NizaL Oluşturma zamanı: Haziran 16, 2018 Paylaş Oluşturma zamanı: Haziran 16, 2018 Günümüzde birçok filme konu olan korsanları çoğumuz kanca elli, bir gözü kapalı, ellerinde kılıçlar ve kuru kafatası armalı siyah bayraklı gemiyle denizlerde korku salan kaptan ve tayfasından oluşan bir grup olarak hatırlarız. Fakat korsan, kelime karşılığı olarak bilinenin aksine izinli deniz görevlisi anlamına gelmektedir. Tarihte ve günümüzde korsanın anlamı, deniz taşıtlarına saldırarak değerli eşyaları alan kişilere ve deniz haydutlarına verilen isim olmuştur. Tarihte korsanlara genellikle Tanrı isimleri verilmiştir. Tarihin ilk korsanı belki de Homeros’un Odessa Destanına konu olan kahramanı “Ulysea” olabilir. Çünkü Ulysea adamlarını doyurabilmek için Trakya ve Ege Denizi çevresinde yağmacılık yapmıştır. Roma İmparatorluğu zamanında da korsanların varlığı kanıtlanmış, hatta rivayete göre Roma İmparatoru Sezar korsanlara esir düşerek yüklü bir fidye karşılığı serbest bırakılmıştır. Tarihi incelediğimizde özellikle deniz ticareti yapan ülkelerin korsancılıktan çok zarar gördüklerini görürüz ve bu devletlerin arşivlerinde korsanların varlığını kanıtlar nitelikte birçok bilgiye rastlarız. Özellikle Afrika kıyılarındaki Tunus, Cezayir gibi ülkeler 15. ve 16. yüzyıllarda Barbaros ve arkadaşları, Hıristiyan gemilerinden yağmaladıkları değerli eşya ve kıymetli mücevherlerle çok büyük bir zenginliğe kavuşmuştur. Büyük tarihçiler, 1613-1621 yılları arasında Cezayir kentine her ay 15-16 Korsan gemisinin demir attığını yazmışlardır. Dünyanın her köşesinden binlerce maceraperest bu kente gelerek korsan tayfası olmak istemişlerdir. Şu andaki korsan grupları ise Karayip Adaları’nda ve Somali’de gemileri ele geçirerek devletlerden fidye alan ve hatta ülkelerinde korsanlık için eğitim kurumları açmış, ağır silahlı insanlara dönüşmüşlerdir.Avrupa monarşileri denizlere hâkim olmak ve doğudan gelen zenginliklere ulaşabilmek için Kralın izniyle gemiler yaparak korsancılığa başlamışlardır. İngilizler ve Hollandalılar daha önceleri savaştıkları düşmanları olan korsanları saraylarına davet ederek, Kral adına denizlerde hüküm sürmek ve asayişi sağlamakla görevlendirilmişlerdir. Böylece hem korsanlar kontrol altına alınacak hem de İngiltere ve Hollanda bundan ekonomik yarar sağlamış olacaklardır. Devletler ganimetten pay aldıkça hazinelerini doldurmuş, Korsanlar yağlı iple asılma endişesi taşımadan denizlerde rahatlıkla hüküm sürmüştür. Böylece devlet korsancılığı sistemi kurulmuştur. Daha sonraları yeni kıtalar keşfedilmeye başlanınca Fransa, İngiltere ve Hollanda; Amerika kıtasını keşfeden İspanyol ve Portekizlilerin yeni kıtalardan getirdikleri zenginliklerle dolu gemilerini Fransız bir Korsan olan Jean Fleury’e yağmalatarak büyük ganimetler elde etmişlerdir. Korsanlar tarafından uğradıkları baskınlarla gemileri yağmalanan Portekiz ve İspanyollar daha sonra filolar oluşturarak yılda iki defa Amerika Kıtasına sefer yapmış, filo ise ağır silahlarla donatılan büyük kalyonlar tarafından korunmuştur. Amerika’daki zenginlikleri ülkelerine taşıyan İspanyol ve Portekizliler büyük yük gemileri kullandıkları için manevra kabiliyetleri düşük olan bu gemiler korsan gemilerine yetişememiş ve yağmalanmaktan