lambalarını cok severım.. -------------------- Büyük izler bırakan bir zamanda, çabuk gitmelidir insan, bir ışıktan ötekine ya da bir ülkeden bir başkasına, gök kuşağının altında, pergelin ucu yürekte, odak noktası alınan ise, gece. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Aralık 19, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 19, 2007 Elbet Anlamı Olabilirdi Elbet anlamı olabilirdi;geçip gitmekteyiz dünyadan sormamışlar gelirken,çekilmeliyiz şimdi yavaştan Ama konuşmamıza karşın,birbirimizi anlamadan ve karşımızdakinin ellerine bir an bile ulaşmadan yıkım bu işte: Çıkamayacağız bu sınavdan Denemek bile kalkılmaz bir şey altından, ve bir çarmıh dikilmiş, kendimizi tanıyamadan, yalnızlığımızda, silinip gidelim diye dünyadan. -------------------- Gecenin Nal Sesleri Arasında Gecenin büyük kapısı önündeki kara beygirin nal sesleri arasında, hâlâ titriyor yüreğim bir zamanlarki gibi ve uzatıyor eyeri uçarcasına, Diomedes'in ödünç verdiği yular gibi, kıpkırmızı. Güçlü rüzgâr öncülüğümü yapmakta karanlık yollarda ikiye bölerek uyuyan ağaçların kapkara örgüsünü, öyle ki, ay ışığıyla yıkanan meyveler korkuyla sırtlara ve kılıçlara atlamaktalar, ve ben indiriyorum kırbacımı sırtına, çoktan sönmüş bir yıldızın. Yalnızca bir kez yavaşlatıyorum adımlarımı, senin nankör dudaklarını öpmek için, saçların dizginlere dolanmış bile, ve pabuçların kumlarda sürükleniyor. Hâlâ duymaktayım soluğunu bir de hançer gibi sapladığın o sözcüğü. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Şubat 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 26, 2008 Karanlık Şeyler Söylüyorum Orpheus gibi ölümü çalışıyorum hayatın tellerinde yeryüzünün güzelliğine karşı ve göğü yöneten gözlerine yalnızca karanlık şeylerdir söyleyebildiğim. Unutma, o sabah henüz ıslakken çiğden yattığın yer ve karanfil uyurken yüreğinin üstünde sen de birdenbire görmüştün kara ırmağı yanı başında akıp giden. Suskunun telleri gerilmiş kan dalgaları üstüne, inleyen yüreğini kavradım ben; gecenin gölge saçlarına dönüştü saçların, karanlığın kara kar taneleri yağdılar yüzüne Ve ben senin değilim yakınmadayız ikimiz de. Fakat Orpheus gibi biliyorum ölümün yanında hayatı senin her vakit için kapalı gözlerin bende bakıyor mavi mavi. Düş Yürek Düş yürek zaman ağacından, düşün yapraklar bir vakitler güneşin kucakladığı donmuş dallardan düşün apaçık gözlerden dökülen yaşlar gibi. Gün boyu uçuşsa da saçlar rüzgârda yanık alnında yer tanrısının bastırır yumruk gömleğin altında Bulutlar ince sırtlarını sana bir kez daha iğseler de yumuşama; önemseme Hymettos senin için bir kez daha doldursa da petekleri. Azdır çünkü çiftçiye kurakta tek bir sap, azdır bir yaz bizim yüce soyumuz için. Ya nedir yüreğinin kanıtladığı? Dün ile yarın arasında sallanır durur sessiz ve yaban; vuruşları vuruşları düşüşüdür zamandan. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Kinyas Yanıtlama zamanı: Şubat 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 26, 2008 Ada Şarkılarından İnsan ayrılırken fırlatmalı şapkasını denize, içinde yaz boyu topladığı deniz kabukları ve gitmeli saçları uçuşarak rüzgârda, kurduğu sofrayı sevgilisine, devirmeli denize, bardağında kalan şarabı dökmeli denize, ekmeğini balıklara vermeli ve denize bir damla kan katmalı, bıçağını dalgalara saplamalı ve salmalı sulara ayakkabılarını, yürek, çapa ve haç ve gitmeli saçları uçuşarak rüzgârda! Döner gelir sonra. Ne zaman? Sorma. SÜRGÜN Bir ölüyüm ben, dolaşıp duran artık hiçbir yerde kaydım yok bilinmiyorum mülki amirin görev yerinde sayı fazlasıyım altın kentlerde ve yeşeren taşra yörelerinde. Vazgeçilmişim çoktan ve hiçbir şeyle anımsanmamışım. Yalnızca rüzgârla ve zamanla ve sesle ben insanlar arasında yaşayamayan Ben Almanca diliyle çevremde kendime mesken edindiğim bu bulutla bütün dillerde sürüklenmekteyim. Nasıl da kararıyor bulut yağmurun tonları da koyulaşmakta çok azı yağıyor O zaman bulut ölüyü daha aydınlık bölgelere taşıyor. ALACAKARANLIKTA Yine ikimiz, koyuyoruz ellerimizi ateşe, sen nice zamandır yıllanmış gecenin şarabı aşkına, ben ise sabahın hiç sıkılmamış pınarı uğruna. Körük, güvendiğimiz ustasını beklemekte. Keder yaydığında sıcaklığını, geliyor cam ustası. Gidişi ortalık ışımadan, gelişi çağırmadın sen, hem de yaşlı, aklaşmış kaşlarımızın alacakaranlığı kadar. Yine kurşun dökmekte göz yaşlarının kazanında, sana bir kadeh için - kutlamaktır önemli olan yitirilmişi- bana da isli cam kırıklarım için - ateşe saçılmakta. Ve sana kadeh kaldırıyorum, gölgeleri çınlatarak. Anlaşılır şimdi kimin çekindiği, ve kimin sözünü unuttuğu. Sense ne bilirsin, ne de istersin tanımayı, kenardan içersin, serindir diye ve ayık kalırsın, tıpkı eskisi gibi, üstelik belli ki, kaşların hala çıkmakta! Bana gelince, bilincindeyim yaşadığım aşk ânının, cam kırıklarım saçılıp ateşe, yine o eski kurşuna dönüşürken. Duran benim merminin ardında, hayal gibi, yalnızca tek gözü açık, hedefinden emin, ve sıkıyorum onu, sabahın ortasına. BİLMECE -Hans Werner Henze'ye, Ariosi dönemi için - Hiçbir şey gelmeyecek bundan böyle. bir daha ilkbahar olmayacak. Herkese kehanetidir bin yıllık takvimlerin. Ama yaz, ve hani derler ya, "yazdan kalma" diye, onlar da olmayacak- artık hiçbir şey gelmeyecek. asla ağlamamalısın, der bir şarkı. Onun dışında bir şey diyen.. kimse yok. İnsansız Bulutlardan yapılma ilençli bir saray, içinde sürüklendiğimiz... Belki kaç cennetten geçmişizdir böyle donuk gözlerle, kim bilir? Bizler, zaman sürgünleri, topraklarından kovulmuş, bizler, yersiz yurtsuz gece uçucuları. Tanrının etrafında da kanat çırpmışızdır belki, ve ok gibi, köpükler saçarak uçtuğumuzdan, onu görmeksizin, ve sürdürdüğümüzden tohum saçmayı, daha karanlık kuşaklar boyunca sürdürelim diye yaşamayı, suçlu gibiyizdir şimdi, kim bilir? Kim söyleyebilir belki nice zamanlardır ölmediğimizi? Sürekli yükselmekte tutunduğumuz bulutlar. İncelen havada şimdiden felce uğramış ellerimiz, ya artık sesimiz soluğumuz da kesildiğinde Son anlarımıza mı kalacak ilençler? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nazirella Yanıtlama zamanı: Aralık 6, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 6, 2008 Keder yaydığında sıcaklığını, geliyor cam ustası. Gidişi ortalık ışımadan, gelişi çağırmadın sen, hem de yaşlı, aklaşmış kaşlarımızın alacakaranlığı kadar. Yine kurşun dökmekte göz yaşlarının kazanında, sana bir kadeh için - kutlamaktır önemli olan yitirilmişi- bana da isli cam kırıklarım için - ateşe saçılmakta. Ve sana kadeh kaldırıyorum, gölgeleri çınlatarak. çok güzel paylaşım için saol.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.