kaçamamışlardır. Bu durumdan dolayı Karayiplerin küçük adalarında korsanlar giderek artmıştır. Hatta Amerika kıtasından gelen bu gemilerin yağmalanması o kadar karlı bir iş haline gelmişti ki dünyanın dört bir yanından maceraperestler bu adalara yerleşerek, korsanlık yapmaya başlamışlardır. Karayiplere dehşet salan korsanların çoğu ya Fransa ya da İngiltere’ye çalışmıştır. İspanyol ve Portekizlilerin gemileri yağmalanırken denizlerde rakip olan bu iki devlet bazen anlaşmazlığa düşmüşlerdir. Uzun yıllar İspanyol gemilerinden ganimet elde eden Fransa ve İngiltere 18. yüzyılın başlarında korsanlar devlete yük olmaya başlayınca Avrupa’nın büyük devletleriyle 1715 yılında Hollanda’nın Ultrecht Limanın’da toplanarak korsanlığı yasadışı ilan etmişlerdir. Bu dönemden sonra birçok ünlü korsan donanma bünyesine katılmış ve bazıları da ticarete atılarak çok zengin olmuşlardır. Tarihte kanlı saldırılar yapan ve düşmanlarına korku salan korsanlar işte bu dönemden sonra ortaya çıkmışlardır. Tarihin kadın korsanlarından olan ve kendi hesaplarına yelken açan bu maceraperestler Marry Read ve Anne Bonney siyah kurukafalı bayraklarla özdeşleşmiş gemileriyle Amerika kolonilerine korku salmış ve Liman kentlerini basarak çoğunu haraca bağlamışlardır. Bunlarla beraber en ünlü zamane korsanlarından bazıları da şunlardı . Edward Lowe, Thomas Tew, Calico Jack, ve efsanevi korsan Karasakal Edward Teach. 1730’lu yıllara doğru Atlantik Okyanusu ve Karayipler’de bulunan korsanlar büyük devletlerin donanmaları tarafından takibe alınmıştır. Kaptanları yakalanarak esir alınmış ve daha sonra halkın önünde idam edilmişlerdir. Donanmadan kaçan bazı gruplar Çin Denizi’ndeki küçük adalara sığınarak yılda birkaç kez nadiren geçen İngiliz, İspanyol ve Portekiz’e ait gemileri yağmalayarak hayatta kalmışlardır. Yakalanan bir korsana genellikle uzun bir hapis yüzü yoktu, çünkü korsanlığın altın çağında düzenli bir olarak hapsi kullanma fikri ceza formu Amerikan Devrimi’nin sonrasına kadar yaygın değildi. Önce korsanı hem teşhir etmek ve rezil etmek için boyunduruğa vurulup öyle bekletilir. Daha sonrada akılalmaz korkunç işkenceler yapılırdı. Bu sırada ölmemesine özen gösterilirdi çünkü onu bekleyen daha feci bir mutlak son bulunmaktaydı . Yüksek bir çapraz kirişe asılı ve kalabalığın onu rahatça görebileceği , ama dalgaların gel gitinin en yoğun olduğu yerde bütün vücudunu saracak ve neredeyse hareket kabiliyeti vermeyecek , oturur şekilde yada genellikle ayakta durmaya zorlanıp demir bir kafese sarılır ve bırakılırdı. Yoğun işkence ve kırılan kemikler sonrası mahkum spazmları nedeniyle, eklemlerini istem dışı oynatır buna da “Şeytan Dansı” ya da “Darağacı” Dans” denirdi. Bu işlem bitince mahkum kafes de boğularak ölüme terkedilirdi. Ama çoğu kez boğularak değil . işkence yüzünden can verirlerdi. Kafesteki cesed ise korsanlık yapanlara ibret olsun diye oradan indirilmez ve seneler boyu çürümüş bir iskelet olarak kafeste kalırdı. İşte bu yüzden tarihte bir korsan mezarlığı olması ve günümüze dek gelmesi ilginç bir olaydır .Çünkü uygar Dünya çoğunlukla parçalanan ve denize atılan cesedleri gömme zahmetine bile katlanmıyorlardı. İle Sainte-Marie, Madagaskar, Dünyanın bilinen ilk ve tek korsan mezarlığına ev sahipliği yaptığına inanılmakta .Madagaskar açıklarındaki İle Sainte-Marie, küçük bir ada olup 1688-1721 yıllarında 1000 ‘den fazla korsanı içinde barındırdığı söylenmekteydi . Korsanlar çoğunlukla İngiltere, Portekiz, Fransa ve Amerika ‘ dan Madagaskar’a açık denizlerde ticaret yapan gemilere başarılı baskınlar sonucu ganimetten pay ev, bir sığınak ve stratejik bir yer olarak açıklardaki bu adayı kullandılar. Doğu Hindistan ticaret yolu yakınındaki bu güzel tropik ada çok sayıda koyları ile gemileri gizlemek içinde mükemmel bir yerdi. Dünyanın her yerinden korsanlar için ahşap kulübelerde yaşayan, onların ait olduğu “ekip” kaptan bayraklarıyla süslenmiş bu yer sanki bir korsan cennetiydi. Ile Sainte-Marie Kaptan William Kidd, gibi sonunda yakalanıp idam edilen ünlü korsanların da son istirahat yeri oldu .İskoç korsan gibi birçok ünlü korsanlara da ev sahipliği yaptı. Bir keresinde İngiliz bir korsan olan Robert Culliford , Ile Sainte-Marie açıklarında bir gemiyi ele geçirdikten sonra 200 bin doların üzerinde nakit yağmaya ile bir anda büyük bir zenginliğe kavuştu ve sonu yine bu adanın terkedilmiş bir noktasındaki mezarık oldu. Korsanlar biri öldüğünde burada gömülüyordu, palmiye ile kaplı denize bakan tepenin gölgeli kısmı bir nokta üzerinde avuç içi kadar ve büyümüş otların arasından görünen Hint Okyanusu suları ile korsanların mezarlığı yer almaktaydı. Yerliler bir keresinde yüzlerce olduğunu söyledikleri mezarlardan ve mezar taşlarından şimdi dağınık halde yaklaşık otuz kadar şatafatlı mezar taşı kalmıştır. Adanın taşları yüzyıllar boyunca şiddetli yağmurlar ve ormanlar iklimi sonucu parçalanıp dağılmıştır . Yerli Kaptan Kidd’in son dinlenme yeri ise onu suçları için onu cezalandırmak amacı ile dik pozisyonda gömülü olduğu mezarlığın ortasındaki büyük siyah bir mezardır. Ama korsan mezarlığındaki mezar taşları üzerindeki isimleri çoğu artık okunaklı olmasa da nispeten bellidir ve kaya içine oyulmuş çapraz kemikler ,kafatasları ve kılıçlar hala onların korsan olduklarının göstergesidir . 1700 ler de Fransızlar zorla adayı ele geçirdi ve Ile Sainte-Marie. 1960 yılında Madagaskar ‘a iade edildi. Saint Marie nin gelişen bir turizm olmasa da uzamış sallanan çim ile kaplı harap mezarlık, halka açıktır. İronik bir şekilde,huzurlu ve hala şiddeti seven ve huzursuz insanların kemikleri ile dolu bu yerde mezarların çoğunun üzerinde ve yazısı yağmurdan nerdeyse silinmiş eski bir levhada ise şunlar yazmaktadır : “Onlar için dua etme yurttaşlarım onlar sadece korsanlardı.'' Alper ERDEM Kaynakça: Mübahat Kütükoğlu, “XVIII. Yüzyılda İngiliz Ve Fransız Korsanlık Hareketlerinin Akdeniz Ticareti Üzerinde Etkileri”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı 12, Yıl 1968, Jan Rogozinski, The Wordsworth Dictionary of Pirates, Wordsworth Reference, New York 1995, sf. 289. Kennet R. Andrews, Elizabethan Privateering: English Privateering During The Spanish War, 1585-1603, Cambridge At The University Press, Cambridge 1964, Halil İnalcık, Ottoman Policy and Administration in Cyprus After the Conquest, Ankara: 1969. Akıncı Sırrı, Hayat Tarih Mecmuası , Kasım 1969 Gence, Ali İhsan, Osmanlı Türklerinde Denizcilik, Osmanlı, VI, Ankara, 1999 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.